• Sonuç bulunamadı

13. Hafta Formasyon Programı Ders Notları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "13. Hafta Formasyon Programı Ders Notları"

Copied!
13
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞİTİM PSİKOLOJİSİ

Prof. Dr. Fatma ÜNAL

ÖĞRENME KURAMLARI-I

Öğrenme kuramları, öğrenmenin nasıl meydana geldiğini, hangi koşullar altında gerçekleşeceğini açıklamaktadır. Ancak tüm öğrenme durumlarını açıklayabilen bir öğrenme kuramı henüz bulunmamaktadır. Bu bağlamda, öğrenmenin nasıl oluştuğu konusunda iki temel yaklaşımdan söz etmek mümkündür.

Öğrenme kuramları temel olarak davranışçı ve bilişsel kuramlar olarak incelenmektedir.

Davranışçı kuramlar temelde, kişilerin uyarıcılarla doğrudan ilişkiye girdiği durumları incelemektedir.

Davranışçılar öğrenmeyi davranış değişmesi olarak tanımlarken, bilişsel kuramcılar öğrenmeyi bireyin içsel kapasitesindeki değişme olarak görmekte ve içsel kapasitedeki değişimlerin davranışlarda da değişmeye yol açtığını öne sürmektedirler.

Davranışçılar gözlenebilir davranış üzerinde odaklanırken, bilişsel yaklaşımcılar bireyin zihinsel yapılarını da dikkate almaktadır.

1. Davranışçı Öğrenme Kuramları

Davranışçı kuramcılar (Pavlov, Watson, Skinner Thorndike, Guthrie ve Hull) yirminci yüzyılın başlarında psikolojinin ve dolayısıyla öğrenme çalışmalarının bilimsel bir zemine oturtulmasında önemli bir rol oynamışlardır. Bu çerçevede öğrenmeyi organizmanın uyarıcı tepki bağı ile oluşan gözlenebilen ve ölçülebilen yaşantı ürünü olan davranış değişiklikleri olarak tanımlamaktadırlar. Davranışçılara göre organizmaya yönelen her uyarıcı bir tepkiye karşılık gelir. Davranışçı öğrenme kuramlarına göre öğrenme, uyarıcı ile tepki arasında kurulan bağ sonucu oluşur.

Davranışçı yaklaşım kuramında, öğrenme; bir canlıda planlı ya da plansız olarak 13. Hafta

Formasyon Programı Ders Notları

(2)

olarak yorumlanmıştır. Bu alanda Pavlov, Watson, Skinner ve Thorndike gibi filozoflar, davranışçı kuram üzerine bazı ilkeler geliştirmişlerdir.

Davranışçı kuramcılar, uyarılmalar sonucu organizmada meydana gelen tepkileri incelemeyi amaç edinirler. İnsan zihnini bir kara kutuya benzeten davranışçılar, kara kutu içinde olup bitenleri değil, kara kutuya girip çıkanları dikkate alırlar.

Ancak, insanın bir uyarıcıya tepki vermiş olması ve koşullanma yoluyla bazı alışkanlıklar kazanması, onun hedeflenen öğrenmeyi gerçekleştirdiği anlamına gelmez. Çünkü öğrenme, daha derin yapıları olan bir alandır.

Davranışçı Öğrenme Kuramlarının Genel Özellikleri: Davranışçı öğrenme kuramlarına göre, tüm davranışlarda ve öğrenmede uyarıcı tepki bağı söz konusudur. Sadece gözlenebilen davranışlar öğrenme olarak kabul edilir. Yani, davranışçılar organizmanın kapalı bir kutu olduğunu ve içinde olup bitenlerin görülemeyeceğini savunurlar. Bu sebeple bilişsel süreçler bu kuramda dikkate alınmaz. Çünkü bilişte olup bitenler gözlenemez. Önemli olan bireyin ne düşündüğü, zihninde olan değil, ne yaptığı yani gözlenebilen davranışlarıdır.

Öğrenme organizmada uyarıcı tepki bağı ile koşullanma yolu ile oluşan, gözlenebilen ve ölçülebilen, yaşantı ürünü olan davranış değişiklikleri olarak tanımlanır. Öğrenme içsel, bilişsel süreçlerden çok gözlenebilen davranış değişikliği olarak ele alınır. Bu nedenle öğrenme gözlenebilir davranışa dönüşmüş ise öğrenilmiş kabul edilir, aksi durumda öğrenilmemiş demektir.

Davranışçı kuramın ileri gelen düşünürleri arasında Thorndike ve Pavlov dışında Guthrie, Skinner, Watson ve Hull sayılabilir.

2. Bilişsel Öğrenme Kuramları:

Bu kuramın savunucuları, öğrenme sürecinde zihinsel faktörlerin de etkili olduğunu ileri sürerler. Yani davranışların temel kaynağı bireysel iç süreçlerdir. Bireyin zihinsel yapısı, dışarıdan alınan uyarıcıları örgütler ve anlamlı hale getirir ve bireyi davranışı yapmaya yönlendirir. Yani bireyin çevresindeki uyarıcıları nasıl algılayıp anlamlandırdığını açıklamadan tam olarak davranışları da açıklamak mümkün değildir. Bilişsel öğrenme yaklaşımları, zihinsel süreçleri ve kişinin geliştirdiği zihinsel şablon, tema ve kimlikleri öğrenme sürecindeki önemli parametreler arasında göstermektedir. Bilişsel öğrenme kuramları içsel süreçler ve bireysel faktörler üzerinde durmaktadır. Öğrenmenin uyarıcı tepki bağı ile değil, çevreden gelen uyarıcıların beyinde var olan benzer yaşantılarla ilişkilendirilmesi ve yeni anlamlar yüklenmesi sonucu gerçekleştiğini savunurlar. Bilişsel

(3)

kuramcılar kavrayarak öğrenme, önceki öğrenmelerle bağıntı kurma, anlamlı bütünler oluşturma gibi düşünceler üzerine yoğunlaşmaktadır.

DAVRANIŞÇI KURAMLAR

Davranışçı yaklaşımın ileri gelen düşünürlerinin ortaya koyduğu kuramlar şunlardır.

Bu kuramlar aşağıda sıralandığı haliyle ana hatlarıyla ele alınacaktır.

1. Klasik şartlanma kuramı 2. Bitişiklik kuramı

3. Bağlaşımcılık (Bağ) kuramı 4. Edimsel şartlanma kuramı 5. Sistematik davranışçı kuram

1. Klasik Şartlanma/Koşullanma Kuramı

Davranışçı yaklaşım, bireysel farklılıkları dolayısıyla kişiliğin oluşumunu, çevresel etkilerle açıklamaktadır. Buna bağlı olarak öğrenme, bireyin çevresindeki farklı uyaranların etkisi ile ortaya çıkan bir durum olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda,

Klasik Koşullanma, organizmanın başlangıçta tanımadığı ve herhangi bir tepki vermediği yapay bir uyarıcıya doğal-şartsız uyarıcı ile birlikte vererek uyarıcı-tepki bağı kurması sağlanarak tepkide bulunmayı öğrenmesi klasik koşullanma öğrenmesi olarak ifade edilmektedir.

Klasik şartlanmanın kurucusu Pavlov, yaptığı deneysel çalışmalarda temel reflekslere dış uyaranların etki edip edemeyeceğini araştırmıştır. Ünlü bir Rus fizyoloğu olan İvan Pavlov, doğada doğal olarak bulunan uyarıcı-tepki bağlarını koşullanma yolu ile yapay uyarıcılarda kullanmıştır. Pavlov "koşullanmış refleks" adını verdiği, alışkanlığa bağlı davranışlar üzerindeki çalışmalarında denek (kobay) olarak köpekleri kullanmıştır. Pavlov, psikoloji üzerine yaptığı bu çalışmalarla 1904 yılında Nobel Ödülü almıştır.

Pavlov, köpeklerle yaptığı deneylerde, ağzına yiyecek alan köpeklerin salya salgılamaya başladığını gözlemlemiş, yiyecek dışında bir uyaranla da salya salgılanmasının sağlanıp sağlanamayacağını incelemiştir. Deney süresince zil sesinin ardından köpeklere yiyecek vermiş ve bir süre sonra henüz yiyeceği almadan köpeklerin salya salgılamaya başladığını gözlemlemiştir.

Normal şartlarda yiyecek şartsız uyaran ve salya salgılama şartsız tepkidir. Pavlov, zil sesini bir uyaran haline getirerek, zil sesi duyulduğunda salya salgılamaya köpekleri

(4)

koşullandırmıştır. Bir başka ifade ile zil sesinin şartlı uyaran ve salyanın şartlı tepki olduğu bir öğrenme sağlamıştır.

Yaptığı deneyde Pavlov köpeğe başlangıçta zil sesi vermiş ve beklendiği gibi köpek zil sesine karşı herhangi bir tepki vermemiştir. Bunun üzerine Pavlov zil sesine nötr uyarıcı ismini vermiştir.

Daha sonra ise, zil sesinin ardından et vermiş ve bu işlemi bir süre tekrarlamıştır. Bu koşulda et doğal-şartsız (koşulsuz) uyarıcıdır. Çünkü ete tepki vermek doğal bir durumdur, ete tepki vermek için herhangi bir şarta gerek yoktur. Ete karşı şartsız tepki olarak salya veren köpek, et ve zil eşlemesinin belli bir süre yapılması sonunda sadece zil sesi verildiği halde salya tepkisi vermiş ve böylece köpek başlangıçta hiç tanımadığı ve hiçbir tepki vermediği zil sesine tepki vermeyi klasik koşullanma yolu ile öğrenmiş olmaktadır ve artık zil sesi bir şartlı- koşullu uyarıcı halini almıştır.

Klasik koşullanmanın özellikleri: Organizma pasiftir. Pekiştireç davranıştan önce verilir. Pekiştirme şartsız uyarıcının verilmesidir. Şartsız uyarıcı(et) ile şartsız tepki (salya) arasındaki bağ doğal bir bağdır. Klasik koşullanma ile genelde duyuşsal davranışlar kazanılır.

Pavlov’un deneyinin üç aşaması vardır, bu aşamalar şekil 1 ‘de yer almaktadır.

Şekil.1.Pavlov’un deneyinin aşamaları

Pavlov yaptığı deneyde; birinci aşamada, köpek başlangıçta doğal uyarıcı olarak kullanılan ete salya ile tepki verirken Nötr uyarıcı olan zil sesine hiç tepki vermemiştir. İkinci aşamada; doğal uyarıcı (et), nötr uyarıcı (zil sesi) ile beraber verildiğinde köpek salya akıtarak tepki vermiştir. Üçüncü aşamada ise, ise et verilmediği halde köpeğin çalan zil sesiyle birlikte salya akıttığı gözlenmiştir. Dolayısıyla başlangıçta nötr olan uyarıcı koşullanma yolu ile şartlı uyarıcıya dönüşmüştür. Pavlov bu aşamalardan sonra zil sesi verip, et vermemeye devam edince artık köpekte salya akıtma davranışının kesildiğini gözlemiştir.

Davranışın bu şekilde ortadan kaldırılması sönme olarak tanımlanmaktadır

(5)

Pavlov’un deneyinden de anlaşıldığı gibi klasik koşullanmanın oluşması için aşağıdaki koşulların yerine gelmesi gerekmektedir.

 Şartsız uyarıcı, doğal bir uyarıcı olmalıdır.

 Şartsız uyarıcı ile şartsız tepki arasında bir bağ olmalıdır.

 Şartsız uyarı ile nötr-yapay uyarıcı bitişik verilerek eşleştirilmelidir.

 Uyarıcı-tepki bağı oluşmalı

Klasik Koşullanma İlkeleri ve İlişkili Kavramlar

Klasik şartlanmayı güçlendiren ve zayıflatan çeşitli durumlar bulunmaktadır.

Şartlanma ilkeleri olarak da kabul edilebilen bu durumlar aşağıda açıklanmaktadır:

Bitişiklik: Bu ilke klasik koşullanmanın temelidir. Koşullanma sürecinde, koşullu ve koşulsuz uyarıcıların verilme zamanının birbirine yakın olması önem taşımaktadır. Koşullu ve koşulsuz uyarıcının ard arda verilmesi durumuna bitişiklik adı verilmektedir. Pavlov’un deneyinde eğer zil sesinden hemen sonra et verilmeseydi, yani et ile zil sesi arasındaki zaman uzun olsaydı bitişiklik olmasaydı koşullanma öğrenmesi de olmayacaktı. Bu nedenle bitişiklik koşullanma öğrenmesinde önkoşuldur. Koşullu ve koşulsuz uyarıcıların verilme zamanı birbirine çok yakın olmalıdır.

Habercilik: Habercilik şartlı uyaranın kendisinden sonra şartsız uyaranın geleceğini organizmaya “bildirme”sidir. Koşullanma öğrenmesinde nötr uyarıcının (zil) koşulsuz uyarıcının (et)geleceğini haber vermesi durumudur. Nötr uyarıcı ile koşulsuz uyarıcı arasındaki zaman farkı 30 saniyeden fazla olamaz. Habercilik bitişiklik ilkesi ile birlikte işler.

Pekiştirme: Koşullanma yoluyla öğrenmede istenen tepkinin ortaya çıkmasını ve tekrarını sağlamak için hoşa giden, ödül yerine geçen uyarıcının organizmaya verilmesi veya davranışın iyice yerleşmesi için bol miktarda tekrar yapma durumudur. Pekiştirme, edimsel şartlanma kuramına ait bir kavram olmakla birlikte, kimi durumlar da klasik şartlanmada da pekiştirmeden söz edilebilmektedir.

Sönme: Pavlov’un deneyinde, klasik şartlanma bir süre zil ile etin birlikte verilmesi sonucunda gerçekleşir. Bir süre sonra zil çalınır ve et verilmezse ve salya tepkisi alınırsa, öğrenmenin gerçekleştiği sonucuna varılır. Bu durum birkaç kez tekrarlanırsa, yani et verilmeden zil çalınmaya devam edilirse, bir süre sonra artık köpek salya salgılamaz olur. Bu olaya sönme adı verilir. Başka bir ifadeyle “pekiştirilmeyen tepkiler, sönmeye yüz tutar.”

(6)

Kendiliğinden Geri Gelme: Sönme gerçekleştikten sonra şartlı tepkinin yeniden ortaya çıkmasıdır. Sönen şartlı tepkilerin zamanla şartlı uyarıcı ya da onu çağrıştıran bir uyarıcı verildiğinde ortaya çıktığı görülmektedir.

Genelleme: Organizmanın şartlı uyarıcıya benzeyen başka uyarıcılara da tepki vermesidir. Pavlov deneyinde köpeğin zil sesine benzeyen başka seslere de tepki göstermesi verilebilecek örnekler arasındadır.

Ayırt Etme: Organizmanın sadece şartlı bir uyarıcıya tepki vermesidir. Genel olarak önce genelleme sonra ayırt etme ortaya çıkmaktadır. Genelleme oluştuktan sonra organizmanın koşullu uyarıcıya benzeyen diğer uyarıcılara değil de sadece ilgili uyarıcıya tepki vermesi durumuna ayırt etme denir. Ayırt etme benzer uyarıcılar arasındaki ayrımı fark etmektir. Organizma birbirine çok benzer uyarıcıları birbirinden ayırt ederek, sadece koşullandırıldığı uyarıcıya tepki göstermeye başlamaktadır. Örneğin, 80 desibel sese şartlandırılan köpek, ilk etapta genelleme yaparak 70 desibele de tepki gösterecektir. Ancak 70 desibellik ses sonrası şartsız uyaranın verilmemesi sonucu 80 desibel ile 70 desibeli ayırt etmeye başlayacaktır.

Üst düzey koşullanma: Belli bir hiyerarşi dahilinde şartlı uyarıcı ile şartsız uyarıcı arasına yeni uyarıcıların eklenmesidir.

Gölgeleme: Klasik şartlanma sürecinde iki nötr uyarıcı aynı süreç içerisinde verilirse;

ama içlerinden biri daha dikkat çekiciyse dikkat çekici olan diğerini gölgede bırakmaktadır.

Zayıf bir zil sesi ile güçlü ışık verildiği durumda ışık zil sesini gölgeler.

Öğrenilmiş çaresizlik: Organizma bir problem durumunda tüm çabalarının ve denemelerinin etkisiz kaldığını görerek durumu kabullenir ve yeni çözüm yolları aramaktan vazgeçer. Organizma ne kadar çaba harcarsa harcasın, durumu değiştiremeyeceğini öğrenerek, pasif kalır ve bu pasifliği de istenmeyen tüm durumlara geneller. Bu şekilde organizmanın çaresizliği klasik şartlanma yoluyla öğrenmesi öğrenilmiş çaresizlik olarak adlandırılmaktadır. Örneğin, bir zeminden elektrik verilen bir düzeneğe konulan köpeğin, atlayıp kaçması önlenir. Köpek birçok denemeden sonra kaçamayacağını anlar. Daha sonra engel kaldırılmasına rağmen köpek kaçma girişiminde bile bulunmaz.

Klasik şartlanma yoluyla öğrenilen davranışları ortadan kaldırma yolları: “Alışma (Eşik)”, “Sönmeyi Bekleme”, “Karşıt Koşullama”, “Sistematik Duyarsızlaştırma”, “Karşı Karşıya Getirme (Yüzleştirme)” dir.

(7)

ÖĞRENME KURAMLARI-II

Diğer Davranışçı Kuramlar

Davranışçı kuramcılara göre davranış değişimini sağlayan farklı öğrenme süreçleri vardır. Bunları açıklayan diğer davranışçı kuramlar şunlardır.

2. Bitişiklik Kuramı

Bitişiklik kuramları Watson ve Guthrie isimli davranışçı psikologlar tarafından ortaya atılmıştır. Watson bir uyarıcıya verilecek tepkinin, o uyarıcıya karşı en son yapılmış ve en sık tekrarlanmış tepki olacağını savunmuştur. Öğrenme sürecinde sadece bitişiklik ve sıklık ilkelerini kabul eden Watson, öğrenme için ödüllendirmenin gerekli olmadığını ileri sürmüştür. Guthrie için ise tek geçerli kural bitişikliktir. Öğrenmenin kurulan ilk uyaran-tepki ilişkisinden ibaret olduğunu ve tekrarın sadece sönmeyi engellediğini belirtmiştir. Ayrıca kişinin son gösterdiği davranışı tekrarlama eğiliminde olduğunu vurgulamıştır. Guthrie de Watson gibi öğrenmede ödül veya pekiştirmeyi gerekli görmemiştir.

Watson, Pavlov’un koşullu refleksle ilgili görüşlerini kendisine uygun bir model olarak almıştır. Klasik koşullanmayı, insanın refleksif olmayan davranışlarının öğretilmesinde de kullanılabileceğini öne sürmüştür. Watson’un öğrenmeye ilişkin üç temel (En son ve en sık ilkesi, Bitişiklik ilkesi ve Korku şartlanması) görüşü vardır: Bunlar;

En son ve En Sık İlkesi: Watson, öğrenmede pekiştirme ya da ödüllendirmeden söz etmemiştir. Watson’a göre bir uyarıcıya verilecek tepki, o uyarıcıya karşı en son yapılmış ve en son tekrarlanmış tepkidir.

Bitişiklik İlkesi: Watson’a göre bir şartlanmanın olabilmesi için nötr uyarıcı ile koşulsuz uyarıcının ardı ardına verilmesi gerekir. Buna bitişiklik ilkesi denir.

Korku Koşullanması: Bu tür koşullanma gündelik hayatta önemli bir yer tutar.

Çoğumuz korku koşullanması türünde deneyimler geçirmişizdir. Korku şartlanması çok kolay oluşan ama zor ortadan kaldırılabilen bir şartlanmadır.

Guthrie’ye göre öğrenme için tekrara ya da pekiştirece gerek yoktur. Pekiştireç, uyarıcı ile tepki arasındaki bağın gücünü artırmaz. Ona göre öğrenme tek seferde meydana gelir ve öğrenmenin tek yasası vardır, o da “bitişiklik yasası”dır. Bitişiklik, organizmanın, bir uyarıcıya karşı gösterdiği tepkiyi, daha sonra o uyarıcıyla karşılaştığında tekrar göstermesidir.

(8)

Diğer bir ifadeyle Guthrie’nin bitişikliği uyarıcı-tepki bitişikliğidir. Guthrie olumsuz alışkanlıkları yok etmek için üç yöntem ileri sürmüştür. Bunlar;

Eşik yöntemi: Eşik yönteminde, öncelikle istenmeyen davranışa neden olan uyarıcı tespit edilir. Daha sonra uyarıcının dozu, istenmeyen tepkiyi doğuracak eşiği aşmadan, zaman içerisinde yavaş yavaş artırılır.

Bıktırma: Bıktırma yöntemine göre, istenilmeyen davranış bireye/organizmaya bıktırıncaya kadar yaptırılır. Bireyin istenilmeyen davranışı yapmaya hali kalmadığı için de davranış sönmeye başlar.

Zıt tepki yöntemi: Zıt tepki yöntemine göre, istenmeyen davranış ile o davranışa neden olan uyarıcıya zıt bir uyarıcı ortama verilir. Bu şekilde istenmeyen davranış ortadan kaldırılır.

3. Bağlaşımcılık (Bağ) kuramı

Edward L. Thorndike, ( davranışçılığın en önemli isimlerindendir. Öğrenme psikolojisi alanında ve Bağlaşımcılık/Bağ (Connectionism) Kuramı konusunda otorite olarak kabul edilmektedir.

Thorndike’ın “Etki kanunu” adını verdiği bu teori, Thorndike’ın teorisinin temelidir.

Thorndike kendi ifadeleriyle etki kanununu şu şekilde ifade eder. “Bir durum ve bir tepki arasında değiştirilebilir bir bağlantı kurulduğunda ve bu doyum sağlayıcı hallerle desteklendiğinde ya da izlendiğinde, bu bağlantının gücü artar: Rahatsız edici hallerle gerçekleştirildiğinde, desteklendiğinde ya da izlendiğinde ise gücü azalır”.

Thorndike, duyusal etkiler ve harekete geçmek için gereken dürtüler arasındaki ilişkiyi bir bağ ya da bağlantı olarak adlandırmıştır. Yani sadece uyarıcı koşulların davranış eğilimlerine etkisini değil, uyaran ve tepkiyi bir arada tutan bağı araştırmıştır. Çalışmaları sonucunda bu bağın sinirsel bir bağ olduğunu kabul etmiştir

Kuramın bağ kuramı olarak adlandırılmasının sebebi de uyaran (U) ve tepki (T) arasındaki sinirsel bağlantıya atıfta bulunmasıdır.

Bağlaşımcılık kuramının temel ilkeleri şunlardır:

1.Hazır Bulunuşluk İlkesi:

2.Tekrar (Alıştırma) ilkesi:

3.Etki ilkesi:

4.Tepki Çeşitliliği İlkesi:

5.Transferde Benzer Öğeler ilkesi:

6.Çağrışımsal Geçiş:

(9)

4. Edimsel (Operant) Şartlanma Kuramı

Skinner (1904-1990), tarafından yürütülen çok sayıda deney sonucunda kavramsallaştırılan edimsel şartlanma, bir davranışın, kendisinin ortaya çıkardığı sonuçlara bağlı olarak öğrenilmesidir. Edimsel şartlanmada, birey davranışı farklı nedenlere bağlı olarak kendisi başlatır ve davranış sonucunda aldığı ödül ya da cezaya göre davranışı tekrar etmeye başlar. Edimsel davranışların öğrenilmesini sağlayan faktör, hoşa giden bir ödül olabileceği gibi, kişinin sakınmaya çalıştığı bir ceza da olabilir. Edimsel şartlanmanın klasik şartlanmadan en temel farkı, edimsel davranışın başlatılması için herhangi bir uyarana ihtiyaç duyulmamasıdır. Klasik şartlanmada davranış öncesinde bir uyarana ihtiyaç duyulurken, edimsel şartlanmada davranış sonrasında ödül ya da ceza olarak algılanabilecek uyaranlar gerekmektedir. Bu bağlamda, edimsel koşullanmanın Thornike’ın “etki kanunu” üzerinde şekillendiği söylenebilir. Sonucu olumlu olan davranışın tekrarlanma eğilimi artarken, olumsuz sonuç alınan davranışta bulunmaktan organizma kaçınmaktadır. Skinner’e göre tepkisel ve edimsel olmak üzere iki tür davranış vardır.

Tepkisel davranış: Belli bir uyaran tarafından ortaya çıkarılan tepkisel davranış uyarıcıya gösterilen davranışı ifade etmektedir. Tepkisel davranışlar tüm refleksleri kapsar.

Edimsel (araçsal) davranış: Edimsel (araçsal) davranış ise, belli bir uyaran tarafından ortaya çıkmayan fakat organizma tarafından sergilenen edimsel davranış bilinen bir organizma tarafından oluşturulmaz. Organizma tarafından kendiliğinden, rastgele sergilenen davranışlardır. Kendiliğinden ortaya çıkar ve sonuçları tarafından kontrol edilir.

Örneğin, ayağa kalmak, etrafa bakınmak, ilginç bulduğu bir şeyi koklamak edimsel davranıştır. Bu nedenle, edimsel davranışlar sonuçları tarafından kontrol edilmektedir. Yani sonucu göre davranış ya tekrarlanmakta ya da tekrar sergilenmemektedir.

Tepkisel davranışa neden olan uyarıcı her zaman bilinirken, edimsel davranışa neden olan uyarıcı çok belirgin değildir. Skinner bu iki tür davranışın yanı sıra iki tip şartlanmadan/koşullanmadan söz eder. Bunlar;

1. Tepkisel/Operant Koşullama: Klasik koşullanma otonom sinir sistemi tarafından yönetilen davranışlarla ilgilidir.

2. Edimsel Koşullama: Edimsel koşullanma istemli kaslarla yapılan bilinçli ve istekli davranışlarla ilgilidir.

Skinner, organizmanın davranışlarını uyarıcılara karşı gösterilen otomatik bir tepki

(10)

durumlarla karşılaştıklarında gösterdikleri davranışlara edim adı veren Skinner, bu edimlerin, onları izleyen sonuçlardan etkilendiğini ileri sürmektedir.

Klasik ve Edimsel Koşullanma Arasındaki Farklar:

Klasik Koşullanma Edimsel Koşullanma

Önce uyarıcı, sonra tepki vardır Refleks davranışlara yöneliktir Organizma pasiftir

Öğrenme istem dışıdır Uyarıcı (fizyolojik) sınırlıdır Uyaran (pekiştireç) belirgindir Pekiştirme (tepki) davranıştan bağımsızdır

Önce tepki, sonra uyarıcı vardır Bilinçli davranışlara yöneliktir Organizma aktiftir

Öğrenme bilinçlidir

Uyarıcı (sosyal) daha fazladır Uyaran (pekiştireç) belirgin değildir Pekiştirme davranışa bağlıdır

Edimsel Koşullanma İlkeleri

Bir davranışın sürekliliğini sağlayan, o davranışın sonuçlarıdır.

Davranışların sürekliliğini sağlayan uyaranlar her zaman belirgin değildir.

Davranış, kendisinin ortaya çıkarttığı uyarandan etkilenir.

Organizmanın davranışları dış uyaranlara bağlı değildir. Birçok davranış uyaran olmadan ortaya çıkar.

Organizmanın davranışlarının birçoğu bilinçli tepkilerdir.

Davranışın sonucu öğrenmede belirleyicidir. Ödül getiren, cezadan koruyan davranışlar kalıcılaşır (tekrarlanır), ceza getiren davranışlar kaybolur.

Edimsel Koşullanma Süreci: Thorndike gibi yaptığı hayvan deneylerinden elde ettiği bulgularla edimsel şartlanma kuramını geliştiren Skinner, bir deney kutusunun içine bir süre aç bıraktığı fareyi koymuştur. Kutunun ön duvarında hareket ettirildiğinde yiyecek haznesine peynirin düşmesini sağlayan bir pedal ve kutunun zemininde elektrik düzeneği bulunmaktadır.

Deneyde farenin kutunun içerisinde serbestçe dolaşmasına izin verilmiştir. Dolaşırken tesadüfen pedala basan ve peyniri elde eden fare, zamanla pedala basma davranışıyla peynirin gelmesi arasında bağ kurar. Pedala basma davranışının sayısı büyük ölçüde artar. Böylelikle edimsel koşullama yoluyla öğrenme gerçekleşmiş olur. Skinner’in burada yapmak istediği şey yalnız tepkilerin değil, edimlerin yani davranışların da şartlandırılabileceğini kanıtlamaya çalışmaktır Deneyden anlaşıldığı üzere edimsel şartlanmanın temelinde pekiştirme bulunmaktadır. Dolayısıyla, organizmayı olumlu bir sonuca götüren davranışlar kalıcı olur.

(11)

Başka bir ifadeyle, insanlar davranışları sonucu olumlu bir durumla karşılaştıklarında, o davranışın tekrarlanma olasılığını artıran unsurlara da pekiştireç denir.

Edimsel Koşullanmada Temel Kavramlar

Pekiştireç: Ortaya çıkan bir davranışın sürekliliğini, ortama sunulması ya da ortamdan çekilmesiyle sağlayan ve organizmayı olumlu yönde etkileyen uyarıcılara pekiştireç denir.

Skinner’e göre davranışlar, olumlu pekiştiricilerle olduğu gibi olumsuz pekiştiricilerle de yönlendirilirler.

Edimsel şartlanma, organizmanın çevre ile etkileşimi sonucu yaptığı davranışın ödüllendirilmesi veya cezalandırılmasına göre devam eder veya etmez. Edimsel şartlanmanın gerçekleşmesi için pekiştirecin davranıştan hemen sonra verilmesi gerekir. Pekiştireç ödül veya ceza olabilir.

Pekiştireç Türleri

Etkilerine Göre: İhtiyaç Türlerine Göre:

Olumlu Pekiştireçler Birincil Pekiştireçler Olumsuz Pekiştireçler İkincil Pekiştireçler

Etkilerine göre pekiştireçler (Olumlu ve Olumsuz Pekiştireçler)

Olumlu Pekiştireçler: Hoşa giden bir uyarıcının ortama konulmasıyla belli bir davranışın yapılma olasılığını artıran uyarıcılara olumlu pekiştireç denir.

Olumsuz Pekiştireçler: Hoşa gitmeyen uyarıcıların ortamdan çıkarılması sonucunda, belli bir davranışın yapılma olasılığını artıran uyarıcılardır. Olumsuz pekiştireçler, organizmaya rahatsızlık veren uyarıcılardır. Ortamdan çıkarılmaları organizmayı rahatlatır.

Olumsuz pekiştireç adının çağrıştırdığı gibi olumsuz (ceza ile ilgili) değildir.

İhtiyaç Türlerine Göre Pekiştireçler (Birincil, İkincil Pekiştireçler)

Birincil Pekiştireçler: Fizyolojik ihtiyaçları karşılayan ve organizmayı belli yönde harekete geçirip, davranışa yön veren öğrenilmemiş uyarıcılardır. Yiyecekler, su, uyku, cinsellik, korunma, fiziksel acı örnek olarak sıralanabilir.

İkincil Pekiştireçler: Koşullu pekiştireçlerdir. Sosyal ihtiyaçları karşılayan, sonradan öğrenilmiş uyarıcılara denir. Nötr durumdayken ancak birincil pekiştireçlerle ilişkilendiklerinde uyaran özelliği kazanırlar.

(12)

Pekiştirme

Pekiştirme: Bir davranışın tekrarlanmasını ya da davranış sıklığının artmasını sağlayan sonuç pekiştirme olarak tanımlanmaktadır. Ortaya çıkan bir davranışın sürekliliğini sağlamak amacıyla davranışın ödüllendirilmesi ya da olumsuz uyarıcının ortamdan çekilmesi işlemi pekiştirme olarak ifade edilir. Pekiştirme her seferinde davranış sonrasında verilebileceği gibi (devamlı pekiştirme), belirli aralıklarla da (aralıklı pekiştirme) verilebilmektedir. Belli bir davranışın kazanılması sırasında pekiştirmenin devamlı verilmesi daha etkilidir.

Pekiştirme sürecinde, olumlu pekiştireçlerin ortama konularak ya da olumsuz pekiştireçlerin ortamdan alınarak organizmanın davranışlarını artırma işlemi söz konusudur.

Ceza: Organizmanın istemediği, olumsuz bir durum ortaya çıkartan uyaranlara ceza denir. Edimsel koşullanmada, “olumsuz pekiştirecin ortama konulması” ya da “olumlu pekiştirecin ortamdan çıkartılması;” her iki durum da organizma için ceza niteliği taşımaktadır. Her iki durumda da davranışın yapılma sıklığı azalır ya da söner.

Ceza, belli bir davranışın ardından, olumsuz bir uyarıcı verilmesi durumunu ifade eder. Ceza sönmenin aksine, davranışı bastırmakta ve ceza kalktığı zaman davranış yine aynı kuvvetle ortaya çıkmaktadır. Ceza, davranış değişikliği için kullanılan bir yöntem olmasına rağmen çeşitli olumsuz etkileri olabilmektedir. Ceza, bireyde endişe, kaygı, utanma gibi olumsuz duygulara neden olabilmekte ve kimi zaman saldırganlığı tetiklemektedir.

Davranışın belli bir süre için bastırılmasının yararlı olmayacağı durumlarda, ceza yerine farklı yöntemler denenmelidir. Cezalandırılan kişi hem ceza verenden ve hem de cezadan uzak durma eğilimi geliştirecektir.

Sönme: Bir süre pekiştirilmeyen davranışın giderek azalması ve sönmesidir. Belli bir davranışla ilgili pekiştiricinin ortadan kalkması sonucu davranışın unutulmasına sönme adı verilmektedir. Sönme, davranışın ileride tekrarlanma olasılığını azaltmaktadır. Yani organizmanın bir süre pekiştireç almaması sonucu yaptığı davranıştan vazgeçmesidir.

Örneğin, otobüste büyüklere yer veren ama kendisine teşekkür edilmeyen bir çocuk zamanla yer verme davranışından vaz geçecektir.

5. Sistematik Davranışçı Kuram

(13)

Clark Leonard Hull (1884- 1952) Hull, mühendislik eğitimi aldığı için öğrenmeyi matematiksel bir yaklaşımla açıklamaya çalışmıştır. Hull‟a göre dışsal uyarıcının etkisi, uyarıcı yok olduktan sonra devam etmektedir.

Buna bağlı olarak geleneksel Uyarıcı – Tepki sıralaması

Hull tarafından Uyarıcı – Uyarıcı kalıntısı – Tepki olarak değiştirilmiştir.

Hull, çoğu zaman birden fazla uyarıcı ile davranışın oluştuğunu savunmuştur. Böyle bir durumda hangi uyarıcının hangi davranışa neden olduğunu anlamanın zor olduğunu belirtmiştir. Hull, uyarıcının davranışın oluşmasını sağladığını ve davranışın ihtiyacı karşıladığı durumda uyarıcı-tepki ilişkisi oluştuğunu belirtmiştir. Diğer davranışçı yaklaşımdaki pekiştirme kavramından farklı olarak Hull, ihtiyaçların alışkanlıkların öğrenmenin oluşmasında belirleyici olduğunu savunmuştur.

KAYNAKÇA

Binnur Yeşilyaprak (2016). Eğitim Psikolojisi, Gelişim Öğrenme-Öğretim, Ankara.

PegemA Yay.

Nuray Senemoğlu (2013). Gelişim Öğrenme ve Öğretim, Kuramdan Uygulamaya,23.

Baskı, Ankara. Yargı Yayınevi.

Salim Atay. Kişisel Gelişimde Öğrenme. Marmara Üni.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Araştırma genelinde olgularda öne çıkan klinik tablonun; şiddetli bir solunum Araştırma genelinde olgularda öne çıkan klinik tablonun; şiddetli bir solunum

Kendini hiç yakışıklı görmeyen bir delikanlının çok çalışarak, herhangi bir bilim dalında başarılı olması gibi veya akademik olarak başarılı olmayan

Bireysel bağlanma farklılıklarını sistematik bir şekilde ölçmeyi amaçlayan Ainsworth ve arkadaşları (1978) yaptıkları gözlemler ve çalışmalar

Öğrenme sürecinde, beynin birçok farklı bölgesi etkin olduğu gibi hücre içi ve hücreler arası birçok biyolojik ve kimyasal değişim de öğrenme sürecinde etkilidir..

Örneğin, 05324485265 olan bir telefon numarasını bu şekilde bir bütün olarak kısa süreli belleğe almaktansa 0532 448 52 65 şeklinde 4 birim olarak işlemek kısa süreli

• sıkça kanlı, sulu kıvamda vaginal akıntı bazen persistent/ gri- seröz Östrus flor!. • Vaginal sitoloji: en fazla keratinize Superfisial

1974 de yayınlanan modifiye teknikte, eski teknikte sık olarak bildirilen, Stenon kanalı ağzı ile direkt tonsiller fossaya uzanan tünellerin birleşim yerinde

Sonuç olarak; şap hastalıklı sığırların eritrosit ve salya arginaz aktivitesi kontrol gurubundaki hayvanlara göre önemli derecede (P<0.05) yüksek olması