• Sonuç bulunamadı

Belirsiz Bilim

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Belirsiz Bilim"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Kral Çıplak!

Alan Sokal New York Üniversitesi’nde bir fizik profesörü. Sokal, sosyal ve kültürel çalışmaların ya-yımlandığı Social Text adlı akademik dergiye 1996’da bir makalesini gönderir. Makalenin adı, “Sınırların İhlali: Kuantum Çekiminin Transformatik Yorumu-na Doğru”. Makalenin sadece adı değil içeriği de an-lamsızdır. Bilimsel bir çalışma olmaktan çok uzak, kuantum çekiminin politik uygulamalarının oldu-ğunun öne sürüldüğü bir yazıdır bu. Sokal bir sürü postmodern terimi kuantum kavramlarının arasına serpiştirerek hazırladığı makaleyle akademik bir der-giyi entelektüel bir deneye tâbi tutmak istemektedir. Teknik terim ve postmodern düşüncelerle göz boya-yan saçmasapan bir makalenin yayımlanıp yayımlan-mayacağını merakla beklemektedir. Beklediği ger-çekleşir ve makale yayımlanır. Sonrasında Sokal’ın

Lingua Franca dergisinde makalesinin bir hile

oldu-ğunu açıklaması yankı uyandırır. Entelektüel hile de-neyini geçemeyen dergi editörleriyse aldatıldıklarını söyleyip, Sokal’ı ahlâki olmayan davranışından dola-yı suçlarlar. Yazarın yetkinliğine güvendikleri için di-ğer akademisyenlerin hakemliğine başvurma ihtiya-cı bile duymadıklarını, ama aslında makalenin ken-dilerine de çok mantıklı gelmediğini eklerler. Sokal ise editörlerin bu cevabının amacını teyit eder nite-likte olduğunu söyler. Makalenin, yazarı sırf alanında iyi diye dikkatsizce incelenmesi bir yana, doğruluğu-nun araştırılmadan yayımlanması sahte bilimin

aka-demiye ne kadar kolay sızabileceğini göstermiştir. Bi-lim insanlarının zaman zaman şahit olduğu ama dil-lendirmeye gerek duymadığı ya da cesaret edemediği bu tür çarpıklıkları nihayet birisi tüm çıplaklığıyla or-taya çıkarmış olur.

Egemen Kuramlar

Peki, Sokal’ın değerli sanılarak yayımlanan saçma makalesinin tersine, bilimsel geçerliliği olmasına rağ-men değersiz görülen çalışmalar yok mu? Elbette var. Thomas Kuhn, bilim ilerlerken bilim insanları-nın “paradigma” denen bir araştırma kültürü oluştur-duklarını ve aynı disiplin içinde çalışanların bu kül-tür doğrultusunda düşündüklerini savunur. Haliyle düşünce kalıpları içine hapsolan bilim insanlarından mutlak bir nesnellik beklemek mümkün değildir. Pa-radigmalar, üzerinde odaklanılması gereken araştır-ma konularının sayısını indirgeme ve bilim insanları-nı yönlendirme açısından iyi olsa da kısıtlama ve en-telektüel baskıya da yol açabilir. Yeni fikirler paradig-malardan dolayı reddedilebilir. Kuhn’a göre bilimsel devrimler geleneksel kalıpları yıkan kuvvetli yeni pa-radigmalar sayesinde meydana gelir. Tarih, geleneğe ters düştüğü için kabullenilmesi yıllar süren hipotez-ler, meslektaşları tarafından aforoz edilen bilim insan-ları ve oninsan-ların iddiainsan-ları ile doludur: Güneş merkezli gezegen sistemi, mikrop kuramı, kıtaların kayması vs.

Belirsiz Bilim

?

Aralarında Türkiye’nin de olduğu 22 ülkeyle ilgili Tüketici Araştırmaları Derneği

(GfK-Gesellschaft für Konsumforschung-) güven endeksine göre öğretmenler

ve doktorlar toplumların en çok güvendiği insanları, politikacı ve gazetecilerse en az

güvenilen grupları teşkil ediyor. Şirket yöneticileri, asker, avukat ve din adamlarının da

dahil edildiği ankette niye “bilim insanları” adı altında bir kategori olmadığını

doğal olarak hayra yoruyor insan. Bilim insanlarına güveniliyor ki ankete konulmaya

bile gerek duyulmamış. Ne var ki insan faktörünün içinde olduğu her girişimde

olduğu gibi bilimde de tutarsızlıklar, bilinçli ve bilinçsiz yanlılıklar söz konusu.

>>> Zeynep Ünalan

Dr, Bilimsel Programlar Uzmanı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi

(3)

1910’larda Alfred Wegener tarafından öne sürü-len, kıtaların yavaşça hareket ettiklerini öngören Kı-tasal Sürüklenme kuramı şüphe ile karşılanmış, fikrin aleyhinde özel konferanslar düzenlenmiş ve iddianın kabulü 40 yıl sonra gerçekleşmiş. Yine kabul edilme-si 40 yıl kadar süren fikirlerden biri, Karanlık Mad-de kuramı. Fritz Zwicky 1933’te Coma gökada küme-sindeki gökadaların hareketlerinden kütle hesapları-nı yapınca beklenenin çok üstünde bir değer bulur. Bu farkı açıklamak için “karanlık madde” ismini ver-diği, görünmeyen bir maddenin varlığını ileri sürer. Ancak bilim insanlarını ikna edemez. Bir başka ör-nek de 200 yıl öncesine ait. Ernst Chladni, 19. yüzyı-lın başlarında, meteorların Dünya’daki kayalara ben-zemedikleri için uzaydan geldiğini öne sürünce şim-dilerde UFO hikâyelerine gösterilene benzer bir tep-kiyle karşılaşır. Hatta iş, müzelerdeki meteor kolek-siyonlarının kıymetsiz sayılıp çöpe atılmasına kadar gider. Ana akımın dışında kalan bu bilimsel iddiala-ra karşı direnişi çok da yadırgamamak gerekir. Çün-kü paradigma kaymaları, Kuhn’un da belirttiği gibi, din değiştirmek kadar zor. Bu kaymalar yavaş yavaş ve yeni delillerle desteklene desteklene gerçekleşiyor.

Yerleşik hale gelmiş fikirler eleştiri süzgecinden geçirilmeden kabullenilirken egemen kuramlara ay-kırı kanıtların göz ardı edilmesinden, yayımlanma-masından, konferanslarda ihmal edilmesinden en çok bilimsel nesnelliğin zarar gördüğü söylenebilir.

Eğilimler Önyargılar

Şu da bir gerçek ki bilimin tarafsızlığı bilim insan-larının tarafsızlığına bağlı. Ne var ki hepimiz dene-yimlerimiz, ailemiz, büyüdüğümüz çevre, okulumuz, kısacası kültürel, sosyal ve psikolojik çevremizin etki-siyle yıllar içinde birçok önyargı geliştiriyor, belli fikir ve görüşlere daha çok öncelik tanıyoruz. Aslında bi-lim insanları da istisna oluşturmuyor. Onlar da evre-nin işleyişine dair bir yığın önyargıya ve eğilime sahip olabiliyorlar. Hal böyle olunca, yansız bilimsel çalış-ma imkânsızdır diyor William F. McCoçalış-mas. Fen eği-timi üzerine yazdığı kitaplar ve araştırmalarıyla bili-nen McComas’a göre bütün bunlar bilim insanının karar ve yorumlarını etkiliyor. Örneğin evrim tartış-malarının, bilim insanlarının yaptıkları da dahil, ne kadarının kişisel eğilimlerden ve duygusallıktan arın-mış bir bilimsel nesnellik taşıdığı tartışılabilir.

Pensilvanya Eyalet Üniversitesi’nden sosyolog Michael J. Mahoney bilimsel yanlılıkları ortaya ko-yanlardan. Mahoney 75 akademisyene hakemli bir dergiye yayımlanmak üzere sunulmuş makaleler yol-lar. Onlardan bu makaleleri inceleyip

değerlendirme-lerini ister. Gözden geçiren akademisyenin kuram-sal eğilimlerine aykırı tezler taşıması durumda ma-kalenin reddedildiğini, taşımaması durumda ise ka-bul edildiğini görür. Mahoney’e, çalışması yayımlan-dıktan hemen sonra, benzer şekilde ayrımcılığa ma-ruz kaldığını iddia eden 300 civarında kişiden telefon ve mektup gelir. Mahoney’in çalışmasını bilim insan-larının ahlâk dışı davranışlarını ortaya koyan bir göz-lem olarak mı değerlendirmek gerekiyor? Hayır, belki de bilim insanlarının bilinçaltına yerleşmiş eğilimle-rinin ve bilgi birikimleeğilimle-rinin kararlarında ne kadar et-kili olduğunu gösteren bir deney olarak değerlendir-mek daha doğru olur.

Önyargılar ve eğilimler bilim insanlarının ver-dikleri kararları ve yaptıkları yorumları etkilediği gi-bi önceliklerini, çalışma konularını, varsayımlarını da etkiliyor. Einstein’ın, sırf evrenin durağan olması ge-rektiğine inandığı için Görelilik denklemlerine ekle-diği “kozmolojik sabit”i bunun en bilinen örneklerin-den. Stephen Hawking, karadeliklerde bilginin kay-bolduğunu ileri sürmesi üzerine gelen tepkilere şöy-le cevap verir: “Einstein gibi birçok bilim insanının determinizmle duygusal bağı var. Ancak Einstein’dan farklı olarak onlar kuantum kuramının tahmin yü-rütme kabiliyetimizin azalmasına neden olduğunu kabul ettiler. Bununla birlikte karadeliklerin zorunlu gösterdiği bilgi kaybını kabullenerek tahmin kabiliye-timizin daha fazla sınırlanmasını istemiyorlar. ... Bu bilim insanlarının tarihten ders aldıklarına inanmı-yorum. … Evren, bizim peşin hükümlü fikirlerimi-ze göre hareket etmiyor ve bizleri şaşırtmaya da de-vam edecek.”

Çizim: Hilal Ö

elik

Bilim ve Teknik Mayıs 2010

(4)

Belirsiz Bilim

Dikkati çeken bir başka nokta, ay-nı coğrafyadan ya da kültürden bilim in-sanlarının ortak eğilimlerinin olabilme-si. Örneğin, canlıların bir evrim geçirdiği fikri Avrupa’da daha ateşli savunulurken ABD’de dirençle daha çok karşılaşıyor. Bu, ilk bakışta ABD halkının daha dindar ol-masına yorulabilir. Ama ilginçtir ki ev-rendeki temel parametrelerin (Plank sa-biti, dört temel kuvvetin birbirine oranla-rı vs.) bilinçli gözlemcilerin, yani bizlerin varlığına olanak verecek şekilde ayarlan-dığını öngören İnsancı İlke İngiliz gökbi-limcilerin çoğu tarafından benimsenirken ABD’li gökbilimciler arasında pek rağbet görmüyor.

Bunun nedeni fikrin kökeninin İngil-tere olması mıdır yoksa toplumun kültü-rü ile mi ilgilidir? İnsancı İlke hakkında-ki tutum ABD’den İngiltere’ye farklılık gösterdiği gibi ABD’de değişik disiplinler-de çalışan bilim insanları arasında da fark-lılık gösteriyor. Bu durum fizikçi Leonard Suskind’in gözünden kaçmamış. Suskind İnsancı İlke’ye mesafeli duran gökbilimci-lerin aksine parçacık fizikçigökbilimci-lerin konuya daha sıcak baktıklarını söylüyor.

Bilimsel Yöntem ve Tarafsızlık

Birbiriyle ilgili birkaç olgunun tanı-mı ya da gözlemi, bu gözlemleri/tanımla-rı açıklayıcı varsayımlagözlemleri/tanımla-rın öne sürülme-si, varsayımların öngördüğü yeni olgu ve gözlemlerin belirlenmesi bilimsel araştır-manın ilk üç basamağını oluşturuyor. Bu basamakları şimdiye kadar bahsettiğimiz yanlılıklardan tam olarak soyutlamak çok mümkün değil. Ancak bunlar bir sonra-ki aşama olan varsayımın deneyle sınan-ması sürecinde ortadan kalkabilir. Daha da önemlisi bilim dünyasında bir deneyin sonuçları son söz olarak kabul edilmiyor. Varsayım farklı ve bağımsız araştırmacı-larca tekrar sınanıyor. Hatta bu sınamala-rın mümkün olduğunca çok olması gere-kiyor. Tekrarlanan deneyler bireylerin ter-cih ve eğilimlerinin etkisini ortadan kal-dıracağı için bilimsel araştırmaların altın standardı olarak kabul ediliyor.

Epidemiyoloji uzmanı John Ioannidis Amerikan Tabipler Birliği’nin dergisinde

(JAMA) 2005’te yayımlanan makalesinde, 1990’dan beri moleküler biyoloji alanında çıkan ve en çok alıntı yapılan 45 akademik makalenin %99’unun sonraki deneyler-le çürütüldüğünü ortaya koyuyor. Ioanni-dis bunda istatistiksel sonuçların yanlış yo-rumlanmasının da payının olduğunu be-lirterek bu tür yanlışlıkları en aza indirmek için araştırmaya uygun istatistik yöntemi-nin seçilmesi gerektiğini vurguluyor.İsta-tistikçiler genetiğin babası olarak bilinen Mendel’in 1860’larda bezelyelerden topla-dığı verileri hâlâ kontrol ediyor. Bu verile-rin varsayıma mükemmel uyumu 1936’da R. A. Fisher’i Mendel’in veya asistanının verilerle oynamış olduğu iddiasına götü-rür. Mendel’in verileri bazı bilim

insan-larınca “onaylama yanlılığı”na örnek ola-rak gösterilse de, verilerin istatistiksel sı-namalardan geçisi bu konudaki tartışma-ların genelde Mendel’den yana sonuçlan-masını sağlar. Onaylama yanlılıklarının özellikle sağlık alanındaki yayımlarda ol-ması uçları insan sağlığına ve sağlık poli-tikasına dayandığı için tehlike arz ediyor. Klinik deneylerdeki yanlılıkların saptan-ması üzerine yaptığı çalışmalarda Akdeniz Üniversitesi’nden Osman Saka, kullanı-lan istatistik yöntemleriyle bunları bir de-rece düzeltmenin mümkün olduğunu be-lirtiyor.

Veri analizlerinde gittikçe yaygınlaşan bir başka uygulama da deney ve uygulana-cak istatistik yöntemine karar verilip her şey sonlandırılana kadar veriye bakma-mak. Bu, araştırmacının beklentileri doğ-rultusunda olmayan verilerin daha az

dik-kate alınması ya da tahmin ettiği sonuca uygun veriler yönünde seçiciliği gibi yan-lılıkları ortadan kaldırıyor. İdeal olan, var-sayımda bulunanın onun doğruluğu ya da yanlışlığına eşit mesafede olması ve verile-ri nesnel bir şekilde değerlendirmesi. Bi-lim insanının tarafsızlığını göstermesi açı-sından Kepler güzel bir örnek: Gezegenle-rin mükemmel çember yörüngelerde dön-düğünü destekleyici çalışma yapması iste-nen Kepler, gezegenlerin eliptik yörünge-leri olduğunu açıklar.

Bilim tarihi Kepler gibi bireysel çalışan araştırmacıların başarılarıyla dolu. Ancak geniş araştırma gruplarının bireysel çalış-maların yerini aldığını, üniversitelerde bu tür yapılanmaların gittikçe arttığını görü-yoruz. Sovyetler Birliği’nin 1957’de Sput-nik uydusunu fırlatmasıyla başlayan uzay çağı, araştırmaların gruplarla yapılma-sını yaygınlaştıran en önemli faktör ola-rak görülür. Çünkü Sovyetlerin bu başarı-sı ABD’ye, bilim savaşlarında öne geçme-nin hızla büyük araştırma grupların or-ganize edilmesiyle mümkün olabileceğini düşündürür. Araştırma gruplarının kişi-sel yanlılıkları engelleyici olduğu söylene-bilir. Ancak gruplar büyüdükçe araştırma-nın bütçesi de büyüdüğü için yanlılığın ve politikanın bilimsel çalışmalara sızma ola-sılığının arttığı söylenebilir. Özellikle sana-yi kuruluşlarınca desteklenen araştırmala-rın genelde lehte bulguları duyurması in-sanları bilime şüpheyle baktıran nedenler-den biridir.

Bu yanlılığı engelleyen ve bilimsel çalış-malarda olması gereken bir özellik araştır-manın halka açık olması. Çalışmada izle-nen yöntem ve sonuçların gizli olmaması, verilerin ortaya konulması şüphelerin gi-derilmesi açısından önemli. Örneğin insan faktörünün küresel ısınmaya etkisi üzerine bitmeyen tartışmaların temelinde biraz da şüphecilik yatıyor. İklim değişiklikleri üze-rine odaklanan çalışmalarıyla bilinen East Anglia Üniversitesi’nin gizlici tutumu so-nunda bilgisayar korsanlarının saldırısına uğramaları ve verilerinin ifşa edilmesiy-le sonuçlandı. 2009’un Kasım ayında ger-çekleşen bu olay üzerine İngiltere Bilim ve Teknoloji Komitesi üniversitenin daha şef-faf olması gerektiğini açıkladı.

Çizim: Hilal Ö

(5)

Bilim ve Teknik Mayıs 2010

<<<

Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar...

Jan Hendrick Schön de bir bilim insa-nı. Moleküler elektronik alanındaki maka-leleriyle tanınan Schön bir zamanlar orga-nik elektriksel lazerin keşfinden tek mole-külden oluşan transistörlere kadar elektro-nikte ve nanoteknolojide çığır açabilecek çalışmalarıyla biliniyordu. Sadece 2000 yı-lında Science ve Nature dergilerinde sekiz makalesi yayımlandı. İki makalesinde içe-rikleri farklı olsa da aynı şekil ve grafikle-ri kullandığının fark edilmesi üzegrafikle-rine araş-tırması incelemeye alınan Schön’ün ke-şiflerinin yalan olduğu ortaya çıktı. Bilim ahlâkına aykırı olarak bazı verileri kay-detmediği ve yok ettiği anlaşıldı. Uydur-ma veriler taşıdığı gerekçesiyle 16 akade-mik makalesi ve altı patent başvurusu ge-ri çekildi. Araştırmalarını yürüttüğü Bell Laboratuvarları’nda iş bu raddeye gelme-den nasıl olup da fark edilmediği merak edilen Schön sonunda görevinden alındı.

Yine yakın tarihte ortaya çıkan usul-süz bir başka bilimsel çalışma Güney Ko-reli veteriner Hwang Woo Suk’a ait. Ülke-sinde “Üstün Bilim Adamı” ünvanı verilen Woo Suk 1999‘da bir inek, bundan üç yıl sonra domuz, 2005’te ise bir köpek kopya-ladığını ilan etmişti. 2004’te Science dergi-sinde duyurulan, insan embriyosunu

kop-yalama ve bundan kök hücre elde etme ça-lışmasının ardından ünü iyice yayılsa da, verilerle oynadığı ortaya çıkınca üniversi-tedeki görevine son verildi. Uydurma ve-rileri bir yana, araştırmada kullandığı yu-murtalardan ikisinin, birlikte çalıştığı genç asistanlardan diğer bir kısmınınsa 20 ka-dar kadından para karşılığı alındığı doğru-lanınca Kore’nin biyoetik kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle Woo Suk’un iki yıl hap-si istendi.

Bunlar kişisel olaylar, bir de kurum-sal olanlar var: İngiliz Bilimler Akademisi 1998’de genetiği değiştirilmiş organizma-lar (GDO) üzerine ilk raporunu yayımorganizma-lar. Uzman grup bu ürünlerin ziraatte kalite ve besin değerini arttırma gibi yararlarından bahseder. GDO’lar dünyadaki açlığın çö-zümü olarak sunulur. Buraya kadar sorun yok, ancak hikâyenin bundan sonrası bili-min nesnelliğine tam bir darbe niteliğin-de. Tam bu sıralarda Dr. Arpad Pusztai’nin GDO’lu patateslerin zararlarıyla ilgili ma-kalesi Lancet dergisinde yayımlanacaktır. İngiliz Bilimler Akademisi başkanı Peter Lanchman araya girer ve makalenin ya-yımlanmaması için uğraşır. Dergi editörü tehdit edilir. Pusztai’nin araştırmasını ya-lanlamak için Akademi bünyesinde çalış-ma grubu kurulur. GDO’lardan yana bir sürü makale çıkaran grubun verdiği

refe-rans listesinde yayınlanmamış makaleler bulunur. Üstüne üstlük Pusztai Araştırma Grubu’nun başkanı, Koyun Dolly’nin kop-yalanması ve diğer genetik çalışmalarıy-la bilinen Roslin Enstitüsü’nün başkan ve-kilidir. Neyse ki 2002’lerde Akademi için-den kişiler yavaş yavaş toplantılardaki par-tizanlık ve yanlı tartışmaları gündeme ge-tirirler.

Her ne kadar bilimsel yöntem nesnel olmayı hedeflese de sonuçta bilimsel ça-lışmaları da insanlar yürütüyor. Bilim in-sanları da doğayı eğilimleri ve önyargıları doğrultusunda algılıyorlar. Bunun ötesin-de onlar da zaaflarının esiri olabiliyorlar. Farkında olmadan yapılan yanlılıklar ka-bul edilse de sahte bilime yol veren bilinçli hataları kimse onaylamıyor. Bunları en aza indirmek biraz da araştırmacının her çeşit yanlılıktan uzak durma konusunda karar-lılığına bağlı.

Bilim ve teknoloji yaşamımıza gittikçe daha fazla giriyor. Bilinçli hatalardaki ar-tışsa “Yoksa, gelecekte bilim insanlarına bir çeşit hipokrat yemini ettirmek zorun-da mı kalacağız?” sorusunu akla getiriyor.

Kaynaklar http://pages.stern.nyu.edu/~wstarbuc/Writing/Prejud.htm http://www.tuba.gov.tr/haber.php?id=26 http://www.turkmia.org/eski/kongre/tipbil05/pdf/12.pdf http://www.newyorkscienceteacher.com/sci/files/user-submitted/Misconception1.pdf http://www.skepticalinvestigations.org/home.htm Çizim: Hilal Ö zç elik

Referanslar

Benzer Belgeler

Günümüzde; astronomi, kimya, fizik, matematik, geometri, biyoloji, tıp, sosyoloji, psikoloji, antropoloji ve siyaset bilimi olarak başlıca dallara ayrılan bilim,1. Konu ve

Bilimsel anlamda önemli ve etkili olan dergiler belirli bir bilim- sel alanda, uzman yazarlar tarafından hazırlanmış, daha çok özel araştırma sonuçlarının

boyunca elektrik ile ilgili pek çok önemli gelişme yaşanmıştır.1775 yılında pillere. yönelik ilk çalışma

• “Bilim, doğal dünyayla ilgili soruları cevaplamak üzere bilimsel araştırma yöntemlerini kullanarak herkesin irdelemesine açık geçerli ve güvenilir genellemeler

Yunanca bilgi anlamına gelen episteme ve bilim-açıklama anlamına gelen logos…şu halde bilgi kuramı ya da bilgi bilimi... Bu freskten bir parça…Neyi

• Bilim, insanlığın bilgi stokuna eklenen, bilim topluluğu tarafından sınanıp, kabul edilmiş bilgilerle bu yoldaki her türlü çabadır.. • Bu tanımla ile bilim,

Bu nedenle bilim insanlarının emeği ile ortaya çıkarılmış bilimsel makalelerin dergimizde yayınlaması ile bilimsel üretimin yaygın etkisini arttırmaya

Gelecek Vizyonlar Dergisi uluslarası boyutta bütün bilim alanlarını kapsayacak şekilde nitelikli yayınları ile bilim dünyasına katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Bu