TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARI VIll. Dizi -Sayı 10'
TARiHTE
TÜRKLER VE KÜRTLER SEMPOZYUMU
ANKARA: 09-ro OCAK 2014
SEMPOZYUMA SUNULAN BiLDiRiLER III. Cilt
EDiTÖR Prof. Dr. Orhan IGLIÇ
SEMP02YUM YÜRÜTME KURULU BİLİM KURULU
Prof. Dr. Ahmet KANKAL Prof. Dr. Mehmet Metin HÜLAGÜ Prof. Dr. Ahmet CiHAN Prof. Dr. Ahmet KANKAL Prof. Dr. İbrahim Ethem ATNUR Prof. Dr. Erol ÖZVAR
Prof. Dr. Ahmet CİHAN Prof. Dr. İbrahim Ethem ATNUR Prof. Dr. Mehrn~t İNBAŞI Prof. Dr. Osman GÜMÜŞÇÜ Prof. Dr. Altan ÇETİN Prof. Dr. İllian ERDEM Prof. Dr. İhsan FAZUOGLU Prof. Dr. Hasan Tahsin FENDOGLU Prof. Dr. Süleyman SEYDİ Doç. Dr. Mehmet Ali KİREÇÇİ Doç. Dr. İsmail AYDOGAN Yrd. Doç. Dr. Aytaç YILDIZ
TÜRK TARİH KURUMU ANKARA2014
VII
Türkler ve Kürtler Arasınd a Bir Köprü
Şahsiyet Olarak Bediüzzaman Said Nursi ve II. Me ş rutiyet Dönemindeki
Faaliyetleri
Yrd. Doç. Dr. Z~~beyir AKÇE
Mardin Artuklu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. zubeyirakce@yahoo.com
GiRiŞ
Meşrutiyet dönemindeki siyasi hareketliliğe, kurulan cemiyet- lere, neşredilen gazete ve mecmualara baktığımızda, Osmanlının
adeta düşünce laboratuvarı ile karşılaşırız. Günümüz siyasi ve ente- lektüel yapılanmalarının birçoğunda o dönemin izlerini bulmak mümkündür.
Dönemin önemli entelektüel aktörleriiıden biri olan
Bediüzzaman'ın bu tartışmalar içinde "nev-i ;ahsına münhasır' bir duruş ve çizgisi olduğunu görüyoruz. Şöyle ki, İslamcılık politika- sıyla özdeşleşmiş olan Sultan II. Abdülhaffiid'in şahsiyetine karşı hürmet beslemekle beraber, idare tarzını "istibdat" olarak tanım
lamış ve muhalefet etrrıiştir1• Diğer taraftan dine mesafeli duran bazı jön Ttirklepn İslamiyet'e aykırı olan tutum ve davranışlarını
eleştirmiş olmasına rağmen, hürriyet uğrundaki mücadelelerini
desteklemişt:i.ı-2.
Bir taraftan Derviş Vahdeti'nin sahibi olduğu "Volkan" gazete- sinde ~akaleler neşretmiş, diğer taraftan edit?rial yönlendirme- nin etkisinde kalmadan özgün çizgisini ·muhafaza etmiştir. Derviş
Vahdeti'nin bazı aşırı tutumlarını eleştirmiş, hatta kendisine hita- ben "Biraderim Ba; muharrir Dervi; Vahdeti Bey'e! Edipler edepli
olmalıdırlar. Hem de edeb-i İslamiye ile müteeddip olmalıdırlm: .. "3
şeklinde ikaz etmiştir4•
Bunun için Bediüzzaman'ı herhangi keskin bir sınıflandırmanın
içine hapsetmek mümkün gözükmüyor. Başta hürriyet mücadele- sinde ittihad ve Terakki ile beraber mücadele eden Bediüzzaman,
ittihadçılann baskıcı yönetimlerine de cephe almıştır. Hatta kendi- sine, "Sen Selanik'te İttihad ve Teraki ile ittifak etmi;tin, neden ayrıl
dın?'' diye soranlara şu cevabı vermiştir:
"Ben ayrılmadım, onların bazılan ayrıldılar. Niyazi Bey, Enver Bey gibi adamlarla şimdi de müttefikim. Lakin bazılar bizden ayrıldılar.
Bataklık yoluna saptılar .... Ben harniyetli ve dindar adamlarla daima beraberim. Ben Selanik'te Meydan-ı Hürriyette okuduğum nutuk ile ilan ettiğim mesleğim.i şimdi de onu takib ediyorum. Ki İ'la-yı şevket-i İslami'ye ve İ'la-yı Kelimetullahın vasıtası olan Meşruta-i meşru' ayı şeriat dairesinde idamesine çalışıyorum."5
Bediüzzaman'ın ittihad ve Terakki ile yollarını ayırdığını yuka-
rıdaki iktihastan anlıyoruz. Ancak bu yol aynlığı ölçülü ve hikmet- lidir. Nerede durması gerektiğini bilir. Şartlar değişip İttihatçılar I. Dünya Savaşında düşmanla karşı karşıya kaldıklarında o eski muhalefetinden vazgeçer. Bu durumu yadırgayanlar "İttihad'a fedid bir muanz idin neden şimdi sükut ediyorsun?'' diye soruyorlar.
Bediüzzaman, günümüzde de uygulanmasında faydalı olabilecek ve ülke içinde birbirlerine muhalif olanların rehber olarak kabul etmesi gereken şu cevabı veriyor:
"Düpnanların onlara fiddet-i hücumundan. Dütmanın hedef-i hücumu, onların hasenesi olan azm ve sebattır. Ve İslamiyet dÜfmanına vasıta-i tesmim (zehirleme aracı) olmaktan Jeragatidir."
Burada Bediüzzaman, evet, benim İttihatçılarla bir dahili ihti- lafim var ve bu ihtilafimın nedeni onların yanlışları ve kusurları
dır. Fakat ülkeyi işgal eden düşmanların onlara olan muhalefeti ise onların azimli bir şekilde vatanı müdafaa etmeleri ve sevapla-
ndır. Bu nedenle düşmanla işbirliği yapareasma daha önce muhalif
olduklarıma muhalefetimi sürdürüp, düşmanın işini kolaylaştırmam
diyor. Ve şu muhteşem duruşu sergiliyor: "Ben tokadımı Antiran ik (Ta;nak çete reisi) ile bemher Envere (Enve1· Pq1a), Venizelos (Yunan
BİR KÖPRÜ ŞAHSIYET BEDİÜZZAMAN SAiD NURSİ 129
Bajbakam) ile beraber Said Halime vurmam. Nazarımda vuran da se.fildir. "6
Bediüzzaman Said Nursi, 1908 yılında ilan edilen meşruti
yeti sevinç ve takdirle karşılamış, meşrutiyet lehinde Ayasofya ve Selanik meydanlarında konuşmalar yapmıştır. Sadaret vasıtası ile kendi adına, şarktaki Kürt aşiret reisierine meşrutiyeti "su-i tefsir etmemeleri ve feriata muhalifzannetmemelel'i''yani kötü yorumlama-
maları ve dine aykırı olarak değerlendirmemeleri hususunda ikaz edici telgraflar göndermiştir.
Bediüzzaman, II. Meşrutiyetinilanından 3 yıl kadar sonra, 1911
yılında meşrutiyetin ve haliyle demokratik düşüncenin halk katında
kabulüne yönelik irşat faaliyetini yapmak üzere Doğu ve Güneydoğu
bölgelerini kapsayan bir seyahat gerçekleştirir. Bu seyahat esna-
sında görüşmeler yaptığı Kürt aşiret-mensuplarının kafasını meşgul
eden, Sultan II. Abdülharnid, Ermeniler, meşrutiyetin dine uygun olup olmadığı, şeyhliğin ve ağalığın durumu, Türkler, Kürtler, ana- dil, saltanat, eğitim, hürriyet, tahakküm, v.b konularla ilgili sorulan yüz kırktan fazla soruya orijinal cevaplar verilmiştir. Bediüzzaman, bilahare bu seyahat esnasında sorulan sorulara ve verilen cevaplara
ilişkin tuttuğu nodarı "Münazarat Risalesi" ismi ile neşretrniştir. Bu eser aynı zamanda o dönemle ilgili bir sözlü tarih çalışması olarak da değerlendirilebilir.
Bediüzzaman, 1909 yılında meydana gelen ve hala tartışma
konusu olan "Otuz bir Mart" hadisesinde askerlere, amirlerine itaat etmeleri hususunda ikaz edici ve yanştırıcı konuşmalar yapmıştır.
İsyanın fazla büyürnemesi için çaba sarf etmiş olmasına rağmen, o zamanki sıkıyönetim mahkemesi olan "Divan-ı Harb-i Örfi"de yar-
gılanmıştır. Mahkeme reisi Hurşid Paşa ile sert tartışmalara giren Said Nursi, muhakeme neticesinde heraat etmiştir. Bu mahkemede verdiği savunmayı daha sonra "Divan-ı Harb-i Ör:fi Risalesi" olarak yayınlamıştır. Bediüzzaman'ın 1907 yılındaki ilk İstanbul ziyaretini anlatmadan önce geriye gidip bu ziyaretin alt yapısını hazırlayan
Mardin, Bidis ve Van hayatından kısaca bahsetmek gerekir.
BEDİÜZZAMAN MARDiN'DE (İLK SÜRGÜN)
1892 yılında Mardin'e gelen Said-i Kürdf, burada kaldığı süre
zarfında ilim çevresi ve halkla iç içe bir hayat yaşamış birçok dini ve sosyal tartışmaların içine girmiştir. Mardin'de Şeyh Cemaleddin-i Mgani'nin bir talebesi ile karşılaşması neticesinde, Mgani'nin siyasi fıkirlerini öğref1ir8. Nitekim kendisi yıllar sonra bu karşılaş
maya şöyle atıfta bulunur:
"İnkılaptan on altı sene evve/'9 Mardin cihetlerinde beni hakka ~rşad
eden bir zata rast geldim; siyasetteki 'muktesit mesleği1J.0 bana gösterdi.
Hem ta o vakitte meşhur 'Kemal'in Rüyasıyla'11 uyandım. "12
Bediüzzaman'ın Mardin'de siyasede ilgilenmesi, sosyal ve siyasi konularla ilgili fıkrini açıkça söylemesi çeşidi . tartışmalara yol
açmıştır. Bunun neticesinde bir tedbir olarak Mardin mutasar- nfirun emriyle kelepçelenerek Bidis'e gönderilrniştir13• Böylece Mardin, Bediüzzaman'ın, siyasede tanıştığı ve (ömrünün sonuna kadar sürecek olan) devletin soğuk yüzü ile karşı karşıya geldiği ilk
şehir olmuştur.
BiTLiS HAYATI
Bidis'e gönderilen Bediüzzaman'ın ilmi derinliği ve farklı kişi
liği, Bitlis Valisi Ömer Pa'şa'nın dikkatini çeker. Valinin, ilme olan ziyade hürmeti ve muhtemelen entelektüel kişiliğinin de etkisi ile Bediüzzaman'a vali konağında bir mekan tahsis eder. Konağın bu yeni sakini Doğu ve Batı klasikleri ile beraber müspet ilimlerle ilgili kitapların da bulunduğu konağın· zengin kütüphanesinden ziya- clesi ile istifade eder. Bu kütüphane, Bediüzzaman'ın müspet ilim- ler ile tanışmasına ve entelektüel kişiliğinin inşasında sıçrayıcı bir rol oynamıştır14• Bitlis'te iki yıl kalelıktan sonra, ilim ve üst düzey yöneticilerinin daveti üzerine Van'a gitmiştir.
V~ HAYATI
Van'da kaldığı süre zarfmda ilim muhideri, devlet adamları ve talebe çevresiyle yoğun bir irtibat içinde olup, Van Kalesi yama-
cında kendisinin kurduğu Horhor Medresesi'nde talebe yetiş
tirrniştir. Bu arada ilme ve ilirnlere fazla hürmeti bulunan ve
BİR KÖPRÜ ŞAHSIYET BEDtOZZAMAN SAİD NURSİ 131
Bediüzzaman'ın namını duyan zamanın Van Valisi İşkodralı Tahir
Paşa, onu konağında kalmaya ve ilmi çalışmalarını burada devam ettirmeğe ikna etmiştir. Bitlis Valisi Ömer Paşa'nın konağında
yakaladığı kütüphane fİrsatını burada da yakalayan Bediüzzaman, bu firsatı adeta ganimete çevirerek konağın kütüphanesinde bulu- nan tarih, coğraf}ra, felsefe, matematik, jeoloji ve kimya gibi muh- telif bilim daUarına ait eserleri mütalaa edip15, konunun uzmanları
ile çeşitli münazaralar yaptığı kaydedilmektedirı6• Muhtelif gazete ve dergilerin de bulunduğu bu kütüphane sayesinde dünyanın genel gidişatı ve özellikle İslam alemi ile ilgili gelişmeleri dikkade takip etme şansını yakalarruştır.
Bediüzzaman, bu okuma ve gözlemlerinden; Osmanlı devletinin içinde bulunduğu sıkıntıların aşılmasında eğitimin büyük rol oyna-
dığı, medrese, teklee ve mektep apışmasının sona ermesi gerek-
tiği17, problemin, talebenin tek taraflı yetiştirme tarzından ve diğer
alanlara kapalı olmasından kaynaklandığı sonucuna varrnıştır. Bu tespirler onu medreselerde din bilimleri ile birlikte fen bilimlerinin de okutulması gerektiği kanaatine vardırrruştır.
Nitekim ileride açmayı düşündüğü üniversitenin eğitim müfre-
datırun, vicdanları besieyecek dini ilimler e ve aklı b esleyecek pozitif bilimlere yer verecek tarzda tanzim edilmesi gerektiğini, böylece talebenin kabiliyetinin tıpkı iki kanatlı kuş gibi uçuşa hazır hale
geleceğini vurgulamıştır.
Sadece dini ilimleri alanlarda taassup, keza, sadece müspet ilirn- leri alanlarda da hile ve şüphenin olacağı öngörüsünü şu cümlelerle adeta formülleştirdiğini görüyoruz:
"Vicdanın ziyası, ulum-:u diniyedir, aklın n uru fonun-i medeniyedir.
İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin him- meti pervaz ede; İftirak ettikleri vakit birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüt eder. nıs
Bediüzzaman, Van'daki Tahir Paşa konağında iken hayatının
istikametini etkileyen şöyle bir olay cereyan eder:
Tahir Paşa bir gün ona, konağa· gelen gazetelerden birinde yer alan İngiltere'nin Müsternlelcit Nazırı Gladstone'un Avam
Kamarası'nda yaptığı konuşmayı nakleder. Bu konuşmada
Gladstone, elinde Kuran'ı göstererek "Bu kitap Müslümanların
elinde kaldığı müddetçe biz onlara hakim olamayız. Ya Kuran'ı sukut ettirmeliyiz veyahut Müslümanları ondan soğutmalıyız."19
Bu haber Said Nursi'in manevi dünyasında fırtınalar koparır. Ve ömrünün sonuna kadar sadık kalacağı, hayatının en önemli kararını şu şekilde verir: "Ben de Kur'an'ın sönmez ve söndürülemez bir ebedi güne; gibi mu'cize olduğunu, dünyaya ilan edeceğim."20 Bediüzzaman, bu kararının verdiği itici hızla, ömrünün sonuna kadar, Kuran haki- katlerinin izahı ve Kuran'ın mucizeliğini ispat sadedinde eserler telif
etmiştir ki sonraları bu eseriere "Risale-i Nur kül/iyatı" denmiş tir.
BEoiüzzAMAN'ıN Il. MEŞRUTiYET ÖNcEsi İsTANBUL'DAKi
FAALiYETLERİ
Bediüzzaman'ın, Van'da kaldığı zamanlarda hayalinde tecessüm ettirdiği ve ömrünün sonuna kadar kuvveden fiile geçirmek için
uğraştığı bir projesi vardır ki bu, doğuda "Medreset'ü-z zehra" ismi ile kurulmasını istediği üniversite projesidir. Van'ın Said Nursi gibi bir alim için yetersiz olduğunu düşünen Van Valisi
Tahir
Paşa, onu İstanbul'a gidip daha geniş olan ilim ve siyaset-muhiti ile tanışması ve yukarıda bahsi geçen projesini tanıtınası hususunda teşvik eder.Bu sıralarda
Tahir
Paşa Van valiliğinden Bitlis valiliğine atanma-sına rağmen irtibatları dev~ eder.
Bediüzzaman'ın, .,hayalini kurduğu "Medresetü'z-zehra" pro- jesi zihninde iyice olgunlaştıktan sonra İstanbul'a gitmeye karaı;
verir. Bitlis Valisi
Tahir
Paşa'dan SultanIL
Abdülhamid'e hita- ben yazılmış bir referans mektubu ile beraber İstanbul' a gider21• İlk işi, Kürdistan'ın üç farklı yerine darü't-talim kurulması ile ilgili bir dilekçeyi şimdiki özel kalem dairesine tekabül eden Mabeyn-iHümayıln'
a:
vermek ve randevu isteyerek bizzat padişah ile görüşmetalebi olmuştur.
Ancak bu görüşme talebi hiçbir zaman gerçekleşmemiş ve dilek- çesine de herhangi bir cevap alamamıştır. İstanbul Fatili civarında devrin önemli kültür merkezlerinden sayılan Şekerci Han'da ken- disine bir oda kiralar ve kapısına "Bütün sorulara cevap verilir, yal- . nız soru sorulmaz"22 yazılı bir levhayı kapısına astırır. İstanbul'un
BİR KÖPRÜ ŞAHSiYET BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 133
muhtelif yerlerinden insanlar akın eder. Şöhreti kısa sürede ulema arasında yayılır, ziyaretçileri çoğalır. İstanbul'un IL Meşrutiyet öncesi gergin havası içinde devlet görevlileri evharnlanmaya başlar.
Bu arada saraya vermiş olduğu dilekçesinin de takipçiliğini yapar.
Saray bürokratları ile sert tartışmalara girmesi, pervasız konuşma ve
davranışları nedeniyle tırnarhaneye sevk edilir.
Tımarbanede iken tabiple olan karşılıklı konuşmalarını, bila- hare neşrettiği "İki Mekteb-i Musibetim Şehildetnfimesi" adlı eserin sonuna "Devr-i İstibdad ve Said-i Kürdi'nin Pençele;mesi" başlığı ile ilave etmişt:i.fll. Said Nursi'nin, Kürt coğrafyasındaki insanların eği
tim düzeyini yükseltme uğruna yollara revan olması, tırnarhaneye,
bilahare hapishaneye girmeyi göze alması yüksek bir ideali taşı
dığının bir göstergesidir. Bu yüksek idealin ve milliyetperverliğin
veciz bir ifadesi olan "Kimin himmetj milleti ise o tek ba;ıyla küçük bi1·
millettir."24 sözü de ona aittir. Tımarhanedeki doktorla olan konuş
masının bir özetini burada vermek, ibret alma ve devrin şartlarını
anlama açısından uygun olacaktır.
BEDİÜZZAMAN11N TıMARHANE TABiBi İLE DiYALOGU
"Devr-i İstibdad ve Said-i Kürdi'nin Pençele;mesi" başlığı altında Bediüzzaman, tımarbanede tabiple olan diyaloglarını anlatmakta-
dır. Normalde muayene olmak üzere getirilen ~astaya önce tabip soru sorar, ardından da hastanın bu soruları cevaplandırması bekle-
nir. Fakat Bediüzzaman, bu usule uymaz ve söze önce kendisi şöyle
başlar:
"Ey Doktor Efendi, Sen dinle ben söyleyeceğim. Deliliğim için bir delil daha eline vereceğim. Sen de antika bir d.ivanenin sözlerini dinlemek istersin herhaldç. Ancak muayenerni muhakeme suretinde istiyorum. Se$ vicdanın da hakem olsun. Tabibe tıp dersi vermek fuzuliliktir, fakat teşhis-i iliete (hastalığın tarusına) yardımcı olmak
hastanın vazifesidir."25
Bu girişi yaptıktan sonra buraya neden getirilmiş olabileceği ile ilgili şu izahları yapar: Muhtemelen saray büro!<rasisi ile protokol kaideleri dışında, biraz da onlarca kaba sayılan bir tarzda muha- tap olmasıdır. Buna cevap olarak, kendisinin Kürdistan'ın dağla
rında büyüdüğünü, bu nedenle onlara kaba gibi görülen bazı hal ve
davranışlarıru hassas olan İstanbul terazisiyle değil, Kürdistan tera- zisiyle tartmaları gerektiğini söylemiştir. Şayet böyle yapılmazsa,
bir muduluk kaynağı olarak gördükleri İstanbul ile aralarına bir set
çekilmiş olacağını söyler.
Bu nüanslara dikkat edilmezse, çoğu Şarklı hemşerilerini tımar
haneye sevk etmek gerekeceğini zira, İki farklı bölge arasında, hal ve
davranışlan farklı algılama ve yorumlamanın olabileceğini mesela, İstanbul'da nezaket ve kibarlığın, Kürdistan'da dalkavukluk olarak anlaşılabileceğini ifade eder. Bu konu ile ilgili orijinal ifadesi Şöy
ledir: "Zira, Kürdistan'da en revaç/ı olan ahlak; cesaret, izzet-i nefıs,
salabet-i diniye, muvafakat-ı kalb ve lisandır. Medeniyette, nezaket denilen emir, onlarca müdahanedir."26
Bediüzzaman, İstanbul'a geldiğinde ayağında askeri çizme, belinde hançeri, başında külahı ile o zamanda hiç kimseye benze- meyen bir giyiniş tarzı vardı. Durumunu "Benim, elbisem gibi, ahval ve ahiakım da ntisa muhaliftir." şeklinde ifade eder. Doktora hitaben,
"Size aykırı gibi gelen giyim ve konu;ma tarzıma değil, hakikati ifode edip etmediğim e bakınız." der. Hakikati ölçü almasım yoksa "Neme lazım başkası düşünsün" şeklindeki ölü seslenişi'gibi olan kötü anla-
yışları ölçü almamasını, zira kendisinin Müslüman olmasından
kaynaklanan sorumluluklarının olduğunu, bu nedenle millete, din ve devlete faydalı olanı söyleme mecburiyetinin olduğunu ifade eder.
Tarihte, kendi toplumunda zamanında anlaşılmayan, marjinal ve aykın şahsiyederio geldiğini, başlangıçta onlara deli denildiğini,
sonradan da sihir sahibi veya harika şahsiyet olarak nitelendiril-
diğini ifade eder. Kendisini buraya gönderenierin deli diye gön- derdiklerini ancak, gerekçe olarak da "Bütün ilmi zor meseleleri hall ediyor."27 Şeklinde bir argümanı ileri sürdüklerini, bunların kendi- leri ile çeliştiğini, haliyle bu gerekçeyi ileri sürenlere deli denilmesi
gerektiğini söyler.
Sonuç olarak tabi be, "Ben değil, memleket ve millet hastadır.
Onların tedavisi için geldim. Şark memleketi yaratıldığı durumda dur- makta olup, halkı cehalet bataklığında boğulmaktadır. Onları kurtarmak ümidiyle buraya geldim. Burada bu husu.sta çalıJırken cinnetle ittiham
BİR KÖPRÜ ŞAHSIYET BEDİÜZZAMAN SAİD NURSt 135
edildim. H akikaten deliler içine düşen deli olur k.i, İs tanbu/'a geldim ben de deli oldum" 28der.
Doktor Bediüzzaman'ı dinledikten sonra hayret içinde kalır.
Onun gerçekten memleketin eğitimini düşünen, vatanperver
eşsiz bir zeka sahibi olduğunu anlar ve raporunu şu şekilde tan- zim eder: "Şimdiye kadar İs tanbu/'a gelenlerin içerisinde zeka ve feta- neiçe böyle bir nadire-i cihan bulunmu; değildir.29 Bu rapordan sonra Bediüzzaman, tekrar Zaptiye Nezaretirıe, buradan da hapishaneye
gönderilmiştir.
İLK HAPis VE ZAPTİYE NAZIRI ŞEFİK PAŞA iLE OLAN TARTlŞMASI
Haksız olarak hapishaneye gönderilen Bediüzzaman'ı Van'a git- mesi hususunda ikrıa etmek üzere Zaptiye Nazırı Şefik Paşa, Saray tarafindan görevlendirilir. Zaptiye Nazırı, Padişah'ın selamını ken- disine ilettikten sonra, Van'a tekrar dönmesi halinde kendisine bin
kuruş maaş bağlanacağını sonradan da yirmi bin, otuz bin kuruş yapacağını söyleyince Bediüzzaman:
"Ben maaş dilencisi değilim. Bin lira olsa da kabul edemem. Kendim için gelmedim, milletim için geldim. Hem de bu bana vermek istediği
niz, nişvetve hakk-ı süküttur {susma payıdır). Benim şahsi menfoatimi neden milletin genel menfaatine tercih ediyorsunuz?' derll'. Bunun üze- rine Şefik Paşa, padişahın iradesini reddetmenin vahim sonuçlara yol açacağını söyler.
Bediüzzaman cevaben: "Reddediyorum, ta ki Padişah beni çağır
sın da gerçekleri ona söyleyeyim. Hem, idam olunsam, bir milletin kal- binde yer edeceğim. Hem de lstanbul'a geldiğim vakit hayatımı rüşvet getirmişim ne ederseniz ediniz' derl1. Paşa, Kürdistan'daki eğitimi yaygınlaştırmaya yönelik isteğinin Meclis-i Vükela'da ele alındığını aktardıktan sortra, Bediüzzaman "Maari.fi tehir, maaşı tacil etmeniz acaba ne kaide i/edir? Neden menfoat-ı şahsiyemi menfoat-i umumiye-i millete tercih ediyorsunuz?'32 diye sorar.
Bu karşılıktan hoşlanmayan Paşa'nın hiddet göstermesi üze- rine Bediüzzaman, kendisinin hür ya~adığıru, tam hürriyetin yeri olan Kürdistan dağlarında büyüdüğünü ve hiddetin kendisini yıl
dırmayacağıru, şayet i.sterse kendisini Fizana veya Yemen'e sürgün
edebileceğini söyler. Bediüzzaman'ın Şefik paşa ile olan muhavere- sinden sonra muhtemelen fazla nezarette kalmadan serbest bırakı
lır. Bir-iki ay sonra da 31 Mart hadisesi sebebiyle tekrar tutuklanır.
31 Mart hadisesi nedeniyle teşkil edilen "Divan-ı Harb-i Örfi"
mahkemesinden de heraat eder. Sırat-ı Müstakim Dergisi"nin sahibi Eşref Edip Fergan "İslam Düşmanlarının Tertiplerini Ortaya
Çıkarmak Vazifemizdir' başlıklı makalesinde Bediüzzarnan'ın o zamanlardaki durumunu şöyle tasvir eder:
Hürriyet mücadelesinde eeladet ve şehameti o derece idi ki, herke- sin ağzını açmaktan korktuğu, işaretle konuştuğu bir zamanda, onun bu kadar cesaret ve eeladet göstermesi zamarun havsalasına sığmadı.
Sarayın ve paşaların ferman-ferma (hüküm sürdüğü) olduğu, mut- lak bir kudrete sahip olduğu·bir zamanda, şark vilayetlerinden gelen bir adarnın bu kadar cesaret göstermesi hayret ve taaccüple telakki
· edileceği tabii idi .. Halka köle nazarı ile bakan müstebit paşalar; bu kadar cesaret akıl karı değildir!' diyerek onu tırnarhaneye sokmaktan
başka kendileri için halas ve rahat çaresi göremediler.33
Biraz daha geriye gidip Bediüzzaman'ın ısrarla takipçisi olduğu, uğrunda tırnarhane ve hapishaneye düştüğü dilekçesinde dile getir-
diği problemler nelerdir? Onları görüp, değerlendirmek, tebliğimi
zin ana muhtevası açısından önemlidir.
SARAYA SUNDUGU DiLEKÇE
- · Bediüzzaman'ın 'Saraya surırnuş olduğu dilekçenin aslına ulaş
mak mümkün olmamıştır. Ancak, aynı dilekçe İstanbul'da yayınla
nan "Şark ve Kürdistan" gazetesinin 19 Teşrin-i sani 1324 (2 Aralık
1908) tarih ve 1. sayısında "Molla Said-i Me;hur" imzası ile "Kürtler Yine Mulıtaçtı1l' başlıklı bir açık mektup üslubunda neşredilmiştir.
Said-i Meşhurl\ bu dilekçede, Osmanlı içinde önemli bir unsur olan Kürtlerin durumu hükümetçe biliniyorsa da eğitime dair bazı
istekleri olduğunu söyler ve bu istekleri şöyle dile getirir:
Şu medeniyet ve rekabet çağında Kürtlerin de diğer emsal kardeş milletler gibi ilerlemeleri için, Kürdistan'ın çeşitli kasaba ve köyle- rinde okulların açılması memnuniyet verici ise de bu okullardan sadece !urkçe bilen çocuklar yararlanabiliyor. Mektep muallim- lerinin Kürtçe bilmemeleri nedeniyle Kürt. çocukları sadece dini
BİR KÖPRO ŞAHSIYET BEDİÜZZAMAN SAİD NURS! 137
ilimleri veren medresdere mahkUm edilip yeni açılan okullardan mahrum olmaktadirlar. Bu ise vahşeti, karışıklığı doğuruyor ve Kürtlerin, Batı'nın propagandasının etkisinde kalmasına neden oluyor. Eskiden her yönü ile Kürtlerin gerisinde olanlar (muhte- melen Ermeniler), onların bu durağan hallerinden yararlanıyorlar.
Bu durum ise harniyet ehlini düşündürüyor. Bu tespirleri yaptıktan
sonra problemin çözümü için ise şu isteklerde bulunuyor:
Kürt çocuklarına örneklik teşkil etmek ve şevklerini uyandırmak
için Kürdistan'ın ayrı noktalarında medrese adı altında üç tane eği
tim ve öğretim kurumu yapılrnalıd.J.r35• Burılardan birincisi Van mer- kezinde, ikincisi Beytüşşebab da (Şırnak yakınında) üçüncüsü de Sason da (Siirt'in yakınında) olmalıdır. Bu eğitim öğretim kurum-
larında hem din eğitimi hem de fen eğitimi beraber verilmelidir. Bu kurumlarda hiç olmazsa ellişer ören,ci bulunmalıdır. Bunların iaşesi
hükümet tarafindan temin edilmelicfiil6.
Bazı medresderin canlandırılması Kürdistan'ın maddi manevi yönden geleceğinin iyileşmesini sağlayacah.'tır. Bununla eğitim öğretimin temeli yerleşmiş olacaktır. Ve bu şekilde birlik ve ber- berlik ortaya çıkacak, içteki ihtilaflardan dolayı zayıflayan kuv- veti hükümede bütünleştirerek dış güçlere karşı kullanma i.mkaru.
doğacaktırY Bediüzzaman, burada Kürtlerin Osmanlı ile işbirliği
içinde olmasını, maddi ve manevi yönden bütünleşmesini tavsiye ve idealize etmektedir ki ömrünün sonuna kadar bu idealinden
sapmamıştır.
n .
MEşRuTiYET VE BEoiüzzAMAN23 Temmuz 1908 tarihinde ll. Meşrutiyetin yani hürriyetin
ilanı Bediüzzaman'ı fazlası ile sevindirmiş ve heyecanlandırmıştır.
Meşrutiyetinilanından sadece.3 gün sonra Sultanahmet'te düzen- lenen mitingde halka hitaben meşrutiyet lehinde bir konuşma
yapmıştir. Daha sonra bazı İttihatçılar ile birlikte Selanik'e giderek
"Hürriyete Hitap" başlıklı bir nutuk vermiştir ki bu nutuk zamanın
birçok gazetesi tarafindan yayınlanmıştır.
Bu nutkunda meşrutiyetin, İslam'a aykırı olmadığı, bilakis saltanattan ziyade şeriata yakın olduğu, herkesin bu hürriyete
sahip çıkmasının gerektiği, dinde sefahat ve gevşeklik göstererek hürriyetin kötüye kullanılmaması gerektiği gibi birçok konuya
değiniyordu38•
Bediüzzaman, bu dönemde yayın politikaları birbirine zıt, birçok gazetede farklı konularda ama ağırlıklı olarak meşrutiyet ve hürri- yet ile ilgili yazılar yazmıştır. Bediüzzaman, İstanbul'da bulunduğu II. Meşrutiyet dönemirıde, millete hizmet ve siyaseti dine hizmet- kar etmek amacıyla, gazetelere yazı yazmayı bir hizmet tarzı ola- rak benimsediğini, bu dönemde yazı yazmış olduğu gazete listesine ve makale konularına baktığımızda rahatlıkla anlayabiliriz. Bu konuda fikir sahibi olma maksadıyla Bediüzzaman'ın, 1907-1909
yılları arasında gazetelerde yazdığı makaleler tablo halinde aşağıya çıkarılmıştır .
. Bediüzzaman'ın IT. Meşrutiyet dönemi faaliyetleri çerçeve- sinde işleyebileceğimiz, 31 Mart hadisesindeki faaliyetleri, Divan-ı
Harp'te yargılanması, Ferah Tiyatrosunda Mizan Gazetesi sahibi, Mizancı Murad'a olan isyanın bastırılmasındaki rolü, İttihad Terakki yönetimine tavır alan hamalların boykotunun sona erdiril-
mesindeki çabası gibi konular da ayrıca ele al.ıiıması gereken konu-
lardır. Ancak bu sayılanların tümünün işlenmesi bir tebliğ sınırını aşacağından dolayı burada kesmeyi uygurı gördüm.
SoNuç
Bediüzza:ınan Said Nursi, Hayatı boyunca ittihad-ı İslam idea- line bağli kalmış, İslam ümmetinin iki kardeş milleti olan ve asırlar
dır beraber yaşayan Türkler ile Kürtlerin kaynaşmasını pekiştirme uğrunda çok çaba sarf etmiştir. Kef!-disi de bir Kürt olarak, Kürtlerin sosyal hayatının sağlıklı olması Türklerin hayat ve saadetlerinin
varlığı ile mümkün olabileceğini şöyle ifade eder: "Emin olunuz biz Kürtler ba;kalara benzemiyoruz. Yakinen biliyoruz ki, içtimai hayatı
mız Türklerin hayat ve saadetinden ne;'et eder." 39
Bediüzzaman'ın IL Meşrutiyet dönemirıdeki eğitime yönelik faaliyetlerini, cehaletin, insanları istibdada40, başkalarının oyuncağı
olmaya nasıl müsait hale getirdiğini bildiğinden, yüreği yanan bir
BİR KÖPRÜ ŞAHSİYET BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 139
annenin feryadı gibi okunınası gerekmektedir. Hayatı boyunca o, hiçbir yıkıcı ve yakicı haclisede yer almadığı gibi müntesiplerini de böylesi yollara sürüklemerniş, daima müspet davranrnayı hayati bir ilke olarak benimserniştir. Bu davranış modeliyle en az bir Gandi bir Mandela'run sahip olduğu ilgiyi hak ettiğini söyleyebiliriz.
Bediüzzaman'ın 1908-1909 Tarihleri Arasında Gazete ve Mecmualarda
Neşredilmiş Makaleleri41
SIRA GAZETEİSMi TARİHİ-GÜNÜ SAYI MAKALENİN
- Rumi-Miladi BAŞLIGI
ı Misbab ı9 Eylül1324 02 Ekim 2 Dağ meyvesi acıda
ı908 olsa devadır
2 Misbab 26 Eylül1324 09 Ekim 3 Aynı makalenin
ı908 devamı
3 Misbab 26 Eylül1324 09 Eklm 3 Musahabenutkı
ı908 sabıkın neticesi
4 Misbab 18 Teşrin-i ewel1324 6 İlmiyyei ifadei
Ol Kasım 1908 me ram
5 Ş_ürayi Ümmet 6 Teşrin-i Sarıi 1324 46140 Hamidiye alayla- (I ttihad Terakkicilerin (19 Kasırnı908) rına dair beyan-ı
naşırı eflcirı) hakikat
6 Şark ve Kürdistan (Bu 19 Teşrini Sarıi 1324 ı Kürtler neye
yazı gazetede neşir- (02 Aralık 1908) muhtaçtır.
den beş altı ay ewel Mabeyne dilekçe olarak verilmiştir.)
7 Kürd Teavün ve 22 Teşrini sarıi İ324 04 ı Bediüzzaman Terakki (Bu makale Aralık 1908 Molla Said-i
Kürtçe olarak Kürdi'nin Nesayihi
yayınlandı.)
8 Volkan 26 şubat 1324 l l Mart 70 Hakikat 1909
9 Volkan \ ~1Mart132414Mart 73 Yaşasın şeriat-ı
1909 Garra
10 Volkan 05Mart132518Mart 77 Dağmeyvesi
1909
10/1 Volkan l l Mart 1325 24 Mart 83 Dağ meyvesi 1909
10/2 Volkan 12 Mart 1325 25 Mart 84 Dağmeyvesi 1909
l l Volkan 14 Mart 1325 27 Mart 86 Sadayı Hakikat
1909
12 Volkan 18 Man 1325 Ol Nisan 90 Reddülevham 1909
13 Volkan 19 Mart 1325 02 Nisan 91 Reddü'levham
1909 ( üsttekinin devamı)
14 Volkan 23 Man 1325 05 Nisan 97 Ziya yı Hakikat 1909
15 Volkan 25 Mart 1325 07 Nisan 99 Ziyayı Hakikat 1909
16 Volkan 29 Mart 1325 ll Nisan 101 Lemaani Hakikat
1909 ve İzalei şübehat
17 Volkan 30 Mart 1325 12 Nisan 102 Lemaani Hakikat
1909 ve İzalei şübehat
18 Volkan 31 Man 1325{Meşhur 103 ( üstteki yazının
31 Man günü) 13 devamı)
Nisan 1909
19 Volkan 02 Nisan 1325 15 ı
os
( üstteki yazınınNisan 1909 devamı)
20 Volkan 04 Nisan 1325 17 107 Kahraman
Nisan 1909 as kerimize
21 Secbesti 4 Nisan 1325 17 Nisan 151 Asker kardeşlerime 1909
22 Miz an 04 Nisan 1325 17 128 Asakire h.itab
Nisan 1909 '
23 Mizan OS Nisan 1325 18 129 Eyasakiri
Nisan 1909 muvahhidin
24 Mizan OS Nisan 1325 ıs 129 Cemiyerlere hitab Nisan 1909
25 Sccbesô •. 07 Nisan 1325 20 152 (aynı yazının
Nisan 1909 devamı)
26 Serbest! 07 Nisan 1325 154 Um um
20 Nisan 1909 zabitlerimize
27 Volkan 07 Nisan 1325 110 Asaklle hitab
20 Nisan 1909
28 Volkan 07 Nisan 1325 110 Ceıniyetlcre ihtan
20 Nisan 1909 Mühiın
29 Volkan 07 Nisan 1325 110 Sadayı vicdan
20 Nisan 1909
BİR KÖPRÜ ŞAHSİYET BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 141
KAYNAKÇA
Abdurrahman (Nursi), Bediüzzaman'ın Tmihçe-i Hayatı, Necm-i İstikbal Matbaası, 1335.
Akçe, Zübeyir; "Münazarat'ı Anlama Bağlamında Bediüzzaman'ın
Sultan II. Abdülharnid'e Bakışı" Münazarat Sempozyumu, Milliyet Fikri ve Kürt Meselesi, 6-8 Nisan 2012 Mardin, Merak Yay. Ankara 2013.
Akgündüz, Ahmet; Ar;iv Belgeleri I;ığında Bediüzaman Said Nursi ve İlmi Şahsiyeti, Osmanlı Arş. Vakfı, İstanbul2013.
Badıllı, Abdülkadir; Bediüzzaman Said-i Nursi Mufassal Tarihçe-i Hayatı, C.I,
m.
Timaş Yay. İstanbul 1990._ ___ ; Bediüzzaman Said-i Nursi Mufossal Tarihçe-i Hayatı
C.L, (2. Baskı) İstanbul 1998~
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ, Asar-ı Bediiye, (Camii, Abd/kadir Badıllı), Elmas Neşriyat İstanbul2004.
_ _ _ ; Emirdağ Lahikası, C. II, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul2007.
_ _ _ ; Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2009.
_ _ ; Münazarat,Yeni Asya Yay. İstanbul2007.
_ _ _ ; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Yeni Asya Neşriyat, Germany 1994.
_ _ ; Tarihçe-i Hayatı, Germany 1994.
Edip, Eşref; Yeni İstiklal, 23 Mart 1966, S. 24~.
Mardin, M. Selim; "Bediüzzaman'ın Köşe Yazarlığı ve Gazete
Çıkarma Teşebbüsü" http://www.yeniasya.eom.tr/haber_ detay2.asp?id=42384.
Mardin, Şerif; Bediüzzaman Said Nursi Olayı Modern Türkiyede Din ve Toplumsal Deği;im, (Çev. Metin Çulhaoğlu) İletişim Yay.
İstanbul 1992.
Menek, Abdülkadir; Bediüzzaman Said Nursi İstanbul Hayatı, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul2008. _
Ölmez, Adem; Uzun Yürüyü; Belgeler I;ığında Osmanlı'nın Son Yıllarında Bediüzzaman, Nesil Yay. İstanbul2012.
Resulan, Osman; Bediüzzaman'ın Volkan Yazıları, (Derleyen, Osman Resulan) Nubihar Yay. İstanbul1994
Şahiner, Necmettin; Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, Yeni Asya Yayınları, İstanbul1979.