6 • MİLLİYET
jttilliye
■> R am azan 8 6
İMSAK
GÜNEŞ
3.27
5.25
AKŞAM 20.40
İKİNDİ 17.07
ÖĞLE
13.08
YATSI
22.29
mm
J Rakım Hoca
Aşk şarkıları dillerde
dolaşırken, bir yandan da
İlâhiler yapıyordu
ezanı Türkçe
besteledi
Türkiye'de mezhep
ve tarikatlar
H a z ırla y a n la r: A h m e t G iin e r— Hakhı K a ra d e n iz
Tarikatın kelime anlamı “ yol’’dur...
insanı
Allah'a
götüren yol
Y T İ A M A Z A N L A ve küçük bir köşe ile sınırlı bu yazı dizisinde tari- J V kat olayına, günümüzde etkin bazı dini akımlara ve gruplara de- - - - ğinildi, ayrıntılara inilmeden bazı genel bilgi ve hükümler veril meye çalışıldı. Çok geniş bir dönemi ve birbirine bağlı çok çeşitli konu lan içeren tarikat olayı Türk sosyal hayatının önemli unsurlarından bi riydi. Elbette etkileri günümüze kadar sürecekti. Sosyal ve kültürel ihti yaçlardan kaynaklanan, tarihimizin bazı dönemlerinde siyasi misyonlar da yüklenen tarikatçılık ve tarikatlar olgusunu 30 günlük küçük bir yazı dizisine sığdırmak elbette mümkün değildir.
Konu ile ilgili bazı eksiklikler, tartışma doğurabilecek yargılar, çok özetlendiği için fonksiyonu ve gelişmesi tam anlatılamayan bazı tarikat larla, hiç değinilmeyenler, okuyucularımızda değişik yorumlara yol aç mış olabilir. Zaten bu yazı dizisinden bir amaç da, önemli saydığımız bu konuda düşündürmek ve hoşgörülü bir tartışma ortamı açmaktı. Ya zı dizisi sürerken gelen mektup ve telefonlar bu amacın, kısmen de olsa sağlandığını göstermiştir.
TARİKATIN ANLAMI
Bu vesile ile tarikat olayının günümüze kadar süren etkilerinin ne denlerini gözler önüne sermek ve diziyi bir genel özetle kapatmak istiyo ruz.
Tarikatın kelime anlamı "y o r d u r . Burada kastedilen yol “ insanı
Allah’a götüreni "dir. İslamiyet’ in yayılmaya başlamasından bir buçuk
- iki asır sonra bu “ yol” için, İslam’ ın şartlarını yerine getirmekle bir likte başka şeyler de gerektiği görüldü. Bu “ başka şeyler” in başında, İslamiyet’ in diğer dinlerden büyük farkı olan “ hem ahireti, hem dün
yayı aynı anda öğrenmek ve yaşamak” sentezi geliyordu. İnanmış kişi
öyle bir şekilde yaşamalıydı ki, ne tam dinin zahiri yüzü ve dünya haya tı* içinde kalmalı, ne de herkesten ve her yerden el etek çekerek uzlete çekilmeliydi. Bu iki üslubu aynı anda nefsinde yaşatan kişi, İslam’ ın bir
ELENEKSEL müziğimi zin, genellikle İstanbul ve çevresinde rağbet gördüğü, Osmanhlar döneminde Anadolu’ dan çok fazla besteci çıkmadığı söylenir.
Bir bakıma doğru sayılabile cek bu görüşün, bazı istisnaları vardır ve İzmirli besteci Hoca Ra
kım Elkutlu da, bu istisnalardan
biridir.
Türk Klasik Müziğinin İzmir’de yetişen en ün
lü bestecilerinin başında, Rakım Elkutlu gelir.
Elkutlu yıllarca Hisar Camii imamlığında bulun
du, bu arada şarkıları en büyük ses sanatçıları
tarafından plaklara okundu, ilahileri çalındı’’
Rakım Elkutlu, 1872 yılında,
İzm ir’de doğdu. Medrese ve tek kelere devam ederken, bir yandan da lise öğrenimi gördü. Amcası olan Şeyh Nayi Emin Dede Efen-anlamda özünü kavramış olarak “ yoi” un göstericisi, “ asılı ayrıntıdan
ayırabilen" öncüsü olacaktı. Tarikat kurucuları ve takipçileri, işte bu misyonu yerine getirenler olarak ortaya çıkmışlardır.
Tarikat kurucuları ve büyüklerinin çevresinde toplananlarının çok din dar kimselerden oluşması gibi bir geleneğin bulunmaması, hatta, din ko nusunda oldukça serbest görüşlü kimselerin bile tarikatlarda yer alması bu nedenledir. Çünkü İslamiyet’in başlangıcından iki asır sonra devletle ilişkili bir “ din adamları grubu" doğmaya başlamış, bunlar dine, birta kım resmi ve her zaman tartışmaya açık yorumlar getirmişlerdir. Tari kat kurucuları veya tarikatlara vesile olanlar, onların takipçileri, bu res mi yorumlara daima karşı çıkmışlar, dinin devletle eşleşmesine itiraz et mişlerdir. “ H ak’ka giden yolun, ancak halkla birlikte aşılacağı” görü şünü savunmuşlardır. Pek çok tasavvuf büyüğü, resmi dini görüş ve sa hipleri ile çatıştıkları için asılmış, sürülmüş, eziyet görmüş, kâfir ilan edilmişlerdir.
ÜSLUPTAKİ CEZBE
Dinin kaynağında ve “ yoi” un üslubunda bulunan cezbe, heyecan, teslimiyet, bunu çeşitli vesilelerle duyurma ve gösterme arzusu zahir ule masında yoktur. Onlar görevlerini soğuk bir veksr, içinde sürdürmüşler dir. Bir Yunus Emre’ nin, bir Mevlânâ’ mn, bir Hacı Bektaş Veli’ nin. Hallacı Mansur, Bağdatlı Cüneyt, Bistanlı Beyazıt’ın, cemaatın günlük dini görevlerinde öncülük eden imamlar, hocalar gibi düşünülmesi, ha yal edilmesi mümkün mü?
İslamiyet’ in kuruluşundan kısa bir süre sonra, hem bir dünya dini,' hem bir dünya devleti hüviyeti alması, ciddi ve sağlam bir din-devlet ittifakını gerektiriyordu. Dine dayalı böyle bir siyasi gücün içinde hem din muteber şekilde temsil edilmeli, hem de devlet, din adına konuşanla rı kontrol edebilmeli, onlarla eşlem eliydi. Bu yapılmıştır. Fakat İslami yet’in, insanı fert olarak yücelten, onun hakkkını, hukukunu ve insanlık onurunu her şeyin üstünde tutan, "Yaradandan ötürü yaradılanı hoş gören” tutumu, geri plana atılmış, devlet ve din ortaklığı bu dünyayı temsil ederken, İslamiyet’in “ öteki dünya romantizmi" ve Allah’ la kul arasındaki ilahi mahremiyet, kaba sofularla birtakım merasimler, hoş görüsüz din görevlileri indinde horlanmış, gözardı edilmiştir.
Ş ark ıla rıy la olduğu kadar, diril m üzik p a rçalarıyla da bir z a m a n la rın en re v a ç ta k i b e s te c ile rin d e n sayılan R akım E lk u tlu . İz m ir’de, H is a r C a m ii'n in im am lığ ın d a bulundu.
TARİKATLARIN GÜÇ KAZANMASI
İşte dervişlerin, tarikat kurucularıma ve mürşidlerin misyonu o za man daha da kuvvet kazanmış, halkın dini safiyetini onlar temsil eder olmuştur. Tarikatların zamanla çoğalması ve etkinliklerinin artması bu yüzdendir.
Öyleyse tarikatlar, geçmişte, sık sık iktidara bağlı yorumcular tara fından zedelenen İslami ruhaniyeti yaşatmada rolü olan, halkı, siyasi baskılara ve onlara çok kere ortak olan zahir ulemasına ve onların hoş görüsüz kararlarına karşı koruyan sosyal ve kültürel müesseselerdi. İs lam tarihinin bir bölümünde, başka müesseseler olmadığı için tarikatlar bu zaruretten doğmuşlardır.
N o ta b ilm e y e n R akım E lk u tlu ’nun tüm eserleri, y in e iz-
m irli b ir b e s te c i olan R e ş a t A ysu tarafın d an n otaya a lın m ış t ı. S a z e s e r le r in in g ü n ü m ü z d e k i en ü n lü b e s te c ile rin d e n olan R e ş a t A ysu, halen İz m ir’de yaşıyor.
di’yle musiki çalıştı ve genç ya şında besteciliğe başladı.
Hisar Camii’nin imamı olan babası Şuayib Efendi’nin ölü münden sonra, bu göreve getiril- .di. İzmir’de, 1948 yılında, 76 ya
şındayken öldü.
1930’ lu yıllarda İzmir Türk Musikisi Cemiyeti’ni kurarak, bu radan birçok öğrenci yetiştiren
Rakım Elkutlu, özellikle son yıl
larında giderek artan bir ün sa hibi oldu. “ Yisal-i yâr ile mest
ol” , “ Susmuş gece, her yer sizi dinlerdi denizden", “ Bir gün se viyor, ertesi gün kıskanıyor” ve “ Hayâl içinde akıp geçti ömr-ı derbederim” gibi hâlâ dillerde do
laşan şarkıları, o dönemin en us ta sanatçıları tarafından plaklara okundu.
Rakım Elkutlu, bu arada di
nî musiki parçalan da besteledi. Mevlevi “ muhibbi” ydi ve bağlı olduğu tarikata, Karcığar maka mında bir ayin-i şerif sunduğun da, 35 yaşındaydı, daha sonra birçok tevşihler, İlâhiler, saz eser leri besteledi. Cumhuriyet’te son ra, ezanın Türkçeleştirilmesi ha reketinin en büyük destekçilerin den biri olan Rakım Elkutlu, bu amaçla “Tann uludur/Tann ulu-
dur/Tanndan başka tapacak yoktur” şeklinde başlayan Bayati
ve Uşşak makamlarında iki ayn Türkçe ezan da besteledi.
Rakım Elkutlu’nun günümüz
de de sık okunan dini eserlerinin başında, Segâh makamındaki ün lü “ tevşih” i gelir. “Z â tın ı d a v e t buyurd u bu g e c e ra b b ü l em în H u lle -i tâc-ı burakı g e tü rü b ruh-ül em in G iyd i te ş rif e y le d i
m ira c e fahr-ü l m ü rselin N ura g arko ld u e fe n d im
hem sem âvât-ı zem tn A v d e tin d e d e d ile r fah r
ile eshâb-ı güzîn E sselâm -u v esselâm ey ra h m e te ! lil â le m in K utlu olsun ey M u h a m m e d sana m ira c -ı güzin.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a T o ro s Arşivi