• Sonuç bulunamadı

san'atlerin teşekkül Y. Mimar Naci Meltem

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "san'atlerin teşekkül Y. Mimar Naci Meltem"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M u h t e l i f s a n ' a t l e r i n t e ş e k k ü l Y . M i m a r N a c i M e l t e m

v e m e n ş e l e r i

Muhtelif san'atler müşterek bir kaynaktan çık-mış olsalar bile gittikçe yekdiğerinden bariz fark-larla ayrılmağa başlamışlardır. Mimarîyi «Buna inşa ve tezyin etmek san'atıdır» diye tarif edebiliriz. Filhakika mimarî bazen sadece bir güzellik tahay-yülünü maddîleştirmek bir şehri güzelleştirmek için bir âbide vücude getirmek maksadile eserler meyda-na getirmiştir.

Bu takdirde güzel san'atler şubesinden biri ola-rak telâkki edilmiştir. Bazen de bizi sıcak ve soğuk-tan muhafaza edecek ve beden istirahatimizi tatmin edecek ve sahibinin pek haklı olarak rahatını araya-cağı evlerin inşasını da çerçevesi dahiline alır, bu tak-dirde de bir san'at fennî olarak ad ve telâkki edil-miştir.

Bugünkü hayat şartlarının tenevvuu mimarî-de böyle bir tasnif yapılmasını mümkün kılmamak-la beraber tahsis edildiği maksada nazaran kendin-den doğrudan doğruya bir menfaat beklenen mimarî ile bilvasıta menfaatli olan mimarî yekdiğerine taar-ruz ederse de bazı eserlerin bu iki sınıftan hangisine ait olduğunu kestirmek de güçtür.

Meselâ bir mabed muayyen bir sana't kıymeti olmak şartile dindarlık ihtişam ve güzellik tasavvur-larını maddîleştirmek gibi bir âli düşüncenin mah-sulü olmakla beraber ayni zamanda bir çok kimse-lerin dinî vazifekimse-lerini icra etmek için toplandıkları bir mahal olarak d a tavsif edilebilir. Maahaza bu-rada bediî maksat ve meramın diğerine tefevvuk ettiği barizdir.

Eski devirlerde mimar bizzat inşaati idare etti-ği için bu kelimenin mukabili olan Architecte rumca arkhos ve tekton yani ameleye emreden mânasına gelir.

Bugün mimar inşaatı bizzat idare ederse d e muayyen bir proğrama göre proje hazırlayın "tatbi-kini başka ellere d e tevdi ettiği vakidir. Malzeme-nin mukavemeti v e mukavemetsizliği ile mücadele siklet ile mesnet arasında tatmin edici bir nisbet bulmakla mükelleftir. Bir mesken içinde oturan kselerin ruhunu ifade etmelidir. Bir çok mimarlar im-kânını bulsalardı kendilerine bir ev projesi yaptırmak istiyenin adetlerini zevklerini anlamak için on on beş gün berazer oturmağı teklif ederlerdi.

Heykeltraşlık: Bu san at güzel şekiller yaratmak üzere maddeyi yontmak ve ona şekil vermek gaye-sini istihdaf eder. Ekseriya mimarîye tâbi olarak eserin süslenmesine hizmet etmiş olan bu san'at bazı ahvalde yalnız başına inkişaf etmiştir. San'atkârm daima eserini koyacağı mimarî çerçeveden ilham

al-ması şayanı arzudur. Bidayetlerde heykeltraş bizzat madde üstünde işlerdi. Şimdi ise bu vazifeyi amelî olarak bu iş için yetişmiş mütehassis işçilere terke-der. Maahaza bir çok san'atkârlar eski usulleri dc tercih ederler.

Resim ve boyalı resim (nakiş). Resim canlı mahlûkları eşya ve tabiatı tasvir et-mek ve san'atkârm tasavvurlarını çizgilerle maddi-leştirmesidir.

Boyalı resim ise çizgi ve uygun renkler vasıtasile bu maksada varmaktır.

Resim de uzun müddet heykeltraşlık gibi mi-mariye tâbi olmuş ve eseri mimarînin tezyininde kul-lanılmıştır. Bilâhare bu esaretten yavaş yavaş kurtula-rak tam bir istiklâl dahilinde inkişaf etmiştir.

Hatların, ziya ve gölgelerin renklerini nisbet ve ehemmiyeti muhtelif ekollere ve ressamlara göre- te-halüf etmiştir.

Bazıları renk kullanmakla beraber ehemmiyeti çizgilerin hareketinde bazıları da ziya ve gölgelerde ve bunların nisbetlerinde aramışlardır.

Muhtelif san'atların menşei nedir? Bu mesele hakkında muhtelif nazariyeler dermeyan edilmiştir.

Alman bediiyatçısı Bücher muhtelif san'atların (emek - iş) den doğduğunu isbat eder; 18 inci asırda ansiklopedi müelliflerinden meşhur filozof d'Alembert musiki de usul mefhumunun kuşların n a m e -lerinden ziyade işçiler tarafından vurulan çekiç dar-belerinin muttarit sedalarından öğrenilmiş olduğu-nu söyler. Mesai bilhassa müşterek mesai ittirata doğru gider. Bu nazariyeye göre, insanlarda tenef-füs edilen havanın harice çıkarılması hareketleri, adalelerin zorlanmasını mucip olan hareketlerden çıkan sesler musiki v e şiirin ilk şekilleri olduğu v e bu suretle sây'ye hâkim olan ittırattan (rythme) den musiki ve terennümün ve bütün san'atlerin mey-dana geldiği, kabul edilir. Çalışırken insanların ek-seriya müştereken terennüm etmeleri, meselâ Volga gemicileri şarkısı iptidaî devirlerde kürekcilerin bir mesnete dayamadan kürek çekişlerine refakat ettir-dikleri şarkılar «Bücher» in nazariyesini kısmen isbat eder mahiyettedir.

Bununla beraber bu nazariyenin bütün san'atle rin menşeini anlatabilecek kuvvette olduğunu kabul etmek biraz güçtür.

. İstekle yapıldığı v e ezici bir şekilde olmadığı takdirde çalışmanın normal bir insanda bir nevi mem-nuniyet tevlid ettiği inkâr edilmez bir hakikattir.

(2)

çalışmalar-da yekdiğerine uyma ve yetişme zarureti bulundu-ğundan bu insanlara az v e y a çok menfî tesirler yapar.

Şimdi olduğu kadar bütün devirlerde de çalış-m a k bir çok kiçalış-mseler için şiddetli bir gaib ve hattâ müthiş iztıraplara sebebiyet vermiştir.

Latin medeniyetinde çalışmanın ne suretle te-lâkki edildiğini anlamak için çalışma = Travail ke-limesinin menşeini arayacak olursak bunun üç par-çadan müteşekkil bir işkence âletinin ismi olan tri-palium'dan geldiğini görürüz. Şu halde çalışmak maddeyi beşerin arzularına ram etmek üzere şekil-lendirmek için zahmet sarfetmek demek oluyor.

San'at ise bilâkis bizatihi haz ve zevktir. Bu tarzdaki düşünce ise bizde san'atın çalışmadan mü-tevellit' olmadığı kanaatini tevlid eder.

İptidaî cemiyetlerde kadınlar ve esirlerin bede-nî çalışmakla mükellef olduklarını ve san'atin ise imtiyazlı sınıf erkeklerine tahsis edildiğini bize is-bat edecek bir çok deliller mevcut bulunması da, san'atin çalışmanın bir neticei tabiiyesi olarak kabul edilmesine imkân bırakmamaktadır.

îskoçyalı mütefekkir A d a m Smith ise san'atin menşeinin rakısda olduğu nazariyesini ortaya atmış ve bu nazariye de muasırı Fransız filozofu Ribot ta-rafından tevsi edilmiştir.

«Ribot» y a nazaran insanlar evvelâ uzviyetleri-nin idame ve mu hafazası için azalarını hareket ettir-mek lüzumu hissettiler. Bu ihtiyacı karşıladıktan son-ra kendilerine kalan beden kuvvet ve faaliyetinin fazlasını da bir maksadı mahsusa matuf olmıyan bir harekete tahsis ettiler. İşte mukabilinde maddî bir menfaat temin edilmeyen bu faaliyetin en müte-vazi şeklinden de «oyun» meydana çıkmış ve bun-lar mey anında başlıbaşına san'at olan rakıs da san'" atlerin menşei olmuştur.

San'ati tabiî olan rakıs da san'atkâr kendi maddesini bulur. Bu san'at bütün kavimlerin hattâ en vahşilerin bile yaşayışında bulunmaktadır.

Cihanşumûl bir san'at olup bütün ırklarda her devirde hüküm sürmüş olan rakıs remzi bir san'attır. .

Rakıs bir hissiyatı bir haleti ruhiyeyi ifade ede-rek bediî tezahürün başlıca vasfını meydana koyar. Cengaverlik rakısları, dinî ve cinsî rakıslar gibi.. İlk san'at şekillerinin beden hareketlerindeki tatbiki olan rakıs, istihale suretile bilâhare musiki ve şiir diye iki kısma ayrılacak olan iki muhtelif san'atin ruşeym halindeki eşkâlini haiz olarak, ilerlemiştir.

Rakıs ayni zamanda canlı bir plâstik san'at eseri olmak itibari ile heykeltraşlığını da menşei

addedile-İlk insanların bazen dinî mahiyette olan b urakıs-larını icra edebilmeleri için mabedlerin inşası zaru-reti sırasında da mimariyi de bu içtimaî boşluğu kar-şılamak için sahnede görürüz. Kablettarih insanların dinlerinin Avusturalyalı zenciler gibi en az medenî-leşmiş insanların dinine benzeyeceği kabul edilmek-tedir.

İptidaî insanlar kendilerini «totem» tâbir ettiği-miz ve kendilerince mukaddes addedilen bazı hay-vanat ve nebatata bağlı addederler ve tabiat hâdi-satını ve hayatı beşeri alâkadar eden bilûmum hâ"

disatta müessir addettikleri iyilik ve fenalık ruhları olduğuna inanırlardı.

Bunlar bu ruhların tesiri altında bulunan insan-lar ve eşyainsan-lar üzerinde müessir olmak düşüncesile sihir namı alcında bazı hareketlere tevessül etmişler-dir. Avusturalyalı zencilerin âyine ait resimleri ka-dınların, çocukların ve mutasavver esrara henüz vu-kufu olmıyan erkeklerin girmesine müsaade edilme-yen mukaddes ve sarp k a y a parçaları üzerine çizilmiş olduğu gibi. Kablettarih resim ve kabartmaların da mukaddes mahal ve mihrap addedilen mağaraların hariminde mahfuz bulunurdu.

Bu resimlerin tezyinat kasdile yapılmamış ol-duğunu sihirbazlık düşüncesile meydana getirildiğini bulundukları yerler vazıhan isbat etmektedir.

Mamot, geyik yaban öküzü, at eşkali çizerek boyayarak veya taşı oyarak vücude getiren iptidai insan işie bu suretle bunlar üstünde bir tesir icra edeceğine,kani olurdu.

Silâhlarının daha çabuk tesir etmesi için bazen bunları yaralanmış olarak tasvir eder ve cinsin ida-mesini temin için de dişi hayvanları bu suretle asla tasvir etmezlerdi.

İşte bu suretle yirmi ilâ yirmi beş bin 3ene e v -v e l ilk san'at hareketleri sihirden yani ilk dinlerden çıkmış oluyor.

San'atin müvellidi olan dinlerle istihale geçir-miş olduğu her memlekette vazihan gözükür.

Eski Mısırı ele alırsak burada san'atin birinci vazifesinin ilâhî şekilleri ve lâyemut ruhları ebedîleş-tirmek gayesini istihdaf etmiş olduğunu görürüz.

Kurunu vüstada haç şeklinde inşa edilmiş ka-tedrallerde Kâbeye müteveccih olarak inşa edilmiş camilerin cihet vaziyetlerinde de dinî itikadatın san'-ate olan tesirlerini farkedebiliriz.

J a p o n y a d a bütün san'atler din tahti tesirinde doğmuş ve inkişaf etmiştir. £ski ilk edebî eserler millî din olan Shintoisme ilâhlarına yazılan dualar veya sihir kitaplarıdır.

Japon san'atine esrarengiz derinlik ve ince zev-ki veren de Bouddhism olmuştur.

Bu suretle muhtelif san'atlerin menşeinin sihir ve dinden geldiğini isbat etmek isteyen nazariye bir çok vekayi ile kuvvet bulmakta ve san'atlerin men-şei hakkındaki sureti halle de en uygun bulunma-maktadır.

Ancak sihir v e y a din düşüncesi ile yapılan bu ilk resimlerdeki hatların vüzuh ve kat'iyeti ve hare-ketleri o derece meharet ve bilgi ile meydana geti-rilmiştir ki bunları yapan san'atkârların bunu duya-rak zevk ve güzellik aşkı ile hareket ettiklerine şüphe kalmamaktadır. Hiç bir bediî kıymet arzetmeyen re-simlerle iktifa ederek dinî ayinleri icra etmemeleri ve bu resimlerde bir güzellik aramış olmaları ilk insan-lar meyanında da güzelliğe karşı bir aşk mevcut ol-duğunu göstermektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Terfi tablosunun ucuna ikisi halkalı biri çengelli olmak ve halkalar arabanın iki koluna ve çengelli uç da tekerleğe takılmak suretile beton dolu el ara- balarının yerden

ikinci dünya harbi başlamadan evvel Avrupa ve Amerikada halka sıhhî ve konforlu evleri en e- konomik bir şekilde temin etmek gayesile, dünyn mimarlan arasında hummalı bir

Projesinin ihzarında olduğu kadar onun tatbikinde ve eserin tam olarak ikmaline san'atkârane işleri ile az veya çok yardım edecek olan san'atkâr ve işçileri intihap ve

Yazar, Karacaoğlan şiirlerindeki müzik biçimleri arasında murabba şarkı, muhammes şarkı, müseddes şarkı ve müsemmen şarkı olduğunu belirttikten sonra bunların

İsveçte Hastahane İnşaatında Yeni Cereyanlar: Çeviren: Adnan Kolatan 121 Muhtelif San'atlann Teşekkül ve Menşe leri Y. Mimar Naci Meltem 127 Sığmak İnşası Usulleri Y.

^ Bu altı muhtelif ameliye için gerek ufkî, gerek şakulî istikamette nakliyata, tevzi odalarına, makine dairesine, kurutma odaları ile, yıkıma dairesine, çamaşır tamir

Hastaların ameliyat için hazırlandıkları salon, takim sa- lonları, lâvabolar, alçı alâtınm hazırlanmasına mahsus oda, soyunmak için doktorlara oda, banyo ve halâ,

Plânda arsanın derinliğine ve dar yüzlü ol- masına rağmen taksimat, ışık, hava alım ve yer tasarrufu bakımından .iyi halledilmiştir. Evin dış görünüşünde Türk