• Sonuç bulunamadı

Gül Bülbül 2. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Gül Bülbül 2. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat"

Copied!
146
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Gül Bülbül 2

- şiirler -

Yayın Tarihi:

12.04.2021

Yayınlayan:

Antoloji.Com Kültür ve Sanat

(2)

Acıtan Suskunluk

Yüz vermeden yürümek hayatı Tesellimi olur yolumuza

Yada kimsenin bilmediği üzgün insanı taşırız bedenimizde

Değilse eğer dost...nefesin bedenine Kim üzer seni yüreğinden başka

Bazen derinleşiyoruz içten içe gönlümüze doğru Belkide her şeyi dışarı döküp anlatamadığımız için içimize akıtıyoruz

Zor zamanların suskunluklarını

Hükmünü yitiriyor çoğalan sessizliklerde cümleler Ve duygular zorlaşıyor insanın yakasında

Bir ucunda yarısı bir ucunda yarası Öylece başka diyarlarda

Kıyılarına çağırıyor ömrümüz Elimizden tutacak sesler ararız

Bakarken camdan can kırığı düşlerimize Saman alevi gibi

Rüzgarın getirdiği sevinçlere tutunuruz İzimizi süren ömür boyu

Konuşamadığımız düğümdür boğazımızda hayat Usulca yazıyorum artık anlamış gibi

Yormadan sormadan

Koynumdaki kederli acıtan suskunlukları

Gül Bülbül 2

(3)

Aksarayım

Küçüktük ve kar yağardı Aksaray'a Görünmeyen gün ışığında gündüz son nefesini verirken

Erken başlardı gece

Hiç bir akşam farklı değildi

Çocuk fısıltılarımızın suskunluğunda

Ve hiç bir mevsim düş kurmadan geçmezdi Bir birinin aynısı gibi olan günlerden

Küçüktük ve kar yağardı Aksaray'a Karın beyazı saçlarımızda ıslanırdı

Sesimizde buz tutardı...dumanı üstünde Bazen haylaz bir masal düşerdi dilimizden Ateşine üflediğimiz sobanın etrafında O zamanda şiirler birikirdi hayallerimde Kitap kitap sayfalarınca

Biliyorum bir daha yağmayacak o eski karlar Aksaray'a

Çatılardan çocuklar kadar uzayan buzlar sarkardı Kaygan toprakta bir ayakkabı dolusu çamur İz tutardı düşmeyelim diye

Sobada yarı yanmış küllü kömür İsli hüzünler salınıyor şimdi eğnimde Düşünürüm ne çok külfetti

Karın yağması sobanın tütmesi Çocuk kalbimizin hep

Ayaklarımızdan önce üşümesi

Biz büyüdük Aksaray'a kar yağmıyor artık Bana bir ıssızlık çöküyor

Sabahın ayazdan aydınlığında içime ağlıyorum Korkuyorum soğuktan perdeler yarı aralık Yüzüm ellerimin arasında

Hasan dağını izliyorum

(4)

Gül Bülbül 2

(5)

Akşam Üstü

Kızıl bir şafak örttü Akşam üstünde ufku

Gece mavisine büründü deniz Gemiler kıpırtısız yol alırken

Martılar eşlik ediyor tayfaların ıslık seslerine.

Yalnızlığın ve uzakların şarkısını dinliyorlar Muhabbetlerine ortak oluyor

Gök yüzünde yıldızlar Ellerin de demli çay.

Gül Bülbül 2

(6)

Amatör Hayat

Ömrümüz etimizde seğriyen dalgalardan ibaret Ama istersen çoğaltırsın hayatı

Çoğaltırsın nefes nefes tutunarak Bırak bir kez daha

Ayırma bizi

Yaralarımı sarılı yerlerinden kırma Kanatma bir daha

Ben dağların kovuklarına sakladım Gün yüzü göstermedim

Acıyan yanlarıma

Leylanın mecnunun masallarına Hiç kulak asmadım

Kendi düşlerimi kovaladım gizliden

Olmama ihtimaline alıştırdım hayallerimi Zor oldu belki

Duvar diplerinde, kuytularda Ağladım çömelipte diz üstü

Şimdi yazsam düşer mi gözlerin mısralarıma Evvelden ezelden

Sözlerime dokunurmu bakışların

Kelimelerin boğazıma düğümlendiği zamanlarda Sen bana bakma ne olur

Say ki donmuşum göz pınarlarında

Say ki mevsimler üşümüş kapı eşiklerinde Zemheride güneş

Ağustosta kar

sevdalar ölüm döşeğinde Etimde seğriyen hayat Say ki amatörce beklemiş Ve yeniden

Düşlerimden masallarımdan

Acıyan yanlarıma bir sevda can olmuş

Gül Bülbül 2

(7)

Anne Gitme

Anneler nasıl tanır çocuğunu uzaktan Annedir çünkü

En sevdiği annesi İlk tanıdığı çünkü İlk soyu - içtiği suda

Adar kendini bitmeyen duaya Yığılan yüküne halim yok desede Her seferinde aynı

Çünkü iki hecedir Annedir çünkü İlk toprak

İlk abdestini al oğul

Kapıya bir ses bırak vuranı duysun Askıya iliştir gözlerini

Geleni görsün Halim yok bugün İki kelime dört hece Anne gitme

Şiirler yarım kalmasın

Avuçlarım öteki dünyaya dua toplar Tövbesi bitmez insanın

Taze gelin değilim

Yürümez bulutlara ayaklarım Sakladığım ne varsa bu dünyalık Yığılır kapı önlerinde - eşiğe

Her çocuğun ellerinde bir el İlk tanıdığı çünkü ilk hecesi Anne gitme

Şiirler yarım kalmasın

Gül Bülbül Gül Bülbül 2

(8)

Aşk

aşk yağmurlu bir akşam üstü pencereme düşen

garip bir gölgeydi.

soluk soluğa okuduğum esrarengiz düşler yumağı bir roman.

ve bir duada

aminlerle biten hasbi haldi.

Gül Bülbül 2

(9)

Aşkın Olmasa

Gülüşün bilesin gülüşün vurur Aşkına tüneyen kalbimi

Sesin tokat gibi dalgalanır Buz kesen kulaklarımda.

Saçlarımda kar salkımlar Tutulmuş köşe başları Soğuk kaldırımlar

Bulutları delen bakışıların Sokakta

Üşüyor yüreğim Üşüyor ellerim

Kör dövüşü yaptırma Sana gelen yollarda Avaz avaz bağıran Pul pul dökülen

Dudaklarımda gevelediğim cümlelere Sen yokla kendini

Aşktan yana bir fısıltı duy Konuşarak

Taştan taşa vurduğun Kırk parça

Dağılıp dökülen Yüreğimden Diken ayıklatma

Bu bendeki çıldırtan arzu Ürküten sevda

Tetikte kıvranan kalbim Geceyi aydınlatan

Sigara dumanı Böylesine uğraşmak Çekilirmi

Mısralara kurşun döktüren ...aşkın....

Olmasa.

Gül BÜLBÜL

(10)

Aşktan Ey aşk

Bulut bulut yağdıysam saç tellerine Kirpiklerini ıslatmayıp unuttuysam Meylettiysem avuçlarına dolmaya Aşktandır hep böylesine ıslanmam

Aşktandır gözlerinden çığ çığ yuvarlanmam Ey aşk

Karanlığı bürünerek

Boş gözlerle baktıysam geceye Ayı unutup güneşi görmek için Kaybolduysam yıldızların arasında Ve içten içe öptüysem yüreğinden Sığınmak istiyorsam sıcak nefesine Aşktandır bütün bunlar aşktan Ey aşk

Yürüyorsam mahallenin kaldırımlarında Duvar yazıları yazdıysam sokaklarına

Köksalan ıssızlığımda sen çekiyorsam ciğerlerime Kabul görüyorsa ikliminde yaşanan sevda

Sebepse cümleler akşamüstü duygusallığına Aşktandır bu soluk zamanlar

Aşktandır gök kubbenin altında ağlamalar Ey aşk

İçimde karamsar korkak sızı Adın geçince buralarda

Kanatları kırılmış ezilen yüreğimle Devşirme heveslere tutunarak

Yalvar yalvar bağırıyorsam sensizliği Aşktandır bu sürünmelerim

Çöl güftesi gibi yitik sesler çıkarışım Aşktandır aşktan

Ey aşk

Üç vakte kadar masallarına bağlamışsam Gelecek zamanları

Ayaz çığlıklarla fısıldıyorsam Kesip acıtan adını

Ve senden başka donuyorsa Ruhumda tüm gülüşler

Aşktandır bu dirhem dirhem Ölmelerim

Aşktandır bu saman sarısı hallerim

(11)

Aylardan Şubat Mevsim kış

Aylardan güzelmi güzel Sevgi dolu şubat

Dışarıda üşüyen güvercinler Kanatları ak ak

Çocuklarda mutlu bir telaş

Haftaya kardan adamlar yapılacak Yüzü çizik

Gözleri kömürden

Yamaçda gri bir bulut örter güneşi Duraksayarak

Buzlu taş yokuşlardan tırmanır Ellerinde fileler

Dizlerinde romatizma şikayeti teyzeler Mevsim kış

Aylardan şubat

Bir aydınlık dökülür gök yüzünden Lapa lapa

Beyaza bulanır toprak İrice berrak

Saydam bir buz kütlesi sarkar çatıdan Kapı önlerinde titreyen patiler

Saklanır avlu diplerine Korkarak

Mevsim kış Aylardan şubat

Bakışlardaki düşler biçimlenir Buğulu camların avucunda Üşümekten korkup

İçine kapanır ağaçlar Yalnızlaşıp mahsunca Baharı beklerler

En güzel çiçeğin kavgasına tutuşmak için Mevsim kış

(12)

Çokluca sessizlik Mevsim kış

Aylardan Saçları ıslak AmaMutlu bir şubat

Gül Bülbül 2

(13)

Ayrılık Hesapları

Bilmiyorum incinir mi yüreğim Kapatsam perdeleri gözlerine Yada döker mi sesini gökyüzü

Koklarsak yağmurun gümüş rengini Döker mi ağıtlarını bizim için gizlice Şimdi eski zamanlar uzakta

Belkide üşür taze tutmak için yokluğunu öylece Sığmıyor hesapladıklarımız takvimlere

Daha sabahdan olduruyoruz karanlığı Batmadan güneş gecenin derinine

Parmaklarımdan sarkan hıçkırıklı vedanın

Biliyorum uzayacak tenimdeki kavurucu sessizliği Göz kapaklarımın titreyişinden sarsılır keder Ölürmü içimin dinmeyen sancısı zamanla Bu görünmez gidiş bu bilinmez bekleyiş Kana bulayan kılıç keskinliğinde

Hıçkırıklı bir şarkı gezinir ufkumda

Usul usul inliyor sözleri içimdeki meydanda Bu ne elemdir dudağımda sesin rengi kamaşır Kırar intiharın uzanan kanatlarını

Olsaydı varlığın kalkan takvimlerin hesabına

Gül Bülbül 2

(14)

Azalan Gönül

Bu yıkılan azalan gönülde Hangi ayrılığın acısı var

Kirpiklerimde gezinen ılık yağmur Söyle gökkuşağı ne zaman açar Gül Bülbül 2

(15)

Babavatan

Yıkılır bir babavatan

Sesi dudaklarımda kıvrılan ağıtlar Dizi dizi

Gönül bahçeme düşer.

Varlığımızı ağırlayan Düşler kucağı

Anne kollarında eskiyen ninniler Pencere asmalarına konan

Üveyik kuşları

Örgülü saçlarımızı terketmiş Kına kokularıda uçmuş Kuşların kanatlarında Kaç bahar kaç yaz geçti

Çatallanan duvar yıkılan damdan ayrı Kaç zemheri tüketti

Belleğimizden

Köy çocuğu geçmişimizi Şimdi ne kadar sarmalasak BoşTütmeyen ocağın rüzgarı İçimizde büyüyen sılanın halı Oturur yüreğimizde

Söylediğimiz gurbet türkülerine Masumca siner

Bir nefes yavşan otu İki çift söz incitir

İçini sızlatır babavatan damdan sarkan

Annenin yalnızlığı Ve evlere sığmayışı.

Öksüz düşlerde kalmış

Saman alevinde çörek çeken Kara sacın ocakta

Ot süpürgenin, kapı önlerinde bekleyişi

(16)

Depreşir adı geçince

saç tellerimizden dökülen İnce su gurbette bir ırmak uğultusu İncinen yüreğimize.

Gül BÜLBÜL

Gül Bülbül 2

(17)

Baki Olan Bir Aşktır

Ne zaman bakışlarında gezinsem Bir sızı başlar öteden beri

Susturamadığım.

Vakit bellemişim senli hayalleri Direnir

Ayıklarım Ayrık Otlarından Senli

Cümlelerimi.

Sükutum

El değmemiş teninde Baki olan bir aşktır Tutunduğum.

gül BÜLBÜL

Gül Bülbül 2

(18)

Belirsizlik

İliştirdim kalbimi Çıkmaz sokaklarda Belirsiz bir sevdaya.

Yorulmadı gönlüm Hayır...

Şikayet değil.

Senin ellerin,etin kemiğin Hepsi birer inilti.

Dev dev vuruşların silahsız Kırk yamalı bohça gibi.

Gözlerime bakışların...

Kaderden uzak manasız,manasız.

Misvakla tortularından aklını

Kirlenmiş hınçlardan kurtar kanatlarını.

Sahipsiz kalbim, kalbine ünlüyorken adını.

Güneşi öptüğün dudağın kavrulur Belirsiz sokaklarda

Belirsiz sevdalar savrulur.

Gül Bülbül 2

(19)

Benim Kitabım

Okudukca uzaklara göç eden kelimeler Yenilerine tutunana kadar

Kanat çırpıyorlar dilimde Sonra gözlerim

Kitabın gecesinde uyuyor.

Bazı kelimeler kısa kısa yürüyor Ama keskince...

Hıçkırıklarla göz yaşlarını göğe damlatacak kadar.

Kaç kişi duyar...

Çoktan azmı...

Kelimelerin taaruzunu

Harflerdeki ateş eden kırılmayı yanmayı Her kitabımın...

Kabzasında salkım saçak hayaller Astım,mı çengellere takıp

Duygularımı bir bir sayfalardaki çivilere Gayrı yüklenirim yüklerimi ne gam Yitirmiş beyazını

Kalemin lacivertine bulanan sayfalar

Bazen en zifiri boğuşmalar yaşanır satırlarında Bazen sırtını sıvazlar maviliğin uçsuz bucaksız Kocaman yüreklidir bazen

Avuçlarımın arasında kitabım

Yusuf yürekli olumuş anlatılanlar kalemin ucunda Sabır devşirmiş her dokunuşta kağıda

Mahçupluğun mızrapsız vuruluşu Tutuşur tarifsiz bakışlarımda

Bir militan sancısı tutunur tüm kitaplarımda

(20)

Benim Olmayan Şehir Hiç benim olmadı bu şehir Garip baktım penceresinden

Gurbette gibiydim her doğan günde Denizine karışan akşam maviliğinde Kavramadı toprağı ayaklarım

Hep ürkek emanet adımlarla yürüdüm Hiç benim olmadı bu şehir

Hiç çığlık çığlığa koklamadım portakal çiçeklerini Taarruzda bekleyen bir teneke köz tuttum ellerimle Ismarlama zoraki sohbetler

Eksik gibiydi bir yanım hep Kapılardan yanaydı yüzüm

Gitmek için gün sayan misafir gibi Hiç benim olmadı bu şehir

Az az sevdim

Her gün birazdaha derine batıyor tırnaklarım Etime karışıyor

Kalkıp gitmelere gücüm yetmiyor artık Dengesini kuramıyorum

Eteklerimde hergün çoğalan ağırlık

Kırık dökük hikayelerle suskunluğum artıyor Canım kanım dediklerim bu şehirde çoğalıyor Hiç benim olmadı bu şehir

Dört kolla sarılamadım tutunamadım Üşümeyen soğuk beton heykeller gibi Yürüdüm kaldırımlarda

Aklımdan geçenler

Dilimin konuştuklarıyla yerdeğiştirip durur Her söze her cümleye iki vatan sığdırırım Merhemler yaptım suskunluklarıma

Yıllarca sıkılmadan usanmadan

Benim olmayan şehrin kaldırımlarına taş ektim Ağır voltalar vurdum sırılsıklam yaz ayında Onca insan nıye ?

Gitmek varken özlem kokulu

Masallar anlatır eski hatıralarından

İri iri gözlerini açmış vatan kokan çocuklarına Çok kişili sofraların çala kaşık sesleri

Kıkırdayan küçük gülüşleri vardı Göç etmeden önce tüm kırlangıçların

(21)

Gül Bülbül 2

(22)

Beşik

Çarmıha vurmuşlar bizi Boğuyorlar.

Gelecek düşlerimize Yakasız ak göynek Biçilir...

Gece gibi.

Uğraştım olmadı.

Elle tutulur Gözle görülür

Titreyen yüreğimde Sana karşı

Duygular çoğalmadı.

Değişmedi.

Kahvelerin telvesinde Yıldızlarda

Avuç içlerimizde

Saman yolu hikayelerinde aradık.

Sol yanımız Ürkek

Suskun bekledi...

Olmadı.

Vakit...

Akşam

Hava kararıyor Sisli bir bulut

Senin gözlerinde uyuyor.

Anlamlı anlamsız Gülümseyen gece Alaymı ediyor.!

Oysa gözlerinde uyuyan bulut Sulu sepen kar olacak...

Karanlığımıza.

Yalpalayan...

Yığınla düş kırıklığı

Boşuna ölen zamanlarda.

Bir toprağın derviş sözü Durur

Nasırlaşmış kafalarda.

Kiralık çocukluğumuz Saç tellerimizden sarkan Boş beşik kertikleriyle Üşür.

Omuzlarımızda

gül BÜLBÜL

(23)

Biliyormusun

seni sevdim ben biliyormusun kanadı kırık kuşlar gibi

seni sevdim ben biliyormusun gülmeye muhtaç düşler gibi buğulu camlara adını yazdım yıldızları senin için saydım güneşe sensiz baktım

seni sevdim ben biliyormusun

gül yapraklarını defterimin arasına koydum sana şiir yazıp hayal kurdum

telefonda sesini duyup özledim seni sevdim ben biliyormusun

yüzünü potre diye çizip duvara astım kimse görmesin diye üstünü örttüm elimi uzatıp hayaline dokundum seni sevdim ben biliyormusun kardelen çiçeği gibi diktim yanına yaklaşıp yanağını öptüm hiç inkar edip saklamadım seni sevdim ben biliyormusun şafak vaktinde ufku seyrettim tüm güzellikleri sana benzettim dua edip seni seni diledim seni sevdim ben biliyormusun Gül Bülbül

Kayıt Tarihi : 13.9.2007 01:54:00 Gül Bülbül 2

(24)

Bir adam (babam)

Bir adam yürür,gözlerimde gönlümde Adımları uçurum uçurum

Yol onumu çeker o yolumu bilinmez Sanki,dev bir masal kahramanı Asırlık çınarlar gibi

Gölgesi ağır Erişilmez.

Saçlarında beyaz karlar Muştular indirir

Zirvesi görünmeyen dağlara.

Ele vermese de kendini

Oturur içinde kıpırtısız bir çocuk.

Ölümsüz bir ses düşler Kulaklarında kalacak.

Günahsız geçtiği yıllardan.

Koca çınar...

Gölgesinde toplasa yeryüzünü Kocaman bir han yapsa

Buz tutmuş ellerini

Göklere uzanan baston yapsa

Asırlık çınarın tutunurmu yaprakları Bir bir.

Yoksa ölürmü ruhunda bu şehir.

Rüzgar esse bulutlar dolansa Yağmurlar yağsa

Elbette...

Ulu çınar toprağında bir gün Yeniden doğsa.

Gül Bülbül 2

(25)

Bir Sabah

Boğazımda bir sabah yutkunmakta Yanmakta yine karanlığın beşiğiden...

Şafağıma sızan güneş

Akşamdan mı kaldı bu hüzün

Bulutları başımın üstünde benmi taşırım Titreyen kirpikler

Bu yağmurlu göz Bu mahmurluk niye Kederimle geceyi büküp

Dokunurum ıslak kanatlarına sabahın Yakasına çöktüğüm günde

Dilimden düşen üç beş ağlayan cümle Gönlümde bir yığın duygu seli

Kalemin yarım ucunda şiir olur

Gül Bülbül 2

(26)

Bir Sen Ol

Bir gece şarkısı çal

Kapımı çalar gibi, bir düş görür gibi ,dolunayda Güneşde yanar gibi

Rüyalarımı çevir senden yana Kıyasıya mücadelem ol

Katran karası biriken saçlarımdan Usulca sızan tel ol.

Kimsesiz kalır gibi sokulayım yanı başına Kuytularda

Ellerimden dökülsün eski fotoğraflar

Yer açılsın kanat çırpan serçenin korkulu şiirlerine Bir gece yağmuru ol

Nisan ayında yağar gibi

Yüzüme gözüme süreyim, iyileştir beni Bir sebep bul

İplik iplik örül bahtıma

Üşümüş gibi kıvrılayım avuç içlerine IsıtGözlerin değsin zemheride gözlerime Bir sen ol

Umut kurayım yoluna

Boynu bükük bir ben düşeyim ellerine

Gül Bülbül 2

(27)

Bir Yudum Mutluluk

Bir yudum mutluluk benimkisi Çoğalırken düşlerimde huzur Mavi kelebekler uçar

Ruhumun kanatlarında Sevincimle

Gökyüzüne selam yollarım Güne bakan çiçekleri

Ve gözlerindeki gülüşlerinle Gül Bülbül 2

(28)

Birazda Biz Olsak

Üşüyen ellerimi ısıtsan yüreğinle Hüzünlü ama

İçimi okusan

Birazda konuşsa gözlerimiz.

Radyo dinlesek

Spiker aşk üzerine söyleşi yapsa Biz çoğalsak

Muhabbetimiz çay

Bardak bardak dökülse.

Biraz yeşil olsun seyrimiz Dağlara doğru ağla sevgili Kara yağmura inat

Birazda ıslansak deli deli İçimizin sesi sussa

Boş yere tartışsak Danışıklı

Dövüş gibi

Söylemlerimiz kifayetsiz Cümlelerimiz destursuz olsa Biraz benim sol yanım Biraz senin sol yanın Sızılarımız

Karşılık bulsa Erimiyor güzelliğin Çirkinliğin olsada Nedirki sır

Açıktan aleni

Yollarıma gül döksen sevgili Beklerken camda ruhum Yağmuru.

Sen biraz

Kirpiklerime donsan Sevgili

Ürüyan gezerken gecede Birazda

Karanlık olsan Görmese seni Cümlealem Birazda

(29)

Gül Bülbül 2

(30)

Bitermi dost luk

Bir kahve acısına kırk yıl tutunan dostluk Bir bilsen

Nasıl parça parça düşüyor kalbimden gidenler Batıyor doğrularımın üstüne ölümcül gövdeler Kabime tüneyen güvercin ürkekliğinde

Her gün Her an

Palazlanırken yalnızlığım kendime dönük Kızıl kelimeler üşüşür dilime

Utanır mı ? dost rengi cümleler Boğazımda kıymıklı acı yutkunurken

Bir deli gönül kırıklığı soluyorken nefesimde Sol yanımda çırpınır karanlık gece kuşu Eşeler onca ağıtlarımı gözlerinden

Sarsılır kalbim dost depremleri yıkarken duvarlarımı Bir kaç ceset düşüyor ayak diplerimize

Varsın tökezlesin diyorum

Zaten boz bulanık toz dumanmış yürüdüğümüz yollar Isıran bir telaş

Bir celsede idam verip kurşuna diziyor uzaklaşırken yürüyen sesinde hala Eksik anlatılmayan izler kalıyor Oysa benim dudaklarımda kuruyan Bıraktığın

Böğürtlen kızılı kan var Ah o ısıran dilin

Ah o avuçlarıma düşen güneşin ısıtamadığı yüzün Şimdi bu ağlaşmalar güzelleştirir mi bizi

Kaç okka eder vursam hesaba yiten duygular Ne kadar yazılabilir yazılsa

Çirkinliği örtecek

Kaç kelimenin boğazına dolanır kalem Ayazların estiği gecede kim bilir

Kaç kırlangıç dönecek tepemizde

Parmaklarımız uzanıp kaç hesap yapacak Göğsünde uyanmadığımız kaç sabahı sayacak Öğrenir mi kalbimiz kimsesiz kalınca

Kahvenin renginde kırk yıl demlendiğini

(31)

Coğrafyam

bir sözle ayrıldığım gün doğduğum topraklar

tüm düşlerim...çoktan ölmüştü artık cennetim kül mü olacaktı yada uzakta gölgedemi kalacaktı

ömrümün gün batımında ardımda kalan sükutumsun coğrafyam

hep senden yana dönük yüzüm hep sana aşık kalbim hangi kelimelerin ucundan tutsam

hangi cümleyi sığdırsam satırlara

cocukluğumdan hangi masalı hatırlarım yokluğunda senden uzakta dert daşım coğrafyam

yürek soğuyunca üşüyen umut olur diyorlar sanki arkamdan palas pandıras koşan gölgem seninle hiç hemhal olmamış gibi

adı destan adı kocaman coğrafyam bi dur soluklan çök şöyle bir kenara gövdemin katılığını kırarak

besleme içindeki engerek yılanı sana yakın bir düzlük seç

ve yokuş aşağı akıt zehrini

öfkenin elinden tutma bırak yankısı bölsün karşı tepeyi

insan özüne dökülenlerle var olur

biliyorum uzaktasın ve uzaktan sarılır yüreğin çocuk hayallerime

hissettiğim çocukluğumdan kalan hangi yaşanmışın yorgunluğu

coğrafyamın ruhu kutlu şehirlerde yaşar

(32)

Çağlayan sözler

Adını anmak gönlümde nur Adını anmak kalbimden vurur Gül Bülbül

Kayıt Tarihi : 13.9.2012 17:50:00 Gül Bülbül 2

(33)

Çekim Gücü

Varlığının varlığımla buluşması

Kalbimden ellerim uzanır sana doğru Dökülür ellerimden dökülür uğur böcekleri Onca ısrarım niye dersen

Senin sesine bakışına sirayet eden Bitmeyen kederlerin var

Anlat bana...

Karanlıklarda gölge gibi süzülen varlığını Görüyorum seni...

Her gün her an ve her mevsimde başka başka renklerle yaşadığını Köşesiz rüzgarların seni savuracağı korkutur beni

onun için

Söylediklerim çarpar sana belki iri iri

Belkide ellerinden tutar bende seninle yürürüm Anlatamadığın kederli mevsimlerde

Seni bana bıraksan Önce...

İnce ince yağmurların sızdığı buğulu camlarda görsen adını Sonra yazmak isterken

Niye en çok seni anlattığımı Kalemi tutunca

Kağıda doğru garip bir telaş başlıyor

Bende mekan seni düşündüğüm yerler oluyor Çünkü senin dışındaki fikirler

Fazlalık olup yoruyor beni Taşra sekilerinde yetiştim

O yüzden mi sana yetişemiyor ellerim

Oysa senin varlığın benim şehrimin biraz fazlası çokluğu Kurşun geçirmez duvarları

Varlığına gömülen varlığım Şimdi benim gözlerime bulanan Damarlarımda kıvranır

Birazdan ben susacağım

Yalvaran haykırışlarım düşecek Kırıp dökmeden

Sürüklenen ayaklarının dibine

(34)

Çocuk Kalan Anılar

Bir zamanlar dumanı tütüyordu hayatımın Sokak sokak...

Ev evdi..

Bahardı henüz düşlerim

Ne çabuk izbede kalmış küf kokulu tütsüler yakar Oldum Yaşanmışlıklarımın ardından

Maziyi hayal ediyorum Unutulmasın ölmesin. diye Hep aklımda kalsın

Çocukluğumun gençliğimin. izleri

Babamın gümüş zincirli köstekli saati Annemin sıra sıra dizilmiş oyalı yazmaları Evimizin mayalı hamur kokan ocaklığı Çocukluğumun en güzel kahvaltısı Sıcak sıcak yağladığımız çörekler Ve dalında şarkılar söylediğimiz Gölgesinde evcilik oynadığımız Pelit ağaçları

Bir küsüp bir barıştığımız

Aslında gönül bağıyla hep bağlı kaldığımız Kin gütmediğimiz

Kem bakmadığımız

Bilirim şimdi hepsi hasretler

Bilirim şimdi hepsi maziyi özlemekteler.

Anılarda demlenen

Çocukluğumuz, çocukluğumuz

gül BÜLBÜL Gül Bülbül 2

(35)

Dilden akan

incelip evlere sızan

yıkılmış kara yüzler korkulu mimiklerle dil diyor

usul bir bekleyiş yavaşça ses diyor dudağın şekli bürünüyor

havada oturan taşın şekline ve bir cümle savruluyor

cellat huzurun boynunu vuruyor şu gökyüzünde sıçrayan ses toprağa doğru ıslanan renkte içini dökmenin telaşı var

parmak uçlarından sıyrılan bulutlar sabahına dökülen gün ışığı sarkıntısında arala perdeyi gör yağmurun

cama nasıl yapıştığını

doğrult aklını diz çökmesin karartılara senin omuzlarını taşıyan devlerin yağmurda ayak izleri büyüktür

konuşunca ağızlarında dilleri büyüktür sözün tartısı dildedir

dil ile vurulana kar etmez

okşasanda yetim saçlarını ayakların erisede yolunda

akarsın gözlerinden düşüp birgün toprağa

Gül Bülbül 2

(36)

Donuk Gölgeler

Bak işte yıllar sonra gözlerine düşen gölgem Ayaklarının dibinde

Bas üstüne

Belki dirilir cesedim Ayak izlerinde dalgalanır Dalgalandıkca kanım

Yeniden biçimlenir etim omuzlarımın üstünde Sağdaki gözüm soldakini hedef alır

Baktığın yer öyle böyle değil İnsan insanı

Vurmak için uzattığı tüfekten tanır Gerçekmi bunlar-değilmi yoksa Dirilerin arasında salınan ölü Bu gürültü

Şu sana uzanan gri yıllar

Çiçeğin üzerinde rüzgarın getirdiği Barut kokusu

Bak yine gözlerine düşen gölgem Bağrımda tetiğine bastığın sancı Hesapla mesafeyi bulaşmasın Tırnaklarımda çamur

Toprağı taradım ellerimle Denk değil biliyorum

Benim toprağım senin ayak izine Ellerimi nereye uzatsam gölgeler Kayboluş zihnimde donuk bir resim İnsanlar diyorum

Şu diriler

Nerede kiminle

Hangi uzaklaşan kavmin peşindeler

Gül Bülbül Gül Bülbül 2

(37)

Dörtlük 1

Cennetin umudu tazelenir gönlümde Her bereket tohumu yağmur damlasında.

Vakit sabahı kuşanmak da güneş doğuyor Karanlık için sanki intihar oluyor.

ll

Sızar içime gözlerimden akan su İnceden inceye kalbimi yıkar.

Kimse bilmez halimi, melalimi Zaman taarruz da yürekler yakar.

lll

Tevekkülün mertebesini Teslimiyetin gücünden alırız.

Gecenin gündüzü örtmesiyle

Yeryüzünde yusuflu dualar buluruz.

Gül Bülbül 2

(38)

Dualı Şiirler Ey varlık sebebim

Billahi senin emrinle hayattayım Bin kez dönülmüş tövbelerden Yeminlerden

Darmadağın günahkarım

Yinede yeniden tövbelerle kapındayım Affına talibim...

Aşkların en güzeli sen

Adınla mesudum andıkca her zerrem Huzurum olur dualarla dilimde

Mühlet, müddet, sınır sanadır tüm yolculuklar Bu yüzden eteklerime yapışmış çekiştirmekte Dünyada dünyalıklar

Mülteci ruhum arafta,çırpınır şaşkın Bire kul olmanın avuntusu ahvalimde Ömür bu misafirde olsa dünyada Rengi teni emanet

Hasbihaller hep aşkınla

Tevekkülüne teslim yaşamak dualarda Bismillahda şanınla bütünleşmek

Doğarken fecirde nurun uyanık gönüllerimize Ey varlık sebebim

Anmassam adını bir nefes Yorgun kederler yürür kalbime Dualar akar parmaklarımdan Affını ister her kelimesinde

Hükümsüzleşir merhametin yanında Üç günlük dünya.

İdrakim zayıf Öğret ALLAhım

Zayıf şükürlerden kurtulayım Affın milladım olsun

Aşkın iki cihan servetim Ağlayıp cırpınan şu gönlüm

Mağfiretinle bayramında cemaline ersin

Gül Bülbül 2

(39)

Düş Yakamdan Mahpus

Mahpusta düşlerime cam kırıkları batar Yüreğimden kan damlar prangalarıma.

Ve dokunsan yıkılır İçimin boş mahsenleri.

Gülmek ibadet gibi kutsal Mıh döven sinelerimde

TUFANI gizlenemez yük, ömrümün İçimde çırpınan kanatlarım taşımaz Anladım silinmiş kaderimden yollar

VE hatta karlar yağmış heryanım soğuk.

Güneşin doğmayan

Kaç yaprağını koparayım günlerimden Salkım saçak hayallerim donuk.

Yığın yığın insan yığınlarca hayal kırıklığı Saman sarısı benzimde, sigara dumanı izleri İki tel beyaz akan saçlarımda

Yılların bozamadığı düş kırıklığı

Ürkek baktığım tavanlara, sessiz çığlıklarımı astım.

Bir yusuf fısıldadı, buralısın dedi artık.

Voltalarımdan pazar yeri kurdum avluya Silip süpürüyorum yan ranzaları

En çakal fiyatlardan Gülüşler satıyorum

Ölüme çeyrek kala piyasalarında.

Gül Bülbül 2

(40)

Düşünceli duygular Hangi toprakda

Hangi suyla beslenir bu karanlık.

Dünya bu devinimde Boğuluyor insanlık.

Muhabet nasıl yaşanır Tatbiki yok.

Kapatırsan aşkını yücelerin Düşünemez kalpler varlığını.

Ruhları alınmış cesetler sürüsü On ikiye kurup saatleri

Uyandırmalı cennetleri.

Utanmaktan bir miktar

Dökülseydi bedenlerin üstüne Tedavi olurmuydu insanlık Karanlıklardan yana.

Aşığı olmak,hazır olmadan...

Ateşine narın..

Yavaş yavaş yanmak.

Göremez haldeyiz gömülmeye başladığımızı Akılla kalp girdabında

Mizacını bulmak

Bedenin, dilin hakkını vermek Ritminden koparmadan.

Kadim dünyanın taklit değerlerini Gözdesi kılmak varlığın.

Sıçra artık insanlığın adamlığına Al nasibini

Seni en üstün kılan sözlerden.

Koy başını kahraman sohbetin kıyısına.

En derun düşünceler sarsın benliğini.

Bırak kararan paslı bedeninden Aksın sancılı dumanlı isli sular.

Gül Bülbül 2

(41)

Ey Yar

Ömrümün tutkusu Ey yar...

İki dirhem Bir çekirdek Söyle...

Kime giydirdin yüreğini.

Gül Bülbül 2

(42)

Eylül Eylül...

Eylüldü ayrılıklar yazıp ayrılıklar okutan Eylüldü seni alıp aşılması zor yollar kılan Eylüldü yaprak yaprak hüzün yağdıran...

Yüreğimizdeki dallardan.

Eylüldü sonbahar kuşatması bal rengi...

Gözlerini ıslatan.

Eylüldü kocaman yürekli güneşi ağlatan.

Eylüldü dalgalı denizler gibi aşkları yıpratan.

Eylüldü aylardan yıllardan ve sahici hayat dan.

Ve bir eylül zamanı

Eylül vurgunu yürekler.

Gül Bülbül 2

(43)

Gecem

Yine karanlığı giydirdim geceme Nereye baksam yıldızlar uçuşur Ay taç yapmış kendini

Gökyüzünün kara dalgalı saçına Ve alabildiğine özgürüm

Dönen başım uçsuz bucaksız havada Alevden şarkılar söylüyorum

Kendi sessizliğimde İçim dışıma kırgın Acıtmıyor artık canımı

Sessizliğim yalnızlığım ve gece Denizin çiçeklerin bütün kokularını Ben kokluyorum

Şehir boş sokaklar boş

Herşey benim bana konuşuyor gecede Biliyorum bitecek bu ahenkli söyleşi Kızıl öpücükler konacak kanatlarına ufkun Sonra karanlık elini çekmeye hazırlanıyor Sabahın gülümsemesi yakın

Yıldızlar kaybolmak için

(44)

Erkenci bir kuş penceremde Mahçup

Teselli eder gibi bakınıyor.

Gül Bülbül Gül Bülbül 2

(45)

Geçmiş Buyur dedim

Çatılan kaşlarını kabullenerek Kapı eşiklerinde

Kasılıp kalan bakışlarla Buyur dedim

Sessiz ve Acıyarak

Ağır aksak bir hoşgeldin döküldü Kararsız dudaklarımdan

İnsan bu kadar küçültürmü Kırgınlıklarını

Kelimelerini cümlelerini Batmıyor çatık kaşların Ağaran saçların

Gittikçe azalan kilon

Varlığınla şekillenen saatler Homurdalandığın öfken Hepsi ufalmış

Üzerinde okunaksız kesintisiz Çizik

Yanlışlıkla tuvale dökülen boya gibi Bakışlarımda

Sende gördüğüm karışıklık Solukluk

Ütü izlerim silinmiş Epriyen pantolonundan İçimde

Sarfedilen sözlere yazık Serzenişler

Artık bağırarak konuşabiliyorum Diyen iç ses.

O heybetli bıyıklarıyla oynayan Ürküten adam

Şöhretini kaybetmiş İhtiyarlayan

Günlerden

(46)

Gücüm yok Ne debelenenleri

Ne de zaferleri yarıştırmaya Benden uzaklaşan gitmeleri Yeniden canlandırmak

Huzuru

Tartaklamak olacak Azat ediyorum Tüm geleceği

Geçmişin prangalarından.

gül BÜLBÜL Gül Bülbül 2

(47)

Gidersen Gidersen

Kırık kanatlarımın üstüne basarak Akşam üstü şahitliğinde

Mavi rüyalarımız sessiz ve sefil Yarım kalır.

Sana derya olan

Kalbimde bir ceylan zamansız ölür.

Gidersen

Gülüşlerini toplama gözlerimden ne olur Soğuk rüzgarlı kabusların

Duvarlarımda çınlayan manasız sessizlik Boğazımda düğüm düğüm hıçkırık

düştüğümü fısıldar Gidersen

Tutunmak düşer ah desede yüreğim Belliki ayazlarda iklimsiz, çeliktendir Duadaki ellerim.

Soğuk bir özgürlük nefesimde Can havli hüzün

Titreyen tahta bacaklarımda.

Gidersen Kim bilir

Hangi merhemi süreceğim Hesabıma düşen yaralarıma Soyutlayıp dünyadan kendimi İzinli sayacağım

Tüm hevesleri ceplerimde saklı tutup Gidişine

Her gün bir çentik atacağım Gül BÜLBÜL

(48)

Gitme

Sancılı hıçkırıklar düşüyor sabahlarıma artık Hoyrat ellerde saçlarımın rengi dolanır

Radyodan sözlerini anlamadığım şarkıların uğultusu Beni uyandırmaya çalışır

Neden böyle her şey el gibi, yabancımı olduk Aynı şeyleri sevmedik mi yoksa

Sadece benim düşlerim mi Gözlerimin yağmurunda ıslanan Sevgili

Biz el ele geçmedikmi gök kuşağının altından Sevgili

Aynı sabahta güneşin doğuşunu Beraber öpmedikmi yanağından

Ateşten isyanlar var akşamın karanlıklarında ünleyen Şimdi böyle insafsız arsız ezerken bakışların

Dilinden dökülen hangi ferman can verir Sır gibi sakladığım yürek yangını adına Kaç zamandır çekildi ellerin ellerimden Sevgili

Kaç ayrılık ölümün ipini geçirdi

Emanetler bırakıpta boyun büken sevdaya Ahraz dillerimizden şimdi beddualar yükselir Oy...ihtimaller üzerine tüy diken sevgili Sen bu kasvetli ateşin üstüne küller atsanda Sönmeyecek

Sevgili

Öksüz masumiyetin celladısın yokluğunla Ömrümün hangi evresinde böldün yollarımı Giderken üfleseydin surlara

İflas etmiş düş kırıklığıyla kopmuşken kıyamet Sürgün edilmiş yetimler gibi kala kalmazdım Sevgili

Böyle başı bozuk dağılışımın sırrı Kum saati akışındaki varlığına bağlı

Eğer dökülürse saçlarımın rengi ellerinden Ne olur gitme

Bende kal

(49)

Gitme 2

Gözlerim nemi eksilmeyen çimenler gibi Hangi bulut düştü mavi gökten

Hüzünler ıslanıyor böyle sırılsıklam

Etkisinden kurtulamadığım tesellisiz sözler devriliyor Kötü kelimelerle eğreti sesler düşüyor dudaklarından İncitiyor böğrümü yar

Yazdıkca kucaklaşıyorum Satırlarımda hayalinle

Oysa sen benim şiirlerime sığdıramadığım Tükenmeyenimdin sevgili

Giderken ayak izlerine düşen sesin Kum taneleri gibi çoğalıyor

Göçebe haline el sallıyor arkandan yar Biliyorum bundan sonra ruhumuzda Ölümüne kapışmalar

Ve çöreklenir içimize avuç avuç kırık camlar Oysa ben ne kadar istemiştim

Artık demlensin senli düşler gözlerimde Söyle sevgili

Hangi satırıma sığdırayım şimdi seni Saçlarımda beyaz papatyalar

Gülüşün öyle kalbimin orta yerinde kalakalmışken Gidersen

Yokluğun eprimiş salkım saçak giysiler gibi Omuzlarıma ağır gelir

Sen aşk gibi yanan dağlarımın öte yakası Baharlarımı yok etme

Ve gitme

Ne kadar duaya dursada şimdi yüreğim Ellerim açılmıyor yükünü hafifletmek için Belki çıkmaz yollardan

Yada karşı sapaktan döner gelirsin Bölük pörçük uykularımın

Yine kalabalık rüyaları olursun

(50)

Gül Bülbül 2

(51)

Gölge

Omuzumda taşıyorum

Varla yok arası bir gölgeyi.

Siyah beyaz kasvetinde tüm külfeti Kalmamış hatırlayan

Unutmuş hatır sayan.

Sanki göçüp gitmiş masumiyet Dünya dergahından dilsiz ve ayan.

Gül BÜLBÜL Gül Bülbül 2

(52)

Gönlümün Efendisi

Aynı gök kubbenin altında Bilmediğin kişiyi sevemessin

Sevmek sevdiğinin varlığına izahat bulmaktın O yüzdendir

Bir acı kahveyle başlayan serüvende Seni sonsuz sevgiyle aşkla severken Hep yanıbaşımda istemek

O yüzdendir Yıllar önce

Kalbimi yüreğimi nefesimi sana hediye edişim Ve karşılığında

Tek isteğim

Senin kalbini gönlünü hediye almak Sonsuzluk aleminde rahmanın katında

Seninle eş olmanın elhamdülillahını yaşamak Her tebessümünde ömrüme sana dair

Bir düğüm attın Her düğümde

Benim yeniden kahramanım olursun Ben seninle olan yazgıma

Tevekkülümü minnet bilirim Seninle birlik olmanın sevdasını Ömrüm yettiğince yaşayacağım Günümüz kutlu olsun

Gönlümün efendisi Gül Bülbül 2

(53)

Göz Yaşım Göz yaşım Çöl ayazım

Omuzlarımda candan yorgunluğun Ellerimde ay

Sana yüreğimden yıldızlar Sayabildiğin kadar say İliklerimde

Korkulu fütursuz yıkıcı fay

Sokaklar caddeler büyülü bir anahtar Ey dağımın karı

Mahallemin denizimin iyotlu rüzgarı Estiysen kime ne

Başımda deli deli

Ömrümün fırtınalı sancısı

Katliamlar yaşanır savurduğun her yerde Yinede ekşitmem yüzümü

Gül ayazım Sığıntım Sabahım

Çağırırsan asarım kirpiklerine kendimi Öl dersen kapatırız birlikte gözlerimizi.

Gül BÜLBÜL Gül Bülbül 2

(54)

Gurbet Krizi

Kız kalasinden bir akşam üstü Mersin semalarını izlerken

Gurbet türküleri dinliyorum radyodan Acı acı yankılanıyor denizin dalgasında.

Boğazımda tarifsiz sancılı bir yutkunma Yağmursuz gözlerimde kararan bakışlar Dudaklarımda pişman çığlıklar.

Sen izliyorken

Kız kalesinden kıbrısı.

Denizde dingin bir mahçubiyet Üzerinde ay.

Kurtulamadı gurbetin sancısında yüreğim Kucağına sığınmış türkülerin

Sırtını sıvazlamakta

Ağlayan hayallerim hıçkırıklarım.

Tutunduğumuz maviliklerde

Hani en güzelimiz denizdi ya tarifsiz.

Şimdi ücra sessizlikte sensizlik Şimdi boğulmakta deniz

Boğulmakda mersin Ağlamakta ay.

Tutunca turuncu kanatlarından Gökyüzünün bağrına dağılmış Ağlamakta kırlangıçlar

Gül Bülbül 2

(55)

Gül,ki

Çırpınışın yaremi, gurbetemi, hasretemi Bakan gözlerinden çekeyim gözlerimi

Sukuta ersin yere düşen hayallerin ve çaban Hu,ların aksın bin parça yaralı kalbinden Yıldızlar dualarına konsun ayın gölgesinde Ve şükür aklınla buluşsun ahların ardından Sesim dudaklarında yer bulsun,konuş Ne olur anla, leylanın aşkındaki

Mevlaya götüren nezaketi

Yitirme billur gönülleri, papatyaları, gülleri Matem kuyusundan çekeyim, uzat ellerini Gülsün ümitle bakan gözlerin

Dünyaya ışık saçsın duaya kalkan ellerin Güneşi aydınlatır inancın, ve tenin

Gül,gül artık gül ki,güller büyüsün Sonbahar kuşatması sarı saçlarından Gülki, elmaslar çiçek çiçek sıra olsun Gülki, yağmurlar hakka akan sel olsun Gül Bülbül

Kayıt Tarihi : 31.3.2007 13:01:00 Gül Bülbül 2

(56)

Gülüşün aklımda asılı kaldı

bir masal esintisiyle üfledim ben kendimi, aşkın akılalmaz büyüsüne.

biliyorum! kalbimi unufak edecek,beni yaşayamaz kılacak.

belkide gül yapraklarım bir bir düşüp toprağa karışacak

ama yinede ben bu acıyı,canımı koparırcasına yaşamak istiyorum aylar yıllar sürecek belki,zaman verip hudut çizememki! ...

yüreğimdeki coşku kafamdaki kurguyu asıyorum ben düşler sokağına hezimetim kesin ona şüpem yok,

ama deymezmi:söylesene masal perisi,onun gülüşüne dolaşmak karmakarışık olup çözülemeyecek düğümler atmak.

.

Gül Bülbül

Kayıt Tarihi : 20.8.2011 18:55:00 Gül Bülbül 2

(57)

Günahlar

Aklından geçen ne varsa Vur bakışlarınla yere düşsün Taşımaz kolların

Bu ne ağırlık

İrili ufaklı bağıran sözler Nasılda çaresizlik

Nasılda vebali boynuna Günahlar

Sırtın dönük ateşten

Yırtılan bir gömlek enseden Buğuz edecek kadar

Yok olan vakitsiz

Göğe savrulan parmaklar sayısız Sayısı zindanlarda

Sayısız

Nasılda vebali boynuna Günahlar

Boş kapılarda beklemek

Yorgun omuzlarında uzanan solgunluk Sıksam dişlerimde ısırılan

Akıyor dilimden tuzla buz olanlar Canı yanan

Kanayan yaralar Ya günahlar

Yastığımda uyuyan ellerime Yüzüme bulaşan

Kıymık kıymık Her yanım kesik Her yanım

Kan gül BÜLBÜL

Gül Bülbül 2

(58)

Güzeldi gözlerin Güzeldi gözlerin

Hani hani bir gün söylemiştim aniden Ne güzel gözlerin var diye

Deliveriyor kalbimi

Suskun ürkek yosun yosun bakarken Buğulu bir cam gibi gözlerin

Adımı yazmak istedim bakışlarına Hep gözünde olayım

Sana dair kalayım diye Gül Bülbül

Kayıt Tarihi : 13.8.2011 12:19:00 Gül Bülbül 2

(59)

Hatırı sayılan sözler bırakın insanları

düşleri ve gülüşleriyle birlikte yaşasınlar Gül Bülbül

Kayıt Tarihi : 24.1.2012 11:15:00 Gül Bülbül 2

(60)

Hep Çocuklar Düşer

Nereye uzatsam sesimi boşluğa düşer Dilimde dağınık çabalayan üç beş kelime Doğruluğunu dinlemek için

Anlamını bulmak için Uzuyor kısalıyor

Çoğalıyor çoğalıyor ve küçülüyor Bir çocuğun parmaklarında eziliyor Bom... bomba birdaha düşüyor Tamda kalem tutan eline

El boşta kalıyor

Işık kurnazca toparlanıp dağılıyor Zihninde boşluğa düşen el

Karanlık da ne çok iş kalıyor

Gözler ölüme bulanan toprağı tırmalıyor Yere düşen kapının anahtarını arıyor El yordamı izi düşmüş

Tamda şuraya

Kapı önüne fatihanın

Fatihadan anla her insan yalnız ölür Yalnız bekler toprağın rahminde Düşen üç beş kelime

Sivrilir duyulur cesetlerin arasından Yere düşen kapı tokmağında el Pat pat

Çocuk işte koşarak vuruyor Belki düşen el

Patlayan bomba yıkılan duvarlar Yıkılan üçbeş kelime ve çocuk Okunmamış fatiha

Açsa gözlerini yerli yerinde durur

Gül Bülbül Gül Bülbül 2

(61)

Hercai

Yamacın öte yakasında

Bahar yoksunu bir hasret bekler Mendilsiz göz yaşlarım ellerimde Öfken gazel yaprağı titremesiyle Kıymıklar batırır

Derinden derinden bedenlerimize Ayaklarımıza bulanan toprak kokusu Aceleci düşler kurdurur

Erguvan göçü mevsiminde Cemre sancısı çeken

Pasifik yüreklerimize Bu yüzdendir böylesine Aşklar devriliyor sırılsıklam Hıçkırıklar bıraktığım yerde

Tesellisiz bir lodos esiyor kollarımda Sancılı ağıtlar

Bundan böyle

Karanlık akşamlarımda Hoyrat ellerinle kopardın Renksiz çaresiz çiçekleri

Öfken dizlerindeki dermana talip Tükenince kavgandaki

Masum cümleler

Senin gönül sahilinde kim bilir Kaç yalnız ruh

Misafir oldu bilmeden Bu kadar cüretkar

Bu kadar fütursuz hercai oluşunu.

Gül BÜLBÜL

(62)

Hicaz Ve Hüzün

içimde bir yerlerde hüzün ve gözyaşı ile yıkanmış kayıp kentin türküleri küçük tınılarıyla yüreğimi okşuyor,

duyması zor belki dinlemek lazım delicesine delicesine sanılarımız var bazen

aslında gerçek sandığımız yüreğimizi sızlatan rüyalar gibi yaşadıklarımız

bittiğini yada biteceğini kabullenmekte zorlandığımız duygular bizim sanılarımızdır.

çekip giden duygularla son hicaz hüzünlerini kristal bardağı tutuyormuşcasına özenle saklarız yüreğimizin en kuytu köşesinde.

gecenin en mavi anında yıldızların kadife kadife döküldüğü ayın iğde çiçeği kadar taze olduğu o hoş nikabın içinde sunulan delikanlı yüreğimizi sızlatan sevdalardan değil mi?

böyle zamanlar senin kollarında uzamalı akrebi sımsıkı avuçlarında tutmalısın yelkovanın sırtında savaşmalısın

sahici olan ne varsa içinde yaşamalıyız.

bakışların hırçın rüzgarlar gibi esmeli sevdalı sokaklarda.

aşk ölüm gibi, ölüm de bazen aşk olmuyor mu?

öyle ise adım adım ciğerlerine çektiğin hüzün ve sevdayı cebinde taşıma.

sevdalı gülüşlere yol ver kan ter içinde bırakma gökleri kıskandıran umutla yol alsın

ulaşsın sonsuz mihrabına...

bir vuslat bir deli yürek elbette yakınlığı muamma.

Gül Bülbül Gül Bülbül 2

(63)

Hikayem Sahil Kıyılarımda deniz

Ayaklarımın altında yakıcı kum taneleri Kavi bir güneş

Isıtıyor yorgun eğinimi Tepemde palmiye ağacı Dik duruşu ayakta kalışı Eğilmeyişi

Gölgeler sırtını yaslayan

Rüzgara çalım atan omuzları.

Martıların kanatlarında sahile vuran rüzgar İç çekişlerin hüznünü taşır

Iğıldayan sesinde

Kalabalıklar farketmiyor

Denizin kıyılara nasıl çırpınarak Süzüldüğünü.

Kumların güneşle kavrulup

Ayaklar altında ezilerek yandığını.

Güneşin her an alabildiğine Dünyayı öperek yanaklarından Isıttığını

Palmiyenin toprağa pas vermeden Başını göklere diktiğini

Rüzgarın martıların kanatlarında Şairlere inat

En romantik En duygusal

Şarkıları fısıldadığını farketmiyorlar Ve bütün

Gizemli güzellikler gibi

Bu ahenkde yosun kokularıyla Sahilde kayboluşunu bekliyor

Gül Bülbül

(64)

Hoşca kal

Soğuk ayazı fakir bir ayrılış Dil ucunda emanet bir hoşçakal

Gerçekten söylenen zaman ağlaması bumu Belkide kısa görünen kış güneşi besbelli Gözlerini hayal etmek

Mezarlık düşleri gibidir artık

Üzgün kalemimden savunma sızıntısı şiirler Dökülür

Destursuz gelişlerin ardında kalan

Derviş edasında boynu bükük gariban susuş Oysa her aşk leyla niyetiyle başlar

Mecnun rolüne giyinen efkarlı ruhlarda Önü ardı düşünülmemiş şair yanılgısı Not düştüm tarihini

Ocak ayının sonlarına doğruydu

Böyle hatırlanacak benliğimde kalbimde Maviyi göremeyen

Kar beyazı acı izi

Belkide ben zamansız izin verdim Bir el kalbime değsin dedim Hep kendimi öldürüp yeniden Doğmak mı

Canımı acıtmak mı beni besleyen bilemedim Ağırladık geçicide olsa birkaç güzel sözü dillerde Aynı anda beraber okuduk

Sırtımızı sıvazlayan içimizde kıpırdayan Kış ayazı kar masalı mısraları

Dedim koşma... bu heves niye

Şarkılar dinlemeden şiirler okumadan Yağmurda ıslanmadan iliklerine kadar Düşürme sakın saçlarının telinden

Gülümsemesi yüzüne gözüne bulaşana kadar Oysa ben seni gökyüzünden daha güzel sanmıştım Değilmiş

Eğer olsaydı

ÖyleYarım yamalak bir hoşçakala sığmazdı

(65)

Hoşçakal

Hoşçakal lastik çizmelerim Çocukluğum

Okul yollarımızdaki bozulmuş Tarlalar

Bir liraya aldığımız Kokusus çemenli ekmek Tadına hoşçakal

Hoşçakal

İp atladığım arkadaşlarım Salıncak kurduğumuz pelit Ağacı

Dikenli ama inanılmaz güzel kokan Nazarlık iğde çiçeği

Hepinize hoşçakal Dikilmiş tepemize

Hasan dağının dumanlı başı Gurbetin başlangıç noktası Kara kışına hoşçakal

Sabah erken uyanan kuşlar Müstakil evimiz

Küçük bahçemiz

Annemin kadife çiçekleri Demet demet hoşçakal

Gazellerde oynadığımız saklambaç Beş taşlar

Hayallerimizi anlattığımız Çocukca sohbetler

Masum masum hoşçakal Mayalı ekmek kokusu Küflü peynirin tadı Büyük kergi mahallesi Sokak sokak hoşçakal

(66)

Çabuk bitsin diye saydığımız Yün yumakları

Kulaklarımda kalan çıkrık sesi Tetire yeşile kök boyasına Boyanan ipler

Yumak yumak hoşçakal Tavana çivilenen ıstar ağacı Erişi argacı

Her ilmeği kesen bıçağım Elimde vurduğum kirkit Parmağımı açıtan makas Kesik kesik hoşçakal

Ana baba bacı gardaş bildiği Annemin dert ortağı

Ümmet dayım hoşçakal Canım ailem düşümde Bacı gardaş işinde

Kalsınlar hep bu şehirde AKSARAYIM HOŞÇAKAL

05,01,2020

Gül Bülbül 2

(67)

İnce Sızı Öncesi ıssızlık

Öncesi içten yakan hıçkırık Aldırmazlığım deliliğimden değil Aşarken. menzilimi

Düşündürür...

Üşüten suyun. rengimi

Yoksa gözyaşına. benzerliğimi Senki kesik nefesim

Çöz ruhumda sürünen can kafesimi Üfle kalbime

Ya rap bu yolculuk girdabında İliklerimde sen

Gözlerimin gördüğü

Saçları sürgün...tenime gurbet İçimde kıvranan sızı

Senden ayrı yüreğim zebil...

Bittimi acep.

Ötelerde kalan kurnaz kibir

gül BÜLBÜL 23.08.2020 Gül Bülbül 2

(68)

İnsan

Pusu kurmuş yollar yuvarlanır sarılır Düğüm düğüm urgan

Tutulmuş dikenli ulaşılmaz olmuş Bir sandığa kapatılmış tıkılmış insan Bitmez tükenmez dumanı sırılsıklam Yağarken dağların üstüne gök kuşağı Yedi renk yedi adam yedi uzanan el Tutar dizginini toplar

Salınarak dökülen bereketi Omuzlarından yeryüzünün Kış kıyamet dövünür gecede Şafağın durulup aydınlanmasını Ay kutlar

Yıldızlar pusuda bekleyen bulutların Avuçlarına saklanır.

Tükenmeyen rüzgarın uğultusu sinsi korkuluk Canavar diyor sabaha

Caddelerde kalabalık, geride kalan çocuk Bazen dağların içi içine sığmaz

Kızıl bir uğultu sarar

Akar demir gibi yüreğinden kanı Eteklerini katranlı ala boyar

Yola uzanır boydan boya kara gövdeli ağaçlar Savurur naralarını çığ çığ yuvarlanır

Kımıltısız hareketsiz güçsüz insan gücü

Sığmıyor beyazına yeşilinde toprağını arıyor dağların Tepelerden aşan yalnızlık bekler şehri

Tükenmez yorgunluğu kalabalığın Kabına sığmayan efendiler yaşar

Ezerek bedenini kırarak kolunu kanadını Ürkütür

Gagasında su damlası götüren kırlangıcı İnsan niçin sığmaz dağın eteklerine Boğazlayarak basamakları zamansız Hep göğe uzatır yolunu

Sahip olmak için yakıcı ateşe Bir tebessüm işaret eder ona

Yolculuğunda ölümün nefeslik ömrünü

(69)

Dünyanın memesini emer oluk oluk Kanmaz tezgahcı

Kıvranırken günah yüklü kervan Ve dağlar ağlarken başı dumanlı

Gül BÜLBÜL

Gül Bülbül 2

(70)

İnsani

ala dağlardan gürültülü bir suskunlukla bir yol başlıyor

insan bu yolculuğunda derin bir sükuna sığınıyor dünden daha yalnız

dünden daha efkarlı

kim bilir gördüğümüz kalabalıklar ne çok insan taşır zihninde

hangi bilinmezlik yüklü

omuzlarında zoraki dik duruşlar adım adım ağırlaşır ayaklarında şaşkınlığını atmazsa umutsuzluğun yırtılıp dağılırsa el yordamı hayalleri alnına düşen terler uzaklaşıyorsa

bir cazibesi kalmıyor dik duran omuzların ve insan

hayallerinin hayaletini görmeye başlıyor ala dağın çağlayanlarından çoğalabilmek aka bilmek derinden

vaktinden önce tetiğine basmadan sözlerin anlayanla anlamlara düşmek avuçlarda tutunmak

avare duruşlardan çekmek varlığını çarmıha gerili vicdanı yumuşatmak öğrenip büyüyüp insan olurken

dünyayı yerinden başka yere taşımak

Gül Bülbül 2

(71)

İstanbul

Meneviş gülüşlü çocuklar

El sallar yedi tepenin yedisinden Çokca özlem, biraz sevinç yaşatır İstanbul, safi duran kız kulesinden.

Geçilmeyen caddeler, bilinmeyen sokaklar Bakir yaşar aşkları

Hıçkırıklar sızılı, gurbet kokar bağrında Öpülmeyen gözünde neler saklı istanbul.

Çok şiir yazıldı, çok masal anlatıldı Büklüm büklüm boğazında

Seyretmeye doyamadığım

Eteklerinde salınır öbek öbek insanlar Kaç kalbin var yaralı

Kaç el örer yıkık dökük hisarını Kaç gönülde namın yürür istanbul.

Corafyanda çarpan yürekler Maviliğinden ilham alır istanbul.

Gök yüzünde minarelerin yıldız gibi dizili Ezanların dokunan gönül sesi istanbul Dudağında yığın yığın dualar

Her mısrada nur damlıyor istanbul.

Gül Bülbül 2

(72)

İsyanmı Bu

Harfler ağlıyor kalemin isyanından

Tastamam kederin resmini yazıyor deftere Mevsimlerin geçişinden topluyorum gözlerini Ne ağlayan harfler

Ne isyankar kalem

yüreğimdeki taaruzun çığlığını susturamıyor Gül BÜLBÜL Gül Bülbül 2

(73)

İyi ki

portakal çiçeği kokan sabahım yıldızları saydığım geceden kaldın nisan ayaklarını sürürken kıştan iyi ki dediğim

üç güzel gülüş düşer tüm günümü aydınlatan Gül Bülbül 2

(74)

İzin Ver Acın Acım Olsun Aklım bir telaşta

Kaderi unutup kendimce

Bir yol bulma çabasıyla kıvranıyorum Hıçkırık seslerine benziyor

Sana yazdığım mısralar.

Aynı kelimeleri tekrar edip teselli olmak istiyorum.

Yeryüzü kararmış

Toprağın akışında ara ara öbekler var Göğe yükselen ağıtların ve acın

Öbeklerin ayak uçlarına damlar.

Bakışların tepetaklak Sesine dünyanın

Gözlerin kapalı kulakların tıkalı cevaplar veriyorsun Hayal kırıklıklarıyla dolaşan cümlelerinde

Paniklemeye yakın düşüncem Sana bakarken

Sanki yanan bir volkanın Lavları saçılır gözlerinden.

Gördüğün her noktaya Sende kopan

Fırtınanın ahvali ne olur bilmem Ama ben elimi uzatıyorum Nicedir

Harlı ateşine

Yavaşca tırmanıyorum dağlarına Zorlaştırıyorsun

Dünya sürgününe dahil olmamı Düğümlenir ellerinde, aramızdaki bağ Bazen hislerini hissetmek

Odak noktam olur düşüncelerimde Yüreğindeki söküklere

Ulaşmanın yollarını arıyorum Gayrısı mümkün değil

Yolculuğumda

Gül BÜLBÜL

(75)

Joy

Gerçek zamanda yer alman gerek Gönlünü çekme uzlete joy.

Sana ihtiyacı var Canda cananın.

Gül Bülbül 2

Referanslar

Benzer Belgeler

Şiirimden de anlayacağın gibi bu gece çok ama çok uzun olacak sanırım öyle görünüyor.. Bu ana özel böyle şiir yazmam gerektiğini düşünüyor ve cümleleri beynim

Yine dönemin büyük nazariyatçılarından ve bestekâr Necdet VAROL ise, Onur AKAY’ın konservatuvarlar için yazdığı “Türk Mûsıkîsinde Makamların Oluşması ve

Zaman ayağımın altından kayan bir cevher, Hayatı algılamak sevmekten geçer. Yağmurun sesini dinle bak, Sana anlatır

İğdebelen'deki ihtiyar ahlat ağacının yeri olsun gömütlüğüm Ramazan Topoğlu.. www.antoloji.com - kültür

Bir iki saatlik sikici bir yolculuk sonra daha uzun daha sikici biri daha ve en sonunda dayanilmaz bir tane. Elde bir iki valiz validenin doldurdugu bir kac nevi gida, havlu

Felaket topu yaptık ya şu koca dünyayı, Şimdi otur ağla, yan haline yan,. Astık, kestik, kirlettik el birliğiyle, Şimdi otur ağla, yan

Yaradan niyazım duam var sana Affet beni ahu zara düşürme Yardım et ne olur yardım et bana Sevda bilmez gafil yara düşürme - Çaresiz çileler gördüm başımda Hastalık

Sen beni sevmesende, Yinede seni seviyor, Kahrolası gönlüm Haydar Gündüz.. Kalp