• Sonuç bulunamadı

G E N Ç E Ğ İ T İ M. Kurtuluş Savaşı' nın Çocuk Kahramanları. Ders Nasıl Çalışılmaz? 101. Yılında TBMM

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "G E N Ç E Ğ İ T İ M. Kurtuluş Savaşı' nın Çocuk Kahramanları. Ders Nasıl Çalışılmaz? 101. Yılında TBMM"

Copied!
40
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

G E N Ç E Ğ İ T İ M

Kurtuluş Savaşı' nın Çocuk Kahramanları

X Derken Y Derken Kimdir Bu Z Kuşağı? Dünya' da ve Türklerde Polis Pandemide Z Kuşağı ve Annelik

Bir Rüyanın Gözünden : Atatürk ve Çocuk 101. Yılında TBMM

Matematik Nasıl Çalışılmaz?

Ders Nasıl Çalışılmaz?

Röportaj: Lgs ve Matematik

Savaş ve Sanat

Atatürk ve Sanat

(2)

G E N Ç

N İ S A N 2 0 2 1 S A Y I : 2

8 M A R T

E Ğ İ T İ M

G Ü Z E L

S A N A T L A R L İ S E S İ

(3)
(4)

İSTİKLAL MARŞI

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!

Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...

Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.

Mehmet Akif ERSOY

(5)

E d i t ö r

V e l i U ğ u r Ş E N E R

D e r g i Y a z ı K a d r o s u G ü l s e N a z D İ N Ç E R N a z l ı M e l i s K A R A B U L A K

E c r i n E s i l a G Ü L Ö z l e m A Y D I N O n u r H ü s e y i n K A Y A

N a z l ı I R A L G İ L B a t u h a n T a h a B A R U T

E c e h a n A V C I L . H a l e Ç A V U Ş O Ğ L U

D e n i z K E L E Ş V e l i U ğ u r Ş E N E R

T a s a r ı m - D i z a y n V e l i U ğ u r Ş E N E R

Y A Y I N Y I L I : 2 0 2 1 A Y : N İ S A N S A Y I : 0 2

İstekli ve hevesli insanlarla ürünler ortaya koymak çok güzel bir durum. Hele ki bu insanlar gençse ve hele de Z kuşağı ise.

Her ne kadar ben ve ben yaşta olup da bu dergide yer alanlar Z kuşağı değilse de Z kuşağı ile aynı çalışmada yer alabildiğimize göre demek ki hala gençliğimizden bir şey kaybetmemişiz; bunun yanında Z kuşağı ile temas kurmayı da başarmışız.

Yepyeni bir sayı ve yepyeni konularla dergimizin ikinci sayısını hazırladık. Bu sayının elbette ki ayrı bir önemi ve ayrı bir güzelliği vardı ki o da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı' na denk geliyor olmasıydı.

Dolayısıyla bu sayıda hem Z kuşağını kendisiyle ve ailesiyle anlamaya çalıştık hem de geçmişte bizler için Kurtuluş Savaşı' nda mücadele eden çocuk kahramanlarımızı, genç yüreklerimizi andık.

Öte yandan 1912' de yaşanan Titanic faciasını çarpıcı özellikleriyle özel konumuz olarak dergide yer verdik.

Keyifli ve bilgi dolu hazırlık süreci oldu; Nisan sayısının

oluşumunda katkısı olan değerli kalemlere tek tek teşekkür ediyorum.

Keyifli okumalar, yeni sayımızda görüşmek üzere hoşçakalın.

V E L İ U Ğ U R Ş E N E R H E R H A K K I H A Z I R L A Y A N L A R A A İ T T İ R .

(6)

Kurtuluş Savaşı' nın Çocuk Kahramanları

01

X Derken Y Derken K md r Bu Z Kuşağı?

07

Dünya' da ve Türklerde Pol s

03

Pandem de Z Kuşağı ve Annel k

09

B r Rüyanın Gözünden : Atatürk ve Çocuk

11 13 101. Yılında TBMM

Matemat k Nasıl Çalışılmaz?

17 19

Ders Nasıl Çalışılmaz?

Röportaj: Lgs ve Matemat k

27 29 Savaş ve Sanat

Atatürk ve Sanat

31

(7)
(8)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

Kurtuluş mücadelesinde pek çok evladını şehit veren Maraş'ta çocuk kahramanlar önemli rol oynamıştır; Fındıklıoğlu İbrahim, Sait Yalçın, Kısakürekzade Şahap, Etlioğlu Ahmet Duran, Bombacı Ahmet, Şekerci Ökkeş ve Çuhadar Ali...

Çocuk olmalarına rağmen canları pahasına Milli Mücadele’ de yer aldı. Kimi savaş esnasında şehit oldu kimi de gazilik gururunu yaşadı.

Fransızların Maraş'ı işgalinde cepheye koştuğunda annesinin: "Henüz küçüksün, seni hemen vururlar oğlum" dediği Şekerci Ökkeş: "Yaşım küçük ama imanım büyüktür anne. Şehit olacaksam, vatan ve millet uğrunda şehit olacağım. Ben ölmeliyim ki düşman sizlere ilişmesin." diyerek büyük bir cesaret örneği gösterdi.

Bombacı Ahmet ise harbin en şiddetli zamanlarında kaledeki mücahitlere mühimmat ve erzak taşıdı.

Ahmet'in 17 yaşında vefat ettiği biliniyor.

ürk Kurtuluş Savaşı. Türk ve Dünya tarihinin dönüm noktalarındandır.

Bir milleti esir olmaktan kurtaran bu savaşa 7’ den 70’ e tüm halk kanıyla, canıyla, malıyla katıldı.

Türk Tarihinin kahramanlık sayfalarından olan bu ulvi mücadeleye çocuklar da katılmış ve büyük yararlılıklar göstermiştir. İşte o yaşları küçük ama yürekleri büyük insanlar...

KURTULUŞ SAVAŞI' NIN

G E N Ç E Ğ İ T İ M 0 1 İ N T H E S P O T L İ G H T

T

Milli Mücadelenin ardından Ankara'ya davet edilen Etlioğlu Ahmet Duran'a madalyası ise bizzat Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından göğsüne takıldı.

Ermeniler tarafından öldürülen 2 Türk'ün intikamını almak için yola çıkıp, 3 Ermeni çeteden ikisini öldürüp birini yaralayan Çuhadar Ali ise henüz 17 yaşında şehit oldu.

(9)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

ÇOCUK KAHRAMANLARI

ÖZLEM AYDIN

İ N T H E S P O T L İ G H T

Ebulhindili Cafer Bey komutasında kurulan ve sadece Dadaşlardan oluşan birlik, 1920’de Ankara’ya gider. Yunan ordularına Geyve Boğazı’nın geçilmez olduğunu gösteren, Düzce ve Adapazarı isyanlarının bastırılmasında büyük rol oynayan birliğin içinde düşmana karşı savaşanlar arasında 7 yaşında bir çocuk da vardır. Bu çocuk, 1955-1960 yılları arasında Erzurum’un belediye başkanlığını yapan Edip Somunoğlu’ndan başkası değildir.

Toroslarda sıkıştırılan tam teçhizatlı Fransız müfrezesi kâgir bir binaya sığınır. Ancak günler geçmesine rağmen Fransızlar binadan çıkmazlar. Gece karanlığından faydalanan Çukurovalı Osman ismindeki 14 yaşındaki kahraman çatıya çıkar, gaz yağı tenekesiyle binayı ateşe verir. Müfreze dışarı çıkmak zorunda çıkar.

Antepli Kebapçı Said Ağa’ nın oğlu Mehmet; Şahin Bey’ in oğlu Hayri; Şehit Yolağasının oğlu Mehmet Ali; Arzuhalci Ali Efendi’

nin oğlu İsmail 11 – 12 yaşlarında Antep Kuvay- ı Milliye güçlerinde yer almışlar; kimi zaman silahlı çatışmaya girmişler kimi zaman da istihbarat toplamışlardır.

Fransızların Urfa’ dan geri çekilmesi esnasında mücadeleye katılan Urfalı 14 yaşındakı Bozan’ ın gösterdiği kahramanlıklar türkülere konu olmuş, Urfa’ da Bozan için türkü yakılmıştır.

Tabur Komutanı Binbaşı Halit Bey’ in 12 yaşındaki kızı Nezahat, babasının birlikleriyle silahlı mücadelede yer almıştır. Gösterdiği kahramanlıklar ve başarılardan ötürü onbaşı rütbesi almıştır.

Daha niceleri var ki ne bu sayfalar yeter onları yazmaya ne kalemin canı kalır onları anmaya. Gerek cephede gerek cephe gerisinde mücadele onlarca kahramanımızı saygıyla anıyorum, ruhları şad olsun.

G E N Ç E Ğ İ T İ M 0 2

(10)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

Antik Çin, Babil, Antik Mısır, Antik Yunan gibi pek çok eski dünya devletlerinde yer alan polisliğin erken dönem modern, merkezi ve üniformalı hali 1667 yılında Kral XV.

Lui döneminde Fransa’ da Paris’ i kontrol etmek için kuruldu. Bu teşkilatın başında polis genel müdürü olarak Gabriel Nicolas de la Reynie yer aldı. Kendisi aynı zamanda dünyanın ilk üniformalı polis teşkilatının kurucusu oldu.

Tarih boyunca çeşitli devlet kurmuş olan Türkler kamu düzeni ve güvenliğini ulusal savunma ile birlikte yürütmüşlerdir.

Eski Türkler'de kamu düzen ve güvenliği işleri Subaşı'lar tarafından yürütülmüştür. Boy halinde yaşadıkları dönemde Türkler, orduyu sevk ve yönetenlere "Subaşı"

adını vermiştir. Su, asker, komutan, ordu ve subaşı, başkomutan anlamında kullanılmıştır.

Boyla birleşip toplum büyüyünce Kağan ortaya çıkmış, Subaşılar savaşta belli birliklere komuta etmeye başlamış, barışta da bulundukları bölgenin güvenliğini sağlamışlardır. Böylece Subaşıların rolleri küçülmüş ve belli görevlerin yöneticileri olmuşlardır.

amu düzenini ve vatandaşın canı, malı ve temel hak ve özgürlüklerini korumakla görevli, yasa uygulayıcı bir çeşit kamu görevlisi olan polis, tarihi bakımından en eski güvenlik güçleri arasında yer alır.

İLK POLİSTEN BUGÜNE :

G E N Ç E Ğ İ T İ M 0 3 İ N T H E S P O T L İ G H T

K

Bilinen en eski Subaşı, VIII. Asra ait TONYUKOK Kitabesinde ismi yazılı olan İNAL KAĞAN' dır.

Büyük Selçuklu İmparatorluğunun hanedan büyüğü Selçuk Bey de bir Subaşıdır. Keza Anadolu Selçuklularında da il merkezlerinde askeri ve mülki işlere bakan komutanlara subaşı denilmiştir. Bunlar bulundukları yerlerin kamu düzen ve güvenliğini sağlamışlar, savaş zamanında ise çevrelerindeki ilçe ve köylerin tımarlı sipahilerine komuta etmişlerdir.

Gabriel Nicolas de La Reynie

(11)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

DÜNYA' DA VE

TÜRKLERDE POLİSLİK

ONUR HÜSEYİN KAYA

G E N Ç E Ğ İ T İ M 0 4 İ N T H E S P O T L İ G H T

Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılışından sonra, Anadolu'da kurulmuş olan beyliklerde askeri komutana "Subaşı" denilmiştir. Örneğin Aydınoğlu Mehmet Bey de aynı ordunun subaşılığını yapmıştır. Keza XVI. Asrın ortalarında, Karamanoğullarının da Nizamüddin Bekler adında bir subaşısı bulunduğu anlaşılmıştır.

Osmanlının merkezi bir devlet olarak ortaya çıkması ve sınırlarını genişletmeye başlatması üzerinde toplum düzeni ve güvenliğini sağlama yönünde çalışmaları da beraberinde getirmiştir.

Burada Subaşıların bir anlamda polis gibi görevlerini yerine getirdiklerini söyleyebiliriz.

Yeniçeri teşkilatının gelişerek genişlemesi üzerine İstanbul'un düzen ve güvenliğinin sağlanması işleri başta Yeniçeri olmak üzere Bostancı, Cebeci, Topçu gibi askeri ocaklar ile Kaptan-ı Derya askerlerine intikal etmiş ve İstanbul, Yeniçeri Ağası, Bostancıbaşı, Cebecibaşı, Topçubaşı ve Kaptanpaşa arasında bölgelere ayrılmıştır.

Yeniçeri Ocağının 1826 yılında kaldırılmasından sonra, İstanbul'da Asakiri Muntazama-i Hassa (Asakir-i Mansure-i Muhammediye) isimli ve polisiye hizmetleri de yapmak üzere yeni bir Askeri teşkilat kurulmuş, Serasker denilen bu teşkilatın komutanı, iç güvenliğin sağlanmasına ait Yeniçeri Ağası'nın yetkilerine sahip olmuştur.

Böylece Yeniçeriler ve Yeniçeri Ağası yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye ve Serasker geçmiştir.

10 Nisan 1845'de (12 REBİ - ÜL EVVEL 1261) İstanbul'da "POLİS" adıyla bir teşkilat kurulmuş, yeni kurulan polis teşkilatının görevleri yine aynı tarihte yayınlanan Polis Nizamnamesinde belirtilmiş ve bu durum yabancı elçiliklere de bir yazıyla duyurulmuştur.

1876 yılında Tanzimat ve Islahat hareketleri çerçevesinde Avrupa'daki örneklere göre bir polis teşkilatı kurulmasına birinci meşrutiyetin ilanından sonra oluşan hükümet programında yer verilmiş ve 1879 da Zaptiye Nezareti kurulmuştur.

Zaptiye Nezareti kaldırılarak, yerine Dahiliye Nezaretine bağlı ve memlekete şamil polis işlerinin yürütülmesiyle görevli "Emniyet Umumiye Müdürlüğü" ve İstanbul Vilayetine bağlı bir polis müdüriyeti kurulmuştur.

Kurtuluş Savaşı başarıldıktan sonra Istabul'u da yönetimi altına alan milli hükümet Osmanlı Devletinin Emniyeti Umumiye Müdüriyetini, İstanbul Polis Müdürlüğü haline dönüştürmüştür. Böylece Mondros Mütarekesi ve Kurtuluş Savaşı koşullarının Anadolu'da ortaya çıkardığı ikili polis sistemi, (bir yanda İstanbul'da Osmanlı Hükümetine bağlı, diğer yanda Milli Hükümetin oluşturduğu yeni Polis teşkilatı) teke indirgenmiş ve bütünlük sağlanmıştır. Ankara'da Milli Hükümetin Emniye-i Umumiyesi Erzurum Milletvekili Durak Bey tarafından 1920 de teşkilatlandırılmaya başlanmış, aynı yıl içinde A.Naci Bey'ler, 1923 yılında Halit Bey Emniyet Genel Müdürlüğü yapmışlardır.

Her yıl 5 – 11 Nisan haftası ‘’Polis Haftası’’ olarak kutlanır.

(12)
(13)
(14)

X kuşağı, Y kuşağı derken Z kuşağındayız. Z kuşağı aslında günümüzde pek çok gelişmenin belirleyicisi.

Günümüzde ergenlik gelişiminden teknolojinin kullanımına, yemek zevklerinden spor ilgilerine kadar her şey aslında Z kuşağının belirleyiciliğinde.

Şimdi gelin bu Z kuşağını daha yakından tanıyalım ve bu kuşağı bize Z kuşağından Nazlı Melis KARABULAK anlatsın.

'' Z Kuşağını tanımlamak için en elzem olan kavram teknolojidir aslında. Haliyle teknolojinin de verdiği yetkiye dayanarak hızlı ve analitik düşünme yetisini bünyelerinde barındırırlar. Ancak bu yetilerini kullanma becerileri bireyseldir. Yani ekip çalışması yerine bireysel çalışmaları tercih ederler.

Çoğu, ailelerinin veya akrabalarının izinden gitmek yerine kendi yollarını çizmek ister. Yani özgürlük onları ayırt eden kavramlardan bir diğeridir. Özgürlüklerine olan düşkünlükleri konusunda keskin ve net bir çizgileri vardır Özgürlüklerinin kısıtlanmasından ve konfor alanlarına müdahaleden hoşlanmazlar.

Bu nesil, bilgiye erişimin hızına da müpteladır. Bilgiye çok çabuk ulaşmaya alışık olduklarından hızlı yaşamaya da aşinalardır. Bu nedenle çok çabuk sıkılabilirler, onları oyalamak çok da kolay değildir.

uşak, anlam olarak yirmi beş otuz yıllık yaş kümeleri olarak isimlendirilir. Aşağı yukarı aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın koşullarını, dolayısıyla da birbirine benzer sıkıntıları, yazgıları yaşamış ve yaşayan benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişilerin oluşturduğu topluluk olarak da anlam kazanır.

X KUŞAĞ1 Y KUŞAĞ1 DERKEN

G E N Ç E Ğ İ T İ M 0 7 İ N T H E S P O T L İ G H T

K

özgürlük

teknolo ji

(15)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

İ N T H E S P O T L İ G H T

Z kuşağının teknolojiyle içli dışlı olduğundan söz etmiştik. Dolayısıyla son on beş yılda sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasının nedenlerinden biri de bu. Benim yaşımda olanların meslek seçimlerine karar eğilimlerine dikkat ederseniz genellikle internet ve teknoloji içerikli mesleklere yöneldiğimizi görebilirsiniz.

Z kuşağının bu teknolojiyle içli dışlı olması bir yandan da psikolojiyi de etkiliyor. Mesela çok hırslı olduğumuz söylenemez; belki de bu da ileride iş yaşamında bize biraz sıkıntı yaratabilir; ama ileride meslek alanlarının ve çalışan - işverenlerinin de Z kuşağından olacağını hesaba katarsak çok da sıkıntı olmayacak gibi.

Elbette ki bir kuşak çatışması yaşıyoruz. Bizden öncekiler çevrimiçi - çevrimdışı kavramları az çok bilir; hatta dinlediği şarkıları sosyal medya hesaplarında yansıtırken biz elimizdeki telefonlarla kısa film - videolar çekiyor ve bunu da bütün gün izlemekten geri kalmıyoruz.

Galiba teknoloji, özgürlük, hız ve çabuk tüketim, bireysellik bizim kuşağın anahtar kelimeleri veya hashtagleri diyebiliriz.

Bireysellik demişken 2020 yılında yapılan bir araştırmaya göre Z kuşağının yüzde 47’si kendisini yalnız veya dışlanmış, yüzde 27’si ise diğer insanlar tarafından anlaşılmadıklarını hissediyor. Uzmanlar, Z kuşağının gelecek kaygısı ve stres seviyelerinin diğer kuşaklara kıyasla daha yüksek olduğunu

söylüyor. G E N Ç E Ğ İ T İ M 0 8

KİM BU Z KUŞAĞ1?

N. MELİS KARABULAK

Peki ben ne yapıyorum?

Derslerden sonra köşedeki rahat koltuğa oturup telefonu elime alırsam gün bitmiştir.

Uyuyana kadar tiktok izlerim, oyun oynardım. Şuan yapamıyorum, okulum var. İyi ki de var.

Çok büyük hedeflerimiz var, başarılı olmak istiyoruz. Ama bunun için bir şeyler yapmıyoruz.

(Çoğumuz)

Bu pandemi dönemi çok zor geçti, geçiyor. Umarım en kısa sürede kurtuluruz.

Hoşça Kalın!

(16)

Pandemi sürecinde bir yılı aştığımız şu günlerde, ülkemizde dünyaya nazaran daha geç ve daha kontrollü giden pandemide, bir çok bilimsel açıklama, istatistik ve verilerin yanında, biraz da kültürümüze nakış gibi işlenmiş ve annelerimizden gelen temizlik alışkanlıklarının etkisi de var sanki... Aslında onların bize hep tembihlediği ve alışkanlık edindirdiği rutinler, önlem almamızda kılavuz olmadı mı?

Hangi meslekte olursa olsun ‘en iyisini’ yapmadı mı anneler? Kimi öğretmendi; dokunduğu her çocuğa tek tek, kendi çocuğundan daha çok emek verdi.. Kimi sağlıkçıydı; kendi çocuğuymuşçasına tedavi etti, iyileşmesi için dünyayı seferber etti, aslında bu mücadele; kadını erkeği tüm milletimizi görünmeyen bağlarlabirbirine kenetledi..

Sadece annelik değil tabi.. Bu dönemde anne-baba olmak çok zor.. Bizler daha temiz ortamda, daha az sorunla büyüdük….

Bu dönemde ise Pandemide Z kuşağının merakını ve motivesini arttırmak ve kendi ortamları olan teknolojiyle, onlara ulaşmak gerekti çoğu kez..

Siz genç çocukların aynı anda bir çok işle ilgilenmeniz, zekanız, teknolojiyle yarışma gücünüz, her duruma, her ortama çok hızlı ayak uydurmanız ve ‘bu bilgi bana gerekli mi?’ diye süzgeçten geçirmeniz ve size tam anlamıyla ulaşmanın hissi emin olun çok güzel.

Tüm bunlara tanık olmakla birlikte; yer ve zamandan bağımsız olarak; esnek, eğlenceli deneyimlerle öğreniyor olmanız da inanın çok keyif verici..

‘Bana anlatırsan, unuturum. Nasıl yapıldığını gösterirsen, hatırlarım. Bırak kendim yapayım, işte o zaman öğrenirim.’ sözünü çok uzun yıllar önce Konfüçyus sizin adınıza söylemiş bile..

Yeni dönemde sınavlara gelince de; sizlerin artık ezbere dayalı sınavlar ile değil de, sizleri düşünmeye sevk eden, zaten uçsuz bucaksız olan hayal gücünüzü zorlayan, muhakeme yeteneğinizi geliştiren sorularla 4.nesil okulculuk anlayışı içindeki ölçme değerlendirmeyle geleceğe hazır olacağınıza eminim. Artık bilginin dijital dünyadaki bir akarsuda hızla önünüzden aktığını ve yapacağınız pratiğin bir kitaptaki teoriden daha değerli olduğunu biliyoruz.

eğerli Torbalı MÇK Kampüsü Öğrencileri,

G E N Ç E Ğ İ T İ M 0 9 İ N T H E S P O T L İ G H T

D

PANDEMİ' DE ANNELİK

ÖZEL YAZI

(17)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

İ N T H E S P O T L İ G H T

En çok da her öğrencinin geleceğinin bizler için çok değerli olduğunu yürekten hissettiğimizi bilmelisiniz.

Hem 18 yıllık eğitimci hem de 11 yıllık annelik kimliğimle yürekten söylüyorum, akademik donanımınızla ve bireysel özelliklerinizdeki ilerlemeniz kadar; kendi işinizi kendinizin yapabilmesi, kendi ayaklarınızın üzerinde sağlam durabilmeniz, kendi günlük ihtiyaçlarınızı karşılayabilmeniz de; etrafınıza ve çevreye duyarlı, teknolojiyi etkin ve doğru kullanabilmeniz, evrensel ve ulusal değerlerle donanmış olmanız; geçmişini bilen, geleceği tahmin eden, sorumluluk sahibi bireyler olarak hayata hazır duruşunuz da çok kıymetli bizler için.

Farklı ve özel olduğunuzun tıpkı sizler gibi ben de farkındayım.. Sizler teknolojiyle bu denli iç içeyken ve ekran karşısında fazla saatler oturmanın zarar boyutunu artık bildiğinizi düşünüyorum. Teknolojiyi doğru kullanmanız yönünde rehber ve destek olmak , bireyselleşmenize ve yalnızlaşmanıza tanık olmak ve seyirci kalmak yerine; bulabildiği her küçük fırsatta evladına sevgisini gösterebilmek ve birlikte kaliteli zaman geçirme arzusu, çoğu çalışan - çalışmayan annede elbette pandemide artış göstermiştir.

Günümüz koşturmacasından ve sorumluluğu olan işleri hakkıyla tamamlayıp annelik vazifesine de zaman ayıran tüm kahramanlara ,aynı anda ev işlerini ve hayatın her alanında tüm yükü üstlenen annelere, gökyüzündeki tüm yıldızları armağan etsek yetmez diyorum..

Annelikten bahsederken benim gibi öğretmen olan tam bir Cumhuriyet kadını ve her çocuğun olduğu gibi benim de en büyük kahramanım merhum annemden; fedakarlık, vefa, dürüstlük, vicdan ve kendi ayakları üzerinde durmak gibi değerleri öğrendiğim için şanslı hissediyorum.. Ve bu annelik, babalık kavramlarının onlardan bize, bizden de siz evlatlarımıza geçtiğini bilerek kazandırdırdığı tüm değerlere teşekkür etmek isterim.. Yanımızda olsun olmasın, hepsi en büyük şanslarımız.

Vicdanlı, donanımlı ve dimdik duran siz öğrencilerimizin; Kurtuluş Savaşımızın ve Cumhuriyetimizin baş mimarı Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gittiğini bilerek ,O’nun da dediği gibi,

‘Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye, eski devirlerinki gibi basit değildir. Binaenaleyh kadınlarımız;

hatta erkeklerimizden daha çok münevver, daha çok feyizli, daha bilgili olmaya mecburdurlar.’

Saygı ve sevgilerimle..

G E N Ç E Ğ İ T İ M 1 0

VE Z KUŞAĞI

ECEHAN AVCI

(18)

eni evimize taşınmıştık. Yavaş, yavaş eşyalarımızı yerleştiriyorduk. Babam, elinde Atatürk’ün resmiyle geldi.

İ N T H E S P O T L İ G H T

Y

- Gülse! Gel bakalım. Atamızın resmini güzel bir yere asalım.

- Tamam baba, kitaplığımın yanı olabilir mi?

Babam resmi astı. Atamın masmavi gözleriyle, göz göze geldik. Babam bir yandan da anlatıyordu.

- Biliyor musun Gülse? Mustafa Kemal Atatürk, çocukları çok severmiş. Tüm sevdiklerine hangi yaşta olursa olsun “çocuk “ diyerek seslenirmiş.

- Evet baba, bunun en güzel örneği de dünyanın tek çocuk bayramı 23 Nisan’ı biz çocuklara armağan etmesi. Bir an gözlerim doldu. Dalar gibi oldum. Ne kadar şanslıydım.

Babam yine sesleniyordu.

- Çocuklar, anneniz nerede? Akşama Atamız bize yemeğe geliyor.

Annem telaşlanmıştı. Hangi yemeği yapsam acaba? Babam karnıyarık, pilav bir de irmik helvası. Tamamdır, dedi. Acaba Mustafa Kemal, karnıyarık ve pilavı çok mu seviyordu?

Akşam olmuş yemeğe oturmuştuk. Gerçekten Mustafa Kemal herkese ″Çocuk″ diye sesleniyordu. Of, şu yemek bitse de sorularımı sorsam dedim içimden. Sabah da okulda bizimkilere anlatsaydım. Keşke arkadaşlarımda burada olsaydı. Nihayet başbaşa kalmıştık Atamızla.

- Gel bakalım çocuk, dedi bana. Gözleri masmavi, saçları altın sarısıydı.

Tıpkı annemin, babamın, öğretmenlerimin anlattığı gibi. Sert bakışlarının altında sıcacık gülüşü insanın içini ısıtıyordu.

- Sevgili Atam bize 23 Nisan’ı armağan ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Size bazı sorularım olacak izin verirseniz?

G E N Ç E Ğ İ T İ M 1 1

BİR RÜYANIN GÖZÜNDEN:

(19)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

İ N T H E S P O T L İ G H T

- Sor bakalım çocuk!

- Niçin sizden büyüklere de çocuk diyorsunuz?

- Benim için çocuk demek SEVGİ demektir. O nedenle çocuk derim herkese. Sizler de hep sevgiyle dolun, olur mu çocuk?

- Bu kadar başarıyı neye borçlusunuz ATAM?

- Çok çalışmak, kitap okumak ,sabır ve inanmak.

- Sevgili Atam küçükken hangi meslekte olmak isterdiniz?

- Çocuk, ben küçükken hep subay ,asker olmak isterdim.

- En çok sevdiğiniz yemek karnıyarık mı?

- En çok sevdiğim yemek kuru fasulye ve pilav.

Karnıyarığı da çok severim.

- Kitapları çok sevdiğinizi duymuştum. Bana bir kitap önerir misiniz?

- Tüm kitaplar güzeldir. Sizi geliştirecek her türlü kitabı okuyabilirsiniz.

- Yarın okula gittiğimde bu güzel sohbetimizi arkadaşlarıma anlatacağım. Çok teşekkür ederim size.

Sevgili Atam size soracak çok sorum vardı ama hepsini unuttum. Ama unuttuğum sorular .Bizler için yaptıklarınızı asla unutmayacağım.

- Çocuk sen de şunları unutma. Arkadaşlarına da yarın bu dediklerimi söyle olur mu.

- Küçük Hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz, geleceğin bir gülü, yıldızı, geleceğin aydınlığısınız. Memleketi asıl aydınlığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız.

- Gülse! hadi kalk. Okula geç kalacaksın.

Gözlerimi açmak istemiyordum. Gördüklerim rüya imiş.

Babam resmi astıktan sonra dalmıştım. Uyuya kalmışım.

Rüya olmasaydı keşke. Her şey gerçek gibiydi. Yüzümü yıkadım. Kahvaltımı yaptım. Hazırlanarak, okul için yola çıktım. Evet belki rüyaydı ama. Her şey gerçekti. Sevgili Atam ben bugünün çocuğu yarının büyüğü olarak hep izinde olacağım.

EVET MEMLEKETİMİZİ AYDINLIĞA BOĞACAK OLAN BİZLERİZ. BUNUN İÇİNDE HEP AMA HEP ÇALIŞACAĞIZ!

G E N Ç E Ğ İ T İ M 1 2

GÜLSE NAZ DİNÇER

ATATÜRK

ÇOCUK VE

(20)

İ N T H E S P O T L İ G H T

Birinci Dünya Savaşı' ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu' nun başkenti İstanbul, 16 Mart 1920' de işgal edilmesi, imparatorluğu bilinen sona yaklaştırdı. Bu işgalden sonra Osmanlı Mebusan Meclisi' nin özgür bir ortamda çalışma imkanı kalmamıştı. Bunun üzerine Osmanlı Mebusan Meclisi milletvekilleri 18 Mart 1920' de meclis çalışmalarının durdurulmasını kararlaştırdılar.

Bu karar üzerine Osmanlı Padişahı VI. Mehmet Vahdettin, 11 Nisan 1920' de Osmanlı Mebusan Meclisi' ni kapatan ''İrade- i Seniye'' yi yayımladı.

19 Mayıs 1919' da Samsun' dan Anadoluya geçen Mustafa Kemal, Milli Mücadele liderliği yolunda önemli adımlar attı. İstanbul işgalinin hemen ertesi günü 17 Mart 1920' de ordu komutanlarına bir genelge göndererek Anadoluda bir ''Meclis- i Müessisan'' (Kurucu Meclis) açılacağını duyurdu.

Buradaki kurucu meclis ifadesine bazı itirazlar gelince 19 Mart 1920' de yeni bir genelge yayımlayarak Ankara' da olağanüstü yetkili bir meclis toplanacağını duyurdu.

11 Nisan 1920' de yapılan görüşmeler sonucunda yeni meclisin 22 Nisan 1920' de açılacağını kararlaşsa da açılışın 23 Nisan 1920 Cuma Günü gerçekleşmesinin halk üzerinde önemli etki yapacağı düşünüldü ve açılış 23 Nisan' a ertelendi.

BMM açıldığı gün neler yaşandı, meclisin adı nasıl tespit edildi, meclis binası olarak neresi kullanıldı?

G E N Ç E Ğ İ T İ M 1 3

T

YILINDA 101.

TBMM NE ZAMAN

(21)

2

İ N T H E S P O T L İ G H T

3 Nisan 1920 Cuma Günü. Sabahın erken saatlerinde evlerinden ayrılan kadın, çocuk, genç, ihtiyar herkes tören alanını doldurmaya başladı.

Yerli ve yabancı bütün Ankara halkı Meclis binası ile Hacı Bayram Camii arasına sığmaya çalışsa da sığmamıştır. Hacı Bayram Camii' ne cuma namazı kılmaya gelenler camiye ve avlusuna sığmamış sokaklara taşmıştır.

Ve 23 Nisan 1920 Cuma Günü, Hacı Bayram Camii'nde kılınan Cuma namazının ardından dualar ile meclis açıldı. Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti ve Meclis-i Mebûsan üyelerinden oluşan 324 milletvekili ile kurulan meclis, zorluklar nedeniyle 115 milletvekili ile açıldı.

Saat 13.45' te Meclisin en yaşlı üyesi olan emekli Milli Eğitim Müdürü Sinop Milletvekili Şerif (Avkan) Bey' in konuşmasıyla meclis ilk oturumunu gerçekleştirdi. Daha sonra Mustafa Kemal' in konuşması ile oturum sona erdi.

24 Nisan 1920' de yapılan oylama ve görüşmelerden sonra Temsil Heyeti Başkanı ve Ankara Milletvekili Mustafa Kemal, meclis başkanlığına seçildi.

Meclisin adı konusunda ilk tartışmalar 11 Nisan 1920' de başlamıştır. ''Meclis- i Kebir'';

Meclis- i Kebir- i Milli''; ''Kurultay'' ve ''Meclis - i Mebusan'' isimleri üzerinde durulmuştur.

Şerif Bey' in Meclis açılışında yaptığı konuşmada kullandığı ''Büyük Millet Meclisi' ni açıyorum.'' ibaresinden milletvekillerinin açılıştan önce ''Büyük Millet Meclisi'' adını kararlaştırmış oldukları görülüyordu.

Meclis' in toplanma yeri olarak, çeşitli binalar gezdikten sonra II. Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti Kulübü olarak yapılmış ancak henüz tamamlanmamış bina tespit edildi. Eksiklikler, Ankara halkının da desteği ile kısa sürede tamamlandı.

G E N Ç E Ğ İ T İ M 1 4

VELİ UĞUR ŞENER

NASIL AÇILDI?

(22)
(23)
(24)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

İ N T H E S P O T L İ G H T

Matematik...

Belki de çoğu insanın korkulu rüyası....

Yıllardır duyduğum öğrenci cümleleri ile başlamak istiyorum yazıma:

- Öğretmenim neden matematik okudunuz?

- Hocam siz çok akıllısınız matematiği anlamış bir de anlatmışsınız...:) -Hocam dinleyince anlıyorum ama soru çözmeye gelince yapamıyorum.

- Hocam hiç bir şey anlamadım...:)

- Hocam sizi seviyorum ama matematiği sevmiyorum...:) gibi gibi bir sürü örnek.

Peki çok mu zekiyim ? Onu bilemem ama matematik aslında belli adımları olan bir bilim. O adımları yakalarsan soruyu çözersin ama kaçırırsan soruyu da anlamazsın.

Tabi ki matematiği anlamak için illa her insanının çok zeki olması gerekmez, püf noktaları var mı derseniz elbette ki var. Şimdi size onlardan bahsedeyim.

I. EZBERLEMEK YERİNE ANLAMAYA ÇALIŞMAK:

Öğrencilik hayatımda en sevmediğim şey bir şeyleri ezberlemekti. Belki de o yüzden matematik beni çekti, matematikte ezber olmaz. Neden, nerden, nasıl gibi sorularla adım adım yapılması gerekir soruları ezberlemeye kalkarsak bir yerde tıkanırız matematikte.

2. PRATİK YAPMAK:

Konuları tam anlamıyla öğrendikten sonra en önemli şey bol örnek, bol sorudur. Zaten belli bir süre sonra soru çeşitleri aynı gelmeye başladıkça o kadar iyi anladığınızı anlayacaksınız.

G E N Ç E Ğ İ T İ M 1 7

HALE ÇAVUŞOĞLU

MATEMATİK NASIL

ÇALIŞILMAZ?

(25)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

İ N T H E S P O T L İ G H T

3. ARKADAŞLARINIZA ANLATIN:

Bir konuyu ne kadar iyi anladıysan o kadar iyi anlatırsın, matematik de böyledir ne kadar çok anlatabiliyorsan o kadar iyi kavramışşın demektir. Hatta evinize beyaz tahta bile alabilirsiniz orada yaptığınız hataları daha iyi fark ettiğinizi göreceksiniz.

4. BOL BOL KİTAP OKUYUN:

Matematiği anlamak için önce okuduğunuzu anlamalısınız, okuduğunuzu anlamadan soruyu zaten çözemezsiniz, hele ki yeni sistem sorular tamamen okuduğunuzu anlama ve üstüne bilgi gerektirmektedir.

Bana yılların kattığı bazı yollardan sizlere bahsetmek istedim.

Kısacası matematik aslında çok zevkli bir derstir, mantığınızı çalıştırmayı öğretir, hayata farklı bakmanızı pratik çözüm yolları üretmenizi sağlar.

Matematik mezun olduktan sonra iyi ki okumuşum denen bir bölümdür.

Matematiği sevin ve sevdirin:)

G E N Ç E Ğ İ T İ M 1 7

HALE ÇAVUŞOĞLU

MATEMATİK

PÜF NOKTALARI VE

(26)

İ N T H E S P O T L İ G H T

Hazırlık

•Sınav öncesi veya öğrenmek istediğiniz konuları farklı kaynaklardan derleyerek güzel notlar çıkarmanızı öneririm.

Notlarınızı fazla abartmamak kaydı ile renkli kalemlerle yazmalısınız. Çünkü renkler yazılan bilgiyle birlikte beyinde kodlanarak bunu daha kolay hatırlamanıza yardımcı olacaktır.

Notlarınız el yazısı ile geniş aralıklarla yazılmalı. Nedeni şu ki el yazısı bizim bilgiyi pekiştirmemize yardımcı olmaktadır. Notları geniş aralıklarla yazmanız ise hafızaya kaydetmeniz sürecinde hem sizi yormayacak hem de o cümleye odaklanmanızı sağlayacaktır.

•Sınavdan önce mutlaka notlarınıza hakim olun. Sınava çalıştığınız gece hem daha kısa zamanda ezber yapacaksınız hem strese girmeyeceksiniz hem de konuyu daha fazla tekrar edebileceksiniz. Konuyu ne kadar tekrar ederseniz o kadar kalıcı olacağını bilin isterim.

Tüm bu aşamada yaptığımız teknikler ile Bilgimiz önce geçici belleğimize kaydedilecektir. Kalıcı belleğe kaydetmek, lazım olduğunda bilgiyi kullanmak için tekrar çok önemlidir. Bu yüzdendir ki öğretmenlerimiz bize hep

‘eve gidince tekrar yapın’ diye söylerler.

•Çalışmaya başlamadan önce ortamınızı iyi ayarlayın!

Gerekirse ebeveynlerinizden de rica ederek odaklanmanızı etkileyecek tüm sesleri, fiziksel gürültüleri yok edin.

ğrenme ve ezber yöntemi hepimizin bildiği ama nasıl olması gerektiği hususunda biraz kafamızın karıştığı konu. Bu konuda bilimsel olarak kanıtlanmış yöntemleri kullanarak deneyimlediğim yöntemleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

G E N Ç E Ğ İ T İ M 1 9

Ö

UZMANINDAN ÖNERİ

'' Çünkü renkler, yazılan bilgiyle birlikte beyinde kodlanarak bunu daha kolay

hatırlamanıza

yardımcı olacaktır. ''

''Konuyu ne kadar tekrar ederseniz o

kadar kalıcı olacağını bilin

isterim.''

(27)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

İ N T H E S P O T L İ G H T

•Eğer mümkünse odanızdaki masanızı ( çalışma alanınızı) o gün canınızın istediği farklı bir yöne çevirin. Örneğin o gün odaklanmada sıkıntı yaşayacağınızı düşünüyorsanız, masanız duvara bakmalıdır.

Çünkü odadaki fazla materyal, ilginizi çekerek ilginizi dağıtabilir. Ya da huzurlu bir ortam istemişsinizdir, masanızı pencereye çevirerek Güneş' i veya Ay' ı sizinle birlikte çalışmaya davet edebilirsiniz.

•Odanızın ışığı yetersiz veya fazla göz yorucu olabilir. Bu nedenle masa lambası ile çalışabilirsiniz. Masa lambası kullanmanın bir diğer avantajı ise sadece çalıştığınız alanı aydınlatacağından odadaki diğer nesneler ilginizi çekmeyecek ve verimli bir çalışma sağlayabileceksiniz.

•Fiziksel olarak odanız tamamlandığında kendinizi ders çalışmaya hazır hissedince başlayın!

Çalışmaya başlamadan önce yemek gibi temel tüm ihtiyaçlarınızı gidermelisiniz. Bunun yanı sıra o gün TV izlemek istiyorsanız, bu açlığınızı doyurmak adına kısa bir süre TV izleyebilir, telefon görüşmelerinizi yapabilir veya ailenizle muhabbet edebilirsiniz.

ÇALIŞMAYA HAZIRIZ!

•İlk çalışma sayfamızı elimize aldığımızda önce anlayarak okumanızı tavsiye ediyorum. Direk ezber yapmaya çalışırsanız konunun mantığını kavrayamadığınızda hem ezberiniz zorlaşacak hem de bilgi çabuk unutulacaktır.

•Çalışma kağıdınızda ki konuları anlamlı yerlerden bölerek çalışın.

Aynı konu da olsa konuyu bölerek ezberlemeniz işinizi kolaylaştıracaktır.

•Konudaki paragrafların ilk kelimesini anahtar kelime ilan edin.

Örneğin; Osmanlı Yükseliş Devri konumuzda iki paragrafımız bulunsun.

İlk paragraf kelimemiz Osmanlı’da olsun. İkinci paragraf kelimemiz ise Bu dönemde olsun. O zaman şöyle kodlayabiliriz; Osmanlı devri yükseliş

konusu= Osmanlı’da ve Bu dönemde. G E N Ç E Ğ İ T İ M 2 0

DENİZ KELEŞ

DERS NASIL

ÇALIŞILMAZ?

(28)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

İ N T H E S P O T L İ G H T

İlk kelimeler hatırlandığında cümlenin devamı akacaktır.

•Uzun paragraflarda bazı anahtar kelimeleriniz olsun. Bu ezberinizi kolaylaştıracaktır.

•Maddeli konular ezberlerken baş harflerini kodlayın ve Kodunuzu anlamlı hale getirin.

Örneğin; Osmanlı Kuruluş dönemi Padişahları

|.Osman

|.Orhan

|.Murat

|.Beyazıd

|.Mehmet

||.Murat

Baş harfleri aldığımızda OMOBMM anahtarını çıkarabiliriz. Peki bu kod nasıl aklımızda kalacak?

OMO(deterjan) BMM( Çakma BMW)

•Masa başında çalışmaya belli aralıklarla dur deyin!

Elinize çalışma kağıdınızı alarak hareket ederek çalışmanız odağınızı taze tutmada güzel bir yöntemdir.

•Kendinize saat hedefi verin. İlk sayfa için örneğin 45 dk hedef koymak yani planlı çalışmak size avantaj sağlayacaktır.

•Yeni sayfaya veya yeni konuya geçerken Mola verin. Her konu başlığında değil tabii ki ☺

•Bir kaç kelimeyi ezberlemekte zorlandığınızda kelimeleri müziğe çevirin!

Eğlenerek öğrenirken bir kelimeye vereceğiniz nağme o

kelimeyi kodlamanızı sağlayabilir. G E N Ç E Ğ İ T İ M 2 1

DERS NASIL ÇALIŞILMAZ?

(29)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

•Bol bol tekrar edin. Konuyu pekiştirin.

Tekrarınızı farklı bir kağıda yazarak veya sesli olarak yapın. Farklı duyu organlarınızı kullanmanız konuyu pekiştirmenize yardımcı olacaktır.

Ayrıca gece yatmadan 10 dakika önce çalışma kağıtlarını okuduğunuzda siz uykudayken zihninizin pekiştirme yaptığı yani beyninizin uyurken dahi çalıştığını unutmayın.

•Kendinizi sınav edin.

Farklı bir deftere sınav soruları hazırlayın ve yazın veya aile bireylerinize çalışma kağıtlarınızı vererek soru sormalarını isteyebilir ve onlara mükemmel çalışmanızı sunabilirsiniz.

•Tüm bu yöntemleri her çalışmanızda kullanmak zorunda değilsiniz. Her yöntemin zorluk derecesi kişiye göre değişebilmektedir. Kendinize uygun metotları deneyerek öğrenin.

* Bu yöntemlere ek olarak kullanılan aslında çok popüler olan birkaç yöntem elbette ki var. Ancak benim favori yöntemim kesinlikle zihin sarayı tekniği.

Bu tekniği detaylı bir şekilde araştırmanızı tavsiye ediyorum. Bir sonraki dergi sayıda zihin sarayı tekniği ile buluşmak üzere.

İ N T H E S P O T L İ G H T

G E N Ç E Ğ İ T İ M 2 2

DERS NASIL ÇALIŞILMAZ?

(30)

İ N T H E S P O T L İ G H T

Biz de Matematik Öğretmenimiz Ayşen Duygu KARAGÖZ' ün kapısını ve çaldık; hem Matematik hem de LGS üzerine konuştuk.

Sizce 8. Sınıf öğrencileri uzaktan eğitimde matematiğe yeterli değeri vermişler midir?

Eminim bir çaba göstermişlerdir; ama yüz yüze süreçteki gibi sağlıklı olmamıştır diye tahmin ediyorum. Daha çok değer verilebilirdi.

Eğer pandemi sürecinde bir 8. Sınıf öğrencisi olsaydınız nasıl hissederdiniz?

Diğer herkes gibi, yıpratıcı olurdu sanırım. Etkisini bırakırdı yani. Ama bu süreci değerlendirebiliriz de. (Bir şeyler yapmalıydık.)

Bu yıl olacak LGS matematik bölümü diğerlerine kıyasla daha zor mudur?

Öğrenciler büyük ihtimalle zorlanacaklardır. Öğretmenler elinden geleni yapıyor tabi ki. Yine de herkesin eline gün geçtikçe daha fazla imkanlar geçiyor.

Sizin öğrencilik hayatınızda olan matematik sınavlarıyla şimdikileri karşılaştırmak mantıklı olur mu?

Benim zamanımda, bilgiye ulaşmak daha zordu. Öğretmeni yakalayıp sormam veya ansiklopediden bakmam gerekiyordu.

Şimdi internetten her şeyi bulabiliyorsun. Bu büyük bir fark.

GS başta olmak üzere ülkemizde uygulanan sınavların başarısında en belirleyici ders olarak karşımıza Matematik çıkıyor. Ülke genelinde uygulanan bu tür sınavlarda Matematik dersinde bir (1) sorunun doğru cevaplanması, bazen yüzlerce kişinin önüne geçmemizi sağlıyor.

G E N Ç E Ğ İ T İ M 2 3

L

RÖPORTAJ

LGS VE MATEMATİK

(31)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

Size göre öğrencinin uzaktan eğitimde en çok yüklenmesi gerek ders nedir/neydi?

Türkçe. Matematikte bir soruyu anlamayınca soruyu doğru çözmen uzun zaman alır. Bu da Türkçe dersini geliştirerek çözülebilir.

Pandemi sürecinde bir matematik öğretmeni olmak nasıl bir his?

Uzaktan ders işlemek çok zor. Hem öğrenci için hem öğretmen için.

Matematik dersini 8. Sınıf öğrencileri için ne kadar gerekli buluyorsunuz?

Okumak istediği üniversiteye, edinmek istediği mesleğe bağlı. Mesela bilgisayar mühendisliği için çok gerekli.

Matematik dersini öğrencilerin genelde sevmemesi hakkında görüşleriniz nelerdir?

Dersi gereksiz buluyor olabilirler. Yine okumak istediği üniversiteye, edinmek istediği mesleğe bağlı.

Öğretmenlerin kendi derslerinde ne kadar başarılı olduğunu düşünüyorsunuz?

Öğretmenler de başka öğretmenlerden bazı konularda yardım almak zorunda kalabilirler. Öğretmen olduk diye her şeyi biliyoruz diyemeyiz.

G E N Ç E Ğ İ T İ M 2 4

BATUHAN TAHA BARUT

Bu yıl dışında geçmiş yıllarınızdan unutamadığınız bir öğrenciniz oldu mu?

Öğrencinin başarısı, davranışlarından

belirlenemez. Çok başarılı bir öğrenci olup çok yaramaz olabilir. Ya da çok uslu olup çok başarısız.

Son olarak siz matematiği ne kadar seviyorsunuz?

+Sadece matematik değil, ama sevmeden olmuyor bu işler. İstemeden yaptığın bir meslek veya ders gibi. İstemen lazım

(32)

İ N T H E S P O T L İ G H T

İnsanın var olduğu 3 milyon 3 yüz bin yıllık serüvende savaşşız, çatışmasız bir dönem yok gibi. Bu da siyasi oluşumlardan ekonomik rekabete kadar bireysel ve toplumsal etkileri de göz ardı edilmez boyutta.

Savaşın etkileri genel anlamda ekonomi - siyaset kapsamında olsa da sanata da etki ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim birey ve toplum, sanatçılar ve edebiyatçılar aracılığıyla savaşın acısını, yansımasını her şeyiyle yansıtır ve bir anlamda savaşın sesi olur.

Yalnızca bizim tarihimizde değil yakın dönem dünya tarihini etkilemiş olan Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları da pek çok edebi esere, müzik ve resim çalışmalarına konu olmuştur.

''Savaş Edebiyatı'' oluşturmak için o dönemin önde gelen şair, yazar, gazeteci ve ressamı cepheye götürülerek cephe ve savaş ruhunu en iyi şekilde yansıtmaları istenmiştir.

Mesela, Harbiye Nezareti bakımından cepheye götürülen Hüseyin Cahit (YALÇIN), cepheyi dolaşarak izlenimlerinin dönemin Tanin Gazetesi' nde ''Cephe- i Harbiye' de İki Gün'' olarak yayımlamıştır.

Çanakkale Savaşlarına katılmış pek çok yerli ve yabancı asker ve komutan, sonraki yıllarda bu savaşla ilgili anılarını kaleme alarak savaşın yansımaları konusunda net bir izlenim oluşturmuşlardır.

avaş. İnsanlık kadar eski bir kavram. Bugün hangi dünya milletlerine bakarsanız bakın geçmişinde mutlaka bir savaş ve savaşın izlerini görmek mümkündür.

G E N Ç E Ğ İ T İ M 2 5

S

SAVAŞ VE SANAT

(33)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

Savaşın yansımalarının güçlü bir şekilde kaleme alınmasının yanında yerli ve yabancı ressamlar da savaşı eserlerine yansıtmış ve savaşın etkileri konusunda daha çarpıcı ve gerçekçi analizler yapılmasını sağlamışlardır.

Elbette ki sinemayı da es geçmemek lazım.

Özellikle 2005 sonrasında pek çok film Çanakkale Savaşlarını konu alarak izleyici karşısına çıktı.

Yerli ve yabancı yapımların dönemin koşullarını ve savaşın insan üzerindeki etkisini yansıtması savaşın bazen gereklilik mi zorunluluk mu olduğu konusunda bizi defalarca düşünmelere yöneltti.

Sanat ve savaş her ne kadar birbirinden iki ayrı uç gibi görünse de aslında birbirinden net bir şekilde beslenmektedir.

Ama teknolojinin geliştiğinden dem vurarak iletişimin bu denli geliştiği günümüzde savaşların, çatışmaların azalmasını hatta bitmesini istemek Z kuşağı olarak en doğal hakkımızdır.

Hoşçakalın, esen kalın.

İ N T H E S P O T L İ G H T

G E N Ç E Ğ İ T İ M 2 6

NAZLI IRALGİL

ÇANAKKALE

SAVAŞI VE SANAT

(34)

ustafa Kemal Atatürk 1930 yılında EmilLudwig''e, Montesquieu’nün "Bir milletin musikicilikteki meyline ehemmiyet verilmezse o milleti ilerletmek mümkün olmaz” sözünü çok doğru bulduğunu belirtmiştir.

Atatürk’ün müzikle ilgili çarpıcı görüşü şu cümleleriyle anlaşılıyor: “Hayatta musiki lazım değildir. Çünkü hayat musikidir. Musiki ile alakası olmayan mahlukat insan değildir. Musiki hayatın neşesi, ruhu, süruru ve her şeyidir.”

İ N T H E S P O T L İ G H T

Atatürk, sanatı seven, sanatçılara değer veren ve onları destekleyen eşsiz bir devlet adamıdır.

Atatürk, şiir ve edebiyat dışında müziğe de büyük bir ilgi duymuştur. Şarkı ve türküleri dinlemekten büyük bir zevk alan Atatürk, zaman zaman okunan şarkılara eşlik etmiş, oynanan halk oyunlarına katılmıştır. Bazı Rumeli türküleri, onun sesinden notalara dökülmüş ve müzik repertuarımızda yer almıştır.

Atatürk, askerî ataşe olarak Sofya'da görevli bulunduğu dönemde çok sesli müziğe ilgi duymaya başlamıştır. Klâsik müzik konserlerine ve operalara giderek bu müzik türlerini tanıma fırsatı bulmuştur.

Cumhuriyetin ilânından sonra, ülkemizde bu müzik türlerinin sevilmesini ve müzik kültürümüzde yer almasını sağlamak amacıyla yapılan çalışmalara önderlik etmiştir. Ülkemizde müzik sanatının gelişmesi için bütün olanaktan kullanmıştır.

Sanatın, bir toplumun ilerlemesindeki öneminin ve vazgeçilmezliğinin bilincinde olan Atatürk, bu düşüncesini şu sözlerle ifade etmiştir: "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir."

G E N Ç E Ğ İ T İ M 2 7

M

ATATÜRK VE SANAT :

(35)

C A T C H S O M E W A V E S İ N

Atatürk'ün, tiyatro, bale, edebiyat, heykeltıraşlık, mimarî, resim, müzik gibi sanat dallarıyla ve sanatçılarla ilgilenmesi, onları desteklemesi Atatürk'ün sanatla çok yakın bir ilişki içinde olduğunun göstergesidir.

Atatürk, sanatı seven, sanatçılara değer veren ve onları destekleyen eşsiz bir devlet adamıdır.

Çocukluğundan itibaren sanata ilgi duymuş ve sanatın bazı dallarıyla çok yakından ilgilenmiştir.

Atatürk, sanatın tanımını şu sözlerle açıklamıştır: "Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu anlatım sözle olursa şiir, ezgi ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur."

''Bir millet sanata önem vermedikçe büyük bir felâkete mahkûmdur."

Atatürk'ün zamanında yapılmış bazı binaların güzelliği, ülkemizdeki çağdaşlaşma hareketini ifade edebilecek nitelik taşımaktadır. Ayrıca mimarî eserlerin korunmasına verdiği önem de Atatürk'ün mimarîye olan ilgisinin önemli kanıtlarındandır.

Atatürk’ün düşünce ve fikirlerini etkileyen hem yerli hem de yabancı yazarlar olmuştur. Atatürk'ün kaleme aldığı ve 1927 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde okuduğu "Nutuk" adlı eseri, Atatürk'ün en büyük edebî eseridir.

İ N T H E S P O T L İ G H T

G E N Ç E Ğ İ T İ M 2 8

ECRİN ESİLA GÜL

"Dünyada medenî, ileri ve gelişmiş olmak isteyen herhangi bir millet, mutlaka heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir."

“Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa, tam bir hayata sahip olamaz.” “Bir milletin sanat yeteneği, güzel sanatlara verdiği değerle ölçülür.”

“Milletimizin güzel sanatlar sevgisini, her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür.”

“Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki, o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”

MÜZİK

(36)

Yazmış olduğu kitapların yanında kendi yazdığı "Oğuz Oğulları" adlı şiir de Atatürk'ün şiir konusundaki yeteneğini sergileyen bir eserdir.

Atatürk'ün sanatçılarla ilgili düşüncelerini ifade ettiği sözleri ise şunlardır: "Sanatçı, toplumda uzun çalışma ve uğraşlardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır."

"Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız."

“Sanatkar el öpmez, sanatkarın eli öpülür.”

Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluşunun ardından, toplumsal dehasını bir kez daha

göstererek Türk Ulusunun kültürel alanda da gelişiminin şart olduğunu belirtmiş, kültür ve sanat alanında da birçok yenilik getirmiştir.

Atatürk, sanatın Türk Milleti için önemini şu sözleri ile ifade etmiştir: Güzel sanatlarda muvaffak olmak, bütün inkılaplarda başarıya ulaşmak demektir. Güzel sanatlarda muvaffak

olamayan milletler ne yazık ki, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum kalacaklardır.

Atatürk''ün müzikle ilgisini iki yönlü irdelemek gerekir.

Herkes gibi bir müziksever olarak Atatürk; Klasik Türk Müziği, Halk Müziği ve Klasik Batı Müziği''ni seven, dinleyen, yer yer söyleyen biridir. Ancak "Devlet adamı ve toplum Önderi Atatürkçün müziğe bakışı eleştirel, yenilikçi ve devrimcidir. Devlet adamı Atatürk, müziği; yeni Türkiye''nin ve cumhuriyetin çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmasında önemli bir kültürel unsur olarak görmüştür Atatürk''ün kültür ve sanatla, müzikle ilgili tüm söylemlerinde çağdaş uygarlık seviyesinin yakalanması amacı vurgulanmıştır.

G E N Ç E Ğ İ T İ M 2 9 İ N T H E S P O T L İ G H T

EN ÇOK ŞU TÜRKÜLERİ SEVİYORDU

Atabarı,

Atladım Bahçene Girdim, Alişimin Kaşları Kare, Ayağına Giymiş Sedef Nalini,

Bülbülüm Altın Kafeste, Dağlar Dağlar,

Gide Gide Yarenlerim Darıldı, Köşküm Var Deryaya Karşı, Maya Dağdan Kalkan Kazlar,

Manastır, Şahane Gözler, Yemenimin Uçları,

Zeynep,

Pencere Açıldı Bilal Oğlan isimli türkülerin Atatürk tarafından çok sevildiği, sıkça dinlendiği hatta Atatürk'

ün bu türküleri bizzat kendisinin de zaman zaman söylediği bilinmektedir.

Pencere Açıldı Bilal Oğlan isimli türkü de bizzat Atatütk''ün talimatı ile radyo

repertuarına alınmıştır.

ATATÜRK VE SANAT : MÜZİK

(37)

İ N T H E S P O T L İ G H T

Geminin yapımına ilk olarak 31 Mart 1909 tarihinde başlandı.

ITANIC. Tarihin en büyük deniz facialarından biri. Üzerinden yüz dokuz (109) yıl geçse de isminde hala esrarengiz olaylar, bilinmezlikler ve büyük bir trajedi taşıyor.

15 Nisan 1912 gecesi çıktığı ilk seferinde batan Titanic' i çarpıcı bilgileriyle ele alalım.

G E N Ç E Ğ İ T İ M 3 0

T

ÖZEL KONU BİR TRAJEDİ :

Geminin yapımını White Star Line

şirketi gerçekleştirmiştir.

Cunard Line Şirketi, RMS Marutania' yı 1906 ' da inşa ettiğinde okyanuslarda Dünya' nın en büyük gemisi yüzüyordu.

White Star Line Şirketi, rakibi Cunard Line Şirketi' ni alt etmek amacıyla 31 Mart 1909 tarihinde Titanic' i inşa etmeye başladı.

2 Nisan 1912' de tamamlandığında Titanic, Dünya' nın en büyük gemisi ünvanını elde etti.

Titanic, lüks, zenginlik ve ihtişam konusunda tüm rakiplerinin üzerindeydi. Gemide standart olarak ana güvertede yüzme havuzu, spor salonu, Türk hamamı, hem birinci sınıf hem de ikinci sınıfta kütüphane ve tenis kortu sunulmaktaydı.

Titanic 52 ton ağırlığında ve 269 metre uzunluğundaydı. 2435 yolcu ve 892 mürettebat olmak üzere toplam 3547 kişilik kapasitesi vardı.

İlk seferini gerçekleştirirken 14 / 15 Nisan 1912 gecesi bir buz dağına çarparak 2 saat 40 dakika içinde Titanic batmıştır. Gemi tamamen batana kadar orkestra yüksek tempolu ve moral verici eserler çalmıştır.

Titanic buz dağına çarptıktan sonra yardım fişekleri ve telgrafları gönderse de en yakındaki geminin gelme süresi 4 saat sürecekti.

Yardım çağrısı alan gemilerden biri de Titanic' in kardeşi Olympic' tir ve o gece Titanic' e 900 km uzaklıktadır.

Titanic battığında Osmanlı tahtında V. Mehmet Reşat bulunmaktadır.

(38)

2010 yılında keşfedilen

yeni türe Titanik enkazında keşfedildiği için

Halomonas Titanicae adı

verilmiştir.

Titanic hakkında çekilen ilk film, Titanic' in batmasından yirmi dokuz (29) gün sonra çekilen '' Titanic' ten Kurtulan'' filmidir. Filmde Titanic' ten gerçekten kurtulan Doroty Gibson oynadı.

Titanic hakkında çekilen en gerçekçi film 1958' de çekildi ve ''Titanic Faciası'' olarak beyazperdede yer aldı.

1980 yılında ''Raise The Titanic'' filmi izleyici ile buluştu. Film, Titanic enkazının yeniden su yüzüne çıkarılmasını konu aldı.

Titanic, 1985 yılında deniz bilimci Robert Ballard tarafından keşfedildi.

Su yüzeyinden yaklaşık dört (4) km derinlikte bulunan Titanic' in enkazına ulaşmak iki buçuk saat sürmektedir.

Enkazın bulunması Titanic' in ikiye bölünerek battığını ortaya koydu.

Bundan öncesinde Titanic' in tek parça halinde battığı zannediliyordu.

1958 Titanic Faciası ve 1980 Raise The Titanic yapımlarında da Titanic tek parça halinde batmış olarak gösterilmiştir.

1997' de David Cameron' un yönettiği Titanic filminde gemi iki ayrılarak batmıştır. Cameron' un filminde Titanic, aslına uygun olarak buz dağına çarptıktan 2 saat 40 dakika sonra batmıştır.

Okyanusun tabanında yatan Titanic birkaç yıl sonra tamamen yok olacaktır. 1991 yılında, 4. bin metre derinde bulunan enkazdan, Mir 2 denizaltısıyla çıkarılan örnekler üzerinde yapılan incelemeler, aşırı

yıpranmanın nedeninin anlaşılmasını sağladı. Yıpranma hızının daha önce varlığından haberdar olmadığımız bir tür mikro organizmadan

kaynaklandığı keşfedildi. Keşfedilen bu yeni mikro orgamizma Halomonas Titanicae‘dır.

Titanic battığında Osmanlı İmparatorluğu tahtında V.Mehmet Reşat bulunmaktadır.

Gemi hakkında ilk film 1912 yılında çekildi.

G E N Ç E Ğ İ T İ M 3 1

TITANIC

Türk tıbbının önemli isimlerinden Besim Ömer,

Titanic' e yetişemeyerek büyük bir faciadan

kurtulmuştur.

(39)

G E N Ç

N İ S A N 2 0 2 1 S A Y I : 2

8 M A R T

E Ğ İ T İ M

G Ü Z E L

S A N A T L A R L İ S E S İ

(40)

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha ileriki yaşlarda ise fasiyal paralizi nedeniyle ifadesiz yüz görünümü ve abdusens sinir tutulumuyla dışa bakış felci ilk göze çarpan bulgulardır Bunun

 Açık öğretim lisans (4 yıllık) ve ön lisans (2 yıllık) programlarını tercih edebilmek için - Ġlgili YGS Puan Türünde - En az 140 puan.. 

1968 yılında Oruç ailesi tarafından bitkisel yağ üretimi sektörüne 6 ton/gün kapasite ile adım atan Oruçoğlu Yağ, bugün 1000 ton/gün yağlı tohum işleme, 300

Ülkemizde otizmli bir bireyin kaynaştırma öğrencisi olarak bir sınıfta yer alması aileler için büyük bir sorun olarak nitelendirilmektedir.. Otizm hakkında doğru

Araç; 6 adet thruster (Sualtı Tahrik Ünitesi), su sızdırmaz tüp, iskelet destek çubukları, Penetratörler (Kablo tutucular), üst korumalık kapak, alt-üst

Orta ekran örneğin medya, navigasyon*, klima kontrolü, sürücü destek sistemleri ve araç içi uygulamalar gibi aracın pek çok ana fonksiyonunu kontrol etmek için

 Evre 2: Bilateral hiler adenopati ve parankimal infiltratlar..  Evre

رﺗﻣ ٩٥٠٠ نﻣ ﺔﻘﻠﻐﻣ ﺔﻘطﻧﻣ ﻲﻓ ﺎﮭﺗطﺷﻧأ لﺻاوﺗ لازﺗ ﻻ ، ١٩٩٦ مﺎﻋ ﻲﻓ مﯾﺗﺻوأ ﺔﯾﻋﺎﻧﺻﻟا ﺔﻘطﻧﻣﻟا ﻲﻓ ﺎﮭﺗطﺷﻧأ تأدﺑ ﻲﺗﻟا ، ﺎﻧﺗﻛرﺷ .ﺔﯾﻣﺎﻧﻟا تاءﺎﺷﻧﻹا عﺎطﻘﻟ ﺔﻘﻠﻌﻣﻟا فﻘﺳﻷا قﯾوﺳﺗو