• Sonuç bulunamadı

EGITIM PLANI. Д 020 y. MILLI EKONOMI DERSI. Uzmanligin kodu: I letme-l-20 Sinifi Uzmanligi(profil): Akademik derecesi: Lisans

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "EGITIM PLANI. Д 020 y. MILLI EKONOMI DERSI. Uzmanligin kodu: I letme-l-20 Sinifi Uzmanligi(profil): Akademik derecesi: Lisans"

Copied!
65
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KIRGIZ CUMHURiYETI EGtTiM VE B lU M BAKANLIGI K. §».T ОКТ ОМАМ AT OV ULUSLARARASI UNIVERStTESi

ULUSLARARASI KIRGIZ-TURK ENSTiTUSU I§LETME VE TURIZM BOLUMU

020 y.Д

MILLI EKONOMI DERSI

EGITIM PLANI

Uzmanligin kodu: I§letme-l-20 Sinifi 580200

Uzmanligi(profil): I§letme

Akademik derecesi: Lisans

Calal-Abad - 2020 y.

(2)

KIRGIZ CUMHURIYETi ЕС Ш М VE BILiM BAKANLIGI K.§„TOKTOMAMATOV ULUSLARARASI UNiVERSiTESi

ULUSLARARASI KIRGIZ-TURK ENSTiTUSU i§LETME VE TURIZM BOLUMU

«ONAYLANDI»

.S.Toktomamatov UAU’nin EOK

«Milli ekonomi»

DERS PROGRAMI

Uzmanligm kodu: l§letme -1-20 Sinifi 580200

Uzmanhgi (profil): l§letme

Akademik derecesi: Lisans

Egitim-Ogretim Y1I1 2020-2021

Ders Programi Ogr. Gor. Alimkul UMAROV tarafmdan hazirlandi.

Ders Programi I§letme ve Turizm bolumiinim karar №

4-

« »

202Л

y.

toplantismda g6ru§tilmu§ttir ve yA U ’nin EOK’ neonaylanmasi ifin onerildi.

Bolum ba§kani: / у

J

D09. Dr. Davrqn YULDA§EV

«ANLA§MA»

UAU EOK UAKTE ba§kamy miidur Qagri Ergezer_

/(imzq)'

,202_£y.

Calal-Abad - 2020 y.

(3)

KIRGIZ CUMHURiYETi Е б Ш М VE BILiM BAKANLIGI K.§.TOKTOMAMATOV ULUSLARARASI UNIVERSiTESi

ULUSLARARASI KIRGIZ-TURK ENSTITUSU i§LETME VE TURIZM BOLUMU

«ONAYLANDI»

Isletme ve Turizm Bolumu Boltim Ba§kani Dof.Dr.

Davran YULDASEM /gC-

«

M

» 0 ? 2020,

DERS ICERIGi (SYLLABUS) Akademik disiplin:Milli Ekonomi

Lisans ogrencileri igin: iSL-1-20 Smifi Profil: I§letme

Akademik derece: Lisans

Egitim - Ogretim Yili: 2020-2021

Egitim Ttiru: Gunduz

Sinifi: I§l-l-20

Donem: I

Toplam saat: 90

Dersler: -

Pratik: (seminer, laboratuar) 46

Ogrencinin bagimsiz ?ah§masi: 44

Smav sayisi: 2

Raporlama: Smav

Ders icerigi Ogr.Gor. Alimkul UMAROV ^-Ал \ tarafmdan hazirlandi.

/ rr1 , (tea)' : :

L f lA/'tf'bt v t l № i iPb______ bolumu tarafmdan bakildi

№ d Protokol « » OS 2020 y.

Calal-Abad-2020

(4)

KIRGIZ CUMHURIYETI EGITIM VE BILiM BAKANLIGI K.§.TOKTOMAMATOV ULUSLARARASI UNIVERSiTESi

ULUSLARARASI KIRGIZ-TURK ENSTITUSU i§LETME VE TURIZM BOLUMU

o g r e n c I l e r i n b a g i m s i z c a l i § m a s i iQm

METODlK ONERlLER Disiplinin adi:

Milli Ekonomi

Ogr. Gor. Alimkul UMAROV UMAROV tarafmdan hazirlanditarafmdan

Calal-Abad - 2020 y.

(5)

Ders Anketi Dersin Kodu B.3.15.20

Dersin Adi Milli Ekonomi Ders Toplam Saati

ve Kredisi

90- 3 Somestr ve Egitim

Yih

2020 - 2021, Sonbahar

Dersin Amaci Dersin temel amaci bir ulke ekonomisi: onun geli§imi igin olu§turulan

§artlar, ekonomik kalkinmasi i9in gerekli olan imkanlar hakkmda bilgi vermektir.

Dersin On Ko§ulIan Iktisada Giri§

Dersin Son Ko§ullari

Pazarlama, istatistik, Niketici Davrani§i, Giri§imcilik Dersin Ogrenim

Kazammlari

Bilmesi Gerekenler: Ekonomik bilgi, ekonomik sektorler, Gelir

Yapmasi Gerekenler: Sektorlere gore isletmeleri simflayabilmek, karm hesaplamak

Sahip Olmasi Gerekenler: Ulke ekonomisin kalkmdirma imkanlarm ogrenmek

Puanlama Yontemi Vize %40, final %60 2-3 Ana Ders

Kitabim Gosteren, Kullandan Literatur Ba§liklarmm Sayisi

Haydar Ba§, Milli Ekonomi Modeli Salih §im§ek, Iktisada Giri§,

Teknik Ara§tirma, Bilgisayar Ekipmani Kullanimi

Ara§tirma / Laboratuvar

£ali§masi Ogr.Gor.

Adi/Soyadi

Alimkul UMAROV

(6)

Dersin adı : Milli Ekonomi

Uzmanlığın kodu : İşletme 580200

Uzmanlığı(profil) : İşl-1-20 1.sınıf için

Akademik derecesi : Lisans, Zorunlu

Sınıf : İşletme

Dersin kredisi : 3(90)

Dersin dili : Kırgızca, Türkçe

Dersin Öğretim Elemanı : Öğr.Gör. Alımkul UMAROV

Dersin amacı : Ekonomi, topluluktan topluluğa, o kimselerin kültürel yapısına göre değişim göstermesi gereken bir uygulamadır.

Yıllarca Hıristiyan kültürünün ürünü olan ekonomi politikalarının uygulanması bizi çıkmazlara sürüklemiştir.

Kapitalist düzenin para ve faiz uygulamaları, para ile para kazanma imkanları, paranın belli merkezlerde toplanması gerçeği kaçınılmazdır. Milli Ekonomi Modeli'nde ise, uygulama tamamen bizim kültürümüzün bir ürünüdür. Gelir dağılımında denge, sürekli büyüme ve tam istihdam çok uyumlu biçimde gerçekleşmektedir. Sosyal devlet olmanın gerekli temel şartları da bunlardır. Faiz olmaması enflasyonun sıfırlanmasıdır.

Dersin temel amacı bir ülke ekonomisi: onun gelişimi için oluşturulan şartlar, ekonomik kalkınması için gerekli olan imkanlar hakkında bilgi vermektir.

Dersin öğrenim

kazanımları

: Bu dersi başarıyla tamamlayan öğrenciler: 1. Milli ekonomi modali hakkında bilgi elde etmiş olurlar. 2. Para ve paranın temel özellikleri. 3. Devletin ekonomideki rolu, sosyal devlet anlayışın kavrayacaktır.

DÖNEMLİK DERS PLANI (2020– 2021 Eğitim - Öğretim Yılı)

Ders bölümleri ve konuları

Maksimum ders yükü Toplam saatler Ders Pratik Öğrencinin Bağımsız Çalışması

1 2 3 4 5 6 7

Ders konuları

1. Milli ekonomi ve milli ekonomi modeline insan 4 2 2 2 2. Bireyin ve toplumun çıkarlarının birleştirilmesi 4 2 2 2

3. Milli ekonomi modelinde kaynak 4 2 2 2

4. Sınırsız kaynaklar ve nüfüs artışı 4 2 2 2

5. Para tanımı ve paranın temel özellikleri 4 2 2 2

6. Emisyon, fayda ve zararları 4 2 2 2

7. Kırgızistan’da üretim sektörü ve gelişimi 4 2 2 2

8. Doğal kaynakları ve doğal hizmetleri ekonomik değerlendirme

4 2 2 2

9. Milli ekonomide işgücü 4 2 2 2

10. Milli ekonomi yapısı 4 2 2 2

(7)

11. Yeraltı kaynaklar üretimi 4 2 2 2

12. Tekrar işletme üretimi 4 2 2 2

13. Gıda sanayi 4 2 2 2

14. İnşaat malzemeleri üretimi 4 2 2 2

15. Ağır sanayi ve araba üretimi sektörü 4 2 2 2

16. Hizmet sektörü 4 2 2 2

17. Milli ekonomide toplum 4 2 2 2

18. İşgücü piyasası ve devletin iş istihdam siyaseti 2 2 2 2

19. Göç, türleri ve nedenleri 4 2 2 2

20. Gelir Dağılımı Kavramı ve Politikaları 4 2 2 2

21. Gelir Dağılımı Türleri 4 2 2 2

22. KOBİlerin gelişmesinde güncel sorunlar 4 2 2 2

23. Kırgızistan’daki KOBİ’lerin Gelişimi, Tanımı ve Sorunları

2 2 2 2

Toplam Ders Saatleri 90 46 24 22 44

Disiplinin Metodik ve Bilgi Desteği:

Ders Notları/Kitapları:

1. Üretim Yönetimi, Murat AYANOĞLU, Sakarya, 2006.

2. Üretim Yönetimi: Bülent KOBU, İstanbul, 2001.

3.

4.

5.

Dersin Sınav Sayısı ve Değerlendirme Kriterleri:

Nr. Değerlendirme Sayısı Yüzdesi

1. Kısa Sınav - -

2. Ödev - -

3. Yıliçi Sınavı (Vize) 1 (% 40)

4. Yılsonu Sınavı (Final) 1 (% 60)

Sınavların değerlendirilmesi ve ders geçme sistemi "Uluslararası Kırgız-Türk Enstitüsü Sınav Yönetmeliği"ne göre belirlenir. Sınavlarda klasik veya test soruları sorulur. Sınav soruları ve cevap kâğıdı olarak iki tür belge kullanılmaktadır. Sınavların değerlendirilmesi, notların kaydı, çizelgelere geçirilmesi, saklanması, öğrenci kütüklerine yazımı ve öğrencilere duyurulmasında bilgi işlem yöntemleri kullanılır. Derslere devam zorunlu olup, toplam ders saatinin %30 una katılmayan öğrenci başarısız sayılır.

(8)

Konu 1: Milli ekonomi ve milli ekonomi modeline insan

Milli Ekonomi Modeli, insanın sınırlı ihtiyaçlarının sınırsız kaynaklardan karşılanması ilmi ve ülkelerin gerektiğinde her türlü mal ve hizmeti üretebilme gücüne sahip olması, iç ve dış harcamalarının borçlanmadan temin edebilmesinin adı ve formülüdür.

Bu manada Milli Ekonomi Modeli ülkelerin kalkınmasının, ekonomik bağımsızlığın tek (yegane) yoludur.

Milli Ekonomi Modeli, ekonominin sadece bir meselesine odaklanmak yerine, bütününü kucak- layan bir modeldir.

Hedefleri, dayanakları ve işleyiş mekanizmaları ile başlı başına bir sistem olan Milli Ekonomi Modeli, hayallerden değil, var olan gerçeklerden yola çıkarak, bunlara uygun bir modeli hayata geçirmeyi amaçlamıştır

İnsanı tam manası ile tarif etmeden onunla ilgili hiçbir meseleyi çözüme kavuşturamayız;. Oysa kapitalist anlayış insanı anlamak yerine kendi sistemine uygun bir insan tarifi yapmıştır.

İnsanın fıtratından yola çıkarak ona uygun bir modeli hayata geçirmeden ona faydalı olmak mümkün değildir.

"Kaynakların sınırsız, ihtiyaçların sınırlı ama ihtirasların sınırsız" olduğunu tespit ettiğimizde, kapitalist modellerin daha temelden meseleye yanlış yaklaştığını görmek zor olmayacaktır. Çün- kü kapitalist anlayışlar, kaynakları sınırlı görürken, insan ihtiyaçlarını sınırsız görmektedirler (4).

Bireyler, kendi ihtiyaçlarından çok daha fazla bir değer oluşturma kabiliyetindedir.

Ancak var olan ekonomi modelleri insanların kabiliyetlerini devreye koymak yerine, onları devre dışı bıraktığı için sınırsız kaynaklara rağmen insanlığın büyük bir kesimi yokluk içerisindedir.

Artan nüfusun ihtiyaçlarının sınırlı kaynaklarla karşılanamayacağı yanılgısı, kapitalist anlayışı toplumun çok az bir kesiminin çıkarlarına odaklanmaya yöneltmiştir.

Bu sebeple kapitalist anlayış azınlıkların mutlu olduğu fakat çoğunluğun fakirlik ve açlık çektiği bir modeldir.

Gerçekte artan dünya nüfusu bir tehlike değildir, kaynakların kıt olmadığından yola çıkılarak bu kaynaklardan optimal ve adilane bir şekilde herkesin istifade edeceği bir sistem hayata geçirmek mümkündür. Zaten Milli Ekonomi Mode-li'nde yaptığımız da bundan ibarettir.

Kapitalist anlayışların, kendi yapılarından kaynaklanan yanlışlardan dolayı, şu üç meseleyi çözmesi mümkün değildir; kapitalizmin hâkim olduğu son 150 yıllık dönem de bunun ispatıdır:

1) Gelir dağılımında denge,

2) Sürekli büyümenin yakalanması, 3) Tam istihdamın sürekli sağlanması.

Her üçü de ekonomi politikaları için olmazsa olmaz hedeflerdir. Ancak, kapitalist modeller bunlara ulaşamadığı gibi, artık gelir dağılımında dengesizliği, eksik istihdamı ve belli

(9)

dönemlerde ekonomilerin krizlere girmesini doğal karşılamaktadır.

Kapitalist anlayışlar kaynakların sınırlı olduğundan yola çıktığı için üretime odaklanmıştır. Elde edilen mal ve hizmetlerin adilane dağıtılması yerine, mutlu bir azınlığın faydasına sunulması da bu mantığın sonucudur.

Oysa Milli Ekonomi Modeli "tüketim yanlısı bir model"dir. Tüketim yanlısı olmaktan kastımız, toplumu oluşturan bireylerin tamamının belli bir gelir düzeyine çıkartılmasıdır. En azından "kim- seye muhtaç olmadan hayatını devam ettireceği seviye" asgari hedef olarak kabul edilmiştir.

Milli Ekonomi Modeli'nde ortaya koyduğumuz hedefleri yakalamada, çok önemli iki güce sahibiz. Bunlardan birincisi para, bir diğeri ise devlettir.

Para, kapitalist anlayışlarda sadece bir mübadele ve değer saklama aracı olarak görülmüştür.

Oysa paranın çok önemli iki özelliği şu ana kadar ifade edilmemiştir. Birincisi, paranın bir tahrik unsuru olarak işlemci özelliği, bir diğeri de paranın üretilen mal ve hizmetlerin karşılığı olma vasfıdır.

Bir diğer konu da, serbest piyasa anlayışı ve devlet kavramıdır. Kapitalist modeller, serbest piyasayı savunurken, müdahale edilmeyen piyasaların kendi kendine dengeye geleceği kana- atindedir.

Keynes Modeli dahi, teoride, böyle bir dengenin varlığını kabul ederken; spekülatif para talebinden dolayı bir kısım paranın piyasalarda bulunmayacağını ifade etmiştir. Oysa teorik olarak "arz talepten büyük" olduğu için üretim esnasında üretim faktörlerine ödenen paranın tamamı, piyasada dolaşımda olsa bile; elde edilen gelir arzı karşılayacak kadar bir talebin oluşmasına yeterli gelmeyeceği için piyasaların dengeye gelmesi mümkün değildir.

Bu sebeple devletin emisyon hacmini genişletip sosyal projeler ile, özellikle dar gelirli bireylerin bütçelerine katkıda bulunarak tüketim ile üretimi dengelemek için, piyasalara müdahale etmesi gerekir.

Milli Ekonomi Modeli'nde devlet sadece alan el değil, aldığından daha fazlasını verebilme kud- retinde olan iradedir

Sosyal devlet yaklaşımı hem sosyal adaleti, hem de sürekli büyümeyi sağlamaktadır. Yani fakir bir insanı doğrudan desteklemek, dolaylı olarak sanayiciyi de desteklemektir.

Kapitalist anlayışlar ise devleti, global sermayenin faizle sattığı parasını koruyan ve faiz gelirlerini karşılamak için halkından vergi toplayan bir irade konumuna getirmiştir. Oysa Milli Ekonomi Mode-li'mizde devlet, vatandaşının emeğini yine halkına hizmet olarak sunan iradedir.

İfade ettiğimiz üzere, sadece halkından topladığı vergileri değil, aynı zamanda emisyondan elde ettiği senyöraj gelirini de halkına hizmet olarak aktaracağı için, "alan değil, veren el" konumunda bir devlet anlayışı Milli Ekonomi Modeli ile hayata geçirilmektedir.

(10)

Serbest piyasa, kaynakların ve gelirlerin belli ellerde toplanmasından başka bir şey değildir. Pi- yasalar, serbestlik adı altında birkaç global sermaye grubunun kontrolüne terk edilmektedir.

Kapitalist anlayışın hedefi, belli bir azınlık grubun refahı olduğu için, serbest piyasa adı altında kaynakların ve elde edilen gelirlerin bu kesime aktarılmasını istemesi son derece normaldir.

Devlet, bu tekelleşmenin önünde engel olarak görüldüğü için, devletin güçlenmesi ve piyasaları kontrol etmesi istenmemektedir.

Paranın faizle birlikte piyasalardan çekilerek stoklanması, paranın asıl vazifesini ifa etmesine en- gel olduğu gibi, parayı elinde tutanları piyasalara hâkim kılmaktadır. Bu sebeple faiz, Milli Ekonomi Modeli'nde bir hastalık olarak tanımlanmıştır. Faiz, gelir dağılımdaki dengeyi bozduğu gibi üretim ile tüketimi de engeller.

Kapitalist anlayışlar, bankaların kaydi para üretmesini desteklerken, merkez bankalarının emisyon ile parasal hacmi arttırmasına karşı çıkmaktadır. Dolayısı ile para talebi, maliyetli para ile karşılandığı için, kapitalist anlayışlara "faiz modelleri" de diyebiliriz.

Milli Ekonomi Modeli ise, kaynakların ve paranın tekelleşmelerini engelleyerek, herkesin rahatlıkla ulaşacağı bir ortamın oluşmasını sağlamatadır.

Paranın serbest dolaşımı, proje sahibi herkesin üretim yapabileceği bir zemini oluşturduğu gibi, bireylerin kabiliyetlerinin açığa çıkmasına da imkan tanımaktadır.Paranın ve kaynakların tekelleşmesinin önlenmesi, üretim ile tüketimin önündeki engelleri kaldırmakta, maliyetleri de aşağıya çekmektedir.

Paranın, maliyetsiz ve herkesin sahip olacağı bir hale getirilmesi Milli Ekonomi Modeli'nin en önemli unsurlarındandır.

Gelir dağılımında belli bir dengeyi sağlayamayan büyümeler, gerçek manada bir büyüme değildir. Bu sebeple hedef, toplumun bir kesiminin değil, tamamının refah düzeyini yükseltmektir. Gelir dağılımındaki dengeyi bozan "para ile para kazanma" yerine, toplumun her kesimine fayda sağlayan "üretim ile para kazanma" mantığı, modelin hâkim unsurudur.

Kapitalizm ekonomik olayları bir kavga mantığında ele almaktadır. İşçi ile işveren, zenginle fakir, çalışan kesim ile emekli olan kesim -örnekleri çoğaltabiliriz- arasında gelirin (kârın) bölüşümünde bir kavga mantığı hâkimdir(8).

Oysa Milli Ekonomi Modeli'nde toplumun hiçbir kesimi bir diğerine karşı rakip olarak algılanmamış, toplumu oluşturan bireylerin tamamına fayda sağlayacak yaklaşımların önü açılmıştır. Özellikle işçi ücretlerini asgari geçim düzeyinde konumlandıran(9) kapitalist anlayışlar yerine, gerçek ücret tanımı getiren Milli Ekonomi Modeli, hem işverenin, hem de işçinin hakkını sahibine vermektedir.

Fiyatlar, tam esnek değildir; yerine göre kısmen esnek hatta yapışkandır. Yapılan deneye dayalı çalışmalar bunun böyle olduğunu doğrulamaktadır. Ancak fiyatların neden yapışkan olduğu

(11)

hususunda gereken izah şu ana kadar ortaya tam manası ile konulmamıştır. Milli Ekonomi Modeli'nde fiyatların neden yapışkan olduğunun analizi yapılırken, genel ve kısmi yeni denge analizleri de ortaya konmuştur. Bu denge analizleri ekonomide ortaya çıkan hastalıkları çok rahat seyretmemize imkan tanımaktadır.

Milli Ekonomi Modeli, para ile GSYİH arasındaki bağıntının izahını yaparken; ekonomilerde, piyasalarda bulunması gereken parasal hacmi matematiksel olarak tarif ederek piyasalarda kurulacak dengenin rakamsal açılımını ortaya koymuştur.

Her ekonomi modeli, onu ortaya koyan kültürün ve bakış açısının bir yansımasıdır. Kapitalizm, Batı insanın meselelere bakış açısını yansıtmaktadır. Milli Ekonomi Modeli ise bize ait değerlerin bir açılımından ibaret olup, olaylara batı gözlüğü ile değil, Müslüman Türk insanının sahip olduğu ölçüyle çözüm getirmektedir.

Kapitalizm olsun, sosyalizm olsun hiçbir modelin insanlığa huzur getirmesi mümkün değildir.

Bugün dünyada hâkim olan bu görüşler, mutlu azınlıkları çıkardığımızda insanlığa dünya hayatını zindan etmektedir. Milli Ekonomi Modeli, sadece ülkemizi değil, dünya insanlığını da refaha kavuşturacaktır.

Milli Ekonomi Modeli, bir Rus dostumun "Sosyalizmden biz çektik, kapitalizmden ise dünya çekiyor, bizi ve dünyayı kurtaracak; gelir dağılımını düzeltecek, sürekli büyümeyi ve tam istih- damı sağlayacak ekonomi modeli nedir?" sorusuna da bir cevap niteliğindedir.

Konu 2: Bireyin ve toplumun çıkarlarının birleştirilmesi

Bilinen ekonomi anlayışlarında mümkün olmamasına rağmen, toplumun her kesiminin çıkarları aynı anda maksimize edilebilir mi?

Eğer, bireyin çıkarlarını toplumun çıkarlarına katkı sağlayacak bir biçimde yönlendirebilirsek aynı anda hem bireyin, hem de toplumun maksimum fayda elde etmesi mümkün olacaktır.

Esasen Milli Ekonomi Modeli'nde yapılmaya çalışılan da bundan ibarettir.

Milli Ekonomi Modeli'nde insanlar, hem tüketirken, hem de üretirken topluma katkıda bulunacaklardır. Gelirini arttırma gayreti içerisinde bulunan her birey, diğer bireylerin de gelirini arttıracak, tüketim yapan her birey diğer bireylerin daha fazla kazanmasını, dolayısıyla daha fazla tüketebilmesini sağlayacaktır.

Mesela, dar gelirli insanlara verilen destek aynı zamanda yeni bir tüketim artışına sebep olduğu için bu daha fazla üretim, daha fazla istihdam imkanı sağlayacaktır; yani toplumun bir kesimine doğrudan verilen destek Milli Ekonomi Modeli çerçevesinde toplumun diğer kesimlerine de dolaylı olarak, hatta misli oranında yansıyacaktır.

(12)

Mesela para kazanma hırsına sahip olan bireylerin bu talebi para ile para kazanma şeklinde değil de emeği devreye koyacak şekilde karşılandığı takdirde bireyin bu isteği aynı zamanda topluma fayda olarak yansıyacaktır. Aksi takdirde para ile para kazanıldığında, toplumun diğer bireylerine ait olması gereken bir kazancın haksız yere bir bireye transferi söz konusudur.

Ve yine elinde parası olmadığı için kahve köşelerinde âtıl olarak bekleyen bireylerin ne kendile- rine, ne de topluma bir faydası vardır ama bu bireylere proje mukabili sıfır faizli kredi imkanı su- nulduğunda, âtıl duran bu enerjinin sinerjiye dönüşmesi elbette mümkün olacaktır.

Görüldüğü gibi bireylerin topluma ve kendilerine ekonomik olarak zarar verebileceği adımlar, bu modelde tam tersine faydalı bir hale çevrilmektedir.

Dolayısıyla, eğer insanı konu alan bir model hayata geçiriyorsak, ona karışmayan, onu uzaktan seyreden veya onun isteklerini kısıtlayan değil, aksine onun tercihlerini hem kendi lehine, hem de toplum lehine faydalı kılacak bir anlayışı hayata geçirmek zorundayız.

Bu konu, son derece önemlidir. Dünyada uygulanan ekonomi politikaları hep toplumun bir kesimine destek verirken, diğer kesimini ihmal etmiştir.

Bu anlayışlara göre eğer siz doğrudan gelir vergisini arttırırsanız, sosyal harcamalara daha çok para ayırabilirsiniz ama bu sefer de daha çok vergi aldığınız için istihdamı azaltmış olursunuz.

Bu yüzden belli bir yaşa gelmiş insanların emekli maaşını arttırmak, işsizlik sigortası vermek kamu bütçesi üzerinde yük olarak gözükmektedir.

Şu anda AB topraklarında başta Almanya olmak üzere sosyal harcamalarda kısıtlamaya gidiliyor. Yine örneğin Türkiye'de sanki tarım kesimini desteklemek, diğer kesimlerden bu kesime gelir transferi olarak değerlendiriliyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür ve bilinen ekonomi modelleri için bu kaygılar doğrudur. Ancak şu ana kadar hiçbir ekonomi modelinin yapamadığı bir uygulama, Milli Ekonomi Modeli ile hayata geçirilmektedir.

Milli Ekonomi Modeli toplumun bütün kesimlerine aynı anda fayda sağlayacak mekanizmaları devreye koymaktadır. Mesela, tarım kesimini, paranın tarifinden yola çıkarak ve belli oranlarda emisyon hacmini arttırarak desteklemek, aynı zamanda toplumun diğer kesimlerini de desteklemektir. Çünkü ülkemizde halkın % 35'i tarım ile geçinmektedir.

2000 yılı nüfus sayımına göre Türkiye'nin toplam nüfusu, 67.803.927 iken; köyde yaşayanların sayısı 23.797.653'tür.

Eğer üretici o yıl elde ettiği üründen istediği geliri elde ederse, bu o yöredeki esnafa alışveriş olarak yansıyacaktır. Ayrıca tarım kesiminin desteklenmesi tarım ve tarıma dayalı sanayinin de gelişmesine imkan sağlayacağı için büyük bir istihdam sahası ortaya çıkacaktır.

Bugün tarım kesiminin satın alma gücünde yaşanan ciddi orandaki azalma sadece bu kesimi de- ğil toplumun bütün kesimlerini etkilemektedir. Hükümetin yapacağı transfer harcamalarında meydana gelecek artış sadece emekli memurları memnun etmeyecek, aynı zamanda piyasada

(13)

eksik olan talebin tamamlanmasını da sağlayacaktır. Tabii ki bu kamu harcamalarındaki artış Milli Ekonomi Modeli'nin ortaya koyduğu belli kurallar ve parasal oranlar çerçevesinde olacaktır.

Bir diğer konu da sahiplenme meselesidir. Daha çocuk yaşta iken ortaya çıkan bir duygu da sahiplenme duygusudur. Özel mülkiyet insanın doğasına uygun olup Milli Ekonomi Modeli'nin unsurları arasında yer alır. Aksini kabul eden Marksist anlayışlar bu konuda insanın doğasına aykırı davranmışlardır.

Burada yapılması gereken ne komünizm gibi bir insanın doğasında doğduğu günden beri var olan sahiplenme gibi duyguları reddetmek, ne de insanı topluma faydasız bir kulvarda tutmaktır.

Milli Ekonomi Modeli insanı, taşıdığı en temel duygularla kabul etmekte ve bu duygulardan kaynaklanan tercihlerini hem kendi, hem de toplum yararına kanalize etmektedir.

Yine, bir önemli konu da insanların ekonomik olaylar karşısında tercihlerinin her zaman rasyonel olamayacağı noktasıdır. Çünkü insanın davranışlarına yön veren aklı değil, taşıdığı duygularıdır.

Mesela, sağlığımıza zararlı olduğunu bildiğimiz halde, sigara, alkol veya bağımlılık yapan maddelerin kullanımından vazgeçemeyiz. Veya fiyatı daha ucuz olsa bile domuz etinin Müslüman bir toplumda satılamayacağının, insanların hiçbir karşılık beklemeden bir başkasına bulunacağı yardımın mantıksal değil, duygusal ve ahlâkî bir izahı vardır.

Hem bireyler, hem de bireylerden oluşan toplumlar olaylara yaklaşırken akılları ile değil taşıdıkları duygular ile yaklaşırlar. Duygular ile gösterilen yaklaşımlar bazen gerçeklerle örtüşebilir, bazen de tam tersi olabilir.

Ayrıca insanların kabiliyetleri farklı farklıdır. în-sanları aynı dişlinin bir parçası olarak görmek mümkün değildir.

Aynı miktardaki para ile bir birey üretim yapabilirken, diğer bir birey hiçbir şey yapamayabilir.

Bu kabiliyet farkları bireyden bireye değişebileceği gibi, toplumlar arasında da büyük farklara sebep olabilir. Bu yüzden ekonomi politikaları oluşturulurken bu durum göz önüne alınmak zorundadır.

İnsanın bu özellikleri dikkate alınmadan inşâ edilecek bir ekonomi modelinin insanlığa hizmet etmesi beklenemez. Çünkü yanlış temeller üzerine doğru binalar inşa edilemez.

Sonuç olarak: Ekonomi kurallarını vaaz edenler, insanı ve toplumu tanıyıp, varoluş gaye ve maksadına göre toplumun huzuru ve düzeni için kurallar ihdas etmelidirler.

O yüzden Milli Ekonomi Modeli insandan ve insana ait özelliklerden yola çıkarak geliştirilmiştir. Milli Ekonomi Modeli toplumun sadece bir kesiminin değil, toplumun bütün kesimlerinin hiç kimseye el açmadan hayatını ikame edeceği bir seviye hedeflemektedir.

İnsanlar ve devletler için esas özgürlük, başka birey ve devletlere muhtaç olmadan yaşamaktır.

(14)

Konu 3: Milli Ekonomi modelinde kaynak

İktisatçılar insanların ihtiyaçlarını sınırsız, fakat bu ihtiyaçlara cevap verecek olan mal ve hizmet miktarını sınırlı olarak tarif etmişlerdir. Buna gerekçe olarak kaynakların sınırlı olması gösterilmiştir. Şu âna kadar iktisat ilmi de, bu sınırlı kaynaklardan yola çıkarak sınırsız ihtiyaçları karşılama ilmi olarak tarif edilmiştir.

İnsan bahsinde esasında insanın ihtiyaçlarının sınırlı, ihtiraslarının sınırsız olduğunu ifade et- miştik. însanın ihtiyaçları konusunda yanılan iktisatçıların bir diğer yanılgısı da kaynakların sınırlı olduğu zannıdır. Esasen sınırsız olan ihtiyaçlar değil, kaynaklardır.

Kaynakları sınırlı olarak gören ekonomistler, arz yanlısı modeller geliştirerek, üretime odaklanmışlardır. Çünkü bu mantığa göre ihtiyaçlar sınırsız olduğu için tüketimde her zaman fazlalık olacağından ekonominin asıl çözülmesi gereken problemi tüketim değil, üretimdir.

Ancak bugün gelinen noktada ekonomilerde deflasyonun yani tüketim eksikliğinin ortaya çıkmış olması, var olan üretim hacmini bile karşılayabilecek tüketimin olmaması bu modellerin yanlış temeller üzerine oturduğunu ispatlamaktadır.

Yani, insanların var olan arz miktarını çok kısa zamanda bitirmeleri gerekirken, oluşan arz fazlaları iktisat modellerinin olaylara bakış açısındaki yanlışlığını ortaya koymaktadır.

Deflasyon hastalığı ihtiyaçların sınırsız olduğu zannını temelden çürütmektedir. Aksine çağı- mızda ekonomileri bekleyen en büyük tehlikenin tüketimde yaşanan darlık olduğu ortadadır.

Ürettiği mal ve hizmetleri tüketemediği için stokları her geçen gün artan kapitalist anlayış, diğer taraftan artan dünya nüfusunu problem olarak görmüş, gerek savaşlarla, gerekse açlık ve doğum kontrolleri ile nüfusun azaltılmasını desteklemiştir. Doğum kontrolünü olmazsa olmaz bir çözüm olarak özellikle Afrika ve Asya insanına dayatmışlardır.

Biraz dikkatli bakınca dünyada ve uzayda sınırsız kaynaklara sahip olduğumuzu görmek mümkündür. Etrafımızda âtıl duran bu kaynakları devreye sokmak için sadece ihtiyaç duyulan bilimsel araştırmaların ve yatırımların yapılması yeterlidir.

Her geçen gün teknolojinin ilerlemesi ile dün bizim için bir şey ifade etmeyen birçok madde artık hayatımızın bir parçası haline gelmiştir. Enerji olarak dün karbon eksenli yakıtları tanıyan dünya bugün hidrojen eksenli yakıtları da kullanmaya başladı. Dün belki de hiçbir değeri olmayan bor madenleri bugün altın kıymetinde. Nükleer enerjiden istifade etmeye başlayalı yıllar oldu.

Sahip olduğumuz bilgi birikimi arttıkça kaynaklardan istifademiz de katlanarak artmaktadır.

Tükenmeye başladığı söylenen bir kaynağın yerini, bilgi ve teknolojide sağlanan gelişmeler sayesinde bir başka kaynak almaktadır.

Bütün bu gerçekler açık bir şekilde ortada olmasına rağmen ekonomi modelleri, şu ana kadar, bu doğrulara sırtını dönerek, âfâki görüşlere yer vermiştir.

(15)

Yine yaşadığımız dünyada mükemmel bir denge ile karşı karşıyayız. Ekoloji bilimi bize doğada müthiş bir denge ve geri besleme sistemleri olduğunu gösteriyor. Örneğin biz nefes alırken oksijen tüketiyoruz ama kullandığımız oksijen bitmiyor sürekli bitkiler tarafından yenileniyor, onların ihtiyaç duyduğu karbondioksiti ise biz sağlıyoruz.

Yine azot olsun, dünyaya yağan yağmur miktarı olsun, ozon tabakası olsun doğada bulunan bü- tün maddelerde muazzam bir dairesel döngü söz konusudur. Yeri gelmişken hemen belirtelim ki böyle bir dengenin tesadüfler sonucu olduğunu söylemek, elbette bunu sağlayan îrade'ye karşı büyük bir nankörlüktür.

Böyle bir îrade'nin olmadığını varsaydığımızda doğada ne kadar düzen olabilirse, başıboş bir ser- bestlik üzerine kurulu ekonomiler de ancak o kadar başarılı olabilir. Doğada var olan denge nasıl bir îrade'nin varlığını gösteriyorsa, serbest piyasa anlayışı da ekonomilerde bir o kadar kaosa sebep olmaktadır. Sınırsız kaynaklara sahip olmamıza rağmen, günümüzde dünya nüfusunun büyük bir kısmının açlık çekiyor olması hatta bir kesimin her yıl açlıktan ölüyor olması da bunun ispatıdır.

Dünya hem sınırsız, hem de sürekli yenilenen kaynaklara sahiptir. Bu kaynakları kullanıp kul- lanmamak, yok edip etmemek bizim elimizde. Asıl bugün kontrol altına alınması gereken insan nüfusu değil, bu kaynaklara dünyadaki doğal dengeleri bozacak şekilde zarar verenler ve onları kendi kontrollerinde stoklayanlardır.

Kaynaklardan daha fazla istifade etmek, daha fazla işgücüne de bağlıdır. Artan nüfus yeni işgücü demek olduğu için, yeni kaynakların devreye konmasına imkan sağlamaktadır. Mesela, doğru bir tarım politikası ile kazanılacak her yeni işgücü topraktan daha fazla istifade etmemizi sağlayacaktır.

Ayrıca sınırsız olan kaynakları açığa çıkartmak için, para muhakkak bir tahrik unsuru olarak kul- lanılmalı ve emek devreye konulmalıdır.

Bugün geliştirilecek ekonomi politikalarının gayesi, ekosistemi bozmadan nasıl olur da sınırsız olan kaynaklardan gerektiği kadar istifade ederiz olmalıdır.

Kaynakların belli eller etrafında toplanması onların verimli olarak kullanılmasını imkansız hale getirmiştir. Adeta sınırsız olan kaynaklar belli ellerde tekelleşince, yetersiz ve sınırlı hale gelmiş- tir. Dolayısıyla, bir millete ait kaynakların o milletin ortak değerleri olduğunu ifade etmek zorun- dayız. Özellikle büyük sermaye ve teknoloji gerektiren enerji ve yeraltı kaynaklarının işletilme- sinde devlet-millet işbirliği gerekmektedir.

Dünyada en zengin kaynaklara sahip ülkelerin bir çoğunun, en fakir ülkeler olduğu hatırlanıldı- ğında, bu yeraltı kaynaklarının belli birkaç grubun kontrolünde olduğu görülecektir. Özgürlükle- rin önünü açtığını söyleyen kapitalist politikalar, söz konusu, enerji ve yeraltı kaynakları olduğunda, bunların devlet eli ile halkın kullanımına açılmasından ziyade belli ellerde

(16)

tekelleşmesini savunmaktadırlar. Oysa olması gereken, ülkelerin kalkınmasına temel olan her türlü yeraltı ve yerüstü kaynaklarının bütün insanların kullanımına açılmasıdır.

Tabiatta olup da faydası olmayan hiçbir madde yoktur. Öyleyse kurulacak sanayi tesislerinin en- tegre sistemlerden oluşması da gereklidir. En genel manada, var olan her şey bir kaynaktır ve bir- birine zincirleme bağlıdır.

(17)

Konu 4: Sınırsız kaynaklar ve nüfüs artışı

Kaynakların sınırsız olduğu gerçeğinden hareketle, şu soruya cevap arayalım; insan nüfusu arttıkça ihtiyaç duyulan tüketim miktarı ile ortaya çıkan üretim miktarı arasında nasıl bir oran söz konusudur?

Kapitalist anlayışın kuramcılarından Malthus nüfusun geometrik olarak, gıda maddelerinin ise aritmetik olarak arttığını ifade etmişti.

Aşağıdaki 1. grafik incelendiğinde, para miktarı ve teknoloji yatırımları sabit tutulursa ve kaynakların sınırlı olduğu kabul edilirse, emek miktarındaki artış ile toplam ürün miktarındaki artış aynı oranda olmayacaktır. Bu herkesin bildiği Azalan Verimler Kanunu'dur. Kapitalist an- layışlar kaynakların sınırlı olduğu yanılgısından yola çıkarak, emeğin marjinal veriminin sınırlı kaynaklardan dolayı azalacağını iddia etmiş ve görüşünü de Azalan Verimler Kanunu olarak ifa- de etmiştir. Buradan yola çıkarak artan dünya nüfusunun, kaynakların yetersizliğinden dolayı kendisine bakamayacağı sonucuna varmıştır.

(18)

Oysa bu sübjektif görüşü bir kenara bırakıp dünyanın gerçeklerinden yola çıkarsak, 2. grafikte olduğu gibi para miktarı ve teknoloji kısıtlamaları kaldırıldığında ve kaynakların sınırsız olduğu dikkate alındığında, hem emek, üretim eğrisi, hem de eğrinin eğimi sürekli artacaktır.

Diğer taraftan tüketilen malın miktarı arttığında marjinal fayda eğrisi grafik 3'te olduğu gibi azalacaktır.

Dolayısıyla, nüfus arttıkça tüketim eğrisi artacak ancak bu artış, nüfusun artmasından kaynaklanan üretim artışının altında kalacaktır.

Ekonomilerde emeğin devreye konulmasının önündeki engeller (başta sermaye engeli olmak üzere) kaldırıldığında, birim zamanda bir bireyin üreteceği katmadeğer, tüketeceği miktara oranla daha büyüktür.

Bunu çok basit bir örnekle de açıklayabiliriz; annemizin evde yemek yaptığını düşünelim, eğer yeterli malzemeye sahip ise bir gün içerisinde sadece kendisinin yiyeceği kadar değil, akşam eve gelecek bütün misafirleri doyuracak kadar yemek çok rahatlıkla yapabilir.

Esasında potansiyel olarak her birey kendi tükettiğinden daha fazlasını üretecek güce sahiptir.

Bunun için gerekli olan kaynaklar mevcuttur. Yeter ki bu emeği devreye koyacak ve verimli kılacak ekonomi politikaları hayata geçirilsin. Bu sebeple Milli Ekonomi Modeli'mizde dünya nüfusu gelecek için bir tehlike değil aksine ümit ışığıdır.

Bu açıdan bakıldığında; her doğan çocuk ekonomiye bir yük değildir, bilakis tüketim miktarını arttırarak üretimi de teşvik eden güce sahiptir. Ekonomi bu mantıkla değerlendirildiğinde, tüketilen her malın ve emeğin, üretim kabiliyetini arttıracağı gibi, üretim çeşitliğinin de önünü açacak imkan sağlamaktadır.

Dolayısıyla, ihtiyaç duyulan sermaye miktarı sağlanırsa, nüfus arttıkça, buna bağlı olarak emek miktarı da arttığında, adeta tüketim aritmetik olarak artarken, üretim geometrik olarak artacaktır diyebiliriz.

Milli Ekonomi Modeli, kaynakların sınırsız, insan ihtiyaçlarının ise sınırlı olduğu gerçeğinden yola çıkarak, üretime odaklandığından daha fazla tüketimin yeterli denge düzeyine taşınmasına odaklanmıştır.

Esasında bu açıdan bakıldığında Milli Ekonomi Modeli tüketim yanlısı bir denge modelidir.

Toplumdaki bireyler, ekonomi için bir yük olarak görülmemiş, aksine ekonominin büyümesi için bir kaldıraç olarak addedilmiştir. Bireyler ister üretsinler, ister tüketsinler eğer attıkları adım doğru olarak yönlendirilirse her zaman için ekonomiyi büyütecek bir rol üstlenirler.

Bu sebeple, bizim için iktisat bilimi sınırsız kaynaklardan maksimum istifade ederek, her doğan insana huzurlu bir hayat yaşatma ilmidir.

(19)

Konu 5: Para tanımı ve paranın temel özellikleri

Paranın Tanımı: Para, her mal veya kıymetli satın alma gücü olan bir varlıktır. Para, üretici ve tüketicilerin piyasalarda karşılaşarak alış veriş yapabilmelerini sağlayan değişim aracıdır.

Bilimsel olarak para, devletçe bastırılan, mal ve hizmet satın alma gücü olan ve herkes tarafından kabul gören bir mübadele (değişim) aracıdır. Para toplumda ortak bir değer ölçüsüdür. Her ülkenin değer ölçüleri farklı olabilir. Para aynı zamanda bir yatırım ve tasarruf aracıdır.

Paranın Özellikleri:

- Taşınabilir olması: Ticari işlemlerin kolayca yapılabilmesi; paranın ağırlığı ve hacmi bakımından taşımaya uygun olmasına bağlıdır.

- Bölünebilir olması: Değişik miktarlardaki ödemelerin yapılabilmesi için, paranın kolayca Bölünebilir olması ve birbirine dönüşebilir olması gerekir. Paranın ifade ettiği değerler çok çeşitli olmalıdır.

- Dayanıklı olması: Isı, nem, aşınma, yıpranma, çarpma, bozulma gibi dış etkilere karşı dayanıklı olmalıdır.

- Kabul görmesi: Ülke, diğer ülkeler ve halk tarafından resmen tanımlanmalı ve kullanılmalıdır.

Paranın Fonksiyonları:

- Mübadele (değişim) aracıdır: Mübadele döneminde takasın getirdiği güçlükleri ortadan kaldırmak için herkesçe kabul edilen mübadele aracı olarak para kullanılmaya başlandı. Böylece mal ile malın değiştirilmesi yerine, mal ile paranın değiştirilmesi yoluna gidildi. Paranın mübadelelerde aracı görevi üstlenmesi, toplumda işbölümünü ve uzmanlaşmayı hızlandırdı.

- Ortak değer ölçüsüdür: Mal veya hizmetlerin alım satım değeri toplum tarafından kabul edilmelidir. Kabul edilen mal veya hizmetlerin ifade edildiği değer fiyat, fiyatın sembolleştirildiği araç ise paradır. Herkesçe kabul edilen değer ölçüsünün sabit kalması gerekir.

Enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde paranın ifade ettiği mal miktarı her geçen gün azalır.

- Tasarruf ve borçlanma aracıdır: Yaşam, ihtiyaçların karşılanması ile devam eder. İhtiyaç fazlası nakdin harcanmayarak elde tutulması ile tasarruf yapılmış olur. Tasarruf, kişi ve kuruluşlar hatta ülkeler açısından arzulanan bir durumdur. Çünkü tasarrufları fazla olanlar daha çok üretim, daha çok tüketim yaparlar. Üretimin ve tüketimin artması ekonominin büyümesini gösterir.

- Ekonomi politikası aracıdır: Paranın ekonomik olaylar üzerinde direkt etkisi yoktur. Ancak dolaylı yollardan etkili olur. Devlet ekonomideki büyümenin dengeli (istikrarlı) sürdürülebilmesi için para ile ilgili kararlar alabilir. (Faiz oranları, vergiler, indirimler vb) Ülkedeki para ile ilgili alınan karar ve yapılan uygulamalara para politikası denir. Her ülke zaman zaman bu politikalara başvurur.

Para Çeşitleri: Mal Para: Mübadele döneminde kullanılan paradır. Madenlerin kullanıldığı dönemlerde üzerinde o madenin değeri yazılarak kullanılmıştır (sikke).

Temsili paralar: Kıymetli madenlere çevrilebilen paralara temsili para denir. Başlangıçta yüzde yüz altına çevrilebilir özelliğe sahip olan temsili paralar, zamanla yerinin kağıt paraya bırakmıştır. Kıymetli madenler karşılığında basılan ve tekrar o madene dönüştürülebilen paralardır. Bugün bu paralar kullanılmaktadır. Temsili paralar kendi arasında altı grupta toplanır.

-Altın ve gümüş sertifikaları: Altın ve gümüşün para olarak kullanıldığı dönemlerde taşınma ve saklama zorluğunu ortadan kaldırmak için bu paralar bankerlere emanet edilerek karşılığında sertifikalar alınmıştır. Bu belgeler temsil ettikleri para yerine geçmek üzere mübadelelerde aracı olarak kullanılmaya başlanmış ve böylece ilk temsili para ortaya çıkmıştır. Sertifikaların en önemli özelliği, bu belgeleri veren kurumun kasasında % 100 karşılığının bulunmasıdır.

(20)

- Banknot: Altın ve gümüş sertifikaları veren bankalar, kendilerine emanet edilen altın ve gümüşlerin büyük bir kısmının geri istenmediğini gördüler. Kendilerinden borç isteyenlere, borç para yerine sertifika vermeye başladılar. Bu şekilde % 100 değerli maden karşılığı olmayan, ancak istenildiği zaman altın veya gümüşe çevrilebileceği garantisi olan sertifikalar kullanılmaya başlanmıştır. Bu sertifikalara , “banka notu” anlamına gelen “banknot” denildi. İlk dönemlerde her banka banknot çıkarabiliyordu. Ancak, yaşanan olumsuzlukları önlemek için, banknot çıkartma yetkisi Merkez Bankalarına verilmiştir.

- Kağıt Para: Merkez bankaları banknotların altına çevrilmesi yerine kağıt para ile değiştirilmesi sistemini getirmişlerdir. Günümüzde her ülkenin parasını o ülkenin merkez bankaları basarak piyasaya sunarlar.

- Madeni para: Küçük ve küsuratlı ödeme ve tahsilatların daha rahat yapılması için bir miktar kağıt para karşığına gelen tutarda madeni para basılır. Madeni paranın değeri, üzerinde yazan değerin elli katıdır. Ülkemizde bozuk paraları Hazine, kâğıt paraları ise Merkez Bankası basar.

- Kaydi para (banka parası): Ödeme işlemlerinde kullanılan banka mevduatıdır.Kişiler paralarını vadesiz mevduat hesaplarına yatırarak, ödemelerini çekle, kredi kartıyla ya da virman yoluyla yapmaktadırlar.Kaydi para kullanımı, nakit para taşımak ve nakit ödemekten daha kolaydır.

- Para yerine geçenler: Bankacılık hizmetlerinin gelişmesi ile banka hesabında para olmadan da, alış-veriş yapılabilmektedir. Örneğin “plastik para” da denilen “kredi kartları” bu ödeme araçlarından bazılarıdır.

Para İle İlgili Kuruluşlar: Ülkedeki toplam kıymetlerin karşılığını gösteren parayı basan, yöneten kuruluşlar merkez bankalarıdır. Ülkemizde banknot çıkarma yetkisine sahip ilk kurum, 4 Şubat 1863 tarihinde kurulmuş olan Osmanlı Bankası’dır. Cumhuriyetin ilanından sonra, T.C.

Merkez Bankası 11 Haziran 1930’ da 1715 sayılı kanunla kurulmuştur. Merkez bankaları, ekonomideki para arzını kontrol ederek, fiyatların genel düzeyi (enflasyon ve deflasyon ) yanında, işsizlik ve milli geliri ( toplam üretim ) etkileme gücüne sahiptir. Devlet adına para basarak piyasaya süren Merkez Bankası’nın temel işlevi piyasadaki toplam para arzı ve toplam para talebinin biribirine eşit olmasını sağlamaktır.

T.C. Merkez Bankası: Merkez bankaları ülke parasının değerini ve miktarını koruyarak ekonomik istikrarın sağlanmasına yardımcı olmak için çalışırlar. Bu hedefe ulaşmak için merkez bankaları aşağıdaki görevleri yerine getirirler.

- Para piyasalarındaki istikrarı sağlamaya çalışır.

- Bankaların bankası ve likiditenin son kaynağıdır. Bankalara kredi sağlar ve faaliyetlerini düzenler. Bankalar arasındaki çek takasını yürütür.

- Devletin bankacılığını yaparak, devlet adına fon tutar ve ödemeleri yapar.

- Para politikası araçlarını bağımsız olarak piyasa koşullarına göre kullanır.

Merkez Bankası, kâğıt para basımını kendisine bağlı banknot matbaasında gerçekleştirmektedir.

Kâğıt para ile banknot aynı anlamda kullanılmaktadır. Bozuk para adı verilen madeni paraların çıkartılması Maliye Bakanlığı ile Hazinenin yetkisindedir. Madeni paraların basıldığı yere darphane denilmektedir. Banknot matbaası Ankara’da, darphane İstanbul’dadır. Merkez Bankasının piyasaya banknot çıkarmasına emisyon adı verilir. Merkez Bankasının piyasaya sürdüğü toplam kağıt para tutarına emisyon hacmi adı verilir. Bu paralar tümü dolaşımda değildir. Bir kısmı bankalarda mevduat halinde, bir kısmı halkın elinde, firmaların veya kurumların kasalarında bulunabilir.

Merkez Bankasının Yapısı: Merkez bankaları anonim şirket şeklinde kurulmuşlardır.

Kuruluşun bünyesinde aşağıdakiler bulunmaktadır:

(21)

- Tüm ortaklardan oluşan genel kurul - Banka meclisi

- Denetleme kurulu - Para politikası kurulu - Başkanlık

- Yönetim kurulu

- Merkez ve şubeler iskonto kurulu - 23 adet şubeden oluşmaktadır.

Paranın 3 önemli fonksiyonu vardır.

1. Değişim(mübadele) aracı.

2. Değer ölçüsü olma.

3. Değer muhafazası

Paranın Değişim Aracı Fonksiyonu

• Para mal ve hizmet alışverişinde bir değişim aracı olarak kullanılır.

• Paranın olmadığı zamanlarda insanlar ihtiyaçları için mal takası yapıyorlardı. Yani malı malla değiştiriyorlardı.

• Bir değişim aracı olarak paranın, taşınabilirlik, bölünebilirlik ve genel kabul görme özelliklerine sahip olması gerekir. Bu özellikleri ile para mübadeleyi ve ticareti hızlandırır.

(22)

Konu 6: Emisyon, fayda ve zararları

Emisyon: Bozuk para dışında dolaşıma çıkarılan para olarak tanımlanmaktadır. Türkçe karşılığı ihraç olup, hisse senetleri ve tahviller için de aynı ifade kullanılmaktadır.

Emisyon, Merkez Bankası’nın aktif ve pasifindeki değişimler sonucu oluşur. Emisyon rakamlarından Merkez Bankası yetkilidir ve günlük olarak ilan edilir. Parasal genişlemeleri kontrol eden MB, her zaman emisyon hacmi kadar TL’yi kasalarında hazır tutar. Dolaşıma çıkarılan paranın bir bölümü banka kasalarında tutulur ve bu tutar düşüldükten sonra fiilen dolaşımda olan para tutarına ulaşılır.

Ekonomik bir kavram olarak bilinen emisyon ne demektir ? Kelime, köken olarak Fransızca dilindeki “emission” kelimesinden gelmektedir. Sözlük anlamı ise ekonomi demektir. Emisyon kelimesinin dilimizdeki karşılığı ise “ihraç etmek, çıkarmak ve yaymak” anlamlarına gelmektedir. Türkçede kağıt paraların, tahvillerin ve hisse senetlerinin ilk defa piyasaya sürülmesine emisyon denir.Demir paralar bu kavram kapsamına dahil değildir. Sadece kağıt paralar dahildir.

Emisyon kavramı kadar, emisyon hacmi kavramı da çok büyük bir önem taşımaktadır. Emisyon hacmi; Merkez Bankasının piyasaya sürmüş olduğu kağıt paraların toplam miktarına denilmektedir. Kavram üzerindeki yetkili merci ise yine Merkez Bankasıdır.Emisyon üzerindeki dalgalanmaların nedeni bankada gerçekleşen işlemlerin sonucu olarak ortaya çıkar. Mesela banka mevduatını arttırmayı başardığı zaman emisyon azalacak, azalttığı zaman ise emisyon artacaktır. Fakat basılan para miktarı piyasaya sürülmemişte ortaya çıkan sonuç nötrdür.

Emisyonun azalması için Merkez Bankasının basılmış paraları piyasaya sürmesi şarttır.

Emisyon sadece ekonomi alanında geçerli olan bir terim değildir. Aynı zamanda radyo yayınları, telsiz yayınlar ve ses ve ışık dalgalarının yayılması gibi durumlarla da kullanılmaktadır. Ancak emisyon kelimesinin günümüzde işletmeler tarafından çok sık kullanılıyor olması nedeniyle söylendiği zaman akıllara direk olarak ekonomi kelimesi gelmektedir. Kavram bir yönü ile de piyasada bulunan toplam para miktarını da temsil etmektedir denilebilir. Herhangi bir işte çalışan kişilerin karşına sıkça çıkacak olan kavramlar arasında yer alan emisyon kelimesinin anlamını bilmek çok önemlidir. Özellikle de Merkez Bankası çalışanlarının terimi iyi bildiği inkar edilemez bir gerçektir. Emisyon, kısaca ekonomi demektir. Yani çıkan kağıt paraların, senetlerin vb. şeylerin piyasaya sürülmesi anlamına gelmektedir.

Para basmak (emisyon) işlemini ülkemizde Merkez Bankası kontrol eder ve parayı kafasına göre basamaz.

Çünkü devletler, dolaşıma para sokabilmek için bir karşılık göstermek durumundadır. Yani para basabilmek için, elinizde (hazinenizde) altın rezervi olması gerekir.

Öncelikle, tüm dünyadaki devletler ve şirketler kendi aralarındaki tüm ticarette dolar kullanarak alışveriş yapıyorlar.

Uluslararası geçerliliği olan, tüm dünyanın tanıdığı tek şey dolar.

Dış dünyadan aldığımız, getirdiğimiz ve sattığımız her şey dolar olarak tanımlanmış. Yani dışarıya olan dolar borcumuzu TL olarak ödeyemiyoruz.

İkinci olarak, para basmak piyasaya daha çok para enjekte etmek demektir. Piyasada para bol olduğundaysa, paranın değeri düşer.

(23)

Para, piyasadaki bolluğu nedeniyle değerini kaybettiğinde, bir ürünün edilinebilmesi için o para biriminden daha fazla miktarda harcanması gerekir. Yani enflasyon ortaya çıkar.

Basit bir örnek verelim: Diyelim ki ülkedeki iç piyasada x kadar TL, ve y kadar da dolar var.

Biz bir x kadar daha TL basarak iç piyasadaki dolarları topladığımızda, dolaşımdaki TL miktarı 2 katına çıkacağından, TL'nin değeri 2 kat kadar düşer. Doların değeri ise 2 kat artar.

Ya da 3000 TL maaş aldığımızı farz edelim.

Paranın değeri düştüğünde, çoğunluğunu yurt dışından kullandığımız tüketim ürünlerini daha pahalıya almaya başlarız. Bir anda her şeye zam gelmeye başlar; enflasyon tavan yapar; ve 3000 TL pul olur.

Bu konuda belki de en bilinen örnek, Birinci Dünya Savaşı sonrası Almanya örneğidir.

Savaş giderlerini karşılayabilmek için durmaksızın para basan Almanya, bu dönemde hiperenflasyonla dengesini iyice kaybetmiş, fiyat artışlarına paralel seyretmesi gereken banknotları basamamaya başlamış, ve bir ekmeğin bir kasa para ile alınır hale geldiği bir döneme girmiştir.

1920'lerin Almanya'sında, ısınmak için para yaktıkları bilinir.

Düşünün ki kömür almak için para harcamaktansa para yakmak daha mantıklıdır. Ayrıca gün içinde dükkan ve restoranlarda insanların ellerinde yeni fiyatları gösteren tabelalarla dolaştıkları bir dönemdir bu; para işlevselliğini tamamen kaybetmiştir.

(24)

Konu 7: Kırgızistan’da üretim sektörü ve gelişimi

Kırgızistan'da, eski SSCB'nin dağılma sürecine girmesi ile birlikte egemenlik ve bağımsızlık yanlısı hareketler gelişmeye başlamıştır. 24 Eylül 1989'da Kırgızca resmi dil olarak kabul edilmiş, 12 Aralık 1990'da ise Cumhuriyetin adından Sovyet Sosyalist kelimeleri çıkarılmıştır.2 Kırgızistan Komünist Partisi'nin yönetimdeki etkisi Ağustos 1991'deki darbe girişimi sonrasında tedricen azalmış, 15 Aralık 1990'da egemenliğini kazanan Kırgızistan 31 Ağustos 1991'de bağımsızlığını ilan etmiştir.3 28 Ekim 1990'da Parlamento tarafından Devlet Başkanı seçilen Askar Akayev, 12 Ekim 1991'de yapılan halk oylamasıyla Devlet Başkanlığı'na tekrar seçilmiştir. 1993 tarihli Kırgız Cumhuriyeti Anayasası'nın amir hükmü gereği (Madde: 43) beş yıl olan görev süresinin dolması nedeniyle 24 Aralık 1995'te yapılan seçimlerde Akayev oyların

%73.3'ünü alarak yeniden Devlet Başkanlığı'na seçilmiştir. Nihayet 29 Ekim 2000 tarihinde yapılan son başkanlık seçimlerinde de aday olan Akayev geçerli oyların %74.4'ünü alarak üçüncü kez başkanlığa seçilmiş ve halen bu görevini sürdürmektedir.4 Bağımsızlık sonrası hazırlanan Anayasa 5 Mayıs 1993 tarihinde parlamento tarafından oybirliği ile kabul edilmiştir. Bağımsızlık sonrası dönemde Kırgızistan Cumhuriyeti'nin siyasî ve idarî yapısının esasları 1993 Anayasası ile belirlenmiştir. Anayasa ile ülkenin devlet biçimi Kuvvetler Ayrılığı ilkesine dayandırılmış; Yasama faaliyetinin Parlamento (Cogorku Keneş) tarafından yerine getirilmesi, yürütmenin ise güçlendirilmiş Başkan ve Hükümet tarafından paylaşılması öngörülmüştür. Ülkedeki sisteme Yarı-Başkanlık sistemi demek mümkündür.

Kırgızistan 8 Aralık 1991'de Bağımsız Devletler Topluluğu'na girmiştir. Bağımsızlık sonrası çok sayıda ülke tarafından tanınmış ve diplomatik ilişki kurmuş, çeşitli uluslararası kuruluşlara üye olmuştur. Türkiye, 16 Aralık 1991'de Kırgızistan Cumhuriyeti'ni tanıyan ilk ülkedir. Başkenti Bişkek [eski adı Frunze, nüfusu (1999) 787.738] olan Kırgızistan Cumhuriyeti, idari bakımdan 7 eyalet, 39 idari bölge, 21 şehir, 29 şehir tipindeki kasaba ve 1802 köyden oluşmaktadır.5 Kırgızistan Cumhuriyeti, diğer Orta Asya cumhuriyetleri ile kıyaslandığında bölgenin en az doğal kaynağa sahip ülkelerinden biridir. Ancak bu durum şu anda işletilebilen doğal kaynaklar bakımından geçerli olmakla birlikte, ülkede tespit edilmiş ve işletilmeyi bekleyen önemli doğal kaynak rezervleri ile ayrıca enerjiye de dönüştürülebilecek zengin su potansiyeli bulunmaktadır.

Kırgızistan su kaynakları açısından oldukça zengin bir ülkedir. Bu yönüyle eski Sovyetler Birliği içinde (Rusya, Tacikistan ve Kazakistan'dan sonra) 4. sırada gelmektedir. Mevcut su kaynaklarından sulama ve enerji üretiminde büyük ölçüde faydalanılmaktadır. Ülkede 7 büyük nehrin yanında, sayıları 28 bine ulaşan irili ufaklı akarsu vardır. Ancak bunların %90'dan fazlasının uzunluğu 10 km'den azdır. Kırgızistan'da ayrıca 2100'den fazla göl ve gölet bulunmakta olup ülkenin en büyük gölü, deniz seviyesinden 1607 m. yükseklikte yer alan Issık Göl'dür. Dünyanın ikinci büyük krater gölü olarak bilinen Issık Göl hacim itibariyle Orta Asya'da birinci, alan itibariyle ise Aral Denizi'nden sonra ikinci sıradadır.

Kırgızistan'da tespit edilmiş başlıca doğal kaynak rezervleri şöyle sıralanabilir: Kömür rezervi 2 milyar ton, petrol rezervi 89 milyon ton, gaz rezervi 5 milyar ton, demir rezervi 65 milyon ton, alüminyum rezervi 255 milyon ton. Ayrıca son yıllarda önemli miktarda altın yatakları tespit edilmiştir. Toplam altın rezervi 900 ton civarında belirlenmiş olup, başlıca altın sahaları Kumtor, Jeri, Makmal, İstam-Berde, Terek-Terekan ve Tald-Bulak olarak sıralanabilir.

Eski Sovyetler Birliği'nin bir üyesi olarak Kırgızistan Cumhuriyeti birlik döneminde, merkezi planlamaya dayalı işbölümünde daha çok tarımsal ürün alanı, enerji ve hammadde deposu olarak değerlendirilmişti. Bu durum ve Sovyetlerin izlediği cumhuriyetler arası bağımlılık politikaları sonucu ülkede sınai gelişme yeterince sağlanamamış, ülke tipik bir tarım ülkesi olarak kalmıştı.

(25)

Dolayısıyla Birliğin dağılması ve 1991 yılında elde edilen bağımsızlıkla birlikte, Kırgızistan siyasî bağımsızlık yanında ekonomik bağımsızlığı da gerçekleştirmek ve ekonomik yapıda yapısal değişiklikler yapmak için kapsamlı bir reform çalışmasına yönelmiştir.

Kırgızistan ekonomisi eski Sovyet döneminde kapalı bir ekonomi özelliği taşımakta ve diğer Sovyet cumhuriyetlerinin ekonomilerine entegre olmuş durumdaydı. Ekonomik organizasyon da buna göre oluşturulmuştu. Kırgızistan'ın sanayi kuruluşlarının bağımsızlıkları bulunmamakta ve bu kuruluşlar nihai müşteri ile doğrudan bağlantı kuramamaktaydı. Eski Sovyet sanayi politikası, üretim süreçlerini dikey olarak çeşitli bölgelere yaymış, yani üretim aşamalarının bir bölgede başlayıp bitmesine imkan vermeden, hammadde temininden ara üretim safhalarına ve nihai üretime kadar olan aşamaları farklı bölgelere dağıtmıştı. Dolayısıyla cumhuriyetlerin kendi kendine yeterli bir ekonomiye kavuşmaları son derece zor hale gelmekteydi.

Ülkede dış ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla bazı kurumsal düzenlemeler de yapılmıştır. Yabancı sermaye ve teknoloji girişini kolaylaştırmak amacıyla Bişkek ve Talas bölgesinde Maimak'ta Serbest Bölgeler kurulması kararlaştırılmıştır. Bu bölgelerde yabancı bankalar, dış ticaret şirketleri, sanayi şirketleri özel koşullarda faaliyetlerini sürdürebileceklerdir.

Benzer bir düzenleme de Gümrük Danışma Kurulu oluşturularak yapılmıştır. Ülkenin dış ticaretini artırmaya yönelik çalışmalar yapması amaçlanan kurul, Başbakan yardımcısı, Maliye Bakanı, ilgili diğer bakan ve kuruluş temsilcilerinin katılımıyla oluşmaktadır. Kırgızistan tüm bu liberalleşme ve ekonomisini uluslararası alana açma çabaları sonunda, 1998 yılında eski Sovyetler Birliği şimdiki Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyesi ülkeler içinde Dünya Ticaret Örgütü'ne kabul edilen ilk ülke olmuştur.

Dış Ticaretin Gelişimi: Kırgızistan'ın dış ticaret hacmi 1994 yılında 657 milyon dolar iken bu rakam 1995'te 931 milyon dolar olmuş, 1996'da 1.343 milyon dolara ulaşmış ve 1997, 1998 yıllarında bu düzeyi yaklaşık olarak korumuş ve 1999 yılında ise %25 oranında bir düşüşle 1.053 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir (bkz. Tablo: 1). Bu düşüşte 1998 yılında Rusya'da yaşanan ve bütün bölgede etkili olan ekonomik krizin daraltıcı etkisi belirleyici olmuştur.

Kırgızistan yapısal olarak açık veren bir dış ticaret yapısına sahiptir. 1994 yılı dışında izleyen yılların tamamında dış ticaret açık vermiş, 1995 yılında 113.4 milyon dolar olan dış ticaret açığı, 1996 yılında hızlı bir artışla 332.3 milyon dolara ulaşmış, daha sonra dalgalı bir seyirle 1997 yılında 105.5 milyon dolar, 1998 yılında 327.9 milyon dolar ve 1999 yılında 145.9 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Tablodaki veriler yardımıyla ihracatın ithalatı karşılama oranına bakıldığında 1994 yılında görülen %107'lik oran dışında diğer yıllarda bu oranın sırasıyla 1995'te

%78, 1996'da %60, 1997'de %85, 1998'de %61 ve 1999'da %75 düzeyinde gerçekleştiği görülmektedir.

İhracat ve ithalat rakamlarına bakıldığında, 1994 yılında ülke ihracatının %65.5'i BDT ülkelerine gerçekleştirilirken bu oran zaman içinde düşerek 1999 yılına gelindiğinde %40.4 olmuştur. Bu karşılık ülke ihracatı içinde BDT dışı ülkelerin payı giderek artmış ve 1994 yılında %34.5 olan bu pay, 1999 yılında %60 düzeyine yaklaşmıştır. Yine 1994 yılında ülke ithalatının %66'sı BDT ülkelerinden sağlanırken bu oran giderek azalmış ve 1999'a gelindiğinde %43.2 olmuştur. Buna koşut olarak 1994 yılında toplam ithalatın %34'ü BDT dışı ülkelerden sağlanırken 1999'a gelindiğinde bu ülkelerin payı %56.8'e yükselmiştir. Bu durum Kırgızistan'ın bağımsızlık sonrası süreçte yürüttüğü ekonomik yapıyı liberalleştirme çalışmalarının ve uluslararası alana açılma gayretlerinin olumlu bir sonucu olarak değerlendirilebilir.

Dış Ticaretin Sektörel Analizi: Kırgızistan'da dış ticaretin sektörel dağılımına bakıldığında sanayi sektörünün payının %90'ın üzerinde olduğu, tarım ve diğer dalların payının %10 civarında kaldığı görülmektedir. Ancak mal grupları itibariyle ülkenin dış ticareti içinde elektrik enerjisi-

(26)

renkli metal-gıda sanayii ürünleri ihracatı ve petrol, doğalgaz, makine ithalatı en önemli kalemleri oluşturmaktadır.

Kırgızistan'ın toplam sanayi ürünleri ihracatının yıllar itibariyle dağılımına bakıldığında 1994 yılında, %22.8'inin hafif sanayi ürünleri, %18.6'sının elektrik enerjisi, %16.2'sinin gıda sanayii ürünleri ve %15.4'ünün renkli metal sanayii ürünlerinden oluştuğu görülmektedir (bkz. Tablo: 2).

1999 yılına gelindiğinde toplam sanayi ürünleri ihracatı içinde en büyük payı %47.8 ile renkli metal sanayii ürünleri almakta, bunu %11.5 ile elektrik enerjisi ve %10.3 ile de makine-imalat ürünleri izlemektedir. 1997 yılı ve sonrasında renkli metal sanayii ürünlerinin payının hızlı yükselişinde ülkenin altın üretimi ve ihracatı belirleyici olmuştur.

1997 yılında ülkede 158 milyon 400 bin dolarlık altın ihraç edilmiştir ki bu toplam ihracatın

%26'sını oluşturmaktadır. 1998 yılında ülke ihracatı içinde altının payı %36 (189 milyon 600 bin dolar), 1999 yılında ise %38 (173 milyon) düzeyinde gerçekleşmiştir.7 Son yıllarda altın ihracatındaki bu belirgin artış nedeniyle 1999 yılında ülke sanayi ürünleri ihracatının %60'ı renkli metaller ve elektrik enerjisi ihracatından oluşur hale gelmiştir (bkz. Tablo: 2). Toplam içindeki payları azalmakla birlikte Kırgızistan'ın ihraç ettiği diğer önemli ürünler arasında ham deri, canlı hayvan, tarımsal makine parçaları, tütün ve meşrubat sayılabilir.

Kırgızistan'da ithalatın sektörel dağılımına bakıldığında ülkenin net bir yakıt ithalatçısı olduğu görülmektedir. Toplam sanayi ürünleri ithalatı içinde yakıt sanayiinin payı 1994 yılında %40.4 düzeyine ulaşmış, izleyen yıllarda bu oran düşüş trendi izlemiş olmakla beraber 1999 yılında da

%20 civarında gerçekleşmiştir. Kırgızistan ihtiyaç duyduğu petrol ve doğal gazın tamamına yakınını komşu ülkelerden ithal etmektedir. Ülke ithalatı içinde diğer önemli kalemler makine- imalat sanayii ürünleri ve gıda sanayii ürünleridir (bkz. Tablo: 3).

Kırgızistan'ın ithal ettiği başlıca ürünler arasında çay, hububat, şeker, ilaç, tekstil ve giyim, hafif sanayi teçhizatı, dayanıklı tüketim maddeleri ve otomobil diğer önemli kalemleri oluşturmaktadır.

Dış Ticaretin Ülkelere Göre Dağılımı: Kırgızistan bağımsızlık sonrası süreçte izlediği dışa açık iktisat politikaları sonucu çok sayıda ülke ile dış ticaret ilişkisi içine girmiştir. Bağımsızlığın daha üçüncü yılı olan 1994 yılında dış ticaret ilişkisi kurulan ülke sayısı 50'yi aşmıştır. Bu sayı yıllar itibariyle giderek artış göstermiş ve Kırgızistan halen 80'den fazla ülke ile dış ticaret ilişkisi içinde bulunmaktadır.

1994 yılında 53 ülkeye çeşitli miktarlarda ihracat yapılmışken, 1995'te ülke sayısı 49, 1996'da 48, 1997 yılında 61, 1998 yılında 57 ve 1999 yılına gelindiğinde 63 olmuştur. Benzer bir seyir ithalat yapılan ülkeler için de gözlenmektedir. 1994'te ithalat yapılan ülke sayısı 54 iken bu sayı 1995'te 55, 1996'da 71, 1997'de 74 olmuş, 1998'de 92 ülkeye ulaşmış ve 1999 yılında 87 ülkeden ithalatta bulunulmuştur.

İhracatın Ülkelere Göre Dağılımı: Kırgızistan'ın ihracatının ülkelere göre dağılımına bakıldığında ilk sıraları BDT ülkelerinin aldığı görülmektedir. 1994 yılında ülke ihracatının

%28'inin gerçekleştirildiği Kazakistan ilk sırayı alırken, %17.1 ile Rusya ikinci sırada yer almıştır. 1995 yılında Rusya %25.6 ile ilk sırayı almış, Özbekistan %17 oranı ile ikinci sırada yer almıştır. 1996 yılında da mevcut durum sürmüş ve Rusya %26.6 ile birinci, Özbekistan %22.8 ile ikinci sıradaki yerini korumuştur. 1997 yılında ise Özbekistan %16.8 ile birinci sıraya yükselmiş, Rusya %16.3 ile ikinci, Kazakistan ise %14.4 ile üçüncü sırada yer almıştır. 1998 yılında Kazakistan %16.5 ile ilk sırada yer almış, onu %16.2 oranı ile Rusya ve %7.4 oranı ile Özbekistan izlemiştir. 1999'a gelindiğinde Rusya %15.5 oranıyla BDT ülkeleri arasında ilk sırada yer almış, Özbekistan (%10.2) ve Kazakistan (%9.8) onu izlemiştir.

(27)

Görüldüğü gibi Kırgızistan'ın toplam ihracatı içinde BDT ülkeleri Rusya, Kazakistan ve Özbekistan en önemli partnerler durumundadır. Bu üç ülkenin 1994 yılında Kırgızistan ihracatı içindeki toplam payları %58'ler seviyesinde iken, 1999'a gelindiğinde %35'ler düzeyine gerilemiştir. Bu durum Kırgızistan'ın ihracatta BDT üyesi yakın cumhuriyetlere bağımlılığının gittikçe azaldığını göstermesi bakımından önemlidir.

Kırgızistan'ın BDT dışı ülkelere ihracatına bakıldığında 1994 yılında ilk sırayı %16.5 payla Çin'in aldığını, onu İngiltere (%8.6) ve Almanya'nın (%2) izlediğini görüyoruz. 1995 yılında Çin yine ilk sırada yer alırken (%16.7), İngiltere (%6.7) onu izlemektedir. 1996 yılına gelindiğinde Çin'in toplam ihracat içindeki yeri %7.4'e düşmüş olmasına karşın ilk sıradaki yerini korumuş, ABD (%3.4) ve İngiltere (%1) bu ülkeyi izlemişlerdir. 1997 yılında İsviçre %26.8'lik payla ilk sırada yer almış, Çin (%5.2), ABD (%3) ve Almanya (%2.9) onu izlemiştir. 1998 yılında Almanya %37.4 gibi yüksek bir payla ilk sırada yer alırken, Çin %3 pay ile ikinci ülke olmuştur.

1999'a gelindiğinde Almanya (%32.6), Çin (%5.5) ve İngiltere (%2.7) şeklinde sıralanmışlardır.

Kırgızistan'ın BDT dışı ülkelere yaptığı ihracatında en önemli partnerleri Çin, İngiltere, Almanya ve ABD'dir. 1994 yılında bu dört ülkeye yapılan toplam ihracat %27'ler civarında iken, 1999'a gelindiğinde bu oran %44 düzeyine ulaşmıştır. Kırgızistan-Türkiye dış ticaret ilişkileri aşağıda ayrı bir başlık altında ele alınacak olmakla birlikte, bu noktada Türkiye'nin Kırgızistan'ın ihracat partneri ülkeler sıralamasında yer almıyor olması dikkat çekilmesi gereken bir husustur.

Kırgızistan'ın ihracatının coğrafi dağılımına bakıldığında ise, 1994 yılında toplam ihracatın

%64'ünün Asya, %34'ünün Avrupa, %1.4'ünün Amerika kıtasında yer alan ülkelere gerçekleştirildiği görülmektedir. 1999 yılına gelindiğinde ise %34'ü Asya, %63'ü Avrupa ve

%2.5'i de Amerika kıtasında yer alan ülkelere gerçekleştirilmiştir. Bu durum Kırgızistan'ın ihracatının bölgesel dağılımında yapısal bir değişikliğin gerçekleştiğini açık bir şekilde göstermektedir.

İthalatın Ülkelere Göre Dağılımı: Kırgızistan'ın ithalatının ülkelere göre dağılımına bakıldığında ilk sıraları yine BDT ülkelerinin aldığı görülmektedir. 1994 yılında ülke ithalatının %21.8'inin gerçekleştirildiği Rusya ilk sırayı alırken, onu %20.1 oranı ile Özbekistan ve %18.3 oranı ile Kazakistan izlemektedir. 1995 yılında da benzer durum sürmüş ve sıralama Rusya (%21.8), Kazakistan (%21.5) ve Özbekistan (17.0) şeklinde olmuştur. Yine 1996 yılında Rusya (%20.8), Kazakistan (%16.5) ve Özbekistan (%15.6) ilk üç sırayı paylaşmışlardır. 1997 yılında Rusya'nın payı %26.8'e çıkmış, onu Özbekistan (%18.1) ve Kazakistan (%9.8) izlemiştir. 1998 yılına gelindiğinde bu üç ülkenin toplam ithalat içindeki paylarında nispî olarak azalma görülse de yine ilk üç sırayı, Rusya (%24.2), Özbekistan (%14.5) ve Kazakistan (%9) şeklinde paylaşmışlardır.

Azalma trendi 1999'da da sürmüş ve Rusya ilk sıradaki yerini korumakla beraber payı %18.2'ye inmiş, onu %12.1 ile Kazakistan izlemiştir.

Kırgızistan'ın toplam ithalatında BDT ülkeleri Rusya, Kazakistan ve Özbekistan en önemli ülkeleri oluşturmaktadır. Bu üç ülkenin ithalat içindeki toplam payları 1994 yılında %60.2 iken, bu oran 1999'a gelindiğinde %38.6 düzeyine gerilemiştir. Bu durum Kırgızistan'ın ihracatta olduğu gibi ithalatta da BDT üyesi yakın ülkelere bağımlılığının gittikçe azaldığını göstermektedir.

Kırgızistan'ın BDT dışı ülkelerden yaptığı ithalata bakıldığında, 1994 yılında ilk sırayı %11 payla ABD aldığı, onu %4.7 ile Türkiye ve %3.6 ile Küba'nın izlediği görülmektedir. 1995 yılında %7.3 ile Türkiye ilk sırada yer alırken, %4.3 ile Küba ve %3.6 ile ABD'nin gelmektedir.

1996 yılında ise sıralama Türkiye (%5.6), Kanada (%5.0) ve ABD (%4.2) şeklinde olmuştur.

1997'de Türkiye %6.1 payla ilk sıradaki yerini korumuş, daha sonra ABD (%5.5) ve Almanya (%5.3) onu izlemiştir. 1998 yılına gelindiğinde sıralama değişmiş, %6.2 ile Almanya ilk sıraya

Referanslar

Benzer Belgeler

Yeni mağa- za daha ziyade arz ve talebin, satış v e alış kolay- lıklarının ve halkın isteklerinin tüccar tarafından hissedilişinin ve mimar tarafından da en ileri bir

 Özellikle ana karakterlerden biri olan Kee’nin siyahi olması ve uzun yıllar sonra dünyada ilk defa bir çocuğu doğuran kadın olması filmin politik altyapısında

Orta öğ renimini 2007 yılında Lefke Gazi Lisesinde tamamladıktan sonra, Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde Otomotiv Öğ retmenliğ i lisans eğ itimini 2012

Günümüzde teknoloji esas olarak nanopartiküllere dayanmaktadır ve iki boyutlu grafen levhalar, olağanüstü elektron taşınması, mekanik özellikleri ve yüksek yüzey

Annem bana “Al bunu Hayrettin komşu anneye götür” demez.. Ne der

Hepsinden “daha fazla” ve “daha yakın” olarak planladığımız Nest Bornova; otobanın hemen yanında olma- sının avantajıyla, şehrin kalbinden çok kısa sürede

Yeni Korando Sports içine, sürücü ve yolcuların konfor ve zevkini arttırmak için yeni özellikler eklendi.. Özellikle, eller serbest kullanıma imkan vermek için direksiyon

Araştırmanın bu kısmında KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığına bağlı bir Endüstri Meslek Lisesinin Mobilya Dekorasyon bölümünden 1992-2002 yıllan arasında