~·~
·elU~WıJLF.eJ
August - October 2003
Volume : 5 Number : l 8
Arkeolojik Veriler Bağlamında Kur'an
Kıssalarunın
Fiilen
GerçekleşmemişHadiseler
OlduklarınaDair
· Bahattin Dartma·
Giriş
Kur'an'ın, hacim itibariyle önemli bir bölümünü kıssalar oluşturmaktadır.
Onun kıssalara bu kadar geniş yer vermesinin sebebi, insanların ibret ve öğüt
alarak·, 1 hidayette olmayanların hidayete gelmelerini, hidayette olanların ise hi- dayete daha fazla sarılmalarını sağlamaktır. Ve Kur'an, bu en güzel kıssaları,2 tarihte fiilen olmuş birer hadise olarak sunmaktadır: "Biz sana onların haber- lerini gerçek olarak anlatıyoruz ... "3
Ancak, Kur'an'da yer alan kıssalar hakkında, "bu olayların (kıssaların), insanların öğüt ve ibret almaları için uydurulmuş (üstfire/masal) edebime- tinler/ürünler olup, tarihte fiilen meydana gelmemiş/gerçek hayattan alın
mamış oldukları"4 şeklinde özetleyebileceğimiz, Kur'an'ın sıhhatini ve oriji-
nalliğini zedelemeye yönelik bir takım iddialar ortaya atılmaktadır. Hatta kimi- leri, bazı peygamberlerin tarihi varlığından bile şüphe etmektedirler.5
. 'Kur'an kıssalarının, edebi metinler oldukları, insanların öğüt ve ibret
almaları için anlatıldıkları' doğrudur. Yanlış olan taraf, 'onların, uydurulmuş
(üstfire/masal), tarihte fiilen vuku bulmamış oldukları' şeklinde, tarihi hakikatle- re ve arkeolojik verilere tamamen aykırı olan iddia ve kabullerdir.
Şimdi, bu küçük çaplı etüdümüzde, hem üzerinde durmak istediğimiz asıl
konu olmadığı ve hem de ilgili eserlerde yeterince bilgi verildiği kanaatini taşı
dığımız için "kıssa" kelimesinin kökü, lügat ve terim anlamlan ve faydalan gibi hususları bir tarafa bırakıp,6 Kur'an kıssaları hakkında ileri sürülen bu vb. mak-
satlı görüşlerin, tarihi gerçeklere ters 'düştüğünü, daha açık bir ifade ederek, kıs
salarda anlatılan olayların tarihte fiilen gerçekleştiklerini somut delillerle kısaca
ortaya koymaya çalışacağız. Bunun için de arkeolojinin bulgularından istifadey- le, Nfih, Hfid, Salih, ·İbrahim ve Mfisa(as)'ın peygamber olarak gönderildiği dö- nemlere ait bir takım kesit ve pasajlar sunııp bazı mukayeseler yapacağız.
ı. Nuh (as):
Nfih (as), peygamber olarak gönderildiği kavmine, duyurmakla mükellef ol-
duğu ilahi mesajı tebliğ etmiştir: "Andolsun Nfih'u kavmine gönderdik: Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız yoktur.
Doğrusu ben size büyük bir günün azabının inmesinden korkuyorum."7
· "Andolsun biz .Nfih'u da kavmine gönderdik: Ben sizin için apaçık bir
uyarıcıyım, Allah'tan başkasına tapmayın. Gerçekten ben, sizin acı bir gü- nün azabına uğramanızdan korkuyorum, dedi."8
Ancak kavmi onun tebliğ ettiği bu mesajı kabul etmemiştir:
"Onlardan önce Nôh'un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar
ve 'cinlenmiştir' dediler. Ve ona çeşitli eziyetler yapılarak tebliğden
menedildi. "9
Bu sebeple de onlar, suda boğulmak suretiyle tarih sahnesinden silinmişler
dir: "Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları
kurtardık ... ve ayetlerimizi yalanlayanları da boğduk ... "10
Kur'an, bunları ortadan kaldıran tufan manzarasını şöyle tasvir etmektedir:
Biz de nehir gibi devamlı akan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeryüzünde I<aynaklar fışkırttık, su[lar] takdir edilmiş bir işin olması için birleşti. Nuh'u da tahtalar ve çiviler[le yapılmış gemi] üzerinde taşıdık."11
"(Nihayet) ey yer suyunu yut! ve ey gök (suyunu) tut! denildi. Su çekildi; iş
bitirildi; gemi de Cudi üzerine oturdu."12
Tufanın, hem 'göğün kapılarının açılması', yani kesintisiz bir şekilde yağan sağnak yağmur sularıyla ve hem de 'topraktan gözelerin/kaynakların fışkırması'
yani tektonik hareketler sonucu karanın yarılarak yerden fışkıran suların birleş
mesiyle meydana geldiği13 bildirilmektedir. Bu arada o çevrede bulunan nehir- lerin (Fırat, Dicle vb.) de taştıgı, Hint okyanusu yüksek basınç· merkezinden Basra körfezi alçak basınç merkezine doğru şiddetli hava akımlarının (antisik- lon) tesiriyle denizin kabardığı14 da ileri sürülmektedir. ,
Konuyla ilgili İngiliz arkeolog Sir Leonard Woolley ve ekibi, 1922-1934 yıl
ları arasında Mezopotamya'nın tarih! şehirlerinden Ur'da uzun süre kazılar yapmış; MÖ iV bin yıldan kalma kral mezarlarını ortaya çıkarmış; tufandan ön-' ceki kral listesini içeren kil tabletleri bulmuştur. 15
Woolley'in Ur Şehrinde yaptığı bu kazılarda:
Birinci tabakada kral mezarlarına tesadüf edilmiş;
İkinci tabakada modem usullerle döndürülerek imal edilmiş çanak ve çöm- lek kalıntıları bulunmuş;
Üçüncü tabakada 3 ile 3. 70 m. arasında değişen kalınlıkta tufandan geriye kalan kurumuş çamur tabakası görülmüştür: Daha sonra, bu çamur tabakasından alınan örneklerle Fırat nehir suyundan alınan çamur örnekleri laboratuarda ince- lenmiş ve yapılan analizler sonucu numunelerin aynı elementleri ihtiva ettiği gö-
rülmüştür.
İşte söz konusu tesbit, mil tabakasının tufan esnasında oluştuğunu gösterdi- ğine ve aynca tufan sırasında, Kur'an'ın "yeryüzünde kaynaklar fışkırttık"16 i- fadesinden, 'Fırat nehrinin de taşmış' olduğuna dair kuvvetli bir işaret olarak kabul edilebilecek niteliktedir. Çamur katmanının altındaki .
Dördüncü tabakada ise tekrar basit bir şekilde elle yapılmış çanak-çömlek kalıntılarına rastlanmıştır. 17
Böylece Kur'an'da anlatılan tarih! bir olay, arkeoloji disiplini tarafından da aynen doğrulanmış olmaktadır.
Bahattin Dartma Yıl: 5, Sayı: 18 Ağustos - Ekim 2003
il. Hud (as):
Kur'an'da zikredilen ve MÖ 2800-2280 tarihleri arasında yaşadığı18 bildiri- len Ad kavmi, Nuh kavminden sonra gelmiş ve fizik olarak da onlardan daha üstün özelliklerde yaratılmışlardır : " ... Düşünün ki Allah sizi, Nuh kavmin- den sonra, onların yerine hiikimler yaptı. Üstelik yaratılışta size irilik ver-
di ... " 19 .
Allah onlara geniş bir servet vermiş ve paha biçilmez•nimetler bahşetmiştir: ·
"Onlara size vermediğimiz servet ve kuvveti vermiştik ... "20
Onlar da bu sayede şu geçici dünyada ebedi kalacakları zehabına kapılarak inşaat alanında fevkalade bir ilerleme kaydetmişlerdir : "Belki ebedi yaşarsınız
diye köşkler (ve müstahkem kaleler) ediniyorsunuz?"21
Hatta kurdukları İrem şehrinin bir benzeri olmadığı bizzat Kur'an tarafından zikredilmiştir: "Görmedin mi Rabb'in ne yaptı Ad kavmine? Sütunlu İ
rem'e? Ki ülkeler arasında onun eşi yaratılmaınıştı."22
Konuya ilişkin olarak, 1837 yılında James R. Wellested tarafından Hısn-ı
Gurab yakınında, TL Ad kavmine ait, MÖ 1800 yıllı~_rında yazıldığı bildirilen ve üzerinde, Hz. Hiid'un adının ve Kur'an'ın bu kavmin maddi zenginliği hakkında verdiği bilgilere paralel bilgiler veren arkeolojik bir kalıntıdaki şu ifadeler dik- kate değer görünmektedir : ''Bu kalenin içinde, uzun bir zaman son derece rahat ve müreffeh bir hayat yaşadık. Öyle ki, yaşantımız her türlü sıkıntı ve ızdırabtan uzaktı. Kanallarımız her zaman su ile dolu idi... Hükümdar-
larımız ise her türlü kötü düşünce, ard niyet ve ahlaksızlıktan uzak asil
krallardı. Onlar kötü kişi ve bozgunculara çok sert davranırlardı. Bizi Hz.
Hud'un kanunlarına göre idare ederlerdi. Bütün önemli kararları bir kita- ba yazarlardı. Mucizelere ve ölümden sonraki hayata inanırdık.''23
Görüldüğü gibi Ad kavmi hakkında Kur'an'da verilen bilgilerle arkeolojik
kalıntıdaki bilgiler kayda değer bir paralellik arzetmektedir.
m.
Salih (as):Kur'an, kendlıerine peygamber olarak Salih(as)'ın gönderildiği Semiid kavı:ninin, Ad kavminden sonra geldiklerini, Hicr denilen yerde yaşadıklarını ve peygamberleri yalanladıklarını haber vermektedir: "Düşünün ki Allah, Ad'dan sonra sizi hükümdarlar yaptı ve yeryüZllnde sizi yerleştirdi...''24
"Andolsun Hicr halkı (Semiid) da peygamberleri yalanladılar."25 Onların Hicr'de yaşadıkları hadislerde de yer almaktadır.26
Ayrıca Asurlulara ait bir kitabede (MÖ 715) Semiid kavminin Hicr'de yaşa
dığı belirtilmekte; Yunan tarihçileri de Hz. Isa'nın doğduğu yıllarda 'Thamudeni' dedikleri Semiidluların, Hicr'de oturduğunu söylemektedirler.27
Öte yandan Arab tarihinde Niih(as)'dan sonra gelen Ad ve Semiid kavimle- rine, heliik olmuş anlamında 'el-Arabu'l-Ba'ide' denmektedir.28
Bütün bunlar, vaktiyle Ad ve Semiid adlı kavimlerin yaşadıklarını gösteren arkeolojik ve tarih! delillerdir.
Şimdi, Semfid kavminin yaşadığı yerlerden biri olan Hicr'in coğrafi konu- munu tesbit ettikten sonra biraz da burada bulunan arkeolojik kalıntılardan bah- sedelim. Hicr, Arabistan'ın kuzeybatısında Hicaz (Medine) ile Şam arasında,29 ·
Teyma'nın yaklaşık olarak 110 km. güneybatısında, bu günkü AJa'nın 15 km.
kuzeyinde bulunan bir yerdir.30 27° derece kuzey, 38° derece güney meridyenle-
ri
arasında bulunmaktadır.31 Halen Medine-Tebük demiryolu üzerinde bir istas- yon olan 'Meda'in-i Salih' adıyla anılmaktadır.32Semfid kavmi, oturdukları bölgelerin dağlarında evler yontmuşlar, ovaların
da da saraylar yapmışlardır: " ... Onun düzlüklerinde saraylar yapıyor, dağla
rında evler yontuyorsunuz ..• "33
Onların kayaları/merdivenleri ilk yontan millet oldukları ve Vadl'l-Kura'da (köy/şehir olarak) bütünüyle taştan yapılmış 1700 yerleşim birimi kurduklan34 söylenmektedir. Yaz günlerinde ovalardaki saraylarında, kış günlerinde de dağ
lardaki evlerinde35 lüks bir hayat yaşamışlardır. Mimaride, özellikle de dağla
n/kayaları oyarak ev ve saray yapımında çok maharet, 36 toprağı işlemede de bir hayli başarı elde etmişlerdir.37
Oldukça müreffeh bir hayat Semfid kavmi, olumsuz düşünce ve davranışla
rından vazgeçerek hidayete gelmemeleri nedc;!niyle helak olmuşlardır.38 Onlar- dan geriye ibret nişanesi olarak ıssız evlerinden başka bir şey kalmamıştır:
"İşte şunlar zulüınleri yüzünden çökmüş ıssız kalmış evleridir. Şüphe- siz bunda bilen kavim için bir ibret vardır." 39 ·
Bu gün bunlardan hala ayakta duranlar vardır.
İbn Batfita ( 770/1367), hicri sekizinci yüzyılda el-ÜJa'ya uğradığında burası nakkında şu ifadelere yer vermektedir : "Semôd kavminin ikametgahları anı
lan yerde kırmızı taştan dağlar içinde oyulmuş olup eşikleri nakışlarla süs- lüdür. Gören yeni yapılmış zanneder. Bu. kavınin çürümüş keıniklerini
bahsedilen evlerde görmek mümkündür."40 İstahrl (v. 340/951) ise Semfid evlerini şöyle tasvir etmektedir : "Semôd kavıninin dağlar içinde (taştan ya-
pılmış bu) evlerinin bizim evler gibi olduğunu gördüm. Uzaktan bakıldığın
da bunlar birbirine bitişik zannedilir: Aralarına girildiğinde ise ayrı olduk-
ları görülür. Kumluk olan çevresi dolaşılabilir. Fakat yukarısına güçlükle çıkılabilir."41 Evliya Çelebi'ninde kayda değer niteliktedir: "Bu dağları öyle
mağara mağara, yar yar edip saraylar yapmışlar ki, kayaları-peynir gibi
kesınişler. Kayalara pencereler, kapılar açmışlar, oymalar yapmışlar. Bir- birlerine yollar açmışlar. Köşkler, divanhaneler, yer altı odaları var ki her birine bin-iki bin adam sığar ... "42
İbn Batfita (770/1367)'nın el-ÜJa hakkında bilgi verirken söylediği, "Sa-
lih(as)'ın naka[deve]sımn çöktüğü yer dahi orada iki dağ arasındadır. Bun-
ların arasında bir mescid kalıntısı olup halk orada namaz kılar. Hicr ile Üla'nın arası yarım günlük veya daha az bir mesafedir"43 sözleri de bu bil- gileri te' yld etmektedir.
Bahattin Dartma Yıl: 5, Sayı: 18 Ağustos - Ekim 2003
Anlaşılan o ki, Semfid kavminden günümüze kadar gelen bu eserler, söz ko- nusu kavim hakkında Kur'an'ın verdiği bilgilerin doğruluğunu yeterince ortaya
koymaktadır.
iV. İbrahim (as):
İbriih!m (as), kavmini tevhide çağırmıştır. Ba~ta ailesi olmak üzere, çevresi- ne ve devrin idarecilerine, tevhid ilkesini benimsetmek için var gücüyle gayret · etmiştir: "Onlara İbrahim'in haberini de oku : Babasına ve kavmine : Neye
tapıyorsunuz? Demişti. Putlara tapıyoruz, onların önünde ibadete duruyo- ruz, dediler. Peki dedi, siz dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?
Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı? Hayır, aııia babalarımızın
böyle yaptıklarını gördük, dediler. işte gördünüz mü neye tapıyorsunuz?
dedi."44
"Babasına demişti ki, babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin tapıyorsun?"45
Bir türlü tevhidi benimsemeyen kavmi, bu yüzden onu ortadan kaldırma te- şebbüsünde bile bulunmuştur: "Kavminin İbrahim'e cevabı, sadece : Onu öl- dürün yahut yakın demeleri oldu. Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz
bunda inanan toplum için ibretler vardır."46
Hz. İbrahlm'ın MÖ yaklaşık olarak 1940 yıllannda,47 yani bronz çağında48
Irak'ın, bugünkü Nasıriye şehrinin 10 km. .kadar güneyinde, Bağdat'ın 300 km.
güneydoğusunda ve Fırat nehrine 18 km. uzaklıkta yer alan Ur (Tel el- Mukayyer/Muğ!r/Muquayyar) şehrinde dünyaya geldiği; Mukayyer'in İbra
h!m'ın kavmi diye tanıtılan Keld&nllerin49 eski Ur şehri olduğu, 1854'te Kırım savaşı esnasında British Museum adına, J. G. Taylor tarafından burada ilk kazı
ya başlandığı zaman Rawlinson tarafından bir tümülüste bulunan belgelerden tespit edildiği50 bildirilmektedir. Aynca Ur ve çevresinde yapılan kazılar esna-
sında iki belge daha daha ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan birincisi "l'arah oğlu
Abraham" yazılı olan bir tablettir. Bu tablette sadece bu isi~ yazılıdır, başka
bir. kayıt yoktur. İkinci belgede ise Ur peygamberinin yakalanması için Acbor
oğlu Elnathan'ın aldığı tedbirler yazılıdır. Bu belgeyi teyld eden bazı Sabi']
kaynlıkları da mevcuttur. Söz konusu kaynaklarda Hz. İbrah!m'in zamanın me- Ilki tarafından takibat altına alındığı ve tutuklandığı kaydedilmektedir.51
• • •
İbrahim, bir kıtlık nedeniyle 12. sülfüe52 (veya Hiksoslar53 (2214- 170354)
döneminde Mısır'a gitmiştir:
"Peygamber İbrahim (as) üç yalandan başka hiç yalan söylememiştir.
(Bunların) ildsi Allah'ın zatına aittir. Biri 'ben gerçekten hastayım', diğeri
'belki bu işi büyükleri olan şu put yapmıştır' demesidir. Bir tanesi de Sare haklqndadır. İbrahim yanında Sare olduğu halde bir cebbann55 meınleke
tine gelmişti. O (Sil.re) insanların en güzeli idi. İbrahim ona : Bu cebbar se- nin benim karım olduğunu b~se, senin için bana galebe çalar. Bi- na'enaleyh sana sorarsa kendinin kız kardeşim olduğunu haber ver. Çün-
kü sen İslfim'da benim din kardeşimsin. Zira yeryüzünde seninle benden
başka müslüman bilmiyorum, dedi. Cebbarın ülkesine girdiği zaman onun bir adamı Sare'yi gördü. Cebbara vararak : Gerçekten senin ülkene öyle bir kadın geldi ki, o kadının senden başkasının olması uygun olmaz. Ceb- bar hemen Sare'ye haber göndererek onu getirtti. İbrahim (as) namaza
kalktı. Sare cebbarın yanına girince cebbar elini ona uzatmaktan kendini
alamadı. Fakat şiddetli bir şekilde eli tutuldu. Bunun üzerine cebbar ona : Allah'a duca et de eliıni salsın, sana bir zarar vermeyeceğim, dedi. O da bunu yaptı. Fakat (o yine) aynı hareketi tekrarladı. Eli ilk defakinden daha
şiddetli olarak tutuldu. Cebbar Sare'ye az öncekinin aynısını söyledi. O da onu tekrarladı. Fakat cebbar aynı hareketi yine yaptı. Bu defa eli ilk iki- sinden daha şiddetli bir şekilde tutuldu. Artık cebbar, Allah'a duca et, elimi
salıversin. Allah şahidim olsun sana bir zarar vermeyeceğim, dedi. O da bunu tekrar yaptı ve cebbarın eli salındı. (Bu sefer) Cebbar, Sare'yi getiren
adamı çağırarak : Sen bana insan değil, ancak bir şeytan getirmişsin! Bunu hemen ülkemden çıkar, Hacer'i de ona ver, dedi."56
Bu hadise, Lilt Gölü yakınındaki Kumran mağaralarında bulunan ve MÖ 50 - MS 50 yıllan arasına tarihle[nebil]en ceylan derisine yazılmış tarihi bir vesi- kada da aynen geçmektedir. Söz ,konusu belgede olay şöyle anlatılmaktadır:
"Onun yüzüne bakınca, o ne kadar güzel, başındaki saçlar ne ince, gözleri ne kadar güzel, burnu ne hoş! Bütün ışıltılar onun yüzünde, göğ~u nasıl güzel! Beyazlığı ne sevimli! Kollarının görünüşü ne biçimli. Elleri ne kadar uygun. A vuçları_ne hoş, parmakları uzun ve ince. Bacakları ne güzel! Kal-
çaları kusursuz. Bütün kızların ve gelinlerin hiçbiri onun kadar güzel de-
ğil. Hepsinin üstünde, o çok akıllı bir kadın. Ve kral, Horkanoş'un ve onun iki arkadaşının bu sözlerini duydu. Üçü d!i tek adam gibi konuşuyorlardı.
Kral onu çok görmek istedi, onu getirmeleri içih adam gönderdi. Onun gü-
zelliğine hayran kaldı ve onu karılığa _aldı ve beni öldürmek istedi. Sa re, krala, "o benim erkek kardeşimdir" dedi. Ben Abram'ı kurtardı ve beni
öldürtınedi. -
Bu benim için iyi idi (böyle söylemesi bana uygun geldi) ve ben Abram, Sare'nin benden zorla alındığı gece büyük bir acı ve üzüntü ile ağlarken kardeşiınin oğlu Lı1t da beninıle ağladı.
Önce büyük bir üzüntü ile gözlerimden yaşlar akarak dua ettim : "Bü- tün dünyanın Efendisi, Sen ey Yüce Tanrı; bütün kulların, bütün beylerin efendisi ve onları yargılayan Sen kutsal, dinle şimdi! Mısır firavunu Zoan, -bu isim kıral adı değil, Mısır'da Nil deltasında bir şehir adıdır (deniyor)- benim karımı elimden aldığı için önünde ağlıyorum. Onu benim için yargı
la. Senin güçlü elini onun ve evindekilerin üzerine indir ve bu gece karınıla
beraber olmasın. İnsanlar, Senin yeryüzü krallarının efendisi olduğunu
bilsinler" ve ben ağlıyorum, acı içindeyim. O gece Yüce Tanrı, ona ve evine
bulaşıcı bir hastalık getiren bir rüzgar gönderdi ve rüzgar çok fena idi.
Bahattin Dartma Yıİ: 5, Sayı: 18 Ağustos - Ekim 2003
Kralı ve bütün evini yakaladı ve iki yıl kadının yanına yaklaşamadı. İki yıl
konraya kadar bu hastalık daha güçlendi ve daha acıklı hal aldı. O Mı
sır'ın bütün bilginlerini, sihirbazlarım, doktorlarını çağırdı, fakat hiç biri
iyileştiremedi. Rüzgar onları da vurdu ve kaçırdı. Sonra Harkanoş, bana geldi ve Kral'ı için dua etmem, eliıni onun üzerine koyarak yaşatmam için bana yalvardı. Lfit, ona dedi ki: "Abram benim amcamdır, karısı Sil.re kralla olduğundan kral için dua edemez. Git, krala, karısını kocasına gön- · dermesini söyle, o zaman o dua edecek ve kral da yaşayacak."
Horkanoş, Lfit'un söylediklerini duyunca krala giderek: "Kralım, be-
yiınin başına gelen bütün bu felaket Abram'ın karısı Sare'nin yüzünden, Sare'yi kocası Abram'a geri ver, bütün bu bela başından gidecek ve sen
yaşayacaksın!" ·
Kral bana: "Sare'nin uğuruna bana neler yaptın? Sen bana onun için
'kız kardeşim' dedin. Onun için. ben onu karı olarak aldım. Karını al. Mı
sır ülkesinden çıkıp git ve şimdi benim için dua et. Evimden ve benden bu felaket uzaklaşsın." Ben dua ettlıJ:ı, eliıni başına k_9ydum ve onun üzerinden bela ayrıldı, fena rüzgar gitti ve o yaşadı ve kral bana bunun bozulmaya- cağına yeınin ettirdi. Kral bana ince keten elbiselikleri ve İfacer'i verdi ve beni götürecek insanları da belirledi ve ben Abram, bol sığırlar, gümüş ve
altınla zengin oldum ve Mısır'dan ayrıldım. Kardeşiınin oğlu Lfit da be- nimle idi: Lfit'un da büyük malları vardı ve oradan bir de karı aldı."57
Böylece, tarihi varlığından bile şüphe edilen İbrahlm(as)'ın,58 hem fiziki o- larak varlığı ve hem de tebliğ sürecinde yaşadığı olaylar,· tarihi ve arkeolojik bulgu ve belgeler tarafından da ortaya konmuş olmaktadır.
V. Mfisa (a.s):
Tiran insan Firavun İsrfüloğullarına, kız çocuklarına dokunmaksızın erkek
çocuklarını boğazlayıp öldürmek suretiyle bir soy kırım siyaseti uygulamıştır:
''.Sizi Firavun ailesinden de kurtarmıştık. Hani (onlar), size.azabın en kötü- sünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı sağ bırakıyorlar
dı ve bunda sizin için Rabb'ınızdan büyük bir imtihan vardı."59
1896 yılında yapılan arkeolojik kazılarda, Hz. Musa dönemi Firavunlarından
olan Mineptah'ın kahramanlık ve kazandiğı zaferlerden bahseden, MÖ 1207 ta- rihli bir levhadaki şu ifadeler de bu hususu doğrulamal):tadır: "İsrfölliler imha
edilıniştir/silinip süpürülmüştür. Ve onların yeniden türemeleri için geride hiçbir tohum bırakılınamıştır."60 Bu bilgiler, "sizi Firavun ailesinden de
kurtarmıştık. Hani (onlar), size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğulları
nızı boğazlayıp, kadı:nlarımzı sağ bırakıyorlardı" ayetine uygunluğu bakı
mından son derece önemlidir. Kur'an'ın, yaklaşık olarak MÖ 13. asırda -ki bu Hz. Musa dönemidir- vukuc bulmuş bir olayı harfiyyen aktarması oldukça an- lamlı olsa gerektir.61 Aynca ilgili belgedı::ki "tohum/sperma" kelimesinin, ayet- te geçtiği gibi kız çocuklarının değil, erkek çocuklarının öldürüldüğüne dair kuvvetli bir işaret olarak görünmektedir.
• • •
Hz. Musa Allah(cc)'dan aldığı mesajı Firavun ve çevresinde bulunanlara götürerek tebliğ etmiştir:
"Firavun'a git, çünkü o çok azdı. De ki: Arınmağa gönlün var mı? Seni Rabb'in yoluna ileteyim de O'ıidan korkasın. Ona büyük mucizeyi göster- di."62
Ancak onlar bu tebliği kabul etmemişlerdir:
"Andolsun biz ona ayetleriınizin hepsini gösterdik, yine de yalanladı ve diretti."63
"Andolsun biz Mfisa'yı mucizelerimizle ve apaçık bir huccetle, Fira- vun'a, Haman'a ve Karfin'a gönderdik. Bu yalancı bir büyücüdür, dedi-
ler."64 ·
Bunun üzerine hidayete gelirler diye Allah tarafından Firavun ve çevresin- deki insanlara kuraklık ve mahsül kıtlığı gibi mucize kabllinden birtakım musi- betler verilmiştir: "Andolsun biz, Firavun ailesini tuttuk, öğüt alsınlar diye yıllarca kıtlık ve ürünleri azaltmakla sıktık."65 ·.
Fakat onlar bu felaketleri sihir diye niteleyerek yine hidayete gelmemişler
dir: "Ve dediler ki : Bizi büyülemek için ne kadar mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz. "66 ....
Kuraklık ve kıtlık ile imtihan fayda vermeyince bu defa şu musibetlere ma- ruz bırakılmışlardır: ''Biz de ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çe-, kirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldulı:ır."67
Ancak sonuç değişmemiş, bütün bunlara rağmen onlar ilah! çağrıyı benim- sememişlerdir. 68
Kaynaklarda anlatıldığına göre olay şöyle olmuştur: Firavun ve bağlıları Al- lah'ı inkarda ısrar edince doğru yola gelmeleri içi~ Allah (cc) onlara birtakım musibetler vermiştir. Onlara tilfün/sürekli bir yağmur vererek her şeylerini peri-
şan etmiştir. Mısır deniz gibi olmuştttr. Bunun üzerine Musa'ya gelerek: Ey Musa! Rabbine dua et de bu belayı üzerimizden kaldırsın, o zaman sana iman eder ve seninle birlikte İsra'iloğullarını göndeririz, demişlerdir. Musa(as)'ın du-
ası üzerine Allah bu musibeti onlardan kaldırmış ve ürünleri yeniden olma- ya/bitmeye başlamıştır. Onlar, istediğimizi bulamadık, yağmursuz kaldık diye- rek sözlerinden dönmüşlerdir. Allah (cc) bu kez üzerlerine çekirgeleri gönder-
miştir. Çekirgeler bütün ürünleri :ve meyveleri yeyip mahvetmişler; evlerini ve elbiselerini bile sarmışlardır. Yine Musa'ya gelmişler: Bunu da. üzerimizden
kaldır, o zaman sana iman ederiz, demişlerdir. Musa (as), Allah'a dua ederek bu
beianın da Üzerlerinden kalkmasına vesile olmuştılr. Çekirgeler denize dökül- . müşlerdir. Fakat onlar yine 1man etmemişler ve şöyle demişlerdir: Nasılsa ekin- lerimizden bir kısmı duruyor, onlarla idare ederiz. Bunun üzerine Allah onlara uçmayan bir çekirge türünti/kene denilen böcekleri musallat etmiştir. Bunlar ge- riye kalan ekin ve nebatları yeyip bitirmişlerdir. Hatta elbise ve bedenlerine ka-
Bahattin Dartma Yıl: 5, Sayı: 18 Ağustos - Ekim 2003
dar girerek derilerini emmeğe başlamışlardır. Bu kötü durumları engelleyeme-
mişlerdir. Tekrar Musa(as)'a gelerek yalvarmışlar, bu musibetten de kurtulma-
ları için yardım talebinde bulunmuşlardır. Musa (as) isteklerini yerine getirmiş,
ancak onlar yine iman etmemişlerdir. Allah bu kez üzerlerine kurbağaları gön-
dermiştir. Bunlar evlere girerek kaplara doluşurlar, yiyecekleri sararlarmış,
öyleki, herhangi bir örtüye veya yiyeceğe el uzatsalar kurbağa çıkar ve ağızları
na burunlarına atlarmış. iman edeceklerine dair söz vererek bu afetten de kur-
tulmaları için Musa(as)'dan yine yardım istemişlerdir. Musa (as) tekrar dua et-
miş ve onları bu durumdan da kurtarmıştır. Kurbağalar bir yağmurla sürülüp denize .dökülmüş ama onlar bu defa da iman etmemişlerdir. Allah ( cc) bu sefer üzerlerine kan musibetini göndermiştir. Firavun ve taraftarlarının suları kana dönüşürmüş. İsraillilerle onlar aynı yerden su içtiklerinde bin su diğeri kan ak- maya başlarmış. Öyle ki, bir İsrailli ağzına su alıp Firavun'un yandaşlarından birinin ağzına bıraksa o su bile kana dönüşürmüş. Çaresiz bir şekilde tekrar Mfı
sa(as)' dan yardım istemek zorunda kalmmışlardır. İstekleri yerine getirilmiş, ancak sonuç değişmemiş, yine iman etmemişlerdir.69 _
Bu olayları doğrular mahiyette, Londra British Museum'da bulunan bir pa- pirüste, bir büyücü(!) -ki bundan maksat Musa (as) olmalıdır- yüzünden Mı
sır'da meydana gelen seri felaketlerden bahisle yer alan, "hububatı mahveden su baskım, farelerin tarlalarda yığınlar oluştıırması, pirelerin kasırga gibi yayılması; akreb ve sineklerin her tarafı kaplaması ... "70 ifadeleri, yukarıda zikredilen, "biz de ayrı mucizeler olarak onların üzerine tfifan, çekirge, ha- . şere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve suçlu
bir kavim oldular" ayetine uygunluğu bakımından dikkate değerdir.
• • •
İsrailoğullarının batıl inançlarından biri de buzağıya tapmaktı: "Musa kav- mi, kendisin(in, Rabb'i ile mülakata gitmesin)den sonra kendilerinin zlnet
takımlarından yapılmış, böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tanrı diye) benimsediler ... "71
Hatta Hz. Musa'nın, kavminin buzağıya taptığını duyunca. elinde bulunan levhaları attığı ve bu levhaların kırıldığı rivayet edilmektedir.72 Bu batıl inancı ortadan kaldırmak için olmalı ki Allah onlara bir inek kestirmiştir: "Musa kavmine, Allah size bir inek kesmenizi elltrediyor, demişti ... "73
Belki de bundan maksat, ruhlarının derinliklerine iyice yerleşmiş olan batıl inançları tamamen söküp atmaktı. Çünkü, insanın iştiyakla taptığı şeyi, kalbin- den tamamen söküp atarak bir daha ona tapmamasının en etkili yollarından biri de şüphesiz ki, taptığı şeyi bizzat kendi eliyle imha ve itlaf etmesi olabilir.
Bunun üzerine kavmi, ilah! bir ceza olarak çıkarıldığı çölde Musa(as)'dan su isteyince, Allah tarafından gelen bir vahiyle ona taşa vurması istenmiş; Mu- sa(as)'m taşa vurmasıyla taştan, her kabile için on iki göze fışkırmıştır.74
Musa(as)'ın vurup da ayette belirtildiği gibi tam on iki gözenin fışkırdığı kayanın bugün hala Sina Dağı yakınlarında, üzerinde on iki deliğiyle mevcut olduğu 75 belirtilmektedir.
İşte Kur'an'da zikredilen ve onun nüzulünden yaklaşık olarak 18 asır önce meydana gelmiş olan olayların, arkeolojik kalıntılarda da aynen yer
alınası oldukça önemlidir.
• • •
Bir başka mesele de Kur'an'daki kıssaların kaynağının, önceki ilahi kitaplar
qlduğu meselesidir. Müsteşrikler tarafından, "Kur'an'ın, özellikle de kıssala
rın, orijinal değil, önceki kitaplardan devşirme oldukları"76 öne sürülmekte- dir. Bu tür iddiaların tamamen uydurma olduğu konuşunda da şunlar söylenebi- lir: Kur'an'da anlatılanla, günümüzde tedavülde olan mevcut İncil[ler] ve Tev- rat'ta yer alan kıssalar arasında bazı benzerlikler bulunmakla beraber bu hadise- ler, İncil ve Tevrat' ta bir tarih kitabı gibi uzun uzadıya anlatılırken, Kur'an 'da, bütün ayrıntıları ile değil, hangi maksat için veriliyorsa onların sadece o bölümü yer almaktadır. İncil ve Tevrat'ta yer alan kıssalarda ve verilen diğer bilgilerde, birbirleıiyle çelişkili, bilimsel verilere ve ulfihiyete ters düşen pek çok unsur yer
almaktadır. Kur'an'daki kıssalarda ise bu tür unsurlar kesinlikle bU:lunmamakta- dır.77 Meseıa Tevrat'ta Tanrının, yarattığı bir kulu ile güreşmesi ve kulu karşı
sında aciz kalıp yeni1İnesi;78 Liit Peygamber'e kızlarının, nesillerini devam et- tirmek için şarap içirdikten sonra onunla ilişki kurmaları ve neticede birer erkek çocuk doğurdukları79 gibi ilahi vahiyle bağdaşmaması bir yana, insafı aklı ve in-
safına sığmayan ve son derece saçma-sapan şeyler bulunmaktadır. Bir de Kur'an'da yer alan -ve yukarıda, tarlhen varlıklarına dair tarihi ve arkeolojik de- lillerini sunduğumuz- Ad ve Semfid kavimleriyle ilgili kıssalar, İncil ve Tev- ' rat'ta yer almamaktadır. Eğer Kur'an kıssalarının ve verdiği diğer bilgilerin
~aynağı önceki kitaplar olsaydı, bu kavimlerin kıssalarıriın Kur'an'da yer al-
maması gerekirdi. Dolayısıyla Kur'an'ın, içerdiği bilgileri hiçbir kitaptan alma-
dığı, orijinal bir ilfthl kitap olduğu apaçık ortadadır.
1
Sonuç
Bütün bunlardan şu neticeleri çıkaral?iliriz:
1. Kur'an ile arkeolojik kalıntıların verdiği bilgiler arasındaki bu derece uy- gunluk ve örtüşmeler, Kur'an'da yer alan kıssaların tarihte fiilen gerçekleşmiş
birer hadise olduklarının çarpıcı birer göstergesidirler. Dolayısıyla "Kur'an
kıssalarının, insanların öğüt ve ibret almaları için uydurulmuş
(üstfire/masal) edebi metinler/ürünler olup, tarihte fiilen meydana gelme-
miş/gerçek hayattan alınn;ıamış oldukları" şeklindeki görüşler tamamen asıl
sız olup, kuru iddia \'.e iftiralardan ibarettir.
2. Başta peygamberler olmak üzere, Kur'an'da geçen tarihi olayların kahra-
manları gerçek kişilerdir.
3. Bunlar Kur'an'ın, geçmişe dair gaybi bilgi ve haberler verme yönünde mucciz olduğunu gösteren 'önemli vesikalardır .. Kur'an, nüzı1lünden asırlarca önce meydana gelmiş olaylan aynen nakletmekte ve böylece gaybl bilgi verm_e
~önünde muciz olduğunu göstermiş bulunmaktadır.
· Bahattin Dartma Yıl: 5, Sayı: 18 Ağustos - Ekim 2003
4. Kur'an, kıssalarını ve ihtiva ettiği diğer bilgilerini, hiçbir kaynaktan ikti- bas etmemiş, alıntılamamıştır. O, kıssaları da dahil olmak üzere bütün bilgileri- ni, doğrudan orijinal kaynağından almıştır. Başka bir ifadeyle, bu bilgi ve belge- ler, bütünüyle Kur'an'ın kaynağının, en ufak bir şüphe ve tereddüde yer vermeyecek şekilde 'vahiy' olduğunu gösteren kanıtlardır.
• Doç.Dr. Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana Bilim Dalı.
1• Kur'an : Ariif 7/176; HGd 111120; YGsuf 121111 ·
2. Kur'an, Yusuf 12/ 3
3. Kur'an·, Kehf 18/13. Konuya ilişkin olarak yarıca bkz., Al-İmran 3/62; Kasas 28/3
4• Halefiıllah, Muhammed Ahmed, el-Femm'l-Kasasiyyu fi'l-Kur'ani'l-Kerfm, 4. bas-
kı, Kahire, 1972, s. 21-22, 116 vd., 131 vd., 162, 171vd.,178, 179, 180 vd., 252-257, 267; Cerrahoğlıı, İsmail, Tefsir Usiilii, Ank. 1983, s. 172; Şimşek, Kur'an Kıssalarııı Giriş, İst. 1993, s. 50, 52, 54; a. mlf., Giiııiimiiz Tefsir Problemleri, İst. 1995, s. 249, 250, 252; Şeııgiil, İdris, Kıır'aıı Kıssaları Üzerine, İzmir 1994, s. 39, 122, 123, 130, 131, 132, 133, 134
. 5
• Cerralıoğlıı, İsmail, Tefsir Tarihi, Ankara 1988, II, 356-35-'l
6. Kanaatimizce bu tür konulara dair, yeni çalışmalardan biri olan .İdris Şengül'ün Kur'an Kıssaları Üzerine adlı eserinde yeterli bilgi bulunmaktadır.
7• Kur'an, Araf7/59
8: Kur'an, HGd 11/25-26. Konuya dair ayrıca Mü'minGn (23), 23; NGh 71, 1-4
9• Kur'an, Kamer (54), 9. Konuya ilişkin olarak ayrıca Bakara (2), 13; Ariif (7), 60; HGd (11), 27; Mü'minGn (23), 24-25; Şuara' (26), l 11, 116; NGh (71), 22-24
ıo. Kur'an, YGnus (10), 73. Konu hakkında başka ayetler için meseta Hud (11), 37;
Mü'minun (23), 27; Furkan (25), 37; AnkebGt (29), 14; Necm (53), 52
11• Kur'an, Kamer (54), 11-13
12• Kur'an, Hud (11), 44
13• Doğru, A. Mecit, "TGfün Efsanesi ve Ağrı Dağının Önemi", Milliyet, 7 Eylül 1986, Pazar, s. 10; Ceram, C. W., Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler (çe\'. : Harullah Örs), İstan
bul 1994, s. 260
14• Bayram, Sadi, "Kaynaklara Göre Anadolu'da Proto Türk İzleri", Tiirk Diiııyası Araştırmaları, sy.62 İstanbul 1989, s. 17 (16. dipnot); Ceram, Tanrılar, s. 260
ıs_ Engin, Arın, Sümer Tiirkleri, İstanbul 1968, s. 85, 100; Warshofsky, Fred, "NGh, TG- fün ve Gerçekler", Bilim ve Teknik, sy.121, Ankara 1977, s. 17 (Readers Digest'ten);
Sarbay, Ahmet, "NGh(as)'ın Gemisi Nerede?", Tarih ve Medeniyet, sy. 16 İstanbul
1995,s.58
16• Kur'an, Kamer (54), 12 .
17• Gürbüz, Ali, "Nıllı'ıın Gemisi Ağrı Dağı'nda mı?", Zafer, sy.107. 1985. s. 16;
Mehran, Muhammed BeyyGml, Tiirlhu'l-clraki'l-Kadlm, İskenderiyye, 1990, s. 67;
Caymaz, Tayfun, "Tufan Mitosu", Bilim ve Ütopya, sy. 25, İstanbul 1996, s. 15
18• Mehran; Dirasatiin Tali/ı(yyetiiıı mine 'l-Kıır'ani 'l-Kerfm, Beyrut, Daru' n-Nehzati'l- Arabiyye, 1988, l, 259, 260; Bayram, ag. mak., s. 32; Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan
Giiniimiize Dinler Tarihi, Isparta 1999, s. 52. Diğer tarihler için Mehran, aynı yerler.
19• Kur'an, 'Acraf (7), 69
20• Kur'an, 'Ahkaf(46), 26
21• Kur'an, şucara' (26), 129
22• Kur'an, Fecr (89), 6-8. Geniş bilgi için, Yazır Hamdi, Hak Dfııi Kur'an Dili, İstanbul
1979,V,3635 .
23. Mevdudi, Ebu'J-Ala, Tarih Boyunca Tevhfd Mücadelesi ve Hz. Peygamber (der.
Naim Sıddıki-Abdulvekil), (çev. N. Alımed Asrar), İstanbul 1983, I, 410, 411-412; aynı yazar, Teflılmu'l-Kıır'an, (çev. Muhammed Han Kayan! ve arkadaşları), İstanbul 1991, II, 51, 54
2~. Kur'an, A'raf (7), 74
25• Kur'an, Hicr (15), 80
26• Buhar!, Sahih, (İstanbul 1981), Salat, 53, Enbiya', 17, Meğiizi, 80; Müslim, Sahihu Müslim, (İstanbul 1981), ez-Zühd ve'r-Reka'ik, 1/38
27• Cevad Ali, el-Mufassal fi Tô.rfhi'l-cArab Kable'l-İslam, Beyrut, 1976, 1, 324, 325, 326; Günaltay, M. Şemseddin, İslam Öncesi Araplar ve Dinleri, Ankara 1997, s. 37
28• Beliizüri, Kitabu Cümel min Ensabi'l-Eşraf (thk. Süheyl Zekkar-Riyaz Zirikli), Bey- rut 1996, l, 8; İbn Haldun, Tô.rfhıı İbn Haldan, Beyrut 1979, II, 18, 19; es-Seyyid Abdu '!aziz Sfilim, Dirasat fi Tarfhi'l-cArab: Tanlııı 'l-cArab Kable'l-İslam, İskenderiye:
Müessesetü Şebabi'l-Ciimica, s. 52; Yazır, Kur'an Dili, İstanbul 1979, VIII, 5800, 5805
29• Buhan, Sahfh, Enbiya', 53, 54, 55; Fahreddin er-Razi, et-Tefslnı'l-Keblr, Daru'l- Kütübi'l-İlrniyye, XIV, 161; Yaki'it el-Hamavf, Muccemu'l-Bııldan, Beyrtu: Diiru'l- Kitabi'l-cArabi; El-Hamavı, Muccem, II~ 221 (el-Hıcr mad.); İbn Kesir, el-Bidil.ye ve'n- Nihaye, (thk. 'Ahmed Ebu Mülhim, Ali Necib Atiivi', Fu'ad es-Seyyid, Mehdi Nasiruddln, cAli' Abdussatir), Beyrut 1985, I, 123; aynı müellif, Tefslru'l-Kur'ani'l- cAzfm, (thk., Muhammed İbrahim el-Benna, Muhammed 'Alımed CAşur, CAbdulcaziz Ganim), İstanbul 1985, IV, 263; 'AJusi, Ruhıı'l~Mecantfi Tefstri'l-Kur'ani'l-cAztm v(s- Sebci'l-Mesanf, Beyrut, Daru'l-Fikr, 1987, VIII, 162; Şemseddin Sami, Kamusu'l- . Aclaın, İstanbul 1308, III, 1931 (Hicr mad.); Reşid Rıza, Meniir, Beyrut Danı'l-Macrife, XII, 120
30• Harman, Ömer Faruk, "Hicr", Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul 1998, XVII, 454; Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi, s. 53 ··
31• Rana İhsan 'Aleh!, "Meda'inü Sfilih ve ma Caveralıa", er-Risaletıı'l-İslamiyye, sy.46
Bağdat 1972, s. 25 · ·.
32. Mevdudl, Tevhtd, I, 414; aynı müellif, Tefhim, II, 55; Ateş, Süleyman, Yüce Kıır'an'ııı Çağdaş Tefsiri, İstanbul .1990, X, 459; İbn cAşur, Tefstrıı't-Tahrfr ve't- Tenvfr, Tunus, VIII, 216; Rana İhsan,"adı geçen. mitle, s. 24
33• Kur'an, 'Nriif (7), 74. Aynca bk., Fecı: (89),.9
34• Zemahşer!, el-Keşşaf an -Hakô.'iki't-Tenztl ve cUyuni'l-Ekavtl fi Vüculıi't-Te'vtl, (Daru'l-Fikr), IV, 250; Ebu's-Sucud, el-clmiidi, İrşadu'l-cAkli's-Selfın ila Mezaya'l- Kur'ani'l-Kerfm, Beyrut Daru İhya'i't-Türasi'l-cArabi, IX, 155; Yazır, Kur'an pili, VIII, 5804-5805; Ateş, Çağdaş Tefsir, X, 459
35• Ebu'l-Leys es-Semerkandl, Balıru'l-Ulum, (thk. Ali Muhammed Muavvaz, Adil 'Ahmed Abdu'l-Mevcfid, Zekeriyya' Abdu'l-Mecld en-Nutı:), Beyrut İ>aru'l-Kütübi'l
İlrniyye, 1993, I, 552; Aliisl, Ruhu'l-Mecanf, VIII, 164; R. Rıza, Menar, VIII, 503
36• Mevdudı:; Tefhim, IV, 54; Rana İhsan, adı geçen mak., ı;. 26, 27; Sıddık!, Mazharuddln, Kur'an 'da Tarih Kavramı, (çev. Süleyman Kalkan), Pınar yayınlan, İs-
tanbul s. 82 (6. dipnot) ·
37• Mehriin, Dirasat, I, 284, 285. Aynca bk. R. Rıza, Menar, VIII, 503
38• Kur'an, şucara' (26), 158
39. Kur'an, Neml (27), 52 .
40• İbn Batfita, Tulıfetu 'n-Nuzzar fi Gara 'ibi'l-emsar ve cAca 'ibi'l-Esfar (Seyahatname), (Sadeleştiren. ve baskıya hazırlayan Mümin Çevik), İstanbul 1993, I, s. 78
· Bahattin Dartma Yıl: 5, Sayı: 18 Ağustos - Ekim 2003
41• İstahri, Mesalikü'l-Memalik, Leiden, 1927, s. 19-20; Yiikfit el-Hamavi, Muccem, II, 221 (el-Hıcr mad.)
42• Evliya Çelebi, Seyahatname, (tashih ve sadeleştiren Mü'ınin Çevik), İstanbul 1985, Seyahatname, IX, 219
43. İbn Baruta, Seyahatname, 1, 78
44• Kur'an, Şuara' (26), 69-76 .
45. Kur'an, Meryem (19), 42. Konuya dair ayrıca bk. Bakara (2), 258; Enam (7), 76-79;
Ankebı1t (29), 16-18
46• Kur'an, Ankebfit (29), 24. Olayın geçtiği başka ayetler için mesela bk. Enbiya' (21), 68-69; S~ffüt (37), 94-98
47• Mehran, Dirasat, 1, 126, 260, 266, 280
48. Tantavi' Cevheri, el-Cevahir fi tefstri'l-Kur'ani'l-Kerim, Daru'I-Fikr, XIII, 95
49• İbn Kesir, el-Bidaye, I, 132; Seyyid Kutub, Ff Zılali'l-Kur'an, Kahire 1992, II, 1138
50• Bilgiç, Eınin, "Ur", Türk Ansiklopedisi, İstanbul Milli Eğitim Basımevi, 1971, XXXIII, 23. Ayrıca bk., Şemseddin Slimi, Kamus, il, 1070 (Ur mad.); Engin, Sümer Türkleri, s. 84, 100; Afif cAbdulfettlib Tabbara, "Hz. İbrlibim", (ter., Mehmet Aydın),
Ankara Üniv. İlahfyat Fak. Dergisi, XXIV. cilt., Ankara 1981, s. 548; Kuzgun, Şaban, Hz. İbrahfm ve Haniflik, Ankara-Kayseri, 1985, s. 32; Harman, Ömer Faruk, "İbrlibim'', Diyanet lslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul 2000, XXI, 267; Üstüner, Ali Cengiz,
"Mezopotamya'da Sümer Uygarlığı", Türk Dünyası Araştınnalan, sy.128 Ekim 2000, s.
64
51• Kuzgun, Hz. İbrahfm, s. 25-26
52• 'Ahmed cAbdu'l-Harnid Yusuf, Mısmfi'l-Kur'an'i ve's-Sünne, Kahire s. 9, 16
53• Heykel, Muhammed Huseyn, Hz. Muhammed Mustafa, (çev. Ömer Rıza Doğrul), İs
tanbul 1972, s. 85
54• Corci Zeydan, el-cArab Kable'l-İslam, Beyrut Menşfiratu Dan Mektebeti'l-Haylit, s.
74
5~. Hadiste 'cebbar' diye nitelenen bu zatın XI. Mısır kralı 'Panos' olduğu söylenmekte- dir. Bk. Kuzgun, Hz. İbrlibim, s. 63. Konuya ilişkin başka görüşler için ayrıcı bk. Ayni, Ayni, Umdetu'l-Kari Şerhu Salıflıi'l-Bulıiiri, Mısır 1392/1972, Xll, 408
56• Buhar!, Sahih, Enbiya', 8; Müslim, Feza' il, 411154
57• Çığ, Muazzez İlmiye, İbrahim Peygamber: Sümer Yazılanna ve Arkeolojik Buluntu- lara Göre, İstanbul 1997, s. 88-89; 'aynı müellif, "İbrlibim Peygamber Karısı Sara'yı Neden Firavun'a Sundu?", Bilim ve Ütopya, sy.33, İstanbul 1997, s. 34
58• Cerriıhoğlu, Tefsir Tarihi, il, 356-357 ..
59• Kur'an: Bakara (2), 49. Olayın anlatıldığı başka ayetler için meseıa bk. İbrahim (14),
6; Kasas (28), 4 .
60• Maurice Bucaille, La Bible le Coran, et la science; Kur'an-ı Kerfnı, Tevrat lncil ve Bilim, (çev., Enver Tahir Rıza-Hamit Kemal), s., 219; Mevdfidi, Tejlıfm, il, 85; aynı mü- ellif, Kur'an'da Firavun, (deri. Ahmed İdris), (çev. Ömer Turan), İstanbul 1993, s. 25; I.
Finkelstein - N. Silberrnan, "Kutsal Kitabın İzinde", Cogito, sy. 27, 2001, s. 23
61• Olayın anlatıldığı yerler için bk. Kur'an: Taba (20), 38-39; Kasas (28), 7-11.
62• Kur'li.n, Nazilit (79), 16-20
63• Kur'an, Taha (20), 56
64• Kur'an, Mü'ınin (40), 23-24
65• Kur'an, Acrlif (7), 130
66• Kur'an, A°rlif (7), 132
67• Kur'an, Acrlif (7), 133
68. Kur'an, Nriif (7), 134-135; Zühruf (43), 48, 50
69• Taberi, Tfırflııı'l-iimem ve'l-mülfik, Beyri'ıt Daru'l-Fikr, 1987, l, 388, 394-395; aynı müellif, Cami°u'l-Beyan an Te'vlli Ayi'l-Kur'an, Beyrut, 1988, IX, 34-39; İbnu'l-Eslr.
el-Kamilfi't-Tarflı, Beyrut Daru Sadır, (EDIDIT CAROLUS JOHANNES TORNBERG LUGDUNI BATAVORUM, E. J. BRİLL, 1868), I, 186. Ayrıca bkz., F. er-Razi, Tefsir, XIV, 217; İbn Kesir, el-Bidfıye, I, 248; Yazır, Kıır'fııı Dili, IV, 2268-2269
70. Sarbay, Ahmet, "Kur'an Arkeolojiye de Rehber", Tarih ve Medeniyet, Ocak-1995, s.
61 7ı. Kur'an, A'riif (7), 148. Olayın geçtiği başka ayetler için meseıa bk. Bakara (2), 51- 54, 93; Taha (20), 88, 91
7~. 'Ahmed b. Hanbel, Miisııed, İstanbul 1982, I, 271; Taberanl, El-Mıfremıı'l-Kebfr,.
(nşr. Hamdi cAbdulmeci'd es-Selefi) Kahire Mektebetu İbn Teymiye, XII, 42 (Hadis no.
12451)
73. Kur'an, Bakara (29), 67
74• Kur' an, Bakara (2), 60; 'A criif (7),, 160
75. Mevdudl, Tejlıfm, I, 79. Ayrıca bk. Örs, Hayrullah, Musa ve fo/ıııdilik, İstanbul 1966, s. 103
76• Meseıa bk. Cerrahoğlu, Tefsir Usıılii, 1983, s. 172; aynı müellif, "Oryantalizm ve Ba- tıda Kur'an ve Kur'an İlimleri Üzerine Araştırmalar", Ankara Üııiv. İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXI. Ankara 1989, s. 120, 121-122, 123, 125, 126, 127, 129; Şengül, Kur'an Kıssaları, s. 159 vdd.; Paret, Rudi, Kur'an Üzerine Makaleler, (ter., Ömer Özsoy), An- kara, 1995, s. 55, 56, 57, 97, 98, 129-130; Akdemir, Sfüih, "Müsteşriklerin Kur'an~·i Ke- rim ve Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Yaklaşımları", Ankara Üııiv. İlahiyat Fakültesi Dergi~ ~ si, XXXI. Ankara 1989, s. 189, 193-194, 196-198; es-Siba'I, Mustafa, Oıymıtalizm ve Oryantalistler, (ter. Mücteba Uğur), İstanbul 1993, s. 45, 46, 65; Demirci, Muhsin, Va- hiy Gerçeği, İstanbul 1996, s. 154-155; Duman, Zeki, Vahiy Gerçeği, Ankara 1997, s.
76-77 '
77• Bu tür konular hakkında geniş bilgi için meseıa _bk. Maurice Bucaille, la Bible le
Coraıı, et la science, s., 15-16, 34-52, 86, 91-108, 110-1961.
78• Tevrat, Tekvin, 24-29
79• Tevrat, Tekvin, 30-38
. Abst_ract
An Examination of tlıe Qıır'anic Stories From an Arclıeological
Perspective: Historical Facts and Arclıeological Findings
Soıne of t/ıe orieııtalists aııd so-called innovative İslanıic intellectuals /ıave revealed sonıe puıposeful views receııtly and clainıed tlıat tlıe anecdotes iıı t/ıe
Koran took place an iınportaııt part of it are ııot true.
T/ıeir aim is to slıow tlıat tlıe Koran is not an origiııal aııd di.viııe book. With a coınprelıeıısive stateıneııt tlıeir aim is to abolislı (vanislı) tize Koran. Their views claimed that "tlıe aııecdotes in tlıe Koran did not occur actually, were adapted, aııd taken ji·om ot/zer books" are completely irrelevant aııd iııcorreııt.
Historical mul arclıaeological data clearly iııdicate tlıat t/ıe aııecdotes in tize Koran actııally occııred in tize pası lıist01y.
Key words : arc!ıaeology, aııecdote, story, adaptatioız, docıımeııt.