• Sonuç bulunamadı

PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor"

Copied!
112
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Kentsel Kamusal Mekânların Şahı Meydanlar

Prof.Dr. Şebnem Önal Hoşkara

Kamusal Alanların Biçimlenmesi

Doç. Dr. M. Ebru Erdönmez

Kent ve Meydanlar

Dr. Deniz Aslan

Meydanlar Üzerine Bazı Notlar ve Taksim Meydanı

Prof. Dr. Mete Tapan

Cumhuriyet’in İstanbul’daki Simgesi Taksim Cumhuriyet Meydanı

Y. Mim. Hasan Kuruyazıcı

Beyazıt Meydanı Bugünkü Haline Nasıl Geldi

Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol

İTÜ ARI TEKNOKENT Dosyası Yeni Nesil Girişimciler

Sentromer: Sentetik DNA Üretim Tesisi

İstek ISRA Vision: Bu Gözün Görmediği Hata Yok!

Valensas: Mobil Yayıncılık Geleceğe Taşınıyor

Kron: Yazılım ve Donanım Çözümlerinde Küresel Vizyon Matriks: Finans Sektörü Bu Yazılımları Kullanıyor Sağlık ve Güvenlik Açısından Ergonomi

Prof. Dr. Ahmet Fahri Özok

İTÜ’den Haberler Genç Başarı Vakıf’tan Haberler Yayınlar

Spor Briç Atamalar

OCAK - MART 2014 | SAYI 63

...

9 14 20 25 28 35

44 48 50 38

52 54 56 58 62

98 88

102 108 110 112

İmtiyaz Sahibi:

İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca Yazı İşleri Müdürü:

Hatice Yazıcı Şahinli Yayın Kurulu:

Prof. Dr. Yıldız Sey Y. Müh. Naci Endem

Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol Prof. Dr. Mete Tapan

Kenan Çolpan Hatice Yazıcı Şahinli Yayın Koordinatörü:

Kenan Mete Editör:

Hatice Yazıcı Şahinli Reklam ve Halkla İlişkiler:

Fahri Sarrafoğlu Katkıda Bulunanlar:

Burak Yedek, Osman Keskin, Altan Bal, Arzu Eryılmaz, Selma Bahçıvanoğlu Yapım:

Yönetim Yeri:

İTÜ Vakfı Merkezi İTÜ Maçka Yerleşkesi 80394 Teşvikiye / İSTANBUL Tel: 0212 291 34 75 – 230 73 71 Faks: 0212 231 46 33 Baskı:

Anka Matbaacılık

2. Matbaacılar Sitesi Litros Yolu F Blok ZF 9 Topkapı / İSTANBUL Tel: 0212 565 90 33 – 480 05 71 Yayın Türü:

Yaygın, Süreli

E-posta: basin@ituvakif.org.tr

www.ituvakif.org.tr

Bu dergide yayımlanan imzalı yazılar sahiplerinin görüşünü yansıtmaktadır. Dergiyi ve yayın kurulunu bağlayıcı nitelik taşımaz.

İTÜ Vakıf Dergisi’nde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan kaynak belirtilmek koşulu ile alıntı yapılabilir.

Kapak fotoğrafı:

Taksim Meydanı ve Kristal Gazinosu, 1940’lar.

(C. Kahraman arşivi)

VAKFI DERGİSİ

OCAK - MART 2014 | SAYI 63

ISSN:1303-1139

İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı Dergisi

Kentsel Kamusal Mekanların Şahı Meydanlar Kamusal Alanların Biçimlenmesi Kent ve Meydanlar Meydanlar Üzerine Bazı Notlar ve Taksim Meydanı Cumhuriyet’in İstanbul’daki Simgesi Taksim Cumhuriyet Meydanı Prof. Dr. Şebnem Önal Hoşkara Doç. Dr. M. Ebru Erdönmez Dr. Deniz Aslan Prof. Dr. Mete Tapan Y. Mimar Hasan Kuruyazıcı Beyazıt Meydanı Bugünkü Haline Nasıl Geldi?

Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol

(3)
(4)

Sedat Çetintaş, mimarlık tarihimizde sanatsal ve mimari değeri güçlü rölöve ve restitüsyonların yaratıcısı, 19. yüzyıl kültürü ile beslenmiş 20. yüzyılın ilk yarısında yaşayan bir Cumhuriyet aydını. O, Selçuklu dönemi ile Erken ve Klasik Dönem Osmanlı mimarlığı tutkunu bir

‘Ülkügüder’. Sedat Çetintaş, anıtsal yapıtları çizimleriyle günümü- ze taşımakla kalmamış, yazılarıyla da mimar olarak toplumsal du- yarlılığı sürekli diri tutmuş bir aydın. Ülküsü bir ‘Corpus’ oluşturmak.

Amacı doğrultusunda yaklaşık 200 adet rölöve ve restitüsyon üretmiş.

Bu ürünlerden 108’i İTÜ Mimarlık Fakültesi Arşivi’nde bulunmak- tadır. Bu kitap da, Sedat Çetintaş›ın bu arşivde yer alan yapıtlarını toplu olarak okuyucuya ulaştırmayı ve araştırmaya açmayı hedefliyor.

Buna ek olarak, çizimleriyle tanıdığımız Sedat Çetintaş›ı yazılarından da okuyarak ‘ülkügider›liğinin insancıl boyutlarına da erişme olanağı veriyor. Bu nedenle, kitapta yazar sık sık Çetintaş›ın kendi anlatımla- rına yer veriyor. Böylece kendi sözcük ve anlatım dilini okuyucuyla paylaşarak Çetintaş›ın özellikle eski yapıları koruma konusundaki sa- vaşçı kişiliğini açığa çıkarıyor. ‘Sedat Çetintaş›ın inanılmaz rölövele- ri karşısısnda insan şaşırıyor. Şaşırmamız rölövelerin insan emeğinin ürünleri oluşundan. Hele bilgisayara dayalı bir tasarım kuşağı için- de olduğumuz günümüzde, bu çizimler doğal olarak inanılmaz geli- yor’ diyor, Prof. Dr. Ayla Ödekan.

1994 yılında ilk basımı yapılan, editör olarak Prof. Dr. Ayla Öde- kan’ın imza attığı bu prestij yayınımız, her geçen yıl değerine değer katıyor; koleksiyonlarda yer alıyor, TV programlarına konu oluyor…

İçindekiler Önsöz İlk ışık

‘Ülkügüder’ bir yaşam

Işığa doğru ve Cumhuriyet’in ilk yılları Atatürk’le karşılaşma: Heyecanlı yıllar

İkinci Ulusal Mimarlık Akımı/Birey-toplum ayrışması Kalemin ucunda söz

Koruma yazıları

Mimar Sinan’la ilgili yazılar

Türk mimarlığı/’Milli Mimari’ sorunsalı Eleştiri yazıları

Çeşitli konular Kişiliği

Kalemin ucunda imge Gelenek

Sedat Çetintaş’ta uygulama Son söz: Işığın sönüşü Kaynakça

Ekler

Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş Editör: Prof. Dr. Ayla Ödekan ISBN: 975-561-252-1 Basım Yılı: 2004 Boyutlar: 27 x 39 cm

Cilbent kutu içinde 79 sayfa metin + 108 sayfa rölöve föyleri.

Sedat Çetintaş

(5)
(6)

Değerli Okurlar,

2014 yılının ilk sayısını sizlere iletirken bu yılın tüm İTÜ’lülere sağlık, mutluluk ve başarı getirmesini diliyoruz. Bu sayımızla dergimizin kapak ve bo- yutunda bazı yenilikler getiriyoruz. İlerdeki sayı- larımızda dergimizi geliştirme çabalarımızın daha da artması için çalışmalarımız devam edecek.

Hedefimiz, içeriğimizi İTÜ’nün, temel bilimlerden teknolojiye, insan ve toplum bilimlerinden müzi- koloji ve tasarıma kadar uzanan eğitim/araştırma alanlarında sağladığı ulusal/uluslararası gelişme- lere ve yeniliklere yer vermek. Böylece okuyucu kitlemizi genişletmeyi umuyoruz.

63. sayımız için dosya konusu olarak son zaman- ların önemli bir ilgi alanı olan ve farklı görüşlerin tartışıldığı ‘Kent Meydanları’nı seçtik. Kentlerin kalbi olarak adlandırılan, bazen yolların düğüm noktası, bazen kentlilerin buluşma ve tören alan- ları olan ve içinde bulunduğumuz dönemde ye- niden düzenlenmelerinin söz konusu olduğu bu açık mekânların fiziksel ve toplumsal işlevleri ile ele alındığı bir dosya hazırladık. Bu konuda söy- leyecek sözü olan daha bir çok yetkili bulundu- ğunu biliyoruz. İlgilenenlerin katkısını almaktan mutluluk duyacağız. Dosyada yer alan altı ma- kalede “Meydan” kavramı çeşitli açılardan ve çe- şitli örnekler üzerinden inceleniyor. Kamusal alan olarak, fiziksel ve sosyal boyutları ile var olan meydanların farklı özelliklerini ele alan Şebnem Önal Hoşkara, “Kentsel Kamusal Mekânların Şa- hı»adlı yazısında konuyu ayrıntılı olarak inceliyor ve kentlerin yerel karakterinin ve kültürel çeşitli- liğinin bu alanlarda yansıdığı görüşünü açıklıyor.

Mete Tapan, “Meydanlar Üzerine Notlar ve Tak- sim Meydanı” başlıklı yazısında meydanın ta- nımını yapıyor ve meydanlarda kentlerin tarihini okuyarak geçmişle gelecek arasındaki köprünün kurulabileceğini vurguladıktan sonra, çeşitli ör- neklerle tasarıma ilişkin görüşlerini ortaya koyu- yor.

Bir kamusal alan olarak meydanların biçimlen- mesini “Kamusal Alanların Biçimlenmesi” adlı yazısında irdeleyen Ebru Erdönmez, toplumsal ilişkilerin etkisini farklı kuramsal yaklaşımlarla an- latıyor.

Deniz Aslan, Taksim’in bir yanda 19. yüzyılda İs- tanbul’un bir cazibe merkezi olan Pera’nın kapısı ve diğer yanda da İnönü Gezisi’ne açılarak Maç- ka, Teşvikiye bölgesinin kapısı niteliğini taşıdığı- nı, giderek yoğunlaşan trafik yüküyle ölçeksiz / unutulmuş bir mekân haline geldiğini söyleyerek, artık çağdaş yeni bir meydan tasarımının zama- nının geldiğini vurguluyor.

İstanbul›un iki önemli meydanı Taksim ve Beyazıt.

Yıllardan beri gündemde kalmış ve çeşitli tar- tışmalara ve proje yarışmalarına konu olmuş bu meydanlarla ilgili iki yazı dergimizde yer alıyor.

Doğan Hasol, “Beyazıt Meydanı’nın Öyküsü: Be- yazıt Meydanı bu hale nasıl geldi?” başlıklı ya- zısıyla Bizans İmparatorluğu sırasında bir Forum olarak düzenlenen ve Osmanlı İmparatorluğu’na geçtikten sonra Saray Meydanı niteliği kazanan meydanın, zaman içinde değişen yöneticilerin imar faaliyeti adı altındaki müdahaleleriyle nasıl bugünkü durumuna geldiğini anlatıyor.

Hasan Kuruyazıcı ise “Cumhuriyet’in İstanbul’da- ki Simgesi Olarak Taksim Meydanı” başlığı altın- da, meydanın 21.yüzyıla kadarki dönemini fizik- sel değişimi ve sosyal olaylarıyla ayrıntılı olarak anlatıyor.

Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO), üniversite ve sa- nayi arasında işbirliği, akademisyenler ve öğren- cilerin girişimci fikirlerinin proje ve uygulamaya dönüşmesi, akademik alanda edinilen bilginin sanayide uygulama alanı bulması ve nihayet bu çalışmaların patentlenebilmesinde kritik roller üstleniyor. Arı Teknokent çalışmaları ile büyük başarılara imza atmakta olan İTÜ, sabırsızlıkla beklenen Teknoloji Transfer Ofisini, İTÜNOVA TTO adıyla geçtiğimiz günlerde hizmete açtı.

Üniversitemizdeki ‘bilgi’nin sanayi ile buluşması ve ticarileşebilmesi amacıyla kurulan İTÜNOVA TTO’nun işlevi ve hedeflerini Ahmet Sabri Çelik, Altuğ Şişman ve Arzu Eryılmaz’dan aktarıyoruz.

İTÜ Arı Teknokent firmaları tanıtım dizisinin bu sayıdaki konukları: Sentromer, Vistek Isra Vision, Valensas, Kron ve Matriks.

Dergimizin, ilginizi çekeceğini umduğumuz bir diğer konusu da iş sistemlerinin bilimsel bir şe- kilde incelenmesini amaç edinen ‘Ergonomi’.

Konunun uzmanı Ahmet Fahri Özok, bu sayımız için kaleme aldığı “Sağlık ve Güvenlik Açısından Ergonomi” başlıklı makalesinde bu bilim dalının temel amacına ışık tutarak, günlük yaşantımızda bilgisayarla çalışma için bazı ergonomik öneriler- de bulunuyor; kent yaşamında ergonominin öne- mini örneklerle açıklıyor.

Haber sayfalarımızda, İTÜ’de ve Vakfımızdaki gelişme ve etkinlikleri aktarırken, Genç Başarı sayfalarımızda öğrencilerimizin göğsümüzü ka- bartan başarılarına yer veriyoruz.

Saygılarımızla, Prof. Dr. Yıldız Sey

(7)
(8)

KENT

MEydaNLaRı

KaPaK KONusu: KENT MEydaNLa

(9)

“Büyülüdür meydanlar benim için... Herhangi bir kente ilk gidişimde, ilk görmek istediğim yerler kentin meydanlarıdır. Kentin ruhunu hissetmek, kimliğini algılamak, insanlarıyla karşılaşmak, kentin meydanlarında mümkündür bence. Bazen tek bir büyük, anıtsal mekân olarak karşımıza çıkar meydanlar, bazen bir kaç görece küçük mekân olarak... Bazen ayrı ayrı, bazen gruplanmış olarak... “

Prof.Dr. Şebnem Önal Hoşkara Doğu Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi

Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi

Giriş: Tanımlamalar

Bütün yerleşimler, dolayısıyla da kentler, bi- nalar ve binalar arasındaki sokaklar, mey- danlar, yeşil alanlar, parklar ve diğer açık alanları kapsayan kentsel-kamusal-mekân- lardan oluşmaktadırlar. Kentin fiziksel biçi- mi, kentsel mekânlar ile, bunların cephe ve kesitleri arasındaki ilişkinin sonucunda or- taya çıkar. Kent strüktürü içinde en belirgin kentsel mekân, sokaklar ve meydanlardır – ki bunlar kentsel ortak mekânlar olarak

“kamusal mekânları” oluştururlar. Her iki mekânsal biçimin de en temel geometrik özellikleri bir noktada aynıdır: Her ikisi de, kendilerini sınırlayan duvarların boyutları ve kendilerini özgün kılan fonksiyon ve do- laşım ağları ile belirginleşirler.

Kentsel mekânlar, dış odalar ve koridorlar olarak tasarlanan hacimlerdir ve binalar bu mekânların duvarlarını oluşturan üç bo-

yutlu elemanlardır. Kentsel tasarım disiplini içinde ele alındığında binalar, kentsel dış mekânlara birer “sahne” oluşturmak üzere tasarlanırlar ve burada “mimarlık” destek- leyici bir rol oynar. Bu konsept içinde ba- kıldığında kentsel mekân tanımının önemi fazladır.

Bu noktada iki ayrı “kentsel mekân” tanım- lama biçiminden söz etmek gerekecektir:

Bunlardan birincisi, kent içindeki “mekân- ların/alanların” fiziksel olarak tanımlanma- sıdır. Bu tanıma göre, kentlerin yerleşme dokusunu oluşturan yapılaşmış ve yapılaş- mamış alanlar, kentsel mekânı oluşturur. Bu bağlamda, adı geçen her ayrı kent mekânı için (sokak, meydan, park, vd.) mekânın boyutlarına, konumlandırılmasına ve mekâ- nı oluşturan elemanların biçimsel özellikle- rine göre, ayrı bir fiziksel tanım yapılmalıdır.

(Hoşkara, 2010)

Mağusa Suriçi’nde Lala Mustafa Paşa Camisi (St. Nicholas Katedrali) önünde konumlanmış Namık Kemal Meydanı, Gazimağusa (Fotoğraf: Müge Riza)

Meydanlar

Kentsel Kamusal

Mekânların Şahı

(10)

İkinci tanımlama biçimi ise, kentsel mekân- ların, “işlevlerine” bağlı birer “sosyal olgu”

olarak ele alınmasıdır. İşlevsel olarak kent- sel mekânlar, ‘toplumsal aktiviteleri ve kent içi sosyal fonksiyonları barındırmak için strüktürel olarak tasarlanmış ya da spon- tane gelişmiş mekân organizasyonlar’dır.

Bu bağlamda kentsel mekân, insanın ya- şamıyla ilgili dört temel işlevin – barınma, çalışma, eğlenme/dinlenme ve ulaşım/do- laşım eylemlerinin yer aldığı mekânlar bü- tünüdür. (Hoşkara, 2010)

Kent içinde hem fiziksel hem de sosyal bo- yutuyla var olan kentsel / kamusal mekân- lar, kentlere kimlik veren en güçlü eleman- lardır; kentlerin ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamları içinde kamusal yaşamı destekle- yen en önemli araçlardır. Bu mekânlar, ta- rihin ve mevcut zamanın yansıması olarak kentlerin yerel karakterini ve kültürel çeşitli- liğini ortaya çıkarırlar. Bu bağlamda “kentin

kalbi ve ruhu” olarak da algılanabilirler.

Aynı zamanda, kentlerin hem fiziksel hem de sosyal yapısı ile ilgili bilgi edinebilece- ğimiz alanlardır kentsel/kamusal mekânlar;

kentte yaşayan insanların yaşam biçiminin bir yansımasıdır. Bu yansımaları, en önemli kentsel kamusal mekânlar olan kent mey- danlarında ve sokaklarında izleriz, gözlem- leriz ve yaşarız.

Bu makalemizde, kentsel mekândaki ya- şam kesitlerini, ‘meydanlar’ üzerinden oku- maya çalışacağız ve meydanların büyülü dünyasını farklı açılardan irdeleyeceğiz.

Farklı Özellikleriyle Meydanların Büyüsü

Büyülüdür meydanlar benim için... Her- hangi bir kente ilk gidişimde, ilk görmek istediğim yerler kentin meydanlarıdır. Ken- tin ruhunu hissetmek, kimliğini algılamak, insanlarıyla karşılaşmak, kentin meydan- larında mümkündür bence. Bazen tek bir büyük, anıtsal mekân olarak karşımıza çı- kar meydanlar, bazen bir kaç görece kü- çük mekân olarak... Bazen ayrı ayrı, bazen gruplanmış olarak...

Mağusa Suriçi’nde Lala Mustafa Paşa Camisi (St. Nicholas Katedrali) önünde konumlanmış Namık Kemal Meydanı, Gazimağusa (Fotoğraf: Müge Riza)

Kent içinde hem fiziksel hem de sosyal boyutuyla var olan kentsel / kamusal mekânlar, kentlere kimlik veren en güçlü elemanlardır;

kentlerin ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamları içinde kamusal yaşamı destekleyen en önemli araçlardır. Bu mekânlar, tarihin ve mevcut zamanın yansıması olarak kentlerin yerel karakterini ve kültürel çeşitliliğini ortaya çıkarırlar.

Bu bağlamda “kentin kalbi ve ruhu”

olarak da algılanabilirler.

(11)

İstanbul Taksim Meydanı Fiziksel olarak doluluklar ve boşluklar şek-

linde oluşmuş yerleşme dokuları içinde,

‘sınırları yapılarla belirlenmiş, tanımlı geniş alanlar ya da genişlemiş boşluklar’ olarak tanımlayabileceğimiz meydanlar, tarih için- de farklı isimler almışlardır; farklı biçimlerde ve tipolojilerle de karşımıza çıkarlar.

Tarihsel süreç içinde, Antik Yunan siteleri- nin Agora’sı, ilk kent meydanı olarak tanım- lanır. Fiziksel anlamda sınırları kesin olarak tanımlanmış olmamasına karşın, Tiyatro, Stadyum, Gymnasium ve yönetim mekân- ları gibi kamusal alanlar ile çevrili olan Ago- ra, kentin coğrafi merkezinde yer almıştır

Hangi isim altında ele alınırsa alınsın, hangi tipoloji içinde yer alırsa alsın,

meydanların üç boyutlu biçimleri vardır; kendilerini sınırlayan binalarla ve/veya başka elemanlarla belirlenen biçimler... Meydanların eni, boyu, yüksekliği vardır; ölçüleri, oranları,

ritmi... Tıpkı bir iç mekân gibi, meydanların da, duvarları (bina dış

cepheleri), zemini ve hatta tavanı vardır. Hiç düşündünüz mü, bir meydanın tavanı neresidir diye?

ve iş, alışveriş ve siyasal yaşamın merkezi olarak işlev görmüştür. Roma döneminde ise, kentin toplumsal, ekonomik ve siya- sal merkezi olarak, Forum ortaya çıkmıştır.

Roma kültürünün düzenini ve disiplinini yansıtırcasına Forum, tamamen yapılarla çevrili tanımlı bir mekân olarak, geometrik ve simetrik bir düzende, kolonlar, merdi- venler, heykeller gibi çeşitli mimari ögelerle donatılmıştır. Kent meydanı olarak en be- lirgin biçimlenmeler ise, Orta Çağ Avrupa kentlerinde, Pazar meydanı, Kilise meydanı gibi işlevsel özellikleriyle de anılan, ancak üç boyutlu kentsel elemanlar olarak tama- men tanımlı ve sınırlı mekânlar olarak karşı- mıza çıkmaktadır.

Diğer taraftan, Anadolu-Türk kentlerinin geleneksel dokuları içinde yer alan kent- sel mekânlar kent dokusu içindeki önem- leri fiziksel olmaktan çok, kentlilerin ortak

“sosyal” kullanımları açısındandır. Gele- neksel Türk kentlerini Avrupa/Batı kentle- rinden ayıran en büyük özellik budur. Bu açıdan bakıldığında, geleneksel Anadolu kentlerinde, kent tarihi kronolojisi içinde çoğunlukla spontane olarak gelişmiş olan kentsel mekânlar/meydanlar, tarih içindeki ilk oluşumları sırasındaki birincil fonksiyon- ları göz önüne alındığında, beş farklı tipte ortaya çıkarlar: (i) Ticaret meydanları, (ii) Eğitim meydanları, (iii) Yerleşim meydan- ları (yerleşme birimleri arasında gelişmiş meydanlar), (iv) Hükümet meydanları ve (v) İskele meydanları. Bunlar içinden, ti- caret meydanları, yerleşim meydanları ve iskele meydanları, kent içinde yer alan gö- rece enformel (casual) fonksiyonları barın- Londra Trafalgar Meydanı (Kaynak: Wikipedia.org.)

(12)

dırdıkları için daha genel olarak “enformel mekânlar”; eğitim ve yönetim meydanları ise, barındırdıkları görece resmi fonksi- yonlar nedeniyle “formel mekânlar” olarak adlandırılabilirler. (Onal, 1994; Hoşkara, 2007)

Günümüz koşullarında, kentsel dokular içinde, geçmişten günümüze gelerek, yeni ya da eski fonksiyonlarıyla yenilenerek kul- lanılıyor olan meydanlar olduğu gibi, çağ- daş toplum gereksinimlerine uygun olarak, yeni vizyon ve senaryolarla tasarlanan meydanlar da vardır. Bu meydanlar da, farklı biçimsel, simgesel ve işlevsel özellik- lerle kentsel dokular içinde yerlerini alırlar.

Meydanlar üzerinde derinlemesine çalış- ma yapmış olan Paul Zucker (1970) mey- danları, beş farklı tipoloji içinde irdelemiştir:

i) mekânın müstakil olduğu, kapalı meydan (closed square), ii) mekânın baskın bir bi- naya yönlendiği, domine edilmiş / yönlen- dirilmiş meydan (dominated square), iii) mekânın bir merkez etrafında biçimlendiği çekirdek ya da merkezi meydan (nuclear square), iv) mekânın sınırsız ve dağınık olarak biçimlendiği amorf (düzensiz) mey- dan (amorphous square), ve v) daha bü- yük kompozisyonlar oluşturan gruplanmış meydanlar (grouped squares). Kentsel mekânlar ve özellikle meydanlar üzerinde İtalya ve ortaçağ Avrupa kentleri üzerinden ayrıntılı çalışmalar yapmış olan Camillo Sit- te (1965) ise, meydanın baskın elemanının

karşısında oluşan mekânın konumlanış ve biçimlenişine göre yönlendirilmiş meydan- ları i) derin meydanlar (deep squares). ve ii) enli meydanlar (wide squares) olarak iki tipe ayırmıştır. Derin meydanda genellikle kilise, katedral benzeri bir baskın elemanın önündeki mekân, genellikle anıtsal özel- likler taşıyan binanın mimari değerini ve oranlarını yansıtmak üzere derinlik taşımak- tayken, enli meydanlarda mekân, göreceli olarak uzun ve alçak bir binanın önünde, yine baskın olan mimari elemanı yansıta- cak şekilde biçimlenmiştir.

Daha yakın dönemlere gelindiğinde, Rob

Krier (1979) tamamen biçimsel ve geo- metrik olarak kent meydanlarını, üçgen, kare ve dairesel mekânlar ve bu geomet- rik formların farklı versiyonları olarak sınıf- lamıştır. Meydanlar, kendilerini sınırlayan dış elemanlara ve mekânın iç strüktürüne bağlı olarak biçimlenirler. Bu bakış açısıyla ele alındığında da Jere Start French (1978) meydanları merkezi (centric) ve kapalı (closed) meydanlar olarak ikiye ayırmıştır.

Hangi isim altında ele alınırsa alınsın, hangi tipoloji içinde yer alırsa alsın, meydanların üç boyutlu biçimleri vardır; kendilerini sı- nırlayan binalarla ve/veya başka eleman- larla belirlenen biçimler... Meydanların eni, boyu, yüksekliği vardır; ölçüleri, oranları, ritmi... Tıpkı bir iç mekân gibi, meydanla- rın da, duvarları (bina dış cepheleri), zemi- ni ve hatta tavanı vardır. Hiç düşündünüz mü, bir meydanın tavanı neresidir diye? Bir meydana üçüncü boyut hissini veren ve meydanın tavanını tanımlayan, kendisini sınırlayan binaların yükseklik ve çatı çiz- gilerinin gökyüzü ile birleştiği hayali çizgi- selliktir. Meydanların, tıpkı iç mekânlarda olduğu gibi, mobilyaları da vardır. Nesnel mimari öğeler, anıtlar, heykeller, taşlar, otur- ma ve aydınlatma elemanları, su eleman- ları, ağaçlar... Bunların her birinin varlığı, meydanlara ayrı anlamlar katar. (Hoşkara, 2010)

Biçimsel özellikleri ve tipolojileri yanında meydanlar, sadece üç boyutlu biçimleriyle değil, aynı zamanda içinde yaşattıkları kul- lanımlarla da anlam kazanırlar.

Bazıları, doğal koşullar altında, organik olarak gelişen yerleşim dokusu içinde, toplumsal yapının da etkisiyle kendiliğin- den ortaya çıkmıştır – bir kilise önünde, bir cami yakınında, bir kamusal bina girişinde, bir çeşme başında, bir çınar altında, dü- zensiz ve biçimsiz olarak. Bazıları ise, tüm bir kente ve kentliye hizmet vermek üzere doğrudan planlanarak, düzenli ve dengeli bir şekilde dokuya kazandırılmıştırlar. Bir başka deyişle, meydanların bazısı, kendi- liğinden oluşmuşluğun verdiği özgünlükle, daha düzensiz, ancak dinamik bir karak- tere sahipken, bazıları, planlı ve düzgün geometrik biçimlenmenin de etkisiyle anıt- sal özellikler taşırlar. Bazen yoğun bir kent dokusunun içinde bir anda karşınıza çıkan heyecan verici ve dingin boşluklardır; ba- zen de bir su kenarındaki kamu binasının sınırladığı manzaraya açılan alanlardır.

Yerleşim birimleri içinde, farklı kültürlerin, yaşam biçimlerinin ve toplumsal düzenle- rin, fiziksel yapıya bir yansımasıdır mey- danlar. Bazen devrim şarkılarının söylen- diği, bazen siyasal mitinglerin yapıldığı, bazen sevilen bir ezgiyle dans edilen, ba- zen bir dostla buluşulan, bazen sevgilinin Meydanların kentsel tasarım

ilkelerinin araştırılıp çalışılması, kent dokularının korunması, gelişmesi

ve/veya yeniden tasarlanması açısından bizlere önemli veriler sağlamaktadır. Kentlilik bilincine

ulaşmada en önemli kentsel kamusal mekânlardan olan meydanlar, kent dokusu içinde toplumun demokratikleşmesine

yardımcı olabilecek en önemli araçlardan biridir. Kent meydanları,

araştırmaya ve doğrudan yaşanmaya değer kentsel elemanlar

olarak hep var olacaklardır.

Moskova Kızıl Meydan (Fotoğraf: Ulaş Gökçe)

(13)

KaynaKlar

French, Jere Stuart (1978), Urban Space: A Brief History of the City Square, Kendall/Hunt Publishing Company.

Hoşkara, Sebnem (2010), “Kentin Tadı Tuzu:

Meydanların Büyüsü”, Mekânperest – Havadis Gazetesi Eki, 07 Mart 2010, Sayı 2, s. 11.

Hoşkara, Sebnem (2007), “Anadolu – Türk Kent- lerindeki Kentsel Mekânlara – Meydanlara Fonk- siyonel Bir Bakış”, in. ed. Ayşegül Mengi, Kent ve Politika: Antik Kentten Dünya Kentine: Ruşen Keleş’e Armağan, İMGE Kitabevi Yayınları, An- kara, 2007, s. 215-220.

Krier, Rob (1979), Urban Space, Foreword by Colin Rowe, London, Academy Editions.

Moughtin, Cliff (1992), Urban Design: Street and Square, Oxford, Butterworth-Heinemann Ltd.

Onal (Hoskara), Sebnem (1994), Functional and Physical Analysis of Squares - Public Meeting Spaces - in the Seljuk and Ottoman Cities in Türkiye, unpublished PhD Thesis, University of Nottingham, UK.

Sitte, Camillo (1965), City Planning According to Artistic Principles, translated by George R. and Christiane Collins, London, Phaidon Press, New York, Random House.

Zucker, Paul (1970), Town and Square: From the Agora to the Village Green, Cambridge, London, Massachusettes, The M.I.T Press.

kucaklandığı alanlardır... Bazen bir kena- rında oturulup kahve içilen, bazen kendisi- ni sınırlayan yapıların cephelerine yansıyan gün batımının izlendiği, bazen de içinde kurulan pazaryerinde yoğun bir alışveriş telaşının yaşandığı alanlardır meydanlar.

Fonksiyonel olarak farklı amaçlarla kulla- nılırlar. Toplanma, buluşma, eğlenme, spor gibi toplumsal ve daha enformel amaçlar yanında, eğitimsel, törensel, ticari, askeri, siyasi ve daha formel amaçlı bir araya ge- lişlerin de mekânıdır meydanlar.

Meydanlar, kamusal alanlardır. Her türlü toplumsal, kültürel hatta ekonomik aktivi- tenin, yerine ve zamanına göre yer alabi- leceği, gündüz veya gece, yaz veya kış, zamandan bağımsız herkesin kullanımına açık alanlardır.

Meydanların aynı zamanda, renkleri, sesle- ri, kokuları vardır. Meydanlarda her zaman bir hareket, bir ses, bir görüntü bulmak mümkündür. Yürüyen, dolaşan, oturan, ko- nuşan, bağıran, eğlenen, izleyen, gözlem- leyen insanların oluşturduğu, çeşitlilik ve zenginlik barındıran bir hareket...

Tüm bu özellikleriyle meydanlar, kullanıcı- lar tarafından farklı biçimlerde yaşanabilir, algılanabilir ve deneyimlenebilir. Bir kent meydanında, yoğun bir iş günü sabahında koşuşturan insanlar arasında bulunmakla, bir tatil gününün sabahında, gün doğumu- nun sessizliği içinde aynı meydanı yaşa- mak farklıdır. Bir kent meydanının, kış so- ğuğunda karla kaplı oluşuyla, yaz güneşi altındaki görünümü, ve dolayısıyla bu fark- lılıklar içindeki kullanım biçimleri de farklı- dır. Bir kent meydanını, o kentte yaşayan kişilerin kullanması ve algılamasıyla, kenti gezmeye gelen kişilerin algılaması da aynı değildir.

Sizin Meydanınız Hangisi?

Hiç düşündünüz mü? Sizin meydanınız hangisi?

Sınırları son derece belirgin, farklı dönem- lere ait mimari eserleri ile sınırlandırılmış, bir meydandan çok, bir evin salonunu an- dıran düzeni ile Venedik’in San Marco Mey- danı mı?

Venedik San Marco Meydanı (Fotoğraflar: Samaneh Ghafourian)

Rusya tarihi içinde çok önemli olaylara sahne olmuş olan, adıyla da sevgi, saygı, nefret, korku gibi karmaşık duygular çağ- rıştıran Moskova’nın Kızıl Meydanı mı?

Adını İngiliz donanmasının İspanyol ve Fransız donanmalarını yendiği Trafalgar Savaşından alan, Londra’nın merkezinde National Art Gallery (Milli Sanat Galeri- si)’nin girişi önünde konumlanmış olan ve yıl içinde çok sayıda sosyal etkinliğe sahne olan Trafalgar Meydanı mı?

Ayaklanmalardan, düğünlere, yürüyüşler- den, askeri törenlere pek çok farklı etkinliği, üç büyük imparatorluk bünyesinde, farklı zaman dilimlerinde, farklı kültürler altında yaşamış olan ve, Ayasofya, Sultan Ahmet Camisi, İbrahim Paşa Sarayı gibi pek çok anıtsal mimari eseri içinde barındıran İs- tanbul’un Sultan Ahmet Meydanı mı?

Nüfus azlığı içinde sessizce kendi yapısını korumaya çalışan, Venediklilerden bugü- ne ayakta duran haşmetli sur duvarlarının merkezinde yer alan; bir yanda Gotik yan- sımasıyla katedralden camiye dönüşmüş muhteşem bir anıt (St. Nicholas Katedrali, bugünkü adıyla Lala Mustafa Paşa Cami- si), diğer yandan Venedik Sarayı’dan ge- riye kalan duvarlar ve bir köşeden de, bir yirminci yüzyıl mimarlık harikası (!) banka binasıyla çevrelenmiş, Mağusa’nın Namık Kemal Meydanı mı?

Ya da Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde, özellikle 1928’de Cumhuriyet Anıtı’nın açı- lışından sonra, Sultanahmet ve Beyazıt meydanlarının kamusal işlevini üstlenerek, yeni rejimin simgesi olarak görünen; çev- resindeki restaurant, alışveriş mekânları, eğlence yerleri ve otellerle İstanbul›un en büyük turistik çekim merkezlerinden biri olan; geçmişten bugüne pek çok siyasi ve toplumsal olaya da evsahipliği ve tanık- lık yapmış, ve son dönemlerin demokrasi ve toplumsal direniş simgesi olan Taksim Meydanı mı?

Meydanınız hangisi olursa olsun, meydan- ları doyasıya yaşamak gerekir. Yaşanan olaylar ne olursa olsun, meydanlar ne şe- kilde oluştuysa oluşsun, unutulmamalıdır ki, meydanlar, içinde bulundukları kentle-

ri ayrıcalıklı kılma özelliğine sahip güçlü kentsel elemanlardır. Meydanlar, iyi tasar- landıklarında, yerleşimlere kimlik verirler, bireylerde kalıcı izler bırakırlar. Meydanlar, toplumlarının yansımasıdırlar; toplum olma ve kentlilik bilincini güçlendirme özelliğine sahip kamusal alanlardır.

Sonsöz yerine

Yukarıda sıralanan tüm özellikleri ile ele alındığında, meydanların, diğer tüm ka- musal alanlar gibi, başarılı ve başarısız olanları vardır. Bu başarı ya da başarısız- lık, meydanların kullanıcılarının fiziksel, fonksiyonel, estetiksel olmak üzere çeşitli gereksinmelerini karşılayıp karşılayamama özellikleriyle doğrudan bağlantılıdır.

Meydanların kentsel tasarım ilkelerinin araştırılıp çalışılması, kent dokularının ko- runması, gelişmesi ve/veya yeniden tasar- lanması açısından bizlere önemli veriler sağlamaktadır. Kentlilik bilincine ulaşmada en önemli kentsel kamusal mekânlardan olan meydanlar, kent dokusu içinde top- lumun demokratikleşmesine yardımcı ola- bilecek en önemli araçlardan biridir. Kent meydanları, araştırmaya ve doğrudan ya- şanmaya değer kentsel elemanlar olarak hep var olacaklardır.

Meydanlarda buluşmak ve meydanların büyüsünü yaşamak dileğiyle...

(14)

Kent, insanların yaşam anlayışları- nı ve görüşlerinin beraber getirdik- leri bir karşılaşma yeridir. Orada ne yapmayı istediğimizi keşfedebilir, seçimimizi yapar ve kimliğimizi geliştiririz. Kapalı ve uzak olanı biraraya getiren bir mikrokosmos olması gereken kent; bize bizi aynı yapmadan bir kimlik kazandırır ve ortak kimlik, birlikte bir yere sahip olmayı içerir (N.Schulz, 1971).

Bir kentin kişiliği ve kimliğini sa- dece yapıların mimari değerinde ve doğal çevresinin özelliklerinde aramak yeterli değildir. Bu oluşum, ancak içinde geçirilen yaşam de- neyimleriyle tamamlanmaktadır. Bu anlamda kent, insanların yaşam- larını sürdürebilmeleri için çeşitli sosyal, kültürel ve ekonomik gerek- sinimleri karşılayarak barındıkları yerleşimlerdir ve sürekli değişim halinde olan toplum ve insan iliş-

“Temel olarak kentsel deneyim her zaman mekân ve boşlukların ortak deneyimleridir.

İnsanları birbirine bağlayan sosyal hayatın yaratılması, mekân ve boşluk deneyimi olarak anlaşılmaktadır. Uzaktan bakınca şehir gökyüzüne yükselen uzun ve keskin binalarının şekilleri ile silüet olarak görünür; ancak şehrin içine girince, en çok görmek istediğimiz ve bölgenin niteliği hakkında bize en çok bilgiyi sağlayan şey, kamusal alanlardır. Kamusal alan, meydanlardan sokaklara, parklara ve bunları çevreleyen binalara kadar uzanır ve şehirlerin en önemli parçalarını oluşturur.

Bu sebeple, kamusal alanın özellikle de meydanların ve sokakların kalitesi bir şehrin kimliğini oluşturmada çok önemli bir role sahiptir…”

Kamusal alanların Biçimlenmesi

Doç. Dr. M. Ebru Erdönmez YTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü

Şekil 6. Siena Meydanı (E.Erdönmez Arşivi)

kileri kent mekânlarının yeniden tanımlanmasını ve yeniden üretil- mesini ortaya çıkarmaktadır.

Mekânların anlamları iletişime, özellikle toplumsal iletişime yar- dımcı olurlar. Mekânın anlam ile belli bir biçimde örgütlenebilmesi iletişimin örgütlenmesine yansır.

Kimin kiminle iletişim kurduğu, hangi koşullarda, ne zaman, ne- rede, hangi bağlamda, insanların birbirlerine nasıl tepki verdikleri, birbirlerini nasıl görüp işittikleri, birbirleriyle temas içinde mi yok- sa birbirlerinden uzak mı oldukla- rı konusunda sosyal ve mekânsal ilişkiler kentler için önemli farklar yaratmaktadır. Bu etkileşimlerin so- nucunda ilişkilerin doğası, yoğun- luğu, ivmesi ve yönüne uygun dü- şecek biçimde kentler ve mekânlar farklılaşmaktadır.

Kentlerdeki mekânsal biçimlen-

(15)

lumsal süreçlerin bilincinde olarak ve araş- tırmaların sonuçlarını dikkate alarak mekân tasarımlarını gerçekleştirmelidirler.

Toplumsal ilişkinin tanımı

Toplumsallaşma aynı zamanda bireyselli- ğimizin ve özgürlüğümüzün temelinde yer alır. Toplumsallaşma süreci boyunca hepi- meler, mekân, anlam, iletişim ve zamanın

bileşenleri ile yakından ilişkilidir. Ve bunlar bireylerin ve daha genellenirse toplumun fiziksel çevredeki seçimlerini etkilerler. Bu süreçte kendileri ve çevrelerince geliştirilen imgeler, şemalar, anlamların şekillenmesi bakımından da önemli rol oynamaktadır Mekânsal bilincin oluşmasında çeşitli sos- yolojik yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Sosyal antropolojide Lewis ve Hall, kişisel “psi- kolojik” mekânın çevre tasarımının insan tepkisini etkilemesindeki rolü üzerinde Sommer’ın (1969) çalışmaları, Piaget’in ço- cuklarda mekânsal bilincin oluşması üze- rine çalışmaları, insanın etrafındaki dünya ile ilişkisi üzerine görüşlerinde mekânsal bilincin etkisini belirten Cassier ve Langer gibi filozoflar ve daha niceleri bu konuyu ir- delemişlerdir (Harvey, 2003).

Mekânsal bilinç geleneğinde yetişmiş olan bu kişiler, mekânsal biçimin oluşturulması- nın toplumsal süreci nasıl etkilediği üzerine çalışmışlardır. Mimarlar, kentsel tasarım- cılar ve kent planlamacıları bu arayüzleri dikkate alarak tasarımları oluşturmalı, top-

Şekil 1. Saint-Dié Planı Rowe C., Collage City, Şekil - Zemin İlişkisi

Mimari bir formu oluştururken yalnızca o kütlenin ve onun içine hapsettiği boşluğun değil, formun

içinde yer aldığı ana mekânsal boşluğun da farkında olmak gerekmektedir. Bu bağlamda, bir yapının dış mekânla ilişkisi onun ikinci dereceden bir özelliği değil onun gelişmesinin ve varlığının tamamlayıcısıdır. Kentler ve binalar

tasarlanırken boş alanları ve açık alanlarıyla bir bütün oluşturmak

zorundadırlar.

miz bir “kimlik” duygusu ile bağımsız dü- şünme ve eylem yeteneği geliştiririz (Gid- dens, 1999).

Sosyal sistem belli amaçlar temelinde doğrudan ya da dolaylı olarak düzenli bir şekilde etkileşimde bulunan bireylerden oluşmaktadır. Bu sosyal sistemde üyeleri- nin rolleri ve davranışları ile ilgili ortak bek- lentiler vardır. (Lang, 1987). “Sistem” kavra- mınında, herhangi bir parçada bir değişim

(16)

Şekil 2. Meydan, Sokak ve Kent İlişkisi; Paris, Douphine, Roma, Spagna Meydanı Pienza (Bernardo Rosselino, 1459) (Krier, 1988)

Şekil 3. Paris, Place Royal Merkezi, Amerika’da Bir Yerleşim, Açık Kamusal Alan - Kent İlişkisi, Sokak - Kent İlişkisi (Krier, 1988)

söz konusu olduğunda bu durum diğer parçaları da etkilemektedir. Kişisel dav- ranışlardaki değişimler bu duruma örnek olarak verilebilir. Kişisel davranıştaki deği- şimler bütün sosyal sistemi değiştirebilir veya etkileyebilir. İletişim biçimleri, rolleri ve süreçleri öğrenilir ve kültürler arasında farklılıklar gösterir. İnsan davranışı sosyal sistem, kültür ve çevre ile  ilişkilendirilme- den anlaşılamaz.

Bireylerin sürekli olarak başkalarıyla etkile- şimi gerektiren gündelik rutinleri, etkileşim- lere biçim ve yapı kazandırmaktadır. İkinci olarak, günlük yaşamdaki toplumsal etki- leşimin incelenmesi daha büyük toplum sistemleri ile kurumların anlaşılmasında yarar sağlamaktadır. Büyük ölçekli toplum sistemlerinin hepsi aslında bizim günlük olarak içine girdiğimiz toplumsal etkileşim kalıplarına bağlıdır (Giddens, 2000).

Toplumsal ilişkilerde davranış biçimleri, ilişkilerin nitelik ve niceliklerine göre, kulla- nıcıların rastlantısal, ya da bilinçli bir araya

gelmelerine, kullanılan zamanın tanımına bağlı olarak kamusal, yarı kamusal ya da özel olmak üzere farklılıklar göstermektedir.

(Sokaklar, meydanlar, ulaşım noktaları kul- lanıcılar tarafından yoğun kullanılan kamu- sal mekânlara örnek gösterilebilir) Kent mekânları ve özellikle meydanlar bire- yin ve toplumun bir araya geldikleri önemli mekânlardır. Sosyal, fonksiyonel ve isteğe bağlı aktiviteler biçiminde gerçekleşen insanın yürüme, oturma ve konuşma gibi aktiviteleri, birey ve toplum ilişkisinin ger- çekleştiği aktivitelerdir. Bireysel katılımların gerçekleşmesinde, birey ve onun içinde yaşadığı sosyal ve fiziksel ortam arasında aktif bir ilişki kurulmaktadır. Bu durum birey ve toplum ilişkisinin kurulması ve toplumu bir arada tutmasıyla kentler için daha üst bir anlam taşımakta, bütünün parçalardan daha anlamlı olması durumunu ortaya çı- kartmaktadır. Birey ve toplum arasında ger- çekleşen etkileşim, içinde yer aldığı top- lumsal çevrenin özelliklerine bağlı olarak;

1- Toplumun - genel niteliklerine, 2- Kurumsal özelliklere, 3- Toplumsal düzene

göre resmi veya resmi olmayan şekilde gerçekleşmektedir.

Birden fazla insanın aynı mekânda bir ara- ya geldiği her an, bir sosyal etkileşim oluş- maktadır. Görme ve işitme ilişki biçimleri gibi en basit derecede iletişim biçimleriyle pek çok toplumsal durumda, başkalarıyla Goffman’ın deyişiyle odaklanmış etkileşim içine gireriz. Odaklanmış etkileşim, bireyle- rin karşılıklı olarak ötekilerin varlığının far- kında olduğunu gösterdiklerinde gerçekle- şir. Bununla beraber insanlar başkalarının yanında, onlarla doğrudan konuşmasalar da, bir iletişim içine girerler. Odaklanmış etkileşim, bireylerin diğerlerinin söyledikle- rine ya da yaptıklarına doğrudan dikkat et- tiklerinde gerçekleşmektedir. Goffman, bu odaklanmış bir etkileşim anını karşılaşma- lar diye adlandırmaktadır (Goffman, 1971).

(17)

Şekil 4. Paris, l’Etoile Meydanı; Konut ve Meydan İlişkisi; İngiliz Yerleşim Bölgesi; Milan Foro Bonoparte, 1801-1806 (Krier, 1988)

Şekil 5. Paris, Place de l’Odeon; Roma’da Bir İç Avlu; Brighton, Kept Town; Berlin, HufeisensiedlungSiedlung Britz, Bruno Taut, (Krier, 1988)

Meydan kavramı ile örtüşen kentsel boşluklar; aynı zamanda kamusal ve bireyselin dönüşümünü temsil eden, etkileşim ve iletişime imkan veren açık mekânlardır. yerleşim

formunu oluşturan doluluklar, kapalı mekânlar, meydanların ve sokakların şekillendirdiği sınırlar, şehrin kamusal alanlarından yarı

kamusal alanlarına kademeli geçişler aynı zamanda güçlü toplumsal varlığı da işaret

etmektedirler.

Mekânsal biçimlenmeler

Mekân, insanın insanla, insanın nesneyle ve nesnenin nesneyle olan aralıklarının, uzaklıklarının ve ilişkilerinin üç boyutlu bir anlatımıdır. Ve mimaride de form, kütle ile boşluğun kesişim noktasında ortaya çıkar.

Mimari bir formu oluştururken yalnızca o kütlenin ve onun içine hapsettiği boş- luğun değil, formun içinde yer aldığı ana mekânsal boşluğun da farkında olmak ge- rekmektedir. Bu bağlamda, bir yapının dış mekânla ilişkisi onun ikinci dereceden bir özelliği değil onun gelişmesinin ve varlığı- nın tamamlayıcısıdır. Kentler ve binalar ta- sarlanırken boş alanları ve açık alanlarıyla bir bütün oluşturmak zorundadırlar.

Bruno Zevi’nin değindiği gibi; kentsel mekân, insan eserinin ‘boşlukları sınırladı- ğı’ her yerde, kapalı ve açık mekânlarda, kentte, meydanlarda, caddelerde, sokak- larda, parklarda ve bahçelerde sürmekte- dir (Zevi, 1957, 1990).

Kentlerde binalar arasında kalan tüm mekânlar, dış mekân, ya da kentsel top- lumsal mekân olarak değerlendirilmektedir.

Kentin mekânsal biçimini, insan davra- nışının temel belirleyicisi olarak görmek mümkündür. Harvey, mekân hakkında çok genel görüş getirmiş az sayıda filozoflar- dan biri olan Cassier’e dayandırdığı kent- sel mekândaki biçimlenmelerde, üç temel mekânsal deneyimden bahsetmektedir (Harvey, 2003). Bunlardan birincisi, orga- nik mekândır, biyolojik olarak belirlenen mekânsal deneyim ile ilgilidir. Etnologların

araştırdığı bir çok davranış, içgüdüsel yön bulma, göç, içgüdüsel yaşam alanı edin- me, v.b. bu kategoriye girmektedir. İkinci olarak algısal mekân bulunmaktadır. Al- gısal mekân, her türlü duyu deneyiminin, görme, dokunma, duyma, hareket vs. gibi, yaşanan nörolojik sentezdir. Anlık bir şema ve izlenim oluşabilir ve hafıza bu şemayı zaman içinde saklamaya yönelebilir. Hafı- za ve öğrenme işin içine girdiğinde, kültü- rel düzeyde öğrenilmiş düşünce biçimleri şemaya eklenip çıkartılabilir. Algısal mekân birincil olarak duyular yoluyla yaşanır ve kültürel şartlanmalar da bunda rol oyna- maktadır. Üçüncü olarak Cassier simgesel mekân deneyiminden bahsetmiştir. Burada mekânsal boyutları simgesel anlatımlarla dolu mekân dolaylı olarak yaşanmaktadır Bir başka kentsel mekân tanımlaması,

R.Trancik tarafından kentsel mekânı oluş- turan özellikleri ile üç farklı kentsel tasarım kuram başlığı altında incelenmiştir. Mekân- sal biçimlenmelerin incelendiği birinci ku- ram, şekil zemin kuramıdır (Figure-ground theory). Şekil zemin ilişkisinin; binaların, açık mekânlar, boşluklar ile ilişkilendirilen göreceli alan kaplama çalışması üzerine kurulduğunu ifade etmektedir (Trancik, 1986).

Buna paralel olarak Zevi, Michel-Ange’ın Roma’daki Saint Pierre planını, iç mekân- daki boşluğu ve dış mekânı - kentsel boşlu- ğu gösterecek biçimde örnekte görüldüğü gibi ele almıştır. Yapılar, kullanışlı ve düşü- nülmüş dış mekânlar tanımladıklarında bu alan yapıdan arda kalan bir alan olmaktan çıkar pozitif etkili bir dış mekân olur.

“Her bina iki mekânın oluşmasında yardım- cı olur; binanın kendisi tarafından sapta- nan iç mekân ve bu bina ile komşu binalar arasında sağlanan dış mekân veya kentsel mekân” (Zevi, 1994).

Kentsel mekândaki biçimlenmelerin ir- delendiği ikinci kuram bağlantı kuramıdır (Linkage Theory). Temel olarak boşluk - doluluk kalıpları üzerine kurulu şekil - ze- min ilişkisinin tersine, bağlantı kuramı, boş- lukları düzenleyen yapıyı ortaya çıkaran bir ilişkiler sistemi, bir ağ oluşturmayı amaç- lamıştır. Bağlantı kuramının bakış açısıyla, kent içerisindeki temel bağlayıcı unsurlar ana ve ara sokakların oluşturduğu ağdır ve bu ağ dolaşımı ve temel yapısal kurgu- yu oluşturmaktadır. Bu bağlamda yapısal

(18)

Meydanların en önemli fonksiyonu binaların arasında bir sosyal hayat

(doku) yaratmaktır. Bu sosyal hayat birden fazla insanın kamusal

bir mekânda bir arada olmasıyla, insanların birbirleriyle iletişim

kurup sosyalleşmesini sağlar ve ortak bir kimlik oluşturur. Bu sosyal doku; oynayan çocukları, kutlamaları, konuşmaları toplu eylemleri ve pasif iletişimi-görmeyi,

duymayı vb. içermektedir (Gehl, 1996). İnsanlar insanların olduğu

yere gelirler.

ağın; kamusaldan, yarı-kamusala, yarı-ö- zelden, özele tüm hiyerarşik düzende dola- şım etkinliğinin yalnızca ana yollarla değil, ikincil yan yollarla sağlanması önerilmekte- dir. Bu alanlarda da güvenlik, mahremiyet gibi mekânsal kalite unsurlarının dikkate alınması ve toplumsal ilişkilere imkan vere- cek mekânların sağlanması önemlidir.

Mekân kuramı (place theory) Trancik’in ön- gördüğü üçüncü kuramdır, bu kuram, şe- kil - zemin kuramı ve bağlantı kuramından bir adım daha ileri giderek insan ihtiyaçları, kültürel, tarihsel ve doğal çevrenin de ele alındığı bir yaklaşımdır. Mekân teorisinde sosyal ve kültürel değerler, kullanıcıların görsel algılamaları ve kamusal alan içeri- sindeki bireysel kontrol önemle üzerinde durulan noktalardır. Soyut olarak kent için- deki açık alanlar fiziksel içerik potansiyeli olan amaçlı bırakılmış boşluklardır. Kültürel - bölgesel geçmişten kaynaklanan bir an- lam verildiğinde bir mekâna dönüşür (Tran- cik, 1986). Boşluklar fiziksel özelliklere göre kategorilere dayansa da her mekân, geçmişi ve kendisini çevreleyen mekân- ların özelliklerinden etkilenerek kendine özgü karakterini oluşturmaktadır.

Meydan kavramı ile örtüşen kentsel boş- luklar; aynı zamanda kamusal ve birey- selin dönüşümünü temsil eden, etkileşim ve iletişime imkan veren açık mekânlardır.

Yerleşim formunu oluşturan doluluklar, ka- palı mekânlar, meydanların ve sokakların şekillendirdiği sınırlar, şehrin kamusal alan- larından yarı kamusal alanlarına kademeli geçişler aynı zamanda güçlü toplumsal varlığı da işaret etmektedirler. Meydanla- rın yanı sıra sokaklar da, fiziksel çevrenin oluşturduğu açık kamusal mekânlar olarak Jane Jacobs’un değindiği gibi (Jacobs, 1998) şehri fark edilir ve heyecan verici kılan en önemli ögelerdendir. Koridor ya- pısındaki sokaklar kalabalık kaldırım ha- yatının oluşması toplum içinde etkileşime imkan yaratmakta, ilişki biçimlerini ortaya çıkartmaktadır.

Dış (kentsel/açık) mekânlardaki doluluk ve boşluk ilişkilerini incelediğimizde, kentsel mekânlar arasındaki hiyerarşi dikkatimizi çekmektedir. Tüm sosyal kesimler sınıf- sal konumlardan bağımsız olarak oluşan mekânsal hiyerarşide yer alırlar. Bu mekân- sal hiyerarşi kamusal alan, yarı kamusal ve özel alanlar olarak kullanımı arasında kesin ayırımı oluştururlar.

Bu yaklaşıma paralel olarak Krier, kentsel mekânın geleneksel dokuyu oluşturan açık kamusal, yarı kamusal ve özel alanlardan oluştuğunu ve bu mekânların belirli bir hi- yerarşi içinde birbirleriyle mekânsal ilişki- lerinin var olduğunu vurgulamaktadır. Krier kentsel mekân analizinde meydan ve kent-

sel mekânın unsurlarını kare, daire, üçgen gibi temel formların mümkün olan tüm var- yasyon ve kombinasyonları ile sıralamakta- dır (Krier, 1988).

Kamusal alan “insanların normal günlük rutinlerinde ya da dönemsel şenliklerde (festival, bayram) fonksiyonel ve törensel aktiviteleri gerçekleştirdikleri, toplumu bir- birine bağlayan ortak bir zemin” olarak ni- telendirilebilir (Kostof, 1995). Temel olarak kentsel deneyim her zaman mekân ve boş- lukların ortak deneyimleridir. İnsanları bir- birine bağlayan sosyal hayatın yaratılması, mekân ve boşluk deneyimi olarak anlaşıl- maktadır. Uzaktan bakınca şehir gökyüzü- ne yükselen uzun ve keskin binalarının şe- killeri ile silüet olarak görünür; ancak şehrin içine girince, en çok görmek istediğimiz ve bölgenin niteliği hakkında bize en çok bilgi- yi sağlayan şey, kamusal alanlardır. Kamu- sal alan, meydanlardan sokaklara, parklara ve bunları çevreleyen binalara kadar uzanır ve şehirlerin en önemli parçalarını oluşturur (Madanipour, 1996). Bu sebeple, kamusal alanın özellikle de meydanların ve sokakla- rın kalitesi bir şehrin kimliğini oluşturmada çok önemli bir role sahiptir.

Kamusal alanlar özellikle de meydanlar in- sanları bir araya getiren yerler ve simgeler olup birey ile toplum arasındaki iletişimin varlığını belirtirler. Kentsel doluluklar ve boşluklar arasındaki ilişki tamamlanmış ve anlaşılır olmalıdır. Bu şekilde parçalar bir çerçeve içinde birleştirilerek bölgenin ka- rakterini oluşturmaktadır.

Kamusal alanların hayati önemini en iyi gösteren kanıt belki de tarihtir. İlk şehirler- den bu yana meydanları ve sokakları ve yönetme (hakim olma - düzenleme), eski şehirlerin gerekli ve istenilen aktiviteleri için daha kullanışlı mekânlara dönüştürme ar- zusunun örnekleri olarak görülebilmektedir (Kostof, 1991, 1999).

Meydanlar, bu anlamda bakıldığında iç ve

dış mekânın kontrol edilebilmesini sağlar- ken, kamusal ve özel mekânların sembo- lik anlamlarını da taşımıştır. Forum, agora, cami avluları bunlara örnek olarak verile- bilir. Meydanların, (ölçeği büyük ya da kü- çük tüm toplanma alanlarının) çevresinde ticari fonksiyonlar olabildiği gibi, bunlardan daha önemli olarak kültürel aktiviteler yer almaktadır. Bu farklı aktiviteler açık kentsel mekânın günün yirmi dört saat etkin ve ak- tif kullanımını sağlamaktadır.

Meydanların en önemli fonksiyonu binala- rın arasında bir sosyal hayat (doku) yarat- maktır. Bu sosyal hayat birden fazla insanın kamusal bir mekânda bir arada olmasıyla, insanların birbirleriyle iletişim kurup sos- yalleşmesini sağlar ve ortak bir kimlik oluş- turur. Bu sosyal doku; oynayan çocukları, kutlamaları, konuşmaları toplu eylemleri ve pasif iletişimi-görmeyi, duymayı vb.- içer- mektedir (Gehl, 1996). İnsanlar insanların olduğu yere gelirler.

Kentsel mekânlar iç ve dış mekânlar olarak ayırt edilebilecekleri gibi özel ve toplum- sal olma boyutunda da derecelenebilirler.

Kentsel mekânlarda ‘toplumsal - kamu- sal’ ve “özel” ayrımı bulunmaktadır. Özel ihtiyaçlarımız için ortaklaşa kullandığımız mekânlar, toplumun bir bireyi olarak, or- tak yer ve ortak amaçlar için kullandığımız mekânlar ‘toplumsal mekân ve kamusal mekân’ olarak tanımlanmakta iken bireyle- re ait, özel ihtiyaçların karşılandığı mekân- lar “özel mekânlar” olarak tanımlanmakta- dır. Sosyal yapının ve buna karşılık gelen fiziksel yapının değişik seviyelerde ortak mekânlarla oluşturulması, küçük gruplar ve mekânlardan daha geniş olan meydanlara, kişiselden kamusala geçişler yaratmakta- dır.

Şehirdeki konut bölgelerindeki toplanma alanlarına ve meydanlara kolay ulaşılır ol- ması insanları ve aktiviteleri özelden kamu- sal mekânlara doğru taşır. Bunun tersine kamusal mekânlar fiziksel ve psikolojik ola- rak girilmesi zor şekilde de tasarlanabilir.

Geçiş bölgeleri şeklinde düzenlenmiş es- nek sınırlar tümüyle kamusal ya da özel ol- mayıp genellikle fiziksel ve psikolojik olarak kişilerin ve aktivitelerin kişisel ve kamusal arasında, iç ve dış arasında hareketini ko- laylaştıran bağlantı görevini görürler.

Bu doğrultuda, iklim ve çevresel koşullar- dan korunan iç mekân, özel mülkiyetin et- kin bir sembolü iken dış mekân, meydanlar ve sokaklar, açık havada harekete olanak sağlayan kamusal, yarı - kamusal ve özel alanlardan oluşmaktadır (Krier, 1988).

Buna paralel olarak da Newman kentsel mekânda;

1- Kamusal dış mekân 2- Yarı kamusal dış mekân

(19)

Toplumun sorumluluğunda olan kent bütünü, açık kamusal alanlarıyla, meydan ve sokaklarıyla kent mekânizmalarının oluşturduğu

bir kurgu olup, tüm parçalar birbirleriyle etkileşim içerisindedir ve toplum bu mekânlar aracılığı ile

yapılanmaktadır.

KAYNAKLAR

Augé, M., (1995), Non-Place: Introduction To An Anth- ropology of Supermodernity, Verso Books, London.

Benn, S. I., Gaus, G. F., (1983), Public and Private in Social Life, Croom Helm, London.

Gehl, J., (1996), Life Between Buildings (5th Edition), Danish Architectural Press, Copenhagen.

Giddens, A., (1999), Toplumun Kuruluşu, Bilim ve Sanat Yayınları, İstanbul.

Goffman, E., (1971), Relations in Public, Penguin, Har- mondsworth.

Harvey, D., (2003), Sosyal Adalet ve Şehir, Metis Yayın- ları, İstanbul.

Jacobs, J., (1998), “Vital Cities: an Interview with Jane Jacobs”, Stewart Brand. [www.wholeearthmag.com/Ar- ticleBin/196.html]

Kazepov, Y., (2004), “Visual Paths through Urban Euro- pe”, Blackwell Publishing Ltd., Oxford.

Krier, R., (1988), Urban Space, Rizzoli International, New York.

Kostof, S., (1995), “A History of Architecture, Settings and Rituals (2nd edition)”, Oxford University Press, Oxford.

Kostof, S., (1999), The City Assembled, Thames and Hudson, London.

Krupa, F., (1993), “The Privatization of Public Space, The State of the Public Realm”, Battery Park City; Los Angeles Gated Communities and the Mall of America, Los Angeles.

Lang, J. (1987), “Creating Architectural Theory, The Role of the Behavioral Sciences in Environmental De- sign”,Van Nostrand Reinhold Int. Ltd., New York.

Lefébvre, H., (1991), The Production of Space (önsöz D.Harvey), Blackwell, London.

Madanipour, A., (1996), Design of Urban Space, Wiley, New York.

Norberg-Schulz, C., (1971), Existence: Space and Arc- hitecture, Studio Vista, Londra.

Sommer, R., (1969), Personal Space. Englewood Cliffs, Prentice - Hall, New Jersey.

Trancik, R., (1986), Three Theories of Urban Spatial Design Finding Lost Space New York, Van Nostrand Reinhold, New York.

Weber, M., (1964), “The Urban Place and The Non-Pla- ce Urban Realm”, University of Pennsylvania Press, Pennsylvania.

Zevi, B., (1990), Mimariyi Görmeyi Öğrenmek (Çev. D.

Divanlıoğlu), Birsen Yayınları, İstanbul.

Zevi, B., (1994), The Modern Language of Architecture, Da Capo Press, New York.

3- Yarı özel dış mekân 4- Özel dış mekân

sınıflandırması yaparak kamusaldan özele uzanan bir mekân hiyerarşisi oluşturmuş- tur. Her mekân, barındırdığı kendine özgü yaşantıları ve kullanımları ile birbirleriyle ilişki içinde olup birbirlerini etkilemek iste- mektedir.

Bu yaklaşımlara paralel olarak Kostof ka- musal ve özel ayrımını ifade ederken, ka- musal mekânın bireysel olarak kullanıla- bilmesine karşın, hiçbir zaman bireysel olarak sahiplenilemeyeceğini belirtmiştir.

Diğer taraftan açık kamusal alanlar ulaşıl- mak, orada bulunulmak istenen mekânlar olarak ifade edilmektedir. Bu nitelikteki meydanlar törensel ve etkileşim amaçlı, tö- renler, kutlamalar, festivaller, ayaklanmalar v.b. toplumun aktivitelerinin gerçekleştiği mekânlardır (Kostof, 1999) Bu mekânlar farklı kültürlerde farklı isimler almaktadır, meydan, piazza, maidan, square, v.b. Bu tür mekânların özellikleri arasında; mekân- la tanışıklık, karşılaşma ihtimalleri, (tanı- dıklık, rastlaşma, yerleşimin çeşme mey- danı, kilise meydanı, cami meydanı v.b.) bulunmaktadır. Lefébvre’e göre,  toplumlar, tarihleri içinde birbiri ile içiçe örülmüş eko- momik üretim ve sosyal üretim gereklilik- lerini karşılamak için ayırt edilen (kendine özgü) sosyal mekânlar şekillendirmişlerdir (Lefébvre, 1991).

Kamusal ve özel arasındaki bölünme, son yıllarda pek çok hukuk otoritesi tarafın- dan  yeniden değerlendirilmiştir . Benn ve Gaus tarafından da savunulduğu gibi, ka- musal ve özelin sürekliliğinin, erişim dere- cesi, hizmet ettiği kullanıcılar ve ilgi alanları gibi özelliklerle ayrıştırılması çok daha yay- gındır (Benn ve Gaus, 1983).

Bu anlamda son 20-30 yılda kamusal alan kavramı   belirsizleşmiş durumdadır. Mo- dern şehirlerde bireylerin günlük aktivitele- rini gerçekleştirdikleri mekân tip ve çeşitle- ri önemli ölçüde değişmiştir: özellikle şehir merkezlerinde bazı eski, yerleşik kamusal alan formları, kaynak eksikliği ve güvenlik endişeleri nedeniyle önemini yitirmişlerdir;

toplumun değişen yapısı ile, büyük alış- veriş merkezleri, eğlence alanları, havaa- lanları gibi özel mülkiyette olup kamunun kullanımına hizmet veren alanların ortaya çıkması sonucunda, kamusal ve özel alan anlayışı ve bu alanların kanunlarla belirlen- miş yapılarını karmaşıklaştırmıştır

Bu konuyla ilgili olarak, ilk defa Webber tarafından 1964’te kullanılmış olan “Non- place”-Yersizlik-(Webber, 1964) kavramıy- la toplumun fiziksel olmayan özelliklerine değinilirken, yüz yüze etkileşim olmaksızın toplumun nasıl kurulacağına odaklanıl- maktadır. (Kazepov, 2004). “Non-place”

kavramını Marc Auge, tarihsel bir önemi ve güçlü bir sembolizmi olmayan ulaşım ve geçiş amacıyla kullanılan mekânlar olarak tanımlamaktadır.(Augé, 1995) Bu anlam- da alışveriş merkezleri, tren istasyonları;

globalleşmenin getirdiği fiziksel ve este- tik ifadelerini barındıran, kendilerine özgü kimlikleri, yer duyguları ve fark edilebilir bir tarihe sahip olma özellikleriyle “non-place”

kavramına örnek olarak gösterilmektedir.

Banliyölerdeki büyük alışveriş merkezleri ve bunlarla ilişkili mekânlar da (kamusal olarak algılansa da özel mülkiyete ait tü- ketim amaçlı mekânlardır) kamusal alan- ların doğasını değiştirmişlerdir. Bu birbi- rine geçmişlik, mülk sahiplerinin hakları bakımından çok önemlidir. Örneğin, mülk sahipleri herhangi bir şarta bağlı olmadan (uygun nitelikleri bulunmadan)  ve keyfi olarak, kimin mülklerine kimin girebileceği ya da kullanabileceğini seçme imtiyazları- nı kullanabilirler. Genel bir prensip olarak, mekân sahipleri, herhangi bir kişinin, kendi sahibi bulundukları mülkten geçmesini en- gelleyecek hakka sahiptirler; mekâna giriş hakkı, önceden bildirmeksizin, mantıklı bir sebebe veya açıklamaya dayanması ge- rekmeden kaldırılabilir ve her türlü kullanım kısıtlaması uygulanabilir. Bazı olağanüs- tü mazeretler ya da kanunla tanımlanmış mülkiyet hakkını aşan durumların dışında, mülk sahibi sınırsız bir şekilde kullanımı sınırlayabilir ya da kaldırabilir. Özel mekân- ları kamusal mekânlardan ayıran en önemli özellik; kişisel mülkiyet alanlarının tersine kamusal alan kullanımının herkese açık ol- masıdır (Krupa, F., 1993).

Bu yaklaşımlar ışığında, içinde yaşadı- ğımız çevreyi ve kentleri anlayabilmek için mekânsal biçimlenmelerin oluşum ve dönüşüm süreçlerini kavramak önemli- dir. Özellikle bu mekânsal biçimlenmeler içerisinde, toplumu yapılandıran açık ka- musal mekânların kavranması son derece önemlidir. Bu anlamda kentler, toplumsal yapı ile mekânsal biçimlenmelerin sürekli bir etkileşim içerisinde olduğu organik bir yapıdır. Mekânsal biçim noktasını seçmek, toplumsal süreci çıktı olarak görmek ya da toplumsal süreç noktasını seçmek ve mekânsal biçimi bir çıktı olarak görmek bu sisteme bakış açıları olabilir. Bu yakla-

şımlar birbirini dışlayan seçenekler değil, birbirlerini tamamlayan yaklaşımlardır. Bu doğrultuda toplumun sorumluluğunda olan kent bütünü, açık kamusal alanlarıyla, mey- dan ve sokaklarıyla kent mekânizmalarının oluşturduğu bir kurgu olup, tüm parçalar birbirleriyle etkileşim içerisindedir ve top- lum bu mekânlar aracılığı ile yapılanmak- tadır.

(20)

KENT VE

MEydaNLaR

“Taksim’i anlamak kanımızca çok önemli. Tüm bu yaşanmışlıkları kavramadan Taksim’e yapılacak tüm tasarımlar, sadece grafik birer yüzey, eski beynin algıladığı hoş estetik repütasyonlardan ibaret olacak ve enerjisiz, boş dolgular olmaktan kendisini kurtaramayacaktır. Burada olması gereken anlamlı bir içtenlik, herkese açık bir heterojenleşme, monokültürel bir yaklaşımdan

permakültürel bir yaklaşıma evrilmektir.

Bu, yeni bir estetik, yeni bir heyecan, yeni bir tanı, yeni bir zekanın var olmasını gerektirir…”

Dr. Deniz ASLAN İTÜ Mimarlık Fakültesi

Mimarlık Bölümü Öğretim Görevlisi Bu yazıda, siyaset tarihçisi, sosyo-

log veya toplum psikoloğu olmadığı- mız halde bir nebze bu konulara da el atma zorunluluğu hissedilmiştir.

Uzmanlık alanımız olmadığı halde yaptığımız hızlı okumalarda ya da ayraca almalarda bazı yanılgılar ol- muş olabilir. Bu nedenle peşinen ilgili bilim alanlarına mensup bilim insan- larından özür dileriz.

En geniş anlamıyla meydan, boşluk demektir. Boşluk, kalitesine ve insan üzerinde oluşturduğu ölçek, anlam ve yaşantı deneyimine bağlı olarak mekânlaşabilir ya da yersizleşir.

Sözlük anlamı olarak meydan: Hal- kın toplandığı, çoğu binalarla çevri- li, düz, açık ve geniş yer; alan (yani meydanlar kamusal yoğunlaşma alanlarıdır) (1); uzayın insan eliyle sı- nırlanmış parçasıdır. (2) Her mimarlık ürünü diğer yapılarla birlikte bir dış mekânın oluşmasına katkıda bulu-

nur. Örneğin, Rönesans’ta meydan tek kaçışlı algının bir parçası olarak ele alınmıştır, yapılar bu tek kaçışlı- lığı esas alarak simetrik olarak ko- numlandırılmışlardır. (2) (Bu tam ya da yarım simetri olabilir) Maniyerist ve Barok dönemlerde tam simetri doruk yapar. Roma kentinde mey- danlar forum olarak da adlandırılır- lar. Burada amaç, insan toplulukla- rının buluşması, tartışmasıdır. Bazen meydanlar tek bir dini yapı çevresin- de gelişirler. Zaman zaman içlerinde bir su öğesi tek bir ağaç ya da ağaç grupları bulunabilir. Bu alanlar aynı zamanda pazar yeri, panayır alanı, devlet elçilerinin halka duyuru yaptı- ğı yerler, yer yer Ortaçağ Avrupa’sın- da Engizisyon Mahkemesi kararları- nın infaz alanlarıdır. Barok ile birlikte meydan, odak meydanlar ve ulaşım akslarının kesişiminden oluşan alan- lardır.

Taksim: Bir Meydanın Hikayesi, Çelik Gülersoy, 1986, İstanbul Kitaplığı.

(21)

Rudolf Witt Krower, Architectural Composition, Krier R.,Rizzoli, Newyork, 1988.

Özellikle Anadolu’da meydan, atlı sporlar için ayrılmış alanlardır. İslam şehirlerindeki meydan, batıdaki meydan kadar kentsel işleyişin en önemli alanı değil, çoğu zaman bir sınır olmaktadır.(3) Batılılaşma ile birlikte Osmanlı meydanları da batıdaki benzerleri ile aynı tasarım kriteryaları ile ele alınma- ya başlamışlardır. Zamanla meydanların, özellikle Rönesans sonrası meydanlarının önemli öğesi önce tekil, sonra gelişmiş kompozisyonlarla heykel, daha sonrasında su ve heykel gruplarıdır. Barok ile birlikte su ve heykel saray bahçesinden çıkıp kent meydanlarına gelen yeni grottolardır.

Bir sosyalleşme alanı olarak, belki de yüz- yıllar boyunca Osmanlı şehirlerinde mey- danın yerini avlu almıştır diyebiliriz. (Kışla avluları, cami avluları, külliye avluları, han avluları v.s.) Batı ile İslam’ın anıtsallığa bakışı arasındaki derin fark ister istemez Osmanlı topraklarında da boy göstermiştir.

Osmanlı’da meydan, anıtsallığın algılan- ması için bir araç olmaktan çok, genişle- meler olarak görülmektedir. Bu anlamıyla kendine özgü bir derinliği de fark etmek gerekir, Batıdaki karşılığı ile ezici ihtişamı, erkin gücünün idrak edilmesi için yapılan meydanlara çok uzun yıllar boyunca rast- lamak pek de mümkün değildir Osmanlı topraklarında.

19.yy İstanbul’una baktığımızda özellikle Karaköy ve Pera (Beyoğlu)’nın ciddi bir cazibe merkezi olduğunu görürüz. İstan- bul’un ekonomik canlılık merkezinin karşı- lığı olan bu kentsel doku tüm sosyal dona- tıları, eğitim/ticari yapıları, prestij yapıları (kamu yapıları, şirket yapıları, bankalar, vs.) ve servisleri ile son derece iyi donanmıştır.

Aslında İstanbul’un yeni merkezi Pera’dır.

Bununla birlikte bir tarafta Gümüşsuyu, Ka- bataş, Cihangir, diğer tarafta Harbiye, Pan- galtı, Kurtuluş, Osmanbey, Şişli, bunların uzantısı olarak Nişantaşı, Teşvikiye, Maçka, ağırlıklı olarak yeni burjuva sınıfının tercihi ile bu ekonomik merkeze katılmış, oldukça batılı anlamda bir kentsel doku inşa olmuş- tur. Bu dokuyu besleyen temiz su şebeke- si, hava gazı şebekesi, tramvay (arkasın- dan troleybüs) hattı da batıdaki örneklerini aratmayacak düzeydedir yüzyıl sonunda.

Hatta dünyanın ilk feniküler hatlarından biri yine Pera’da inşa edilmiştir. Bu tepe ve sırt morfolojisi üzerinde gelişen kentsel kurgu- nun dışındaki Boğaz’a dönük tüm yamaç ve vadiler doğal birer koru niteliğindedir.

Bir tarafı mezarlıklarla, bir tarafı son dere- ce büyük bir boğaz korusu ile bir ucu da Mecidiyeköy dutlukları ile çevrelenen bu kentsel alanın morfolojik odağı, aynı za- manda Pera’nın kapısı olan Taksim’dir. An- cak Taksim bugün anladığımız anlamda bir mekân olmayıp, iki büyük kışla, bir hastane

Osmanlı’da meydan, anıtsallığın algılanması için bir araç olmaktan çok, genişlemeler

olarak görülmektedir. Bu anlamıyla kendine özgü bir derinliği de fark etmek gerekir, Batıdaki karşılığı ile ezici ihtişamı, erkin gücünün

idrak edilmesi için yapılan meydanlara çok uzun yıllar

boyunca rastlamak pek de mümkün değildir Osmanlı

topraklarında.

(Fransız Pasteur Hastanesi)’yi de içine alan büyük bir çayırlıktır. Aynı zamanda yukarı- da bahsi geçen kentsel kurgunun çözüldü- ğü, doğa ile buluştuğu olağanüstü boğaz bakılarına ev sahipliği yapan rekreaktif bir alandır. Proust ile birlikte bu kurgu fazla de- ğiştirilmeden günün şehircilik kurallarına uygun bir ulaşım şebekesi ve İstanbul’un en önemli merkezi parkı olan İnönü Gezi- si’nin (4) (ki bu park aynı zamanda Maçka 2 No’lu Parkını, Taşlık Parkını da içinde ba- rındırmakta ve Taşlık’ta bulunan İnönü Evi ile son bulmaktadır) bir anlamda altı çizil- miştir. Bu planlarda Kurtuluş Savaşı Anıtı (Atatürk Anıtı olarak da adlandırılmaktadır) bir mini döner kavşak, İnönü Gezisi’nin başlangıcı olan basamaklı giriş ve bugün-

kü AKM, Etap Marmara Otelleri ile çevre- lenen hipodromik geometrideki yeşil alan ise büyük bir refrüj niteliğindedir. Bu ulaşım ağı bir ucu ile Harbiye, diğer ucu ile İstiklal Caddesi, bir diğer ucu ile de Sıraselviler ve Gümüşsuyu’na bağlantı verir.

Yinelemek gerekirse bu yeni planlarda dahi Taksim bir meydan niteliğinde değil- dir. Mithat Paşa Stadyumu’nun (daha sonra adı İnönü Stadyumu olarak değiştirilmiştir) inşası ile Topçu Kışlası yıkılmış ve İnönü Gezisi’nin Taksim ucu birçok değişiklikle ve Belediye’ye ait eğlence ve kültür yapı- larının da katılımıyla, yakın zamana kadar varlığını sürdürmüştür. Tüm bu hikayenin en önemli kent aktörlerinden olan gayri- müslim nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı bu kentsel coğrafya için üç önemli tehdit ve gerçeklik, aslında Pera’nın da çöküşü- nü hazırlar. Bunlardan ilki Varlık Vergisi’dir (ki bu aslında İnönü Dönemi’nin Osmanlı Dönemi’nden beri özellikle uluslararası ti- careti elinde bulunduran, son derece iyi eğitimli gayrimüslim nüfusa ait kapitalin millileştirilmesi tırnak içinde Türkleştirilmesi projesidir) ikinci önemli olay 6-7 Eylül 1955 olayları ve son olarak da Kıbrıs olaylarıdır.

(büyük ölçüde ekonomik etkinliğini ve var- lığını yitiren gayrimüslim nüfusun büyük çoğunluğunun artık kesin ve net olarak İstanbul’u terk etmelerinin nedenidir.) Böy- lelikle Pera neredeyse metruk, hayalet bir

Referanslar

Benzer Belgeler

“31/12/2028” şeklinde, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Maliye Bakanlığı ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı” ibaresi “Hazine ve Maliye

j) (Değişik: 2/3/2011-6170/1 md.) Kurucu Heyet: Bölgenin içinde veya bulunduğu ilde yer alan en az bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü ya da kamu AR-GE merkez

 TGBD Yönetim Kurulu Başkanı Faruk İnaltekin, Haziran 2021 tarihinde Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nin yapısı, çalışmaları, gelişimi ve önemini TRT

Kanun Teklifi ile, 01.01.2022 tarihinden itibaren Teknopark firmaları için yıllık beyanname üzerinden istisna edilen kazançları tutarı ve Ar-Ge Merkezleri için yıllık

ş) Kurucu heyet: Bölge alanının bulunduğu �lde yer alan en az b�r ün�vers�te veya yüksek teknoloj� enst�tüsü ya da kamu Ar-Ge merkez veya enst�tüsünün yer

Fuar Çantası Sponsorunun logosu, sponsorluk anlaşmasının yapıldığı tarihten sonra, aşağıda belirlenen alanlarda yer alacaktır:4.

Girişim sermayesi desteği kapsamında kaynakların aktarıldığı girişim sermayesi fonlarından ya da bu fonların yatırım yaptığı fonların yatırımlarından

Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünden alınan yazıda; ulusal koordinatörlüğünü KOSGEB’in yürüttüğü ve Avrupa Birliği’nin 2014-2020 yılları