• Sonuç bulunamadı

1-101-10

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1-101-10"

Copied!
54
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İNFORMAL YAYINLARI

İNFORMAL YAYINLARI

DENEME 1

ÇÖZÜMLER

1. İslam’ı tanımak ve Müslüman olmak için çeşitli memleketlerden elçiler gelip Medine’de Hz. Peygamber’le görüşür- lerdi. Hicret'in dokuzuncu senesinde o kadar çok elçi geldi ki bu seneye

“Elçiler yılı” anlamına gelen “Senetül Vüfud” denilmiştir.

Cevap D

2. Hz. Peygamber Taif’ten eli boş dö- nünce müşriklerin kendisini Mekke’ye sokmayacaklarını biliyordu. Bunun için Arap adetlerine göre birinin himayesi- ni almak zorundaydı. Hz. Peygamber Mut’im b. Adiyy’e istek göndermiş, Mut'im müşrik olmasına rağmen Hz.

Peygamber’e eman vermiş, oğullarını da yanına alarak silahlanmış ve Hz.

Peygamber güven içinde Mekke’ye girene kadar kendisine refakat etmiştir.

Cevap E x 3. Habeşistan Kızıldeniz’e kıyısı olan

ve Arabistan ile arasında sadece Kı- zıldeniz olan bir ülkedir. İslam’ın ilk yıllarında, Hristiyanlığı benimsemiş olduklarından dolayı Müslümanlara sahip çıkmışlardır. Günümüzdeki adı Etiyopya’dır.

Cevap C 4. Hz. Peygamber’in hayatında kendi- sine yoldaşlık etme şerefine erişmiş annelerimiz vardır. Hz. Peygamber ilk olarak Hz. Hatice ile evlenmiş, ondan 5 çocuğu olmuştur. Hz. Hatice ile evli iken başka kimseyle evlenmemiştir.

En son vefat eden annemiz ise Hz.

Aişe'dir. (ö.58/678)

Cevap A

şekilde sıralamak mümkündür. Hadis Uyduranların İtirafı; Haberin Lâfzında veya Mânasında Bozukluk Bulunması;

Elde Mevcut Güvenilir Hadîs Kitapla- rında Bulunmaması; Birçok İnsanın Görmesi Gereken Bir Hâdiseyi Bir Kişi- nin Gördüğünü İddia Etmesi; Kur’an’a ve Sahîh Sünnete Muhalif Olması;

Akla, His Ve Müşahedeye Muhalif Ol- ması; Târihî Vukuata Aykırı Düşmesi.

Ancak Tasavvufla alakalı bir durum söz konusu değildir.

Cevap D

9. Ale'r-Ricâl: “Ricaline göre” anlamına gelir. Hadis tasnif metotlarından biridir.

Bu metotla yazılan eserlerde hadis- ler, konularına bakılmaksızın rivayet edenin ismine göre bir arada toplanır.

Sahabe ismi esas olmak üzere düzen- lenerek aynı sahabeden rivayet edilen hadislerin bir arada verildiği hadis ki- taplarına müsned adı verilir.

“Ale'l-Ebvâb: “Bablarına göre” anlamı- nı verir. Muhaddislerin hadis tasnifinde genellikle takip ettikleri iki metottan bi- rincisi ve en çok kullanılanıdır. Bu me- totla tasnifte hadisler, fıkıh konularına göre ayrılır ve aynı konudaki hadisler kitâb başlığı altında ayrı bir bölüm ha- linde bir araya getirilir.

Cami' kelimesi "toplamak, bir araya getirmek" anlamındaki cem kökünden gelmektedir. Hadis ilminde, dinle ilgi- li meselelerin tamamını, dolayısıyla hadisin bütün kısımlarını içine alan sekiz ana konuyu bir araya getiren eserlere cami' adı verilmektedir. Bu ko- nular şunlardır: İman ve akaid; ibadet ve muamelât (ahkâm); ahlâk ve nefis terbiyesi (rikâk); yeme, içme ve sefer âdabı; tefsir, tarih ve siyer; oturup kalk- ma âdabı (şemail); fiten ve melâhim;

peygamberlerin ve ashabın menâkıbı.

Cevap A 5. Muksirun, 1000’den fazla hadis rivayet

eden sahabelere denir. Ebu Hureyre (5374 hadis), Abdullah b. Ömer (2630 hadis), Enes b. Mâlik (2286 hadis), Mü’minlerin Anası Hz. Aişe (2210 ha- dis), Abdullah b. Abbas (1660 hadis), Cabir b. Abdullah (1540 hadis), Ebu Saîdi'l-Hudrî (1170 hadis) rivayet ede- rek bu gruba dâhil olmuşlar, Zübeyr b.

Avvam ise 38 hadis rivayet etmiştir.

Cevap C 6. Emevi Devleti ırkçı bir politika izlemiş- tir. Arap olmayan Müslümanları Arap Müslümanlarla eşit görmemişlerdir.

Arap olmayan Müslümanları tanımla- mak için “Mevali” ismini kullanmışlar- dır.

Cevap D

7. Hz. Osman, dört büyük halife'den üçüncüsüdür. Hz. Ömer'den sonra ha- lifelik görevini 644 yılında almış ve 12 yıl kadar sürdürmüştür. En uzun süre halifelik yapan Hz. Osman'dır. Pey- gamberimiz Hz. Muhammed'in dama- dı olmuştur. Hz. Muhammed'in önce Rukiyye ile evlenmiştir. Daha sonra Rukiyye'nin vefat etmesiyle diğer kızı olan Ümmügülsüm ile evlenmiştir.

Peygamberin iki kez damadı olması, iki kızıyla evlenmiş olması nedeniyle Zi’n-Nureyn yani "iki nur sahibi" olarak da anılır.

Cevap B

8. Tarih boyunca insanlar çeşitli sebep- lerle hadis uydurmaya başlamışlardır.

Bunlar kişisel sebepler olabileceği gibi İslam dinine zarar vermek isteyen din düşmanları ve İslam dinine hizmet et- tiğini zanneden cahil Müslümanlar da olabilmektedir. Hadis uydurma olayla- rında büyük bir artış olduğu için İslam âlimleri bunları tespit etmek için çeşitli kıstaslar belirlemişlerdir. Bunları şu

Kara Kutu & Şaheser Çalışmasıdır

OABTDK

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRETMENLİK ALAN BİLGİSİ TESTİ

1-10

1-10

(2)

İNFORMAL YAYINLARI İNFORMAL YAYINLARI 10. Sözlükte “bir yükü sırtına alıp taşımak;

bir kimsenin güç durumlar karşısında dayanabilmesi” anlamlarındaki ta- hammül kelimesi hadis terimi olarak

“râvinin bir hocadan dinlemek, yazmak vb. yollarla emanet aldığı hadisleri her- hangi bir değişiklik yapmadan (tashîf ve tahrîf) talebelerine nakletmesi”

demektir. Terim tahammülü’l-hadîs ve tahammülü’l-ilm şeklinde de kullanılır.

Hadislerin bir hocadan öğrenilip rivâyet edilmesini ifade eden tahammülü'l- hadis yolları önem ve kuvvet sırasına göre şöyledir.

1- Sema: Hocanın ezberden veya ya- zılı bir metinden rivayet ettiği hadisi, öğrencinin bizzat hocasının ağzından işitmesidir.

2- Kıraat (el-Kıraetü ale'ş-şeyh): Tale- be, ezberinde veya elindeki bir kitap- tan hocanın huzurunda hadis okur.

Hoca da ya ezbere veya elindeki bir nüshadan takip ederek dinler. Gere- kirse, düzeltme yapar. Böylece öğrenci hocadan o hadisleri öğrenmiş olur. Bu usule arz da denilmiştir.

3- İcazet: Hadis öğrenim ve öğretim yollarından icazet hocanın talebesine duyduklarını veya kitaplarını rivayet etme izni vermesi demektir.

4- Münavele: Hocanın, kendisinden nakil ve rivâyet etmesi için öğrencisine bir kitap ya da yazılı bir metin vermesi- ne münavele denilir.

5- Kitabet: Hocanın huzurunda bulu- nan veya bulunmayan bir öğrencisi için kendi eliyle bir veya birkaç hadis yazıp veya yazdırıp vermesi veya gösterme- sine kitabet denilmektedir.

6- İlâm (İ'lâmü'ş-Şeyh): Hocanın, öğ- rencisine - icâzetten söz etmeksizin belli bir hadis veya hadis kitabı hakkın- da sadece, "Bu benim duyduğumdur"

diye açıklamada bulunmasına denilir.

7- Vasiyyet: Ölmek veya seyahata çıkmak üzere olan hocanın, rivâyet izninden söz etmeksizin, kitabını öğ- rencilerinden birine vasiyyet ederek bırakmasına denilir.

8- Vicâdet: Bir ravinin yazma bir kitabı ele geçirmesine, bulmasına vicâde (el- vicade) denir.

Cevap C

11. Sünenler: Ahkam hadislerinin toplan- dığı eserlerin ortak adıdır.

Müsnedler: Hadislerin, sahabi adları altında sıralanması suretiyle oluşturu- lan eserlere verilen isimdir.

Musannefler: Hadisleri belli bir sıraya göre sınıflandırarak eser meydana ge- tirmek anlamına gelmektedir.

Camiler: Dinle ilgili meselelerin tama- mını, dolayısıyla hadisin bütün kısım- larını içine alan sekiz ana konuyu bir araya getiren eserlere verilen isimdir.

Zevaidler: Hadisleri konularına göre bir araya getiren eserleri ifade eder.

Cevap B

12. Kur’an-ı Kerim’in ilk inen ayetleri Alak suresinin ilk 5 ayetidir. Bu ayetlerden sonra bir rivayete göre 40 gün boyun- ca vahiy kesildiği için bu döneme Fet- ret Devri denilmiştir. Daha sonra Müd- dessir suresinin ilk 7 ayeti nazil olunca bu devre sona ermiştir.

Cevap B

13. HİZB: İlk anlamı küçük topluluk ve fırka olan hizb, Arapça kökenli bir sözcüktür.

Hz. Ebu Bekir'in halife olduğu dönem- de Mushaf haline getirilen Kuran'ı Ke- rim toplam 30 cüzden oluşur. Dönemin âlimleri tarafından her cüzün dörtte bir- lik kısmını hizb olarak nitelendirilmiştir.

Cevap A 14. Kuran’ın 83. Suresi olan Mutaffifin Suresi'nde ölçü ve tartıda hile yap- manın kötülüğünden, yalancıların, günahkârların, ayetleri inkâr edenle- rin cezalandırılacaklarından, iyilerin Cennet'e gideceklerinden, Cennet'in nimetlerinden bahsedilir.

Cevap C

15. Takva; kulun, azametinden korkarak ve rahmetini ümit ederek Rabbi’ne karşı olan kulluk görevlerini yerine getirmesi, emirlerini tutup yasakladık- larından kaçınması anlamına gelen bir terimdir.

Müşrik ve münafık kelimeleri cümle içerisinde çok kullanılmasa da dili- mizde kullanılan kelimelerdir. Müşrik kelimesi anlamı Allah'a ortak koşan, münafık kelimesinin anlamı ise inan- madığı halde inandığını söyleyen ma- nalarına gelmektedir.

Zekât, dinen zenginlik ölçüsü kabul edilen miktarda mala sahip olan kim- selerin Allah rızası için belirli kişilere vermesi gereken belli miktarı ifade eder. Nisap, zekâtla yükümlü olmak için esas alınan zenginlik ölçüsüdür.

Cihat: Arapçada “güç ve gayret sarf et- mek, bir işi başarmak için elinden ge- len bütün imkânları kullanmak” mana- sındaki cehd kökünden türeyen cihad, İslâmî literatürde “dinî emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak, İslâm’ı tebliğ, nefse ve dış düşmanlara karşı müca- dele vermek” şeklindeki genel ve kap- samlı anlamı yanında fıkıh terimi ola- rak daha çok Müslüman olmayanlarla savaş, tasavvufta ise nefs-i emmâreyi yenme çabası için kullanılmıştır Adalet: Doğru olmanın kalitesi, doğ- ruluk, tarafsızlık, adalet, hak edildiği şekilde ödül veya ceza, doğru, adil veya yasal olanı korumak için yetki ve gücün kullanılmasıdır.

Soruda anlatılan duruma uygun olan kelimeler “Takva, Münafık, Cihat ve Zekât’’tır. Çünkü bu kelimeler birden çok anlamda kullanılabilen kelimeler- dir.

Cevap E

16. Eğer bir şey sonradan ortaya çıkmış- sa, bu onun yaratıldığı anlamına gelir.

Çünkü olmayan bir varlık ortaya çık- mayı kendisi irade etmiş olamaz. Do- layısıyla yaratıldığı anlamına gelir ve buna da Hudüs delili adı verilir.

Cevap B 17. Ayet-i kerimede anlatılan bazılarını

bazılarına üstün kılma olayına İslam âlimleri bazı peygamberlerin tebliğ ve irşat görevlerini yaparken çektikleri sıkıntılara karşı gösterdikleri azim ve kararlılıklarından dolayı onları Ulu'l Azm peygamberlerden saymışlardır.

Bu peygamberler ise Hz. İbrahim, Hz.

Nuh, Hz. Musa, Hz. İsa ve son pey- gamber Hz. Muhammed (SAS)’dir. Hz.

Süleyman bu gruptaki peygamberler- den birisi değildir.

Cevap E

18. Tevekkül, bir konuda elinden gelen her şeyi yaptıktan sonra işin sonucu- nu Allah’a havale etmek demektir. Bu ayette de önce müşavere yapılmasını, sonra da olayın neticesinin Allah’a ha- vale edilmesi gerektiği anlatılmaktadır.

Cevap A 19. ader ve İrade konusu yıllarca tartı- şılmış olmasına karşın İslam âlimleri arasında tam bir mutabakata varıla- mamıştır. Bazıları kaderi insanın kendi çizdiğini, Allah’ın kaderde bir faktörü olmadığını savunurken Cebriyye ise kaderin Allah tarafından yazılıp yöne- tildiğini insanın yaptığı fiillerde sorum- luluğunun olmadığını savunmuştur.

Cevap C 20. Eş’arilere göre Allah’ın subuti sıfatları:

• Hayat • Basar • Semi • İlim • İrade • Kudret • Kelam

Ama “Tekvin” sıfatını kabul etmemek- tedirler.

Cevap B 21. Temanu delili: İki tanrı varsayımına

dayanarak Allah’ın birliğini temellendir- meye çalışan delildir.

Hudus delili: Varlıkların yok iken sonradan var olduğunu gösteren bir delildir.

İmkân delili: Varlığı zorunlu olmayan evreni ve içindeki varlıkları yaratma yönünde tercih eden bir gücün bulun- ması demektir.

İnayet delili: Evrendeki var olan her şeyin insanın emrine verildiği delilidir.

Gaye ve nizam delili: Kâinatta var olan her şeyin bir düzen ve ahenk için- de olmasıdır.

Cevap A

(3)

İNFORMAL YAYINLARI İNFORMAL YAYINLARI

30. Asıl adı Dıhye Bin Halife El Kelbi olan sahabe, Müslüman olmadan önce ti- caretle uğraşan zengin ve kültürlü bir kişi olarak biliniyordu. Dıhye Bedir Savaşı'ndan sonra Müslüman oldu.

Bedir dışında Peygamber efendimizin iştirak ettiği bütün savaşlara katılan Hz. Dıhye, Peygamber efendimizin ha- berciliğini de yaptı.

Cebrail (a.s.) her şekle girebilir. Pey- gamber Efendimiz (s.a.s.) onu biri vah- yin başlangıcında Hıra'dan Mekke'ye gelirken, diğeri Mirâc'dan dönüşte Sidretü'l-Münteha'da olmak üzere iki defa kendi aslî şekliyle görmüştür.

Cebrail (a.s.) bazen de insan kılığına girerek Hz. Muhammed (s.a.s.)'e vahiy getirirdi. Bu durumda çoğu kez yakı- şıklı ve genç bir sahabe olan Dıhye el- Kelbî’nin suretinde görünürdü. Dıhye, sima olarak sahabelerin en yakışıklıla- rından olup, beyaz tenli idi. Kaynaklar ittifakla, bazen Cebrail (a.s.) onun kılı- ğında göründüğünü nakletmektedirler.

Durumu öğrenen sahabeler bazen Peygamber Efendimizin (s.a.s.) ya- nında oturan kişinin Cebrail (as) veya Dıhye olduğu hususunda tereddüt edi- yorlardı.

Cevap B 31. Rasullullah (SAS) Tebük Gazvesi için

hazırlık emri vermişti. Ancak saha- beden 3 kişi Kab b. Malik, Mürare b.

Rabia ve Hilal b. Ümeyye bir bahane bularak savaştan geri kalmışlardı. Pey- gamber Efendimiz ve sahabeler onlar- la konuşmadılar ve muhabbeti kestiler.

Bunun üzerine Tevbe suresi nazil oldu ve onların tevbesinin kabul edildiği müjdesini verdi.

Cevap E

32. Hurufu mukataa kesik ve müstakil harflerden oluşur. Kur’an-ı Kerim’de toplam 29 surenin başında bulunur.

Bu sureler tek, iki, üç, dört ve beş harf olarak bulunabilmektedir. B, C, D ve E şıklarındaki surelerde bu durum bulun- mazken, Meryem suresi bu harflerle başlamaktadır.

Cevap A 33. Selefi temsil eden âlimler Kur’an tefsi- ri yapılırken hataya düşmemek adına aklı kullanmayı doğru bulmazlar. Dira- yet tefsirinde aklı kullanmak ön planda iken rivayet tefsirlerinde akıl değil Hz.

Peygamber ve sahabelerden gelen nakil önemlidir. Bundan dolayı selef Ri- vayet tefsirini kullanmayı uygun bulur.

Cevap C 34. Kur’an ilimlerinden birisi olan Vücuh ve

Nezair, Kur’an’ın anlamını zenginleşti- ren ve edebi özellikler katan bir durum- dur. Vücuh; bir kelimenin birden fazla anlama gelmesine, nezair ise birçok kelimenin aynı anlamda kullanılması- na denir.

Cevap A 26. Azimet: Allah (cc) tarafından vaki olan

teklifi, hiçbir özür ileri sürmeksizin, usûl ve kaidesine göre, tam ve mükemmel şekilde eda etmektir.

Örf: Toplumda genel kabul gören, sü- rekli veya baskın tatbikatı bulunan sos- yal davranış biçimleri ve dildeki yerle- şik kullanımlar anlamında bir terimdir.

Maslahat-ı mürsele: Aslî deliller'den (Kur'an, Sünnet, icmâ ve kıyas) lehin- de veya aleyhinde delil bulunmayan maslahatlara verilen isimdir.

İstishab: Geçmişte sabit olan bir hük- mün, sonradan değiştiği bilinmiyorsa ve/veya değiştiğine dair bir delil bu- lunmuyorsa, aynı kalmasına hükmet- mektir.

İstihsan: Müçtehidin; bir meselede, özel bir delil sebebiyle, o meselenin benzerlerinde verdiği hükümden vaz- geçip başka bir çözümü benimsemesi anlamına gelmektedir.

Cevap B

27. Tafsili İman: İnanılacak şeylerin her birine, açık ve geniş şekilde, ayrıntılı olarak inanmaya denir.

İmanla ilgili bütün konulara ayrıntılı bir şekilde inanmaktır. Üç ana gruba ayrı- lır:

1- Lailahe illaallah Muhammed un Ra- sulallah kelimesine tam olarak iman etmek. Allahı ilah kabul etmek, Kuranı kitap, Hz. Muhammed aleyhisselam’ı rasul ve örnek kabul etmektir.

2- Allah’a, meleklerine, kitaplara, pey- gamberlere, ahiret gününe ve kaza/

kaderin Allah’tan geldiğine inanmak tafsili imanın ikinci ana maddesini oluş- turmaktadır.

3- Tafsili imanın üçüncü ana maddesi güvenilir kanallarla günümüze ulaşan hadis ilmine iman etmektir. Allah-u Teâlâ’ya kulluğun nasıl yapılacağı sa- hih hadis kaynaklar sayesinde gerçek- leştirilebilir.

Cevap A

28. Milel kelimesi millet kelimesinin çoğulu olup genellikle ilahi dinler için kulla- nılan bir terim iken Nihal ise Arapça

“Nıhle” kelimesinin çoğulu olup batıl din, mezhep ve fırkalar için kullanılan

bir tabirdir. Cevap C

29. Kitabut Tevhid isimli eser İmam Man- sur Maturidi tarafından Abbasiler Dönemi’nde imani eksikliklerin gideril- mesi adına Hz. Peygamber’in ve saha- belerin itikadi konulardaki fikirlerinin ve uygulamalarının aktarılması için kale- me alınmış bir eserdir. Cevap D 22. Mekke döneminde inmiştir. 118 ayet-

tir. Sure, adını birinci ayette geçen

“elMü’minûn” kelimesinden almıştır.

“el-Mü’minûn”, müminler demektir.

Müşriklere son uyarı niteliğindeki bu surede, müminlerin zafere ulaşacakla- rı, kötülerin cezaya çarptırılacağı konu edilmektedir. Mü’minûn suresinin ön- celikli konusu inananların üstün nitelik- leridir. Daha sonra her bir insanın anne karnındaki oluşum süreci, Hz. Nuh ve adı verilmeyen bir peygamber ile Musa ve Harun hakkında ibretli bilgiler, teb- liğlerinin ortak noktaları, peygamber- lerin yolundan giden ümmetlerin ve onların yolundan sapan inkârcıların başlıca özellikleri, Mekke putperest- lerinin, sorulduğunda Allah’ın yaratıcı gücünü kabul etmelerine rağmen O’na ortak koşmaları ve ahirete inanmama- ları, bunların âhiretteki acıklı durumla- rı, pişmanlıkları ve karşılık bulmayacak dilekleri hakkında açıklamalar yapıl- maktadır.

A, B, C ve E şıklarındaki özellikler Mu’minun suresinde anlatılır, ancak yalan ve iftiradan sakınmak bu surede değinilmeyen bir durumdur.

Cevap D

23. Berzah kelimesi iki şey arasındaki en- gel veya vasıta anlamlarına gelir. Istı- lahi anlamı ise dünya hayatı ile ahiret hayatı arasındaki yaşantı yani kabir hayatını anlatmak için kullanılmış bir tabirdir.

Cevap D

24. İmanda artma ve eksilme olup olma- yacağı konusu sürekli olarak tartışma konusu olmuştur. Hariciler, Mu’tezile, Zeydiyye ve Selefiye mezhebi bu ko- nuda yapılacak olan salih amellerin imanı arttıracağını, yapılacak olan kötü amellerin de imanı azaltacağını düşünmektedir. Buna karşın Eş’ari ve Maturidiyye’ye göre ise iman sabittir, imanda artma ve eksilme olmaz.

Cevap B

25. Mutezile ekolünün görüşleri:

Ø Mutezile'ye göre, Allah'ın en önem- li iki sıfatı "birlik" ve "kıdem"dir.

Mu'tezile Allah'ın sıfatlarını kabul eder, fakat bu sıfatlara Allah'ın zatı- nın dışında bir varlık hakkı tanımaz.

ØMutezile'ye göre, insan tamamen hür bir iradeye sahiptir ve fiillerinin yegâne sorumlusu odur.

ØMutezile'ye göre, Kur’an yaratılmıştır.

ØMutezile'ye göre, iyi amellerde bu- lunanlar mükâfatlandırılacak, kötü amellerde bulunanlar cezalandırı- lacak.

ØMutezile'ye göre, Allah’ın ahirette görülmesi imkânsızdır.

Cevap E

(4)

İNFORMAL YAYINLARI İNFORMAL YAYINLARI 35. Şıklarda verilen İcazül Kur’an;

Kur’an’ın mucizevi yönünü anlatan bir terim, Mecazül Kur’an; Kur’an’da bu- lunan kelime ve terkiplerin mecazi an- latımlarının gerçek anlamlarını incele- yen ilim dalı, Müşkilül Kur’an; Kur’an’ın bazı ayetleri arasında ihtilaf ve tezat varmış gibi görünen durumların açı- ğa kavuşturulmasını gaye edinen ilim dalı, Fezailül Kur’an ise Kur’an’ın bazı sure ve ayetlerinin faziletlerinden bahseden rivayetleri bir araya getiren ilim dalının adıdır. Garibul Kur’an ise Kur’an’a yabancı dillerden ve Kureyş lehçesi dışındaki lehçelerden giren ya- bancı kelimeleri açıklayan ilim dalına denir.

Cevap D

36. “Zehrevan” kelime anlamı olarak “iki parlak” anlamına gelen bir kelimedir.

Hz. Muhammed Bakara suresi ile Âli İmran surelerini bu şekilde isimlendir- miştir. "İki parlak sureyi, Bakara ile Âli İmrân surelerini okuyun. Çünkü bunlar kıyamet gününde iki gölgelik yahut iki kuş bölüğü gibi gelir, okuyucularını mahşerin sıcağından korurlar, onları müdafaa ederler. Bakara suresini oku- yun. Ona sahip olmak bereket, onu terk etmek pişmanlıktır.

Cevap C

37. Şavuot: Genelde mayıs ya da haziran ayının ilk yarısına denk gelir. Şavuot, Tanrı’nın Sina Dağı’nda toplanan İsrail milletine Tevrat’ı vermesinin yıl dönü- mü anısına kutlanır.

Hanuka: Seleukos İmparatorluğu'na karşı yapılan Makkabeyan İsyanı sıra- sında Kudüs'teki İkinci Tapınağın yeni- den adanması anısına düzenlenen bir Yahudi festivalidir.

Yom Kippur: Günah çıkarma günüdür.

Sukkot: Kutsal bir bayramdır ve Tişri ayının 15. günü (eylül-ekim sonları arası) kutlanır. Yahudilerin Kudüs’teki tapınağa hac ettikleri üç kutsal festival- den biridir.

Fısıh: Hamursuz bayram. İsrailoğul- larının Mısır esaretinden kurtulması anısına kutlanır.

Cevap A

38. "Hücurat" suresinden "Burüc" suresi- nin sonuna kadar olan sureler Tıval-i Mufassal´dır. "Tarık" suresinden "Bey- yine" suresinin sonuna kadar olan sureler Evsat-ı Mufassal´dır. Bundan sonraki sureler de, Kısarı Mufassal´dır.

Duha suresi Beyyine suresinden önce olduğu için bu sure Evsatı Mufas- sal kısmına dâhildir. Diğerleri Kısarı Mufassal’a girer.

Cevap B

39. Kur’an’ı Kerim’in 104. suresi olan Hü- meze suresi insanları el ve kaş-göz işaretleriyle alaya alan kişilerin yaptığı iş kınanmakta, “Onların anası haviye, yani cehennem ateşidir” tehdidiyle sona ermektedir.

Cevap D 40. Çile ya da diğer adıyla erbain derviş- lerin nefis terbiyesi, geçmişin muha- sebesi için kırk gün boyunca sadece yeme ve içme harici ibadetle meşgul oldukları durumun tasavvuftaki adıdır.

Cevap C

41. Fârâbî, Türk İslam düşüncesinde ilk defa siyaset felsefesi yapan filozoftur.

Siyaset bilimi, onunla birlikte İslam dünyasında bağımsız bir ilim olarak ele alınmıştır. Ahlak-din- siyaset birlik- teliği ile siyaset kuramını ortaya koyan Fârâbî, ilahi yasa ile yani şeriatle felse- fenin ilkelerini birleştirmeye çalışmıştır.

Siyaset, Fârâbî felsefesinin en önemli kavramlarındandır. Ona göre, gerçek mutluluğa ancak erdemli bir toplum içinde ulaşılabilir. Erdemli bir toplum ise ancak kendisine ilk başkanın lider- lik ettiği bir yönetim biçimiyle ortaya çı- kar. İlk başkanın en önemli özelliği ise Faal Akıl'la iletişim halinde olmasıdır.

Cevap E 42. İşrâkîlik İslam Felsefesi Tarihi içeri- sinde ana akım ekollerden biri olarak kabul edilmektedir. İşrâkî ekolün kuru- cusu Şihâbuddin Sühreverdî'dir. İslam düşüncesine rengini veren ekollerden biri olan İşrakilik (işrakiyye) de bu bağ- lamda değerlendirilmelidir. “İşrâkîyye/

İşrâkîlik”; İslam düşünce tarihinde bilgi- nin kaynağı olarak akıl yürütmeyi temel alan Meşşâî ekole karşı mistik tecrübe ve sezgiye yer veren eklektik ve teoso- fik düşünce sisteminin adıdır. İşrâkıyye terimi, İslâm düşünce tarihinde bilginin kaynağı olarak akıl yürütmeyi (istidlâl) temel alan rasyonalist Meşşâî felse- feye karşı mistik tecrübe ve sezgiye (keşf, zevk, hads) dayanan teosofik düşünce sisteminin adıdır. İşrâkıyyûn da bu düşünceyi izleyenlerin oluştur- duğu akımı ifade etmektedir.

Cevap C 43. Tasavvufta nefsin 7 mertebesi vardır.

Bunlar; Nefsi Emmare, Nefsi Levva- me, Nefsi Mülhime, Nefsi Mutmainne, Nefsi Raziye, Nefsi Marziyye ve Nefsi Kamile’dir. Nefsi Levvame ise kötülük yaptığında bundan pişman olup af di- leyen nefistir.

Cevap A 44. Mormonluk 1820 yılında Batı Newyork’ta Joseph Smith tarafından kurulmuş, bir melek tarafından kendi- sine haber geldiğini, Tanrı’nın günü- müzde de hala insanlarla konuştuğunu ve günümüzde de hala peygamberler olduğunu iddia eden Hristiyan mezhe- bidir.

Cevap E

45. M.Ö. 957 yılında Hz. Süleyman tarafın- dan inşa edilen ve bugün ayakta kalan batı duvarı Yahudilerce ağlama duvarı olarak ibadet mekânı haline getirilen Süleyman Mâbedi’nin adı “Beid Ha- mikdash” yani bet hamiktaş’tır.

Cevap D 46. Enkarnasyon, bedenlenme, reenkar- nasyon ise bu bedenlenmenin tekrarı anlamında ruh göçü için kullanılan bir terimdir. Asya dinlerindeki Tenasüh kavramı reenkarnasyondan biraz farklı olmasına karşın bu da ruh göçü için kullanılan bir tabirdir. Hulül kavramı ise Doğu dinlerinden İslam dinine gir- miş, sürekli bir ruh göçü değil, ancak Allah’ın sevdiği kullarının bedeninde ruhunu devam ettirdiği düşüncesin- den hareket etmiştir. Özellikle Nusayri inancına göre Allah Hz. Ali’de Hulül etmiştir. Acramedia kelimesi ise ruh göçünün Batı literatüründe kullanılan şeklidir. Agnostisizm ise ruh göçüyle il- gili bir terim olmayıp felsefe ya da dinin izah etmeye çalıştığı konuların ispat edilmedikçe yok hükmünde olduğunu izah etmeye çalışan bir kavramdır.

Cevap B

47. Panenteizm: Her şey tanrıdadır ve tanrı ile evren bir değildir düşüncesine sahiptir.

Politeizm: Birden çok tanrıya inanma ve tapma inancıdır.

Teizm: Tanrının her şeyi idare ettiği ve mutlak güç sahibi olduğu düşüncesine sahip inanıştır.

Panteizm: Evrenin tamamının tanrı olduğunu ilen süren yaklaşımdır.

Deizm: Tanrının evreni yarattığı ama asla müdahale etmediği düşüncesini kabul ederler.

Cevap E

48. Düşünce tarihinde ontolojik delilin ilk izlerine İslâm Felsefesi’nde Fârâbî ve İbn Sînâ’da rastlanmaktadır. Fârâbî’ye göre insan aklının ulaşabildiği en genel kavram ‘varlık’ tır. Bu yüzden varlığın tanımı yapılamaz, çünkü tanım cins ve fasıldan oluşur. Fârâbî, ontolojik delili dış dünyaya dayanan delillerle birlikte inceler. Bu incelemeye göre Allah’ın varlığı zorunludur, bir an dahi Allah’ı yok kabul etmeye kalkmak, zihni çeliş- kiye düşürür. Fârâbî’nin “Ekmel Varlık Delili” olarak kullandığı bu delile göre Fârâbî: “Zihnimde ekmel bir varlık dü- şünüyorum. Kemal vasıtalarından biri de, gerçekte var olmaktır. O halde, Tanrı’dan ibaret olan bu ekmel var- lık mevcuttur” demektedir. Fârâbî’ye göre, O’nun bir illete ihtiyacı yoktur. O ezelden beri fiil halindedir ve en yüce kemal sahibidir. Saf akıl, saf hayırdır.

O’nun varlığına delil gösterilemez, biz- zat kendisi her şeyin delili ve ilk illetidir.

Mükemmelliğin son derecesindedir. Bir ve Tek’tir. İşte bu vücud, Allah’tır.

Cevap D

(5)

İNFORMAL YAYINLARI İNFORMAL YAYINLARI 49. Papa, Katolik mezhebinin dini lideri,

Kardinal ise Katolik mezhebine bağlı ruhban sınıfının papadan sonra gelen en etkili dini lideri, Peder ise kelime an- lamı olarak “Baba” anlamına gelen bir kelime olarak Hristiyanlıkta Piskopos ile Diyakoz arasında bulunan bir din adamıdır. Diyakoz ise Katolik, Anglikan ve Ortodoks kiliselerinde 3 büyük rüt- beden biridir. Yunanistan, Arnavutluk ve Kıbrıslı Rumların dini liderleri ise Başpiskopos’tur.

Cevap A

50. Arapça ziynet kelimesinden türetilmiş ve süsleme, ziynetleme anlamına ge- len kelime İslam sanatlarında Tezyini sanatlar olarak adlandırılmaktadır. Bu sanatlar ise; Hat, Tezhip, Ebru, Minya- tür, Çini, Kalem işi ve Ciltçilik’tir. Musiki ise bu sanatlara girmemektedir.

Cevap C

51. Ciltleme yapılırken kitapların kenarın- da ucu üçgene benzer, kitaplarda oku- nan kısmın kaybolmaması için kitap- ların arasına konulan kısma “Mikleb”

adı verilir.

Cevap E

52. Osmanlı son dönem padişahlarının yaz aylarında yabancı devlet adam- larını ağırlamak için kullandıkları ve Sultan Abdülhamit Han’ın tahttan in- dirildikten sonra tutuklu olarak bulun- durulduğu saray Beylerbeyi Sarayı’dır.

Cevap C

53. İslâm sanatı bütün tezahür şekillerinde İslâm’ın varlık ve hayatı algılayış ve anlamlandırış biçimini yansıtır. Diğer bir ifadeyle İslâm sanat eserleri onları ortaya koyanların inanç ve hayat tarz- larının en somut göstergesidir.

İslâm sanatının hem oluşum hem ol- gunluk döneminde şu hususlar ilham kaynağı olmuştur:

1. Allah’ın birliğini, O’nun zaman ve mekândan bağımsız olduğunu vurgu- layan tevhid ve tenzih ilkesi;

2. Camide kılınan namaz;

3. Cami mimarisi için bir ilk örnek teşkil eden Mescid-i Nebevî;

4. Bilgi ve irfan açısından en değerli kaynak olan Kuran ve hadis.

Bu kaynaklara sadakatle natüralizm ve tasvirden, buna bağlı olarak pers- pektif ve gelişmeden uzak duruş, üslûplaştırma, simetri, hareket do- ğurucu şekilcilik ve sonsuzluk fikrine yapılan vurgu İslâm sanatının şekil ve gaye birliğini sağlayan hâkim özellikleri olmuştur.

Cevap A

54. Ef’ali Mükellefin, yani mükellef olan Müslümanların yapması gereken fiil- ler, Farz, Vacip, Sünnet, Mekruh, Mü- bah gibi derece ve kısımlara ayrılır.

Bunların en kuvvetlisi ise farzlardır.

Bunlar yapılmadığı takdirde insanlar günahkâr olarak ölürler. Farz ibadetler de Farz’ı Ayn ve Farz’ı Kifaye olmak üzere iki kısma ayrılır. Farz’ı Ayn; Her- kesin bireysel olarak yapmak zorunda olduğu ibadetler, Farz’ı Kifaye ise bi- rileri yapınca diğerlerinden sorumlu- luk düşüren ibadetlere denir. Cenaze namazı ise bu türden farzlara verilen güzel bir örnektir.

Cevap B

55. Peygamber Efendimiz iftar etmeksizin art arda oruç tutmaktan sahabelerini men etmişti. Bunun üzerine sahabeler itiraz etmişler, Peygamber Efendimizin de bu orucu tuttuğu halde kendilerini bundan men etmiş olmasının hikmetini sormuşlardı. O (SAS) da “ Ben sizin gibi değilim. Beni Allah (cc) yedirip içiriyor” diyerek karşılık vermiştir. Bu oruca ise “Visal orucu “ denilmektedir.

Cevap D

56. Nur suresi 4. ayette namuslu kadınla- ra zina isnadında bulunan, fakat bunu dört şahitle beraber ispatlayamayan kişilere seksen değnek ta’zir cezası uygulanması gerektiği anlatılmaktadır.

Cevap A

57. Analoji, bilinen olayları, bilinmeyen olaylara kıyas yaparak anlatma tek- niğidir. Murat Öğretmen gözümüzle göremediğimiz Allah’ı, bir heykelden yola çıkarak anlatmaya çalışmış ve bu şekilde Analoji yöntemini kullanmıştır.

Cevap C

58. Kurban, fidye, sadak-i cariye ve zekat ibadetleri daha çok yardımlaşma ve paylaşma ibadetleri olduğu için top- lum yararı ön plandadır. Ama Rama- zan orucunun taabbudi yönü daha ağır basmaktadır.

Cevap D

59. Diyalektik Model: Bu yaklaşım, evrim- ci modellerin özel bir şeklidir. Evrim sırasında ortaya çıkan her aşamanın kendisini ortadan kaldıracak ve zıddını yaratacak ögeleri de beraberinde getir- diği fikrine dayanır.

Cevap C

60. 1982 Anayasasının konuyla ilgili 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrası şöyle demektedir: “Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve dene- timi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumların- da okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin tale- bine bağlıdır”.

Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesine göre “din kültürü öğretimi ilk ve orta- öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır”. Yani Ana- yasamıza göre, “din kültürü öğretimi”

zorunludur.

Cevap C

61. Mustafa "kim" sorusuna Allah cevabı- nı, Emre yine "kim" sorusuna Hz. Ebu Bekir cevabını, Yusuf "kim" sorusuna Anne ve Baba cevabını, Merve ise kim sorusuna yine Allah cevabını bulmuş- tur. Enes ise "ne" sorusuna Namaz ce- vabını vererek diğerlerinden farklı bir maddeye örnek vermiştir.

Cevap D

62. Davranışsal psikolojik yaklaşım, bilinç hallerinin değil, davranışların, gözlene- bilir durumların incelenmesi gerekliliği- ni savunan psikoloji kuramı akımıdır.

Davranışçılara göre objektif tekniklerle gözlenebilen sadece çevresel uyarıcı- lara, insanların bu uyaranlara karşılık gösterdikleri tepkilerdir. Davranışçılar, gözlem ve deney yöntemini kullanırlar.

Verilen parçada çocukların gözlemle- dikleri davranışları yaptıkları anlatıl- mıştır.

Cevap A

63. Büşra Öğretmen öğrencilerinden ta- rafsız yani objektif olarak bakmalarını istemiştir. Altı şapkalı düşünme tekniği- ne göre beyaz şapka objektif ve taraf- sız düşünmenin sembolüdür.

Cevap D

64. Yapılandırmacı eğitime göre bilgi öğ- renciye direkt olarak vermekten ziya- de, öğrencinin bilgiye kendisinin ulaş- masını ve öğrencinin edindiği bilgileri kafasında sentezlemesi sağlanır. Bu nedenle yukarıdaki şıklar göz önüne alındığında öğretmenin öğrencilere verdiği görevler genellikle araştırma, sentezleme üzerine kurulu olmasına karşın 40 hadis ezberleyerek sınıfta sunmasını istemesi bilginin araştırıl- ması ya da öğrenilen bilginin sentez- lenmesi değil, bilginin direkt olarak ez- berlenmesi mantığına dayandığından dolayı yapılandırmacı eğitime uygun değildir.

Cevap C

(6)

İNFORMAL YAYINLARI İNFORMAL YAYINLARI 70. Ahmet Öğretmen ve Musa Öğretmen

yaptıkları toplantıda öğrencilerin kav- rama seviyelerinin ve hazırbulunuş- luk düzeyinin yetersizliğinden, okulda öğrendikleri ahlaki durumları sosyal çevrelerinde uygulayamadıkları için koruyamadıklarından ve çevrelerinde- ki öğrendikleri bilgilerin çoğunluğunu hurafelerin oluşturduğundan bahset- mişlerdir. Ahmet Öğretmen çocukların geleceğinden umutlu olduğunu, ancak bunu da aile ve çevre durumlarının de- ğişmesi şartına bağlamıştır.

Cevap D 71. Somuttan soyuta ilkesi: Çocuktaki zihin gelişimi somuttan soyuta doğru olmak- tadır. İnsan her zaman somut olarak gördüğü, algıladığı şeyleri, onların so- yut kavramlarla anlatılmasından daha kolay öğrenir. Bu nedenle, öğrenci mümkünse ders konusu olan eşya ve nesnelerle doğrudan karşı karşıya ge- tirilmeli; bu mümkün olmadığı zaman o nesne veya olayın modeli, fotoğrafı veya başka bir simgesi gösterilmelidir.

Özellikle ilkokul öğrencilerinde, gözle görüp, eliyle tuttuğu gerçek eşyalar daha anlamlıdır. Bu sebeple öğretimde öğrencilere öncelikle somut şeyler öğ- retilmeli, daha sonra soyuta ulaşılmalı- dır. Soyut konuların öğretiminde somut konulardan faydalanılmalıdır.

Cevap E

72. Soruda verilen ayeti dersinde işleyen öğretmen, öğrencilerine, “Öz saygı, Hoşgörü, Dini olgunluk ve Bilgelik” de- ğerlerini kazandırmayı amaçlamıştır.

Ama “İtaatkârlık” değerini öğretmeyi amaçladığı söylenemez.

Cevap E

73. Somuttan soyuta ilkesi: Çocuktaki zihin gelişimi somuttan soyuta doğru olmak- tadır. İnsan her zaman somut olarak gördüğü, algıladığı şeyleri, onların so- yut kavramlarla anlatılmasından daha kolay öğrenir. Bu nedenle, öğrenci mümkünse ders konusu olan eşya ve nesnelerle doğrudan karşı karşıya ge- tirilmeli; bu mümkün olmadığı zaman o nesne veya olayın modeli, fotoğrafı veya başka bir simgesi gösterilmelidir.

Özellikle ilkokul öğrencilerinde, gözle görüp, eliyle tuttuğu gerçek eşyalar daha anlamlıdır. Bu sebeple öğretimde öğrencilere öncelikle somut şeyler öğ- retilmeli, daha sonra soyuta ulaşılmalı- dır. Soyut konuların öğretiminde somut konulardan faydalanılmalıdır.

Cevap B

74. Akrostiş: Dizelerinin ilk harflerinin yu- karıdan aşağı okunduğunda anlamlı bir sözcük veya isim oluşturduğu şiirle- re denir. Öğretmenin dersinde kullan- dığı teknik “Akrostiş” tekniğidir.

Cevap B 65. Öğrenme tekniklerinden biri olan Tutor

destekli öğrenme metodu, öğrencilerin eksikliklerinin tespit edilerek bu eksik- liklerin giderilmesine yönelik yapılan çalışmadır. Tutor genellikle öğretmen dışında bu dersi iyi bilen ve anlayan öğrencilerden seçilir. Sorudaki örnekte de öğretmen Kur’an-ı Kerim’i iyi bilen öğrencilerle bilmeyenleri eşleştirmiş ve öğrenmede, hem zamandan tasarruf yapmış hem de aralarında yarışma tertip ederek öğrenmeyi zevkli hale

getirmiştir. Cevap A

66. Eğitsel oyunlar, bireylerin fiziksel, zi- hinsel yeteneklerini, sanatsal ve este- tik niteliklerini ve becerilerini geliştiren, bilgilerin daha rahat bir ortamda pe- kiştirilmesini sağlayan bir yöntemdir.

Yukarıda Hz. Peygamber’in arkadaşla- rına ecel ve emel örüntüsünü toprağa çizdiği çizgiler yardımıyla çok veciz bir şekilde izah etmesi, eğitim bilimlerin- deki eğitsel oyunlar etkinliği ile bire bir örtüşmektedir.

Cevap E 67. İki durum arasında birinde artma olur- ken diğerinde azalma meydana geli- yorsa, bu durumda negatif korelasyon, ikisinde de azalma ya da ikisinde de artma söz konusu olursa, bu durumda da pozitif korelasyon var demektir. So- ruda bazı insanlarda düşünme ve ak- letme işlemi çoğaldıkça o kişideki iman seviyesi artmaktadır. Bu durumda ne- gatif korelasyon olduğu söylenebilir.

Cevap C 68. Freud’un psikanalitik gelişim kuramına göre insan kişiliği İd, Ego ve Süperego- dan oluşmaktadır. Egonun da avunma mekanizmaları vardır. Yapılmış olan hataları pişmanlık duymak yerine belli sebeplere dayanarak vicdanını rahat- latma eğilimindedir. Bunlar da Bastır- ma, Yadsıma, Yansıtma, Yön değiştir- me vs. isimlerle anılmıştır. Söz gelimi;

yaptığı işlerde başarısız olmuş birisinin sanki başarılı olmuş gibi etrafındakile- re anlatması Yadsıma, namaz kılmayı istemeyen ve zorunlu olduğunu düşü- nen birinin namaz kılmayı sürekli erte- lemesi Bastırma, karşısında gördüğü eksikliği yüzüne söyleyemeyen birinin başkasını anlatması ise Yön Değiştir- me olarak bilinmektedir. Sürekli günah işleyen birisinin de vicdanını rahatlat- mak için sürekli etrafındaki insanları örnek göstermesi de Yansıtma olarak nitelenmektedir.

Cevap E

69. Babasının yardım ettiğini gören bir ço- cuk hem ibadet bilincini kazanır hem yapması gerekenleri uygulamalı olarak öğrenir, hem zekât ve sadaka gibi mal- dan yapılan ibadetlerde fakirlerin pa- yını bilir. Ancak kişiliğinde örselenme meydana gelmez.

Cevap B

75. Türkiye’de Ortaöğretim Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi Öğretiminde Benimsenen Yaklaşım Özellikleri:

ØYapılandırmacı eğitim anlayışı ØÇoklu zekâ kuramına uygun eğitim ØÖğrenci merkezli eğitim

ØMezheplerüstü ve bütün mezhep- lere aynı mesafede olma yaklaşımı ØDinler açılımlı din eğitimi anlayışı ØBirleştirici olan temel değerleri ön-

celeme anlayışı

Ama Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretiminde Benimsenen Yak- laşımda “Dinî öğrenme modeli yakla- şımı” yoktur.

Cevap E

(7)

İNFORMAL YAYINLARI İNFORMAL YAYINLARI

DENEME 2

ÇÖZÜMLER

1. Kâbe ile ilgili görevler şunlardır. Hİ- CABE= Kâbe anahtarlarını elinde bu- lundurma, SİKAYE= Kâbe’yi ziyarete gelenlerin su ihtiyaçlarını karşılama, RİFADE=Kâbe’yi ziyarete gelenleri ağırlama, NEDVE= Savaş, barış vb.

durumlar için karar verilen yer, LİVA=

Savaşlarda bayrak bulundurma, KI- YADE= Kumandanlık yapma. Dolayısı ile Vicade Kâbe görevleri ile ilgili değil, Hadis alanı ile ilgili bir kavramdır.

Cevap A

2. Sad b. Ubade Medinelidir, ikinci Akabe Biatı’nda Müslüman olmuştur. Diğerleri ise Mekke’de iken Müslüman olmuşlar ve daha sonra Medine’ye hicret etmiş- lerdir.

Cevap C

3. Hz. Osman’a Peygamber Efendimizin iki kızı ile evlenmesinden dolayı “Zin- nureyn” yani iki nur sahibi ismi veril- miştir.

Cevap B

4. Ve dediler ki “ Sakın ilahlarınızı bı- rakmayın. Hele Vedd, Suva, Yegus, Yeuk ve Nesr putlarından asla vaz- geçmeyin”. (Nuh suresi 23. Ayet) Ayette de görüldüğü üzere C şıkkında bulunan Menaf ayette geçmemektedir.

Cevap C

5. Bu dönemde Gassaniler, Bizans, Mı- sır, İran, Bahteyn, Yemame ve Um- man Peygamberimizin İslam daveti gönderdiği yerlerdir. Bunlardan sadece İran kisrası kendisine gönderilen elçiyi öldürtmüş, diğerleri ise ya kabul etmiş ya da kabul etmese bile saygıyla karşı- lamıştır. Ancak Yemen’e mektup gön- derilmemiştir.

Cevap E

6. Bu paçada anlatılan ve 10 sahabenin şehit edildiği olay “Reci Olayı”dır.

Cevap D

7. Buhari, İbni Mace ve Nesai Kütübü Sitte olarak bilinen 6 güvenilir hadis kaynağından, Ahmed b. Hanbel de Kü- tübü Tis’a olarak bilinen dokuz kitabın içerisindedir. Keşful Hafa ise Acluni’nin kaleme aldığı bir eserdir ve hadislerin uydurma mı, güvenilir mı, ehad mi ol- duğunu tespit etmek için yazılmış bir eserdir. Dolayısı ile içerisinde güvenilir hadisler olabildiği gibi yalan ve uydur- ma hadisler de olabilir. Bu yüzden bu kitap kaynak olarak gösterilemez.

Cevap C

8. Mevkuf, Sahabeye izafe edilen, Maktu hadis tabiine dayandırılan hadis, Kutsi Hadis manası Allah’a, lafzı Hz. Peygamber’e dayandırılan hadistir. Merfu hadis ise bizzat Hz.

Peygamber’e dayandırılan hadislere denir.

Cevap A

9. Meşhur Hadis; her rivayet tabakasında en az üç ravi tarafından rivayet edilen, ancak mütevatir seviyesine ulaşmamış hadislerdir.

Cevap C

10. Tergib özendirmek, teşvik etmek de- mektir. Terhib ise yasaklamak ve sa- kındırmak anlamlarına gelmektedir.

Hz. Peygamber’in hayırlara özendir- mek ve kötülüklerden sakındırmak için rivayet ettiği hadisler bu adla anılmak- tadır. Münziri’nin ise Tergib ve Terhib isminde bu tür hadisleri topladığı bir eseri vardır.

Cevap B

11. Hadis türleri:

Maktu: Mü’min olarak bir veya birkaç sahabi ile karşılaşmış kimselere tâbiî denir. Çoğulu “tabiûn”dur. Tabiûna nispet edilen söz ve fiillere ise maktû hadis adı verilir.

Zayıf: Sahih hadislerde aranan şartları barındırmayan hadis türüdür.

Mürsel: Senedinden sahabi ravinin düş- tüğü zayıf hadislere mürsel hadis denir.

Mevkuf: Sahabilere nispet edilen söz, fiil ve onaylara (takrirlere) mevkuf ha- dis denir.

Sahih: Hz. Peygamber’e (SAS) nispet edilen ve senedinin başından sonuna kadar sika raviler tarafından muttasıl olarak rivayet edilen hadis türüdür.

Cevap C

12. Kitabetü’l-Hadis: Peygamber Efendi- miz (SAS) ve Sahabe-i Kirâm devrinde hadis-i şeriflerin mücerred yazılması ve cemedilmesidir.

Hıfzü’l-Hadis: Ravinin naklettiği hadisi ezberinde bulundurmasıdır.

Tasnifü’l-Hadis: Hadislerin ravilere ve konulara göre sınıflandırılmasıdır.

Takyidü’l-Hadis: Hadislerin yazılması ve yazılı metin haline getirilmesidir.

Tedvinü’l-Hadis: Yazı malzemeleri üzerinde dağınık halde bulunan hadis metinlerinin herhangi bir sınıflandırma- ya tabi tutulmaksızın bir araya getiril- mesidir.

Cevap D

13. Razi – Mefatihu’l-Gayb Beyzavi – Envaru’t-Tenzil Nesefî – Medariku’t-Tenzil Maturidi – Te’vilat

Süyuti – ed-Dürru’l-Mensur

Cevap E

14. Buhari’de geçen hadis-i şerife göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu ni- metleri kullanmakta aldanmıştır. Bun- lar Sağlık ve Boş Vakit’tir.

Cevap D

15. “Li Aynihi haram, bir şeyin kendisinin ve her hâliyle haram olması, Li Gayrihi haram ise aslen haram olmayıp belirli sebeplere bağlı olarak haram kılınan şeylere denir. Adam öldürmek, domuz eti yemek, zina etmek ve leş yemek her hâliyle ve asli olarak haramdır.

Ancak alışveriş yapmak asıl itibarı ile helal olmakla birlikte Cuma suresinde Cuma namazı vaktinde yapılan alışve- rişin yasaklanması Li Gayrihi harama örnek olarak gösterilebilir.

Cevap E

16. Teravih Ramazan gecelerinde yapılan ve Hz. Peygamber’in uygulamalarında sekiz ve yirmi rekât olarak yerini bulan bir ibadettir. Hz. Peygamber, insanların bunu farz zannetmelerinden çekindiği için herkesin evinde ve bireysel olarak yapmasını tavsiye ettiği bu namaz, daha sonra Hz. Ömer Dönemi’nde artık insanların yanlış anlama ihtimali ortadan kalktığı gerekçesiyle camiler- de ve cemaat hâlinde kılınmaya baş- lanmıştır.

Cevap B

17. Ayetin devamında ise “ Bunun kefareti ise ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hâllisinden on fakiri doyurmak yahut on fakiri giydirmek yahut köle azat etmek yahut üç gün oruç tutmaktır.

Yemin ettiğiniz takdirde işte kefareti budur. Yeminlerinize riayet edin. Allah size ayetlerini açıklıyor, umulur ki şük- redersiniz. (Maide suresi 89. ayet)

Cevap D Dirayet tefsirleri

Rivayet tefsiri

(8)

İNFORMAL YAYINLARI İNFORMAL YAYINLARI

28. Siyak: Bir ayetin, kendisinden önceki veya sonraki ayetlerle oluşturduğu an- lam bütünlüğüdür.

Mefhum: Doğrudan lafzın kapsamın- da olmayıp onun işaret ettiği veya ona dayanılarak elde edilen mânaları belir- ten bir terimdir.

İcaz: Bir maksat ve fikrin en az sözle açıklanması demektir.

Tenasüp: Anlamca birbiriyle ilgili söz- cüklerin bir arada kullanılması sanatı- dır.

Mecaz: Bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamda kullanılan sözlere veya kavramlara denir.

Cevap A

29. Küfr-i cehli, kişinin Allah ve rasulüne iman etmesine rağmen, cehaletten dolayı zarureti diniyyeden olan şeyleri inkâr etmesidir. İstihza; dinin hüküm- leriyle alay etmek demektir. İstihlal ise Allah’ın haram kıldığı şeyleri kendince helal saymaktır. İçkinin ve kumarın he- lal görülerek işlenmesi gibi.

Cevap D

30. İbda; Yüce Allah’ın bir şeyi bir benzeri olmaksızın icat etmesi, yaratması de- mektir. İhya; Allah’ın yarattığı canlıları rızıklandırması; Terzik; Allah’ın yarat- tığı varlıklara can vermesi, yaşatması demektir. İmate ise hayat verdiği can- lıları vakti saati geldiğinde öldürmesi demektir.

Cevap A

31. Sorudaki paragrafta bahsedilen;

kâinatın ve içindeki her şeyin sonra- dan yaratıldığı Hudüs delili; evrendeki her şeyde bir eksiklik bulunduğu, buna karşın yaratanın eksikliklerden münez- zeh bulunması gerektiği Ekmel varlık delili; âlemdeki her şeyin var olmak için bir sebebe bağlı olması gerektiği İmkân delili; âlemde iki tane yaratıcı olması durumunda âlemin düzeninin bozulacağı fikri ise Temânu delili’ni anlatır. Ancak bu paragrafta Gaye ve Nizam delilinden bahsedilmemektedir.

Cevap D

32. Teşbih: Allah ile yaratılmışlar arasında benzerlik kurma anlamında kullanılan terimdir.

Tecsim: Allah'ı cisim olarak düşünen- leri veya O'na cismanî özellikler nisbet edenleri ifade eden bir terimdir.

Tevhit: Allah’ın bir olmasıdır.

Tevfik: Allah'ın hayırlı işlerde kişiyi başarılı kılması anlamında kelâm te- rimidir.

Tenzih: Allah'ın yaratılmışlık özellikle- rinden arınmış olduğuna inanıp bunu ifade etme anlamında kelâm terimidir.

Cevap C 23. Kur’an-ı Kerim’in 113 suresi besmele

ile başlamakta, sadece Bera’e ( Tevbe) suresi besmele ile başlamamaktadır.

Surelerin başında bulunan besmeleler ayet midir, değil midir diye âlimler ara- sında görüş ayrılıkları olmuştur ancak besmele sadece Neml suresi 30. ayet- te besmele olduğu konusunda görüş birliği vardır.

Cevap E

24. Kur’an-ı Kerim’de 14 yerde secde ayeti vardır ve kim bu ayetleri okur ya da dinlerse tilavet secdesi yapa- rak bu emre boyun eğdiğini rabbine gösterir. İçerisinde secde ayeti olan sureler şunlardır: Â'râf sûresi, Ra'd sûresi, Nahl sûresi, İsrâ sûresi, Mer- yem sûresi, Hac sûresi, Furkân sûresi, Neml sûresi, Secde sûresi, Sâd sûresi, Fussilet sûresi, Necm sûresi, İnşirah sûresi ve Alâk sûresi. Lokman suresin- de ise secde ayeti bulunmamaktadır.

Cevap E

25. Kur’an-ı Kerim bir hayat kitabı olma- sının yanı sıra insanların ders ve ibret alması için geçmiş kavimlerin hayatla- rından da bahsetmektedir. Her ne ka- dar en çok Hz. Muhammed’in hayatına yönelik olsa da Kur’an’da en çok ismi anılan peygamber Hz. Musa’dır.

Cevap C

26. Bakara – İnek, Ankebut – Örümcek, Neml – Karınca, En’âm ise inek ve deve gibi büyükbaş hayvanlara verilen isim- lerdir ve aynı zamanda içinde geçtikleri sûreye de isimlerini vermişlerdir. Ancak Tegâbun aldanış demektir. 9. ayette kıyamet günü insanlar bir araya toplan- dığı zaman kimlerin aldandığının ortaya çıkacağından bahsetmektedir.

Cevap B

27. Emsalü’l-Kur’an: Kur’an’daki konula- rın daha iyi kavranması için gösterilen temsillere denir.

Müteşabih: Mâna yönünden birden fazla ihtimal taşıdığından anlaşılma- sında güçlük bulunan lafız veya sözü ifade eder.

Muhkem: Anlam yönünden başka bir ihtimal taşımayan açık mânalı nas de- mektir.

Mübhematü’l-Kur’an: Kur'an'da ka- palı bırakılan, diğer bir deyişle açıkça anlaşılmayan bazı kelimeleri konu edi- nen bir ilim dalıdır.

Nasih–Mensuh: Önceki hükmü kaldı- ran ayete nasih, hükmü kaldırılan aye- te de mensuh denilir.

Esbabü’n-nüzul: Ayetelerin ve surele- rin iniş sebebine denir.

Cevap B 18. Sedd-i zerayi: Kötülüğe götüren yol-

ların yasaklanması demektir.

İbaha-i asliyye: Aksine delil bulunma- dıkça bir şeyden faydalanmanın veya bir davranışta bulunmanın mubah ol- duğuna hükmedilmesi demektir.

Ruhsat: Bazı durumlarda kulların özürlerinden dolayı, onlardan zorluğu kaldırmak için meşru kılınan istisnaî hükümlere denir.

Ahval-ı şahsiyye: Doğum, ölüm, ehli- yet, velâyet, vesâyet, evlenme, boşan- ma, nesep ve mirasla ilgili hâller kişinin şahsî ahvalini meydana getirmektedir.

Beraet-i asliyye: Delil bulunmadığı sürece kişinin yükümlülük ve sorumlu- luğunun bulunmadığına hükmedilmesi demektir.

Cevap B

19. Sehiv secdesi, namazda yanılma, unutma veya dalgınlık gibi durumlar yüzünden namazın sonunda yapılan secdedir. Namazda, unutarak bir rük- nün geciktirilmesi, tekrarlanması veya öne alınması ya da bir vacibin terk edil- mesi, geciktirilmesi veya değiştirilmesi hâlinde noksanlığın telafi edilmesi için sehiv secdesi yapılması vaciptir E seçeneğinde verilen örnekte farz olan bir durum terk edilmiştir. Bu yüz- den sehiv secdesiyle namazı kurtar- mak mümkün değildir.

Cevap E

20. Boşanma hâli kişilerin karşılıklı rızası ile olabileceği gibi hâkimin kararı ile de olabilmektedir. İslam hukukunda bu duruma “Tefrik” denilmektedir.

Cevap A

21. Beraet-i Asliyye; aksi ispat edilinceye kadar bir kişinin suçsuz ya da borçsuz olarak bilinmesidir. Bir kişiye suç isnat edilir ve bu da delilleriyle ispat edile- mezse kişiye ceza verilemez.

Cevap C

22. Tefsir; Kur’an-ı Kerim’in okunuşu ile değil, açıklanması ile ilgili bir kavram- dır. Kur’an’ın üç tane okunuş biçimi vardır. Bunlardan ilki Hadr, bu hızlı ve düzgün bir okuyuş için kullanılır, diğeri Tedvir; bu da orta hızda bir okuyuşu ifade eder, diğeri ise vurgu, tonlama, tecvit ve anlam bütünlüğünü bir arada barındıran okuyuştur. Buna “Tertil” ya da “Tahkik” denir.

Not: Sorunun B şıkkında sehven "Terti"

yazılmıştır. Doğrusu "Tertil" olma- lıdır.

Cevap B

(9)

İNFORMAL YAYINLARI İNFORMAL YAYINLARI 33. İslam dininde bilginin kaynağı üçtür.

Bunlardan birincisi vahiy, ikincisi akıl, üçüncüsü ise insanın fıtrattan getir- diği saflık üzerine bina edilmiş selim hislerdir.

Cevap C

34. Kapalı toplum yapısına sahip olan, dinî uygulama ve ritüellerini insanlar- dan gizli yaşayan mezhep “Nusayrilik”

mezhebidir.

Cevap D

35. Soruda verilen metinde Maturidi dü- şüncesinin “Nübüvvet” anlayışından bahsedilmektedir.

Cevap C

36. Kur’an’ın yaratılmış olduğu fikri ilk defa Cehm b. Safvan tarafından ortaya atılmış, daha sonra Mu’tezile tarafın- dan savunulmuştur. Abbasi Halifesi Me’mun tarafından devlet politikası hâline getirilmiş, bunu kabul etmeyen din adamları hapsedilmiş ve cezalan- dırılmıştır. Bu döneme de Mihne Döne- mi demiştir.

Cevap E

37. Delil’i Asli; Kitap, Sünnet, İcma ve Kı- yastan çıkarılan delil çeşididir. Delil’i Fer’i ise asli delillere bağlı olarak on- lardan elde edilen ikinci dereceden de- lillere denir. Delil'i Kati; manası açıkça anlaşılan ayet ve hadislere, Delil'i Şeri ise dini bilgilerin elde edildiği delil çe- şididir. Zanni delil ise manası açıkça anlaşılmayan, tek bir manaya delalet etmeyen ayeti kerime ve tek bir sa- habi tarafından bildirilen, manası açık hadis-i şeriftir.

Cevap C

38. Arapça tasavvuf kelimesinin hangi kökten geldiği tam olarak bilinmemek- le birlikte en çok kabul gören görüşler şunlardır:

Saflaşma anlamında "safî" kökünden, yün elbise giyinme anlamında "suf"

kökünden, Asr-ı Sa'âdet'teki ashâb-ı suffenin "suffe"si, çöl bitkisi "sufâne", duruluk ve temizlik anlamındaki "safâ"

ve "safvet", "Saff-ı evvel", kendilerini halka hizmete veren "Benu's-sûfe", ense saçı ve kıl demek olan "sûfetü'l- kafâ", "Sıfat" kelimesi, Yunanca 'hakîm ve filozof' anlamındaki "sofia". Ancak Safâ tepesi ile bir bağlantısı kurulma- mıştır.

Cevap D

39. Gazali, Farabi ve İbn-i Sina’yı üç dü- şünceden dolayı eleştirmektedir:

• Tanrı’nın cüzi hadiseleri (tikel- leri) bilemeyeceğini ileri sür- meleri (II)

• Dirilişin (haşr) cismani değil, ruhani olacağını savunmaları (III)

• Âlemin kıdemini benimseme- leri (IV)

Cevap D

40. Tasavvufta nefsin 7 mertebesi vardır.

Bunlardan Nefs-i Emmare kötülüğü emreden ve bundan zevk alan nefistir.

Bu nefsin eserinden kibir benlik, hırs, şehvet, kıskançlık, cimrilik, kin, inti- kam, hiddet gibi huylar çıkar. Ayette de nefsin kötülüğü emrettiği Allah’ın koru- dukları hariç herkesin bundan etkilen- diği anlatılmaktadır.

Cevap A

41. Hacı Bektaş-ı Veli, Celaleddin-i Rumi, Abdülkadir-i Geylani ve Hoca Ahmet Yesevi’nin kurmuş olduğu tasavvufi oluşumlar Anadolu insanını her yönüy- le etkilemiş ve birçok ahlaki ilkenin bu topraklarda yaşatılmasına vesile ol- muşlardır. Ancak Ahilik bir esnaf lonca- sı ve bir gelenek olarak bu topraklarda yaşamış, dolayısıyla bir tasavvufi ekol değildir.

Cevap C

42. Peyikçi, Cem olacağını erenlere bildir- mek, İbrikçi el suyu dağıtmak, Rehber dedeye yardım etmek ve Delilci de ışıklardan ve mumlardan sorumlu ki- şiye denir. Ferraş ise süpürgecilik ve temizlik yapmaktan sorumludur.

Cevap B

43. Sanskritçede dış anlamına gelen“ Nir”

ile Üflemek ya da esmek anlamına ge- len “Vana” kelimelerinin birleşiminden oluşan bu kelime, Karma inancına göre belli bir olgunluğa erişememiş ruhlar yeniden bedenlenerek yaşamını sürdürmelidir. Ancak Nirvana’ya ulaş- mış olan ruh bu tekrar dönüşe ihtiyaç duymamaktadır.

Cevap D

44. Ferisilik, Sadukilik, Hasidilik, Muhafa- zakâr Yahudilik, Ortodoks Yahudilik ve Reformist Yahudilik Yahudi dini gelenek ve mezheplerindendir. Ancak Katoliklik Yahudi değil Hristiyan mez- heplerinden biridir.

Cevap E

45. Hristiyan konsilleri çeşitli devirlerde ve memleketlerde yapılmıştır. Bu konsiller piskoposlar ve kilise liderlerinin katılım- larıyla gerçekleştirilmiştir. Konsillerin gerçekleştirildiği yerler ise şunlardır;

İznik, Efes, Kadıköy, Lateran(Roma), Lyon ve Basel’dir. Ancak Milano bu yerlerden birisi değildir.

Cevap A

46. Latincede “Hiç” anlamına gelen “Nihil”

kelimesinden türetilen Nihilizm, her şe- yin anlam ve değerden uzak olduğunu savunmuş, bu fikir 19. yy ortalarında özellikle Rusya’da gençler ve entelek- tüel kesim arasında hayli taraftar bul- muş felsefi bir akımdır.

Cevap D

47. Birden fazla bireyin bir araya gelme- siyle oluşan, ortak amaçlara, değer- lere, yazılı ve sözlü normlara sahip, rol ve statü dağılımının gerçekleştiği, üyelerinin aidiyet ve biz duygusu taşı- dığı insanlar kümesine örnek “Sendika Üyeleri” verilebilir.

Cevap B

48. Teoloji, din psikolojisi araştırmalarında bilgiyi düzenleme ve yorumlama yakla- şımlarından biri değildir.

Teoloji: Tanrı ile ilgili bilgileri içeren terimdir.

Cevap E

49. Barnabas İncili, Roma Katolik Kilise- si tarafından yasaklanan İncillerden biri. İsa'nın öğrencilerinden Barnabas tarafından yazıldığı iddia edilmekte- dir. Barnabas İncilinde teslis inancı reddedilmiş ve İsa'nın Tanrılığı kabul edilmemiştir. İbrahim’in kurban edilen oğlunun İshak değil, İsmail olduğu ka- bul edilmiştir ve ayrıca Ahmed isimli bir peygamberin de geleceği müjde- lenmiştir.

Cevap B

50. Yahudilerce kutsal sayılan cumarte- si günü haftanın yedinci günüdür ve

“Sebt” ya da “Şabat” ismiyle anılır. Bu günde çalışmak yasaktır, ateş yakmak yasaktır, elektrikli aletleri kullanmak yasaktır.

Cevap C

51. Soruda özellikleri sıralanan inanç sis- temi: “Sihizm”dir.

Cevap D

(10)

İNFORMAL YAYINLARI İNFORMAL YAYINLARI 52. Günümüzde farklı din mensuplarının

birbirleriyle ilişkileri bağlamında sıkça kullanılan “dinler arası diyalog” ifadesi bir terim olarak “II. Vatikan Konsili’inde”

ele alınmıştır.

Cevap D

53. Tezhip sanatı Arapça Altın “Zehebe”

kökünden türetilmiştir. İlk olarak Uy- gur Türkleri zamanında kullanılmaya başlandığı düşünülmektedir. Genellik- le Kur’an ayetlerinin çerçevelerinde, ferman ve berat gibi değerli evraklarda kullanılır.

Cevap A

54. Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşun- da ve gelişmesinde etkin olan ahiler ve gezici dervişler için inşa edilmiş dini işlevinden çok sosyal amaçlara hizmet eden yapılara Tabhane denir.

Bu tür camilere Osmanlı Dönemi’nde- ki ilk örnek Bursa’da yapılan Orhan Camii’dir. Hz. Peygamber’in mescidi- nin yanı başına Suffa’yı inşa etmesin- den ilham alarak yapılan bu uygulama günümüzde konaklama imkânlarının çok olmasından dolayı yok olmaya yüz tutmuştur.

Cevap E

55. Kitre keven otunun gövdesinde yer alan ve akıcı özelliğe sahip bir madde- dir. Geven otunun gövdesine bir çizik atılarak akışması sağlanır, daha sonra kuruması beklenir. Kuruyan bu mad- de toplanır ve ebru yapılacak suyun içerisine bir miktar konulur. Yapıştırıcı özelliğe sahip olan bu madde, suya serpilen boyanın dağılmadan bir arada durmasını ve suyun koyu bir kıvamda durmasını sağlayan maddesidir.

Cevap C

56. Rik’a, Nesih, Kûfi, Reyhani, Muhakkık, Celi Divani gibi Hüsni hat çeşitleri mev- cuttur. Ancak Mensuh hat çeşitlerinden biri değildir.

Cevap D

57. Müslüman Türklerin, mimari eserler- de genellikle yer verdikleri ortak öge

“Eyvan”dır.

Eyvan: Üstü çoğunlukla tonozla örtü- lü; üç tarafı kapalı, bir tarafı tamamen açık mimari birimdir.

Cevap B

58. Şiraze: Kitap yapraklarını diplerinin ucundan birbirine bağlayan ve onları düzgün tutmaya yarayan ince bez şe- ride denir.

Mikleb: Eski kitap ciltlerinin sol kena- rındaki kapaktır.

Şemse: Yazma kitapların cildine, baş

sayfalarının üst bölümüne ya da ku- maşlara, kapı, pencere gibi yerlere çizilen, işlenen güneş biçiminde süse denir.

Filigran: Bir fotoğrafa ya da başka bir materyale sonradan eklenen başka bir fotoğraf ya da yazı demektir.

Zincirek: Zincir gibi birbirine geçen de- senlerden oluşan süslemedir.

Cevap A

59. İlk dönem İslam devletlerinde, sa- raylarda halife ve üst düzey devlet erkânının çocuklarına eğitim vermekle görevli kişiye “Müeddip” denir.

Cevap D

60. I. Birey, farkında olmadan din hakkın- da bilgi sahibi olur. (İnformal) II. Bireyde kasıtlı olarak dinî davranış değişikliği oluşturulması amaçlanır.

(Formal)

III. Okullarda yapılan planlı programlı din eğitimi faaliyetidir. (Örgün) IV. Okul eğitimi yanında veya dışında yapılan din eğitimi faaliyetidir.

(Yaygın)

Cevap C

61. Mustafa Öğretmen’in verdiği örnek iyimserdir ve iyi tarafları ve avantajla- rı görme eğilimindedir. Sadece A şık- kında karamsarlık ve ümitsizlik vardır.

Diğer şıklarda ise iyimserlik ve ümit eğilimi vardır.

Cevap A

62. İstasyon tekniğinde öğrenciler 3-4-5 kişilik gruplara ayrılır, verilen görevleri araştırmaları ve bunlar için gerekirse şiir, öykü, afiş gibi çalışmaları yaparlar.

Örnek olay, neden – sonuç şeklinde elde edilen bu ürünler sergilenir, ken- dileri ve diğer öğrencilerin öğrenmesi sağlanmış olur.

Cevap C

63. Zeki Öğretmen’in ortaya bir çizgi çize- rek büyük harflerle “ZEKȂT” yazması ana omurgayı belirleme, yukarıya ve aşağıya doğru uzanan oklarla zekâtla ilgili bazı açıklayıcı bilgiler vermesi Balık kılçığı modelinin uygulanmasıdır.

Balık kılçığı modeli 1943 yılında Kaoru İshikawa tarafından bulunmuş ve aynı zamanda İshikawa diyagramı olarak da bilinmektedir.

Cevap A

64. Akvaryum tekniğinde genel olarak sı- nıfın ortasına bir çember çizilir, içerisi- ne bir sandalye koyulur ve öğrenciler sırayla bu sandalyeye oturtularak be- lirli konularda tartışma yapılır. Murat Öğretmen’in uygulamasında çember yerine öğretmen masa ve sandalyesi kullanılmış, derse ait konular san- dalyeye oturan öğrenciler tarafından sırayla konuşulmuş ve öğrenmeler pekiştirilmiştir. Bu tekniğe Akvaryum tekniği denilmektedir.

Cevap B

65. Türe göre hazırbulunuşluk, her orga- nizmanın kendine öğretilecek davra- nışı öğrenebilmesi için gerekli biyolojik donanıma sahip olması demektir. Kuş- ların uçabilmesi, buna karşın tavukla- rın uçamıyor olması. Develerin su iç- meden günlerce yol alabilmesi de türe göre hazırbulunuşluk örneklerindendir.

Cevap C

66. Aktarım yani transfer, öğrenilen bilgile- rin hayata aktarılmasına denir. Olumlu ve olumsuz transfer olmak üzere iki çe- şidi vardır. Bisiklet sürmesini bilen biri- nin bu bilgilerini motosiklet kullanmayı öğrenirken kullanması olumlu transfe- re; arabasının kilidini anahtarla açan birinin, daha sonra uzaktan kumandalı arabasına sürekli anahtar sokması ise olumsuz transfere örnek olarak göste- rilebilir.

Cevap B

67. Kısa film, kompozisyon, oratoryo gibi durumlar araştırmayı gerektiren ve bilgi seviyesini arttıran etkinliklerdir.

Siyer kitabından soru sorulacak olma- sı da öğrencilerin kitabı okuyarak bilgi almalarını sağlamaktadır. Ancak resim ve afiş çalışmaları için bilgiden çok ha- yal gücü ve görsellik kullanılmaktadır.

Dolayısı ile öğretimde en az etkili olan görev de budur.

Cevap C

68. Formal eğitim, eğitim kurumlarında örgün ve yaygın olarak verilen eğitim çeşididir. Okul öncesi, ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, hizmet içi eğitim ve halk eğitimi bunların içine girer. İnfor- mal eğitim ise kendiliğinden meydana gelen öğrenme biçimidir. E seçene- ğinde verilen Hasan Amca’nın Cuma namazlarına giderek Fatiha suresini ezberlemiş olması informal eğitim şek- line örnek olarak verilebilir.

Cevap E

(11)

İNFORMAL YAYINLARI İNFORMAL YAYINLARI 69. Romantik tasarım olarak bilinen sis-

tem, öğrencilerin okula hapsedilme- sine karşı durmuş, öğrenmenin aile temelinde ve sosyal çevre içerisinde alınabileceğini ve alınan bilgilerin de ancak bu çevre içerisinde korunabile- ceğini savunan bir sistemdir.

Cevap A

70. Ontoloji, yani varlık felsefesi, gerçeğin ne olduğunu anlamaya çalışır. Mutlak gerçeğin ve varlığın doğasını incele- meye çalışır. Bundan dolayı da Allah, varlık, ruh, metafizik, ölüm ve ölüm ötesi gibi konular inceleme alanına giren kavramlardır. Ancak bilgi episte- moloji yani bilgi felsefesinin ilgi alanına girer.

Cevap D

71. “Avrupa Birliği’ne üye ülkelerden ba- zılarında din eğitimi, devlet tarafından zorunlu olarak okutulan dersler ara- sında yer almakta, bazılarında da dinî kurumlara bırakılmaktadır.” cümlesiyle A ve E seçeneklerine,

“Bazılarında ise küçüklerin velilerinin, büyüklerin de kendilerinin talebi doğ- rultusunda verilmektedir.” cümlesiyle B seçeneğine,

“Bunlara rağmen ortak olan husus, her üye ülkenin din eğitimini verirken temel özgürlükleri gözetmesidir.” cümlesiyle C seçeneğine ulaşılmaktadır.

Cevap D

72. Özellikleri verilen din eğitimi modeli

“Dinî öğrenme” modelidir.

Cevap A

73. Soruda verilen kavram haritası örneği

“Örümcek ağı kavram haritası”dır.

Örümcek ağı kavram haritası: Mer- kezi tema/kavramın haritanın ortasına yerleştirilmesi ve kavramların onunla bağlanması yoluyla organize edilir. Ha- ritanın ortasında fikir, dallarda destek fikirler, örnek ve detaylara yer verilir.

Cevap C

74. Konuya dair bir hikâye okuması: Örnek olay incelemesi

Hikâyede geçen durumu ve kişileri öğ- rencilerin canlandırmalarına rehberlik etmesi: Dramatizasyon

Hikâyede ele alınan durumu tartışma- ya açarak olayın neden ve sonuçları üzerinde öğrencilerin görüşlerini alma- sı: Büyük grup tartışması

Cevap A

75. Tartışma yönteminin din öğretiminde kullanılmasında doğacak en önemli sorun “dinî kabullerin yanlış anlaşılma- sına neden olacağı”dır.

Cevap D

Referanslar

Benzer Belgeler

Bleeder : An equipment that allows to exhausts the excessive air and resin during cure section. This part is removed after curing, it is not a part of composite at

ølk olarak, ço÷ulcu demokratik toplumda birlikte yaúamanın bir gere÷i olarak ortaya çıkan insan hakları problemlerinin, øletiúimsel Eylem Kuramı -ve söz

Tıp bil- gisinin ilerlemesirün en temel gereklerinden biri olan insan üzerindeki araşhrmalar söz konusu olduğunda aydmlahlmış anam alma yöntemi daha kesin çer-

Cevap E 15 Aile üyeleri, tırnak yemeyle ilgili ço- cuğa rahatsız olduklarını söyledik- lerinde, çocuk kendisini daha fazla baskı altında hisseder ve tırnak yeme

44 Kara, Tekkeler ve Zâviyeler, s. 45 Kara, Tekkeler ve Zâviyeler, s. Ribatların maddî ve manevî cihaddaki fonksiyonlarına ilişkin erken dönem sûfîlerinden sayılabilecek

Başka bir anlatımla, görevli psikolojik danışmanın alanında becerili olması, rehberlik hizmetlerinin okulda başarılı olması için yeterli olmamakta, farklı

Davranış ve karekterle ilgili olarak neyin doğru ve iyi olduğunu araştıran sistematik bir araştırmadır ve “Ne yapmalıyız?”, “Bunu niçin yapmalıyız?”

Düzenli olarak özellikle takım sporları yapmanın ise depresyon ve problem çözme becerisi üzerine olumlu etkisi olduğu söylenebilir.. (Anadolu Psikiyatri Dergisi