• Sonuç bulunamadı

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü GÜZ YARIYILI TDE 243 METİN TAHLİLLERİ (ŞİİR) (202) DERSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü GÜZ YARIYILI TDE 243 METİN TAHLİLLERİ (ŞİİR) (202) DERSİ"

Copied!
18
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1 ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ

FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

2021-2022 GÜZ YARIYILI

TDE 243 METİN TAHLİLLERİ (ŞİİR) (202) DERSİ 7.HAFTA - Doç.Dr.Adem ÇALIŞKAN-243

Zihniyet Merkezli Metin Tahlili ve Uygulaması:

NECİP F. KISAKÜREK’İN KALDIRIMLAR I, NAZIM HİKMET’İN SAN’AT TELAKKÎSİ, ARİF NİHAT ASYA’NIN BAYRAK VE FETİH MARŞI ŞİİRLERİ

A-NECİP F. KISAKÜREK’İN KALDIRIMLAR I ŞİİRİNİN TAHLİLİ

Doç.Dr.Adem ÇALIŞKAN

KONU : Dünya görüşü bakımından çağını ve çevresini beğenmeyen bir şair olan Necip Fazıl’ın Kaldırımlar’daki hali.

ANAFİKİR : Necip Fazıl sadece duyan bir insan değil, aynı zamanda tekniğine kuvvetle hakim olan bir sanatçıdır. Şiirin kompozisyonu, adeta, gece sokaklarda tek başına giden, korkan ve acı çeken bir insanın, bazen yavaş, sonra koşarcasına yürüyüşünü hissettiriyor.

TEMA : Yalnızlık, korku, ölüm …

ŞEKİL : Dörtlük (Çapraz kafiye: abab cdcd ….).

TÜR : Lirik şiir.

Giriş:

Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983), Cumhuriyet devri Türk edebiyatında 1923 Kuşağı’nın en güçlü ve en meşhur şairlerinden biridir.

Şairliğe ilk adımını on iki yaşındayken, annesinin arzusuyla atan ve ilk şiirlerini Yeni Mecmua’da yayımlayan Necip Fazıl Kısakürek (ö.1983)1, Cumhuriyet devri Türk şiirinde gerek düşünce

1 Şiirleri: 1-Örümcek Ağı (1.bs., Necm-i İstikbâl Matbaası, İstanbul, 1925, 64 s.), 2-Kaldırımlar (1.bs., İstanbul Nümûne Matbaası / İkbâl Kütüphanesi, İstanbul, 1928, 64 s.), 3-Ben ve Ötesi (1.bs., Semih Lütfü - Suhûlet Kütüphanesi, İstanbul, 1932, 160 s.), 4-Sonsuzluk Kervanı (1.bs., Serdengeçti Neşriyatı, Ankara, 1955, 192 s.), 5-Çile (1.bs., Bedir Yayınevi, İstanbul, 1962, 232 s.; 18.bs., Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1992, 511+Ekler), 6-Şiirlerim (1.bs., Fatih Yayınevi, İstanbul, 1969, 280 s.), 7-Esselâm / -Mukaddes Hayattan Levhalar- / (1.bs., Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1973, 144 s.; 6.bs., Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1997, 144 s.), 8.Öfke ve Hiciv (1.bs., Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1988). Hakkında bkz.: Arif Bülendoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Şiiri, Sanatı, Aksiyonu, İstanbul, 1968; Selim Kocahanoğlu, Türk Edebiyatında Necip Fazıl Kısakürek, Hayatı – Sanatı – Çilesi (Hakkında Derlenmiş Yazılar), Ağrı Yayınları, İstanbul, 1982;

(Komisyon), Necip Fazıl Kısakürek, Toker Yayınları, İstanbul, 1984; Mehmet Kaplan, “Kaldırımlar”, Şiir Tahlilleri II, ss. 69-80; M. Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek, 1.bs., Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987; Hasan Çebi, Bütün Yönleriyle Necip Fazıl Kısakürek’in Şiiri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987; Mustafa Miyasoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992; Ekrem Sağıroğlu, Necip Fazıl Şiirinde Ölüm Senfonisi, 1.bs., Esra Sanat Yayınları, Konya, 1997, 83 s.; Hece Aylık Edebiyat Dergisi [Düşünce, Tarih ve Bir Coğrafya Tasarımı Olarak Büyük Doğu ve Necip Fazıl], S. 97, Ocak 2005, 884 s.; Mehmet Rifat, “Necip Fazıl Kısakürek’in Çile’sini “Takdim”i ve “Poetika”sı”, Metnin Sesi, 1.bs.,

(2)

2 dünyası ve gerekse şiir anlayışı bakımından tek başına bir ekoldür. Dönemin pek çok şairi gibi bohem hayatı içinde şiirlerini kaleme alan ve çevresindekilerin taltifleri içinde kendine önemli bir yer edinen şairin 1934 yılında Nakşibendî şeyhi Abdülhakim Arvâsî ile tanışmasından sonra dünya görüşü gibi şiirini besleyen kaynak da değişir. Buna paralel olarak kaleme aldığı dinî ve edebî pek çok eseri ile yeni bir çevreye yeni bir şiir anlayışı ile hitap etmiştir. Dünya görüşü ve sanat anlayışındaki değişimin bir sonucu olarak bu dönemden önceki bazı şiirlerin ‘kendisi ile ilgisi kalmadığı’nı söylemiş ve “Ben şiiri, her türlü hasis gayenin üstünde, doğrudan doğruya kendi zat gayesine –san’at için san’at-, fakat kendi zat gayesinin sırrıyle de Allah’a ve Allah davasının topluluğuna –cemiyet için san’at- bağlı kabul etmişim...”2 gibi cümlelerle yeni şiir anlayışını ortaya koymuştur. Böylelikle, ‘yalnızlık, fizikötesi kaygılar ve büyük kent sorunları yanında doğrudan İslâmî tem ve konular’ kendisini gösterir. Şiirleri, Nazım Hikmet ile yükselen “sosyal-ideolojik muhtevalı şiire bir reaksiyon”3 niteliğini taşır ve tam karşı kutupta yer alır. O, Cumhuriyet devri Türk şiirinde 1946’da Büyük Doğu dergisinde kısım kısım neşredilmeye başlanan ve ilk defa 1955’de Sonsuzluk Kervanı’nda bütünleşen4, daha sonra Çile’nin sonuna alınan Poetika’sı5 ve kaleme aldığı çeşitli eserleri ile özlediği bir edebiyata işaretlerde bulunduğu için Mehmet Akif Ersoy gibi 1960’lardan sonra oluşacak Yeni İslâmî Akım’ın öncü şahsiyeti olarak kabul görecektir.

Necip Fazıl Kısakürek, Cumhuriyet devri Türk edebiyatında ileri sürmüş olduğu sanat ve şiir anlayışı ve bu doğrultuda vermeye çalıştığı eserleriyle haklı bir şöhreti yakalamıştır.

Şairle özdeşleşmiş ünlü şiirlerinden biri olan “Kaldırımlar”, önce Hayat (Nr. 73, 19 Nisan 1928, s. 3 (403))’te, daha sonra 1928’de müstakil aynı adla kitap halinde6, ardından “Ben ve Ötesi”7 ve günümüzde Çile8 adlı eserinde yer alır.

Bu şiirin gördüğü ilgi sebebiyle şair, Kaldırımlar II. ve Kaldırımlar III’ü yine Hayat dergisinin Haziran ve Eylül sayılarında yayınlar.

Yakup Kadri’ye ithafen yazılsa da daha sonra bu ithaf ibaresi kaldırılmıştır. Bu şiirin yazılış hikâyesi konusunda bazı bilgiler mevcuttur9. Bu gibi bilgiler metinde örtük kalan veya göndermede bulunulan kısımların izahında yardımcı olur…

[Haluk Oral’ın çalışmasında ifade edildiğine göre, “1924’te Darülfünun’da Felsefe Bölümü’nde öğrenciyken hükümet tarafından Avrupa’ya tahsile gönderilen ilk öğrenci grubundadır Necip Fazıl.

Eğitimine Pars’te , Sorbon Üniversitesi’nde devam eder. Sorbon’daki ilk günlerinde Türklerin sık uğradığı bir kahvehaneye götürürler onu. Babıali adlı otobiyografisinde Kaldırımlar’ı üç yıl önce duyumsamaya başladığını anlatan Necip Fazıl’ın, yıllardır Paris’te yaşayıp da Fransızca öğrenmeyen ve poker oynamaktan başka bir şey yapmayan vatandaşlarının ona düşündürdükleri de Kaldırımlar’dan bir dizedir sanki:

“Korkunç! Başları üzerinde en renkli ve manalı Batı şehirlerinden birinin kapkara çatıları ve esrarlı bacaları yükselirken, bunlar, her meseleye uzak, bu kahvehanede sıkışıp kalmışlar.”10 Ne yazık ki kısa bir süre sonra kendisi de kumara alışarak aynı duruma düşecek ve etkilendiği esrarlı bacaları Kaldırımlar’a taşıyacaktır:

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2007, ss. 103-115; Ali Haydar Haksal, Büyük Doğu Irmağı Necip Fazıl Kısakürek, 1.bs., İnsan Yayınları, İstanbul, 2007, 256 s.

2 Necip Fazıl Kısakürek, Çile, 18.bs., Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1992, s. 13.

3 M.Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987, s. 24.

4 Orhan Okay, Şiir Sanatı Dersleri –Cumhuriyet Devri Poetikası-, s. 41.

5 Necip Fazıl Kısakürek, “Poetika”, Çile, ss. 469-499.

6 Necip Fazıl, Kaldırımlar, 1.bs., İstanbul Nümune Matbaası / İkbal Kütüphanesi, İstanbul, 1928, 64 s.

7 Necip Fazıl Kısakürek, Ben ve Ötesi, 1.bs., Semih Lütfü – Suhûlet Kütüphanesi, İstanbul, 1932, 160 s.

8 Necip Fazıl Kısakürek, “Kaldırımlar-1”, Çile, s. 154.

9 Geniş bilgi için bkz. Haluk Oral, Şiir Hikâyeleri, 2.bs., Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, ss.

79-93.

10 Necip Fazıl Kısa Kürek, Babıâli, 9.bs., Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2001, s. 28.

(3)

3 Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık

Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar

Kendine acımak için kumar oynamaya devam ettiğini söyleyen Necip Fazıl, 1924-25 yılları boyunca öğrenimini sürdürmesi gereken Sorbon Üniversitesi’ne nerdeyse hiç uğramamıştır. Bir gün Berlin’den gelen öğrenci müfettişi, tahsisatının kesildiğini bildirerek son aylığını ve dönüş parasını kendine verir. Bu yüklü tutarı tek elde kaybeder o gece. Otele dönüşünü anlatışında da Kaldırımlar’ın ilk imajları vardır:

“Pırıl pırıl cadde, Paris kaynıyor… O, Genç Şair, şehrin kapkara çatıları, esrarlı bacaları ve her an göz kırpan ışıkları ortasında, kaybolmuş bir çocuk gibi kimsesiz ve on parasız… Ve Işık Beldesi’ diye anılan Paris’te, hiçbir yerden hiçbir ümit kıvılcımı göstermez bir karanlıkta…

Gözleri kaldırımlarda, ‘Kaldırımlar’ şiirini içinde biriktire biriktire saatlerce, yayan, oteline gitti.”11

(…) Ona Kaldırımlar’ı yazdıran bir arayıştır, kumarı bu arayışa bir araç olarak kullanır. Ama Paris onun için artık bitmiştir, zorunlu olarak yurda döner…

Hayat dergisinin 19 Nisan 1928 tarihli sayısında, Kaldırımlar (…) yayınlanır. Şiir büyük ilgi görür, hakkında pek çok yazı çıkar… Nurullah Ata (Ataç) ve Peyami Safa da övgü dolu yazılar yazarlar…

Kaldırımlar şiirinin gördüğü büyük ilgi üzerine Haziran ve Eylül aylarında Kaldırımlar II ve Kaldırımlar III adlarıyla iki şiir daha yayımlar Hayat dergisinde. Oysa ilk şiirde numara olmaması ve ölüm dileğiyle bitmesi, onun tamamlanmış bir şiir olduğunu düşündürmektedir…

Necip Fazıl otobiyografisinde, Peyami Safa’nın, Kaldırımlar’ın kendi romanlarından birinden aktarma olduğunu iddia ettiğini yazar. Gerçekten Necip Fazıl’ın Kaldırımlar’ı ile Peyami Safa’nın Bir Tereddüdün Romanı’ndaki bir bölüm arasındaki benzerlik, Beşir Ayvazoğlu’nun da belirttiği gibi12 dikkat çekicidir. Bir Tereddüdün Romanı’ndan:13

“Kaldırım Çocukları

Şapkamın kenarını gözlerimin üstüne indirdim, pardesümün geniş eteklerini bir harmaniye gibi vücuduma sımsıkı doladım, ellerimi divan durur gibi önümde kavuşturdum, kendi kendime sarıldım ve yürüdüm.

Gece yarısından sonra üçüncü saat.

Beyoğlu kaldırımlarındaydım. Ağır ağır yürüyordum. Caddenin kenar çizgileri bir makas ağzı gibi açılarak bana doğru geliyorlar. Arasıra sendeliyorum. Bir tespihin taneleri gibi havaya dizili ışıklar, ben sendeledikçe, sallanıyorlar. (…)

Ben, gece yarısı, kaldırımlara bayılırım. Gece yarısı kaldırımların hürriyetine, kimsesizliğine vurgunum. Ben de kimsesiz ve hürüm, ben de kaldırımların çocuğuyum.

Hey!... Bütün hayatım onların üstünde geçti, bütün hulyalarımı onların üstünde kurdum; o huylalar ki, hiçbiri olmadı, fakat ben severim onları, kaldırımları.

Onların üstünde evimde gibiyim. Gelip geçen bütün insanlar misafirimdirler, sanki bahçemde geziyorlar. Bütün dükkânlar ve binalar kendi malım. Ve onları veriyorum, isteyenlere, hırsızlara ve mal düşkünlerine. Bana yalnız kaldırımları bıraksınlar yetişir.

Gece yarısından sonra yoldaşlarım pek kibar şeyler değildir; arabacılar, şoförler, sefiller ve köpekler. (…)

Gece yarısı kaldırımların üstünde esen hürriyetin rüzgârıdır.

11 Necip Fazıl Kısa Kürek, Babıâli, s. 31, 32.

12 Beşir Ayvazoğlu, Peyami, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 141, 149-150.

13 Peyami Safa, Bir Tereddüdün Romanı, 1.bs., Suhûlet Kitabevi, İstanbul, 1933.

(4)

4 Ah, biz o rüzgârı severiz; bin bir ihtiyaçla yüzleri yanan kaldırım çocukları, o rüzgârla hırslarımızı soğuturuz.

Hey!... Kaldırımların üstünde ne güzel bağırılır ve şarkı söylenir; kaldırımların üstünde ne güzel yıldızlara bakılır; arkadaşlarla ne coşkun kahkahalar fırlatılır ve yalnızken ve ağır ağır yürürken, için için ne güzel ağlanır!

Yağmurlu havalarda kaldırımlar ne güzeldirler, rugan gibi parlarlar. Orada gölgemizi görürüz, ruhumuzu sürükleyen iskeletimizin gölgesi. (…)

Kaldırımlarda ayaklar boş ve baş doludur. Baş… Ah… Başımız… Biz kaldırım çocuklarının başı… Orada nağmeler ve mısralar, hayaller ve resimler, hatıralar ve ümitler doludur. (…) Bir bardak çay, haydi, yarına kuvvetli çıkmak için bir bardak çay.

Yarın gece gene buradayız, bu kaldırımlarda…

Ve sabahlara kadar…

Ve gene şapkamın kenarını gözlerimin üstüne indirerek, pardesümün geniş eteklerini bir harmaniye gibi vücuduma sımsıkı dolayarak, kendi kendime sarılarak.

Yarın gece.

Ve her gece.

Buradayım, buradayız; ben, sen, o, bütün kaldırım çocukları.

Allaha ısmarladık! Yarın gece!”14

İki edibe de haksızlık etmemek için Kaldırımlar şiirinin Peyami Safa’nın kitabından önce yayınlandığını, ama daha önceki dostluk döneminde Necip Fazıl’ın kitabın bu bölümünü bir arkadaş toplantısında, mesela Firet Adil’in evinde dinlemiş olabileceğini belirterek bu bahsi noktalayalım.”

Haluk Oral, Şiir Hikayeleri’nden]

ŞİİRİN TAHLİLİ

Necip Fazıl Kısakürek’in hecenin 7+7 = 14’lü kalıbıyla kaleme aldığı meşhur Kaldırımlar adlı şiir, şiir üç bölümden ibarettir.

Aşağıda, onun sekiz dörtlükten oluşan başlı başına bir bütün teşkil eden bu ünlü şiirin Birinci Bölümü sunulmuş ve çözümlemesi yapılmıştır15. (Kaldırımlar-II’de, şairin temel duygusuna ilave ettiği yeni unsur, “hürriyet” temidir, fakat bu hürriyet müspet değil, menfî, şairi dünya ve insanlara bağlayıcı değil, aksine onları reddedici bir karakter taşır… Kaldırımlar-III’te, gece, bir kadına benzetilmiştir.)

Bu şiir çözümlenirken izlenebilecek plan şöyle çıkarılabilir:

1-(Birinci Dörtlük): Kaldırımlarda ilerleyen şair.

2-(İkinci Dörtlük): Fırtına yüklü havanın tasviri.

3-(Üçüncü Dörtlük): Dış dünyanın şairde uyandırdığı korkulu ruh hali.

4-(Dördüncü Dörtlük): Kaldırımların şair ve çilekeşler için anlamı.

5-(Beşinci – Altıncı Dörtlükler): Şairin sokaklarda yürüyüşü.

6-(Yedinci – Sekizinci Dörtlükler): Şairin sokakta ölmek arzusu16.

14 İlk1933 gerçekleşen romandan yapılan alıntı için bkz. Peyami Safa, Bir Tereddüdün Romanı, 14.bs., Ötüken Neşriyat A.Ş., İstanbul, 1998, ss. 93-97.

15 Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Kaldırımlar’ şiiri Mehmet Kaplan tarafından yıllar önce tahlil edilmiştir. Öğretim Üyeliğim esnasında yıllarca bu şiiri tahlil ettim. Ancak başkaları da bu şiiri tahlil etme teşebbüsünde bulundu ve bulunmaktadır. Örnek olarak bkz. Yusuf Tepeli, “Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Kaldırımlar’ Şiiri Üzerine Dil Bilimsel Bir Çözümleme”, Turkish Studies – International Periodical Fort he Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Vol. 8/1, Winter 2013, ss. 2923-2945.

16 Bkz. Mehmet Kaplan, “Necip Fazıl Kısakürek: Kaldırımlar-I”, Şiir Tahlilleri II / Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, 4.bs., Dergah Yayınları, İstanbul, 1984, ss. 74-75.

(5)

5 1

7+7= 14

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;

Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

“Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında(yım). Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.

Yolumun karanlığa saplanan noktasında, sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.”

Kimsesiz bir sokak: Bomboş, hiç kimsenin bulunmadığı tenha bir sokak.

Hayal görmek: Tam sezilemeyen nesneleri hayal zannederek birsamvarî bir duygu içinde olmak.

Açıklama:

Necip Fazıl Kısakürek’in Kaldırımlar-I adlı bu şiiri, şekil olarak sekiz dörtlükten oluştuğu gibi, muhtevası da bir yürüyüş temposuna göre düzenlenmiştir.

Bu dörtlükte, hiçbir kimsenin bulunmadığı sokaklarda yalnız başına yürüyen ve bunu birinci tekil şahıs zamiri ile dile getiren şair, hem gece sokakta yalnız hem de bundan dolayı korkmaktadır. Bu korku duygusunun dışa vurumu ise arkasına bakmadan tabana kuvvet yürümesi ve yolunun karanlığa saplanan kısımlarında kendini bekleyen bir hayal gördüğünü dile getirmesiyle belirgin hale gelmektedir.

Şair hangi şehrin kaldırımları olduğu bilinmeyen ve belirtilmeyen bir mekânda gece karanlıkta yapayalnızdır. Şair, bu konuyu daha belirgin kılabilmek için kaldırımlarda başka dekor unsurlarına yer vermemiştir. Odaklamanın kendi üzerinde olması için özellikle buna dikkat edildiği anlaşılmaktadır.

İşin gerçek boyutu, gece sokaklarda kalan veya yürümek zorunda kalan her insan aşağı yukarı şairin içinde bulunduğu ruh halini yaşayabilir. Karanlıkta insan bazı nesneleri biraz da korku nedeniyle bazı şeylere benzetebilir. Ancak şairin düşünmediği yanına bir fener ya da arkadaş almak bazı tedbirlerle bu korkuyu hafifletmek tabii ki mümkündür. Fakat şairin asıl üzerinde durmak istediği şey, birey olarak insanın tek başınalığı ve korku duygusunun insana özgü oluşunu vurgulamaktır.

Sokakların sessizliği ve tenhalığına rağmen, şair hareket halindedir. Bu ise dikkatleri bütün ağırlığıyla kendi üzerine çekmektedir. Resmi çizilebilir ve drama halinde çekimi yapılıp sunulabilir.

Dörtlükte, dil ve üslûp şaire özgü nitelikleri barındırmaktadır. Örneğin, “kimsesiz sokak, arkaya bakmadan yürümek, karanlığa saplanmak, hayal görmek” gibi ifadeler anlaşılmadan dörtlüğü anlamak güçtür. Aynı zamanda dörtlükte ben ile biz, yani insan ve/veya insanlar anlatılır. Necip Fazıl’ın şiirinde

“ben”in önemli bir yeri vardır.

Dörtlükte, “sokak” ve “yürüyorum” kelimelerinin ikişer kere yinelenmesi bir tekrir sanatı oluşturmaktadır. Ayrıca, “a, ı, o” ve “ü” ünlülerinin yinelenmesi belirli bir ahenk yaratmaktadır.

Dörtlüğün kafiye örgüsü çapraz kafiye “abab” şeklinde olup birinci mısra ile üçüncü (ortasında – noktasında), ikinci ile dördüncü mısralar (yürüyorum – görüyorum) kendi aralarında kafiyelidir.

Kafiye çeşitleri ise, sırasıyla –ta’lar ve –rü’ler tam kafiye, -yorum’lar rediftir.

NOT: Öğrencilere şiirin kalan kısmı derste yüz yüze veya online olarak anlatılacaktır. Ancak öğrenciler, yukarıda sunulan örnek ve plana göre zaten dinlemiş olacakları bu şiiri tahlil etmeliler. Onlar şiirin tamamından sorumludurlar.

(6)

6 B-NAZIM HİKMET’İN SAN’AT TELAKKÎSİ ŞİİRİNİN TAHLİLİ

Doç.Dr.Adem ÇALIŞKAN

KONU : Nazım Hikmet’in sanat anlayışı.

ANAFİKİR : Nazım Hikmet, “Orkestra” (1921) adlı şiirinde olduğu gibi “San’at Telakkisi” (1928) adlı bu şiirinde, Divan şiirinin sesini “bülbülün güle karşı feryatları”, serbest şiirin sesini ise “Bethovenin sonatları” metaforuyla temsil ettiği yeni, çoksesli fakat ideolojik sanat ve şiir anlayışını dile getirmiştir.

TEMA : Sanat ve fikir.

ŞEKİL : Vezinsiz kafiyeli serbest nazım (xabbc / dxedec / afdxfxd / gğghhxğxe / xıijı / xxxklelh / ijkxmnmıonoxx).

TÜR : (Kendi sanat anlayışını ve ideolojisini yansıttığı için) Didaktik şiir.

Nazım Hikmet Ran (190217-1963), Cumhuriyet devri Türk edebiyatında 1928 Kuşağı içinde

‘Toplumcu Gerçekçi’ sanat ve dünya görüşüne sahip olan şairler arasında değerlendirilen bir şairdir18. Dedesi şair Mehmet Nâzım Paşa’nın da etkisiyle çok küçük yaşlarda19 Galatasaray Sultânîsi’ne başladığı 1913 yılında daha 11 yaşlarındayken kaleme aldığı “Feryâd-ı Vatan”20 adlı şiiri hariç tutulursa, Mekteb-i Fünûn-ı Bahriyye-i Şâhâne’de hocası Yahya Kemal’in tashihinden sonra “Mehmed Nâzım”

imzası ile 1918 yılında Yeni Mecmua’da neşredilen “Serviliklerde: Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar mı?”

adlı21 ilk şiiri ile Tevfik Fikret ve Yahya Kemal başta olmak üzere, tesirinde kaldığı Yusuf Ziya, Orhan

17 Şairin tam doğum tarihi 20 Kasım 1901 olduğu halde, ailesi 40 gün için bir yaş büyük yazılmaması için 1902 olarak kaydettirmiştir.

18 Nazım Hikmet, 25 Temmuz 1951’de bir Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarılmış, 6 Ocak 2009 günü vatandaşlığa dönebilmesi için sürecin tamamlanması üzerine yine bir Bakanlar Kurulu kararı ile vatandaşlığa alınmıştır [Bkz. Doğan Aksan, Nazım Hikmet Şiirinin Gücü, 1.bs., Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009, s. 36].

19 “Dedesi şair Mehmet Nâzım Paşa’nın da etkisiyle çok küçük yaşlarda şiir yazmaya heves duyan Nazım Hikmet çocukluğunda hangi etkiler altında ilk şiirlerini yazdığını dostu Zekeriya Sertel’e şöyle anlatır: “17 yaşında galiba ilk şiirim basıldı. Yani ‘Serviliklerde’, yani mezarlıklarda ağlayan, hayatında sevmiş ölüler üstüne idi.

Yahya Kemal düzeltmişti bir çok yerini. Sonra kızlara tutuldum. Şiir yazdım. Sonra Antat devletleri İstanbul’u işgal etti. Onlara karşı ve Anadolu şavaşını tutan şiirler yazdım. Ama artık dilim temizce idi. Ve hece vezniyle de doğru dürüst kafiyelerle yazmasını da öğrenmiştim.” [Bkz. Nazım Hikmet, “Sunuş”, Henüz Vakit Varken Gülüm / Seçme Şiirler, [Haz. Raşit Çavaş], 31.bs., Yapı Kredi yayınları, İstanbul, 2017, s. 7].

20 Nazım Hikmet, “Feryâd-ı Vatan” adlı şiirini 20 Haziran 1329 /3 Temmuz 1913’te yazmıştır:

Etrafı sarmıştı bir duman

Uzaktan geldi bir ses ah aman aman Sen bu feryâd-ı vatanı dinle, işit Dinle de vicdanına öyle hükmet Vatanın parçalanmış bağrı Bekliyor senden ümit.

[Bkz. Nazım Hikmet, “Feryâd-ı Vatan”, İlk Şiirler, Cem Yayınevi, İstanbul, 1987, s. 156].

21 Mehmed Nâzım, “Serviliklerde: Hala Servilerde Ağlıyorlar mı?”, Yeni Mecmû’a, C. III, Nr. 63, 3 Teşrîn-i Evvel 1334/3 Ekim 1918, s. 219.

SERVİLİKLERDE: HALA SERVİLERDE AĞLIYORLAR MI?

Bir inilti duydum serviliklerde Dedim: Burada ağlayan var mı?

Yoksa tek başına bu kuytu yerde,

(7)

Seyfi ve Faruk Nafiz gibi hececi şairlerin etkin olduğu bir zamanda sanat dünyasına adımını atan Nazım 7 Hikmet Ran (ö.1963)22, geleneksel şiirin etkisindeki bu ilk şiirlerinde hece veznini kullanmış ve

Eski bir sevgiyi anan rüzgâr mı?

Gözlere inerken siyah örtüler, Umardım ki artık ölenler güler, Yoksa hayatında sevmiş ölüler, Hâlâ servilerde ağlıyorlar mı?

(Ayrıca bkz. Nazım Hikmet, “Serviliklerde: Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar Mı?”, 835 Satır, s. 29-30).

22 Şiirleri: 1-835 Satır (1.bs., Ahmet Halit Kitabevi, İstanbul, 1929), 2-Jokond ile Si-Ya-U (1929), 3-Varan 3 (1.bs., Ahmet Halit Kitabevi, İstanbul, 1930), 4-1+1= Bir (1.bs., Nail V. ile, İlhami Matbaası, İstanbul, 1930, 32 s.), 5-Sesini Kaybeden Şehir (1.bs., Remzi Kitaphanesi, İstanbul, 1931, 79 s.), 6-Gece Gelen Telgraf (1.bs., Ahmet Halit Kitabevi, İstanbul, 1932), 7-Benerci Kendini Niçin Öldürdü (1.bs., Suhulet Kütüphanesi, İstanbul, 1932, 116 s.), 8-Taranta Tabuya Mektuplar (1.bs., Yeni Kitapçı, İstanbul, 1935), 9-Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı (1.bs., Yeni Kitapçı, İstanbul, 1936), 10-Kurtuluş Savaşı Destanı (1.bs., Yön Dergisi Yayınları, İstanbul, 1965), 11-Saat 21-22 Şiirleri (Haz.: Memet Fuat, 1.bs., De Yayınevi, İstanbul, 1965), 12- Şu 1941 Yılında (1.bs., Evren Yayınları, İstanbul, 1965), 13-Dört Hapishaneden (Haz.: Memet Fuat, 1.bs., De Yayınevi, İstanbul, 1966), 14-Rubailer (Haz.: Memet Fuat, 1.bs., De Yayınevi, İstanbul, 1966), 14- Memleketimden İnsan Manzaraları (Haz.: Memet Fuat, 5 Cilt, 1.bs., De Yayınevi, İstanbul, 1966-1967), 15- Kuvâ-yi Milliye (Haz.: Cevdet Kudret, 1.bs., Bilgi Yayınevi, Ankara, 1968), 16-Yeni Şiirler (1.bs., Dost Yayınları, İstanbul, 1970), 17-Son Şiirleri (1.bs., Habora Yay., İstanbul, 1970), 18-Tüm Eserleri (Haz. Asım Bezirci, 8 Cilt, 1.bs., Cem Yayınevi, İstanbul, 1975-1980). Nesirleri: 1-Sanat, Edebiyat, Kültür Dil (Yazılar 1), Adam Yayınları, İstanbul, 1987. Hakkında bkz.: Ahmet Cevat, Nazım Hikmet, Hayatı, Seçme Şiir ve Yazıları, İstanbul, 1937; Orhan Seyfi Orhon, Nazım Hikmet, Hayatı ve Eseri, İstanbul, 1937; Afşar Timuçin, Nazım Hikmet’in Şiiri, 1978; Mehmet Kaplan, “Makinalaşmak”, Şiir Tahlilleri II, ss. 382-401; Asım Bezirci, Nâzım Hikmet, 3.bs., Çınar Yayınları, İstanbul, 1993; M. İlhan Erdost, Üç Şair (Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Ahmet Arif), Onur Yay., Ankara, 1994, 96 s.; Mehmet Fuat, Nâzım Hikmet, Yaşamı, Ruhsal Yapısı, Davaları, Tartışmaları, Dünya Görüşü, Şiirinin Gelişmeleri, Adam Yayınları, İstanbul, 2000; Mehmet Fuat, Nâzım Hikmet Üstüne Yazılar, Adam Yayınları, İstanbul, 2001; Nâzım Hikmet Günleri (Sempozyum Bildirileri), Edebiyatçılar Derneği Yayınları, Ankara, 1994; Betül Özçelebi, “Nâzım Hikmet”, Cumhuriyet Döneminde Edebî Eleştiri 1923-1938, ss. 138-147; Mustafa Kara, “Tasavvufî Şiirin Gücü / Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Samih Rıfat, Hasan Ali Yücel Tekke Şâiri Midir?”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 9, S. 9, Bursa 2000, ss. 107-130; Olcay Önertoy, “Nazım Hikmet ve Şiiri Üzerine Birkaç Söz”, Çağdaş Türk Dili, [Nazım Hikmet Özel Sayısı-I], S. 172, Haziran 2002, ss. 199-203; Kitap-lık, İki Aylık Edebiyat Dergisi [Nazım Hikmet Özel Sayısı], S. 52, Mart – Nisan 2002; Turgay Fişekçi, “Nazım Hikmet’in Şiir Evreleri”, 100. Doğum Yıldönümünde Nazım Hikmet’e Armağan, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002, ss. 1-20; Hidayet Karakuş, “Nazım’ın Şiirinde Temalar”, 100. Doğum Yıldönümünde Nazım Hikmet’e Armağan, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002, ss. 21-114; Emin Özdemir, “Memleketimden İnsan Manzaraları Üzerine Bir Deneme”, 100. Doğum Yıldönümünde Nazım Hikmet’e Armağan, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002, ss. 115-156; Ahmet Bedir, “Oryantalizmin Entelektüelimize Etkisi / 3.Nazım Hikmet”, Marife, Bilimsel Birikim (Oryantalizm / Muhammed Hamidullah’ın Aziz Hatırasına), Yıl: 2, S. 3, Kış 2002, s. 214; Fırat Caner,

“Nazım Hikmet Şiirinin Kurulum Öğeleri”, Hürriyet Gösteri, S. 235, 2002, ss. 58-59; Ersin Özarslan, Nazım Hikmet, Hayatı ve Şiiri, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2003, 953 s.; Doğan Aksan, “Kuvâyı Milliyye Destanı’ndan”,

“Angina Pektoris”, Cumhuriyet Döneminden Bugüne Örneklerle Şiir Çözümlemeleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2003, ss. 73-79, 80-83; Hece, Aylık Edebiyat Dergisi [Türkçenin Sürgün Şairi: Nazım Hikmet Özel Sayısı], S.

121, Ocak 2007, 700 s.; Özge Öztekin, “Modern Türk Şiirinde Geleneği Yeniden Üreten Şair: Nazım Hikmet ve Metinlerarasılık”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, C. 25, S. 1, Haziran 2008, ss. 129- 150; Öykü Terzioğlu, Nâzım Hikmet’in Sömürgecilik Karşıtı Şiirlerinde Romanlaşma, Çok Seslilik ve Mizah, Bilkent Üniversitesi, Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Edebiyatı Bölümü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008; Ömer Faruk Yekdeş, Nâzım Hikmet ve Cegerxwîn’de Aşk Şiirinin İdeolojisi, Bilkent Üniversitesi, Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Edebiyatı Bölümü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008, X+141 s.; Medine Sivri, Paul Eluard ve Nâzım Hikmet’te Renklerin Dili:

Şiirde Renkler Açısından Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım, 1.bs., Kanguru Yayınları, İstanbul, 2008, 341 s.;

Doğan Aksan, Nazım Hikmet Şiirinin Gücü, 1.bs., Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009, 232 s.; Öykü Terzioğlu, Nazım Hikmet ve Sömürgecilik Karşıtlığının Poetikası, Phonix Yayınevi, Ankara, 2009, 208 s.; Ali İhsan Kolcu, Nazım Hikmet’in Poetikası, 1.bs., Salkımsöğüt Yayınevi, Erzurum, 2010, 192 s.; Ahmet Kabaklı, Nazım Hikmet, 3.bs., Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, 142 s.; İbrahim Oluklu, “Nazım Hikmet’in

‘Kuvâyi Milliye’si ve Bir Biçimsel Okumanın Açmazları”, Varlık, Aylık Edebiyat ve Kültür Dergisi, Yıl: 84,

(8)

8 çoğunlukla da bireysel gençlik duygularını konu olarak seçmiştir. Öğrenim için gittiği Rusya’da23 1922- 1924 yılları arasında Viladimir Mayakovsky’nin şiirini tanıyıp etkilenen Nazım, manevî değerler dahil geleneksel sanat ve şiir anlayışlarını reddeden, sosyalist ve devrimci Rus şiiri olarak bilenen ve sadece serbest nazmı kullanan biçim ve muhteva yönünden farklı, Fütürizm akımından mülhem bir şiiri Türk şiirine getirir. “Nazım Hikmet’in şiirleri kadar yankı uyandıran bir özelliği ‘Putları Yıkıyoruz’

kampanyasıyla önce Abdülhak Hâmid sonra da Mehmet Emin’e hücûm etmesidir... Aşk duygularını işlediği lirik şiirlerine rağmen, onun asıl tesiri ve şöhreti, bunlardan değil, propaganda mahiyetindeki şiirlerinden ileri gelir.”24 Gerek dünya görüşü ve gerekse Sovyet tipi sosyalist şiiri ile kendinden sonra gelen sosyalist şairler neslinin yetişmesinde büyük katkısı olmuştur. Tanpınar, “bu şairin 1926 ile 1940 arasındaki şiirde büyük bir tesiri olduğu iddia edilemez.”25 dese de, Nazım’ın biri 1930’larda, diğeri de ölümünden sonra olmak üzere Türk şiirinde derin etkisi olduğunu ve savunduğu ideoloji nedeniyle çok yakın zamanlara kadar yasaklı bir şair olarak kaldığını belirtmek gerekir.

Ancak, ‘Otobiyografi’ ve 1930’da kaleme aldığı ’19 Yaşım’ adlı şiirlerinde özgeçmişi hakkında bilgiler veren Nazım Hikmet’in baba tarafından dedesi Mevlevî şair Mehmet Nazım Paşa başta olmak üzere, Tevfik Fikret, Yahya Kemal ve beş hececilerden Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç ve Faruk Nafiz Çamlıbel tesirinde ilk kaleme aldığı şiirleri Türk şiirinin geleneksel konu ve temleri ile biçimsel özelliklerine uygundur. Bu durum İlk Şiirler’i incelendiği takdirde açık bir biçimde görülecektir.

Birinci Dünya Savaşı devam ederken, 1917 yılı Rusya’da gerçekleşen Bolşevik İhtilâli, pek çok şair ve yazarı olduğu gibi Necip Fazıl’dan iki sınıf üstte olmasına rağmen, Mekteb-i Fünûn-ı Bahriyye- i Şâhâne’de Yahya Kemal, Ahmet Hamdi ve Hamdullah Suphi gibi aynı hocalardan ders gören Nazım Hikmet’i de daha buradayken etkilemiştir. Bu durum onun hayatı ve sanatında esaslı bir kırılmayı başlatmıştır.

Nazım Hikmet Ran’ın sanat ve şiir anlayışını ortaya koyan şiirleri vardır. Örneğin, O, yeni sanat anlayışını “Orkestra”26 ve “San’at Telakkisi” … vb. şiirlerinde doğrudan dile getirmiştir.

Aşağıda, Nazım Hikmet’in 1928 yılında yazdığı ve 835 Satır adlı kitabına aldığı “sanat adına dünya görüşünü, tercih ve önceliklerini ortaya koy”an27 ‘San’at Telakkisi’ adlı şiiri tahlil edilecektir.

Şair üzerine yapılan bir tez çalışmasında, “Nazım Hikmet’in serbest şiirlerinden oluşan ve Türkiye’de yayımlanan ilk kitabına 835 Satır başlığını vermiş olması, şairin şiir ile düz yazı arasındaki mesafenin kapatılması gerektiğine dair düşünceleri çerçevesinde değerlendiri(lir) ve (…) şairin, serbest şiiri, bu kitapta yer alan iki poetik manifestosunda eski şiirin tek sesliliğine karşı, “orkestra” ve “sonat”

gibi çok sesliliği imleyen metaforlar yoluyla savunduğu belirti(lir)…”28

Aynı zamanda döneminde şiir tanımına ait olduğu düşünülen hece veya aruzun reddedilip vezinsiz bir şiire yönelindiği dikkati çekmektedir.

‘San’at Telakkisi’29 şiiri, şairin şekle bağlı bölümlemelerine bağlı kalarak şu şekilde tahlil etmek mümkündür:

S. 1311, 1 Aralık 2016, ss. 42-45; Kitap-lık İki Aylık Edebiyat Dergisi [Dosya: Nazım Hikmet’ten ‘İstanbul’da 1 Mayıs’ ve Bilinmeyen Başka Şiirler], Yıl: 27, S. 210, Temmuz-Ağustos 2020, ss.

23 Nazım Hikmet Rusya’nın Moskova kentinde Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi (1921-1924)’nde lisans öğrenimi siyasal bilimler ve iktisat alanında görmüştür.

24 İnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, s. 54.

25 Ahmet Hamdi Tanpınar, “Türk Edebiyatında Cereyanlar”, Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1977, s. 114.

26 Bkz. Mustafa Balcı – Tuba Yılmaz, “Nazım Hikmet’in ‘Orkestras’sı: Üslûpbilimsel Bir Çözümleme” (Nazım Hikmet’s ‘Orkestra’: A Stylistic Analysis), Dil ve Edebiyat Araştırmaları, Beşeri-Sosyal Bilimler Dergisi / Journal of Language and Literature Studies, S. 18, (İstanbul) Güz 2018, ss. 31-55.

27 Ali İhsan Kolcu, “Nazım Hikmet Ran: İdeoloji Giydirilmiş Bir Poetika Denemesi: San’at Telakkisi”, Modern Türk Şiiri I: Şiir Tahlilleri / Modern Türk Şiirinin Tematik Panoraması, 1.bs., Salkımsöğüt Yayınları, Konya, 2007, s.192.

28 Öykü Terzioğlu, Nâzım Hikmet’in Sömürgecilik Karşıtı Şiirlerinde Romanlaşma, Çok Seslilik ve Mizah, Bilkent Üniversitesi, Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Edebiyatı Bölümü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008, ss. 3-4

29 Nazım Hikmet, “San’at Telakkisi”, 835 Satır, 1.bs., Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi, İstanbul, 1929, ss. 29- 30; A.mlf., Sekizyüzotuzbeş Satır: Şiirler 1, 8.bs., Adam Yayınları, İstanbul, 1993, ss. 36-38; A.mlf., Bütün Şiirleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2007, ss. 52-53.

(9)

9 1

Bazan ben de gönül ahlarımı çekerim birer birer

kan kırmızı yakut bir tespih gibi, ve bu kızıl pırıltılı tespihin ipi

sırma saç tellerindendir…

“Ben de bazen gönül ahlarımı kan kırmızı yakut bir tespih gibi birer birer çekerim ve bu kızıl pırıltılı tespihin ipi sırma saç tellerindendir…”

Açıklama:

Şairin içinde bulunduğu ruhsal atmosferin bir göstergesi olarak bazen dertlenerek gönülden ah çektiğini görüyoruz. İslâmî literatürde ve günlük yaşamda tespih ve çeşitleri ayrıntılı bir biçimde bir dinî araç ve kültürel değer olarak yaşar.

Şair bazen içinden yükselen gönül âh’larının her birini sırma saç tellerine dizilmiş kızıl pırıltılı kan kırmızı yakut bir tespihe benzeterek teşbîh yapmıştır. Burada bazı sıfatlara ve hayallere özellikle dikkat etmek gerekir. ‘Yükselen âhlar’ soyuttur, ama şair bunları somutlaştırmak için birer tespih tanesi olarak hayal etmiş, üstelik bu âhlar o kadar ateşli ki ‘kan kırmızı yakut’ gibidir. Tespih çekmenin bir adabı vardır. Tespihi yavaş çekmek makbul, hızlı çekmek ise tavsiye edilmez. Şair bunu birer birer çekme şeklinde şiirine taşıdığı gibi, yavaş çekmeye güzel bir neden de bulmuş olduğundan bir hüsn-i ta’lîl sanatı yapmıştır. Çünkü, ağır yakut taştan olan tespih taneleri sırma saç tellerine dizilmiş olduğundan kopmaması için yavaş çekilmelidir. Aslında, namaz sonrası veya normal zamanlarda tespih çekerken ihlasla olması için yavaş yavaş çekilir.

Ah çekmek soyut, tespih çekmek ise somuttur. Şair, soyut olanı somut örnekle anlatmak istemiştir. Daha önce bu yöntem, Servet-i Fünûncular tarafından denenmişti…

Renk bildiren kelimeler, gönül ah, tespih ile ilgili kelimeler arasında birer tenâsüp sanatı yapılmıştır.

Bu kısmın kafiye şeması ‘xabbc’ şeklinde olup, ilk mısra kafiyesiz, ikinci mısra (birer) üç ve dördüncü kıt’aların ilk mısralarıyla, üçüncü ve dördüncü mısralar kendi aralarında (gibi – ipi) ve beşinci mısra (tellerindendir) bir sonraki kıtanın son mısraı ile kafiyelidir.

Kafiye çeşitleri, sırasıyla, -r’ler ve –i’ler yarım kafiye, -el’ler tam kafiye ve -lerindendir’ler rediftir.

NOT: Öğrencilere şiirin kalan kısmı derste yüz yüze veya online olarak anlatılacaktır. Ancak öğrenciler, yukarıda sunulan örnek ve plana göre zaten dinlemiş olacakları bu şiiri tahlil etmeliler. Onlar şiirin tamamından sorumludurlar.

(10)

10 C-ARİF NİHAT ASYA’NIN BAYRAK ŞİİRİNİN TAHLİLİ

Doç.Dr.Adem ÇALIŞKAN

KONU : Türk Bayrağı.

ANAFİKİR : Cumhuriyet devri Türk edebiyatında en güzel bayrak şiiri yazanlardan biri Arif Nihat Asya’dır.

TEMA : Bayrak sevgisi; Vatan sevgisi; Özgürlük tutkusu; Türk cihan hakimiyeti duygusu.

ŞEKİL : Vezinsiz-kafiyeli serbest nazım (aabb cdcd eefe ghgh ııklk mnnm) TÜR : Epik şiir.

Arif Nihat Asya (1904-1975), Cumhuriyet devri Türk edebiyatının 1923 kuşağı içinde güçlü ve çok verimli şairlerinden biridir.

İlk şiiri Kastamonu Sultanisi’nde öğrenci iken Gençlik dergisinde neşredilen30 ve ilerleyen yıllarda çeşitli dergilerde görülen şiirleri ile Millî edebiyat akımının Cumhuriyet’ten sonra yetiştirdiği en güçlü temsilcisi olarak Arif Nihat Asya (ö.1975)31, aruz, hece ve serbest vezinle kaleme aldığı

30 Mehmet Arif (Arif Nihad), “Yurt Acılarından”, Gençlik, No. 7, 20 Ocak 1921. Bk. Sadık Kemal Tural,

“Ölümünün Birinci Yılında Arif Nihat Asya’nın Düşündürdükleri”, Töre, Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, S. 56, Ocak 1976, s. 18. Krş. Mustafa Eski, “Arif Nihat Asya’nın Kastamonu Sultanisi’ndeki Öğrencilik Yılları ve Bu Dönemde Yayınlanmış Şiirleri”, Kastamonu Eğitim Dergisi, C. 16, No. 1, Mart 2008, s. 240.

31 Şiirleri: 1-Heykeltraş (1.bs., Mahmud Bey Matbaası, İstanbul, 1340/1924, 48 s.), 2-Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor (1.bs., Sabri Çelik Matbaası, İstanbul, 1946, 92 s.), 3-Kubbe-i Hadrâ (1.bs., Yıldız Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş., Ankara, 1956, 80 s.) 4-Rubâiyât-ı Arif I (1.bs., Yıldız Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş., Ankara, 1956), 5-Kıbrıs Rubâîleri (Rubâiyât-ı Arif II, Türkiye Millî Talebe Federasyonu Yayını, Ankara, 1964, 88 s.), 6-Nisan (Rubâiyât-ı Arif III, 1.bs., Güven Matbaası, Ankara, 1964, 120 s.), 7-Kökler ve Dallar (1.bs., Toprak Dergisi Neşriyatı, İstanbul, 1964, 80 s.) 8.Emzikler (1.bs. Güven Matbaası, Ankara, 1964, 96 s.), 9-Duâlar ve Âminler (1.bs., Yağmur Yayınları, İstanbul, 1967, 112 s.), 10-Kova Burcu (Rubâiyât-ı Arif IV, 1.bs., Defne Yayınları, Ankara, 1967, 172 s.), 11-Yürek (1.bs., Defne Yayınları, Ankara, 1967, 90 s.), 12-Avrupa’dan Rubâîler (Köprü, Kanadlar ve Gagalar birlikte, 1.bs., Defne Yayınları, Ankara, 1969), 13-Aynalarda Kalan (1.bs., Hız Dağıtım Yayınları, Ankara, 1969, 80 s.), 14-Kundaklar (1.bs., Didakta Yayınları, Ankara, 1969, 100 s.), 15.Basamaklar (1.bs., Didakta Yayınları, Ankara, 1971, 132 s.), 16-Divançe-i Arif (1.bs., Fon Matbaası, Ankara, 1971, 62 s.), 17-Şiirler / Seçmeler (Haz.: Ahmet Kabaklı, 1.bs., Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1971, XLIII+99 s.), 18-Ses ve Toprak: Bütün Eserleri:Şiirler 4 (1.bs., Ötüken Yayınları, İstanbul, 1976, 272 s.). Mensur Şiirleri: 1-Yastığımın Rüyası (1.bs., Türksözü Matbaası, Adana, 1930, 32 s.), 2-Âyetler (1.bs., Türksözü Basımevi, Adana, 1936, 84 s.). Hakkında bkz.: Mehmet Kaplan, “Arif Nihat Asya / Bayrak”, Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Yayınları, İstanbul, 1973, ss. 383- 389; Sadık Kemal Tural, “Arif Nihat Asya”, Türk Kültürü, S. 160, 1976, ss. 210-219; Ahmet Kot, “Asya, Arif Nihat”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, 1.bs., Dergah Yayınları, İstanbul, 1977, C. 1, ss. 182-183; Sakin Öner, Arif Nihat Asya, Toker Yayınları, İstanbul, 1979, 352 s.; Mehmet Çınarlı, “Arif Nihat Asya”, Sanatçı Dostlarım, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1979, ss. 25-39; Sadık K. Tural, “A. N. Asya”, Zamanın Elinden Tutmak, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1982, ss. 99-112; Mehmet Kaplan, “Arif Nihat Asya /Bayrak”, Şiir Tahlilleri II: Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, 4.bs., Dergah Yayınları, İstanbul, 1984, ss. 427-437; Necat Birinci,

“Asya, Arif Nihat”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1991, C. 3, s. 543; Saadettin Yıldız, Arif Nihat Asya’nın Şiir Dünyası, 1. bs., Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1997, 671 s.; Bilge Ercilasun, “Arif Nihat Asya’nın Şiirlerinde Bayrak Kavramı”, Yeni Türk Edebiyatı Üzerine İncelemeler, Akçağ Yayınları, Ankara, 1997, ss. 206-214; Orhan Okay, “Arif Nihad Asya”, Büyük Türk Klasikleri, Ötüken Söğüt, İstanbul, 2002, C. 14, ss. 176-215; Cengizhan Orakçı, Arif Nihat Asya, Alternatif Yayınevi, Ankara, 2003, 208 s.; Mehmet Özdemir, Arif Nihat Asya Kıbrıs’ta, Yeni Avrasya Yayınları, ?, 2003, 296 s.; Türk Edebiyatı (Arif Nihat Asya Özel Sayısı), Yıl: 32, S. 370-371, Ağustos-Eylül 2004; Ersin Özarslan, “Arif Nihat Asya’nın Şiirlerinde Dış Dünya: Tarihî Coğrafya ve Şehir Tezahürleri”, Atatürk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (Prof.Dr.Fahrettin Kırzıoğlu Özel Sayısı), S. 28, Erzurum 2005, ss. 145-175;

Nevzat Kösoğlu (ed.), Arif Nihat Asya, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2006, 384 s. (Yeniden baskısı 2011); Yavuz Bülent Bakiler, Arif Nihat Asya İhtişamı, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul,

(11)

11 şiirlerinde Halk ve Divan edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır. Adana Erkek Muallim Mektebi (1928-19319 / Adana Erkek Lisesi Edebiyat Öğretmeni (1931-1942) iken 1933 yılında arkadaşı Adana Kız Lisesi Fransızca öğretmeni Hakkı Mahmut Soykal32 aracılığı ile Adana’da Ahmet Remzi Akyürek (1872-1944) ile tanışıp33 Mevlevilikte şeyhlik makamına kadar yükselerek dinî ve tasavvufî şiirler kaleme almıştır. Bu nedenledir ki millî değer ve şahsiyetleri konu alan şiirleriyle dînî iman ve heyecanı işleyen şiirleri, 1950’den sonra yetişen yeni nesillerde tarih şuurunun ve dinî duyguların uyanmasında ve gelişmesinde önemli rol oynamıştır.34 Rahat ve sade bir üslûpla kaleme aldığı şiirlerinde ‘din ve metafizik; kahramanlık ve tarih duygusu, millî duygu, vatan; aşk, tabiat, aile, töre, insanlık ve memleket güzellikleri’ gibi temaları işleyen şair, ‘Bayrak’35 şiiriyle olduğu kadar mensur şiirleri ve ebced hesabıyla tarih düşürdüğü manzumeleri ile de tanınmıştır.

Ahmet Kabaklı’nın ifadesine göre, “Arif Nihat’ın de eser vermeye koyulduğu 1940’tan sonraki şiirde, çoğunlukla materyalist görüşler üste çıkar. Manevi değerlere, dine, tarihe bakışlar gittikçe olumsuzlaşır. Batı şiirinin ve daha önceki bazı marksist çıkışların da tesiriyle başlayan yıkıcı davranışlar sürer gider. Bu tutuma aykırı ve millî değerlere bağlı olan sanatkârlar da elbette vardır. Ancak son otuz yılın moda eğilimleri, bir yaşama ve yıkma iştahıyla ‘millî ve köklü’ye karşı olarak nitelenebilir.

Halbuki Arif Nihat, halk dilini kullanışı, fikir, hayranlık, duygu ve heyecanları ile bu moda temayüllerden uzaktır…”36

Türk şiir tarihinde bazı şairlerin kaleme aldıkları şiirlerin yazılış hikâyeleri ve tarihleri bellidir.

Arif Nihat Asya’nın aşağıda tahlili yapılacak olan ünlü bayrak şiirinin de yazılış hikâyesi Yavuz Bülent Bakiler’in verdiği bilgiye göre bellidir37. Bu bilgiye göre:

2008, 464 s.; Abdullah Satoğlu, “Şiir Dünyamızda ‘Bayrak’ Şairimiz Arif Nihat Asya”, Türk Dili, C. 95, S.

673, Ocak 2008, ss. 33-43; Mustafa Eski, “Arif Nihat Asya’nın Kastamonu Sultanisi’ndeki Öğrencilik Yılları ve Bu Dönemde Yayınlanmış Şiirleri”, Kastamonu Eğitim Dergisi, C. 16, No. 1, Mart 2008, ss. 237-248;

Süleyman Doğanay, Edebî Bir Eserde Şairin Dini Yaşaması –Arif Nihat Asya Örneği-, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Adana, 2009, VI+74 s.; İsmail Çetişli, “Doğumunun 106., Vefatının 35. Yıl Dönümünde Arif Nihat Asya’nın “Naat”ı Üzerine Bir Tahlil”, Türk Yurdu, Yıl: 99, S. 271, Mart 2010, ss. 22-30; Nevzat Kösoğlu (ed.), Arif Nihat Asya 2.bs., Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2011, 480 s.; Sabit Kemal Bayıldıran, “Edebiyatımızda Şairler Sözlüğü: (Arif Nihat Asya: ‘Bayrak’)”, Yasakmeyve, İki Aylık Şiir Dergisi [Dosya: Şair ve Annesi], S. 50, Mayıs-Haziran 2011; Selami Alan, “Yapısalcı Bir Yaklaşımla Arif Nihat Asya’nın ‘Beşik’ Şiiri” (Arif Nihat Asya’s ‘Beşik’ Poem with a Structuralist Approach), Türük, Uluslar arası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, Yıl: 3, S. 5, 2015, ss. 94-104.

32 ‘Mahmûd Bey Matbaası’nı 1870’lerde kuran Hakkı Mahmud’un ölümünden sonra onun yerine geçen üç oğlundan (Avni Mahmud ve Nihad) biri olan Hakkı Mahmud Soykal (?), Cumhuriyet döneminde belli bir süre kapandıktan sonra Adana’ya gidip Fransızca Öğretmenliği yapmış, kendisi bir Mevlevî olarak Araif Nihat Asya’ya rehberlik ederek Ahmet Remzi Akyürek ile tanıştırmıştır. Daha sonra açılan fakat ismi değişen Mahmud Bey Kitabhanesi adıyla basım faaliyetleri yanında “Küçük Araziden Büyük İstifade (?, 83 s.)”,

“Tarlalarda veya Kapalı Mahallerde Turfanda Çiçek Yetiştirmek (çeviri, 1922, 52 s.)”, “Kanarya Yetiştirmesi ve Hastalıkları (1923, 32 s.)”, “Gâib Olan Servetler (1924, 96 s.)” ve “Ebediyetin Önünde (Fransızca Şiirler ve Türkçe Çevirileri, 1941, 96 s.)” adlı eserlin sahibidir. Geniş bilgi için bkz. Cemal Belek, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Mahmud bey Matbaası ve Basın, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Bilgi ve Belge Yönetimi Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2019, XIII+255 s. Bilhassa, ss.

21-33.

33 Bkz. Yavuz Bülent Bakiler, Arif Nihat Asya İhtişamı, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul, 2008, s. 167.

34 Necat Birinci, “Asya, Arif Nihat”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1991, C. 3, s. 543.

35 Arif Nihat Asya, “Bayrak”, Görüşler, Adana Halkevi Kültür Dergisi, S. 40-41, 1.Kanun (Aralık) 1941-2.Kanun (Ocak) 1942, s. 12; A.mlf., Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor, 1.bs., Sabri Çelik Matbaası, İstanbul, 1946; İstanbul, 1977, ss. 22-23; A.mlf., “Bayrak”, Kıbrıs Rubaileri…: Rubâiyât-ı Ârif:II, 1.bs., Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri: 7, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1976, s. 3; Bkz. Mehmet Kaplan, “Arif Nihat Asya /Bayrak”, Şiir Tahlilleri II: Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, ss. 427-437; Bilge Ercilasun, “Arif Nihat Asya’nın Şiirlerinde Bayrak Kavramı”, Yeni Türk Edebiyatı Üzerine İncelemeler, Akçağ Yayınları, Ankara, 1997, ss. 206-214.

36 Ahmet Kabaklı, “Kızkardeşimin Gelinliği”, Şiir İncelemeleri, 1.bs., Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul, 1992, ss. 285- 286.

37 Bkz. Yavuz Bülent Bakiler, “Arif Nihat Asya’dan Dinlediklerim”, Töre, Aylık Fikir ve San’at Dergisi, Yıl: 7, S. 49, Haziran 1975, 42-47.

(12)

12 1928 yılında Adana Erkek Lisesi’ne Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak atanan ve 14 yıl çeşitli liselerde görev yapan Arif Nihat Asya, Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 18.

yıl dönümü olan 5 Ocak 1940 Kurtuluş Günü kutlamalarında Adana Milli Eğitim Müdürlüğü’nün okunmasını istediği ‘bayrak’ konulu şiir ile ilgili olarak Okul Müdürü tarafından bizzat görevlendirilmiş, uygun bir şiir bulmaları için görevlendirdiği öğrencilerin böyle bir şiir bulamamaları nedeniyle, bayrak konulu bir şiir yazmaya karar vermiştir. Gece ortalık tenhalaştığında Türk bayrağına sarınıp kalemi eline almış ve bugün ünlü olan ‘Bayrak’

şiirini yazmayı şafak sökerken bitirmiştir.

Sabahleyin görevli olduğu liseye gittiğinde öğrencilerden birini çağırıp okutmuş ve güzel okuduğuna da karar vermiştir. Bunun üzerine, bu öğrencisi tarafından ilk kez 5 Ocak 1940 Kurtuluş Günü kutlamalarında Adana’da Saat Kulesi’nin yanında düzenlenen törende ve o günün akşamı aynı öğrenci (sonradan tiyatro sanatçısı olan Aydın Gün) tarafından Halkevi’ndeki 5 Ocak Kutlamaları’nda okunmuştur. Şiirin Arif Hoca’ya ait olduğu hemen anlaşılır…38

İşte Arif Nihat Asya’yı ‘bayrak şairi’ diye meşhur eden şiirin yazılış hikȃyesi budur. Bayrak şairinin ölümü, yine 5 Ocak 1975’te olur…

Mehmet Akif Ersoy, bir millî şair olarak nasıl ‘İstiklâl Marşı’ ile adı özdeşleşmiş bir şairse, Arif Nihat Asya da ‘Bayrak’ şiiriyle adı özdeşleşmiş ve şöhreti yakalamış bir şairdir. Bu şiiri tahlil eden Mehmet Kaplan’ın tespitlerine göre,

“ ‘Bayrak’ şiiri, millî bir sembol olan bayrağı yücelten bir şiirdir. Burada bayrak ‘sen’ diye, kendisine hitap edilen ve sevilen bir varlık olarak tasavvur olunmuştur. Şiirde bayrak (sen) ile sıkı münasebette bulunan başka bir varlık vardır, o da şairin kendisidir. Şiir bütünü ile şair ile bayrak (ben ile sen) arasındaki derin bağlılık duygusunu ifade etmektedir.

Bu iki varlık arasındaki bağ, şiirin temel unsurlarını teşkil eden ses, hayal, yapı ve mana tabakalarında kendisini gösteren çeşitli tezahürlere meydan vermektedir…

Şiire hitabet tonunu veren, bayrağa ‘sen’ diye hitap edilmesi ve sevgili bir varlığı temsil eden bu kelimenin sık sık tekrarlanmasıdır…

…Arif Nihad Asya, şiirinde ahenge büyük ehemmiyet vermiştir. Bilhassa hitabet şiirlerinde, hatta nesir parçalarında, ses ve kelime tekrarlarına sık sık rastlanır. Bunun sebebi bu nevi eserlerin kalabalık karşısında yüksek sesle okunmasıdır. Şiir ve hitabet sanatlarında dil musikî kadar önemlidir…

… ‘Bayrak’ şiirinde hür serbest bir hava vardır. Bu serbestlik şiirin kafiye tarzına olduğu kadar veznine de tesir etmiştir. Burada mısraların uzunlukları, hece sayıları, klasik şiirde olduğu gibi aynı ölçüde değildir…

Şiire muhteva ve üslûp bakımından Bayrak’ın uyandırdığı hayaller ve çağrışımlar hakimdir.

Bayrak, şiir boyunca telkin ettiği duygu veya manayı belirten değişik şeylere benzetilmiştir…”39 Sabit Kemal Bayıldıran, “Edebiyatımızda Şairler Sözlüğü” köşesinde, “resmî ideoloji doğrultusunda yazılan en iyi manzume olduğunu iddia ettiği Arif Nihat Asya’nın ‘Bayrak’ şiirini incelemiştir40.

38 Krş. İbrahim Metin, “Millȋ Şairimiz Arif Nihat Asya ve 5 Ocak”, Arif Nihat Asya [Ed. Nevzat Kösoğlu], 2.bs., Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2011, s. 247.

39 Mehmet Kaplan, “Arif Nihat Asya /Bayrak”, Şiir Tahlilleri II: Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, 4.bs., Dergah Yayınları, İstanbul, 1984, s. 428, 429.

40 Bkz. Sabit Kemal Bayıldıran, “Edebiyatımızda Şairler Sözlüğü: (Arif Nihat Asya: ‘Bayrak’)”, Yasakmeyve, İki Aylık Şiir Dergisi [Dosya: Şair ve Annesi], S. 50, Mayıs-Haziran 2011.

(13)

13 Arif Nihat Asya’nın ‘Bayrak’ şiiri, (4+4+4+4+5+4) şeklinde kümelendirilmiş altı kıt’a ve toplam 25 mısradan oluşmaktadır. Bu ünlü ‘Bayrak’41 şiiri, şairin belirlediği mısra kümelenişleri dikkate alınarak ele alınıp tahlil edilecektir.

1

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü…

Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, Işık ışık, dalga dalga bayrağım,

Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

“Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü… Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, ışık ışık, dalga dalga bayrağım! Senin destanını okudum (ve) senin destanını yazacağım.”

Destan (f.i.): Destan, hikȃye kıssa.

Destanını okumak: Destanını, hikȃyesini okumak. Mec.: Bu uğurda gösterilen kahramanlıkları okumak.

Destanını yazmak: Destanını, hikȃyesini yazmak. Mec.: Yeni kahramanlıklar göstermek.

Açıklama:

Arif Nihat Asya’nın ‘Bayrak’ şiirinin ilk dörtlüğünde hitap edilen ve tasviri yapılan (Türk) bayrağıdır. Bayrak, genel anlamda milletlerin bağımsızlıklarını simgeler. Durum böyle olunca bayrak kelimesi ve etimolojisi üzerinde durmak gerekir.

Bir milletin, topluluğun, askerȋ birliğin veya bir kuruluşun işareti veya alameti mahiyetinde olan, bir mızrak veya gönderin ucuna asılan kumaş parçası veya tuğa bayrak denir.

Uygur metinlerinde bayraklar ‘badruk’ olarak geçer. Oğuzlar buna ‘perçem’, diğer Türkler

‘beckem’ tabirlerini kullanırlar. ‘Tuğ’un yanında ‘kutas, muncuk, çalış’ kelimeleri de görülmektedir.

Divanü Lüğati’t-Türk’te ‘batrak’ diye geçen bayrak kelimesi, Türkçe ‘batırmak’ mastarından gelmiştir. Kelimenin etimolojik yapısı şöyledir:

Batırak > batrak > badrak > bayrak.

Bat-ı-r-ak; -ı yardımcı sesin düşmesi ile bat-r-ak; ilk hece sonundaki -t ünsüzünün yumuşaması ile bad-r-ak ve son olarak yine ilk hece sonunda d > y değişikliği gerçekleşerek bugün kullanılan

‘bayrak’ kelimesine gelinmiştir.

Sözlüklerde42 Farsça isim olarak gösterilse de, kelimenin bu gelişimi eski Türklerde bayrak’ın

‘batırılacak ve saplanacak bir silah’ anlamını da kapsamış olması ile ilgilidir…

II.Mahmut devrine kadar devam eden muhtelif bayrak şekilleri bu devirde yerini al yıldızlı al sancağa terk eder. Daha ziyade yeniçeri ocağını temsil eden bayrak kelimesi yasaklanır ve yerine

‘sancak’ kullanılmaya başlar.

Bayraktaki yıldızlar önceleri sekiz şualı iken 1844’ten itibaren beş şualı yıldız kullanılır.

Bayrağımızın bugünkü kesin şeklini alışı, 29 Mayıs 1936 tarihinde çıkarılan Türk Bayrağı Kanunu ile olmuştur. Bu husus, Anayasa’nın 3. Maddesinde “Bayrağı şekli kanunda belirtilen, beyaz ayyıldızlı al bayraktır.”43 şeklinde ifadesini bulmuştur.

41 Arif Nihat Asya, “Bayrak”, Görüşler, Adana Halkevi Kültür Dergisi, S. 40-41, 1.Kanun (Aralık) 1941-2.Kanun (Ocak) 1942, s. 12; A.mlf., Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor, 1.bs., Sabri Çelik Matbaası, İstanbul, 1946; İstanbul, 1977, ss. 22-23; A.mlf., “Bayrak”, Kıbrıs Rubaileri…: Rubâiyât-ı Ârif:II, 1.bs., Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri: 7, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1976, s. 3.

42 Bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara, 1982, s. 91.

43 Bkz. “Madde 3”, Anayasa 1982, Serhat Kitap Yayın-Dağıtım Tic. A.Ş., İstanbul, 1984, s. 15.

(14)

14 Arif Nihat Asya’nın “‘Bayrak’ şiiri, millȋ bir sembol olan bayrağı yücelten bir şiirdir. Burada bayrak ‘sen’ diye, kendisine hitap edilen ve sevilen bir varlık olarak tasavvur olunmuştur. Şiirde bayrak (sen) ile sıkı münasebette bulunan başka bir varlık vardır, o da şairin kendisidir (ben). Şiir bütünü ile şair ile bayrak (ben ile sen) arasındaki derin bağlılık duygusunu ifade etmektedir.

Bu iki varlık arasındaki bağ, şiirin temel unsurlarını teşkil eden ses, hayal, yapı ve mana tabakalarında kendisini gösteren çeşitli tezahürlere meydan vermektedir.”44

“İlk bentte, bayrak –tasviri- resimlik bir çizgide ele alınmakta, mavi üzerinde kırmızı beyazın tezadı, ışık ve dalgaları ile ufkumuza serilmektedir. “Kızkardeşin gelinliği, şehidimizin son örtüsü” olan bayrak, kutsiliklerin timsali sıfatıyla övülmektedir. Son mısrada dile gelen ‘irade’, bayrağa bile karşı çıkan maddeci kozmopolit tutumlara bir tepkidir.”45

Türk milletinin varoluşunun bayrakla başlayıp bayrakla son bulduğunu ifade eden bu kıtada şairin yetişme tarzı ve eğitimi hakkında bilgi sahibi de olunmaktadır. O, bu bayrak uğruna mazide yazılan destanları okuyarak millî bir his ve fikir sahibi olmuş ve yeni destanlar yazacak potansiyeli yakalamıştır.

Kıt’ada bayrağa ‘ey’ ünlemi ile seslenilerek bir nidâ sanatı yapıldığı gibi, bu ‘ey’ ünleminin harfleri tersinden okunduğunda yine bir ünlem olan ‘yâ’nın çıkmasıyla da aks-i müfred denilen bir sanat yapılmıştır.

“Şiire muhteva ve üslûp bakımından Bayrak’ın uyandırdığı hayaller ve çağrışımlar hakimdir.

Bayrak, şiir boyunca telkin ettiği duygu veya manayı belirten değişik şeylere benzetilmiştir…”46 Bu kıt’ada ‘bayrak’, sırasıyla ‘mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü’ne; ‘kızkardeşimin gelinliği’ne ve ‘şehidimin son örtüsü’ne benzetildiğinden birer teşbîh sanatı yapılmıştır.

[*Birinci benzetmede gökyüzünün kızıllığı ve beyazlığı ile bayrak üzerindeki beyaz renk ve kırmızı renk arasında bir ilişki kurulmuştur. ‘Kızkardeşimin gelinliği’ derken, günümüzde çeşitli renklerde bulmak mümkünse de, insan zihninde gelinlik beyaz olanı ile hatırlanır. Ancak, Anadolu’da gelinlikler kaftan, kemer ve duvağı ile kırmızı beyazlı bir giysidir. Bu yönüyle gelinlik, bayrak rengi ile birlikte düşünülmüştür. ‘Şehidimin son örtüsü’ derken, şehit olup hayatını veren askerlerin tabutlarının üzerine bayrak örtülür. Çünkü şehitler kefenlenmeden, kanlı asker elbisesi ile birlikte gömülür. Bu bağlamda, kızkardeşimin gelinliği ile şehidin örtüsü aynıdır. Öte yandan, “Bu hayaller tesadüfî değil, şiire hakim olan ‘güzelleştirme’ ve ‘yüceltme’ duygularına bağlıdır. Şiir hayallerini umumiyetle tabiattan almaktadır.”47]

Yine, bu kıt’ada ‘ışık, dalga ve destan’ kelimelerinin birden fazla yinelenmesi ile birer tekrîr sanatı yapılmıştır.

Ayrıca bu kıt’ada renk ifade eden bayrak betimlemesinde kullanılan kelimeler arasında birer tenâsüp sanatı yapılmıştır.

Bu kıt’anın kafiye örgüsü aabb şeklinde olup, -üs’ler ve –ağ’lar tam kafiye, -ü’ler ve –ım’lar rediftir.

NOT: Öğrencilere şiirin kalan kısmı derste yüz yüze veya online olarak anlatılacaktır. Ancak öğrenciler, yukarıda sunulan örnek ve plana göre zaten dinlemiş olacakları bu şiiri tahlil etmeliler. Onlar şiirin tamamından sorumludurlar.

44 Mehmet Kaplan, “Arif Nihad Asya / Bayrak”, Şiir Tahlilleri / Cumhuriyet Devri, 4.bs., Dergah Yayınları, İstanbul, 1984, C. 2, s. 428.

45 Ahmet Kabaklı, “Kızkardeşimin Gelinliği”, Şiir İncelemeleri, ss. 286-287.

46 Mehmet Kaplan, “Arif Nihat Asya /Bayrak”, Şiir Tahlilleri II: Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, s. 429.

47 Mehmet Kaplan, “Arif Nihat Asya /Bayrak”, Şiir Tahlilleri II: Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, s. 429.

Referanslar

Benzer Belgeler

Türk DüĢüncesi Ġçinde Kutadgu Bilig’in Değeri, Uluslararası Kastamonu Türk Dünyası Kültür BaĢkenti Sempozyumu, Kastamonu, Mayıs 2018 (Bildiriler Kitabı)

Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Edebiyat Türk Dili ve Edebiyatı Dersin Adı Çağdaş Türk Lehçeleri IV.

Bu meyanda dergâhın tarihçesinin yanı sıra, aralarında Kemâl Ahmed Dede, Doğânî Ahmed Dede, Sabûhî Ahmed Dede, Câmî Ahmed Dede, Nâcî Ahmed Dede, Nesîb Yusuf Dede,

D) Mektup E) Otobiyografi Başka birinin hayat hikâyesi anlatıldığından biyografi- dir. Yaşamı yazılan kişinin kendisi tarafından değil, onunla ilgili araştırma yapan,

On gün sonra bizi okullara götürürler.Bir grubu eski okullara bir grubu da yeni okullara götürüyorlardı.Burada esirken Türk gazetecileri bizi Rum sanıp

Muhammed’i (s.a.v.) ebedî bir lider olarak görmüş, ona gönülden bir sevgi ile bağlanmışlardır. Bundan dolayı asırlar boyunca ona karşı duydukları muhabbeti çeşitli

Göynük(2) mikrotoponiminde tespit edilmiştir. Her ikisi de mevki adıdır. Bu sözcüğün Sözcüğün Derleme Sözlüğü’nde birden çok anlamına rastlanıldı. Bir yer adı olduğu

TATÇI, Mustafa, Yunus Emre Divanı - Tenkitli Metin, c.II, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990. TOPUZLUOĞLU, Tevfik Rüştü, “Hâşiye”, Türkiye Diyanet Vakfı