• Sonuç bulunamadı

Gelişim Aşamaları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Gelişim Aşamaları"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Gelişim Aşamaları

(2)

• Doğuş aşaması

• Hz. Muhammed’in İslamiyeti tebliğ ile görevlendirildiği 7. Yüzyıl başlarından 8. Yüzyılın ortalarında Emeviler’in yıkılışına kadar olan dönemdir. Bu aşamada İslam medeniyetinin kurucuları Araplardır. Bu

dönemde, İslam medeniyetinin temelini teşkil eden ana değerler hayata geçirilmiş, başta dini ilimler olmak üzere bilim alanında önemli adımlar atılmış, zihinsel dönüşüm gerçekleştirilmiş, yazı yaygınlaştırılmış, bazı kurumlar oluşturulmuştur. Ayrıca Müslümanlar karşılaştıkları kadim

medeniyetleri ve kültürleri anlamaya çalışmışlardır. Şehirleşmenin yoğun bir şekilde gerçekleştiği bu aşamada İslam medeniyeti esas olarak

Medine, Basra, Kûfe, Kahire ve Şam’da filizlenmiştir.

(3)

• Gelişme ve Yükselme aşaması

• Bu dönem de iki aşamalı düşünülebilir.

• Birincisi; 8. Yüzyıl ortalarında Abbasi Devleti’nin kuruluşundan Selçuklu Türklerinin 11. Yüzyıl ortalarında İslam dünyasında hakimiyet kurdukları zamanı içine alır. Söz konusu aşamada İslam medeniyetine Arapların yanısıra Farsların ve Türkler'in önemli katkıları olmuştur. Bu dönemde Müslümanlar farklı kültür ve medeniyetlerden aldıklarını yeni bir terkibe ve kıvama kavuşturarak insanlığın hizmetine sunmuşlardır. İslam medeniyeti özellikle doğuda Buhara’dan batıda Kurtuba’ya kadar gelişerek Orta Asya, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Endülüs’te özgün ürünler vermiştir.

• İkincisi; 11. Yüzyılın ortalarında Selçuklu Türklerinin İslam dünyasında hakimiyet kurmasından 17.

Yüzyıla kadar uzanan uzun dönemi içeren aşamadır. Bu merhalede İslam medeniyetine en büyük katkı, Müslümanların siyasi, askeri ve kültürel önderliğini üstlenen Türklerden gelmiştir. Türkler bir yandan bilim ve sanat çalışmaları yapmak isteyen Müslümanlara rahat çalışma imkanları sağlamışlar, diğer yandan kendileri, medreseler gibi İslam medeniyetinin en özgün eserlerini ortaya koymuşlardır. Bu dönemde Buhara, Semerkant, Kaşgar, Herat, Merv, İstanbul, Konya, Bursa gibi Türk kentleri İslam medeniyetinin önemli merkezleri arasına girmişlerdir.

(4)

• Duraklama ve yeni arayışlar aşaması

• Bu aşama, Müslümanların siyasi hakimiyetlerini de büyük ölçüde kaybettikleri 18-20 yüzyıllardır. Bu dönemde görülen balıca zaaflar şunlardır:

• 1. Değerler sisteminin canlı/dinamik tutulamaması ve gelişen şartlara göre yorumlanamaması,

• 2. Bilimsel faaliyetlerin toplumun müşterek uğraşı gösterdiği alan hale getirilememesi, bir başka deyişle bilim havuzu oluşturulamayışı,

• 3. Müslümanlar arasındaki yoğun iç çekişmeler,

• 4. Keşifler sonucu ticaret yollarının güney denizlerine kayması ve bunun sonucunda İslam dünyasının doğu-batı arasındaki ticaret güzergâhı dışında kalışı,

• 5. Batının geliştirdiği teknoloji ile İslam dünyasının üzerine teknolojiyle gelişi ve İslam dünyasının teknolojinin farkına geç varışı, bir başka deyişle teknolojinin geç gelişi,

• 6. İslam dünyasının önemli bir bölümünün sömürge haline gelişi,

• Bütün bunlar İslam medeniyetini duraklatmış ve hatta varoluş mücadelesi verir hale getirmiştir.

(5)

• İslam medeniyeti 14 asır boyunca üç tane dış tesir/saldırı ile karşılaşmıştır. Haçlı seferleri, Moğol istilası ve Sömürgecilik/Emperyalizm. İslam Haçlı seferlerine kadar sürekli

genişlemiştir. Bu seferler İslam dünyasına karşı gerçekleştirilen geniş çaplı ve uzun süreli ilk büyük dış saldırıdır. Haçlı seferleri hem İslam dünyası ve hem de haçlılar için şok etkisi yapmıştır. Barbar ve geri gördükleri bir dünyada ileri bir medeniyetle karşılaştıkları için Haçlılar daha büyük şok yaşamışlardır. Moğol saldırıları doğudan gelen büyük demografik ve tasfiyeci bir akımdır. İslam medeniyeti, daha ziyade askerî bir meydan okuma olan bu iki saldırıyı da kendi iç dinamikleriyle aşmasını bilmiştir. Sözgelişi Osmanlı devleti Moğol saldırısını aşan önemli bir sentezdir. İslam medeniyeti Sömürgecilik/Emperyalizm’den kaynaklanan problemler ve gerilim yaşamıştır; bu hareket, askerî meydan okumanın yanında zihinsel, ekonomik, siyasal dönüşümü beraberinde getirdiği için etkileri hâlâ devam etmektedir. Adı geçen olaylarla İslam medeniyeti bir bakıma dünya ile yüzleşmiş, kendi iç dinamikleri ile varlığını devam ettirme başarısını da göstermiştir.

(6)

• İslam Medeniyetinin Temel Özellikleri

• Her medeniyetin özgünlüğü ve temel nitelikleri vardır. Sözgelimi Yunan

medeniyeti aklı ve felsefeyi, Hint medeniyeti mistisizmi öne çıkarmıştır. İslam medeniyetinin temel niteliklerini şöyle sıralayabiliriz:

• 1. İslam medeniyeti vahiy, akıl ve duygunun uyumudur. İslam medeniyetinin en temel özelliği ve özgün yanı budur. İslam medeniyeti Kur’an-ı Kerim’in temel ilkeleri etrafında oluştuğu için ona Vahiy veya Kur’an medeniyeti de denir. Bilgi kaynaklarından vahiy, akıl, sezgi ve insanlığın tecrübesi bir aradadır. Bir başka deyişle ilahî olanla insanî olanı uyumlu bir terkibe ulaştırmıştır. Sözgelişi İslam, marufu, yani ortak aklın ürettiği iyiyi/güzeli/yararlıyı sahiplenmiştir. Mesela, İslam öncesi döneme ait fezâilü’l-Arab/Arapların faziletleri varlığını sürdürmesine izin vermiştir.

(7)

• 2. İslam medeniyeti insan merkezlidir. Kur’an’ın esas konusu olan insan İslam medeniyetinde merkeze alınmıştır. Bu medeniyette insan önemli ve saygıdeğer bir varlıktır. Aynı zamanda bu medeniyet içinde gelişen bilim, sanat, edebiyat, ekonomi, kısaca her alandaki faaliyetler insanın mutluluğu içindir. İslam medeniyeti, insanın Kur’an ilkeleri çerçevesinde hak ve sorumluluklarını bilerek yaşamasını, bu yolla bireysel ve toplumsal mutluluğunu sağlamasını öngörmektedir. Buna göre, yeryüzünü imar ve ıslah görevi insana verilmiş ve insan bu görev için lüzumlu güçlerle

donatılmıştır. Nesiller boyunca insan bu görevle sorumlu ve yükümlü tutulmuştur. Zaaflarını da vahyin ve aklın ışığında önlemesi öngörülmüştür.

• 3. İslam medeniyeti terkipçidir. Bu medeniyet, bazı eski medeniyetlerin kurulup yıkıldığı Asya, Afrika ve Avrupa topraklarının bir kısmında kurulmuştur. Müslümanlar karşılaştıkları kadim kültür ve medeniyetlerin birikimlerini alarak yeni bir terkibe kavuşturmuşlardır. Sözgelişi, Yunan

medeniyetinin felsefe ve tıp, Fars medeniyetinin tıp ve Hint medeniyetinin matematik birikimlerini almışlardır. Ancak bu alma basit bir taklit veya kopya şeklinde olmamıştır. Müslümanlar bunları, vahiyle ters düşmeden kendi bilgi, deneyim ve birikimleri ile geliştirerek yeni bir medeniyet kurmuşlardır. Bu aşamada İslam medeniyeti küreselleştirmiştir.

(8)

• 4. İslam medeniyeti hoşgörü medeniyetidir. Bu medeniyet, üzerine kurulduğu inanç, adalet, sevgi, hoşgörü gibi ahlâkî, siyasal, sosyal ve ekonomik yönü olan temel değerlerle veya bunlardan birisi ile de

tanımlanabilir. Bu açıdan bakıldığında ve bu temel değerlerden birisi esas alındığında denebilir ki, İslam medeniyeti bir hoşgörü medeniyetidir. O, merkezinde bulunan ve mutlu olması için çalıştığı insanın canını, malını, aklını, dinini ve soyunu korumayı amaç edinmiştir. İnsanın, inançları, düşünceleri ve duyguları ile yaşatılması için gayret etmiştir. Aynı duyarlılık çevreye ve doğaya da gösterilmiştir. Müslümanlar

kendilerinin dışındaki toplumların kültür ve medeniyetlerine hoşgörü ile bakmışlar, hatta onlardan aldıkları kimi unsurları daha da geliştirerek insanlığın hizmetine sunmuşlardır. Gittikleri ülkelerde buldukları felsefe, matematik ve tıp gibi bilimlerle ilgili kitapları yakıp yok etmek yerine kendi dillerine çevirerek

medeniyetlerine katmışlardır. Aynı şekilde İslam medeniyetinin hakim olduğu bölge ve ülkelerdeki eski medeniyetlerin birikimlerine, kültür ve sanat eserlerine de dostça yaklaşmışlardır. Bunun kaynağını ta Asr-ı Saadet’te bulmak mümkündür. Bir örnek vermek gerekirse, Hz. Peygamber'in Hayber'in fethinde Tevrat nüshalarını Yahudilere iade etmesi ancak hoşgörü ile izah edilebilir. Müslümanlar tarih boyunca cami ile kilise veya havrayı yan yana getirmekten çekinmemişlerdir. Ankara’da sırt sırta duran Hacı Bayram Camii ile Ogüst Tapınağı ve İstanbul Daru’l-Aceze’deki cami-kilise-havra üçlüsü bunun en güzel örneklerindendir. Bu, İslam medeniyetinin “öteki” algısının düşmanlık duygusu ve imha amacı taşımadığını göstermektedir.

(9)

• 5. İslâm medeniyeti ilim medeniyetidir. İslâm medeniyetinin kendine özgü en belirgin niteliği, kuşkusuz “ilim” kavramıdır. Bu kavram, başka hiçbir medeniyette bu medeniyette olduğu kadar belirleyici olmamış ve yine İslam’da sahip olduğu konumu başka hiçbir yerde elde edememiştir.

Kur’an’da, yaklaşık 750 yerde “ilim” ve onunla eş anlamlı diğer kelimeler geçmektedir. Bütün bu yerlerde ilmin önemine vurgu yapılmıştır. Buna bağlı olarak da tarih boyunca din-ilim kaynaşması, ayrılmaz bir biçimde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla İslamiyet, bir ilim dini, onun meydana getirdiği medeniyet de, herşeyden önce bir ilim medeniyeti olarak şekillenmiştir. İslam dininin temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’de, peygamberlerin bütün insanlık için birer ilim öncüleri olduğu ve insanlığı ilimle aydınlatmak amacıyla gönderildikleri belirtilmiştir. Bunun yanında araştırma ve incelemeye büyük değer verilmiştir. Araştırılacak konular hususunda bir sınırlama getirilmemiş;

yalnızca araştırmanın ciddi ve tarafsız yapılması istenmiştir. Kur’an’ın ilme verdiği bu önemin bir sonucu olarak İslam kültüründe ilimle uğraşmak, herkes için gerekli bir yükümlülük (farz) olarak değerlendirilmiştir. Yine bu anlayışa bağlı olarak İslam medeniyeti, bir ilim medeniyeti olarak

ortaya çıkmıştır. Müslümanlar, ilimin bütün dallarında uğraş vermişler ve çok değerli eserler ortaya koymuşlardır.

(10)

• 6. İslam medeniyeti çeşitli ırk ve kültürlere mensup ulusların ahenkli bir ürünüdür.

İslam medeniyetinin bugün için geldiği noktada Araplar, Türkler ve Farslar başta olmak üzere çeşitli etnik unsurlara mensup bütün Müslüman toplumların payı vardır. Bu

yönüyle İslam medeniyeti katılımcılık ve çoğulculuk üzerinde yükselmiş bir medeniyettir.

• 7. İslam medeniyeti evrenseldir. İslam medeniyeti hem kaynağı hem içeriği itibarıyla evrenseldir. Kaynağı bakımından evrenseldir; zira "evrensel" tabirini "Evren"den

türetiyoruz. İslam medeniyetinin kaynağı, bütün semâvat ve arzı, insanları, kısaca evreni yaratan Yüce Allah'tır. O, kuşatıcı ve birleştirici bir kaynaktır. Dolayısı ile O’nun gönderdiği son din İslamın ürettiği medeniyet içeriği itibarıyla da evrenseldir. Çünkü taşıdığı ve hayata geçirilmesini istediği değerler, yanlı değil, tüm insanlığı kuşatıcıdır.

İslam medeniyeti bütün insanlığı kucaklayarak evrensel olma özelliği taşıyan tek medeniyettir.

(11)

• 8. İslam medeniyeti denge üzerine kurulmuş bir medeniyettir. O, birey ve toplum, ruh ve madde, iman ve akıl, kulluk ve özgürlük, biyolojik ihtiyaçlar ve yüksek ahlak niteliklerinin dengesini kurmayı hedeflemiş bir medeniyettir. O, nedenle, bu medeniyetin

temsilcilerinin, insanlığı kendine çekecek değerler sistemini canlandırması ve yaşanan kültürün parçası haline getirilmesi için çalışmalar yapması son derece önemlidir.

• 9. İslam medeniyeti bir fıkıh medeniyetidir. Onu, ürünlerinden birisiyle tanımlamak

gerekirse, fıkıh medeniyeti olduğu söylenebilir. İslam medeniyetinde her alanda üretim olmuştur, eser verilmiştir. Nitelik, mesela kaynağı açısından, ve nicelik, mesela insanlar arasında yaygınlık ve paylaşım açısından bakıldığında bu özellik hemen göze çarpar. Fıkıh alanında yazılanlar, şerhiyle, şerhin şerhiyle, muhtasarıyla son derece fazladır ve yaygındır.

İslam hukuku, doğuş ve gelişme safhalarında orijinal olarak ortaya çıkmış ve fethedilen bölgelerde uygulanan eski hukuk sistemlerinin yerini almıştır. Fıkıh metodolojisi, dünya medeniyet tarihinde bir kanun ilminin inşası için yapılmış ilk girişimdir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması Seçici Kurul Toplam Puanlama Formu A) Yarışma Bilgileri.

Müslim, Birr, 152.). Böylece asr-ı saadetten beri mescit ve cami- ler sadece ibadet mekânı olarak düşünülmemiş, bilgi, hikmet ve irfan merkezleri olarak varlığını

‹flte bu çift yönlü özelli¤in gere¤i olarak Kur’an-› Kerim’in iki türlü okunufl flekli vard›r: Bunlardan birincisi, genel olarak zihinsel bir yaklafl›mla

‘ Sizin hepinizin yaratılmanız da yeniden diriltilmeniz de sadece bir tek kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir; Allah her şeyi işitir, her şeyi

Bu ilim, Kur’ân harflerini zat ve sıfatlarına uygun, ihfâ, izhâr, iklâb ve idğâmlara riayet ederek okumanın yanında; kelimeleri medlûl ve mânâlarına yaraşır

Lîn harfinin bulunduğu kelime üzerinde vakıf yapıldığında (durulduğunda) lîn harfinden hemen sonra sükûn olduysa medd–i lîn meydana gelir ve lîn harfi uzatılarak

Bu durumda, med harfinden sonra lâzımî sükûn geldiği için medd-i lâzım olur.. Cezimli harflerin sükûnu da

Terim olarak ise Allah (c.c.) rızası için yapılması gereken ibadetleri ve güzel davranışları, insanlara gösteriş için yapıp kendini ve ibadetini beğendirme isteği,