• Sonuç bulunamadı

MEDYA VE ŞİDDET Medyadaki Şiddet Olgusunun Toplumsal Hayata Yansıması Hakkında Niceliksel Araştırma: Gaziantep İl Örneği, 2016

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "MEDYA VE ŞİDDET Medyadaki Şiddet Olgusunun Toplumsal Hayata Yansıması Hakkında Niceliksel Araştırma: Gaziantep İl Örneği, 2016"

Copied!
124
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

MALTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

MEDYA VE ŞİDDET

Medyadaki Şiddet Olgusunun Toplumsal Hayata Yansıması Hakkında Niceliksel Araştırma:

Gaziantep İl Örneği, 2016

YÜKSEK LİSANS TEZİ

HÜSEYİN KURŞUN 141127201

Danışman Öğretim Üyesi:

Prof. Dr. Nurgün OKTİK

İstanbul, Nisan 2017

(2)
(3)

YEMİN METNİ

02/06/2017

Yüksek Lisans tezi olarak sunduğum “Medya ve Şiddet: Medyadaki Şiddet Olgusunun Toplumsal Hayata Yansıması Hakkında Niceliksel Araştırma: Gaziantep İl Örneği , 2016 ” adlı çalışmanın, proje safhasından sonuçlanmasına kadar olan bütün süreçlerinde bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurulmaksızın tarafımca yazıldığını ve yararlandığım bütün eserlerin

“Kaynakça”da gösterilenlerden oluştuğunu, “Kaynakça”da yer alan bu eserlerden metin içinde atıf yaparak yararlanmış olduğumu belirtir ve onurumla doğrularım.

141127201 Hüseyin KURŞUN

(4)
(5)

i

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER………..…i

TABLO LİSTESİ iii

ÖZET………...vii

SUMMARY………...viii

1. BÖLÜM……….…1

GİRİŞ...1

ŞİDDET, ŞİDDET TÜRLERİ VE KAYNAKLARI……….6

1.1. Kavram Olarak Şiddet Tanımı………...6

1.2. Sosyoloji ve Şiddet………....8

a. Pierre Bourdieu'nun Sembolik Şiddet Kuramı………...9

b. Collins ve Şiddet Tüneli………...11

1.3. Şiddet Türleri………....12

1.3.1. Duygusal ya da Psikolojik Şiddet………..13

1.3.2. Fiziksel Şiddet………13

1.3.3. Cinsel Şiddet………....14

1.3.4. Ekonomik Şiddet……….15

1.4. Şiddetin Kaynağı İle İlgili Temel Kuramlar………..15

1.4.1. Biyolojik ve Psikolojik Kaynaklar………...16

a. Biyolojik Kaynaklar………...17

b. Psikolojik Kaynaklar………...17

1.4.2. Sosyo – Kültürel ve Ekonomik Kaynaklar……….18

a. Kültür ve Şiddet İlişkisi………...19

b. Aile ve Şiddet ilişkisi………...21

c. Ekonomi ve Şiddet İlişkisi………...23

d. Sosyal Öğrenme ve Şiddet………....……...25

e. Kitle İletişim Araçları ve Şiddet………....……..27

2. BÖLÜM………...29

MEDYA……….29

2.1. Medya Türleri………..32

a. Yazılı Medya………...….32

b. Görsel - İşitsel Medya………...33

2.2. Medyanın İşlevleri………...36

a. Bilgilendirme işlevi………....….36

b. Eğitme İşlevi………...………37

c. Eğlendirme İşlevi………...……..38

d. Kültürel Değerlerin Korunması ve Aktarılması işlevi………....39

e. Sosyalleştirme İşlevi………...39

f. Kamuoyu Oluşturma işlevi………...40

2.3. Medyanın Etkileri………41

(6)

ii 3. BÖLÜM

MEDYA VE ŞİDDET ... 46

3.1. Şiddetin Yer Aldığı Medya Araçları ... 50

3.1.1. Televizyon ... 50

a. Uyarma Kuramı………...51

b. Kayıtsızlaştırma Kuramı………...51

c. Katharsis Kuramı………...52

d. Saldırgan Örnekler Kuramı………...52

e. Kısıtsızlaştırma veya Engellememe Hipotezi………...53

f. Deneysel Öğrenme Kuramı………...53

3.1.2. Sinema………...53

3.1.3. Müzik………....55

3.1.4. Bilgisayar Oyunları ... 55

3.1.5. Çizgi Filmler ... 57

3.2. Medyada Terör Ve Savaş ... 57

4. BÖLÜM………..61

MEDYADAKİ ŞİDDET OLGUSUNUN TOPLUMSAL HAYATA YANSIMASI 61 HAKKINDA NİCELİKSEL ARAŞTIRMA, GAZİANTEP İL ÖRNEĞİ ... 61

4.1.Araştırmanın Amacı ... 61

4.2.Araştırmanın Önemi ... 61

4.3. Kavramsal Çerçeve ... 62

4.3.1.Değişkenler ... 62

4.3.2.Hipotezler ... 62

4. 4. Araştırmanın Metodolojisi ... 63

4.4.1. Araştırma Modeli………...63

4.4.2. Araştırma Ortamı………...………...63

4.4.3. Çalışılacak Kişiler ve Örneklem Planı………...63

4.4.4. Kavramlar ve Sınıflamalar………...…..63

4.4.5. Ölçüm Aracı………...64

4.4.6. Veri Toplama Planı………...…..64

4.4.7. Veri Yöntem ve Analizi………64

4.4.8. Araştırmanın Güçlü ve Zayıf Yanları ve Sınırlılıkları………...64

4.4.9. Etik Olarak Dikkate Alınacak Noktalar………...65

4.4.10. Ön Test yada Pilot Çalışması………..65

5. BULGULAR ve YORUM………....….68

6. TARTIŞMA, SONUÇ ve ÖNERİLER………..103

7. KAYNAKÇA ... 107

EKLER... ...103

EK-1 : Anket Formu... ...103

EK-2 : Özgeçmiş...105

(7)

iii

TABLO LİSTESİ

Tablo 1: Araştırma Bulgularına Göre Örneklem Değişkenlerine İlşikin İstatiksel Analizler ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 2: Örneklem Grubunun Medyadaki Şiddet Algısına Yönelik Tutumlarına İlişkin Betimleyici Analizler ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 3: Örneklem Grubunun Şiddet İçeren TV Dizisi ve Filmlerin Çocukları ve Gençleri Suç ve Şiddete Yönelittiği Düşüncesine Katılma OranlarıHata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 4: Örneklem Grubunun Şiddet Unsuru Barındıran Gerilim ve Aksiyon Türü Filimlerin Başrol Oyuncularının Çocuklar ve Gençler Tarafından " Rol-Model"

Alındığı Fikrine Katılma Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 5 : Örneklem Grubunun Cinayet, Hırsızlık, Gasp, Tecavüz Gibi Suçların İşlnediği Film Ve Haberlerde Suça Eğiimli insnaların Gösterilen Bu Suçların İşleniş Biçimini İşleyecekleri Suçlarda Örnek Aldığı Düşüncesine Katılma Oranları .... Hata!

Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 6: Görsel Ve Yazılı Medyada Yer Alan Şiddet Haber Ve Görüntülerin Günlük Sosyal Hayatımızdaki Şiddeti Arttıtdığı Düşüncesine Kaılma OranlarıHata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 7: Örneklem Grubunun Medyada Gerek Haber Olarak Gerkse de Film Olarak Sunulan Şiddetin Günlük Hayatımızda Tanık Olduğumuz Şiddete Karşı İnsanlarda Duyarsızlık Oluşturduğuna Katılma Oranları .... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 8: Örneklme Grubunun Şiddet İçeren TV Dizisi ve Fimlerin Çocukları ve Gençleri Suç ve Şiddete Yönelttiği Düşüncesinin Cinsiyete Göre Oranaları ... Hata!

Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 9: Örneklem Grubunun İçinde Unsuru Barındıran Erilim Ve Aksiyon Türü Filmlerin Başrol Oyuncularının Çocuklar Ve Gençler Tarafından "Rol-Model"

Alındığına Yönelik Tutumlarının Cinsiyet Değişkenlerine Göre OranlarıHata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 10: Örneklme Grubunun Cinayet, Hırsızlık, Gasp, Tecavüz Gibi Suçların Işlendiği Film Ve Habelerde Suça Eğilimli Insnanlaın Gösterilen Bu Suçların Biçimini Işleyecekleri Suçlarda Örnek Aldığı Düşüncesine Yönelik Tutumların Cinsiyet Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

(8)

iv

Tablo 11: Örneklem Grubunungörsel Ve Yazılı Medyada Yer Alan Şiddet Haber Ve Görüntülerin Günlük Ssoyal Hayatımızdaki Şiddeti Arttırdığına Yönelik Tutumların Cinsiyete Göre Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 12: Örneklem Grubunun Medyada Gerek Haber Olarak Gerekse de Film Olarak Sunulan Günlük Hayatımızda Tanık Olduğumuz Şiddete Karşı Insanlarda Duyarsızlık Oluşturduğuna Dair Tutumların Cinsiyet OranlarıHata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 13: Örneklem Grubunun Şiddet İçeren TV Dizisi Ve Filmlerin Çocukları Ve Gençleri Suç Ve Şiddete Yönelttiği Düşüncesine Yönelik Tutumun Mesleklere Göre Oranı ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 14: Örneklem Grubunun İçinde Şiddet Unsuru Barındıran Gerilim Ve Aksiyon Türü Filmlerin Başrol Oyuncularının Çocuklar Ve Gençler Tarafından

“Rol-Model” Alındığı Fikrine Katılma OranlarıHata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 15: Örneklem Grubunun Görsel Ve Yazılı Medyada Yer Alan Şiddet Haber Ve Görüntülerin Günlük Sosyal Hayatımızdaki Şiddeti Arttırdığı Düşüncesine Katılma Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 16: Örneklem Grubunun Görsel Ve Yazılı Medyada Yer Alan Şiddet Haber Ve Görüntülerin Günlük Sosyal Hayatımızdaki Şiddeti Arttırdığı Düşüncesine Katılma Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 17: Örneklem Grubunun Mesleklere Göre Medyada Gerek Haber Olarak Gerekse De Film Olarak Sunulan Şiddetin Günlük Hayatımızda Tanık Olduğumuz Şiddete Karşı İnsanlarda Duyarsızlık Oluşturduğuna Katılma OranlarıHata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 18: Örneklem Grubunun Şiddet İçeren TV Dizisi Ve Filmlerin Çocukları Ve Gençleri Suç Ve Şiddete Yönelttiği Düşüncesine Yönelik Tutumların Yaş Değişkenine Göre Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 19: Örneklem Grubunun İçinde Şiddet Unsuru Barındıran Gerilim Ve Aksiyon Türü Filmlerin Başrol Oyuncularının Çocuklar Ve Gençler Tarafından

“Rol-Model” Alındığı Tutumunun Yaş Değişkenine Göre OranlarıHata! Yer işareti tanımlanmamış.

(9)

v

Tablo 20: Örneklem Grubunu Cinayet, Hırsızlık, Gasp, Tecavüz Gibi Suçların İşlendiği Film Ve Haberlerde Suça Eğilimli İnsanların Gösterilen Bu Suçların İşleniş Biçimini İşleyecekleri Suçlarda Örnek Aldığı Düşüncesine Yaş Değişkenine Göre Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 21: Örneklem Grubunun Görsel Ve Yazılı Medyada Yer Alan Şiddet Haber Ve Görüntülerin Günlük Sosyal Hayatımızdaki Şiddeti Arttırdığı Tutumunun Yaş Değişkenine Göre Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 22: Örneklem Grubunun Medyada Gerek Haber Olarak Gerekse De Film Olarak Sunulan Şiddetin Günlük Hayatımızda Tanık Olduğumuz Şiddete Karşı İnsanlarda Duyarsızlık Oluşturduğuna Yönelik Tutumun Yaş Katılma Oranları Hata!

Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 23: Örneklem Grubunun Şiddet İçeren TV Dizisi Ve Filmlerin Çocukları Ve Gençleri Suç Ve Şiddete Yönelttiği Düşüncesine Yönelik Tutumlarının Eğitim Durumuna Göre Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 24: Örneklem Grubunun İçinde Şiddet Unsuru Barındıran Gerilim Ve Aksiyon Türü Filmlerin Başrol Oyuncularının Çocuklar Ve Gençler Tarafından

“Rol-Model” Alındığı Tutumuna Yönelik Eğitim Durumuna Göre Oranları ... Hata!

Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 25: Örneklem Grubunun Cinayet, Hırsızlık, Gasp, Tecavüz Gibi Suçların İşlendiği Film Ve Haberlerde Suça Eğilimli İnsanların Gösterilen Bu Suçların İşleniş Biçimini İşleyecekleri Suçlarda Örnek Aldığı Düşüncesine Eğitim Durumuna Göre Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 26: Örneklem Grubunun Görsel Ve Yazılı Medyada Yer Alan Şiddet Haber Ve Görüntülerin Günlük Sosyal Hayatımızdaki Şiddeti Arttırdığı Düşüncesine Eğitim Durumuna Göre Katılma Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 27: Medyada Gerek Haber Olarak Gerekse De Film Olarak Sunulan Şiddetin Günlük Hayatımızda Tanık Olduğumuz Şiddete Karşı İnsanlarda Duyarsızlık Oluşturduğuna Eğitim Durumuna Göre OranlarıHata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 28: Örneklem Grubunun Şiddet İçeren TV Dizisi Ve Filmlerin Çocukları Ve Gençleri Suç Ve Şiddete Yönelttiği Düşüncesine Katılma Aylık Gelir Durumu Düzeylerine Göre Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

(10)

vi

Tablo 29: Örneklem Grubunun İçinde Şiddet Unsuru Barındıran Gerilim Ve Aksiyon Türü Filmlerin Başrol Oyuncularının Çocuklar Ve Gençler Tarafından

“Rol-Model” Alındığı Fikrine Katılma Durumu Aylık Gelir Durumu Düzeylerine Göre Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 30: Örneklem Grubunun Cinayet, Hırsızlık, Gasp, Tecavüz Gibi Suçların İşlendiği Film Ve Haberlerde Suça Eğilimli İnsanların Gösterilen Bu Suçların İşleniş Biçimini İşleyecekleri Suçlarda Örnek Aldığı Düşüncesinin Aylık Gelir Durumu Düzeylerine Göre Katılma Oranları. ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 31: Örneklem Grubunun Görsel Ve Yazılı Medyada Yer Alan Şiddet Haber Ve Görüntülerin Günlük Sosyal Hayatımızdaki Şiddeti Arttırdığı Düşüncesine Aylık Gelir Durumuna Göre Katılma Oranları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 32: Medyada Gerek Haber Olarak Gerekse De Film Olarak Sunulan Şiddetin Günlük Hayatımızda Tanık Olduğumuz Şiddete Karşı İnsanlarda Duyarsızlık Oluşturduğuna Katılma Durumumun Aylık Gelir Düzeyine Göre OranlarıHata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 33: Örneklem Grubunun Medyadaki Şiddet Tutumunun Cinsiyet Değişkenine Göre İstatiksel Analizi ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 34: Örneklem Grubunun Medyadaki Şiddet Tutumunun Meslek Değişkenine Göre İstatiksel Analizi ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 35: Örneklem Grubunun Medyadaki Şiddet Tutumunun Eğitim Durumu Değişkenine Göre İstatiksel Analizi ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 36: Örneklem Grubunun Medyadaki Şiddet Tutumunun Gelir Durumu Değişkenine Göre İstatiksel Analizi ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Tablo 37: Örneklem Grubunun Medyadaki Şiddet Tutumunun Gelir Durumu Değişkenine Göre İstatiksel Analizi ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

(11)

vii ÖZET

MEDYA VE ŞİDDET

Medyadaki Şiddet Olgusunun Toplumsal Hayata Yansıması Hakkında Niceliksel Araştırma:

Gaziantep İl Örneği, 2016

Bu çalışmada, medyadaki şiddet olgusunun sosyal yaşamdaki şiddet eğilimini etkileyip etkilemediği, etkiliyorsa ne düzeyde etkilediği, dolayısıyla toplumdaki şiddet olaylarındaki artışla medya araçlarıyla sunulan şiddet arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığı üzerine durulacaktır. Özellikle kendilerine “rol model” arama çağındaki çocukların ve gençlerin medyadaki şiddet görüntülerinden psikolojik ve sosyal yönden nasıl etkilendiği bu araştırmada üzerinde durulacak diğer bir konu olacaktır.

Bu çerçevede bu çalışmanın amacı, doğal bir insani eğilim olan şiddetin ortaya çıkmasında medyanın aracı bir rolü var mı, varsa bu şiddetin sosyal dünyaya yansıma biçimi nasıldır, rol model arayışı içindeki çocukları ve gençleri ne düzeyde etkilemektedir soruları üzerinde durulacaktır. Bu amaçla medyadaki şiddetin insanda var olan şiddet eğilimini etkileyip etkilemediğini anlamak için Gaziantep ilinde yaşayan bir grup çocuk, genç ve orta yaşlı insanlarla görüşme gerçekleştirilecektir.

Çalışma konumuzla ilgili olarak Gaziantep ilinde yaşayan bir grup çocuk, genç ve orta yaşlı insanlara 10 sorudan oluşan bir anket uygulanacaktır. Bu anket çalışması üzerinden niceliksel bir araştırma yapılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Şiddet, medya, çocuk, rol model

(12)

viii SUMMARY MEDİA AND VİOLENCE

A Quantitative research on the reflection of violence phenomenon to the society:

The case of Gaziantep province, 2016

This study will focus on the extent to which violence in the media affects the tendency to violence in social life, if so, and whether there is a significant relationship between the increase in violence in society and the violence presented in media. Especially how children and young people in the age of exploring "role models" are influenced psychologically and socially by images of violence in the media will be another subject to be discussed in this research.

In this context, the purpose of this work is to investigate whether the media has a mediating role in the emergence of violence, which is a natural human tendency. If so, how are the ways in which this violence reflects into the social world and the extent to which children and young people in search of role models are influenced. For this purpose, interviews with a group of children, young and middle-aged people living in the province of Gaziantep will be carried out in order to understand whether the violence in the media affects the tendency to violence. A questionnaire consisting of 10 questions will be applied to a group of children, young and middle-aged people living in the province of Gaziantep. A quantitative research will be carried out through this survey study.

Key words: Violence, media, child, role model

(13)

1

1. BÖLÜM GİRİŞ

20. yüzyılın başlaması ile birlikte diğer teknolojik alanlarda olduğu gibi iletişim teknolojilerinde de önemli gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle bu alanda televizyon ve bilgisayarın icadı ile internetin kullanılmaya başlanması kitlesel iletişimi devasa boyutlara taşımıştır.

Frankfurt Okulu düşünürlerinden Teodor Adorno ve Max Horkheimer’ın ortaklaşa kaleme aldıkları “Aydınlanmanın Diyalektiği” eserinde de belirtildiği gibi modern dönemde aklın insanın özgürleşmesine hizmet etmek için kurguladığı ve hayata geçirdiği teknolojik buluşlar bir süre sonra kapitalist piyasa ekonomisinin hegemonik amaçlarına hizmet etmeye başlamıştır. Bu bağlamda insan teknolojinin egemenliği altına girerek özgürlüğünü yitirmeye başlamıştır.

Kitle iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, bu araçların sunduğu dünyaya insanları bağımlı hale getirmiştir. Özellikle kitap okuma alışkanlığının çok az, buna karşılık günlük TV izleme ve internette zaman geçirme oranının yüksek olduğu ülkemizde insanlar bilgi ihtiyaçlarını daha çok medya yoluyla karşılamaktadırlar. “Televizyon okuyup kitap seyreden” bir toplum olduk dersek abartmış olmayız. Zira RTÜK uzmanlarına göre 2015 yılı itibariyle Türkiye’de ortalama yedi saatin üzerinde TV seyreden kişi sayısı hızla artmaktadır. Yine, TV izleme yaşı çocuklarda iki yaşına kadar düşmüş durumdadır. Ayrıca internet başında en çok zaman geçiren 16. ülke olan Türkiye’de insanlar ortalama 4.6 saatini internette, 2.9 saatini de mobilde geçirmektedir. Dolayısıyla toplumumuzda görsel medya bağımlılığı bir salgın hastalık gibi artmakta ve yayılmaktadır.

Medyanın toplumu bilgilendirme ve çevremizde ve dünyada olup bitenler hakkında bizi haberdar etmesi elbette ki faydalıdır. Ancak toplumu bilgilendirmenin etkin bir aracı olan medya diğer yandan bize bir dünya ve bu dünyaya ait görüntüler ve bu görüntüler eşliğinde bir takım mesajlar sunmaktadır. Sunmuş olduğu dünyayı

(14)

2

nasıl algılayacağımız noktasında bizi yönlendirir, bilincimizde belli tutum ve davranış örüntülerinin yerleşmesinde rol oynar ve bazen de tek başına belirleyici hale gelir. Küresel kapitalist sistemin endüstrileştirerek tüketim nesnesi haline getirdiği kültürel ürünlerin medya vasıtasıyla yaygınlaştırılması, sunulan kültüre ait tutum ve davranışları taklit eden standart insan tiplerini doğurmaktadır. Sunulan kültür ürünlerinden biri de şiddettir.

Medyanın, gerek haber programlarında gerekse de film, reality show ve tartışma programlarında sunduğu şiddetin sosyal hayattaki tutum ve davranışlarımızı etkilediği uzmanlarca kabul edilmektedir.

Şiddet konusu ile ilgili yapılan araştırmalardan, bu olaylara en çok televizyonlarda yer verildiği saptanmıştır (Erdoğan Alemdar, 1990). En popüler medya aracı olarak kabul edilen televizyon program içeriğiyle toplumun her yaştan kesimini etkisi altına alabilmektedir. Televizyon üzerine yapılan çalışmalarda insanı etki altına alma, yönlendirme ve bağlayıcı olma konusunda büyük bir gücü olduğu kabul edilmiştir (Korkmaz ve Yeşil, 2008: 26, 55-72. ). Medyanın önemli bir formu olan TV bireylerin davranışlarını şekillendirme, onlara çeşitli konularda model sunma, bilgi ve bilinç sağlama gibi konularda en çok dikkati çeken bir iletişim aracıdır (Çağlayandereli ve Erjem, 2006: 15-30).

Televizyon daha ince yollarla da kumanda merkezidir. Örneğin, diğer medya araçlarından yararlanışımız ağırlıkla televizyon yönlendiriciliğiyle olmaktadır.

Telefon sisteminin nasıl kullanılacağını, hangi filmlerin görüleceğini, hangi kitap, kaset ve dergilerin alınacağını, hangi radyo programlarının dinleneceğini televizyondan öğreniriz. Televizyon iletişim ortamımızı, başka hiçbir iletişim aracının gücünün yetmeyeceği tarzda bizim adımıza düzenler ( Postman, 2010 : 91- 92). ( Po

Freedman ve Sears adlı iki sosyal bilimcinin televizyon ve sair görsel medyadaki şiddet eylemlerini gözlemenin insanlarda saldırganlıkla ilgili düşüncelerin uyarılmasına yol açacağını bunun da insanlarda davranışsal eğilimlere yayılmasıyla izleyicileri eyleme hazır hale getireceğini vurgulayarak medya-şiddet ilişkisini açıklamaktadır. Toplumda gözlenen şiddet eylemleri ile medyada yansıtılan

(15)

3

şiddet olgusuna yaklaşımda model alma ya da sosyal öğrenme süreci temel alınmaktadır. Tüm davranışlarda olduğu gibi, şiddet içeren davranışlarda da özdeşleşme, pekiştirme beklentisi gözlenen davranışın yapılması, gözlenen davranışın taklit edilmesi gibi öğrenme ilkeleri işlemektedir. Eğer televizyonda bir şeyler öğreniliyorsa ki öğrenildiğinden kuşku yoktur, saldırgan davranışlar da öğrenilebilir ancak, sosyalizasyon sürecinde saldırganlığın ne zaman uygun olduğu, ne zaman uygun olmadığının öğrenilmesi daha önemlidir. Bundan daha önemlisi ise, düşmanca saldırganlığın ve şiddetin öğrenilmesine izin verilmemesi ve toplumca onaylanmamasıdır ( Palabıyıkoğlu, 2008:124).

RTÜK’ün 2009 yılında gerçekleştirdiği “Televizyon Eğilimleri Araştırması”nda, televizyon izleme alışkanlığı nedeniyle oluştuğu düşünülen davranışlara ilişkin görüşlere bakıldığında, “Toplumda şiddet artıyor” ifadesine katılım oranının %79,6; “İnsanları televizyona bağımlı hale getiriyor” ifadesine katılım oranı %83,7 ; “Dil yapımızı olumlu etkiliyor” ifadesine katılım oranı %48,8 ;

“Kültür, örf ve adetlerin gelişmesine yardımcı oluyor” ifadesine katılım oranı %44,2;

“Çocukların sosyal gelişimine olumlu etkisi oluyor” ifadesine katılım oranı %45,1 olmaktadır (RTÜK, 2009).

Bu araştırma sonuçlarından da anlaşılacağı üzere televizyonun olumsuz etkilerine katılım oranının olumlu etkilerine katılım oranından daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır.

stman, 2010 ).

En çok tercih edilen diğer bir medya aracı da internettir. Bilgisayar teknolojisinin gelişimine paralel olarak dünya genelinde iletişimi çabuklaştıran ve kolaylaştıran internet erişimi de gelişmiştir. İnternet bir iletişim aracı olmanın ötesinde bir toplumsal mekândır. Bu mekân yeni toplumsal ilişki biçimlerinin yaratılmasının aracıdır (Timisi, 2003:24-25). Facebook, Youtube, Twitter gibi paylaşım siteleri üzerinden sosyal paylaşımlarda bulunulmaktadır. İnternet, eğlence, bilgi ve iyi bir zaman geçirme aracı olmakla birlikte bilinçsiz kullanımı zaman israfı, dilin yanlış kullanımı, şiddet ve cinsel uyarılma gibi olumsuz etkilere de neden olmaktadır.

(16)

4

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Ankara Polis Radyosu’nda yayınlanan Medya Okulu programında medyanın toplumsal gelişim üzerine etkileri konusundaki değerlendirmesinde; medyanın ülkemiz ve dünyanın geleceğini ilgilendiren bir olay olduğuna dikkat çekerek, günümüz genç kuşaklarının daha önceki kuşaklara oranla şiddeti daha çok yaşadıklarını ve bundan da medyanın rolünün yadsınamaz olduğuna vurgu yaparak, şiddet konusunda toplumun giderek duyarsızlaştığının gözlemlendiğine dikkat çekmiştir ( www.e-psikiyatri.com).

Gerçekten de içinde şiddet barındırmayan günlük sosyal yaşama dair haberlerin nerede ise haber değeri taşımadığı günümüz habercilik anlayışı her gün verdiği şiddet içerikli haberlerle toplumu şiddete karşı duyarsızlaştırmaktadır.

Özellikle iyi-kötü, haklı-haksız temalarının işlendiği filmlerde iyinin kullandığı şiddet ile haklı olanın hakkını elde etmek için kullandığı şiddet meşrulaştırılarak, gerçek hayatta da şiddetin bir sorun çözme yöntemi olarak kullanılmasının önü açılmaktadır.

Medyadaki şiddete en fazla maruz kalınan dönem ergenliğe kadar olan çocukluk dönemidir. Yapılan araştırmalarda şiddetin çocuk ve gençlerde daha yaygın olduğu gözlenmiştir (Dinçer ve Yılmazkol, 2009:180-210). Nitekim çocuklar televizyonda seyrettiği ve beğendiği kahramanın model oluşturucu davranışını gözlemleyerek taklit eder. Araştırmalar, çocukluk döneminde edinilen davranışların yetişkinlik döneminde bireyin kişilik yapısını, inanç, tutum ve davranışlarıyla değer yargılarını büyük oranda şekillendirdiğini ortaya koymuştur.

Postman televizyon aracılığı ile çocukların, yetişkin dünyasına ait parasal, toplumsal, cinsel ilişkilere, kavga, çatışma ve şiddet olaylarına, hastalık ve ölümle ilgili olaylara maruz kaldığını ve bunun ise çocukluğun yok oluşu anlamına geldiğine işaret eder.(Paker, 2009: 129-155).

1999 yılı nisan ayında ABD’nin Colorado eyaletinde iki öğrenci bir liseyi basarak 12 öğrenci ve bir öğretmeni öldürmüştür. Polis tarafından yapılan soruşturmada bu öğrencilerin gerçekleştirdikleri katliamdan önce “Katil Doğanlar”

(17)

5

filmini izledikleri tespit edilmiştir. Yine 2015 yılının Eylül ayında Londra’da 25 yaşındaki Nicholas Salvador adında bir İngiliz vatandaşı IŞİD terör örgütünün kafa kesme videolarını izlemeyi takıntı haline getirdikten sonra Palmira Silva adında, 82 yaşındaki bir kadını başını keserek öldürmüştür.

Medyanın değerlerimizi, tutum ve davranışlarımızı şekillendirmede ne denli etkileyici bir güç olduğunu, son yıllarda basına ve klinik ortamlarımıza yansıyan birçok vaka örneği ile daha da net bir biçimde gördük. İçinde “bu akşam ölürüm, beni kimse tutamaz” sözleri geçen bir şarkının ardından köprüden atlayan ergenleri,

”temel içgüdü” ve “testere” filmlerinin ardından gördüklerinin aynısını uygulayan genç insanları, tecavüz sahnelerini oyun zannedip arkadaşları üzerinde uygulamaya kalkan çocukları, “erkekliğin kitabını yeniden yazan” delikanlıları ve onlara hayranlık duymayı öğrenen genç kızları ve tabii ki “kurtlar vadisi” ile birlikte mafya olmaya iyiden iyiye öykünen “Polat”ları,”Çakır”ları sanırım hepimiz fark ediyoruz ( www.msxlabs.org).

(18)

6

1. ŞİDDET, ŞİDDET TÜRLERİ VE KAYNAKLARI 1.1. Kavram Olarak Şiddet Tanımı

Latince violentia’ dan gelen terim, birisine fiziksel güç kullanımını belirtiyordu; bu, sonuçları bakımından belirli türden bir güç kullanımıdır : Fiziksel

güç kullanımının sonucu, buna maruz kalanın rahatsız olması, alıkonması, kabaca ya da sertçe müdahaleye uğraması, dokunulmazlığının bozulması, onurunun kırılması,

aşağılanması ya da kirletilmesidir (Yavuz, 2014:5).

Şiddet, felsefeden antropolojiye, psikolojiden sosyolojiye, din, hukuk ve siyasete kadar birçok sosyal bilim dalının araştırma alanına girmektedir. Her bilim dalı şiddeti kendi ilgi alanına göre tanımlamaktadır. Bilindiği üzere her tanımlama tanımlanan şeyin özüne müdahale ve tanımlanan şeyi sınırlandırmadır. Bu bağlamda şiddet kavramı da değişik disiplinlerce farklı şekillerde ele alındığı için her disiplinin kendi alanıyla sınırlı bir şiddet tanımı vardır. Ancak biz şiddet kavramını sosyoloji biliminin sınırları içinde kalarak ve tez konumuzla bağlantısı çerçevesinde ele alınan tanımlamalarla ele alacağız. Sosyoloji, şiddeti toplumsal kurumlardan bağımsız bireysel bir olgu olarak ele almaz. Toplumsal kurumları şiddete neden olan ve onları şekillendiren unsurlar olarak görür. Bu bağlamda şiddeti ele alırken ona yol açan kültürel, ekonomik, psişik, sosyal, politik ve yapısal unsurları birlikte değerlendirmektedir. Dolayısıyla şiddeti tek bir nedene indirgeyerek açıklamak bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Şiddetin birden çok nedene bağlı olarak ele alınması sosyoloji için önemli bir unsurdur.

Şiddet, insanlık tarihi ile eşzamanlı olup insanın doğal bir eğilimi olan, sürekli onunla mücadele ettiği evrensel ve toplumsal bir olgudur. Zira, şiddetin insanın temel içgüdülerinden biri olması onun evrensel niteliğini, toplumsal ilişkilerde zaman zaman ortaya çıkması ise toplumsal niteliğini ortaya koymaktadır.

Şiddet tarihsel ve evrensel bir olgudur. İnsanlık tarihi savaş ve barışın, uyum ve çatışmanın tarihidir. Dini öğretiler şiddet ile ilgili düzenlemeler getirirken, hukuk şiddetin tanımını yaparak sınıflandırmış ve şiddete karşı hangi durumlarda ne yapılması gerektiği ile ilgili yaklaşımlar geliştirmiştir. Dolayısıyla şiddetin varlığıyla onu sınırlandırma ve durdurma çabası atbaşı gitmiştir. Şiddet, insanlık tarihinde düz

(19)

7

bir çizgi üzerinde ilerleyen evrimsel bir süreç olmaktan ziyade, iniş ve çıkışları olan, döngüsel/helezonik yönü olan bir süreçtir. İnsan ve toplum doğasında var olan şiddet, sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik ortamlara göre de artıp eksilebilmektedir.

Nitekim tarihsel olarak şiddetin arttığı ve eksildiği dönemler olmuştur ve olmaktadır.

Günümüzde Irak, Afganistan ve Suriye’de gördüğümüz şiddeti sadece yabancı işgaline karşı bir tepki olarak açıklayamayız. Aynı zamanda bu devletlerin, kendi halkı içinde zayıfı güçlüden koruyacak, suçluyu cezalandıracak ve halkın temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek güç ve otoriteden yoksun olmasının doğurduğu bir kaos ortamının ürünü olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır. Toplumsal düzenin bozulduğu kaos ortamları her türlü şiddet olaylarının (adam öldürme, yaralama, kaçırma, yağma, tecavüz vb.) artmasına neden olmaktadır.

Her ne kadar şiddet denilince ilk akla gelen şey fiziksel güç kullanımı ise de, şiddet fiziksel güç kullanımını da aşan bir anlama sahiptir. Şiddeti geniş anlamda tanımlarsak, güç, baskı ve zorlama yoluyla bedensel, ruhsal ve maddi zarara yol açacak hareket, söz, tutum ve yaklaşımların tümü olarak tanımlayabiliriz. Dolayısıyla şiddet, fiziksel zarar verme, alıkoyma, zorlama, yıkma, imha etme, cinsel istismar, öldürme gibi fiziksel, psikolojik ve ekonomik yönden zarara neden olan tüm davranış biçimlerini içermektedir. Ayrıca şiddet sadece başkalarına yönelik bir eylem olarak da anlaşılmamalıdır. İnsan kendisine de isteyerek ve bilerek ruhsal ve bedensel olarak zarar verebilmektedir. İnsanın kendisine yönelik uyguladığı en belirgin şiddet türü ise intihardır.

Şiddet sözcüğü etimolojik olarak Arapça’dan dilimize geçmiş bir sözcüktür.

Sertlik, kaba ve katı davranış, kaba güç kullanımı ve saldırganlık anlamındadır.

Günlük dilde şiddet ve saldırganlık genelde birbirlerinin yerine kullanılmakla birlikte şiddet, kin, nefret, öfke gibi duygulara dayanan nitelikli ve daha fazla zarar verici bir saldırganlık hali iken saldırganlık ise şiddeti kapsayan daha geniş anlamlı üst bir kavramdır (Işıker, 2011:8). Saldırganlık, hâkim olmak, yenmek, yönetmek amacı ile güçlü, şiddetli, etkili bir hareket, fiil, işlem: bir işi bozma engelleme, boşa çıkarmaya karşı düşmanca, yaralayıcı, hırpalayıcı veya tahrip edici (yıkıcı, yok edici) amaç taşıyan bir davranıştır (Erten ve Ardalı 1996:143). Dolayısıyla şiddet bir saldırganlık biçimi ve derecesidir.

(20)

8

Saldırganlık ve şiddet anlık tahriklerin sonucu olabileceği gibi çoğu zaman da bireylerin belirli bir hedefe ulaşmak için bilinçli ve planlı davranışlarından oluşmaktadır. Her iki halde de bireylerin saldırganlık ve şiddet davranışına başvurmalarının nedeni ulaşmaya çalıştığı bir hedef konusunda kendisini engellenmiş hissetmesi, dolayısıyla ulaşmaya çalıştığı hedefle arasındaki engeli kaldırmak istemesidir. Ancak kendisini hedeflerine ulaşma konusunda engellenmiş hisseden herkes saldırganlık ve şiddet yoluna başvurmaz. Her insanda şiddet uygulama potansiyeli olmakla birlikte, sadece bazı insanlar var olan bu potansiyeli eyleme dönüştürmektedir. Saldırganlığın biyolojik ve kalıtımla aktarılan bir yönü olduğu gibi ortaya çıkmasında öğrenilmiş ya da çevresel faktörlerin de etkisi vardır.

Örneğin sık sık aile içi şiddete tanık olmuş ya da medyada sıklıkla şiddet davranışlarına tanık olmuş bir kişinin saldırgan davranışlarda bulunmaya daha yatkın olduğu araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır.

Daha geniş bir bakış açısıyla söylemek gerekirse, saldırgan ve şiddet içerikli davranışın meydana gelmesinde sosyal, kültürel ve ekonomik faktörler etkili olmaktadır. İşsizlik ve yoksulluk, şiddetin oluşmasına etki eden ekonomik faktörleri oluşturmaktadır. Ailede ve yakın çevrede şiddetin uygulanması, kabullenilmesi ve disiplin yöntemi olarak değerlendirilmesi, şiddeti oluşturan sosyal ve kültürel faktörleri meydana getirmektedir (Mosses, 2001: 391-392).

Göç ve nüfus artışının doğurduğu kentleşme, işsizlik ve yoksulluk şiddeti arttıran sosyal ve ekonomik faktörlerdir. Gelir dağılımındaki eşitsizlik, şiddeti bu eşitsizliği aşmada bir araca dönüştürebilmekte, diğerlerinin elde ettiği maddi ve sosyal imkanlara ulaşmada şiddet adeta bir eşitleştirici araç olarak kullanılabilmektedir. Tüketim toplumunun yarattığı bireysel yaşam yani herkesin bir diğeri için fazlalık olarak algılandığı bir dünyada şiddet bir rekabet aracı olabilmektedir.

1.2. Sosyoloji ve Şiddet

Günümüzde araştırılan ve ilgi duyulan konulardan biri haline gelen şiddet olgusu, diğer sosyal bilim dallarının olduğu kadar Sosyologların da ilgisini çekmektedir. Sosyologlar tarafından şiddet olgusunun en iyi, toplumsal ilişkilerin

(21)

9

dinamikleri içinde, bütüncül bir yaklaşımla ele alınabileceği savunulmaktadır. Çünkü çatışmalar daha çok birbirleriyle ilişki içinde olan bireyler ya da gruplar arasında olmaktadır ( Kocacık, 2001:1-6).

Sosyoloji, içgüdüsel ve çevresel etkilerin kaynaklık ettiği bir insan davranışı olarak şiddeti sosyal kurumlar tarafından şekillenen bir olgu olarak görür. Bu bağlamda şiddete yol açan birçok etken ( psişik, kültürel, ekonomik, sosyal, politik vs. ) vardır ve şiddeti bu etkenlerle birlikte değerlendirmek gerekmektedir.

Şiddet genel olarak iki boyutuyla ele alınmaktadır. Birincisi bedene yönelik olan yönüyle şiddet, ikincisi ise iktidar, güç, politika, devlet, kültür, ve ekonominin etkileriyle oluşan şiddet. Sosyoloji, şiddetin daha çok bedene yönelik olan kısmıyla değil, semboller ve kültür aracılığıyla yapılan şiddet ile ilgilenmektedir (Walby, 2013: 95-111). Tamda bu noktada sosyolojide şiddetin ele alınış biçimlerini birkaç sosyal bilimcinin literatüre kazandırdığı kavramlar üzerinden değerlendirmek konuya bakış açımıza zenginlik katacaktır.

a ) Pierre Bourdieu’nun Şembolik Şiddet Kavramı

Simgesel şiddet kurumlar ve egemen yapılar aracılığıyla uygulanan en yaygın ve görünmez şiddet türüdür. Tarihsel süreci uygarlaşma süreci olarak ele aldığımızda simgesel şiddetin kaçınılmaz bir tırmanış içinde olduğunu belirten Bourdieu, kişilerin silah gücünden değil, yanlış anlamanın gücünden zarar görmelerinin simgesel şiddet olduğunu belirtir.

Bourdieu’ya göre simgesel şiddet; egemenlik altındakilerin habitusunu yani algılama, hissetme ve davranma şemaları olarak içselleştirdikleri toplumsallık dünyasını oluşturan yapılarla egemenlik ilişkilerinin yapısı arasındaki uyum sonucu egemenlik altındakilerin egemen olanların çıkarlarına uygun olan kategoriler aracılığıyla algılamasıdır.

Bu tanım çerçevesinde simgesel şiddeti en iyi anlatan örneklerden birisi Bourdieu ve arkadaşlarının The Social Structures of the Economy adlı çalışmasında yaptıkları konut piyasası araştırmasında yer almaktadır. Bu araştırmada müşteri ve

(22)

10

konut/konut kredisi satıcısı arasındaki ilişkinin irdelendiği bölüm simgesel şiddetin örneklendirilmesi anlamında önemli veriler sunmaktadır. Satıcının konuşmayı yürütme temposu, diyalog sırasında yaptığı kritik müdahaleler, müşterinin

“gerçekten” istediği ev tipini “öğrenme” süreci, müşterinin ev almakta ne kadar kararlı olduğunu anlama taktikleri, ödeme planı konuşulurken satıcının müşteriyi ürkütmemek için gösterdiği özen ve takındığı tavırlar bu ilişki içerisinde irdelenmektedir. Çalışmada, bu diyalog sırasında satıcının kurduğu şu cümleler simgesel şiddetin pratiğe dökülme biçimleri olarak kabul edilmektedir;

 Müşteriyle aynı çıkarlara sahip oldukları hissini vererek özdeşlik kurma:

“ Size bu öneriyi yapacak son kişi benim aslında, zira ben bayağı eski bir ev satın almıştım . . .”

 Kurumsal kimlik ağzıyla konuşma: “Biz müşterilerimize her zaman yeni yapılmış bir ev almalarını salık veriyoruz, zira . . .”

 Resmiyeti aşıyor görünme: “ Annem de buna benzer bir ev satın almıştı. . .”

 Güya vermemesi gereken bir sırrı veriyor gibi görünme: “ Bunu söylememem gerekiyordu ama şu planı seçerseniz . . .”

Burada özellikle ilk iki maddede, satıcının iki söylem tarzı arasında gidip gelme ayrıcalığını elinde tuttuğunu ve diyalog boyunca simgesel şiddeti uygulayan taraf olduğunu söylemek mümkün görünmektedir. (Göker’den akt. Özsöz, 2009:34).

Bourdieu’ya göre sembolik şiddet, sosyal düzen içinde üretilen ve rıza yoluyla kurulan bir baskıdır. Bu anlamda yasal olabilme potansiyeline sahiptir.

Bourdieu’ya göre televizyon simgesel şiddetin en önemli dinamiklerinden birisidir.

Televizyon kanalı sahiplerinin belirli gruplarla ve iktidarla olan ilişkileri yakın olduğu grup yada iktidar lehine kamuoyu oluşturmaları açısından önemli bir şiddet aracıdır. Bu televizyon kanallarına çıkarılan sözde aydınlar istenilen konuda istenilen şeyleri akademik üslupla ifade eden “buyur edilmiş fikir”

tekrarlayıcılarıdırlar. Bu yolla simgesel şiddet yeniden üretilmektedir. Bourdieu televizyon - simgesel şiddet ilişkisini Televizyon Üzerine (2000) ismiyle bir kitap haline getirmiştir. İktidara entegre olmuş TV kanalları “ Buyur edilmiş fikirler” in öncülüğünü yaparken “öteki” fikirleri dışlayan bir iktidar mekanizmasına dönüşmektedir. Böylece toplumdaki tüm düşünce ve görüşlerin eşit temsiliyet hakkı

(23)

11

ve medyatik söylemin özerkliği iktidar ve pazar güçleri tarafından ortadan kaldırılmaktadır. Medya alanı, pazar ekonomisinin güçlerini ve çıkar-bağımlı karmaşık ilişkiler ağından oluşan “kurumsal bir ses”i, alanın mutlak egemenine dönüştürmüştür. Bu bağlamda, medyatik söylemin özerkliği sorunu, bir iktidar alanı sorunudur. Nedenine gelince, Bourdieu’nun gösterdiği üzere, medya söylemi vasıtasıyla inşa edilmeye çalışılan toplumsal uzamın sınırları siyasal, iktisadi ve sembolik iktidar odaklarınca (devlet, parlamento-siyasal partiler vs.) istila edilmiştir.

Sonuçta, enformasyon ağı da, araçsal aklın ve iktisadi yasaların geniş beklentiler skalasınca şekillendirilmiş kendine has bir oluşumdur. İşte “eşit temsiliyet hakkı”nı baltalayan, bu tecimsel mantığın işleyiş tarzıdır. Sansür mekanizmasının mutlak-ı kadir görünümü, sivil toplumun önemli bir rol biçtiği basının “özerk bir toplumsallaşma” imkanını yaratabilme gücünü daha baştan yok etmiştir (http://docplayer.biz.tr/20698945-Sembolik-siddet-arenasi-televizyon-ve-medyatik- soylemin-ozerkligi-sorunu.html).

b) Collins ve Şiddet Tüneli

Şiddeti mikro sosyolojik açıdan ele alan Collins, video, fotoğraf gibi görseller üzerinden incelediği şiddet olaylarında insanların yüz ifadeleri ve duruşlarının olduğundan fazla bir gerilimi yansıttığını gözlemiştir. Şiddet olaylarına maruz kalan insanların o anda psikolojik ve fizyolojik değişimlere maruz kaldıklarını örneğin, kalp atışlarında ritmik değişimlerin olduğunu, el, ayak ve baş gibi organlarını kontrol etmekte zorlandıklarını tespit etmiştir. Şiddete maruz kalan bazı insanların hareketsiz kaldıklarını bazılarının ise öfkelerini yumruk atarak gösterdiklerini gözlemleyerek şiddetin zorluğuna ilişkin mikro düzeyde sosyolojik kanıtlar elde etmiştir. Collins, şiddeti korku bariyeri kavramı ile açıklamaktadır. Bu korku bariyerlerinden kaçınmanın Collins’e göre dört yolu ve şekli vardır: 1- Duygusal yönü güçlü bir kurban bulma. 2- Şiddet uygulayıcılarına cesaret veren izleyici yönlendirmesi. 3- Düşman ile karşı karşıya gelmeden uzaktan ateş açma. 4- Son ana kadar çatışma yokmuş gibi hareket ederek gizli şiddet uygulama.

Collins, “ şiddet tüneli” kavramını kullanarak şiddet türlerine açıklamaktadır.

Bu şiddet türlerinin belirli süreleri vardır ve kişinin şiddet tünelinde ne kadar süre ile kaldığına bakılarak şiddetin türü belirlenmektedir.

(24)

12

Kısa şiddet tünelleri, birkaç dakika ya da daha az sürelik şiddeti ifade etmektedir. Yumruklu kavgalar, polise mukavemet kısa süreli şiddet tüneline örnek verilebilir. Kısa süreli şiddet tünelin ağzı gibidir ve kişinin yaşadığı duygusal gerilimle tünelden vazgeçer. Orta şiddet tünellerinde kişi şiddet tünelinde birkaç saat kalabilmektedir. Bu şiddet tünelinde suç işleyen kişinin şiddet eylemini tekrarlayarak ve onu dönüştürerek muhafaza etmesine imkan sağlayan mekanizmalar vardır. Orta şiddet tünelleri, işyerleri ve kamu binalarındaki katliamlar gibi ölümlü saldırıları, sataşma ve aşağılayıcı şiddetleri içermektedir. Uzun süreli şiddet tünelleri birkaç gün ya da haftalarca sürebilmektedir. Uzun süreli şiddet tünellerine, küçük bir grup tarafından yapılan cinayet, tecavüz, gasp gibi eylemler ile birkaç gün süren isyanlar örnek olarak verilebilir.

1.3. Şiddet Türleri

İnsanın doğal bir eğilimi olmakla birlikte öğrenilebilir karmaşık bir eylem türü olan şiddetin değişik dışavurum biçimleri vardır. İnsanın iç dünyasında potansiyel olarak var olan şiddet enerjisi yapıcı ve yıkıcı niteliklere sahip bir olgudur. Dolayısıyla şiddetin, yapıcı ve yıkıcı olmak üzere temelde iki niteliğe sahip olduğunu söyleyebiliriz.

İnsanın doğayla olan ilişkisinde şiddet genelde yapıcı bir nitelik taşımaktadır.

Örneğin bir marangozun ağaca uyguladığı şiddet bir mobilyayı ortaya çıkmakta, bir demircinin demire uyguladığı şiddet bir korkuluk ya da kapı olarak hayatımızı kolaylaştırmakta ya da kaya ve toprağa uygulanan şiddet; baraj, yol, kum ve çimento gibi insanlığın ihtiyaçlarına hizmet ederek medeniyetin gelişmesine hizmet etmektedir.

Diğer taraftan aynı şiddet yıkıcı niteliğiyle; savaşlara, katliamlara, cinayetlere, yaralamaya, yakıp yıkmaya, öfke patlamasına, vurmaya, tekmelemeye, iteklemeye, aşağılamaya, tehdit ve hakarete, yoksun bırakmaya, ihmale, istismar ve zorbalığa hizmet etmektedir.

Bireysel ve toplumsal anlamda olumsuz bir davranış biçimi olan, diğer bir deyişle “gücün kötüye kullanımı” olarak nitelendirebileceğimiz şiddetin yukarıda

(25)

13

değindiğimiz gibi değişik türde dışavurum biçimleri vardır. Toplumun hemen her kesiminde yaşanan şiddet türlerini aşağıdaki başlıklar altında sıralayabiliriz.

1.3.1. Duygusal ya da Psikolojik Şiddet

Duygusal şiddet, şiddetin en sofistike ( karmaşık) türüdür. Bunun nedeni ise duygusal şiddetin psikolojik temelli oluşu ve görünmez niteliğidir. Dolayısıyla psikolojik şiddet içinde görünmeyen birtakım kontrol mekanizmalarını barındırmaktadır. Bu şiddet türü kişiye zihinsel, duygusal ve ruhsal açıdan zarar veren söz, tavır ve davranışları içerir. Psikolojik şiddete maruz kalan kişi kendisini, değersiz, aşağılanmış, utanmış, küçük düşürülmüş ve korkmuş hisseder. Bağırmak, hakaret ve küfür etmek, tehdit etmek, küçük düşürücü şakalar yapmak, ihmal etmek, başkalarıyla kıyaslamak, başkalarıyla görüştürmemek, disiplin ve kontrol altında tutmak, yeme içme ve giyim kuşamına karışmak gibi davranışlar psikolojik şiddetin en yaygın örnekleridir.

1.3.2. Fiziksel Şiddet

Şiddet denilince ilk akla gelen şiddet türü fiziksel şiddettir. Bunun nedeni ise fiziksel şiddetin görünür niteliği ve günlük hayatta en çok karşılaşılan şiddet türü olmasıdır. Genelde güçlü olanın güçsüze uyguladığı bir şiddet türüdür. Uygulandığı birey üzerinde; hakimiyet kurma, cezalandırma, boyun eğdirme, etkisiz hale getirme, isteklerini kabul ettirme gibi amaçları hedeflemektedir. Tekmelemek, yumruklamak, delici ve kesici aletlerle ya da ateşli silahlarla yaralamak ya da öldürmek, ateşle ya da kaynar su ile yakmak, zehirlemek, boğmak gibi eylemler fiziksel şiddet türleridir.

Yukarıda kısaca ifade ettiğimiz gibi fiziksel şiddet sadece bir kişinin diğer bir kişiye uyguladığı bir şiddetle sınırlı olarak anlaşılmamalıdır. İnsan kendisine de fiziksel şiddet uygulayabilmektedir. İnsanın kendisine yönelik uyguladığı ve genelde ölümle sonuçlanan bir diğer fiziki şiddet türü ise intihardır.

İntihar üzerine bilimsel çalışmalarıyla bilinen Oktik’in deyimiyle, intihar kişinin özbenliğine yönelik “modern şiddet”tir. Oktik’e göre yaşadığımız dönem birçok belirsizliği içinde barındıran bir gerçeklik olsa da (Lefebvre), bu gerçeklik içinde bireyin özbenliğine uyguladığı şiddet olarak intiharlar, bir sosyal gerçeklik olarak

(26)

14

vardırlar. Bu gerçeklik, zaman ve uzamda bireylerin eylemleriyle ortaya çıkarken, bireyler, kendi yaşamlarını diğerleriyle sürdürür. Bu birliktelik ve ortak bir ağa takılmışlık globalleşmeyle daha da derinleşmiştir. Yaşamın genel olarak bir mücadele olarak değerlendirildiği günümüzde, varoluşun temeli bize sunulanları tüketmekle sürmekte, birey kendini kurallarla, büyük bir kuralsızlık ve içinde yaşadığı gerçeğe yabancı bulmaktadır. Özellikle, modern toplumun bireye sunduğu yalnızlık, işsizlik, yoksulluk, göç gibi her gün yaşadığımız insanın öz benliğine yönelik “modern şiddet” bireyi çaresizlik ve değersizliğe itelemektedir. Kendi yaşamının değerini sorgulamayan ve değerli olarak sadece tüketmeyi gören günümüz insanı büyük bir çıkmaz içindedir. İstatistiklerde var olanın neredeyse iki katı olan ve bilinçsizce gerçekleştirilen öz benliğine şiddet yaşamın değerli kılınmasıyla önlenebilir. Değerli kılınmada sistemin bireye verdiği değer ve gücün karşılıklı olarak nasıl kullanıldığı önem kazanmaktadır (Oktik, 2008:199-218).

1.3.3. Cinsel Şiddet

Cinsel şiddet, genel olarak bir kimsenin bedenini istemediği halde cinsel arzularının tatmini için zor yolla kullanmaktır. Cinsel şiddete maruz kalan kişi, şiddet uygulayan kişinin karşı cinsi olabileceği gibi hemcinsi de olabilir. Hatta cinsel şiddet uygulayan kişinin eşi dahi olabilir. Nitekim birçok evli kadının eşlerinden cinsel şiddet gördüğü gerek medyaya gerekse de boşanma davalarına konu olmaktadır.

Birçok evli kadın istekleri dışında eşleri tarafından fiziksel olarak cinsel ilişkiye zorlanmakta veya tehdit edilmektedir. Erkeklerin eşleri üzerinde sınırsız cinsel haklarının olduğu yönündeki geleneksel normların varlığı evli kadınları ruhsal ve psikolojik travmaya neden olan cinsel tecrübeler yaşamalarına neden olmaktadır.

Cinsel istismara ve şiddete maruz kalan diğer kesim ise çocuklardır.

Çocuklara yönelik cinsel istismar toplum tarafından tabu olarak görüldüğü için açığa çıkarılmayan en önemli şiddet türlerinden biri olma özelliğini her toplumda taşımaktadır ( Tekin, 2011:38 ). Cinsel istismara ve şiddete, özellikle de aile içi cinsel istismara (ensest ilişkiye) maruz kalan çocuklar hayatları boyunca üzerlerinde etkisini atamayacakları davranışsal, duygusal ve psikolojik sorunlar yaşamaktadırlar.

(27)

15

Kişiyi rızası dışında cinsel ilişkiye zorlamak, tecavüz etmek, elle taciz ve sarkıntılık etmek, birileri ile cinsel ilişkiye (fahişeliğe) zorlamak, kadını doğurmaya ya da doğurmamaya zorlamak gibi insanın cinselliğini isteği dışında kullanmak ya da kullanmasına engel olmak cinsel şiddet türünün yaygın örnekleridir.

1.3.4. Ekonomik Şiddet

Ekonomik şiddet genel anlamda kişinin ekonomik varlığı üzerinde rızası dışında tasarruf edilmesi, hukuk dışı yollarla ekonomik faaliyetlerinin kısıtlanması veya kontrol edilmesidir.

Bireyin barınma, beslenme, çalışma ve mülkiyet edinme hak ve özgürlüğüne yönelik engellemeler ekonomik bazı hakların kullanımının yasal sınırlamaları dışında ekonomik şiddet kategorisinde değerlendirilir.

Ekonomik şiddet; çalışanın ücretini ödememek, kadının çalışmasına izin vermemek, çalışan kadının ve çocuğun parasına el koymak, evli erkeğin eşinin ve çocuklarının maddi ihtiyaçlarını karşılamayarak kazancını kendi zevki için harcaması, başkalarının mallarını hile ile ya da zor kullanarak elinden almak, kadına mirastan pay vermemek için hileli yoldan miras bırakanın mallarını erkek evlatları üzerine tapulaması gibi değişik şekilleri olan ve temelde bireyi maddi imkânlardan yoksun bırakmayı amaçlayan şiddet türüdür.

1.4. Şiddetin Kaynağı İle İlgili Temel Kuramlar

Herakleitos, evreni çatışmanın mekanı olarak tasvir eder. Doğadaki varlıkların, zıt öğelerin çatışması ile oluştuğunu ve bu zıtlıkların doğurduğu dinamizle de kendini var ettiğini ileri sürer. Deprem, sel, kasırga, tsunami gibi doğal afetler doğadaki çatışmanın göstergeleridir. İnsan da doğanın bir parçası olması nedeniyle çatışma ve şiddeti içinde barındırır. Bir volkanik dağın patlaması nasıl belli iç ve dış etkenlerin tesiriyle meydana geliyor ise insanda potansiyel olarak var olan şiddetin ortaya çıkması da içten gelen biyolojik ve psikolojik etkenler ile dışarıdan gelen sosyal, kültürel ve ekonomik etkenler sonucu ortaya çıkmaktadır.

(28)

16

Günümüzde insan kaynaklı şiddet olayları: biyoloji, psikiyatri, psikoloji, kriminoloji ve sosyoloji gibi farklı disiplinler tarafından incelenmektedir. Şiddet olgusunun bu disiplinler tarafından ayrı ayrı incelenmesi ve çözümlenmesi, şiddet eyleminin çok boyutlu ve karmaşık bir niteliğe sahip olduğunu göstermektedir.

Şiddetin ya da saldırganlığın kökeninin ne olduğuna ilişkin bir çok kuram olmakla birlikte bu kuramları iki başlık altında toplamak mümkündür.

Bunlardan birincisi “içgüdü kuramı”dır. Bu kurama göre açlık, cinsellik gibi saldırganlık da tatmin edilmesi gereken bir içgüdüdür. Freud ile başlayan bu yaklaşım saldırganlığın sosyalleşme süreçleri içinde kabul edilebilir davranış modellerine çevrilebileceğini öngörmektedir. Örneğin sportif faaliyet, her türlü yarışma, fiziksel güç açılımlı meslekler ya da cerrahlık ve benzeri gibi. Saldırganlık içgüdüsünün yarattığı enerjiyi daha az zararlı hedeflere yönelterek boşaltmak ya da yüceltme, karşı tepkiler oluşturma gibi şekil değiştirmiş biçimlerde ifade etmek amaçtır. İkinci tür kuram ise “ sosyal öğrenme kuramı” dır. Buna göre saldırganlık çevre faktörleri aracılığıyla ortaya çıkar. Sosyal öğrenme kuramı, bireyin yaşadığı çocukluk döneminde edindiği duygu, düşünce, bilinçaltına atılmış birikimleri ile buna bağlı olarak dürtülerinin onu şiddete yönelttiğini ileri sürmektedir. Özellikle istismarın olduğu evlerdeki çocuklar, ilişkilerde daha güçlü insanların, kendilerinden daha güçsüz insanları kontrol etmek için saldırganlığı kullanabileceklerini görmeye ve öğrenmeye eğilimlidir. Şiddet uygulayan babayı gören, ya da, çocukluğunda kötü davranış görmüş olan erkeklerin şiddete yöneldiği ortaya çıkmıştır. (Okumuş, 2014:11-12)

İnsandaki şiddet eğilim ve davranışını iki temel kaynağı vardır. Biyolojik ve Psikolojik kaynaklar ile sosyo - kültürel ve ekonomik kaynaklar.

1.4.1. Biyolojik ve Psikolojik Kaynaklar

Şiddet üzerine yapılan bilimsel çalışmalarda şiddetin ortaya çıkmasında bireyin biyolojik yapısının ve psikolojik durumunun etkili olduğuna dair düşünceler ileri sürülmüştür.

(29)

17 a. Biyolojik Kaynaklar

Biyolojik yaklaşım, şiddet davranışının temelinde genelde beyin işleyişine bağlı olarak kimyasal ve hormonal etkileşimleri görmektedir.Şiddet davranışlarının genellikle limbik sistem ile beynin frontal ve temporal lobları ile ilişkili olduğu ileri sürülmektedir.

Saldırganlığın doğuştan mı yoksa sonradan öğrenilen bir davranış mı olduğu konusunda yapılan araştırmalarda şiddet ve saldırgan davranışların meydana gelmesinde her iki faktörün de etkili olduğu sonucu ortaya çıkmıştır.

Saldırganlığın biyolojik ve kalıtımla aktarılan bir yönü vardır. Erkeklerin genel olarak kadınlardan daha saldırgan olması ve yüksek testosteron düzeylerinin saldırganlıkla bağlantılı olması saldırganlığın biyolojik yönüne dair bir kanıt teşkil etmektedir. Ancak bu biyolojik kanıt saldırganlığın öğrenilmiş ya da çevresel faktörlerle ilişkisini ortadan kaldırmamaktadır.

b. Psikolojik Kaynaklar

Psikoloji alanında yapılan araştırmalar, içgüdülerin, karmaşık duyguların, deneyimlerin ve model alarak öğrenmenin insanları şiddete yönelttiğine ilişkin bulgular ortaya koymuştur. Freud, insanın içinde düşmanlık ve yok etmeye yönelik faal bir içgüdü olduğunu ileri sürmüştür. Freud’a göre açlık, cinsellik gibi saldırganlık da tatmin edilmesi gereken bir içgüdüdür. Freud’un saldırganlık konusundaki bu içgüdüsel yaklaşımı insanı adeta içgüdülerinin hizmetkarı haline getirdiği için eleştirilmiştir. Kant’a göre ise insan dürtülerinin etkisi altında olmakla birlikte onlara uymak zorunda değildir. İnsan saf aklıyla koyduğu ahlak yasalarının muhatabı olarak, dürtülerini disiplin altına alabilir.

Şiddetin öğrenilmesinde model alma da önemli bir etkendir. Şiddet ve saldırganlık, duygu yükü fazla birtakım örnekler vasıtasıyla öğrenilebilir. Nitekim genç suçluların çoğunun çocukluk dönemlerinin geçtiği aile çevrelerinde dayak ve şiddete maruz kaldıkları ve aile içi şiddete sık sık tanık oldukları tespit edilmiştir.

Albert Bandura, medyada yayınlanan saldırgan davranış örneklerinin çocuklar

(30)

18

üzerinde yaptığı etkiyi ele aldığı araştırmasında saldırganlığın gözlemsel yolla öğrenildiğini tespit etmiştir.

Şiddet eylemine yönelten psikolojik nedenler arasında öğrenmenin ve deneyimlerin dışında bazı duygu durumları da söz konusudur. Olumsuz duygu ve ruh halleri içinde bulunma, fiziksel ya da duygusal acı çekmenin de insandaki şiddet eğilimini arttırdığı bilinmektedir. İnsanları hem bireysel hem de toplumsal alanda şiddet kullanımına iten psikolojik etkenlerin başında, aşağılandığını, gururuyla oynandığını, hor görüldüğünü ve küçük düşürüldüğünü hissetmesi gelmektedir. Bu olumsuz duygu durumları insanları bu durumu değiştirme adına harekete geçmeye ve bu yolla şiddeti haksızlıkla mücadele etme görüntüsü altında meşru görmeye itebilir.

Fiziksel rahatsızlıklar, kötü kokular, gürültü, hava kirliliği, sigara dumanı ve hava sıcaklığı gibi çevresel faktörlerin insanlardaki şiddet davranışlarını tetiklediği tespit edilmiştir. Nitekim kriminal incelemelerde, cinayet, saldırı ve tecavüz vakıalarının hava sıcaklığına paralel olarak arttığı gözlenmiştir.

1.4.2. Sosyo – Kültürel ve Ekonomik Kaynaklar

Sosyal bilimlerde şiddet olgusu şiddete yol açan psişik, ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal ve yapısal unsurlarla birlikte ele alınmaktadır. Gündelik yaşam pratiklerinin bir parçası olarak şiddet, yaşamın sürdürüldüğü veya sosyal etkileşim ve iletişimin olduğu bütün alanlarda görülmektedir. Şiddeti ortaya çıkaran, üreten ve yaygınlaştıran bir çok etkenin varlığı şiddet olgusunun çok sayıda değişken tarafından çözümlenmesini gerektirmektedir.

Şiddetin ve saldırganlığın temelinde bireysel özelliklerin ötesinde toplumsal ve çevresel birtakım belirleyicilerin olduğu ileri sürülmektedir. Farklı toplumların değişik katmanlarında saldırgan davranışların ve şiddet olaylarının değişen sıklıkta olması toplumsal etkenlerin saldırganlığı etkilediğini düşündürmektedir (Yavuz, 2014:12).

Gündelik yaşam pratiklerinde şiddeti besleyen, üreten hatta haklılaştırıp meşrulaştıran sosyo – kültürel kaynaklar vardır. Şiddet olgusunun çözümlenmesinde

(31)

19

kültür, aile, ekonomi, sosyalleşme ve kitle iletişim araçları gibi değişkenlerin şiddet ile olan ilişkisinin ortaya konulması konumuz açısından önemlidir.

a. Kültür ve Şiddet İlişkisi

Kültür, nesilden nesile aktarılarak öğrenilen, alet yapım ve kullanımından sanata, dinsel inanıştan giyinme ve barınmaya kadar her türlü maddi ve manevi unsurları içinde barındıran semboller bütünüdür.

Kültür, bir toplumun üyelerinin ya da toplumdaki grupların yaşam biçimlerine göndermede bulunur. Hiçbir kültür toplumlar olmadan var olamaz. Ne ki, aynı biçimde, hiçbir toplum da kültür olmadan var olamaz. Kültür olmadan genelde anladığımız anlamda “insan” bile olamazdık. Kendimizi dile getirecek bir dilimiz, bir kendilik bilinci duygumuz olmazdı ve düşünme ya da akıl yürütme yeteneğimiz son derece kısıtlı olurdu ( Giddens, 2000:18).

Bireyler arası ilişkiler ya da bireylerin günlük yaşamda karşılaştıkları herhangi bir soruna yönelik çözüm arayış ve yöntemleri büyük ölçüde içinde yaşadıkları toplumun sosyo – kültürel dinamikleri tarafından belirlenmektedir. P.

Bouerdieu’nun kavramsallaştırması ile sorun çözerken “sosyal sermaye” mizi kullanırız. Karşılaşılan sorunların çözümünde şiddet bazen çözüm stratejisinin bir parçası olabilmektedir. Şiddetin bir sorun çözme yöntemi olarak görülmesi şiddetin kültürel kaynaklarının irdelenmesini gerektirmektedir.

Dil, gelenek ve görenekler, değer yargıları ve dini inançlar bir toplumdaki kültürün önemli bileşenlerini oluşturmaktadır. Bireyler içinde yaşadıkları toplumun bir üyesi olarak sosyalleşme sürecinde toplumun kültürü ile kişiliklerini biçimlendirerek kimlik kazanırlar. Kimliklerini oluşturan bu kültürel unsurlara yönelik müdahaleler ve saldırılar karşısında geliştirilen savunma mekanizmalarından birisi de şiddettir. Şiddetin bizzat kendisi de kültür tarafından yapısallaştırılmıştır.

Yani şiddetin biçimi ve dozu da kültür tarafından belirlenmekte ve meşrulaştırılmaktadır. “İnsan dini ve namusu için yaşar” anlayışı bu değerler için ölmeyi ve öldürmeyi meşrulaştırmaktadır. Örneğin kadın bedeni üzerinden tanımlanan namus anlayışı, yasak kabul edilen kadın erkek ilişkilerinde “ namus

(32)

20

cinayet” lerini hukuksal anlamda olmasa da kültürel anlamda meşru hale getirebilmekte ve işlenen cinayeti de “namus temizleme” olarak kodlamaktadır. Zira geleneksel toplumlarda yaygın olan düşünce, zedelenmiş yada kaybedilmiş namus, şeref veya erkeklik onurunun yasal yollardan yeniden elde etmenin olanaklı olmadığı yönündedir. Şeref, onur ya da namusu incinen bireyin, haklarını yasal yollardan aramaya kalkması, onun korkaklığının bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir

Aynı toplum içinde farklı gelir, meslek, fikir ve ideoloji, dini inanç, eğitim düzeyi ve cinsiyet farklılıklarından kaynaklanan kültürel yaşantıların olması kültürün yeknesak olmadığını ve farklı yaşantılardan kaynaklanan alt kültürlerin olduğunu göstermektedir.

Alt kültür denildiğinde mesleklerin, sosyal sınıfların, hatta toplumsal cinsiyetin ya da belli başlı yaş gruplarının kültürel yapılanmaları kastedilir (Sezal, 2003:121).

Alt kültürler, topluma hâkim olan genel kültürün bazı özelliklerini paylaşmakla birlikte genel kültürden farklı özellikler ve kurallara sahip bir kültürdür.

Özellikle göç, kentleşme ve nüfus artışı ile birlikte alt kültürlerde çeşitlilik artarak alt kültür grupları çoğalmaktadır. Alt kültür aidiyeti ister istemez bir ötekileştirme olgusunu ortaya çıkarmaktadır. Bu durum diğer kültür grubuna mensup olanlara karşı zaman zaman endişe, kızgınlık, öfke hatta kin duygularını doğurabilmektedir.

Özellikle birlikte yaşama kültürünün gelişmediği toplumlarda bu ötekileştirme durumu şiddete dönüşebilmektedir.

Şiddet davranışlarını kültürel boyutuyla en geniş kapsamda açıklayan kuramlardan biri Dixon Wolfgang ve Lizotte Ferracuti tarafından geliştirilen

“şiddet alt kültürü” kuramıdır. Wolfgang ve Ferracuti, sorunları şiddet kullanarak çözmeyi öngören toplumsal değerlerin etkin olduğu yerlerde şiddet alt kültürünün var olduğunu ileri sürerek, şiddet davranışlarının kültürel temelini ortaya koymuştur.

Şiddet alt kültürü kuramcıları, şiddet davranışlarını sadece kültüre içkin sorun çözme pratiklerinin bir parçası olarak değil aynı zamanda şiddete başvurmanın meşru ve rasyonel bir kaynağı olarak insanları şiddete yöneltip teşvik ettiğini ileri sürmektedir.

(33)

21

Kültür tarafından; namus, din, şeref, erkeklik ve saygınlık gibi kavramlara yüklenen yüceltilmiş anlamlar da şiddet kullanımına yön vermektedir. Nitekim toplumumuzda “ din ve namusu için yaşamak”, “ erkekliğe laf söyletmemek”, “şeref ve saygınlığı ayaklar altına almak” gibi yaygın söylemlerin temelinde kültürümüz tarafından bu olgulara yönelik yüceltilmiş anlamlar vardır. Bu değerlerin korunması adına kişi, başkalarına karşı şiddet davranışında bulunduğu gibi intihar ederek kendisine karşı da şiddet uygulayabilmektedir. Aynı şekilde ; “ kızını dövmeyen dizini döver”, “dayak cennetten çıkmıştır”, “ tabak sevdiği deriyi yerden yere çarpar”, öğretmene teslim edilen öğrenci için “eti benim kemiği senin” gibi ata sözleri ve deyimler şiddeti bir eğitim ve sorun çözme aracı olarak toplumsal anlamda kabul edilebilir bir davranışa dönüştürmektedir. Örf, adet ve gelenekten kaynaklanan katı kurallar şiddet kullanımını katlanılabilir hatta gerekli bir unsur haline getirmektedir.

b. Aile ve Şiddet İlişkisi

Aile, bir kadın ve erkeğin yasal birlikteliği olan evlilik akdiyle ile kurulan toplumun en küçük birimdir. Bireyler arasındaki kan bağı ve akrabalık ilişkileri evlilik yoluyla oluşur. Dolayısıyla aile, bireylerin cinsellik, üreme, çocuk sahibi olma, sevgi, sadakat ve akrabalık gibi biyolojik, psikolojik ve sosyal gereksinimlerin karşılandığı sosyal bir kurumdur. Ailenin toplumun temelini oluşturması onun sosyal yanını ortaya koymaktadır. Bu anlamda ailenin iki temel işlevi vardır. Neslin devamını sağlamak ve toplumun kültür ve değerlerini yaşatarak sonraki kuşaklara aktarmak.

Birey, içinde yaşadığı toplumun değerlerini ve kültürünü sosyalleşme aşamasında öncelikle ailesinden öğrenir. Dolayısıyla öğrenilebilir bir davranış olan şiddet olgusunu etkileyen ailevi faktörler vardır. Ebeveynlerin tutarsız disiplin anlayışları, aile içi iletişim kopukluğu, sevgi ve ilgi eksikliği, aile içi şiddete maruz kalma ve aile içi şiddete tanık olma gibi olumsuz etkenler şiddeti aile vasıtasıyla öğrenilmiş bir davranış örüntüsüne dönüştürmektedir.

Toplumsal cinsiyet algısında erkekliğe ilişkin kültürel rol ve tanımlar ataerkil aile yapısını korumakta ve üretmektedir. Bu bağlamda erkeklik rolüne yakıştırılan şiddet, cesaret gösterimi ve statüyü koruma aracı olmaktadır. Toplumumuzda

Referanslar

Benzer Belgeler

Savaş meydanında şehit olanlar, amiri tarafından görevlendirildiği askerî hizmeti ifa etmek için bir mahalde bulunanlar veya kolera illeti, veba veyahut bunun gibi bulaşıcı

Lomber disk hernisi cerrahisi özelinde özetleyecek olursak, polikliniğimize başvuran hastanın uygun ve yeterli sürede anamnezini almak, muayenesini yapmak, gerekli

l Yüksek basınç kuşağının kuzeye kayması sonucu ülkemizde egemen olabilecek tropikal iklime benzer bir kuru hava daha s ık, uzun süreli kuraklıklara neden olacaktır.. l

saatten itibaren eş zamanlı olarak belirgin derecede azalma tespit edildi ve rumen sıvısı, idrar örnekleri ve kan pH değerine ilave olarak dışkı pH değerinin de hastalığın

To cite this article: Tuna Demirci, Mustafa Arslan, Çiğdem Bilen, Dudu Demir, Nahit Gençer & Oktay Arslan (2014) Synthesis and carbonic anhydrase inhibitory properties

Yine, myeloid malignansilerde demetile edici ajanlar n etkilerini inceleyen bir çal mada da, demetile edici ajanlar n özellikle dü ük doz uygulamalar nda daha etkili olduklar

Üçüncü bölümde ise, diğer kebâir kitapları arasında Zehebî’nin kitabının konumu hakkında bir fikir vermesi düşünülerek Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den

Bu ara saraya mensup pa­ şalardan birisinin kızma âşık olan Rıza Efendi, birçok eserlerinin il­ ham kaynağını teşkil eden bu sev­ giliyle, bütün arzusuna