• Sonuç bulunamadı

BEY SARAYI NI TOPLUMLA BULUŞTURMANIN YOL HARİTASINA İLİŞKİN TAVSİYE KARARLARI RAPORU. TMMOB Mimarlar Odası Bursa Şubesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "BEY SARAYI NI TOPLUMLA BULUŞTURMANIN YOL HARİTASINA İLİŞKİN TAVSİYE KARARLARI RAPORU. TMMOB Mimarlar Odası Bursa Şubesi"

Copied!
41
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BEY SARAYI’NI TOPLUMLA

BULUŞTURMANIN YOL HARİTASINA İLİŞKİN TAVSİYE KARARLARI RAPORU

TMMOB Mimarlar Odası Bursa Şubesi

26.08.2021

(2)

1

İçindekiler

1.GİRİŞ: KÜLTÜREL MİRAS VE BEY SARAYI GÜNDEMİ ... 2

2.MİMARİ VE ARKEOLOJİK KORUMA İLE İLGİLİ KAVRAMLAR-YAKLAŞIMLAR ... 4

a.Özgünlük, Belge Değeri, Restorasyon, Anastylosis, Rekonstrüksiyon ... 4

b. Kurtarma Arkeolojisi, Bilimsel Kazı, Kazı Koruma Planlaması, Deneysel Arkeoloji, Karar Destek Sistemleri, Kent Arkeolojisi /Kentsel Arkeoloji ... 6

c.Alan Yönetimi ... 8

d.Karar Destek Sistemleri ... 11

e.Kültürel Rota Planlaması ... 11

3.ÇOK KATMANLILIK KAVRAMI VE GEÇMİŞTE ÇOK KATMANLILIK ... 12

4.ARKEOLOJİK VARLIKLARIN KORUNMASI VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNİN SAĞLANMASININ ÖNEMİ ... 13

5.ARKEOLOJİK ALANLARDA KORUMA, SUNUM YAKLAŞIMLARI; DÜNYADAN VE ÜLKEMİZDEN ÖRNEKLER ... 14

a.Bilimsel olarak kabul gören örnekler ... 15

1. Kendi kendini sergileyen alan, harabe estetiği ... 15

Boukoleon Sarayı Konservasyon Çalışmaları ... 16

2.Kurtarma kazıları ile açığa çıkarılan ve yerinde sergilenen alanlar ... 18

Önündeki Roma Dönemi Kalıntıları ile Makam Camii ... 19

3.Gündelik hayatın parçası olan arkeolojik alanlar... 19

4. Çağdaş sanat etkinliklerine mekan olan arkeolojik alanlar ... 20

5.Tekrarlanan etkinlikler/ziyaretler ... 24

6. Kendisi bir sanat objesine dönüşen arkeolojik alan ... 25

7. İleri teknoloji-multimedya sunumları ... 26

8. Çağdaş mimari tasarımlar ... 29

9. Arkeopark ... 32

b.Bilimsel olarak eleştirilen örnekler ... 32

1.Knossos Sarayı ... 32

2.Atina Agorası ... 32

3.Xanten Arkeoloji Parkı ... 33

3.Tekfur Sarayı ... 33

4.Edirne Sarayı Matbah-ı Amire(Saray Mutfağı) Yemek Salonu Restorasyonu: ... 35

5.Konya Alâeddin Köşkü ... 36

6. BEY SARAYI VE ARKEOLOJİK KAZI... 36

7.SONUÇ: BEY SARAYI ALANI VE HİSAR BÖLGESİ İÇİN TAVSİYE KARARLARI ... 38

(3)

2

1.GİRİŞ: KÜLTÜREL MİRAS VE BEY SARAYI GÜNDEMİ

Kültürel Miras, bir toplumun geçmişi ile ilgili, onu kimliklendiren, yaşamsal süreklilikle birlikte günümüze ulaşan yerel ve evrensel değer niteliği taşıyan her türlü somut ve somut olmayan varlıklardır.

Bu bağlamda “Kültürel Miras” geçmişten bugüne ulaşmış, insanların sahiplik bağı içinde olmaksızın, sürekli değişim halinde olan değerlerinin, inançlarının, bilgilerinin ve geleneklerinin bir yansıması olarak betimledikleri bir kaynaktır.

Ülkemizdeki tarihi ve kültürel varlıklar, çeşitliliği ve zenginliği nedeniyle evrensellik kazanmıştır. Bu nedenle ülkemiz, tarihi ve kültürel varlıkların korunması konusunda uluslararası bir düzeyde sorumluluk alma durumunda bulunmaktadır. Bu amaçla koruma faaliyetlerinde görevli olan tüm kadroların, koruma alanına ilişkin ulusal aktörlerin, uluslararası bir platformda gelişme ve kararları tanıması, uzlaşma ve iletişim zemininde bir arada bulunması gereklidir (ICOMOS, 2013: 1)

Bursa kenti özelinde değerlendirilecek olursa; Bursa; Bitinya’da döneminden başlayarak, Roma’ya, Bizans’a, Osmanlı’ya ve günümüzde Cumhuriyet dönemine ulaşan yapısal ve kültürel birikimiyle, her dönemde önemli bir kent merkezi olmuştur. Bu yönüyle barındırdığı kültürel miras öğeleriyle Türkiye’nin ve Avrupa’nın sayılı kentlerinden biri olarak tanımlanmaktadır.

Tarihi-kültürel ve anıtsal değer taşıyan varlıkların korunmasını sağlamada gereken tedbirleri almak ve denetimlerini yapmak 2000’li yıllara kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sorumluluğuna aktarılmıştır.

Ancak son dönemde tarihi ve kültürel varlıkların korunması için 2863/5226 sayılı yasa ile kamu kurumu ve kuruluşlarıyla belediyeler ve valiliklere görev ve yetki verilmiştir. Kültürel mirası koruma konusunda yerel yönetimlere bu denli görev ve yetki verilmesi olumlu bir gelişmedir. Böylece yasal düzenlemelerle yerel yönetimlerin kültürel mirası koruma konusundaki görev ve yetkileri çeşitlendirilerek arttırılmıştır.

Kültür yönetimi alanındaki yerelleşme eğilimi, 2004 yılında Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu’na 5226 sayılı kanun ile yapılan eklemelerde görülmüştür. 5226 sayılı yasa “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Onarımına Yardım Sağlanması ve Katkı Payı” başlığını taşıyan bir düzenleme getirmiş ve bu düzenleme belediyeler için yeni bir kültür mirası koruma ve değerlendirme amaçlı finansman kaynağı yaratmıştır.

Bursa’nın sahip olduğu önemli tarihi miras öğelerini korumak ve yaşatmak için kent sakinlerinin yanında, kentin kurumsal tüzel yapılarına çok önemli görevler düşmektedir. Kamusal kuruluşlar olarak Bursa Valiliği, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Bursa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü, Bursa Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu, Bursa Müze Müdürlüğü, Bursa Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü bu sorumluluğun bilinciyle, üzerlerine düşen çalışmaları yapmaya çalışmaktadırlar.

Belediye, stratejik planı ve bütçesi çerçevesinde tarihi ve kültürel mirasın ortaya çıkarılması, korunması, yaşatılması ve geleceğe taşınması çalışmaları kapsamında, tarihi kültürel mirası koruma projelerinin fizibilite, müşavirlik, proje yapımı, mesleki kontrollük işlerinin yapımını sağlamaktadır.

Bununla birlikte koruma amaçlı projelendirme, uygulama, araştırma, geliştirme, değerlendirme çalışmalarının sonuçları ile tarihi ve kültürel değerlerin envanterini yayınlamak için çalışmalar yapmaktadır.

Kültürel mirasın doğru olarak korunması ve yaşatılması yalnızca kamu tüzel kişilikleri ve yerel yönetimlerin gayretleri ile sürdürülebilecek bir süreç değildir. Bu süreçte STK’lara, meslek odalarına da önemli görevler düşmektedir. Bursa Mimarlar Odası da bu sorumluluktan hareketle Merkez, Şube ve Temsilcilik örgütleri ile kent tarihini ve kültürel mirasını ilgilendiren konularda, mimarlık ilkeleri ışığında değerlendirmeler yaparak bunları ilgilileri ve kamuoyu ile paylaşmaktadır.

Mimarlar Odası, kenti ve toplumu ilgilendiren sorunların çözümünde meslektaşları ve ilişkili meslek dallarıyla bilgi alışverişinde bulunarak doğru çözümlere ulaşmayı hedeflemektedir. Bu doğrultuda

(4)

3 yapılan araştırmalar ve uzlaşılan çerçeve neticesinde yerel yönetimlerle birlikte ilgili kamu kuruluşları ile ortak çalışmalar yapmaktadır.

Bulunduğumuz dönem içerisinde Bursa’nın önemli tarihi miras alanlarından olan Hisar Bölgesinde yer alan Bey Sarayı üzerindeki araştırmaların yeniden ele alınması sevindirici bulunmaktadır. Bu kapsamda Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Bey Sarayı Sempozyumu gibi etkinlikler ilgi ile takip edilmektedir. Bununla birlikte, Bey Sarayı araştırmalarına kamuoyunda farkındalık oluşturmak amacıyla yapılan çeşitli reklam faaliyetlerinde kullanılan restitüsyon görsellerinin, yapının rekonstrüksiyonunun yapılacağı gibi yanlış anlaşılmalara sebep olabileceği, konunun uzmanı olmayan çevreler tarafından göze hoş gelebilecek ve uzmanlar tarafından hiçbir şekilde kabul görmeyen bu yaklaşımın neden yanlış olduğunun iyi açıklanması gerektiği, çok katmanlılık kavramının üzerinde durulması ile dünyada ve ülkemizde arkeolojik alanlardaki çalışmalar ve güncel sunum yaklaşımlarına dikkat çekmenin gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Hisar Bölgesi ve Bey Sarayı‘nın sahip olduğu kültürel miras zenginliğinin ortaya çıkarılmasındaki çalışmalara destek olmak, sürecin ilerleyişindeki olası yanlışlıkları erken bir şekilde öngörebilmek ve ortak doğruya daha çabuk ve etkin biçimde ulaşmak ve yol gösterici olmak için, için, Mimarlar Odası olarak üzerimize düşen sorumluluk bilinciyle meslek paydaşlarıyla değerlendirmeler yapılmıştır. Bu kapsamda konuya farklı açılardan yaklaşabilecek uzmanlar ile Mimarlar Odası Bursa Şubesi youtube sayfası “Bursa Mimar Tv” de canlı olarak izlenen ve halen ulaşılabilir durumda olan bir dizi sunuştan oluşan bir program planlanmıştır.

Program dahilinde “Çok Katmanlı Kültürel Miras Alanlarının Geleceğe Aktarılması Tartışmaları” genel başlığı altında, Bursa Hisar Bölgesi ve Bey Sarayı, Arkeolojik Saray Alanlarında Koruma Yaklaşımları, Arkeolojik Alanlarda Sergileme, Rekonstrüksiyon ve Turizm, Mimari Rekonstrüksiyona Kuramsal Yaklaşımlar temalarında oturumlar gerçekleştirilmiştir. Sunu dizisi kapsamında:

1-2 Mayıs’ta “Bursa Hisar Bölgesi ve Bey Sarayı” temasında

•Doç.Dr. Mustafa Çağhan Keskin, Bursa’da Osmanlı Sarayları

•Prof. Dr .O. Metin İlkışık & Prof.Dr. Sait Başaran, Bursa Surları Kazılarında Arkeojeofizik Çalışmalar

•Prof. Dr. Arzu Çahantimur & Doç. Dr. Rengin Beceren Öztürk, Kentsel Mirası Ortak Akılla Korumak;

Bursa Hisar Bölgesi

•Y. Mim. Fatma Nur Özüpak, Bursa Hisar Bölgesi ve Katmanlı Yapısı

8-9 Mayıs’ta “Arkeolojik Saray Alanlarında Koruma Yaklaşımları” temasında

•Doç Dr. Gülay Apa Kurtişoğlu, Geçmişten Günümüze Edirne Yeni Saray

•Prof. Dr. Oğuz Ceylan, Tekfur Sarayı Müzesi

•Prof. Dr. Füsun Alioğlu, Boukoleon Sarayı: Nasıl Korunmalı

•Doç. Dr. Muharrem Çeken, Beyşehir Gölü Kıyısında Bir Selçuklu Saray Külliyesi: Kubadabad 22-23 Mayıs’ta ''Arkeolojik Alanlarda Sergileme, Rekonstrüksiyon ve Turizm'' temasında

•Öğr.Gör. Nimet Özgönül, Var Ama Yok Mekan Apollon Smintheus Tapınağı Yorum ve Sunum Çalışmaları

•Arkeolog/Yazar Nezih Başgelen, Neolitikten Günümüze Bursa ve Çevresi

•Doç.Dr.Zeynep Eres, Kentsel Arkeolojik alanlarda Koruma, Sergileme Yaklaşımları &Kentin Geçmişini Toplumla Buluşturma

•Doç.Dr.Ayşe Güliz Bilgin Altınöz, Kent Arkeolojisi, Araştırmadan Tasarıma Çok Katmanlı Bağlam 29-30 Mayıs’ta “Mimari Rekonstrüksiyona Kuramsal Yaklaşımlar” temasında

•Prof. Dr. Deniz Mazlum, Rekonstrüksiyon: Yoktan var etmek

•Doç.Dr. Elvan Ebru Omay Polat, İki Sarayın Hikayesi-Berlin sunumları gerçekleştirilmiştir. Son olarak Prof. Dr. Zeynep Ahunbay Hocamız soru cevap üzerinden bir konuşma gerçekleştirmiştir. “Çok Katmanlı Kültürel Miras Alanlarının Geleceğe Aktarılması Tartışmaları” kapsamında gerçekleştirilen sunumlara

(5)

4 Mimarlar Odası Bursa Şubesi youtube sayfası “Bursa Mimar Tv”de tanımlanan oynatma listesinden ulaşılabilmektedir.

Okumakta olduğunuz rapor, söz konusu sunumların değerlendirilmesi sonucunda Mimarlar Odası Bursa Şubesi’nin konuyla ilgili üyeleri tarafından hazırlanmıştır.

2.MİMARİ VE ARKEOLOJİK KORUMA İLE İLGİLİ KAVRAMLAR-YAKLAŞIMLAR

Bey Sarayı çok katmanlı arkeolojik alanının nasıl korunması gerektiğine dair yol gösterici olmak ve kamuoyunu bilgilendirmek söz konusu olduğunda, uzmanların konu üzerinde yaptığı açıklamalarda kullandıkları terminolojinin raporu okuyanlarca daha rahat anlaşılabilmesi için bu bölümde mimari ve arkeolojik koruma ile ilgili bazı kavramlar açıklanmaya çalışılmıştır.

a.Özgünlük, Belge Değeri, Restorasyon, Anastylosis, Rekonstrüksiyon

Günümüzde “Restorasyon” -bakım- onarım, sağlamlaştırma, bütünleme, yeniden yapım, yeni işlev verme gibi- tüm koruma ve onarım faaliyetlerini içeren genel bir tanım olarak ele alınır. Korunmasına karar verilen kültür varlıklarının ve onların temsil ettiği yaşam biçiminin, hayat görüşünün varlıkların korunarak ve ömrünün uzatılarak gelecek kuşaklara doğru bir biçimde ve güvenle aktarılması amacı taşır. Bu bağlamda yapılan çalışmalar çok çeşitli ve çok boyutludur. Fakat çağdaş restorasyonun kullanılan teknikler bağlamında bilimsel olan bir yanı olduğu kadar, insan yapısı çevreye duyarlılık açısından da evrensel bir boyutu vardır. (Doğan Kuban, Tarihi Çevre Korumanın Mimarlık Boyutu, YEM Yayınları, İstanbul, 2000, s9).

Bu faaliyetler bütünü içinde yeniden yapım -rekonstrüksiyon en hassas uygulamalardan birini teşkil etmektedir. Tamamen yok olan bir tarihi yapının veya tarihi çevrenin yeniden yapılması her zaman doğru mudur? Tüm restorasyon faaliyetlerinde olduğu gibi bunda da bilimsel kriterlerin yanı sıra toplum duyarlılığı ve evrensel değerlerin payı bulunmaktadır. Bu iki olgu arasındaki dengelerin doğru bir biçimde kurulması ile ciddi ve topluma katkısı olacak bir uygulama sonucuna ulaşılabilecektir. Aksi durumda, topluma ve gelecek kuşaklara yanlış bilgiler aktaran, üstelik sanatsal ve mimari değeri bulunmayan, kimi zaman karikatürize bazı yapılar ve çevreler elde edilmesi kaçınılmaz olmaktadır.

Çağdaş restorasyon kavramının temel tüzüğü olan ve 1964’te kabul edilen Venedik Tüzüğü, bir ilkeler bütünüdür. Sonrasında değişik konularda, arkeolojik mirasın korunması ile ilgili, duvar resimleriyle ilgili, kalelerle ilgili, turizm ve kültürel mirasla ilgili çeşitli tüzükler de zaman içinde uluslararası alanda kabul edilmiştir. Genel amaç en az müdahale ile varlıkların özgün hali ile ve her nitelikli dönemine saygı duyularak ele alınması ve varlığın kendisinin korunmasıdır. Yeniden yapılması öngörülen yapının veya yapıların mimari kurgu, plan ve cephe özellikleri, yapım tekniği ve malzemesinin bilinmesi istenmektedir.

Venedik Tüzüğünün 15. maddesine göre arkeolojik alanlarda rekonstrüksiyon tercih edilmeyen bir teknik olarak belirtilmektedir. Tüzüğe göre ancak anastylosise izin verilebilir. Yıkılmış olan bir tapınak, kitaplık veya agora gibi antik dönem yapılarının dağılmış olan parçalarının envanterleri çıkarılarak, nasıl birleştikleri tespit edilir ve bu aşamalar sonrasında anastylosise izin verilebilir. Arkeolojik alanlarda yeniden yapım-rekonstrüksiyon istenmeyen ve sınırlı kalması gereken bir restorasyon alanıdır. (Zeynep Ahunbay, 4.Oturum)

1972 yılında UNESCO tarafından yayınlanan Dünya Kültür ve Doğa Mirasının Korunması Sözleşmesi önemli bir kavram değişikliği ortaya koymaktadır. Artık kültürel ve doğal varlıkların sadece bunların sahibi olan ulusların sorumluluğunda ya da onlara değer katan varlıklar olmadığı, bütün dünya için bir anlam taşıyan, korunmaya değer varlıklar olduğu kabul edilmiştir. Bu kavramsal değişiklik sonucunda, 1978 yılında ilk Dünya Miras Listesi açıklanmıştır. Bu sözleşmenin ilanından sonra çeşitli tarihlerde güncellenen yeni bölümler eklenen uygulama rehberine 1977 yılında otantiklik-özgünlük hakkında bir madde eklenmiştir. Ve “arkeolojik kalıntıların ya da tarihi yapı veya bölgelerin rekonstrüksiyonu ancak

(6)

5 istisnai durumlarda savunulabilir” denmiştir. Rekonstrüksiyon ancak eksiksiz ve ayrıntılı belgelemeye dayanırsa ve asla varsayıma yer vermezse kabul edilmektedir. Miras listesinin temel kriteri özgünlüktür.

Yani özgün olmayan bir varlığın üstün evrensel değer taşıması temelde kabul görmez. Özgünlüğün yanı sıra bütünlüğünü kaybetmemiş olma özelliği de aranmaktadır. Rekonstrüksiyonun bir müdahale biçimi olarak kabul görmesinin tek istisnası savaşın harap ettiği anıtların rekonstrüksiyonudur.

Savaşın harap ettiği anıtların rekonstrüksiyonu hakkındaki Dresden Deklarasyonu’na göre savaşın harap ettiği anıtların rekonstrüsksiyonu, anıtların manevi değerleri ve bu değerleri hem entelektüel hem de siyasal olarak tanıtma arzusu, bir halkın savaşa karşı direnişi, meydan okuması olarak değerlendirilmektedir.

1994’te Nara’da (Japonya) bir araya gelen uluslararası uzmanlar Nara Özgünlük Belgesi diye anılan önemli bir belgeyi kaleme almıştır. Burada da artık evrensel bir özgünlük anlayışından ziyade tüm ülkelerin kültürel ve toplumsal değerlerine saygılı bir özgünlük kavramından söz edilmektedir. Her yapıyı ait olduğu kültürel bağlama göre değerlendirmek gerektiğini Nara özgünlük belgesi ortaya koymuştur.

Rekonstrüksiyon konusuna doğrudan odaklanan başka bir metin 2000 yılında kültür mirasının özgünlüğü ve tarihsel rekonstrüksiyon hakkındaki Riga Tüzüğü’dür. Savaş değil daha genel bir tanımla, bir felaket nedeniyle kaybedilmiş bir anıt, bölge, tarihi ve kültürel olarak üstün değerler taşıyorsa ve eksiksiz rölöveleri, tarihi belgeleri varsa rekonstrüksiyon bir müdahale biçimi olarak kabul edilmektedir.

Ayrıca istisnai olarak doğa ya da insan kaynaklı bir felaket nedeniyle kaybedilmiş kültür varlıkları tarih ve kültürel olarak üstün değer taşıyorsa, rekonstrüksiyon düşünülebilir. Fakat bu uygulamalar kentsel peyzajda yanıltıcı etki yapmamalı, mevcut tarihi dokuya zarar vermemelidir. En önemlisi ise rekonstrüksiyona gerek olup olmadığı ulusal ve yerel yönetimlerle ve ilgili toplum arasında tam ve açık görüşmeler ve fikir alışverişi sonucunda belirlenmelidir. (Deniz Mazlum, 4.Oturum)

Bu istisnai durumlar dışında tümüyle yıkılmış, yok olmuş, ya da çok harap durumda olan bir anıtın veya alanın bulunan belgelere dayanılarak yeniden yapılması ile elde edilen yeni yapı, yerine yapıldığı anıtın tarihi dokusuna, özgün malzeme ve işçiliğine sahip değildir. Bir kopyadır. Tarihi yapının kütle ve mekanlarını ancak biçimsel olarak canlandırabilir, anıtın yerini alması olanaksızdır; kısaca tarihi değer taşımaz. (Deniz Mazlum, 4.Oturum)

1877’de SPAB (Society for the Protection of Ancient Buildings) derneği kurulurken kaleme alınan manifestoda William Morris “son elli yılda eski anıtlara olan ilgide, kayda değer bir artış görülmektedir.

Bu anıtların ilginç araştırmalara; din, tarih ya da sanat adına bir coşkuya konu olması, kuşkusuz zamanımızın kazançlarından biridir. Ama inanıyoruz ki eğer anıtlara böyle davranılmaya devam edilirse çocuklarımız ve torunlarımız bunları incelemeye değer bulmayacak bunlar karşısında coşku duymayacaklardır. Bu son elli yılda anıtlara gösterilen ilginin önceki yüzyıllarda ihtilal şiddet ve ihmalin yarattığı yıkımdan çok daha fazlasını meydana getirdiğine inanıyoruz.” diyerek müdahale gören anıtların incelenmeye değer olmayacak niteliksiz, değersiz varlıklara dönüşme riskine dikkat çekmektedir. (Deniz Mazlum, 4.Oturum)

Sanat tarihçisi, eleştirmen ve akademisyen Cesare Brandi’ye (1906-1988) göre bir malzeme bir yapıda bir kez kullanıldığı zaman insan emeğinin bir sonucu olarak tarihselleşir. Aynı taş ocağından, aynı mermeri iki kez almak kimyasal açıdan aynı malzeme demek olsa da bu iki mermerin hem tarihi açıdan anlamı farklıdır, hem de işlenme ve görünüm açısından farklıdırlar. Bu nedenle de, bir rekonstrüksiyonun özgün olanla aynı anlama geldiğini öne sürmek mümkün değildir. Tam tersine hem tarihi olarak hem de estetik açıdan her rekonstrüksiyon sahtedir. (Deniz Mazlum, 4.Oturum)

Günümüzde bilimsel çalışmaları engelleyen bir baskı unsuru, turizm beklentisi ve toplumun bitmiş bir yapı görme isteği sonucunda rekonstrüksiyon uygulamaları giderek artmaktadır. (Füsun Alioğlu, 2.Oturum) Tarihi büyük canlandırmaların turistik açıdan daha ilgi çekici olabileceği düşüncesiyle, Hattuşa örneğinde olduğu gibi Kültür Bakanlığı tarafından da talep edildiği görülmektedir.(Zeynep Eres,

(7)

6 3. Oturum) Sonuç olarak günümüzde rekonstrüksiyon bir turizm baskı unsuru olarak da karşımıza çıkmaya başlamıştır.

Bir çevrede ne kadar çok rekonstrüksiyon yapılırsa o çevrenin özgünlüğü o kadar azalmış olacaktır. Bir rekonstrüksiyon ancak tarihi yapıların kaybına tanıklık etmiş bir nesil tarafından gerçekleştiriliyorsa anlam taşımaktadır. Yani uzun yıllar önce ortadan kalkmış, artık toplumsal kimliğin hiçbir parçası olmayan, yeni neslin anılarında hiçbir yer tutmayan bir yapıyı yeniden inşa etmek anlamlı değildir.(Deniz Mazlum, 4.Oturum)

Koruma uygulamaları dahilinde politika ve ideolojinin baskın olduğu noktada bazen seçicilik, bir şeyin öne çıkarılması, bir şeyin geri planda bırakılması, hatta bazen manipülasyon var olmaktadır. (A. Güliz Bilgin Altınöz, 3. Oturum) Bu duruma bir örnek olarak Berlin Sarayı’nın yeniden yapılmaya çalışılması gösterilebilir.

Berlin Sarayı, 1945 yılında biten İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Sovyetler Birliği yönetimi altındaki Doğu Berlin sınırları içinde kalınca, ideoloji ve rejimle yeni bir dünya, yeni bir kent, yeni bir anlayış inşa etmek isteyen yönetim tarafından bir büyük meydan, resmigeçit töreni yapılabilecek bir alan oluşturmak üzere yıkılmıştır. Alan 50’lerden 70’lere kadar çeşitli aktivitelerle kullanılmıştır.1973 yılında, içinde bir büyük salon, kültür ve spor aktiviteleri yapılabilecek bölümler, kafe restoran gibi bölümlerin olduğu büyük bir kamusal alan olarak tasarlanacak olan Cumhuriyet Sarayı inşa edilmiştir. 2 Almanya'nın birleşmesi 1989 yılında duvarın yıkılması ile cumhuriyet sarayı olarak adlandırılan sarayın yönetsel işlevi sona ermiştir. 1997 yılında, Berlin Sarayı rekonstrüksiyonu ve Cumhuriyet Sarayı yıkımı konusu gündeme gelecektir. Ve Cumhuriyet Sarayı yapımında yoğun bir asbest kullanımı gerçekleştirildiği gerekçesiyle Berlin Sarayı’nın rekonstrüksiyonu için yoğun olarak çalışan ekip tarafından Berlin Sarayı’nın rekonstrüksiyonu olarak isimlendirilen ancak aslında yeni bir tasarım projesi uygulanmıştır. Tıpkı 1950'lerde Doğu Almanya’nın Berlin Sarayı’nı yıkarak Cumhuriyet Sarayı’nı yapması gibi 2000’li yıllarda Cumhuriyet Sarayı’nın yıkılarak Berlin Sarayı’nın yeniden yapılmaya çalışılması hem tarihte tekerrür, hem hatadır, ilerlemeye karşı bir durumdur.(Ebru Omay Polat, 4.Oturum)

b. Kurtarma Arkeolojisi, Bilimsel Kazı, Kazı Koruma Planlaması, Deneysel Arkeoloji, Karar Destek Sistemleri, Kent Arkeolojisi /Kentsel Arkeoloji

Çok nadir olarak, tek bir dönemde oluşan kentlerle karşılaşılmaktadır. Kentler, farklı dönemlerde, bazı değişimler geçirse de sürekliliklerinin izleri, bazen yapılı mekanlarda, bazen geleneklerde görülebilmektedir. Ancak bazen yan yana, bazen alt alta, üst üste gelmiş birçok dönem taşıyan ve kültürel derinliği olan kentlerde yaşadığımızın farkında olmak mümkün olmamaktadır. (A. Güliz Bilgin Altınöz, 3. Oturum)

Arkeolojik kazılar daha çok kırsal ve yerleşilmemiş olan alanlarda sürdürülen bir bilim alanı iken II.

Dünya Savaşı sonrasında, Avrupa kentlerinde çok büyük ölçekli yıkımların olmasının devamında kent içinde arkeoloji gündeme gelmiştir. Kentlerdeki büyük yıkımlar sonrası, kentin altında çıkan katmanların fark edilmesi ile ilk etapta yeniden inşalar söz konusu olmadan önce, kentin geçmişine dair bilgi toplamak üzere hızlı kazılar yapılmıştır. Bu şekilde gündeme gelen kurtarma arkeolojisi kısmi kazıları ile olabildiğince fazla bilgi toplanmaya çalışılmıştır. 1970’ lerde, sadece bilgiyi toplamak değil, insanların kentin kültürel mirasının derinliğini anlaması için bu bilgileri sunmanın da bir araç olacağı düşünülmüştür. Özellikle bütünleşik koruma kavramının da bu dönemde oluşması ve alan ölçeğindeki korumanın gündeme gelmesiyle birlikte, kentsel arkeoloji olarak başka bir yaklaşım ortaya çıkmıştır.

Kentsel arkeolojinin amacı, planlama öncesinde arkeolojik verileri kullanmak, yıkım olacaksa öncelikle kazı yapmak ve de yeniden inşa edilmeyecek yerler tarif edip, halkın olabildiğince bu alanları gezmesini sağlamak böylece kentli ile arkeolojiyi ilişkilendirmek ve kentlilerin arkeolojiye ve tarihe karşı ilgisini uyandırmaktır. (A. Güliz Bilgin Altınöz, 3. Oturum)

(8)

7 Kentin bütün dönemlerine bütüncül bakış ile yaklaşıldığında, kentin derinliğini ve bu derinliğin bugüne kalmış izlerini daha iyi değerlendirmek, görülemeyeni ortaya çıkarmak da mümkün olabilmektedir.

Seksenler ve doksanlarda bütün ekonomik ve sosyal gelişmeye paralel olarak birçok kent ve çevresinde radikal değişimler olmuştur. Kentin arkeolojik katmanlarıyla bir bütün olarak tarihinin anlaşılması, sunulması ve yapılacak her türlü çalışmaya temel oluşturması gündeme gelmiştir. Kent arkeolojisi çalışması dediğimiz aslında daha sonraki uygulamaya temel oluşturacak araştırma yöntemidir. Kentin farklı araçlar, farklı metotlarla ve farklı uzmanlar tarafından ortaya çıkarılmış, farklı dönemlerine dair, fiziki yapısında önem taşıyan veriler mekansallaştırılarak kullanılabilir bilgiye dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Kent için risk alanları, kimlik alanları, potansiyel alanları tariflenmektedir. Kimlik alanı aslında bir kentin bütün dönemlerini bir arada taşıyan o kentin en zengin olduğu alanlardır. Risk alanlarıysa tahribata çok daha açık olan alanlardır. Potansiyel alanlarsa bugün ortada olmayan belki günün birinde çıkarılacak ve kentin kimliğine derinliğine katkı sağlayabilecek alanlar olarak tarif edilmektedir. (A. Güliz Bilgin Altınöz, 3. Oturum)

Kent içinde bir inşaat öncesinde yapılan kurtarma kazıları dışında, kırsal alanlarda olduğu gibi bilimsel kazılar da gerçekleştirilebilmektedir. Bilimsel arkeolojik kazılar ile kentin değişmiş sokak örüntüsüne kadar pek çok bilgi açığa çıkarılabilmektedir. (Zeynep Eres, 3. Oturum) Bakanlığın izin verdiği yerli ve yabancı kazı ve yüzey araştırmalarında, çalışmaların daha nitelikli gerçekleştirilmesi amaçlanarak bu çalışmaların yasalara ve mevzuata uygunluğunu sağlamak amacıyla Bakanlık adına, Bakanlık Yetkili Uzmanı/ Temsilcisi görevlendirilmektedir. Ülkemizde gerçekleştirilen kazı çalışmaları üniversitelerin ve enstitülerin ilgili bölümlerinden yerli ve yabancı bilim insanları ile Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı müze müdürlüklerince yapılmaktadır. Kazı başkanlarınca oluşturulan ekip üyeleri, arkeolog, sanat tarihçisi, antropolog, jeolog, epigraf, mimar, restoratör, konservatör gibi uzmanlar ve üniversitelerin ilgili bölüm öğrencileri ile işçilerden oluşmaktadır. (https://kvmgm.ktb.gov.tr)

Çok katmanlı bir alanda, kazı sürecinde bir takım kararlar üretilerek çalışmalar yürütülmek durumundadır. Alanda kazı yapan arkeolog için, arkeoloğun bilimsel sorusunun yanıtlanması açısından daha derindeki katmanlar önemli olabilirken, üstteki katmanlar da o kentin derinliği açısından önem taşıyabilmektedir. Arkeologla, koruma uzmanının süreçte birlikte planlama yapması, korumanın sağlıklı olması açısından önemlidir. Bu sebeple kazı koruma planlaması yapılması, sürecin çok disiplinli olarak tartışılarak, her bir alana özgü olarak, sürecin alanın kendi bağlamı içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir.(Zeynep Eres, 3. Oturum)

ICOMOS’un(Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi'nin) tüm dünya için geçerli olarak tanımladığı Arkeolojik Mirasın Korunması Tüzüğü ve ülkemizin de 1999’da imzaladığı Avrupa Konseyi'nin Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Sözleşmesi günümüzde bir arkeolojik alanın nasıl korunması gerektiğini belirlemektedir. Bu sözleşme kırsal ve kentsel alanlarda yeni bir inşaat uygulaması yapılacaksa o alanda arkeolojik araştırma yapılmasını zorunlu tutmaktadır. Bu özellikle kentsel alanlar için önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü her türlü inşaat öncesi arkeolojik araştırma yapılması, eğer bir arkeolojik alan varsa kazılarak belgelenmesi ve inşaat sürecinin de ondan sonraki kararlar çerçevesinde yürütülmesi yaklaşımı özellikle kentsel alanlardaki arkeolojik bulguların açığa çıkartılması bağlamında önemli bir kazanım oluşturmaktadır. (Zeynep Eres, 3. Oturum) Öte yandan Arkeolojik Mirasın Korunması ve Yönetimi Tüzüğü’nün yedinci maddesinde aslında yeniden yapımların deneysel araştırma ve yorum gibi işlevlere hizmet edebilecekleri, ancak belli koşullarda özenle yapılabilecekleri, bunların yeniden yapım olduklarının anlaşılması gerektiği söylenerek aslında Venedik Tüzüğü'ndeki yeniden yapımı peşinen kabul etmeme anlayışından uzaklaşıldığı görülmektedir. (Deniz Mazlum, 4.Oturum). Ülkemizde Boğazköy Hattuşa'da deneysel arkeoloji bağlamında, geçmiş dönemde sur inşaatının nasıl yapıldığını ortaya çıkarmak için bir bilimsel çalışma olarak 65 metrelik sur ayağa kaldırılmıştır. Bu deneyimle aslında inşaat süreçlerinin geçmişte nasıl yaşandığı, ne kadar işçinin çalıştığı, kaç günde yapıldığı belirlenerek yedi kilometrelik surun Hitit imparatorluğu dönemindeki gücünün anlaşılması, sonrasında

(9)

8 da yıpranma, haraplaşma ve yok olma süreci belgelenmek istenmiştir. Fakat bu bilimsel çalışma, 65 metrelik surun toplum tarafından çok beğenilmesi sonucunda sürekli kerpiç duvarların sıvanarak ayakta tutulmaya çalışıldığı bir uygulamaya dönüşmüş durumdadır. Bu bağlamda toplumla iletişim kurmanın, toplumu bilgilendirerek süreçlerin tanımlanması gerektiğinin önemi bu örnekte de karşımıza çıkmaktadır.(Zeynep Eres, 3. Oturum)

2000’li yıllar sonrasındaysa, özellikle bilişim teknolojilerinin gelişmesiyle mekansal veri tabanları ve karar destek sistemleri ortaya çıkmıştır. Özellikle coğrafi bilgi sistemleri, çok katmanlılığa ilişkin çok kompleks veriyi ve bugünkü kentle ilgili veriyi bir arada tutabilecek sistemler olmaya ve disiplinler arası çalışmaları desteklemeye başlamıştır. Ve koruma sadece bir planlama ya da proje yapma değil, aslında bir yönetim süreci olarak tariflenmeye başlamıştır. Yönetim süreci olduğu noktadan itibaren de paydaşlar, katılım, paylaşılmış ortaklaşa karar verme süreçleri de gündeme gelmiştir. (A. Güliz Bilgin Altınöz, 3. Oturum)

Kent arkeolojisi, karar destek sistemleriyle kent hakkındaki bilgiyi toplayan, tahribatsız araştırma ve veri toplama yöntemleriyle bu bilgiyi bir araya getiren, bunları değerlendiren, sunan, paydaşlarla birlikte kentin katmanlarının nasıl bütünleşeceğine karar veren bir çalışma alanıdır. (A. Güliz Bilgin Altınöz, 3. Oturum)

Kentsel arkeoloji çalışmaları tarihi bir kentin geçmişinde fiziki biçimlenişinin nasıl olduğunu, bu biçimlenişin yaşam kültürüne yansımasının nasıl olduğunu ve süreç içerisinde nasıl değiştiğini dönüştüğünü anlamak açısından çok önemlidir.(Zeynep Eres, 3. Oturum)

c.Alan Yönetimi

UNESCO’nun “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasını Koruma Sözleşmesi”nde yapılan yasal düzenlemeler neticesinde 2863 sayılı “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun” Ek-2a maddesine dayanılarak hazırlanan 27.11.2005 gün ve 26006 sayılı “Alan Yönetimi ile Anıt Eser Kurulunun Kuruluş ve Görevleri ile Yönetim Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”

kapsamında yasal mevzuatımızda alan yönetimi kavramı karşımıza çıkmaktadır.(

http://www.alanbaskanligi.gov.tr/alan_yonetim.html)

Alan yönetimi ve yönetim planı kavramının ortaya çıkmasında, koruma ögesi olarak kabul edilen varlıkların/değerlerin kendi ortamında korunabilmesi, karşı karşıya kaldığı risklerin azaltılabilmesi ve günlük yaşam ile bütünleşerek geleceğe aktarılması konuları etkili olmuştur.

Koruma anlayışının en güzel olan varlıkları seçerek tek tek muhafaza etmek anlayışından, kentsel peyzajın bütüncül ve geniş kapsamlı koruma bakış açısına ulaşması alan yönetimi kavramının gelişmesinde belirleyici olmuştur. Alan yönetimi anlayışı ile hazırlanan yönetim planları, koruma alanlarının özgünlüklerinin ve bütünlüklerinin bozulmadan sürdürülebilmesinde rehberlik eden dokümanlardır. Bu dokümanlar sürekli olarak izlenen, denetlenen ve ortaya çıkan ihtiyaçlara göre değişiklikler yapılabilen dinamik bir sürecin ürünü olmak durumundadır. Bu konudaki bir diğer özellik ise sürecin konuyla ilgili tüm paydaşların katılımı ile gerçekleştirilmesidir. Bu anlamda bakıldığında yönetim planlarının stratejik plan yaklaşımıyla ele alınan planlar olduğunu belirtmek gerekir. Stratejik plan yaklaşımı bugün Türkiye’de özellikle kent planlama kademelenmesinde olmak üzere planlama alanının genelinde hakim olan kapsamlı, uzun erimli ve üstten alta emredici planlama yaklaşımından farklıdır.

Stratejik plan yaklaşımında plan kararlarının oluşturulması, uygulanması ve izlenmesinde paydaşların aktif olarak katılımının gerçekleştirilebilmesi en önemli ilkelerden biridir. Doğal, arkeolojik ve kentsel koruma alanlarındaki yerel kurumsal kapasitelerin geliştirilmesi ve bu alanlarda işbirliği kültürü üzerine inşa edilen anlayışların, bakış açılarının hâkim hale gelmesi süreci tamamlayan diğer unsurlardır.

Yönetim planlarının hazırlanması, izlenmesi ve denetlenmesinde de stratejik plan yaklaşımı geçerlidir.

Bu şu anlama gelmektedir; koruma alanının güçlü ve zayıf yönleri ile bulunduğu ortamın sunduğu

(10)

9 fırsatlar ve yarattığı tehditlerin paydaşların etkin katılımıyla saptanması planlama sürecinin en önemli aşamasıdır. Bu değerlendirme süreci sonunda yine etkin katılımla üretilmesi gereken vizyon, planın temel ilkeleri ve stratejileri koruma alanının yönetimi için genel çerçeveyi çizecektir. Bu süreçlerin aktif paydaş katılımının yönetilmesi, kurumsal kapasitelerin geliştirilmesi, işbirliği kültürünün güçlendirilmesi ilkeleriyle birlikte yürütülmesi gerektiği unutulmamalıdır. Aksi takdirde stratejik plan yaklaşımının gerekleri yerine getirilmemiş olur. Sürecin en önemli aşaması vizyon, ilke ve stratejik kararların eylem planlarına doğru şekilde yansıtılabilmesidir. Bu aşamanın uzmanlar, alanın kullanıcıları, kamu otoriteleri, sivil örgütler, yatırımcı sektör temsilcilerinin müzakereleriyle biçimlendirilmesi gerekir. Süreçte yer alan her aktörün üstleneceği programı biçimlendirmesi, aşamalarını tanımlaması, bütçelendirmesi, zaman programını yapması beklenir. Bunun yanı sıra eylem planlarının birbirleri arasında ilişkilendirilmesi ve akışkanlıkların sağlanması da sürecin başarılı olmasının önemli adımlarından biridir. Alan Yönetimi kavramının, Alan Başkanlığı yapılanmasının temel gerekçesi tam da bu süreçlerin düzenlenmesini üstlenecek kuruma olan ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır.

Bu açıdan alan yönetimi kavramın mevcut kurumsal yapılanma içindeki yerinin iyi anlaşılması gerekir.

Bu bağlamda alan yönetimi ve yönetim planı kavramlarının sadece koruma alanlarında geçerli olduğu gibi bir algıya da kapılmamak gerekir. Bu kavramlara öncelikle doğal koruma alanlarında ve arkeolojik alanlarda ihtiyaç duyulması, ardından UNESCO tarafından dünya miras alanlarında da gündeme getirilmesi nedeniyle, yönetim planları sadece koruma alanlarının konusu olarak algılanmaktadır.

Ancak günümüzde kentsel, kırsal her alanda ve her sektörde alan yönetimi anlayışının benimsenmesinin getireceği yararlar ve bu yöndeki uygulamaların sağlayacağı katkılar çok açıktır.

Öncelikle çok aktörlü olmasının ve karar verme, uygulama, izleme ve denetleme süreçlerini birlikte üretmenin getireceği avantajlar önemlidir. Bu uygulama biçimi planların gerçek hayat ile buluşmasını sağlama, gerçek ihtiyaçlara uygun projeler üretilebilmesi, dolayısıyla yerel dinamiklerin yönlendirdiği bir kent ve plan yönetimine sahip olma şansını artırmaktadır. Günümüzde çok eleştirdiğimiz merkeziyetçi ve şeffaf olmayan, denetlenemeyen süreçlerde geliştirilen planlara ve projelere bir alternatif olarak kabul edebileceğimiz yönetim planı ve stratejik planlama yaklaşımları bir çıkış yolu olarak gözükmektedir. Fakat tekrar vurgulamak gerekir ki bu süreçleri hayata geçirmenin ön koşulu birlikte çalışma kültürünün yaygınlaştırılmasıdır. (İclal Dinçer, https://www.arkitera.com/soylesi/alan- yonetimi-planlarin-gercek-hayatla-bulusma-sansini-arttirir/)

2013 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Uludağ Üniversitesi arasında oluşturulan protokol kapsamında “Bursa, Osmangazi İlçesi / Hisar Bölgesi Yönetim Planı Modeli” isimli proje (Çahantimur ve diğerleri, 2013) hazırlanmış ancak uygulanmamıştır. Hisar Bölgesi’nde işlemekte olan bir alan yönetiminin bulunmaması, bölgedeki koruma faaliyetleri kapsamında kurumlar arasında eşgüdüm eksikliğine yol açmıştır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde Bursa Hisar Bölgesi’nin ve özelinde Bey Sarayı’nın kendi bağlamı içinde yaşatılarak korunması ve sürdürülebilmesi için bütüncül bir yaklaşımla, kentsel arkeoloji temelli bir alan yönetimi modeli ortaya konarak çok disiplinli uzmanlıkların olduğu, şeffaf yorum ve sunum süreci kurgulanmalıdır. Bey Sarayı’nın bulunduğu düşünülen alan bilimsel kazı alanı ilan edilerek danışman uzmanların yönlendirmesi ile Bey Sarayı üzerinde gerçekleştirilecek müdahale kararı için en doğru yaklaşım ortaya konmalıdır. Gerçekleştirilecek araştırma ve koruma planlaması ise ortaya konacak alan yönetimi çatısı altında programlanmalıdır. 2013 yılında Prof. Dr.

Arzu Çahantimur yürütücülüğünde hazırlanan “Bursa, Osmangazi İlçesi / Hisar Bölgesi Yönetim Planı Modeli” başlıklı proje ile strateji arama toplantıları ve anketler sonucunda tehdit ve fırsatlar saptanmış, bu kapsamda amaç, hedef ve stratejiler geliştirilmiş ve bu stratejilerin eylem planının belirlenmesinde yol gösterici olması hedeflenmiştir (Çahantimur ve Öztürk, 2021). 2013 yılında Hisar Bölgesi için hazırlanan bu yönetim planı önerisi yeniden gündeme alınarak günümüz şartlarına uygun olarak revize edilip geliştirilerek uygulanabileceği önerilmektedir.

(11)

10 Bursa Büyükşehir Belediyesi koordinasyonunda hazırlanan “Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğuşu” isimli “Adaylık Dosyası” kapsamındaki, Hanlar Bölgesi (Orhan Gazi Külliyesi ve Çevresi), Sultan Külliyeleri (Hüdavendigar, Yıldırım, Yeşil, Muradiye) ve Cumalıkızık Köyü alanları, Katar’da Haziran 2014’te düzenlenen 38. Dünya Miras Komitesi toplantısı sürecinde UNESCO Dünya Miras Listesi’ne 998. miras alanı olarak kabul edilmiştir. (http://alanbaskanligi.bursa.bel.tr/) Dosya kapsamındaki külliyelerin tümünde, külliyeyi yaptıran sultanın türbesinin bulunması sebebiyle, dosyayı yerinde inceleyen ICOMOS uzmanının önerisi neticesinde, Orhan Gazi Külliyesi’nin bir parçası olarak Orhan Gazi, Osman Gazi Türbeleri‘nin bulunduğu Tophane Parkı da dosyaya dahil edilmiş ve DM alanı ilan edilmiştir. Yönetilebilir büyüklükte bir alanın tanımlanabilmesi amacıyla, dünya miras alanları ile ilişkili olarak tanımlanan yönetim alanı (DM alanları ve tampon bölgeleri) dahilinde Osmanlı Devleti’nin ilk kurulduğu yerleşim alanı olan Hisar Bölgesi ve Bey Sarayı’nın bulunduğu düşünülen bölüm bulunmamaktadır.

Osmanlı Beyliği'nin devlete ve devamında da bir imparatorluğa dönüşmesinde, toplumlar arası ve kentsel doku içerisindeki uyum sürecine sahne olması yönüyle Hisar bölgesi ciddi bir önem taşımaktadır. Ayrıca sur dışındaki Osmanlı kentsel dokusunun oluşması sırasında, Sultanlar aslında bilinçli olarak tepelerde külliyelerini inşa etmişlerdir. Bu durumu Oya Pancaroğlu(1995) ve Suna Çağaptay(2011) çalışmalarında kapsamlı olarak açıklamaktadırlar. Her zaman her bir külliyenin Hisar Kalesi ile oradaki yönetim merkezi ile görsel temas ilişkisi içerisinde bulunmasını gözetmişlerdir. Suna Çağaptay’ın kentsel koreografi olarak nitelendirdiği bir düzen kurgulanmıştır. (Arzu Çahantimur, 1.Oturum) Bu açıdan bakıldığında Hisar’ın, Bursa’daki UNESCO Dünya Miras Alanlarının bağlantı noktası olarak tanımlanabileceği ve bu kapsamda Bursa Alan Başkanlığı tarafından hazırlanan yönetim planına eklemlenmesinin de mümkün olabileceği düşünülmektedir. Söz konusu yönetim planında Sultan Külliyeleri ve Hanlar Bölgesi’nin birlikte, Cumalıkızık’ın ayrı değerlendirilmesi gibi Hisar da ayrı

(12)

11 bir alan olarak yer alabilir. Öte yandan Hisar için yeni bir alan başkanlığı kurulması ve yalnızca hisar için bir yönetim planı hazırlanması da mümkündür.

d.Karar Destek Sistemleri

Çok katmanlı kentlerdeki tarihsel katmanlaşmaya ilişkin verilerin yapılandırılması, analizi ve değerlendirilmesi yoluyla koruma karar verme sürecini destekleyecek yararlanılabilir bilgiye dönüşmesi için bilgi bazlı bir metod olarak karar destek sistemleri oluşturulmaktadır. Erken dönemlerden başlayan, yerleşim süreçlerini halen sürdürmekte olan yerleşimlerin korunmasında çok büyük önemi olan tarihsel katmanlaşma hakkındaki çok yönlü bilginin değerlendirme yöntemini oluşturmayı ve çalışmayı sürdürmek için en uyumlu araç ve ortamı saptamayı hedefler. Mekansal veritabanı olarak değerlendirilen Coğrafi Bilgi Sistemleri (GIS), karmaşık ve çok-boyutlu bilgilerin ele alınması için de uygun bulunmaktadır. Bu nedenle Coğrafi Bilgi Sistemleri hem çalışmanın ana çerçevesini hem de değerlendirme yönteminin oluşmasına katkıda bulunmaktadır.

Çok katmanlı bir kent olan UNESCO Dünya Miras Alanı Bergama'nın kentsel arkeolojisinin ortaya çıkarılması için bir karar destek sistemi oluşturulmuştur. Farklı uzmanlar farklı dönemler için veri toplamaktadır. Bu verileri daha kullanılabilir hale getirecek mekansal bir bilgi sistemi oluşturmak, kentteki katmanlaşmaya dair kararları verebilmek için öncelikle yapılması gereken çalışmalardandır.

Tüm katmanlar bir arada değerlendirildiğinde, belli noktalarda katmanlaşmanın çok fazla olduğu, belli noktaların daha kırılgan alanlar olduğu, belli aksların, sokakların sürekliliğinin olduğu gibi bilgiler elde edilerek geleceğin katmanını da en iyi şekilde tasarlamak için karar destek sistemi oluşturmuş olunmaktadır. (A. Güliz Bilgin Altınöz, 3. Oturum)

Güliz Bilgin Altınöz sunumundan görüntüler

e.Kültürel Rota Planlaması

Günümüz koruma yaklaşımlarında kentler, kentsel peyzaj ölçeğinde bir bütün olarak ele alınmaktadır.

Tarihi kentsel peyzaj yaklaşımı, bütüncül olarak ve katılımcı süreçlerle, var olan kentsel mirasın yaşatılarak korunması, sürdürülmesi ve yeni değerlerin üretilmesini hedeflemektedir. Kentsel mirasın bulunduğu bağlam içerisinde yaşatılarak sürdürülmesi amacıyla kullanılan yöntemlerden biri kültürel rota planlamasıdır. Kültürel rota planlaması, kentsel mirası sosyo-kültürel kalkınmanın kaynağı olarak görmekle birlikte turizmi araç olarak kullanmaktadır. Böylece kentsel mirası koruma ve sürdürme

(13)

12 çalışmaları için maddi kaynak sağlamakta ve kentsel mirasın yaşatılarak korunmasına olanak tanımaktadır. Kültürel rotalar, miras alanlarının tanınırlığının artmasına ve değer kazanmasına katkı koymakla birlikte ziyaretçi akışını belirli temalar çerçevesinde programlayarak turizmi planlı hale getirmekte ve kent üzerinde devamlı ve dengeli bir ziyaretçi akışı sağlamaktadır. Kültür rotaları kentsel miras alanlarının bir değer olarak algılanması, ziyaretçilerde mirası koruma farkındalığının oluşturulması konusunda önemli bir role sahiptir. (Fatma Nur Özüpak, 1. Oturum)

Hisar Bölgesi’ni sahip olduğu miras değerleri ve çok katmanlı yapısı ile bütün olarak ele alan, katılımcı yaklaşımla ortaya konmuş bir kültürel rota planlamasının önerilmesi Hisar’ın yaşatılarak korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için önemli ve gerekli bir adımdır. Bey Sarayı özelinde değerlendirildiğinde ise kültür rotası ile, Bey Sarayı’nın bulunduğu bağlamla birlikte vurgulanarak tanınırlığının artması ve değer olarak algılanmasının sağlanması hedeflenmektedir. Kültürel rota üretim sürecinde, tarihi ve kültürel miras yapılarının bir güzergah üzerinde sıralanması anlayışından kaçınılmalı ve rotalar belirli temalar kapsamında alternatifler sunularak kurgulanmalıdır. Kültür rotası hazırlanırken Hisar Bölgesi’ndeki tarihi ve kültürel miras değerlerinin yanı sıra, arkeolojik buluntular, bölgenin kurulu olduğu topografya, doğa unsurları, somut olmayan miras değerleri (kültür, yaşam tarzı, gelenekler) de göz önünde bulundurulmalıdır. Rota kapsamında ele alınacak tüm miras değerleri ilgili uzmanların disiplinler arası işbirlikleri ile irdelenmelidir. Bölge sakinlerinin rota planlama ve uygulama sürecine doğrudan katılım göstermesi, nitelikli rotaların ortaya çıkması ve rotaların eylem planlarının işleyişi için büyük önem taşımaktadır. Ziyaretçilerin eylemleri, hareket tipleri, ilerleyecekleri güzergahlar, duracakları noktalar rota kapsamında belirtilmelidir. Bursa Uludağ Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Programı bünyesinde, Yüksek Mimar Fatma Nur Özüpak tarafından, Prof.

Dr. Arzu Çahantimur danışmanlığında hazırlanan ve 2021 yılında yayınlanan yüksek lisans tezinin alan çalışması ürünü, Hisar Bölgesi için katılımcı yaklaşımla hazırlanmış, üç temalı ve on alternatifli bir kültürel rota önerisi sunmaktadır. Bu kapsamda sunulan Hisar Kültür Rotası önerisi ilgili idari mekanizmalar tarafından değerlendirilerek, hazırlanacak eylem planı kapsamında uygulamaya geçirilebileceği önerilmektedir. (Fatma Nur Özüpak, 1. Oturum)

3.ÇOK KATMANLILIK KAVRAMI VE GEÇMİŞTE ÇOK KATMANLILIK

Yaşam alanı olarak sürekli olarak kullanılagelen kentler o yer üzerinde geçmişten günümüze var olmuş tüm medeniyetlerin izlerini katmanlar halinde veya yan yana barındırabilmektedir. Bizans, Osmanlı daha sonra yapının geçirdiği koruma süreçlerini yansıtan katmanlar, çok çeşitli kültürel ve zamansal katmanları içeren arkeolojik özellikler sunan bir mimari mirasla karşı karşıya kaldığımızda sorulacak en önemli sorulardan biri, ilk neyi korumamız gerektiğidir. Herhangi bir kültürün veya dönemin verisinin yok edilmemesi yaygın kabul görmüş ilkesel metinler, uluslararası tüzük belge ve bildirgelerin ortak kararıdır. Yapılacak müdahaleler daha sonra gerçekleştirilecek araştırmaları ve çalışmaları yanıltmamalı özgün varlıklara zarar vermeden onların taşıyıcı sistemini güçlendiren, tarihin değişik dönemlerine ait farklı katmanları müdahaleleri, devşirme malzemeleri yani tarihsel belge değerinin yok olmamasını, değiştirilmemesini, gelecek kuşaklara günümüze ulaşan haliyle aktarılmasını sağlayabilmelidir. Yapıyı veya çevreyi ilk yapılan ideal haline dönüştürmek hevesi ile zamanın izlerini barındıran ve yapıya zarar vermeyen izleri yok etme zafiyetine girmeden zaman içinde yapılan tüm eklerin ve müdahalelerin yapılış amacını anlayıp ve onları da muhafaza edecek biçimde yaklaşılmalıdır. Güvenlik açısından bir sorun yaratmadıkça yapının geçirdiği değişimleri muhafaza etmek de koruma anlayışımızın bir parçası olmalıdır. (Füsun Alioğlu, 2.Oturum)

Kimisi 2000 yıldan fazla zamandır sürekli olarak kullanılagelen Anadolu kentlerindeki mevcut kadim yapısal mirasın yaşamın bir parçası olarak her dönemde değerlendirildiği görülmektedir. Selçuklu hükümdarı İzzettin Keykavus 'un Konya Surları'nı yeniden yaptırırken adeta bir müze gibi antik dönemin heykeller, kabartmalar çeşitli süsleme öğelerini plastik elemanlar olarak kullanması, Alaattin

(14)

13 Keykubad'ın Alanya Kalesi'ni bir bütün olaraktan hiçbir niteliğini bozmadan yani bir kültürel devamlılığı sürdürülebilirliği de gözeterek kullanmış olması önemli örneklerdir. Antalya’da Kesik Minare bölgesi Helenistik dönemden Roma'ya, Roma'dan, Bizans'a, Bizans'tan, Selçuklu'ya, Selçuklu'dan, Osmanlı'ya böyle bir dizgiyi görebildiğimiz bir yer. Yok etme, kendi yapısını sıfırdan yapma anlayışı yoktur. Bir süreklilik ve ortak kullanım vardır. (Nezih Başgelen, 3.Oturum)

Aydınoğulları Beyi Mehmet Bey'in Birgi'deki camisinde Lidya döneminden bir aslan heykelinin caminin cephe tasarımın bir parçası olarak kullanıldığı görülmektedir. Aynı şekilde Osmanlı yerleşimlerinde de önceki dönemleri yok sayma, yok etme yaklaşımı bulunmamaktadır. Osman Gazi'nin bir Bizans Kilisesi olan Gümüşlü Kümbet'e yerleşirken yapının mimari ve süsleme ögelerinin korunduğu bilinmektedir.

(N.Başgelen) Var olan yapıları (kiliseler) yıkmak, tahrip etmek yerine onların küçük müdahaleler ile dönüştürülerek kullanılması, yıkılmış yapıların temelleri üzerine temeli ve izleri koruyarak kendi yapım tekniği ve malzemesi ile yeni yapılar yapılması pragmatik ve ekonomik bir yaklaşım olmasının yanı sıra yaşama saygı ve hoşgörü meselesidir. (Nezih Başgelen, 3.Oturum)

Öte yandan yeni yapılan her yapı kendi döneminin mimari anlayışını ve yapım tekniğini kullanır, öykünme veya ihya anlayışı görülmemektedir. Osmanlıda 19. yüzyılda başta yangın, deprem gibi afetler olmak üzere çeşitli nedenlerle kullanılamaz duruma gelen cami ve mescitlerin yeniden inşa edildiği bilinmektedir. Örneğin; Sirkeci, garı inşa edildikten sonra şehre gelecek olan Avrupalıların çıkış kapısı olacağı için burası Gar yakınındaki bir caminin harab olup ele güne karşı yabancılara karşı gayet çirkin bir manzara teşkil ettiğinden müceddeden inşası ya da ihyası öngörülüyor. 19. yüzyılda gerçekleştirilen çok sayıda inşaatta ortadan kalkan yapının üslubunu, plan şemasını ya da genel olarak mimari özelliklerini sürdürme ya da yeniden üretme yönünde bir yaklaşıma hiç rastlanmamaktadır. Ve benimsenen yaklaşım tarzı nevin üzere inşa yani, yeni bir üsluba göre yeni tarzda inşadır. (Deniz Mazlum, 4.Oturum)

Kaybedilen bir tarihi yapının aynısını yapmaya gayret etme ya da kimi zaman aynısını yapma vaadiyle tarihi bir yapıyı yıkma ve ortaya çıkan yeni ürüne tarihi bir değer atfetme anlayışı aslında kültürel kodlarımızda hiç olmayan tuhaf bir durumdur.(Deniz Mazlum, 4.Oturum)

4.ARKEOLOJİK VARLIKLARIN KORUNMASI VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNİN SAĞLANMASININ ÖNEMİ

Arkeolojik kalıntılar geçmişte neler olduğunu, insan uygarlığının nasıl biçimlendiğini anlamak için birincil kaynaktır.

Bugün sadece eski eserler ile değil, kazıda ortaya çıkarılan her türlü malzemenin bilimsel tekniklerle incelenmesi ile kazı alanındaki yaşantı ve kültür hakkında eşsiz bilgiler elde edilebilmektedir.

Arkeolojinin ilk ortaya çıkışından beri özellikle buluntuların mimari kalıntılar içindeki yeri tam olarak bilinirse; pişmiş toprak, taş, metal gibi malzemeden yapılmış kullanım ve prestij eşyaları arkeologlara yerleşmedeki yaşam hakkında önemli bilgiler vermektedir. Son zamanlarda arkeologlar kazı alanında dikkatle açığa çıkarılan kemik, tohum, polen gibi organik malzemeyi kullanarak dönemin iklim şartlarından, yerleşmede yaşayanların akrabalık ilişkilerine, beslenme biçiminden tarım tekniklerine kadar pek çok konuda bilgi edinebilmektedirler.

Geçmişi anlamak için başka bir birincil kaynak yazılı eserlerdir. Yazılı eserlerin incelenmesi tarih bilgimizin temelini oluşturmuştur. Arkeoloji bu temel bilgiyi zenginleştirmiş, geliştirmiş, çoğunlukla da değiştirmiştir. Bugün 20. yüzyıl başında işletilmiş ve sonradan terk edilmiş alanlarda bile arkeoloji disiplini bize yeni bilgiler sağlamaktadır. Yazılı kaynakları esas alan tarih ve maddi kalıntıları esas alan arkeoloji birbirlerini tamamlayıcı iki disiplin olarak gelişmişlerdir.

Geçmişi anlamak için arkeolojik kanıtlar bilimsel açıdan en güvenilir kaynaklardır. Yazılı kaynaklar geçmişi anlamak için yeterli değildir:

(15)

14

● İnsanlık tarihinin çok uzun bir döneminde yazı kullanılmamıştır.

● Yazının bulunmasından sonra bile toplumlarda yazının kullanımı yakın zamana kadar sınırlı kalmıştır.

● Yazılı kaynaklar yazanın bakış açısını, bilgisini, siyasi amaçlarını yansıtır.

● Yazılı kaynaklarda dönemin insanı için doğal kabul edilen, o dönemde herkesin bildiği günlük yaşam detayları fazla yer almaz.

● Dayanıksız malzemelere yazılmış eski çağ metinleri büyük ölçüde yok olmuştur.

● Dayanıklı malzemeler kullanılarak oluşturulan yazıtlar veya kil tabletler gibi pek çok yazılı kaynağa ulaşmak için de zaten arkeolojik çalışmalara ihtiyaç vardır. (SARAT)

Arkeolojik varlıklar yenilenemezdir. Tahrip olmaları sonsuza kadar yok olmaları anlamına gelmektedir.

Pek çok değişik yerde yapılan arkeolojik kazılar ve araştırmalar birbirlerini destekleyen bir birikim oluşturmaktadır. Arkeolojik kazılar ne kadar fazla olursa geçmişimizle ilgili anlayışımız o kadar derinleşir ve zenginleşir. Bir arkeolojik alan bir tarih kitabının bir yaprağı gibidir. Pek çok yaprak birlikte kitabı oluşturur. İlerleyen teknolojiler ve bilimsel yaklaşımlarla bu kitap, gittikçe daha iyi anlaşılabilir. Bu sürecin gelecek nesillerde de devam edebilmesi için arkeolojik alanların korunması son derecede önemlidir.

Uygarlığımız değişik kültürlerin etkileşmesi sonucu oluşmuştur. Arkeolojik kalıntılar bir yandan kültürel çeşitliliğin yaratıcılığını vurgularken bir yandan da sadece bulundukları bölgenin değil bütün dünyanın tarihine ışık tutmaktadır. (SARAT)

Avrupa Konseyi'nin arkeolojik mirasın korunmasına ilişkin sözleşmesi günümüz çerçevesinde bir arkeolojik alanın nasıl korunması gerektiğiyle ilgili çizgiyi belirlemektedir. Avrupa Konseyi Valletta Sözleşmesi uyarınca ister kırsal, ister kentsel alanda olsun herhangi bir şekilde bir toprağa müdahale söz konusu olacaksa yani bir inşaat uygulaması yapılacaksa tescilli olsun ya da olmasın mutlaka o alanda arkeolojik araştırma yapılması zorunludur. Her türlü inşaat öncesi arkeolojik araştırma yapılması, eğer bir arkeolojik alan varsa kazılması, belgelenmesi ve inşaat sürecinin de ondan sonraki kararlar çerçevesinde yürütülmesi yaklaşımı özellikle kentsel alanlardaki arkeolojik bulguların açığa çıkartılması bağlamında önemli bir kazanım oluşturur. Son yıllarda tartışılan çok önemli bir konu da şu dur: Alanın korunması ve onarılmasına yönelik tüm bu bilimsel ve inşai etkinlikler yapılırken o yerde toplumun kabul etmediği, kişiselleştirmediği bir formda sonuç ortaya çıkar ise bunun günümüzde uzun ömürlü olmadığıdır. Öyleyse artık görevimiz bunlarla birlikte bu alanların toplumla buluşmasını da sağlamaktır.(Zeynep Eres, 3.Oturum)

5.ARKEOLOJİK ALANLARDA KORUMA, SUNUM YAKLAŞIMLARI; DÜNYADAN VE ÜLKEMİZDEN ÖRNEKLER

Koruma uzmanları somut bilimsel veriler üzerinden değerlendirmeler yaparak korunması gerekli alanın fiziki olarak nasıl korunacağını tanımlamakla yükümlü olmakla birlikte Kültür Mirasının Toplum için Değeri Sözleşmesi (Avrupa Konseyi /2005), Kültür Mirasının Yorumu ve Sunumu Tüzüğü (ICOMOS / 2008) gibi ilkesel metinlerde de vurgulandığı gibi korunması gerekli varlığın yorumlanması ve sunulması, alanın toplumla buluşmasını sağlamak da kültürel mirasın korunması sürecinin bir parçasıdır.

Kültürel miras alanları, tarihle sağlıklı bir ilişki kurmak için potansiyel taşıyan alanlardır. Bu alanların tema parklarında olduğu gibi bir eğlence kurgusu içerisinde sunulmasına gerek duyulmadan, insanı kendi zamanından ve bulunduğu ortamdan alıp başka bir yere götürmesine izin verecek şekilde düzenlenmesi uzmanların ve karar vericilerin sorumluluğu dahilindedir. Böylece tarih, asıl işlevini yerine getirir ve kişiye özel bir deneyim sunar.

Yorum, halkın bilinç düzeyinin arttırılması, kültürel miras anlayışının geliştirilmesini amaçlayan tüm potansiyel faaliyetler olarak ifade edilebilir. Korunması gerekli varlığa yönelik yapılan koruma

(16)

15 uygulamaları sonucunda, varlığın izleyenler için geçmişle bugün arasında diyalog kurmaya aracı olması beklenir. Yorum bilgiye dayalı esindir ve kültürel varlığın korunması sürecinde sadece fiziksel bir yapı ortaya konulmasını değil, varlığın aslında kendi öz bağlamı ve bugünkü bağlamı ile birlikte birleştirilerek sunulmasını sağlar. ( Nimet Özgönül-Zeynep Eres, 3.Oturum)

Aşağıdaki örneklerde arkeolojik alanlarda koruma, yorum ve sunum yöntemleri; mimarinin bu alanlar ile olan ilişkisini kurmak ve dünyada özellikle yaşayan kent merkezlerinde bulunan arkeolojik alan örneklerindeki uygulamalar üzerinden incelenerek geçmişte var olup günümüzde var olmayan yapıları ya da kültürel varlıkları yeniden inşa etme fikrine getirilebilecek alternatifler gösterilecektir.

a.Bilimsel olarak kabul gören örnekler

1. Kendi kendini sergileyen alan, harabe estetiği

İtalya, Roma’da Forum Romanum’da 19.yyda, o zamanki toprak seviyesi üzerinde kalıntılar halinde bulunan Roma Zafer Takı; Papalığın Antik Roma kültürünü kendi kültürünün kökleri olarak kabul etmesi ve Roma İmparatorluğu'nu tanımlayan yapıların açığa çıkartılmasını istemesi sonucunda arkeolojik kazı ile antik dönemdeki zemin seviyesinde açığa çıkarılır. Bu arkeolojik çalışma sırasında yapılan yoğun tartışmalar sonucunda özgün kalıntıya önem verme yaklaşımı ortaya çıkmıştır.

Forum Romanum (Zeynep Eres sunumundan)

Forum Romanum (Zeynep Eres Sunumu’ndan)

(17)

16 Özgünlük kavramı, İtalya'daki uygulamalarda çok önemlidir ve bütün 19. yüzyıl boyunca çok yoğun tartışılarak geliştirilen yaklaşımlar sonucunda ortaya çıkmıştır. Bugün Roma'da sadece Forum Romanum’da değil, başka alanlarda da kendi kendini sergileyen kalıntılar kent içinde görülebilmektedir. Bu alanlara baktığımızda genel olarak çok ağır müdahalelerin olmadığını, açığa çıkmış kalıntıların kendi özgün kimlikleriyle yaşayan kentin içinde varlıklarını sürdürürken harabe estetiğini sergiledikleri görülmektedir. (Zeynep Eres, 3. Oturum)

Bulgaristan, Nessebar’da bir kilise konsolidasyon çalışmaları ile birlikte, günümüze ulaşan haliyle yerinde tutulmaktadır. Harabe estetiği de kentli tarafından kabul görmüş ve kullanılagelmektedir.

(Zeynep Eres, 3. Oturum)

Bulgaristan, Nessebar’da bir kilise (Zeynep Eres sunumundan) Boukoleon Sarayı Konservasyon Çalışmaları

Dünya Miras Alanı İstanbul Tarihi Yarımada’da bulunan Boukoleon Sarayı’nın restorasyon projesi Fatih Belediyesi tarafından hazırlatılmış olup uygulama aşaması İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülmektedir. Uygulamalar Engin Akyürek, Alper Ünlü ve Füsun Alioğlu’nun içinde bulunduğu Bilim Heyeti kontrolünde yürütülmektedir.

Bu bölge Hormisdas Sarayı, Justinianus Evi ve Boukoleon Sarayı diye adlandırılır. 4.yy’dan itibaren saray olarak kullanılan alan bugün sadece kalıntıları kalmış bir durumdadır. Ayasofya'yla hipodrom arasında yer alan Bizans Büyük Sarayı ikinci yüzyıldan beri aşama aşama inşa edilir ve Boukoleon Sarayı’nın, Bizans Büyük Sarayı'nın devamı niteliğinde bir saraylar külliyesi içinde yer aldığı görülür.

Günümüze kadar pek çok tahribata uğrayan, önünde bulunan sahil yolu, arkasında bulunan tren yolu yapımlarıyla da yıkımlara uğrayan sarayın günümüze kalan kısımları Pharos Kulesi (Çatladıkapı Feneri), İmparator İskelesi, sarnıç bölümleridir.

Restorasyon projesi ile günümüze ulaşan halinin daha fazla zarar görmemesi, olduğu gibi bu haliyle gelecek nesillere aktarılabilmesi adına konservasyon çalışmaları yapılarak, alanın açık hava müzesi olarak işlevlendirilmesi hedeflenmektedir. Güvenlik açısından bir sorun yaratmadıkça yapının taşıdığı değişimlerin izleri korunarak; belgeleme, taşıyıcı sistemin araştırılması, korunması, gerekli değerlerin saptanması, temizlik, gerekli durumlarda kazı işlemleri, konservasyon, sağlamlaştırma, gerekli noktalarda minimum bütünleme, sürdürülebilir bakım-onarım restorasyon sırasında ve sonraki süreçte yapılması gerekenlerdir.

Yapının özgünlüğünün tüm boyutlarıyla yani bu zamana kadar gelmiş ekleriyle birlikte değerlendirilmesi, yapılacak müdahalelerin yapıya zarar vermeden, yapının tarihi belge değeri olan izlerinin yok olmamasını sağlayacak şekilde, yapının bize geçmişten getirdiği tüm izleri koruyabilir halde ve daha sonra gerçekleştirilecek araştırmaları yanıltmayacak şekilde, özgün yapıya zarar vermeden, yapının taşıyıcı sistemini güçlendiren, gelecek kuşaklara bu haliyle aktarılmasını sağlayabilecek müdahale yöntemleri ile restorasyon gerçekleştirilmektedir. (Füsun Alioğlu, 2. Oturum)

(18)

17 Boukeleon Sarayı restitüsyonları ve mevcut durum fotoğrafları(Füsun Alioğlu sunumundan)

Ayrıca Şu anda belediyenin organizasyonu ile Boukoleon Sarayı Şantiyesi alanı da Kara Surları Şantiyesi, Rumeli Hisarı Şantiyesi, Anadolu Hisarı şantiye alanları isteyenlerce ziyaret edilebilmektedir.

(19)

18 2.Kurtarma kazıları ile açığa çıkarılan ve yerinde sergilenen alanlar

Kentlerdeki bir inşaat faaliyeti sürecinde karşılaşılan ve kurtarma kazıları sonucunda kısmen yerinde tutularak sergilenen alanlar da bulunmaktadır.

İtalya Floransa’da, 1960’lardaki sel felaketi sonucunda Santa Maria del Fiore Katedrali altındaki arkeolojik alan bulunmuştur. Somut verilerle kentin çok katmanlı yapısını algılayabilecek şekilde, üstte yeni bir döşeme üretilerek arkeolojik alan yerinde görülebilecek şekilde düzenlenmiştir. Benzer şekilde Fransa, Paris’te de Notre-Dame Kilisesi meydanı altında ortaçağ Paris’inin yapı kalıntıları sergilenmektedir.

Santa Maria del Fiore Katedrali altındaki arkeolojik alan (Zeynep Eres sunumundan)

Paris’te Notre-Dame Kilisesi meydanı altındaki arkeolojik alan (Zeynep Eres sunumundan)

Yunanistan, Atina’da, Atina olimpiyatları öncesi metronun uzatılması kapsamında ortaya çıkan arkeolojik alanın metro içinde sergilenmesi gerçekleştirilmiştir. Bulgaristan, Sofya’da da kurtarma kazısı ile ortaya çıkan buluntular altgeçit içerisinde yerinde sergilenmektedir.

Atina Metrosu (Zeynep Eres sunumundan)

(20)

19

Sofya’da Altgeçit (Zeynep Eres sunumundan) Önündeki Roma Dönemi Kalıntıları ile Makam Camii

Tarsus'taki Makam Camii’nin önünde bulunan cami avlusu olan alanda, bir ıslak hacim inşaatı için kazı çalışması başlatıldığında, alt kotta aslında Roma dönemi kalıntılarının olduğu anlaşılmıştır. Bu alan kazıyla bütünüyle açığa çıkartılmış ve kalıntılar sergilenmeye başlanmıştır. Bir yandan Makam Camii gibi kutsal anlamda da çok anlamlı bir yapı korunurken onun altındaki Roma dönemi kalıntılarının da sergilenmesi, kentin çok katmanlı tarihini topluma sunma açısından başarılı bir uygulamadır. (Zeynep Eres, 3. Oturum)

Makam Camii’nin önündeki Roma kalıntıları (Zeynep Eres sunumundan)

3.Gündelik hayatın parçası olan arkeolojik alanlar

Roma’da Marcellus Tiyatrosu ve Portico D’ottavia’nın bulunduğu alanda bir kestirme yol tanımlanarak daha çok insanın gündelik hayatta içinden geçeceği şekilde bu alan kurgulanmıştır. (A. Güliz Bilgin Altınöz, 3. Oturum)

Marcellus Tiyatrosu ve Portico D’ottavia’nın bulunduğu alandaki düzenlemeden görüntüler(Güliz Bilgin Altınöz sunumundan)

(21)

20 Benzer şekilde Bulgaristan, Stara Zagora‘da da antik yol kentin bir parçası olarak kullanılmaktadır. Yol üzerinde kentlinin kullanabileceği kamusal alanlar düzenlenmiştir. (Zeynep Eres, 3. Oturum)

Stara Zagora‘da antik yol (Zeynep Eres sunumundan)

Roma’da Aventino Tepesi’nde, tepedeki park ve nehir birleştirilmesi için kurgulanan yol üzerinde bir dikey sirkülasyon elemanı ile dikine kesitte farklı katmanların bir arada görülmesi sağlanmaktadır. Bu alanda park da katmanlardan biri olarak ele alınmaktadır. (A. Güliz Bilgin Altınöz, 3. Oturum)

Aventino Tepesi (Güliz Bilgin Altınöz sunumundan)

4. Çağdaş sanat etkinliklerine mekan olan arkeolojik alanlar

Kendi özgün kimlikleriyle yaşayan kentin içinde varlıklarını sürdüren arkeolojik alanların deneyimlenmesi, kentlinin ve kente turist olarak gelen ziyaretçilerin alanla ve dolayısıyla tarihle, geçmişle kurdukları ilişkinin güçlendirilmesi için sanatsal içerikler geliştirilmektedir.

Lübnan, Balbek’te Bacchus Tapınağı’nda gerçekleştirilen bir çağdaş sanat sergisi örneği sunulmaktadır.

(Nimet Özgönül, 3.Oturum)

(22)

21 Bacchus Tapınağı’nda gerçekleştirilen Sessiz Yankı Sergisi’nden görüntüler, Kuratör Karine El Helou (İmajlar https://www.thenationalnews.com/arts/a-journey-to-the-past-where-contemporary-art- meets-archeology-at-baalbek-1.164535, https://maaloufarchitects.com/the-silent-echo/ web sitelerinden alınmıştır.)

İtalya, Napoli, Pompei’de gerçekleştirilen etkinliklerden biri otuz kadar heykelin bir yıl boyunca antik kentin kamusal alanlarında sergilenmesidir. Sit alanında, neo klasik dönemde yapılmaya başlanmış olan eserlerin kalıntıları, sanatçının bu bağlamda üretmiş olduğu neoklasik heykellerle birlikte bütünleşerek, geçmiş ve bugün tekrar Pompei'de buluşmaya çalışmaktadır. (Nimet Özgönül, 3.Oturum)

Anıtsal Bronz Heykeller, Sanatçı Igor Mitoraji (İmajlar Mitoraj Pompeii - Pompeii Siteleri (pompeiisites.org) web sitesinden alınmıştır.)

Yunanistan, Skinos, Delos Adası’nda antik dönemden kalmış olan veriler, kalıntılar sanatla birleştirilerek, alan tekrar bir kamusal alana dönüştürülmektedir. Delos’ta antik dönemde tapınaklar ve konutları süsleyen antik dünyanın heykelleri gibi, tapınaklar ve konutların kalıntıları da günümüz heykellerini sergileyen mekanlara dönüşerek arkeolojik alan çağdaş sanatla bütünleşmektedir. (Nimet Özgönül, 3.Oturum)

Bodyform heykel yerleştirme, Sanatçı Antony Gormley (Nimet Özgönül sunumundan)

İtalya, Roma’da Trajan Pazar Yeri’nde gerçekleştirilen bronz atlar sergisi, kentle bütünleşen kentle bir arada yaşayan arkeolojik alanlarda yapılan çağdaş sanat etkinliklerine örnektir. Sanatçı Roma’nın değişik yerlerindeki at figürlerinden etkilenerek, sürekli kitlesel göç sorununu, hayatta kalmak için sürekli hareket etmek zorunda olan milyonlarca insanın çektiği acıları at figürleri ile ilişkilendirmektedir.

(Nimet Özgönül, 3.Oturum)

(23)

22 Lapidarium Heykel Yerleştirme, Sanatçı Gustavo Aceves (İmajlar

https://thelosangeleno.com/tag/horses-at-trajans-market web sitesinden alınmıştır.)

İtalya’da Roma’da Caracalla Hamamı kendi buluntuları ile birlikte zaman zaman sergilere sahne olmaktadır. Caracalla’nın açık alanlarında, bağlamından kopmuş olan mimari ögeler farklı birliktelikler ile geçici olarak sergi alanına dönüştürülmektedir. Alan çağdaş sanat etkinliklerine mekan oluşturmaktadır. Artist Fabrizio Plessi’nin Zamanın Sınırı Sergisi.(Nimet Özgönül, 3.Oturum)

Caracalla Hamamı’nda açık alanda sergilemeler(Nimet Özgönül sunumundan)

Caracalla Hamamı’nda Zamanın Sınırı Sergisi’nden Enstalasyon, Sanatçı

Fabrizio Plessi

(Nimet Özgönül sunumundan)

Apollon Smintheus Tapınağı Sunumu

Var olan ama alanda çalışılmaya başlandığında yok haldeki bir mekan olan Apollon Smintheus Tapınağı, Türkiye'deki (Çanakkale) çok değerli bir kült merkezidir.

Tapınak'ta Hellenistik Çağ Anadolu mimarlığına imzasını atan Mimar Hermogenes'in uyguladığı pseudodipteros (yalancı iki sıralı sütun) plân tasarımı kullanılmıştır. Naos’ta(kutsal odada), 110 cm'lik

Referanslar

Benzer Belgeler

Şubemiz, öncelikle doğalgaz sektöründe çalışan kaynakçıların, EPDK tarafından zorunlu olarak istenen, Uluslararası geçerliliği olan “EN-287-1” standardına göre

İş Makinaları Operatör Yetiştirme Kurslarında, Aralık sonu itibariyle Şube genelinde; 154 adet kurs açılmış, 2.917 kişi belgelendirilmiştir.. Yıllara Göre Ay Bazında

Teknik Uygulama Sorumlusu Mimar (TUS Mimar) : Proje müellifleri kendileri olsun veya olmasın Mimari Teknik Uygulama Sorumluluğu Hizmetlerini uzmanlık konusuna ve ilgili mevzuata

yarımada ve benzeri uygulamaların kamu yararına olup olmadığı konusunda çok ciddi çekinceler yaratmaktadır. Bu nedenle dava konusu idari işleme esas teşkil eden 5366

KONU: Toplu Konu t İdaresi tarafından hazırlanan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nce 17.07.2009 tarihinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nca 14.08.2009

09.04.2009 davalı idarenin birinci yanıtı tebliğ alındı.. 2 inci maddesi uyarınca yürütmesinin durdurulmasına” ilişkin kararı tebliğ alındı. 25.03.2010 tarihinde

maddesinin (f) bendinde "Yenileme alanı, sit ve koruma alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının içinde, sınırları yetkili

ibaresinin de kaldırılmasını oy çokluğu ile uygun görmüştür. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi de Komisyonun önerisini oy çokluğu ile kabul etmiştir. Yapılan