• Sonuç bulunamadı

ID J Tİ H AD

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ID J Tİ H AD"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

İÇİNDEKİLER

JL

a

A. A A A A A A

r

1 Mahmud Sadık Bey

Dr. AB. Dj

1 Harbler, İnkılâblar , )

^ Terki teslihat

f

Dr. G. Le Bon ►

ı

4

İngiltere’de sınıflar

Prof. E. Boutmyj

4

Tabiat ilm i: Örümcekler

Ebubekir Hazim ı

A İmlâ mes’elesi

E. H.

(

A İçtimaî şa'ire [ K ıt’a ]

Dr. AB. Dj.

^ Aliden Fatma’ya (§i‘ir)

E. Hazım.

j

Yorganın söylediği (hikâye) Gül. AB. Djevdet

J T. Fikret için :

Filorinalı Nâzım

4 Halk edebiyyatı

M. Seyranı

A Ali Fethi Bey - S. C. F.

İçtihad

A Des Quetrains Maudits

AB. Dj.

1 Violon du sair

MinaT. - Nahid

j Solmayan Güzellikler

İran şa'irleri

Ömer Khayyam dan

F. Sacid

■i Zelle - Asırların efsanesi

Dr. Kaya

T-

T'

'T' ''

M ahm u d S a d ık B ey

On Beş Günlük Fikri ve San’at

Mecmuası

İsta n b u l : 1 5 A ğ u s to s 1 0 3 0

(2)

Yeni Neşriyyat

Kuruş

Akli selim(Eski harflerle) 527sahifeli 100

Aklı selim ( yeni Türk harflerile )

548 sahifeli

135

Ruhulekvam(eski harflerle)274 sahife 100

Dün ve Yarın ( »

» )254

»

50

İlmi ruhi içtimaî(»

» )287

»

50

Adabı müaşeret rehberi (Resimli, eski

harflerle) 509 sahifeli

150

Dilmestî’î Mvlana (eEski harflerle)

50

Bir zekâyi feyyaz(Eski harf ve resimli) 25

Mekârimi ahlakiyye ve din (Eski harf­

lerle 74 sahifelik

25

Harb ve sözde eyilikleri(Eski h arf­

lerle) 219 sahifelik

75

Asırların panoramsi ( Eski harflerle,

resim li)

sahiflik

50

Felsefe’i istibdad (Eski harf) Alfierinin,

resmile 272 sahifeli

50

Ruba.iyyatı Khayyam ve

Tiirkceye -

tercümeleri . ( Eski harflerle, resimli,

453 sahifeli

100

Avrupa harbinin psikoiocyası ( Eski

harflerle, resimli) 708 sahifelik

100

Bankalar ve mu’amelatı ( Eski harf­

lerle) 89 sahifelik

50

Yollar ve İzler Dr. Kaya Beyin

şijrleri 69 sahifelik

5o

Bir filosofun şi’irleri ( Yeni Türk

harflerile)[ Posta parasile |

100

Dimağ ve Melekâti akliyye ( Resimli

478 sahifelik) nushasi çok az kaldı 200

Ingiliz kavm i ( 3 kitap )

150

Arıtoine ve Cleopatra

« Shakespeare » den tercüme

75

« İctihad » in bulunduğu yerler:

K adı k ö y ü n d e

Muvekkithane caddesinde

Tütüncü

C afer E fen d i,

K öprü üzerinde

M. K em a l E fen d i,

Büyük Ada da iskele başında Tütüncü

N ik o E fen d i

Dükkanları.

« İÇTİHAD» Kütüphanesi

YOĞURT

Kimya İnstitut muzun müdiri Dr: Ce-

vad Beyin eseridir; hususî ve dikkat

olunmaya lâyık tedkik ve tahlilleri ihti­

va ediyor YOĞURT un ne kadar mühim

bir gıda ve tedavi unsuru olduğu görü­

lür; tavsiye ederiz.

SIHHÎ SAHİFELER

Kıymetli makalelerle çıkdı.

TÜRK YURDU

Zengin ve cazib yazılarla çıkdı.

BİLDİRİŞ

Kafkas gençleri tarafından neşredil­

meye başlayan bu haftalık gazetenin ilk

nüshası çıkdı. Sovyet Rusyadaki müs-

lümanların hukukunu müdafaa ve Kaf-

kasyadaki kavmlerin istiklâlini istiyor.

AMİK RÖNTGEN TEDAVİSİ VE

DOZAJİ

Dr. Ekrem Hüseyn Beyin eseridir.

Mütahassis tabiplere tavsiye ederiz.

Bayflerimize

Şartlarımız şunlardır: İctihad bay’ileri

% 25 bey'iye alırlar; 2 lira depo gön -

derirler, her iki ayda bir, ya‘ni 4 nus -

ha da bir hisab gönderirler Fade kabul

olunur ve Fade posta parası hisabımız-

dan indirilir.

MACİT MEHMET R

Diş Tabibi

Ankara caddesi, Vilâvet konağı karşısında

(3)

Pour un an: 2 Dolars

Edition spéciale: 3 Dolars.

A D R E S S E "Idjtihad,, Constantinople Téléph: St. 855 xxvème ANNÉE

15 Août 1930

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, EDEBİ, İKTİSADİ

No : 303

Seneliği [24Nushâ] Türki­ ye için 2 1/2, Âlâ kâğ>d-

lıs: 5 Liradır

İDAREHANESİ

Cığaloğlunda İçtihad Evi Tarihi Tesisi: 1904 — Oeneve. Yirmi beşinci sene

15 Ağustus 1930

Büyük Ölüler

MAHMUD SADIK BEY

Hüseyin Tosun dan, Ahmed Hizadan sonra aziz arkadaşımız Mahmud Sadık Bey ebediyyet um- manma atıldı.

Mahmud Sadık Beyi 36 sene evvel kitapçı Kaspar Efendinin kitabhanesinde tanıdım ; Al- manyadaıı yeni avdet etmişdi. Oraya hükümet tarafından esbak ziraat nazırı merhum Celâl Beyle beraber ziraat tahsiline gönderilmişidi. Fakat bilmem neden ziraat işlerinde kullanıl­ mıyordu. Ben henüz mektebi tıbbiyeden diplo­ ma almış 25 yaşında askeri tabibi idim. M aarif isimli ve Mahmud Sadık Beyin idaresi altında, o zaman intişar eden mecmuaya D o k to r ün - vanlı imza ile ilk yazı yâzdığım mecmua idi. Yazılarım u y k u ve somnambulisme haklarında idi.

Sultan Abdiil Haınid idarei mutlakasını yıkmak gayesile diğer iki üç arkadaşla yapdı- ğımız fttihad ve Tarakkî Cem‘iyeti hafiyesine tarafımdan vaki olan davete korkusuz ve te- reddüdsüz icabet etmişdi, aradan çok geçmek­ sizin hükümet her birimizi bir tarafa ta‘yin suretile teb’id ve nefy etdi . O faizlerden daha müte’enni ve daha az feveranlı olduğundan, İstanbulda kalabildi. 14 sene Trablıs Garbde Isviçrede , Fransada , Avusturyada, Mısırda kaldık dan sonra 1908 de Istanbula gelebildi­ ğim vakit Mahmud Sadık Beyi Y en i g a z e te nin T a k v im d e n y a p r a k larmı yazar bul­ dum. Takvimdenyaprak, meşhur llervieuxnun

N o te d ’u n P a r is ie n i tarzında ve zernamn

en yeni ve canlı hadiselerinin tenkid ve tah­ lillerini ihtiva ediyordu. Her gün bu kadar ince nükteleri nasıl bulduğunu kendisine bir gün sordum : «riisuhla» cevabını vermişdi.S e r v e ­

ti F iin u n un fenni makalelerini o yazar, beşer

zekâsının fütuhatı hakkında bize maTumat ve­ rirdi. T e k â m ü l adlı romanı kendisine

roman-cılıkda, en yüksek romancılarımız arasında yer verir.

Son senelerde ve Behic Beyin umumî mü­ dürlüğü esnasında D e m ir y o lla r M e c m u a ­

sı m o tesis ve idare etdi. Onun kurmuş ol­

duğu esaslar sayesinde bugün bu mecmua en güzel ve yalnız demir yallarına değil medenî dünyanın en beliğ terakki hareketlerine aid maTumat da ihtiva eden aylık mecmuamızdır. Mahmud Sadık Beyin yaşayan ve yaşayacak eserlerindendir.

Mahmud Sadık Bey vefat etdiği gün 302 numrolu İçtih a d basılmışdı , bundan dola - yı kendisinden ve vefatından 16 gün teehhürle bahs ediyorum . Matbuatımızın ve mütefekkir zümrenin büyük muharrir ve mütefekkir hak­ kında, layık olduğu derecede alâka ve tes‘sür gösterdiği iddia olunamaz. Bizde ölülere mer­ but kalma âyiııi yok. Halbuki dirilerin hayatı ölülerin hayatlarile doludur.

Dr. G. Le Bon E v o lu tio n du N o n d e

A c tu e l de ölülerin hükm ve diriler üze­

rindeki nüfuzu lıakkmdaki bahsile, bu ictimaT ve biologia'î hakikat üzerine mebzul bir nur saçar.

Bizim gözümüz ve gönlümüz bu hakikatları görmüyor. Alâkamız kisa nazarlı ve sefil bir derecede hodbindir. Fransanm birkaç sene ev­ vel Baş Vekili olmuş olan M. E. H e r r io t «Bir millet için, mazi, hal ve istikbâl arasın­ daki rabıtanın koparılması kadar tehlikeli hiç bir şey yekdur» diyor, ölülerle rabıtamızı kes­ memiz küf ran ve maziyi nisyandır ve bir ağa­ cın köklerini unutması ve istihkar etmesi gibidir . Zamanımızın münteşir ve hasta bir zihniyetini fecî‘ bir suretde gösteren şu ırıavekaT dinleyelim :

Bundan sekiz on gün evvel fikrî evladları - rnızdan , Erib Bey , Dyarbekir havalisi T ü rk

O ca k la rı müfettiş muavini Erib Bey beni

(4)

5436 İÇTİHAT

y ilin d en bahs ederek«merhum Ispartalı Hakkı B. den tek bir kelime ile bahsetmemiş olmasını çok ayıb göriyorum, çünki merhumun T ü rk -

c ü liik yolundaki gayreti çok büyükdiir, biz

gençlere Türkçülüğü o verdi . Hakkı Beyin Türkcüiiikdeki rolü hakkında İç tih a d a bir mekale yazacağını ve bu suretle bu muhterem ölüyü tebcil edeceğimi kendisine söylediğim bizim müfettiş Beyin «ölüyü ne medh edeceksin, bir diriyi medh et ki bir gün sana bir eyiliği dokunur nasihatına ma‘ruz kaldım » dedi. Erib B. bunu bir mekale halinde yazacağımda ilave etmiş olduğundan bir mahremlik mevzu’ı bahs değildir. Türk Ocakları müfettişi bey, mu‘avini Erib Beye böyle bir nasihat havale etmesi sebebile

şayanı takdirdir, çünki olduğu gibi görünmüş - dür . Riyakarlık yokdur , maske yokdur Biz

u tilita r is n ıe i miskin bir manfa‘at perverlikle

karışdırıyoruz , halbuki bunların yekdiğerile hiçbir münasebetleri yokdur . Mahınud Sadık Bey, hayatda ve mematda daima eyilik ve yük­ seklik ilham eden varlıklardandır, ölüleri, medh ve tebcile layık iseler, medh re tebcil etmekde, en büyük ve nüfuzlu ricali medh etmekden bin defa daha çok fayda vardır;bu fayda ma'şe- rî bir faydadır, ayni zamanda ma‘şeri de olmı- yan ferdi olan fayda,pek lağar ve korada bir fay- dadır.Hakiki meııfa‘at umumi ve şamil nıenfa‘at

ve kuvvetdir « ölüleri medh etmekde ne fay­ da var,medh edeceksen bir diriyi medh et ki,bir gün sana bir eyiliği dokanır » nasihatile âmil olmak îctima'i bir hüsrana götürür. Hür, açık özlü T ü r k ie maziyi, hali, istikbali yekpare tutar ve en büyük eyiliği ölü olsun diri olsun her eyiyi tebcilde ve şahsi için hiçbir menfa*at bekleıııemekde bulur,

AB. DJ.

BÜYÜK MİLLETLERİN RUHLARI

VII

İ n g ilte r e d e sın ıfla r

Ingilterede 6inıların tarihini başka bir eserde gösterdim, [*] . Buradan, mevzuunda doğrudan doğruya alakadar bir kaç mülahaza alıyorum ve buna pek az şey ilave ediyorum.

[1] İngilterede kanuni estıinin ve *iyas! cemiyetin inkişafı «Le Développement de la Constitution et de la Société politique en Angleterre» ünvanh kitabımıza müracaat edile.

E. B.

Evvela, Ingiltere hükümetinin aslî seciyesi bir irticac [ Oscillation] dır, ki yekdiğerine zıd iki siyasi fırkayı bilmünavebe mevkii iktidara getirir. Mevkii iktidarı birinden diğerine nevbet ve fasıla ile nakl etdirir. Eğer bu fırkalardan biri münhasıran bir sınıfı temsil etseydi bu sınıfın menfa‘atı ve ihtirasları, teşri‘de [ Légis­ lation da ] bir kasr ve tahdid olmaksızin, tatmin olunmak ihtimali bulunurdu ve bu halden de netice olarak tazyikkâr bir R ég im e husule gelebilirdi. Inğilizler için hüsni tali1 eseridir,ki Manche denizinin ötesinde fırkaların, âyini, azaları arasında , rabıta hidınetini gören bir mazisi vardır , Bu mazi nin an‘anası her iki fırkada bazı aileleri ve bazı mahalleri, yek­ diğerlerine sıkı sıkıya bağlar ve menfaati hazı­ ra alâkalarından temamen âıade olarak, bir maksad için, muhaliflerinin maksadına karşı müttehid tatar.

Fırkaların tertibi bilhassa tarihidir, halbuki sınıfların tertibi « Stratification »u İktisadî dir. ba‘zı kerre, yekdiğeri üzerine mevzu* tabaka­ ların taksimatı arasında takribi tevafukun bu­ lunduğu olmuşdur; fakat hiç bir zaman bu taba­ kalar arasında ittisal ve meze vaki olmamışdır. Bu hususta tarihin şükûhu, mazi hakkında dindarane hürmet ve ri‘ayet. hürriyeti ferdiye- nin muhafızı gibi icrayı tesir etmiş ve etmekde bulunmuşlardir.

Fakat siyasî fırkalar ve İçtimaî sınıflar ara­ sındaki temayüz [ distinction ] m muasırı cera- iyetde paydar olabilmesi muhtemel değildir. Sıuıflar, sarih bir suretde fırkalar halinde teşekkül etmek üzeredirler. Her gün daha ziyade çetin olan bu hayat mübarezesinden hali hazır menfaatları diğer bütün alâkalara galebe eden alâkalar vücuda getirmektedir. Ve tarihi râbı- talar küçük bir çekme te’sirile çözülüyor • Siyasî cemiyet, yekdiğerile mıitesadim parce [Bloc] lara muııkasım gayri mütecanis ve müte­ harrik bir kitle olarak arzı vücud ediyor. Yeni zamanların ihtidasında, İçtimaî sınıflar bir aralık, sinurları üzerinde birbirlerine o ka- dat yaklaşmış, aralarındaki hudud o kadar al­ çak ve atlayıb geçilmesi o kadar kolay idi, ki dahili taksimatı taliyeyi havi münferid bir sınıf ad edilebilirdi . Envazi‘den başlayarak, ancak, şeref ve haysiyet Ptibarile en yüksek olanda karar kılan yekpare meyi [ Pente unie ] nin XVIIIinci asırda sanayi‘in büyük tevessu‘u tesirile nasıl kopduğunu, parçalandığını ve arazî aristok-

(5)

teşebbüslerde tefrika [désordre] nin nasıl teş - did edilmiş olduğunu gösterdim. Büyük sahibi milk ile çiftlikçi, çiftlikçi ile işçi , patron ile amele,zengin ehli sanayi“ ile sahibi yesar top­ rak mültezimi aralarında bir girdab açıldı. Sınıflar arasındaki muhalefet ve cidalin umu - miyetle neticesi, mütehalif müdde‘iyatın tabiî hakemi olan hükümete müraca‘at ve yahud,kud­ ret ve istifade aleti olan hükümete vaz‘ı yed etmek olur. Şimdiki halde her sınıf kendisini müdafaa etmek,vaziyetini tahkim etmek, hasım- larıni rahatsız etmek ve yahud zaiflatmak, bî taraflara balzıfevaid yemliği arz etmek ve bu suretle onların itirazlarını uyutmak,yahud ittihadlarını te'min etmek için kanunu kullan-mak teşebbüsünde bulunur.

Tarihi fırkalar henüz bakidir.Fakat oyuncak­ lar olmuşlardır, günden güne bunlar müdalıinler kesiliyor ve sınıf ihtiraslarının aletleri oluyor­ lar. Kanunu sınıf ihtiraslarına teslim ediyorlar ve bittabi bu söz birliğinin masarifini hürriyet te’diye ediyor [ yani tarihi fırkaların sınıf ih- tirasatma alet olmaları zararını hürriyet çeki­ yor, bundan mutazarrır olan hürriyet oluyor] Binaen aleyh her sınıfın kitlesi, kuvveti, inki­ şafı ve temayülleri Britanya harsının istikbali için büyük akibetler tazammun ediyor . Bu akibetleri icmalen tesciye ve takrir etmeye çalışacağız.

Prof. E Boutmy

FELSEFE

A m e li R u h iy y a t

LES INCERTITUDES DE L’HEURE PRÉSENTE Dr. G u sta v e L e B o n

7

İkinci bahs

H a r b le r , in k ılâ b la r v e te r k i te s lilıa t i

MÜSTAKBEL HARB' SEBEBLERİ ve

CERMEN İNTİKAMI

Ezcümle hükümdarların şahsî hırslarından doğan eski hârbler, hiç bir zaruriyet, hiç bir icab seciyesi arz etmezdi. Ma‘şerî menfaatle­ rin mübarezesinden neş’et eden yeni harbîer- den, daha ziyade müşki tatla ictinab olunabilir. İskender ve César , fütuhatlarına teşebbüs

etmeyebilirlerdi. Zemanımızda Almanya impe- ratorunun ıradeti , « Hégémonie » ihtiyaçi sirrisîle bîkarar olan bütün bir milletin tema- yülâtına galebe etmekden, er gec, bir gün âciz kalırdı.

?★

Ingiltere tarafından, ehireıı vücude geti­ rilen arazi, tevsi‘i fütuhal vasıtasile büyümek fikrinin balzı milletlerin müdir mefhumlarından olarak kaldığını gösterir.

Zafer sa‘atında arzularını kabul etdirmek galip için kolaydır. Mağlubun mukavemetinin ancak kuvvetle imha edilebildiği ve yeni bir harbin zaruri olduğu güne kadar bu imkân [ ya‘ni galibin arzularını kabul etdirmek imkâ­ nı ] tedricen zaiflar.

7*

Galiblerine fa‘ik olduklarına mu'tekid olan kavinler inhizamlarma kail olmazlar. Binaen­ aleyh bir cermen imikam alma teşebbüsü, müstakbel « Tarih » in en kat‘îı en muhakkak vekayi‘inden olarak nazarı Ptibare alınabilir.

«Hatırat»ına nazaren (Guillaume) un mefku­ resi, kendisine hücum etmeye hiç bir kimsenin cesaret etmemesi için kâfi derecede kuvvetli bir orduya ve bir donanmaya malîk olmâkdı. O zaman unutuyor du ki böyle vesaiti müda­ faanın sahibi, bu vasitaları kendisini rahatsız eden rakiblerden kurtulmak için, isti'malde teehhür etmez. Onu harbe sürükleyen de kuv­ veti hakkındaki fikri oldu.

7*

Almanyada iki intikam şekli te’emmül olun- m&kdadır: 10: Silahla; 20: lttisalı ticari ile.Ikinci denemenin muvaffakiyyeti, ister istemez, birinci şeklin mevki’i fPle konmasını celb edecekdir.

*

Muazzam teslihat müstesna olarak, Alman- yanm bir müstakbel tecavüzünü men‘ edecek yegâne v a sıta , 1871 den evvel olduğu gibi (Almanya) nın muhtar vilayetler haline avdeti olurdu. Prusyanın hakimiyetinden kurtulmak için, mütarekeden sonra bunu bizzat (Almanya) dahi istiyordu. Böyle bir bedaheti, anlamamış olma­

larından dolayı müsalahayı yapanlara, müver­ rihler mutlak hayret edeceklerdir.

(6)

İÇTİHAT

TABİ1 AT İLMİ

ÖRÜMCEKLER

2

Örümcekler sinek avlamakdaki sabırları kadar büyük bir cüret ve cesâretle de tanınmış bö­ ceklerdendirler, En büyüğü beş santimetre tu­ lünde bulunan nevilerden müşâhede altına alman bir örümceğin yanına konulan, kendisin­ den büyük hayvanlarla , meselâ kuyruk hisâba katılmayarak yalınız bedeni yedi santimetre uzun bir kertenkele , hattâ 10 santimetre tulünde bir akrep ile de mücadeleye girişerek galebe ettiği görülmüşdür; ilk hamlede akrebin kuyruk sokumuna sıçrayıp keskin dişlerde kuyruğu kopararak tehlikeyi bertaraf etmişdir; maamâfi şu galebe tesâdüfî zaferlerden olup ikinci bir akrebe mağlup olmuşdur. Natiira - üstler, örümcek nevileriniıı ekseri zehirli ol - duklarını söyliyorlar; bunlar dâima diri sinek, böcek tutarak yekdiğerinin avlarını derhal öldürerek rahat , rahat yemek için ısırırken zehirlerini zerk ederler ; bunların zehirleri in­ sanlara ve büyük hayvanlara vahim bir te’sir yapamaz. Tarantül denilen bir nevi örümcek, isminden dolayı zannedildiği veçhile yalınız Italyanm « Tarant » kasabasına ve ya hava - lisine mahsus olmayub Italyanm her tarafı gibi bütün Avrupada ve memleketimizde de vardır , hattâ Niğde köylerinde , diğer örüm­ ceklerden daha büyük olmasından ve ayakla­ rının pek uzunluğundan dolayı «Allah devesi» dediklerini lıatırlayorum. Bu örümceğin zehiri ısırdığı insanlarda türlü, türlü garib hastalık­ lar, raks ve teğanni gibi iptilâlar peyda etdi- ğine ve hastalıklar kadar tühaf tedâvî usulle­ rine dair asırlardan beri devam eden hurafe - Iere, son asrın natüralistleri bir çok tecrübeler­ le kat’î suretde bunları çürütdükleri halde halâ inananlar vardır .

örümcekler hava değişikliklerini vukü'ların. dan 7 , 8 saat evvel hissetdikleri için, meselâ ağ yapıyorlarsa rüzgâr esmeden, yağmur yağ­ madan evvel ameliyatı ta‘til ederek yuvalarının içine çekilirler; dikkat edilirse bunlardan baro- metr, iğrometr gibi istifade olunabilir.

Örümceklerin pekma'rûf olan bu kehanetle­ rine tarihi misaller de vardır :

1794 de Fransa ile Hollanda arasındaki mu­ harebede Hollanda arazisi sularla muhat ve mestur olmasından dolayı ilerilemek imkânsız­ lığını gören Fransa ordusu kumandam, beyhu­

5438

de intizara nihayet vererek avdet etmek üzere bulunduğu sırada, HollandalIlar tarafından ev­

velce esir edilmiş olan , Fransız ceneral, muâ - vininden aldığı mektupda, örümcek kehanetine istinaden, yakında havalar soğuyup sular do­ nacağı bildirildiğinden kumandan ric’atden vaz geçmişdir . Filhakika havalar soğuyup bir kaç gün sonra sular donmuş olduğundan ordu buz­ lar üstünden yürüyerek Amsterdama kadar gitmişdir.

örümcek nevilerinden bir çoğu seyyardırlar, kışı , yazı başka, başka iklimlerde geçirirler ; hava tarikile yapılan bu seyrü seferler cidden hayrete şayandır . Bahar ve güz mevsimle - rinde kırlarda , mebzulyetle görülen ve bizçe dikkat edilmediği için hiç bir isim verilmiyen, fakat dikkat ve tedkik eden milletlerce «mer- yem ip liğ i, Bakır ipliği » gibi namlar takılan örümcek ipekleri şedid rüzgârların duvarlardan, ağaçlardan koparup uçurduğu yuvalar, yahut ağ telleri olmadığı , furtunalı günlerden sonra değil, bü’akis en sakin günlerin ferdalarında görülmelerile anlaşılmışdır ki bu ankazlar sey- yâr örümceklerin yazlık ve ya kışlık ikamet - gâhlarma giderken, yahut gelirken kullandık­ ları suûd ve nakil vasıtalarıdır . örümcekler bizim fark edemiyeceğimiz derecede hafif hava cereyanlarını his ve ifraz etdikleri ipeklerin son derecede yeniliğinden istifade ederler.

Uzak bir yere gitmek ve ya bir çayı , bir ırmağı geçmek, yahut aralarında hayli mesafe bulunan bir ağaçdan , bir binadan diğerlerine tel çekerek, ağ kurmak isterlerse maksatlarına şu suretle muvaffak olurlar; meselâ, bir bina­ dan diğerine geçecekse binanın ucuna geltip hava ceryanını muvafık bulduğu anda hemen domalarak havaya bir ipek teli salıverir; ya - pışkan bir madde ile sıvalı olan bu tel uçarak arzu edilen mahalle temas eder etmez yapışır diğer ucun da örümcek bulunduğu mahalle ya- pışdırarak bu telin üstünden bir hayal gibi sür’atle geçer; maksat yalınız geçmek olmayup da ağ kurmak ise geçerken bir tel daha çeke - rek halatını takviye eder. Ziyaya maruz olma­ dıkça, her gözün seçemiyeceği derecede ince

olan bu tellerin her biri dört telden müteşekkil olduğu halde ipek böceği tellerinden 90 def’a daha incedir .

Ebubekir Hazım TASHİH :

Evvelki nüshamızda münderic örümcekler mekalesindeki 35000 rakamında bir sıfır fazladır üç bin beşyüzdur .

(7)

İMLA MES’ELESI

Atideki satırları « T ü r k Y urdu » mec - muasmın 1930 temmuzuna mahsus nüshasın - dan aynen nakl ediyoruz :

«İçtilıad—Senelerdenberi ender bir vefa ile

G. Le Bon’u. Guyau’yu Dozy’yi, ve Ömer Hayyamı anlatan Aptullah Cevdet Bey , mec­ muasının son nüshasında da bir iki başka sev­ diği ile beraber bu dört isimden bahsedip etti­ riyor. Memleketin fikir ve ilim hayatında inkâr edilemez bir mevkii olan Içtihad’ı çok daha zengin münderecata malik görmek isti­ yoruz. Mevcut imlâ kaidelerine faikıyeti hiç te kabili ispat olmayan düsturlar vaz’ederek or­ tadaki yazı kararsızlıklarını artırabilecek bir noktai nazar takip etmesine gelince, bunu da doğru bulmadığımızı söylemeliyiz.»

Gtistave Le BomGauyu,Dozy ve Khayyam ile eserlerinin türk yurdunun teveccühünden niçin biraz mahrum oldukla­

rını anlamiyoruz. Maa- mafih içtihadın mün - derecatının yalnız bun­ lara münhasır kalmadığı okuyucularımızın ma­ lûmudur .

Yalnız Ictihad da değil bilâ istisna bütün gazetelerimizde' kitap­

larımızda görülmekde olan yazı kararsızlıkla - rina gelince :

Yurdun dediği gibi biz ' bu kararsızlığı artıracak bir noktat nazar takip etmiyoruz . Bâzı imlâ şekillerindeki tehalüL Türk yurdu­

nun bu nüshasında da sayılamıyacak kadar çok ve hatta yokariya nakl etdiğimiz bir kaç satır­ da bile mevcut misaller gibi şulûrî, gayri şu‘ûrî cümlemiz tarafından ika’ olunmakda ve uzun müddet olunacakdır ; çünkü bir dilin asırlarca isti’mal ve tekâmül ile tekarrur etmiş kaide - lerine az, çok uymayan yeni düsturlar zanne­ dildiği kadar sür’at ve sühuletle imlâ da ıttırad ve istikrarı te’mîn edemezler, meselâ .

Aziz Yurdumuz bile şu iki (Abdullah Cev­ det ) kelimede hem yeni kaideye muhalifet , hem de bir ittıratsızlık ika' etmişdir. Bu kaideye nazaren sakin ( d ) 1er ( t ) yazılacak , hareke liler halile kalacak. Abdullahm (d) si mıitehar- rikdir, bunu ( t ) ye çevirmek yanlışdır. nasılki ( Cevdet) in ( d ) si bu hareke sayesinde ken­ dini ta‘arruzdan muhafaza etmişdir •

işte şu iki kelimedeki yanlışlık, ittiradsızlık gibi imlâ kararsızlıklarını bilir bilmez hepimiz yapıyoruz .

Abdullahm müteharrik ( d ) sine biğayri hak taarruz eden Türk yurdunun ayni nüshadaki- Kadri isminin sakin ve ( t ) ye tahavviil etme­ mesi muktazi ( d ) sine bir şey dememesi şikâ­ yet olunan kararsızlığı içtihat mı, yoksa muh­ terem Yurt mu artırmak da olduğunu isbata kâfidir .

Türk yurdunun heman her sahifesinde gö - rüldüğü üzere zarf edâtı olan da , de nin ta te , da de şekillerinde dört türlü yazılma­ sının sebebi nedir ?

Geldi, Kaldı, Buldu gibi mazi fiillerindeki di, dı, du 1ar hangi kaideye tevfikan tu, tı, ti yazılıyorlar ?

Yurdun her sahifesinde emsali görüldüğü veçhile Yakub Kadri Beyin makalesindeki

Adli' adlî, maddî,ted­ bir kelimeleri yeni ka­ ideye göre :

atlı, atlîı matdiı te t- bir yazılmak lâzım gelmez mi ?

Bir sahifede Iptıdâî, diğerinde îbtıtâî yazıl­ ması gibi ittiratsızlıklar

okuyucuları şaşırtmaz, yazı kararsızlıklarını artırmaz mı ?

Bütün matbuatımızla beraber içtihat da ve hacm itibarile daha ziyade Türk yurdunda uzun (A ) ların üstüne şu ( « ) uzatma işare - tinin vaz’mdaki ihmallerimiz lisanımızı ermeni Türkçesine çevirmiyor mu ?

Ş i i r

ALİDEN FATMA YA

Buradan giderken, demişdin: “ Alim, Ağlama, gelirim yakında yine ....,, Inanup bu tatlı ve sen sözüne, Bekledim yıllarca seni güzelim. Şikâyet edemem, sana da , senden, Almadım bir haber bunca senedir. Küsdünse, bileyim sebebi nedir? Var ise bir suçum, saklama benden. Seneler geçse de seni unutmam , Aşkınla yaşayan başım sağ iken , Ayrılık günleri birer dâğ iken,

Mümkinmi, unutmak', hiç seni Fatmam?

İ ç tim a 4! Ş a ‘ire

Sevmekle acımakdır bayrağında yükselen ,j Ruhun düşmek bilmeyen bir yaralı isyandır:!

Nağmelerin ey şa‘ir , şu‘urunun göğsünde Soluyan göz yaşları, aklından akan kandır.

(8)

/

İÇTİHAT

Hep eeni bekliyor gibi dururlar , Dağımız, deremiz, yeşil ovamız , içinden uçduğun ıssız yuvamız Bakdikca gözüme dağlar vururlur . Dün gece düşümde görerek Fatma, Delirdim sevinçdem ah ne güzaldin - Haberim yok, dedin, ne zaman geldin? - Bu, rü’y ad ır, dedin gerçekdir sanma. Hasretle yaşamak, her gün bir ölüm, « Y a bugün, ya, yarın, gelir » diyerek; Bekleyüp, bekleyüp görmeden ölmek, Vallahi, zulümdür, billahi zulüm ! Kalmadı, Tanrıdan başka dileğim , ölmeden bir kerre seni göreyim, Basdığın toprağa yüzler"süreyim , Bak, nasıl özledim seni meleğim. Sağlığın tatları seninle getdi , Umudun ışığı söndükçe, söndü, Gönlüm karanlık bir mezara döndü, Ayrılık acısı canıma yetdi.

Dün akşam imamda, pazar yerinde: « Fatmadan bir haber yokmı ? » diyordu; Düşümü söyledim, eyiye yordu :

« Gelecekdir, dedi, günün birinde. » Âh, o, gün acaba, hangi senenin, Hangi bir mevsimin mutlu günüdür, Hangi, bir haftanın kutlu günüdür , Söylemez falı da Ayşe ninenin . Hayalin geçince; hazan, önümden, Gelmişsin sanırım köye gerçekden; öç almak isterim kahbe felekden; Bilmezsin, âh, neler geçer gönlümden. Hiç seni aramaz olurmıyım ben, Varlığın ilaçken, her derde senin , Yokluğun belliken her yerde senin? Geliver sevgilim haber vermeden, Korkarım öldürür, beni bu müjde,

Yüreğe sığmayan sevinçlerile; Ansızın görmekde, şüphesiz, öyle ; Acımam, görünce, seni, ölsem de. Yatakda inleyen hasta anamda, Seni pek özleyor, candan, yürekden:

« Gelmezse, o, deyor, kalkmam döşekden; Bir haber sanırım kuş ötse damda.» Güneşin ışığı dağda sönerken, Dereler morarıp derinleşirken ,

Gündüzün havâsı serinleşirken, Sürüler yazıdan köye dönerken,

5440

Ben seni beklerim kapı önünde , Anası gelmeyen bir kuzu gibi: « Kahrolsun derim, kim ise sebebi, Gelmedi sevgilim, işte bu günde » Gelirde buraya beni bulamazsan, Deme hiç kimseye: « Nerede Ali? » Kim bilir, kaç sene oldu öleli Doğruca kabrime gel , yorulmazsan ; Oturup yanma taşını okşa,

öpmeden öldüğüm, güzel elinle; içinden gelecek, şu sesi dinle :

« Ben öldüm, sen dünya durdukça yaşa!

Eren - Köyü 1929 Ebûbekir Hâzim

İNGİLİZCEDEN

YORGANIN SÖYLEDİĞİ

Bir Japon hikâyesi

Küçük japon hancı kapıya doğru gelen tacire “ Hoş geldiniz efendim buyurunuz ,, dedi . Şimdiye kadar bu hana hiç musafir gel - memişdi; zaten burası da hemen o günaçılmışdı. Burası , birinci sınıf bir han değildi , Hancı fakir bir adam olduğu için masaların, halıların, tabakların ekserisi elden alınmaydı. Fakat her şey yerli yerinde, ve temiz olduğu için tacirde burayi beğendi, iyi bir yemek ye­ dikten sonra odasına çekilerek yattı. Japonya- lılar şilte kullanmazlar; birkaç yorgan ve halı üstüne yatar üstlerine de pamukdan dokuma yorganlar örterler. Bu yorganlar pamuktan do­ kunur, yorganların boyu sekiz, eni yedi ayak- dır. Bu yorganlar ve tahta yasdıklar gündüzleri renkli paravanaların arkasına kaldırılır .

Eğer böyle tahta yastıklardan birisi yerdeyse japonyalı bu yastığa çarpmamaya dikkat eder, kazara çarparsa o yastığı alnının hizasına kal­

dırarak “ Affedersiniz ,, der .

Tacir ancak kısa bir uykudan sonra odadaki sesler onu uyandırdı. Bu, iki erkek çocuğunun sesiydi. Birisi sordu: “ Sevgili kardeşim üşüyor- musun?,, diğeri cevap verdi “ Sen de üşüyor- musun ? ,,

Tacir hancının çocuklarının yalnışlıkla odaya geldiklerini zannetti, bu mümkündü, çünkü ja­ pon evlerinin kitlenecek kapıları yoktur. Oda­ ları biribirinden ayıran paravanalar kolaylıkla itilip açılabilir .

Tacir: “ Hey ,, dedi “ Çocuklar burası sizin odanız değil „ .

(9)

Kısa bir Bİikutdan sonra yine aynı sesleri işitti: “ Sevgili kardeşim üşüyor musun ?,, “ Sen de üşüyormusun ?,, Hemen yatağından kalktı ve bir kağıt fenere yapışık olan mumu yaktı . Odanın etrafına baktı; hiç bir çocuk görmedi. Dolapların içine baktı; orada da kimse yoktu, mumu söndürmeksizin yatağına girdi. Lâkin biraz sonra yine sesler “ Sevgili kardeşim üşü­ yormusun?,, “ Sende üşüyormusun,, dedi. Sesler yorganlardan birindeydi o bundan emindi. Ace­ leyle eşyalarinı topladı, aşağı indi ve hancıya olanı biteni anlattı. Gece vakti rahatsız edil­ mesinden kızan hancı :

“ Efendi ,, diye bağırdı “ Galiba yemekte fazla içmişsin-de fena rüyalar görmüşsün benim yorganlarım konuşmaz anladın mı ? »

Tacir hancının bu kaba hareketinden alınarak: « Evet, evet » yorganın bir tanesinden ses­ ler çıkıyor, hem ben böyle muameleye taham­ mül edemem » diyerek borcunu verip gitti.

ErteBİ gün handa kalmak için diğer bir tacir geldi. Fakat o da diğeri gibi odasında sesler işitince doğru hancıya giderek iki çocuğun birbirine « Sevgili kardeşim üştiyormu sun ? »

« Sen de üşüyormusun ? » diye odasında ko­ nuştuklarını söyledi Hancı :

“ Efendi,, diye haykırdı “ Rahatınız için elim­ den geleni yaptım, gece yarısı beni böyle saçma masallarla rahatsız etmeye hakkınız yoktur ,,

Müşteri gözlerini açarak :

« Nasıl ? » dedi « Masal mı kendi kulağımla işittim, ben burada daha fazla kalamam »

«İkinci müşterinin de aynı sebepten kaçtığı­ nı gören hancı yorganları birer, birer kaldırdı ve hakikaten müşterilerin söylediği gibi ço­ cukların sesini işitti. Sabah olunca hancı yor­ ganı aldığı eskici dükkanına giderek dükkancıya:

“ Hatırlıyornıusun ,, dedi « Ben senden bir yorgan almıştım. »

« Evet

« Onu nereden almıştın ?

« Şehrin öte tarafındaki küçük bir dükkân­ dan,, Hancı bu dükkâna koştu oradan bir diğe­ rine, oradan bir diğerine nihayet arka sokak­ lardan birinde küçük bir evde yorganı satan adamı buldu ve yorganın hikâyesini öğrendi.

Vaktile bu evde fakir bir aile oturmuştu. Bu ailenin biri sekiz, diğeri altı yaşında iki çocu­ ğu vardı. Baba az kazanıyor anne de hasta olduğu için kocasına yardım edemiyordu.

Kış gelince baba da hastalandı ve bir hafta ıztıraptan sonra öldü. Babanın ölümünü annenin ölümü takip edince iki çocuk kimsesiz kaldılar. Ekmek tedarik etmek için her şeyi birer birer sattılar. Az zaman sonra bir yorgandan başka birşeyleri kalmadı. Biraz sonra kar toprağı

kapladığı zaman iki kardeş tekbir yorgan altın­ da bir birlerine sokularak titrediler. Küçük kardeş sordu : «Sevgili kardeşim üşüyormusun?»

« Sen de üşüyormusun ? »

Bu sesler sihir kuvvetile yorgana geçerek akisleri yorganda kaldı.

Bir akşam iki kardeş gene böyle titrerlerken kapı çalındı, iki çocuk soğuktan titreyerek ka­ pıyı açtılar. Bu gelen ev sahibiydi. Gözlerini açarak :

«Kirayi almaya geldim»dedi. « Paramız yok efendim » Ev sahibi hiddetle :

« Bu yorgam alıkoyuyorum haydi gidin ço­ cuklar ağlayarak yalvardılar :

« Kar yağıyor nereye gidelim ? » « Defolun »

iki çocuk evi terketmeğe mecbur oldular ikisi de birer ince mavi gömlek giyiyorlardı.Diğer

elbiselerini yiyecek alabilmek için satmışlardı. Kar yağıyordu, soğuk bütün şiddetile çocuk­ ların zaif vücutlarını kırbaçlıyordu, iki kardeş birbirine sokularak gecenin zulmeti içinde barınacak bir merhamet gölgesi arıyorlardı. Birbirlerine sokularak kovuldukları evin arkası­ na karların içine büzldüler, artık uyuşmuş damarları souğu hissetmiyordu. Böylece sabaha kadar karların altında kalarak öldüler.

Kardeşler ertesi sabah Merhamet ilahesinin mabedinin duvarı dibine gömüldüler.

Bir gün hancı mabede giderek bu seslerin hikâyesini rahibe anlatarak yorgam rahibe verdi Lâkin yorgan artık konuşmadı çünkü artık vazifesini bitirmiş ve iki çocuğun kendi şehir­ lerinde açlıktan ve soğuktan öldüğünü, haber vererek şehirlileri utandırmıştı.

Gül Abdullah Djevdet

FİKRET İÇİN *

Bu ayın 19 una müsadif 15 inci ölüm yılının devri münasebetile, yarı vefadan Florinalı Nâzım Beyin büyük şairimiz Tevfik Fikret Bey hakkındaki bir manzumesi :

Gün gibi aydınlıklar ruhunun parıltısı , Gece, - tılsımlı duran - sislerinle örtülü!.. Gölge, - kabrini saran - sanki bir matem tülü, Yüce dağlardan gelir sesinin çağıltısı ! Eııgin denizler kadar açılan bir varlıksın . Mezarından sezilir , dehşetli derinliğin ! Yerlere kapansan da, göklere fer verdiğin Gevherinden bellidir., bakan gözler kamaşsın !

*

Sükûnla dalgalanan, bahar ile bezenen : Bir muhiti kaplamış batisız bir güneşsin !..

(10)

İÇTİHAT

Zialara garkeder nazarım herkesin : Pırıltılar içinde tan yerin çalkanırken 1

&

Yüksek alnına konan kara topraklar t seni Kıskançlıkla bizlerden gizliyen bir - define * ! Zaferler gıbta eder - edebî zaferine- t

Bu ulvî zaferindir dile getiren beni !

*

Ebediyet Kasrına yaslanan ey kahraman , Canlı şi’irlerinin ahengine dalmışsın !

Sen de, büyüklüğüne hayran olub kalmışsın; Sana gençlik yüz stirer^ Seni alkışlar zaman !

5442

HALK EDEBİYYATI

«SEYRANλ den :

Bir deveci yider deve ; Yularından seve seve; Birbirinden iveh iveh ; Deve ağlar yiden ağlar . Seyraniye acab nolmuş ? Derunu derd ile dolmuş Kimi itmiş, kimi bulmuş Bulan a ğ la r id e n ağlar.

Bülbülün aşkına sebeb gül oldu; Ona kafes ağzındaki dil oldu; Canım ateşlere yandı kül oldu; Nc tarafdan bir yel değse tozıyor. Gam yeme! Seyranı bugünde geçer;! Yüce dağ başıada duman geziyor. Hakikat şehrine doğru gidenin,

Ayağı altına yol gönder beni ! Fazilet ilinde şahlık edenin Rabbim kapısına kul gönder beni! Bozmak mümkin ise aklım bikrini Bozda bakir iken dul gönder beni ! Ey Seyranî ! fermanıdır. ( kiin fekân) Mantukı vahiddir kudreti lisan

Hakkın kudretinden başka bir mekân Bulmak mümkin ise bul gönder beni. Dilden çıkan sözün her biri bir ok Kimi günah, kimi sevab görünür. Her gülün kokusu kendi özünde Zan eyleme yokuşunda düzünde ! Hakkı buldum ariflerin sözünde Hak söz Seyranîye kitab görünür.

Adem oğlu azrailin şanlnl Bilse kuldan dâ‘vâ etmez kanml ölen Hakka teslim eder canını Sağların gözünden yaş kapar kaçar . Dini bütün müslimanın gözleri Merhamet bahrine dalmada olur . Arif dinlemeden duyar sözleri, Kıssadan hisseyi almada olur. Bul arifi canım kurban vereyim; Ayağı altına yüzüm süreyim; İyi gün dostuna bin gül direyim, Bir gözü kusura kalmada olur. Arif olan kalkan eder hilmini. ,

Onunla def‘eder zalim zulmünü, Anlamayan avcı, avın ilmini, Kuşunu dumana salmada olur. Tabiblerin ilmin, ehli derd okur. Derdli Seyranîye derman merd okur Ham sofular teşbih çeker, verd okur Gözü hayvan yemin çalmada olur.

İctima‘i nazar :

Ali Fethi Bey - S. C. fırkası

Paris Büyük İlcimiz Ali Fethi Bey , Serbest Cümhuriyyet Fırkası isınile yeni bir siyasi fırka teşkil etmeye karar vermişdir. Bu nushamiz makineye verilirken yevmi gazeteler bundan çok balıs etmekde idiler. Fethi Beyi 20 seııe- denberi tanırız daima hazin» i‘tidal, basiret, zekâ

ve hurriyyet perverlikle temayüz etmişdir. Fethi Beyin yeni fırka teşkiline saik olan sebebler şu suretle hülâsa ediimekdedir.

1 — Adliyemiz daha ziyade kuvvetlendiril- memişdir.

2 Şimendifer siyaseti faydalı olarak inki­ şaf etmemişdir.

3 — Haricî ve dahilî siyaset memleketimi­ zin hakikî menfaatlerine uygun değildir .

4 — Kalem, fikir, söz hürriyetlerine serbest cereyanlar verilmemişdir .

5 — Memleket için yapılan masraflardan miisbet neticeler alınamamışdır .

6 — Vergiler ağırdır. Tasarrufa ria‘yet edi­ lerek bunlar azaltılmamışdır.

7 — İktisadî ve ticari hayatda hükümet, lü­ zumsuz teşebbüslerde bulunmuşdur.

(11)

8 — Memlekette hükümetin faaliyetini icra­ atını kontrol ve tenkit edecek teşekküller yokdur. Bunların tesisi mümkün olaınamışdır.

9 — Lozan muahedesinin aktinden bugüne kadar hiç bir faydalı iş görülmemiştir.

10 — Tatbiki müşkül bazı kanunlar gürül- müştür.( tekaüt [*] ve icra ve iflâs kanunları) bu meyandadır.

11 — Büyük Millet Meclisinde serbest ten­ kitlere tesadüf edilmemiştir.

12 — Fırka disiplini ve zaptüraptı namına hükümet uzun zamandanberi kontrol edilme­ miştir .

Program henüz gazetelere tevzi edilmemiştir. Fakat tereşşuhata nazaran vadettiği şeyler şun­ lardır:

1 — Serbest bir Cümhuriyetin bütün vatan­ daşlara temiıı edeceği hürriyetler:

Kelâm, fikir, kalem, vicdan hürriyetleri. 2 — Adliyede ıslahat,;

Hâkimlerin her türlü te’sir ve nüfusdan aza­ de olmaları.

3 — Malî sahada ıslahat; vergilerin makul ve âdil bir şekilde tevzi ve tahsili, halkın yü­ künü tahfif etmek.

4 — iktisadi sahada mecburiyet hisedilme- dikçe hükümet tarafından müdahelede bulunul­ mamak. Halkın yapacağı İktisadî işleri halka bırakmak .

5 — Hükümetin icraatını murakabe ve umu­ mî işlerde görülen yolsuzlukları tenkit ederek bunların diizeltimesine çalışmak.

6 — Bütçe sarfiyatında azamî tasarrufu temin etmek .

7 — Maarifte umumî seviyeyi yükseltmek. Gelecek nüshamızda, ozamana kadar bu icti- ıııa‘î teşebbüs inkişaf etmiş bulunacağından, daha şu‘urlu bahs edeceğiz . Şimdi kadim , ve âli mekanı âşinâmızın ve her iki fırkanın vatana ve devlete hayırlı işlerinde muvaffak olmalarını temenni ederiz.

A ELLE

Après l’instant fatal où tout s’évanouit Entièrement, pour moi, dans un vide infini , Où commence à régner un éternel silence , Où finissent d’un coup la joie et la souffrance ,

[*] İstanbul mebusu Yusuf Akcura B. yeni Teka'ud Kanunum, Bir kac gün evvel «absurde» ya'ni abes vasfile tavsif ve mahdut ömürlü olacağımda işrab ediyordu . İcra kanuni ise bir lıusrani adli sayılmaktadır.

Où l’on dort pour jamais d’un étrange sommeil, En repos absolu, sans rêve, sans réveil,

Je désire, chérie, encore que tu m’aimes;

Que tu penses à moi, ce sont mes voeux aùprêmes; Si l’amour perd, de jour en jour, sa vive ardeur, Las enfin de vouloir subsister dans ton coeur; Si tu ne trouves plus, au fond de l’âme aucune Amertume, ou regret, ni même une lacune Alors quand te tourmente un ennui sans raison ; Quand ton regard distrait se perd dans l’horizon;

Quand ton âme s’attriste et quand ton corps frissonne ; Quand ton coeur bat soudain sans penser à personne Quand rafraîchit ton front un souffle du zéphyr, Pendant ta rêverie et quand gonfle un soupir Subitement ton sein, quand une branche touche, En passant, à ta joue , ou t ’effleure la bouche ; Quand un beau papillon te suit en l’air flottant , Ou perche sur ta boucle et s’envole à linstant ; Quand tu crois voir passer, devant toi, mon image Ayant les derniers traits défaits de mon visage, Quand plane autour de toi,gazouillant, un molineau Quand un éclair fougueux fait briller ton anneau; Quand tu vois, mon amour, une rose fanée Et des pleurs de la nuit perlée, ou sillonnée ; Quand une larme hésite, entre tes cils, tremblant, A rester là, cachée, ou bien en se roulant, A venir jusqu’ au bord de ta lèvre pâlie , En glissant sur ta joue enfiévrée, amaigrie; C’est mon âme qui fait - sache - le sans effroi- Tout cela pour te faire un peu penser à moi .

1918 E. Hâzitn

Tevfik Fikret Bey ihtifali

Bu nüshamızın intişarından dört gün sonra büyük şairimizin vefatının 15 inci yıl dönümü olacak dır. Büyük bir Türk ve büyük bir insan olan büyük şaiirimizin muhterem hatırası önuıı de, müteheyyic ve derin bir hürmetle eğiliriz.

Dostlarından F. Nazmı Bey on senedeııberi yaptığı veclı ile bu sene de mezarı üzerinde

F ik r e t İ h tifa li ni tekrar edecek bütün ehli

dil vatandaşlar bu ihtifalde mezkûr gün sa’at 15 de bulunmaya davetlidirler

(12)

5444

İÇTİHAT

DES QUATRAiNS MAUDÎT S

Mon sang est ma biosson, l’engoisse est mon repas, Je me brise le coeur contre l’indifférence,

L’attente est inutile, elle ne viendra pas Vas te suicider misérable espérance.

11 Dbre: 1901

A Max Nord au

Notre suprême buti c’est le salut humain , Dans l’eclair de nos yeux un fiat lux évolue, Le feu sacré au coeur et la torche à la main , Nous graddissons parmi la souffrance voulue .

18 Dbre:

Ophéliê

L’inexorable et joyeuse détresse Pleure en son éclat de rire affolant; Une âpres extase parfume sa tresse , Naïade la tue en la consolant.

28 Dbre: 1901

A R. Tevfik

Grand amour verse moi ta pénible caresse , Qu’importe la grandeur qu’on n’obtient sans haïr, Ouvrir sur l’univers mes ailes de tendresse, C’est cette immenisité que je veux envahir.

AB. DJ

VIOLONS DU SOIR [1]

Vers libre

Mon âme sanglotait avec les sanglotants violons, C’était une valse triste et pleine de passion, Tous mes rêves se soulevaient avec l’archet, Et dans l’air avec la musique se désolaient. C’était une valse pleine de douce langueur, Elle faisait tourner et la tête et le coeur: Elle chantait dans le soir calme et bleu Elle chantait pour le triste et pour l’heunieux-Tous mes pensées frémissaint en cadence, Ils vibraient dans le rhytme de la danse, Le violon chantait dans le soir calme, Et montait vers le ciel comme un psalme.

Pleurez tristes violons, pleurez dans le soir doux, Car mon coeur aussi pleure avec vous.

Tous mes beaux rêves s’étaient accrochés , Au bout du triste et divin archet. 1

[1] Falih Rıfkı Bey Efendinin kızı mini mini Mina Tahsin-NHahaid mm kızmazındır .

SOLMAYAN GÜZELLİKLER

-Xı t

• e* j j

Aşk pençesi kuvvetli bir aslandır

kim canından geçerse bizim ormanı -

mızdan geçer.

r f i » ' fÇ v*

. •X» I ^ ç L- & ç iz. ^ Lî jÇ

Eyamın elinden içdigim her gam

bardağı bana çapuk iç çünkü

başka

bir gam bardağı geldi dedi.

R u b a ’iy y a tı K h a y y a m d an :

Devran atma bir gün kırbacı şaklattilar ; Meş’aleler yakarak göğleri donattılar ! Kazanın divaından nasibimiz bu oldu ; Suçumuz ne ki bizi bu meydana attılar !

*

Bu serayda Behramm kadehleri parlamiş ; Bu gün tilkiler uyur, ceylanlar yavrılamış ! Avlamakla geçirdi bütün ömrünü Behram ; Gördün : sonunda onu mezar nasıl avlamış !

*

Yeri, göğü yaradıp âlemleri döndüren ! Elemli kalbimizi nasıl dağladı, bilsen ! Nice kâküller ezdi toprağın hokkasında ; Nice gül dudaklara toprağı etti metfen !

O yakutu bir şeffaf bardak içinde getir , Rintlerin mahremidir, onu hep rinde getir . Bilirsin ki bu toprak âleminin hayatı Esen yeldir ! şarabı güzel elinde getir !

Gülümseyen o yakut pek başka bir ma‘denden O şehdane inciye kıymet başkadır; sen, ben : Onu bunu düşünüp dursak ta, hep hayaldir! Aşkın hikâyesini başka dildir söyleyen !

(13)

D r. K aya B e y in y e n i bir e se r i

Dr. Kaya Bey kendisine mahsus bir

sesle terennüm eden gene şa’irimiz oldu.

Yollar ve İzler alel’âde bir menzume

defteri değildir.

Bize Gemlik den yeni

bir felsefi

dâstan

gönderdi ,

bunu

İçtihada

tefrika ve bunun için iki sahife, ilave

edeceğiz. Dastanin adı Zelle dir ve yedi

nağme de temam oluyor ki sıra ile şun-

lardir. Hilketin kapısında . — Beşeriyy-

etin kapısinda . — Allahın kapısinda.—

Şeytanin kapısinda .— Hakikat kapısin-

da . — Dinin kapısinda . — Tevbenin

kapisinda .

Biz bu yedi nağm eye Asirlarin

Efsanesi adini vereceğiz Victor Hugo

nun

Les Légendes des Siècles ini

andirir ve bu isim , musemmayi en eyi

ta’rifeden isim olur. İkinci isim yine şa’

irin koymuş olduğu zelle kalsin .

İctihad

BAŞLANGİC

Karada 374 ve suda 116 kilo metre

sür'at yapan şu motor saltanatı ahdında

yedi bin yıllık bir efsaneyi nazma çek­

mek ; şehr emininin ; Londra da bir

düğmeye basmasile on beş bin kilo met­

ro mesafede « Melburne » şehrindeki

sanayi sergisinin elektrik lambalarını

yakmak kudreti ilâhiyesini neşr ettği bir

asırda « Adem ve Havva » kıssası hak­

kında koca koca ciltler karıştırmak, bo­

şuna bir emek değilmidir?

Boşuna bir emektir, eğer milyonlarca

dolar sarf ederek hususî yatlarla Akdeniz

havzasında ayni efseneye malzeme top­

layan Amerikan sinemacılarının nakd ve

vakitleri havaya masruf ise...

Zelle; yedi yıldızlı bir manzumedir!

İlk insanlarla ilk allahların kucaklaşdık-

ları, boğuşdukları kablettarih zamanların

hayatını bir gehkeşan heyetinde tasvir

edecek ölmez eserler için bir şema olmak

kabiliyetini ihraz edebilirse ne mutlu?...

23 Temmuz 930 Dr. Kaya

ASIRLARIN EFSANESİ

Z e lle

Allah bizimle doğar ve bizimle beraber ölür.

I

H ilk a tin k a p ısın d a ... Ou» l-4>- * ¿s SA'Aa j » l_kfcl J U* _$ iWsl » [ f ^ j .¿.* ^ i* f İ ) o-1 * Zamansız zamanlarda, Mdkânsız mekânlarda , Kurdum «Kaf» da bir pusu. Ne gökler ne gehkeşan? Ne yıldızlardan nişan , Bir beıı: «Atman»..bir de su! Ne sultaşı cinlerin , Nede meşhur dinlerin, Yarattığı Allahlar! Ne hilkat ne de Beşer, Ne mahasiıı ne de şer, Ne kullar ne de şahlar! Aşk denilen ateşle, O muhteşem güneşle , Kendimi tutuşturdum ! Gitdi Kafin zulmeti Madde ile kuvveti, O zaman boğuşturdum! Raksa düşünce «sag» 1ar, Adem yaktı çrağlar, Hududsuz bünyadına ! Madde yer yer tutuşdu, Kuvvet coşdukca coşdu, «Allah» dendi adına ! Gayb ninni dinlerken Yarı gül yarı tiken, Şuhudun beşiğinde; Adem secdeye vardı Aman! diye yalvardı, ' Vücudun Eşiğinde!

Vahdet ki bir ummandı, Köpürdü çalkandı, Tecelli emelile.

(14)

İÇTİHAT

Madde kuvveti içdi, Sonra kesrete geçdi, Atman delaletile! Bilinmek idi derdim, Aleme nizam verdim, Feleğin menzilinde. İşte hikmet işte din, Ben beni bilenlerin , Aynasıyım elinde,

♦ * V Sıçradıkça fezaya, Aşkımdar kıvılcımlar, Ayet oldu kazaya, Şihaplar, yıldırımlar! Ben tutuşup yandıkça Gehkeşanlar üredi! Güneşler uyandıkça Manzumeler türedi ! Zamansız zamanların Cemalimdir aynası Mekânsız mekânların Celâlimdir anası Fezada açık saçık Bir kız oğlan kız günsş Müstesna, bahtı açık şanlı bir yıldız güneş!

Üçu pırlantadan kıfc Üçu pırlantadan oğlan

« Yer - Şu » kızlardan biri Bahçemizin has gülü! Doğduğu gündeberi Tekkemizin bülbülü! O da sevdaya daldı Üflendi eteğinden O da bir tuhum aldı Allahların beğinden! Artık Ay da girişdi Dergahda devranına ! Onun da adı geçdi Güneşin divanına!

*

Yirmi bin asrı buldu. Yer - Su ananın yaşı Ne sırtında toprağı; Ne de bağrında ta ş ı! Ne bir insan sedası Ne hayvan çığlıkları Şehab tufanlarının O korkünc ıslıkları: Bu kimya sahnesinde Filizlendi ma'denler Tahlilin tekesinde Billurlaııdı bedenler! Güzellikte halikin.

Hilkatin bir danesi Tabiatın ve aklın Miiştedle pervanesi Raks etti asırlarca Arşımın sahnesinde ! Beni haraca kesdi Aşkın meyhanesinde! Ben ezeli bir çırağ Felek pervanem oldu. Ben bağban cihan bağ Delir meyhanem oldu. Güneşe verdim artık En velud kudretimi! tçdik beraber yatdık; Donatdım devletimi!

Güneş « Maya » oldu da Terkibdeki çamura; Döndü hep bataklıklar Teknedeki hamura! Yerde sürünen otlar Ağaç oldu, dallandı Kanad kazandı kurtlar Kuş oldu havalandı! Çimenler çiçek açdı Güneşi içe, içe Duygular idrâk oldu

Kalburdan geçe, geçe. Nihayet memeliler Kapladı ortalığı. Duyuldu en sonunda « Vesnas» ların çığlığı!

Mes’ul Müdürü Dr. Abdil Hüsnü ( Orhaniye Matbaası )

Altı pırlanta yıldız Doğurdu güneş sultan

(15)

Cağaloğlu kapalı Furun karşısında her

gün hasta kabul eder.

Telefon: İstanbul 264

M. ÜTÜCİYAN

Çinkoğrafhanesi

Fincancılarda Kalifidi Hanında

Hayat

Aylık ilmi mecmuadır, çok mükemmel ve müte’kâmil olarak çıkıyor. Her nüshası 80 sahifelik güzel ve icbma'i edebî malûmat ile dolu bir kitap halinde çıkar. Celâl Nuri Beyin

idaresindedir Telefon: Beyoğlu 3932

Kephalgine

Kaşeleri baş ağrısı ve her nevi ağrı için

müessirdir.

Ö a . £

P

Mesane ve böbrek rahatsızlıklarında müessir ilâçtır. Ta’mı hoştur ilk istimalinde tebevvlde, idrar yollarında rahatlık hissolunur.

Glisero fosfatlı Şark Malt~~

Hulâsası

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede imâl edilmektedir.

Deposu Ekrem Necip ecza deposu Telefon : İstanbul, 78

Apraham Ekşiyan

Kerestecilerde No. 412

Dépôt de bois de construction en tous genres _________ Telefon: Stanboul, 2827_________

Öksürük ve boğaz hastalıkları

Oxymenthol Perraudin

Pastillerini alınız. /9. Avenue de VilHenr

U

r

*

s

ROGIER

Çocuk Hastalıkları

D r. E K R EM B E H Ç E T

Etfal hastahanesi kulak, bürün, boğaz

mütahassısı

Beyoğlu caddesi Tokatliyan hizasında, Mektek sokak No. 1 Telefon: Pera 2496

“İçtihat„ın 23 ve 24 üncü sene­

lerinin kolleksiyonları

Birkaç tam kolleksiyon var,

her senenin kolleksiyonu için

2

1/2

lira gönderenlere taahud-

lu olarak gönderiyoruz.

ÿ 0 f m[ 23 üncü sene kolleksiyonu 16 sahifeli 24 nüshadır; 24 üncü senenin kolleksiyonu 21 nüs­ ha olarak tamdır ]

BILEYL

Safra ifrazı azalan hastalıklarda, sarılıkta, yarım baş ağrılarında, uykusuzlukta, zihin tembelli­ ğinde, kanın ve bağırsakların bozukluğunda, karaciğer kum sancılarında 1 kapsül alınır.

BILOLACTYL

Ferment lactipue sélectionne

Mide ve bağırsaklardaki tahammür ve

tesemmümün maniidir.

Çocuk ishalle­

rinde eyi ilâçdır. Yemeklerden evvel

3 — 5 kapsül alınmalıdır.

Kimosine Rogier

Çocukların hazımsızlıklarında, siite tahammül etnıeyenher ınid’e için müessir deva. 200 gram süte bir ölçü kaşığı KIMOSİN kâfidir.

GÜNDE 10 PARA

Anadolunun, her köşesinde birer Çocuk

sarayının yükselmesi için H im ayei Etfa-

lin hepimizden beklediği yardım.

Endocrisine Fourrnier

Cumhuriyet Mücellidhanesi

Hasta ve yorgun uzuvları aynı cins a’za-

Babıâli caddesinde « karagöz » ittisalin-

nın cevherde tâmir etmek esasına müs-

de. Kitaplarını hem metin bir suretde,

tenit opotherapia devalarındandır. Kaşe,

hem mutedil fiatla cildletmek isteyenle-

pudra ve kompirime halinde kullanılır.

rin mücellidhanesidir.

(16)

m F * ütün «cİassıqııe» kitablarla diğer neşriyatı ve mekteb levazımınızı alm ak için

İ s ta n b u ld a B e y o g lu İ s tik lâ l ca d d e si

n d e ,

4 6 9

mım rııda :

La Grande Librairie Mondiale

Müessesesine müracaat ediniz.

Ş a r k ı k a r ib in en b ü y ü k v e ç e ş id le r i e n e y i in tib a h e d ilm iş kitabhanesidiı*

Telefon: Beyoğlu: 27lo

Osmanlı Bankası

Banque Ottomane

Sermayesi 10 Milyon İngiliz lirası Umumî merkez : Galata Telefon : B. 36 Türkiyenin her şehrinde şubeleri vardır.

Akşehir Bankası

Sermayesi 1 Milyon lira

Bilumum Banka muamelesile

İştigal eder

Merkezi :

AKŞEHİR

Şubeleri :

İSTANBUL ve İZMİR

Telefon : İstanbul 3341

Tarif de publicité dans

T « Idjtihad »

LtQ 1 pour chaque 3 centimètre de hauteur dans les colonnes de 1' "Idjtihad,,. soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de 1’ "Idjtihad,, dan lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés aux intéressés, à titre gratuit.

Le prix des avis et annonces est de 1 Ltq au minimum, par insertinon.

Türkiye Sanayi ve Maadin

Bankasına Merbut

YERLİ MA L L A R P AZ ARI

H e r e k e , B e y k o z , B a k ır k ö y F a b r ik a la r ı

İstanbul, Bahçe kapu Birinci Vakıf han Telefon: İstanbul, 517

Mağazada münhasiren bankaya merbut fabrikalar mamulâtmdan ipeklihr ve döşeme­ likler, yünlüler, battaniyeler, kostümlük ku­ maşlar, şallar, ipekli mendiller, ince ve kalın bezler, metin ve zarif bavul, çanta, kunduralar vesaire topdan ve perakende olarak satılır.

Diş tabibi

Muallim

H. HAMIT B.

Muayenehanesi

Beyoğlunda Liorarire Mondiale karşısında

Telefon

B.

725

Dr Yorgi Fotaki Mavromatis

Emrazı dahiliye

Beyoğlu Venedik Sokağı No. 5

Cum’a ve cumartesinden başka hergün

2,5 dan 7 ye kadar.

Çarşanba günleri parasızdır.

___________ Telefon:

p.

4707

Adabı Muaşeret rehberi

( SA.VOİR. V İV R E )

Dr. Abdullah Djevdet Beyin bu yeni kitabı mühim bir ihtiyacı tatmin ediyor. 500 küsür sahifalı ve resimlidir.Fi. 150 kuruş cildlisi 175

Müderris İsmail Hakkı Beyin

kitapları

İçtimaiyat noktai nazarından terbiye 20

Kalbin gözü 20

İzmir konferansları 50

Terbiye ve iman 25

Bu eserlerin nüshaları tükenmek üzeredir. İdarehanemizde ve kitapçılarda bulunur.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Doğum zamanı 37 hafta ve üzerinde olan grupta IUEF görül- me oranı, doğum zamanı 32-37 hafta arasında olan gruba göre anlamlı düzeyde düşük saptandı (p=0,003)..

We use Faber series to define the Bohr radius for a simply connected planar do- main bounded by an analytic Jordan curve.. We estimate the value of the Bohr radius for elliptic

(1) Philippson (A. Philippson) nun k çük Asya'nın jeolojisi — Sayfa 56 — (Han buch der regionalen Geologie Vo.. Ova toprakları cüz'î ıslâh edilecek olursa her nevi

Rotterdamda yeni inşa edilen bir büyük passag'in köşesini teşkil eden blok halindeki büyük mağaza bi- nası, her katında satış daireleri olduğu için geniş mer- divenleri

• Pozitif duyguları daha sık yaşayan bireyler daha dayanıklı, mutlu ve hastalıklara karşı daha dirençli olurlar?. • Pozitif duygular akademik performans, iş-yaşam tatmini

Lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde tamamlayan Bilgenur Baloğlu, TEV-Singa bursu ile Singapur Ulusal Üniversitesi

bası John, bira ve ekmek tatma işi için meclisin seçtiği iki kişiden biri olmuştu.. O zam anlar bu iş ağzı sıkı ve güvenilir kimselere

Güzman: Dona Elvire’nin uşağı, Sganarel anlattıktan sonra Don Civani’nin nasıl bir adam olduğunu öğrenmiştir.. Don Karlo: Dona Elvire’nin kardeşi, Don