Gıdada “kendine yetmesiyle” övünen Türkiye, 12 Eylül sonrası politikalarıyla bu alanda bağımlı hale getirildi. Tarım ve hayvancılıktaki yıkım politikaları, AKP döneminde artarak sürdü. Et ve Süt Kurumu’nun (ESK), karkas et
fiyatlarındaki yükselişin önüne geçmek amacıyla perakende esnafına doğrudan satış yapma kararı almasıyla birlikte, hayvancılık sektörü hareketlendi.
ESK müdahalesinin sorunu erteleyeceğini belirten üreticiler ise sorunun bu müdahaleyle de çözülmeyeceğini söylüyor.
Hayvan ithalatı olup olmayacağı yönünde soruların yoğunlaştığı sektörde, ithalat korkusunun kırmızı et fiyatlarını frenleyeceği yorumları da yapılıyor.
Dün konuyla ilgili resmi açıklamayı yapan ESK, kurumun birinci önceliğinin fiyat istikrarı olduğunu hatırlatarak fiyatların üst eşiğinin korunması gerektiğini belirtti. Şu anda ithalatın gündemde olmadığının altının çizildiği
açıklamada, Kurban Bayramı’nın başlangıç tarihi olan 15 Ekim’e kadar sözleşmeli besicilerin eline kilo başına, asgari 15,60 lira fiyat geçmesinin sağlanacağı, ürün bedelinin yarısının peşin ödeneceği bildirildi.
İthalat 'şimdilik' yapılmayacak
Et fiyatlarına ve ESK’nın müdahalesine ilişkin Dünya gazetesine konuşan ESK Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu ise
“Piyasayı rahatlatmak için ne gerekirse yaparız. Yani bunlar da olmazsa uluslararası piyasalardaki gücümüzü
kullanırız” ifadelerini kullanmıştı. Kemaloğlu’nun açıklamalarına göre, ithalat Kurban Bayramı öncesinde gündeme gelmeyecek.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından dün açıklanan kırmızı et üretim verilerine göre, Türkiye’nin toplam kırmızı et üretimi, bu yılın ikinci döneminde bir önceki döneme göre yüzde 2,1’lik artışla 212 bin 885 ton oldu. Hem ithalata ilişkin tartışmalara hem de ESK müdahalesine dair bir açıklama yapan Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Başkanı Erdoğan Bayraktar, TÜİK verilerinde gözlenen artışa atıfta bulunarak, “Bu ortamda Türkiye neden et ithal etsin. Üretim olağanüstü bir hızla artarken et ithalatını gündeme getirmenin art niyetten başka bir amacı yoktur” dedi.
Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken de konuyla ilgili yaptığı açıklamada, et ithalatının çiftçiyi ve köylüyü ekonomik olarak bitireceğini vurgulayarak, “Geçmişte yapılan et ithalatı, fiyatları düşürmediği gibi, aksine fiyatların daha da artmasına yol açmıştır” dedi.
Hayvancılık nasıl çökertildi?
1980’li yılların başından itibaren IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü eliyle dayatılan politikalar, tarım ve hayvancılık sektörünün sorunlarını çözümsüz hale getiriyor. AKP döneminde de artarak devam eden bu yıkım, bugün bir yıl aradan sonra yeniden hayvan ithalatının tartışılmasına yol açıyor. Et ve Balık Kurumu’nun, 1995 yılında başlayan ve yıllara yayılan özelleştirilmesi sektöre ağır bir darbe vurmuştu. 1990’lı yılların başında kurum, et ve et mamulleri üretiminde yüzde 16’lık pazar payına sahipti. Özelleştirme sonucunda, et üretiminin tamamiyle özel sektörün eline geçmesiyle et fiyatları yükseldi, ithalat gündeme geldi, hayvancılık sektörü ağır bir yara aldı.
Kurum daha sonra, hayvancılık piyasasındaki fiyatların a şırı hareketini engelleme amacıyla, Et ve Süt Kurumu’na dönüştürüldü.
soL hatırlatıyor
Canlı hayvan ve et ithalatının 2010 yılında önce söylentilerle, ardından doğrudan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla gündeme geldiği Türkiye’de, bunu saman ithalatı takip etmişti. 2010-2012 yılları arasında 3 milyar dolarlık canlı hayvan ve et ithal edilmesine karşın, fiyatlarda bir düşüş yaşanmadı. Ancak bu dönemde, Türkiye çok sayıda hayvancılık işletmesini kaybetti. Aynı dönemde yem fiyatları yüzde 400’e varan bir oranda artarken, sağlıksız ve hastalıklı hayvan alımı da gıda güvenliğinin geldiği noktayı özetledi. Et ve Balık Kurumu merkez ve taşra
yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 15 kişi hakkında “şaplı, veremli ve ölü hayvanların etlerini piyasaya sürmek”
suçlamasıyla dava açıldı. İzlenen politikalar, piyasacı anlayışın hayvancılığı ve gıda güvenliğini ne hale getirdiğini bir kez daha gösterdi.
SOL-13-8-13