• Sonuç bulunamadı

NİSAN 2019 / SAYI 02. Hoş Geldin KAREV

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "NİSAN 2019 / SAYI 02. Hoş Geldin KAREV"

Copied!
32
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Karamanlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Adına İmtiyaz Sahibi

Veli BOZKIR

Genel Yayın Yönetmeni

Dr. Ali GÜLER

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Ahmet TEK

Yayın Kurulu

Veli BOZKIR Dr. Ali GÜLER Ahmet TEK Yusuf YILDIRIM Kadir TAN

Fotoğraflar

Ahmet TEK

Yönetim Yeri

Mithatpaşa Caddesi, Kıvanç Apartmanı, No: 56/1, Kızılay Çankaya/ANKARA Tel/Faks: 0312 432 06 70 Cep Tel: 0533 203 64 70

Dergide yayımlanan yazılar, yazarların düşünceleridir.

Karamanlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği sorumlu tutulamaz.

Gönderilen yazılar basılsın veya basılmasın iade edilmez.

Dergimiz Basın Ahlak Yasalarına uymayı taahhüt eder.

İÇ İ ND E K İL ER

NİSAN 2019 / SAYI 02

Üç ayda bir yayımlanır. Ücretsizdir.

Yayın Türü Basım Tarihi Üç aylık, Süreli Nisan / 2019

Yapım

Reta Reklamcılık ve Tanıtım Ltd. Şti.

Başkan’dan

1

KARAMAN SEVDAMIZ BİTMEZ Veli BOZKIR

Editör’den

2

DESTEK SİZDEN GAYRET BİZDEN Ahmet TEK

KAREV

3

HOŞ GELDİN KAREV Dernek’ten

7

AK SAÇLI DELİKANLILAR

8

KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI KOMUTANINI AĞIRLADIK

9

ESAT TOKLU’DAN ÖĞRENCİLERE:

GELECEĞİNİZİN PEŞİNİ BIRAKMAYIN

11

PROF. DR. ALİ ERYILMAZ’DAN HAYAT DERSLERİ

Özel Dosya

13

KAZIM KARABEKİR Bir Portre

18

BABACAN KARAMANLI Kültür - Sanat

21

VASİYET ve VEFA Bir Eser, Bir Mekân

23

HACI BEYLER CAMİİ ve BİLİNMEYENLERİ Karaman’a İz Bırakanlar

26

ÖĞRETMENİM, CANIM BENİM Kültür - Sanat

28

ÖZGE KOZ

(3)

1960’lı yılların ortalarında bir kıvılcım olarak başlayan hareket, Karaman Kültür ve Dayanışma Derneği çatısı altında vücut bulmuştu. Tamamı üniversite öğrencisi genç yönetim Karaman’ın çeşitli sorunlarına çözüm bulmak, Ankara’da okuyan üniversite öğrencilerine müstakil bir öğrenci yurdu temin ederek onların problemleriyle ilgilenmek amacıyla yola koyulmuşlardı.

1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ülke

yönetimine el koyması ile dernek çalışmalarına ara vermiş, 1989 yılında merhum Sabri Leblebici başkanlığında “Karamanlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği” adıyla yeniden kurulmuştu.

Derneğimiz, kurulduğu günden bu güne büyük bir özveri ve mesai gerektiren faaliyetlerini hiçbir menfaat gözetmeksizin sürdürmüş, Karaman’a leke getirecek tutum ve davranışlara asla izin vermemiştir.

Derneğimiz özveri kaynaklı organizasyon yeteneği ve hayırsever hemşerilerimizin desteği ile Ankara’daki üniversitelerde okuyan Karamanlı öğrencilerimize eğitim desteğini sürdürmüş, son 13 yılda yaklaşık 600 öğrenciye burs imkânı sağlanmıştır.

Karamanımızın genç bir il olması münasebetiyle, lobi faaliyetlerine çok daha fazla ihtiyacının olduğu bir gerçektir. İlimizin tanıtılması için fırsatlar en iyi şekilde değerlendirilerek lobi faaliyetleri yürütülmüş, Ankara’da “Karaman Tanıtım Günleri” düzenlenmiş, diğer illerin sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte ortak faaliyetler gerçekleştirilmiş, çeşitli kurumlara ziyaretler yapılmış, yapılmaktadır.

Siyasetin derneğimize ve Karaman’a katkıları sağlanmaya çalışılırken, hiçbir siyasi parti ile dernek yönetimi olarak özel bir yakınlık ortamına girilmemiş, tüm siyasi partilere eşit

mesafede olunarak hemşerilik ve dayanışma duygusu ile Karaman’ın menfaatleri hep siyasetin üzerinde görülmüştür.

2011 yılında Kızılay merkezli ilk dairemiz hayırseverlerimizin maddi desteğiyle satın alınmış, kendi evimizde olmanın huzuru, enerjisi ve hemşerilerimizin yoğun ilgisiyle çalışmalarımızı daha da artırarak 2017 yılında aynı binada ikinci daire de satın alınmıştır.

Tüm bu olumlu gelişmelerle birlikte derneğimiz güçlendikçe hedeflerimizde büyümeye

başlamış, yaklaşık 4 yılı aşkın bir araştırma, yoğun bir çalışma sürecinin ardından bundan sonra yolumuza vakıf olarak devam etme kararı alınarak KARAMAN EĞİTİM, KÜLTÜR VE SAĞLIK VAKFI (KAREV)’in kuruluşu gerçekleştirilmiştir.

Derneğimiz tüzel kişilik olarak KAREV bünyesinde kurucu üye olarak faaliyetlerine devam edecektir. Bu çabalarımız ülkemize, memleketimize toplumsal fayda yaratabilmek, İlimizin tanıtılmasına yönelik kültürel, sanatsal ve özellikle “Türk Dil Bayramı ve Yunus Emre’yi Anma” etkinliklerini güçlü ve coşkulu bir şekilde gerçekleştirmek içindir.

Tüm bu çalışmalarımızda devlet

olanaklarından daha çok yararlanmanın yollarını arayacağız. Planlanan yatırımların gerçekleşmesini sağlamak için takipçisi olacağız. Tamamlanamayan hızlı tren, çevre yolu gibi projelerin gecikme sebeplerini yetkili makamlarla iletişime geçerek aldığımız bilgileri sizlerle paylaşıp bu konularda kamuoyunu harekete geçirme çabası içerisinde olacağız.

Biz Karaman’ın hedeflediği noktaya getirilmesi arzusundayız. Tarihte olduğu gibi bugünde Türk Kültürü ve Türk Dili’nin başkenti Karaman imajını hep birlikte yeniden yaratacağız.

Selam ve saygılarımla…

Veli BOZKIR Başkan

KARAMAN SEVDAMIZ BİTMEZ

(4)

EDİTÖR’DEN

Karamanlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği olarak uzun bir aradan sonra Başkentte

Karaman dergimizi Kasım 2018’de sizlere ulaştırdık.

Yeni Yönetim ve Denetim Kurulu üyelerimizi tanıttığımız, dernek faaliyetlerimizi paylaştığımız, burs veren hayırseverlerimizin isimlerine yer verdiğimiz ilk sayımız çok beğenildi. Emeğimizi tebrik ve takdir eden hemşehrilerimiz,

dergimizin uzun ömürlü olması dileğinde bulundular.

Dergimizin ilk sayısında, faaliyetlerimize ilişkin kullandığımız fotoğraflarda bir çok hemşerimiz bir tanıdığı görmekten mutlu olduklarını belirterek, derginin daha kapsamlı çıkması yönünde görüş bildirdiler.

Dr. Ali Güler’in “Gazi Mustafa Kemal Paşa Ata Yurdu Karaman’da”, Kadir Tan’ın “Türk Dili Üzerine”, Yusuf Yıldırım’ın “Şehrin Kalbi:

Aktekke Ya Da Mader-İ Mevlana”, Yasemin Gön Cicibıyık’ın “Talat Duru Sanat ve Anı Evi Ziyaretimden Sonra”, Kemal Dağtekin’in “Kapı”

başlıklı araştırma, inceleme ve deneme yazıları konu seçimi, dilin güzel kullanımı ve Karaman’a ait içerikleriyle sizlere sunuldu.

İkinci sayımız için bizlere yazı gönderen dostlarımız oldu. Yalnız olmadığımızı hatırlatan ve desteklerini esirgemeyecek hemşehrilerimizin varlığından mutlu olduk.

Dergimiz için gönderilen yazılara sahip

çıkacağımızı, hemşehrilerimizle paylaşacağımızı bilmenizi isteriz.

Bu sayımız, yılların hayali olan vakıf ağırlıklı oldu. Bunu da doğal karşılamanızı istirham ederiz. Vakıflaşma çabasının yoğun emek gerektirdiğini tahmin edersiniz. Emeği geçen, katkı sağlayan herkese, Karaman adına teşekkür borçluyuz.

Duru Bulgur’un sponsor olduğu dergimizin bu sayısında “Kazım Karabekir” dosyası hazırladık.

Her sayımızda bir özel dosya hazırlamak istiyoruz. Bu sayıda ayrıca, Ahmet Talat Duru anısına Ankara Karamanlılar Derneği Türk Müziği korosunun Karaman’da düzenlediği Yunus’ça Ezgiler Konseri, Yusuf Yıldırım’ın ‘Bir Eser, Bir Mekan” başlığı altında sunduğumuz yazısında “Hacı Beyler Camii ve Bilinmeyenleri”

var. Her sayıda yazmayı planladığım “Portreler”

köşesinde ise 50 yıl önce Karaman’da mesleğe başlayan Matematik öğretmeni Süleyman Yalçın’ı anlatmaya çalıştım.

İnşallah sayfa sayısını arttırabilirsek, daha zengin içerikle sizlere Ankara’dan ulaşmaya devam edeceğiz. Hoşça kalın.

Bu sayıda müjdesini verdiğimiz KAREV ve Dernek faaliyetlerimizin daha etkin yürütülmesinde tüm hemşerilerimizin desteğine ihtiyacımız vardır. Mevcut dairelerimiz birleştirilerek Ankara’da bir KARAMAN EVİ işlevi görecektir. KARAMAN EVİ hemşerilerimizin her tür etkinliğinin

mekanı olacaktır. Burs faaliyetlerimizin dışında önceliğimiz kültürel etkinlikler ve zengin kaynağa sahip kütüphanemiz olacaktır. Bu çalışmalarımızın yeni eğitim ve öğretim yılına kadar tamamlanmasını hedefledik. Hedefe ulaşmamızda sizlerin katkılarına ihtiyaç duymaktayız. Maddi desteklerinizi dernek hesabına yatırmanızı bekliyoruz.

Katkılarınız için bir kez daha sonsuz teşekkürler.

KARAMANLILAR DERNEĞİ Banka Hesap No:

Türkiye İş Bankası, Yenişehir Şubesi

İban No: TR24 00064 00000 14218 3344979

Ahmet TEK

DESTEK SİZDEN GAYRET BİZDEN

(5)

Karaman Eğitim, Kültür ve Sağlık Vakfı (KAREV) Mütevelli Heyeti ilk toplantısını, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı’nın ev sahipliğinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yaptı.

KAREV’in kuruluş senedi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde mütevelli heyet tarafından imzalandı.

Kahvaltı ile başlayan buluşmanın ilk konuşmasını Karamanlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı, KAREV Kurucu Başkanı Veli Bozkır yaptı.

Bozkır, dernek faaliyetlerinden vakfa geçiş sürecini özetledi. Derneğe ve kuruluş

aşamasındaki KAREV’e destek veren herkese teşekkür etti. Bozkır, ‘’Bize destek olanlara vefa duygumuzu hep koruyacağız. Onlara minnet borcumuzu asla unutmayacağız ve desteklerinizle çok güzel işler başaracağız’’ dedi.

Veli Bozkır, dernek binalarının alımında, etkinliklerde öncelikle Karaman’ın cömert

HOŞ GELDİN KAREV

(6)

KAREV

sanayicilerinden önemli destekler gördüklerini ve bu güvene layık olabilmek için her türlü özveride bulunduklarını kaydetti.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Lütfi Elvan da yaptığı konuşmada, Elvan, vakıflaşmanın önemli kazanımlar getireceğini ifade ederek,

‘’Karaman’a el atacak, sorunlara ve görevlere gönüllü destek sağlayacak bir anlayışla, Karaman’da valilik, yerel yönetimler ve diğer kuruluşlarla işbirliği sağlanarak çok güzel işler ortaya çıkacağına inanıyorum. Bu fedakâr arkadaşlarımızdan oluşan kadro Karaman’a çok hayırlı işler yapacaktır’’ diye konuştu.

Metin Kıratlı ise kısa konuşmasında, vakıflaşma sürecindeki çabaları için Veli Bozkır’a teşekkür etti, bundan böyle Karaman’a daha çok vakit ayıracağını ifade etti.

Geçici Yönetim Kurulu

KAREV’in ilk Geçici Yönetim Kurulu üyeleri Veli Bozkır, Mahmut Feridun Erdoğdu, İhsan Duru, İlhan Hatipoğlu ve Ahmet Tek’den oluştu.

Ayhan Akgöz, Ali Güler ve Mehmet Gürel ise ilk geçici Denetim Kurulu

üyeleri olarak belirlendi.

(7)
(8)

KAREV

KAREV ‘in Amacı

Başta Karaman il ve ilçeleri olmak üzere tüm ülkenin eğitim, kültür, sağlık, turizm ve tanıtımı alanlarında devletin hizmetlerini kolaylaştırıcı, kamuya yararlı çalışmalar

sunmak, yüksek öğretim kurumları kurarak ülke gelişmişlik standartlarına katkıda bulunmak, ülkemizin her düzeyde öğretim yapılanmasını, kurumlar ve hizmetler ile parasal kaynaklar oluşturarak desteklemek, Karaman’ın ve ülkemizin demografik fırsat penceresini küresel aktif iş gücüne dönüştürmeye katkı sunmak, yaşlılarımızın, yoksulların ve engelli insanlarımızın aktif, verimli, özgür, onurlu ve katılımcı yaşam sürmeleri için kurumsal yapılanma sağlamak, küresel iklim değişim etkisini azaltıcı çevre ve enerji dönüşümü için verimli çalışmalar yapmak, insan sağlığı ve sağlıklı yaşam alanında katkı sunmaktır.

KAREV Kurucu Üyeleri

Ayhan AKGÖZ Ali GÜLER

Nazlı BABAOĞLU İlhan HATİPOĞLU Kemal BOYNUKALIN Metin KIRATLI

Veli BOZKIR Sami ÖZDAĞ

İhsan DURU Osman SAĞLAM

Emin DURU Suat SÖZER

Ziya DURU Erol ŞİMŞEK

Lütfi ELVAN İsmail TAYYAR

M. Feridun ERDOĞDU Ahmet TEK

Sait EREN Esat TOKLU

(9)

Derneğimizin ak saçlı delikanlılarıyla Karaman tadında bir sohbetimiz oldu. Konuklarımız Derneğimiz eski başkanlarından Ulaştırma Bakanlığı eski Müsteşarı Mükrem ERKİN, Karaman eski Valimiz Halil NİMETOĞLU, Karaman’ın Efsane Belediye Başkanı Özcan GENÇ, Prof. Dr. Ali ERYILMAZ, Dr. Zeki ERYILMAZ, Emekli Yargıtay Üyesi Okul OĞUZ, Denetim Kurulu Başkanımız Atalay TARHAN, YÖK eski Denetleme Üyesi Keramettin ÜNSAY, Mobilyacı İsmail KOZ, ANKARAMANDER Başkanımız Veli BOZKIR, Başkan Yardımcımız Feridun ERDOĞDU, hemşerilerimiz Niyazi DÜZENLİ,

Adnan KURNAZ, Mustafa KÜTAHYA oldular.

Toplantının sonunda bu buluşmanın her ayın üçüncü çarşambası düzenli olarak yapılması kararı alındı. Derneğimizin bugüne gelmesinde büyük emekleri olan kıymetli büyüklerimize sonsuz teşekkür ediyoruz.

AK SAÇLI DELİKANLILAR

(10)

DERNEK’TEN

Ankara Karamanlılar Yardımlaşma ve

Dayanışma Derneği’nde, her ay düzenlenen öğrenci toplantımızın kasım ayı buluşmasında, Kıbrıs Barış Harekatı anlatıldı.

20 Temmuz 1974 tarihinde (Bülent ECEVİT ve Necmettin ERBAKAN koalisyon hükümeti dönemi) Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’ta başlattığı harekâtın komutanlarından Kıbrıs Gazisi Emekli General Cemal Eruç, Kıbrıs Barış Harekâtını anlattı ve anılarını paylaştı.

Harekatta, Kıbrıs’a çıkarma yapan 1. Komando Taburu’nun Komutanı olan Cemal Eruç, o günleri, Karamanlılar Derneği’nden burs alan öğrencilerle, davetlilere anlatırken duygusal anlar yaşandı.

Askerliğin, ölümle yaşam arasında gidip gelme sanatı olduğunu belirten Emekli General Eruç, arazi hakkında bilgi verdi. Harekatın başarıyla sonuçlanmasında Türk insanının karakterinden olan kahramanlığın ve dayanıklılığın payının büyük olduğunu ifade etti.

Şehitlerimizi hayırla yad eden General Cemal Eruç, Türkiye’den Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne her gidişinde şehitlerimizin mezarına beyaz karanfil götürdüğünü anlattı.

İlgiyle dinlenen konuşmanın sonunda Karamanlılar Derneği Başkanı Veli Bozkır Emekli General Cemal Eruç’a teşekkür ederek, Hatuniye Medresesi kapısının maketini sundu.

Dernek salonumuzda düzenlenen etkinlikte Karamanlılar Derneği Başkan Yardımcısı M.

Feridun Erdoğdu, Sekreter Üye Ahmet Tek, Muhasip Üye Ayhan Akgöz ve yönetim kurulu üyesi Ali Güler de hazır bulundu.

Öğrenciler, kendileri için M. Feridun Erdoğdu’nun hazırlattığı çorba, pilav ve kavurmadan oluşan yemeklerini yediler.

Sıcak bir ortamda güzel sohbetlerin yapıldığı toplantının ardından, Ankara’da çeşitli üniversitelerde okuyan 70 öğrencimiz, aylık 300 lira olan burslarını aldılar.

KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI KOMUTANINI

AĞIRLADIK

(11)

Ankara Karamanlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nde, bursiyer öğrencilerimizin her ay bir kez buluştuğu toplantıda, hukuk ve adalet konusu anlatıldı.

Derneğin, Kızılay Mithatpaşa Caddesi’ndeki binasında gerçekleştirilen Aralık ayı

toplantısının şeref konuğu, Ankara Bölge İdare İstinaf Mahkemesi Başkanı hemşehrimiz Esat Toklu oldu.

Konuşma öncesi, Sarıkamış Şehitleri için saygı duruşu yapıldı.

Daha sonra Karamanlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Veli Bozkır, her ay bir konuğu ağırladıklarını ve Aralık ayının konuğunun Esat Toklu olduğunu söyledi.

Esat Toklu, konuşmasında öğrencilere hayat rehberi niteliğinde önerilerde bulundu.

Başarının, kariyerin asla şans ve tesadüf olmadığını vurgulayan Toklu, “Azimli olmak, çalışmak başarının yegâne yoludur” dedi.

Toklu, “fedakârlık etmedikçe, emek vermedikçe elde edilen şey sizin değildir. Lafla peynir gemisi yürümez. Geleceğinizin peşini bırakmayınız” diye konuştu.

Öğrencilere, diplomalarını almadan önce en az iki yabancı dil öğrenmeleri gerektiğini belirten Esat Toklu, şöyle devam etti:

“Karamanlı çalışkandır, çalışkan olmayan Karamanlı değildir. Öğrencilik günlerinizi iyi değerlendirin. Hangi meslekte olursanız olun, başarı elde etmeniz farklı olmanızla mümkündür. Türkiye’nin ihtiyacı, dünya vatandaşı olacak donanıma sahip insanlaradır.

Dünya vatandaşı olmak için çaba gösterin.

ESAT TOKLU'DAN ÖĞRENCİLERE:

GELECEĞİNİZİN PEŞİNİ BIRAKMAYIN

(12)

DERNEK’TEN

Bunun ilk adımı da yabancı dil bilmektir. En az iki yabancı dil öğrenin. Sizi farklı kılacak meziyetleriniz olsun. Herkesten önde olmanın yolu, donanımlı olmaktır.”

Ankara Bölge İdare İstinaf Mahkemesi Başkanı Esat Toklu, idari mahkemelerin

görevlerini, işleyişini ve Türk yargı sistemindeki önemini anlattı. Davaların kısa sürede

sonuçlandırıldığını anlatan Toklu, İstinaf mahkemelerinin açılmasıyla Türkiye’de yargı devrimi gerçekleştirildiğini, Danıştay’da dosya yığılmasının önüne geçildiğini söyledi.

Esat Toklu, konuşmasının sonunda öğrencilerin çeşitli sorularını yanıtladı.

Toklu, bir soruya yanıt verirken, “Yarım hoca dinden, yarım doktor candan, yarım hakim maldan eder” dedi.

Toklu, hukuk fakültelerinde okuyan öğrencileri makamına davet etti, “Bir gün ziyaretime gelin.

Sohbet ederiz, birlikte yemek yeriz” dedi.

Dernek Başkanı Veli Bozkır, yönetim ve öğrenciler adına Esat Toklu’ya günün anısı olarak Karamanoğlu Mehmet Bey’in minyatür heykelini sundu.

Dernekte, her ay öğrencileri çok sevindiren ikram ise kıymalı ıspanak böreği oldu.

Karamanlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı, öğrencilerin ve dernek müdavimlerinin abisi M. Feridun Erdoğdu, yine toplantı öncesi erkenden ikram hazırlığı için yola düştü.

Kıymalı ıspanak böreği ve ayranın mimarı, gerçek mesleği de mimarlık olan M. Feridun Erdoğdu idi.

(13)

Ankara Karamanlılar Yardımlaşma ve

Dayanışma Derneği’nin her ay düzenli yaptığı öğrenci toplantısının Şubat ayı konuğu İktisat Profesörü Ali Eryılmaz oldu.

Derneğin Mithatpaşa Caddesi üzerindeki binasında düzenlenen toplantı öncesi, Dernek Başkan Yardımcısı Mahmut Feridun Erdoğdu’nun hazırlatıp getirdiği kavurma, pilav, lokma tatlısı ve ayrandan oluşan yemek ikram edildi.

Öğrenciler yemeklerini yerken, sohbet etme imkanı da buldular. Daha sonra salonda yerlerini alan öğrencilere, Ankaramander Başkanı Veli Bozkır vakıf çalışmalarına ait bilgi aktardı. Vakıftan öncelikle yarar sağlayacak kesimin Ankara’daki öğrenciler olacağına dikkat çeken Bozkır, mevcut dairenin aynı kattaki daireyle birleştirileceğini, böylece sosyal aktivitelerin yoğunluk kazanacağını bildirdi.

Başkan Yardımcısı Erdoğdu ise bursiyer öğrencilerin oluşturduğu sosyal medya

platformunun aktif kullanılmasını istedi.

Erdoğdu, öğrencilere burslarının kesilmemesi için not ortalamalarının 2.5’tan aşağı

düşmemesi gerektiğini hatırlattı.

Ayın konuğu Prof. Dr. Ali Eryılmaz, özel bir konu üzerinde konuşmayacağını belirterek, öğrencilere başarı için ipuçları verdi.

Konuşmasını yaşam öyküsüyle renklendiren Eryılmaz, üniversite hocalığının kazandırdığı birikimle salonda hoş bir hava yarattı.

Prof. Dr. Ali Eryılmaz, Aladağlı Mustafa Çavuş’un torunu, Bakkal Hüseyin’in oğluyum diyerek kendini tanıttıktan sonra, Karaman’daki lise günlerini, üniversite sınavlarına hazırlanmasını esprili bir dille aktardı.

Ankara’da Tıp Fakültesi’ni kazandığını, ancak ilk yıl burs verilmediğini öğrenince başka bir okula geçiş yapmak için henüz 17 yaşında olmasına rağmen ürettiği çareleri, o günleri yeniden yaşayarak anlattı.

PROF. DR. ALİ ERYILMAZ'DAN

HAYAT DERSLERİ

(14)

DERNEK’TEN

Tıp Fakültesinden Ziraat Fakültesi’ne bir dekanın inisiyatif kullanması sonucu kaydını yaptırabildiğini söyledi.

Kişinin kararlarından pişmanlık duymaması gerektiğini vurgulayan Eryılmaz, “Tıp Fakültesi girişliyim, Ziraat Fakültesi mezunuyum ve ekonomi profesörüyüm. Bunlar benim ısrarlı çabalarım ve kararlarımın sonucudur” dedi.

Yüksek Ziraat Mühendisi olarak mezuniyetinin akabinde kısa süre Ermenek’te Tarım

Bakanlığına bağlı çalıştığını ifade eden Eryılmaz, şunları söyledi:

“Milli Eğitim Bakanlığı’ndan burs kazanarak ABD'ye, doktora için gittim. Giderken hiç İngilizcem yoktu. Ama kısa sürede dili öğrendim, iş buldum, para kazandım. Zor günlerdi. Yılmadım, Kaliforniya Üniversitesi’nde eğitimimi tamamladım. 1978’de Türkiye’ye döndüm. Tarım Bakanlığı’nda Daire Başkanlığı yaptım, Genel Müdür olarak emekli oldum.

Atılım Üniversitesi’nde kurucu öğretim üyesi ve İktisat Bölüm Başkanı olarak çalıştım. Sonra

Lefke Avrupa Üniversitesi’de dekanlık yaptım.

Şimdi emekliyim, hobilerimle uğraşıyorum.”

“Nasihatlerimiz, maliyeti ödenmiş şeylerdir”

diyen Ali Eryılmaz, öğrencilere mutlaka çalışmaları gerektiğini, okulu ve işlerini sevmelerini, hobi edinmelerini önerdi. Bir öğretim üyesi olarak değil, bir ağabey olarak konuştuğunu ifade eden Eryılmaz, “Ankara’da öğrenci olmak ayrıcalıktır. İmkanları geniş bir kenttesiniz. Bu yüzden her biriniz çok şanslısınız. Başka şeylerden fedakarlık yapmadan kendinizi geliştiremezsiniz. Okul döneminde edindiğiniz her beceri ömrünüz boyunca sizinle olacaktır” diyerek, sözlerini tamamladı.

Başkana Sürpriz

Dernek Başkanı Veli Bozkır, Feridun Erdoğdu ve Ayhan Akgöz’ün sürprizi ile duygulandı.

Sohbet öncesi, masaya gelen doğum günü pastasını gören Bozkır, jesti yapan arkadaşlara teşekkür etti, öğrencilerin alkışları arasında mumları üfledi.

Toplantı sonunda öğrencilere bursları dağıtıldı.

(15)

Karabekir Paşa’nın Soyu ve Ailesi

Cumhuriyet tarihimizde Doğu Cephesi’ndeki büyük askeri başarılarından dolayı “Şark Fatihi”

olarak Türk milletinin gönlünde önemli bir yer edinen Musa Kâzım Karabekir Paşa, 1882’de İstanbul’da doğmuştur. Ailesi soyca eski adı Gaferiyat olan Kâzım Karabekir ilçesine dayanmaktadır.

Ailenin en eski ceddi 1460’lı yıllarda yaşamış olan “Karabekir” isminde bir zattır. Tarihi kayıtlara göre ailenin bilinen ilk ismi ve Kâzım Paşa’nın büyük dedesi olan Topal Musa’dır (Eşi:

Hanife Hanım). Onun oğlu Ahmet Efendi’nin oğlu Mehmet Emin Paşa (Ölümü: 1893), Kâzım Paşa’nın babasıdır. Kâzım Paşa’nın annesi Haciye Havva Hanım da (1852-1917) Topal Musa’nın kızı Ziynet Hanım’ın Hasan Hilmi Bey ile evliliğinden doğan 5. Çocuktur.

Kâzım Karabekir Paşa, 11 Temmuz 1924 günü, İzmir’de Aydın eşrafından Cemal Bey’in kızı İclâl Hanımefendi ile evlendi. Üç kız çocukları oldu: Önce 1927’de ikiz kızları Hayat ve Emel Hanımlar dünyaya geldi. Ailenin üçüncü çocuğu Timsal Hanım 1941’de doğdu.

Kâzım Karabekir Paşa, 26 Ocak 1948 Pazartesi saat 10 sıralarında, Ankara’daki evinde, küçük kızı Timsal’in doğumunun 7. yılını kutlama sevinci yaşanırken, kalp krizi geçirdi ve hayata gözlerini yumdu. 65 yıl, 6 ay 4 gün süren onurlu ve çileli bir hayat son bulmuştu. Vefat ettiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı idi.

Musa Kâzım Karabekir Paşa, ata yurdu Karaman ve Kâzımkarabekir İlçemize sağlığında iki kere gelmiştir. Bunlardan ilki uzun bir yurt seyahati içerisine sığdırılmış 8-11 Eylül 1923 tarihlerinde gerçekleşen kısa bir ziyarettir. İkincisi daha uzun ve kapsamlı, çevre köyleri de içine alan oldukça önemli bir ziyarettir. 29 Ekim-8 Kasım 1943 tarihleri arasında yaklaşık bir hafta süren bu ikinci ziyarette eşi İclal Hanım da Paşa ile birliktedir.1

Biz bu yazıda Paşa’nın ata yurdu Karaman ve Kâzımkarabekir ilçemize yaptığı ilk ziyareti anlatacağız.

1 Kâzım Karabekir Paşa hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız:

Ali Güler, “Emrinizdeyim Paşam!” Kazım Karabekir (Soyu, Ailesi, Ata Yurdu ve Kişiliği), Yılmaz Basım, İstanbul, 2015.

KÂZIM KARABEKİR

(16)

ÖZEL DOSYA

Karabekir Paşa’ya Göre Ata Yurdu ve Ecdadı Karabekir Paşa “Hayatım” isimli anılarında aile tarihini anlatırken ata yurdu “Gafariyat” ve ecdadı ile ilgili şu bilgileri veriyor:

“Selçuklu Türklerinden olan ceddim Karabekir, Karaman havalisi derebeylerindendir.

Karaman’ın 20 kilometre kuzeydoğusundaki Kasaba, diğer ismi Gaferyat’ta otururmuş.

Burası etrafı surlarla çevrili, şirin bir köydür…

Büyük yararlılığı görüldüğünden kendisine ferman verilerek, paşalık ile o havalinin tımarı ihsan olunmuş.

Bu tarihten itibaren, sipahi teşkilatı daha ziyade tekemmül ettirilerek muharebelere iştirak etmişler. Esasen pek müsait olan arazi ve Türklüğün kanı öteden beri kasaba halkını süvariliğe iltifat ettirmiş; cirit oyunları, yarışlar, öteden beri bura halkının en sevdiği oyunlar atlı avcılık da daimi işleri olduğundan sipahi teşkilatı bu havaliye daha büyük bir varlık vermiş.

Kırmızı şalvar, cepken, kazak, özengi ve dalkılıç artık köy halkının daimi kisvesi olmuş. Karabekir namı da Karamanoğulları’nın inkırazından sonra o havalide şöhret almış ve devam etmiştir.

Yavuz Sultan Selim’in Mısır ve İran seferine yüzlerce sipahilerle Karabekiroğulları da iltihak ediyor. Mısır ve Çaldıran’da büyük yararlılıklar gösteriyorlar. Şah İsmail’in hazinesini ve bir kızını da kaçırarak Yavuz Sultan Selim’e getirmişler. Buna mükafaten, bir hayli esir ve ganimet Karabekiroğulları’na ihsan olunmuş.

Kasaba’ya bunlar getirilmiş. Kasaba’ya güzel bir cami, bir kapalı çarşı, çeşmeler, yollar yapılmış.

Ve surları tamir edilip, kapıları mükemmel bir hale konmuş. Fakat bir müddet sonra, surların bu halinden İstanbul kuşkulanmış. Tahribi için padişah –hangisi olunduğu bilinmiyor- bir heyet göndermiş. Halk, razı olmamış. Nihayet, mevcut iki kapı altıya iblağ olunması suretiyle uyuşmuşlar.

Ailece malum olan bu geçmişi yerinden de kendim tahkik ettim. İstiklâl Harbi’ni müteakip ceddimin bu güzel yurdunu ziyaret ettim. 10 Eylül 1339 (1923).”2

Karabekir Paşa anılarının bu bölümünde gezdiği ata yurdu Gafariyat (Kasaba)’ı tanıtmakta ve

2 Kâzım Karabekir, Hayatım, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2009, s. 19-20.

ailenin soyu hakkındaki bilgilere şu şekilde devam etmektedir:

“Karabekir isminde bir köy de, tam Anadolu’nun göbeğinde mevcuttur. Kızılırmak’ın 40 kilometre şarkındadır. Bura halkı kendilerinin Karaman mıntıkasından 300 sene evvel geldiklerini ve benim mensup olduğum Karabekir ailesinin bu köyü tesis ettiklerini ve köyde eski Karabekir sülalesinden aile bulunduğunu söylediler.

(1338/1922, Ankara’da). Fakat daha malumat bulamadık. Aileden maruf olan bildiğimiz Topal Musa Paşa. Tımar paşalığı buna kadar gelmiş. Bu zat babamın dedesi imiş. Babamın babası Ahmet Efendi artık köyün eşrafından olarak kalmış.

Babamın anne ciheti de Kadıoğulları diye maruf imiş. Sülalemizin fermanı atlas üzerine yazılı imiş. En son babamın annesi yanındayken bir yangında yanmış.

Dedem Kasaba’da emlak sahibiymiş. Ziraatle meşgulmüş. Kırım Seferi’ne giderken babam 16 yaşındaymış. Harp için asker yazmak üzere Kasaba’ya memurlar gelmiş. Halk çocuklarını saklamış. Kimi öldü, kimi hasta diyerek asker vermemişler. Dedem, bu halden pek müteessir olmuş, haykırmış: ‘Bu köyün şerefi var! Eskiden yüzlerce gönüllü sipahi sevine sevine cenge giderken bize ne oldu da şimdi herkes

çocuğunu kaçırıyor… Bu devletin namusunu kim kurtaracak? Yazıklar olsun!’

Sonra da 18 yaşındaki oğlunun kolundan tutarak memurlara, ‘yazın Mehmet’imi defterin

(17)

hayli yekûn tutarak muharebeye gitmişler.”

Kâzım Karabekir Paşa Uzun Bir Yurt Gezisine Çıkıyor

İstiklâl Harbi’nin “Şark Cephesi Komutanı”

Kâzım Karabekir Paşa; İstiklâl Harbi’nin zaferle bitmesinden sonra 15 Ekim 1922’de Ankara’ya geldi. Edirne Milletvekili sıfatı ile Meclis’e devam etmeye başladı. 17 Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi’ne Başkanlık etti. TBMM’nin 2.

Devresi’nde İstanbul Milletvekili seçildi. 21 Ekim 1923’te merkezi Ankara’da bulunan Birinci Ordu Müfettişliği’ne atandı.4

Kâzım Karabekir Paşa ata yurdu olan Gafariyat’ı (şu anda Karaman İli’nin Kâzım Karabekir İlçesi) ilk defa 1923 yılında ziyaret etmiştir. Bu ziyaret, Milli Mücadele bittikten bir yıl sonra,

Cumhuriyet’in ilanından ise yaklaşık olarak iki ay önce gerçekleşmiştir.

Paşa yenilenen TBMM 2. Devre Seçimleri’nde İstanbul’dan aday olmuş ve 29 Haziran 1923 Cuma günü yapılan seçimlerde tamamı 1.365 olan ikinci seçmenlerin neredeyse tamamının oyunu alarak (1.363) milletvekili seçilmiştir.5 Bu sırada Ankara’da bulunan Paşa, Ankara- Eskişehir-Afyon-Konya-Karaman- Ereğli-Niğde-Kayseri-Bünyan-Sivas- Tokat-Amasya-Havza-Samsun-

Giresun-Trabzon-Gümüşhane-Bayburt yolu ile (tren, otomobil ve vapur

kullanarak) Erzurum’a gelmiş daha sonra Trabzon-Giresun-Samsun üzerinden İstanbul’a dönmüştür. Burada bir süre kaldıktan ve Edirne’ye gidip geldikten sonra Ankara’ya dönmüştür. 2 Eylül 1923 Pazar günü Ankara’dan hareketle başlayan ve yaklaşık üç buçuk ay süren bu seyahat 17 Aralık 1923 Pazartesi

3 Kâzım Karabekir, Hayatım, s. 20-21.

4 A. Süslü, M. Balcıoğlu, Atatürk’ün Silah Arkadaşları Atatürk Araştırma Merkezi Şeref Üyeleri, s. 101. Ayrıca bakınız: Türk İstiklâl Harbi’ne Katılan Tümen Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyografileri, Genelkurmay Basımevi, 2.

Baskı, Ankara, 1989, s. 178.

5 Kâzım Karabekir, Günlükler (1906-1948), C: II., Çeviri Yazı:

Budak Kayabek, Hazırlayan: Yücel Demirel, İstanbul, 2009, s. 865.

Kâzımkarabekir (Gaferiyat) Ziyareti

İşte Paşa’nın ata yurdu Gafariyat’a ilk ziyareti bu uzun seyahatin ilk (gidiş) dönemindedir. Bu ziyaret ile ilgili Paşa’nın Günlükler’inde notlar bulunmaktadır. Paşa bu ilk ziyaretten “Hayatım”

isimli eserinde de bahsetmiştir.

Daha Rüştiye (Ortaokul) sıralarında tutmaya başladığı günlük notların 1907 yılına kadar olan kısımlarını sonradan “Hayatım” ismiyle kitap haline getiren Kâzım Karabekir Paşa bu eserinde Gafariyat’a yaptığı ilk ziyaret hakkında şunları söylemiştir:

“… Ailece malum olan bu geçmişi yerinden de kendim tahkik ettim. İstiklâl Harbi’ni müteakip ceddimin bu güzel yurdunu ziyaret ettim.

10 Eylül 1339 (1923).

Köy kâmilen taş binaları ve harap kalesiyle tarihi bir heybet veriyor. Ancak emsaline kasabalarda tesadüf olunan camii, çarşısı ve camideki tarihi iki şamdan ve halı parçaları ve kandiller arasındaki ziynetler, Şah İsmail Seferi’nin güzel hatıralarıdır.

Birçok antika ve eski eserlerin çalındığını halk söylüyor. Kırmızı şalvarlar, cepkenler dilden dile hikayeler halinde halâ yaşıyor.

Karabekir ismi hürmetle anılıyor. Köyün esas ismi Kasaba olduğu halde, niçin ve ne zaman Gaferyat dendiğini bilmiyorlar.

6 Bu seyahatin ayrıntıları için bakınız: Kâzım Karabekir, Günlükler (1906-1948), C: II., s. 874-895.

7 Kâzım Karabekir, Günlükler (1906-1948), C: II., s. 882.

(18)

ÖZEL DOSYA

Acaba İran tesirleri ve ganimeti gelince Zaferiyad dediler de sonraları galat olarak Gaferyat mı denildi… Buna ihtimal verdik.

Köy halkı müteşebbis, zeki, çocuklarının zaviye-i vechiyeleri kaimeye yakın, başları ileriye çıkıntılı, halkın bugünkü hali bile bir mazi hayatının şahididirler.

Köyde iki un fabrikası ve birkaç halı tezgâhı var. Bana köyde dokunmuş bir halı seccade hediye ettiler. Bir şirket halinde çalışmak üzere teşvik ettim. İlkmektep pekiyi bir halde değildi.

Lâzımı gibi yardım ettim. Bu hususlar sırası gelince tafsil olunacaktır…”8

Görüldüğü gibi Paşa, bu ziyaretini anlatırken Gafariyat’ın tarihi, kültürü ve 1923 yılındaki durumu hakkında ilginç bilgiler vermektedir.

Günlüklerine göre, 4 Eylül Salı günü Afyon’dan Konya’ya gelen Kâzım Karabekir Paşa, dört gün burada kalarak çeşitli ziyaretler yaptıktan sonra, 8 Eylül Cumartesi günü saat 6’dan sonra trenle Konya’dan Karaman’a hareket etti. Saat 9’da Karaman’a ulaştı.

9 Eylül 1923 Pazar günü Karaman’ı gezen Karabekir notlarında bu geziden şu şekilde

8 Kâzım Karabekir, Hayatım, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2009, s. 20.

bahsediyor: “Karaman’ı gezdik. İç Kale elli metre terbinde takriben. Kaleye zahmetle girdik. Bazı taşlardan İslam âsârı (eserleri AG.) olduğu görülüyor. Âsâr-ı atikayı gezdik. Akşam belediye meydanında çocuklar temsil verdi.”9 Karabekir Paşa ertesi gün de ata yurdu Gaferyat’ı ziyaret edecektir. Paşa’nın Günlükler’inde 10 Eylül 1923 Pazartesi için şu notlar yazılıdır: “10 evvelde otomobil ile Gaferyad (yahut Kasaba’ya). Yolda İlyasur (İlisıra olacak AG.) köyüne. Mektep çocukları karşı(lamaya AG) çıkmıştı. Mektep beşinci sınıftan efendi, ‘dünya dört köşe ve düz’ dedi.

Mektebin bayrağı, altı yıldızlı berbat bir şey.

Gaferyad kısmen harap sur içinde. Ecdadımızın köyü (fotoğraflar aldırttım).

Akşam misafir kaldık. İki katlı, zararsız, ihtiyat zabiti evinde.”

Paşa Günlükler’in 11 Eylül 1923 Salı başlıklı bölümüne de “Karaman’a avdet ettik.(döndük AG.)” notunu düşmüştür.10

Hazırlayan: Dr. Ali GÜLER

9 Kâzım Karabekir, Günlükler (1906-1948), C: II., s. 875.

10 Kâzım Karabekir, Günlükler (1906-1948), C: II., s. 875.

TİMSAL KARABEKİR ANKARAMANDER’DE

Ankara Karamanlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin geleneksel öğrenci buluşmalarının 2019 yılındaki ilk toplantısı 13

Ocak 2019 Pazar günü dernek merkezinde gerçekleştirildi.

Her ay yapılan ve Ankara’da Üniversite öğrenimi gören Karamanlı gençlerimizin

dernekten almakta oldukları karşılıksız bursların da dağıtıldığı bu ayki toplantının onur konuğu Hemşehrimiz “Şark Fatihi”, “Yetimler Babası”

Kâzım Karabekir Paşa’nın kızı Timsal Karabekir (Yıldıran) oldu.

Her öğrenci buluşmasında Karaman’ın kültürel, tarihi, sanatsal bir değerini konferans veya paneller ile anmayı ve Karamanlı gençleri bu değerlerle tanıştırmayı amaçlayan

ANKARAMANDER, bu ay “Ölümünün 71. Yılında Her Yönüyle Kâzım Karabekir Paşa” başlıklı bir panel düzenledi.

Dernek Başkanı Veli Bozkır’ın açılış konuşması ve saygı duruşu ile başlayan etkinlik, Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ali Güler’in yönettiği, Paşamızın Küçük Kızı Timsal Hanım’ın ve

(19)

Hemşehrimiz Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran’ın konuşmacı olarak katıldıkları panel zaman zaman duygusal sahnelere yol açtı.

Kısaca Karabekir Paşa’nın soyu ve ailesinden bahseden Dr. Ali Güler, Paşa’mızın 1923 ve 1943 yıllarında ata yurdu Kazım Karabekir İlçemize ve Karaman’a yaptığı iki geziyi ana hatları ile anlattı.

Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran konuşmasında Paşamızın asker, devlet adamı, diplomat, eğitimci, şair ve sanatçı kişiliğini hayatından örneklerle dinleyicilere sundu. Paşamızın eserlerinden de bahseden Taşkıran, Karabekir’in yazıp bestelediği “Türk Yılmaz Marşı”ndan da bir bölümünü seslendirdi.

Taşkıran’ın heyecanlı, duygu yüklü konuşması dinleyenleri oldukça etkiledi.

Panelin Onur Konuğu, Paşamızın küçük kızı Timsal Karabekir her zaman olduğu gibi babası Karabekir’i hem aile içi ilişkileri, hem soyu, ailesi, hem de hayatından kesitler vererek ayrıntılı bir şekilde anlattı. Karabekir Paşa’nın Mustafa kemal Paşa’ya verdiği desteğe dikkat çeken Timsal Karabekir, “tarihini bilmeyen milletlerin coğrafyasını başkaları çizer” diyerek gençlere tarihlerini çok iyi okumaları tavsiyesinde bulundu. Babasının çocuk davasına çok önem verdiğini, Karabekir’in çocuklarının sadece ikiz ablaları ile kendisi olmadığını; Kars, Ardahan, Erzurum ve Sarıkamış yöresinde Kazım

Timsal Karabekir istek üzerine babasının ve annesi İclal Hanım’ın mağduriyet dönemlerini anlatan “İki Damla Göz Yaşı” şiirini okudu.

Panelin sonunda Dernek Başkanı Veli Bozkır tarafından konuşmacılara plaketleri verildi.

Dernek Yönetim Kurulu üyeleri İlhan Hatipoğlu ve Ayhan Aköz tarafından Dr. Ali Güler’in

“Emrinizdeyim Paşam! Kâzım Karabekir Paşa” ve “Nutuk’tan Dersler: Atatürk ve Kadın Hakları” isimli kitapları Timsal Karabekir’e takdim edildi.

Panelin ardından Dernek Başkan Yardımcısı M.

Feridun Erdoğdu nezaretinde yaptırılan pilav, kavurma ve tulumba tatlısı misafirlere ikram edilerek, Ocak Ayı bursları dağıtıldı.

Ocak Ayı Öğrenci Buluşması Paneli öğrenciler, hemşehrilerimiz ve çok sayıda misafir

tarafından ilgiyle izlendi. Katılımın çok yüksek olduğu toplantıda, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Yasemin Demircan, Doç. Dr. Meşkure Yılmaz, Dr. Tuğba Tan, Prof.

Dr. Sait Bağcı, Ankara’daki Emekli Öğretmen Subaylar gurubunun üyeleri, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyeleri Emekli Kurmay Albay Dr. Cüneyt Küsmez, Dr. Veli Fatih Güven, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Daire Başkanı Osman Sağlam, ANKARAMANDER Yönetim Kurulu Üyeleri bulunmuşlardır.

(20)

BİR PORTRE

Karaman’ın henüz elektrikle tanışmadığı yıllarda bir genç, İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümüne kayıt yaptırır.

23 yaşında diplomasını alır. Heyecanla Karaman’a gelir. Yıl 1955’dir. Karaman’ın ilk elektrik mühendisidir. Karaman’da kalmak ve şehrine hizmet etmek ister. Hayat cömerttir.

Özellikle emek verenlere, geleceğinin peşinde inançla koşanlara. Genç mühendis, parasız yatılı okumuştur, yaz tatillerinde çalışmıştır.

Bir baba ve bir ağabeyin ortaklaşa okuttuğu biridir. Akranlarından zeki ve akranlarından şanslıdır. Ama Karaman’a hizmet etme isteği gerçekleşmez. Kendi ifadesiyle, “Karaman’da mesleğine uygun iş yoktur, Ankara’da işe girmek nasip olmuştur.”

Gazetecilik sadece ekmek kapım olmadı. Çok insan tanımama imkan sağladı. Mesleğimin kazandırdığı zenginliklerin en önemlisi, tanımaktan onur duyduğum güzel insanlardır.

Hürriyet Gazetesi’nde ve Anadolu Ajansı’da çalıştığım uzun yıllar boyunca çok sayıda hemşehrimi de tanıdım. Bu yazıda “Güzel Adamlar Sözlüğüm”ün altın sayfasında yer alan bir ağabeyimizi anlatacağım.

Tanışıklığımız 1990’da olmalı, öyle hatırlıyorum.

Rahmetli Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı dönemi. İşyerime bir ziyaretçi geliyor. İngiliz aristokratlarının şıklığında. Tüvit ceket, lacivert pantolon, yakada ipek mendil. Tarz sahibi olduğu hemen dikkati çekiyor. Hafif kilolu, renkli gözlü, sarıya yakın, kan fışkıran bir yüz. Benden 25 yaş kadar büyük. Kapıda karşılıyorum, oturması için koltuk gösteriyorum.

“Ben, Mükrem Erkin” diyor. Gıyaben tanıyorum. 5 Ocak 1978’de Bülent Ecevit’in Başbakanlığında kurulan 42. Hükümet’in Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yaptığını biliyorum.

O günden aklımda kalan Mükrem Erkin, babacan, hiperaktif, candan, samimi ve içten biri. Özgüven abidesi. Rahat, sohbeti seven, ışıl ışıl gözleriyle güven veren bir şahsiyet.

Daha sonraki görüşmelerimizde de ilk

izlenimlerim devam ediyor. Nitelikli özellikleri her seferinde çoğalıyor; insancıllığı, güler yüzü, kendini kasmayan hali ve mütevazılığı ile Mükrem Erkin’i zihnim “önemli şahsiyet, nitelikli insan, güzel adam” olarak kodluyor.

Türkiye’nin ilk uydu kent denemesi olan Ankara’daki Or-An’ı yapan ünlü mimar Konya doğumlu Şevki Vanlı, o günlerde Özal’ın teşvikiyle Yenikent’te 7 bin dönüm alanda süper bir tesis yapmış. Tenis kortları, at

binilecek sahalar, yüzme havuzu ve çeşitli spor alanlarının yer aldığı tesis, Ankara’nın tek golf sahasıydı. (Mimarlar Odası’nın Büyük Ödülü Olan Sinan Ödülü de alan Şevki Vanlı 2008’de vefat edince tesisler kapandı,)

Mükrem Erkin, Yenikent’teki tesislerden golf oynamaktan geldiğini söyledi ve “Şevki Vanlı’yı tanıyor musun?” diye sordu. İsim olarak tanıdığımı ama tanışmadığımızı belirttim. “Seni tanıştırırım. Büyük bir gazetede çalışıyorsun.

Mutlaka golfe git. Senin için çok iyi olur”

dedi. Daha sonra değişik konulardan sohbet ettik. Benimle daha sık görüşmek istediğini söyledikten sonra ayağa kalktı, teşekkür etti, geride enerjisinden ve pozitifliğinden bir hale bırakarak ayrıldı.

İki insan arasındaki yaş farkının büyüklüğüyle dost olma ihtimalleri arasında ters orantı vardır. Birbirine çok yakın olamazlar. Böyle düşündüğüm halde Mükrem Erkin’e gıptayla baktım. “Bu adamın yanında kedi olmak lazım.”

diye düşündüm. Kedi olma isteği sadece golf öğrenmek için değil, vasıflarından bazılarının bulaşıcı olabileceği ihtimalinden kaynaklandı.

Golf literatüründe sahaya golf oyuncusuyla birlikte çıkan, çantasını taşıyan, çeşitli atışlarda hangi sopayı kullanması gerektiğini tavsiye eden, çamurlanan malzemeleri temizleyen, metrelerce uzağa giden topu arayıp bulan ve oynadığı sahayı oyuncuya tanıtan görevlilere kedi (caddy) denir.

BABACAN KARAMANLI

(21)

Mükrem Erkin, 5 Haziran 1932’de Karaman- Abbas Mahallesi’nde doğdu. Ailesi Hacı Dervişler olarak bilinir. Babası Ahmet Bey, Ziraat Bankası Müdürüdür. Mustafa, Necibe, Kamuran, Ekrem ve Mükerrem’le birlikte 6 kardeştirler. Bugün kardeşlerinden hayatta olanı sadece Mükerrem Özalp’dır.

Kardeşlerinden Kamuran Hanım eski bakanlarımızdan Işın Çelebi’nin annesidir.

Mükrem Erkin okula Cumhuriyet İlkokulu’nda başlar. Aile Abbas Mahallesi’nden taşınınca Gazi İlkokulu’na devam eder. Öğretmeni yazar Emine Işınsu’nun annesi ve Pınar Kür’ün teyzesi olan şair ve yazar Halide Nusret Zorlutuna’dır.

Son sınıftaki öğretmeni ise Şehvar Hanımdır.

Şair Bekir Sıtkı Erdoğan çocukluk ve mahalle arkadaşıdır.

Karaman Ortaokulu’nu bitiren Mükrem Erkin 2 ay Konya’da okuduktan sonra sınavları kazanarak Afyon Lisesi’nde leyli meccani (parasız yatılı) okumaya hak kazanır.

Daha sonra İTÜ Elektrik Mühendisliği bölümüne kayıt yaptırır. Mükrem Erkin, o zorlu günleri anlatırken, “Babamın geliri okul masraflarımı karşılamaya yetmiyordu. Ağabeyimle babam yardımlaşarak beni okuttular. Her ikisine de Allah rahmet eylesin” dedi.

1955’de Elektrik Mühendisi diploması alan Mükrem Erkin, o günleri şöyle anlattı:

“Üniversite yıllarımda, tatillerde Karaman’a gelirdim. Karaman’ı çok severdim. Ahmet Vefik Tosun en iyi arkadaşımdı. Diplomamı alınca Karaman’da kalmak istedim, olmadı. Mesleğime uygun iş yoktu.”

İnsan doğduğu yerde değil doyduğu yerde yaşar. Modern zamanların evrensel kuralı budur. Mükrem Erkin de Karaman’dan Ankara’ya gelir, Sular İdaresi’nde işe başlar. Böylece müsteşarlığa, Türkiye’nin en büyük kuruluşlarından birinin Yönetim Kurulu Başkanlığına, Güneşin Oğlu Japon İmparatorundan nişan almaya kadar çıkacağı kariyerinin ilk basamağına adım atmıştır.

Buradan PTT Genel Müdürlüğü’ne geçer. PTT Genel Müdürlüğü Teknik İşler Daire Başkan Yardımcılığından 1968’de Ulaştırma Bakanlığı Planlama Dairesi Başkan Yardımcılığına atanır.

Bir süre sonra Daire başkanlığından ayrılarak özel sektöre geçer ve Ankara’dan İzmir’e taşınır. Afyon Lisesi’nden sınıf arkadaşı olan Ali Topuz’un İmar ve İskan Bakanlığı dönemde Müsteşar Yardımcısı olarak atanır. Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarlığı’ndan emekli olduktan sonra bir köşeye çekilmez. Hiperaktiftir, heyecanlıdır, tez canlıdır, enerjiktir. STFA’nın Yönetim Kurulu Başkanı olur. Türkiye’nin dev kuruluşlarından biri olan STFA’nın enerji yatırımlarının planlayıcısıdır.

(22)

BİR PORTRE

Mükrem Erkin işkoliktir ama ondaki enerji ve aktiflik hobilerine de fırsat yaratır. Bir dönemler Ankara’nın en önemli kültürel mekanlarından olan Sanat Kurumu’nun başkanlığını

üstlenmiştir. 1995’de Japon Kültürünü Araştırma ve Dayanışma Derneği Başkanı seçilir. Erkin’e, Türk-Japon ilişkilerine katkılarından dolayı 2007’de “Japonya Dışişleri Bakanı Ödülü”

verilir. 2013’de ise Japon İmparatorundan onaylı Japon Hükümeti’nce “Altın Işıklar, Yükselen Güneş Nişanı” takdim edilmiştir.

Uzun yıllar golf oynayan, sosyal etkinliklerde bulunan Mükrem Erkin, bir dönem Ankara Karamanlılar Derneği’nin başkanlığını da yapmıştır.

Mükrem Erkin’in üç kızı, üç torunu vardır.

Kızı Nur, Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünü bitirdi, Londra’da yaşıyor. Gül, Hacettepe Üniversitesi’nde tıp doktoru olarak görev yaptı ve bir süre önce Avustralya’ya yerleşti. Can adlı kızı ise TED Üniversitesi’nde İktisat Profesörü.

Fırsat buldukça dostlarıyla bir araya gelen Mükrem Erkin, zamanını tarih ve sosyoloji kitapları okuyarak değerlendiriyor.

Çocukluğundan ve ilk gençlik günlerinden

‘arkadaşlarıyla teravihe gittiği Karaman Ramazanlarını özlüyor.’

Sohbetimiz sırasında, “Güzel bir batırık olursa hiç hayır diyemem. Batırığı çok seviyorum “ diye iç geçirişini duyan Başkan Veli Bozkır, Mükrem Ağabeye batırık ikram etme sözü verdi. Veli Başkanın eşi Belgin Hanım, Ramazan gelmeden batırık yapacak ve Mükrem Ağabey ağır konuk olarak ağırlanacak.

Derneğimizde herkesin ağabeyi olarak kabul gören Mükrem Erkin’in olaylara pozitif bakışından çok faydalanıldığı bir gerçektir.

Karamanlı hemşehrilerim içinde görmekten ve sohbet etmekten en çok keyif aldığım insan Mükrem Erkin’dir. Bu yargı cümlemde yalnız olmadığımı biliyorum. Çünkü o, hepimizin Mükrem Ağabeyi. Nezaketiyle, tarzıyla, üslubuyla, cömertliğiyle örnek şahsiyet.

30 yıl önce golfden dönerken ziyaretime gelen ve benimle tanıştığı andan itibaren

hayat tecrübesini paylaşan zinde şahsiyetin bu yaklaşımı aklımdan çıkmadı.

“Bu adamın kedisi olmak şanstır” diye düşündüğüm Mükrem Erkin Ağabeyle bu yazının iznini almak için dernek binasında sohbet ettik. Yine aynı insan; babacan, atak, gönül adamı, güven veren bir insan. Bir süredir golf sopasından uzak. Şıklığını, tarzını tamamlayan bastonuyla geldi. Bastonunu bir kenara bırakırken, “Acaba kedisi kimdi? O da Mükrem Ağabey kadar imrenilecek biri midir?” diye bir soru aklıma geldi. Ama cevabını alacağım halde bu soruyu sormadım.

Güzel adamlar örnek tavırlarıyla kim bilir ne çok kişinin rol modeli olmuşlardır. Rekabetçi dünyada samimiyete ihtiyaç var. Samimi şahsiyetlerin peşine takılalım. Biz kazanırız, insanlık kazanır.

Makamlar geçicidir. Kalıcı olan erdemlerimizdir.

Ahmet TEK

(23)

Ankara Karamanlılar Derneği Türk Sanat Müziği Korosu’nun Ahmet Talat Duru anısına Yunus’ça Ezgiler Konseri, başkanımız Veli Bozkır’ın vefasının meyvesidir. Bir de evlatlarının babalarına duydukları saygının ve sevginin yansımasıdır.

Vefatına kadar hastanede Talat Amca’yı ve çocuklarını yalnız bırakmayan Başkan Bozkır, derneğimizin ilk yönetim kurulu toplantısında, konuyu gündeme getirdi.

Talat Amca’nın ameliyata girmeden, Yunus Emre’ye sahip çıkılmasına yönelik talebini vasiyet kabul eden Veli Bozkır, Karaman’da Yunus Emre’nin eserlerinin seslendirileceği bir konser verilmesi önerisinde bulundu.

Bununla da yetinmeyip, Ahmet Talat Duru’nun bazı şiirlerini kıymetli bestekârlarımızdan Hüseyin Soysal’a verdi.

Duru ailesiyle irtibata geçildi. Konser için zemin hazırdı.

Mübadele ile Selanik Drama’dan Anadolu’ya dönen bir ailenin Bursa’da doğan, ama kökeni

VASİYET ve VEFA

(24)

KÜLTÜR - SANAT

Karamanoğulları’ndan olan Hüseyin Soysal, Ahmet Talat Duru’nun Son Yolculuk şiirini okur okumaz çarpıldı.

Kıymetli bestekarımızın ifadesiyle Son Yolculuk, Yahya Kemal Beyatlı’nın Sessiz Gemisi’ni çağrıştıran bir şiirdi.

Bestekar Hüseyin Soysal, Sonsuz Yolculuk’un bestelenmesi sürecini bana şöyle anlattı:

“Ölümünü hissedip bu duyguyla şiir yazan tek şair Yahya Kemal Beyatlı’dır. Sessiz Gemi şiirini duymayan yoktur. Beni çok etkileyen bir şiirdir.

Ahmet Talat Duru’nun Son Yolculuk şiirini okuyunca ürperdim. Farklı bir Sessiz Gemi şiiri gibiydi.

Sanki ölümü hissetmiş, bu duygularla yazmış, dedim. Saba makamında ağıt olarak besteledim. İlk mısralardan itibaren çok etkileyici bir şiirdi. Şair, ölümünü görmüş, şiiri öyle yazmış gibi anlatım vardı. Beste bir anda doğdu. TRT repertuarına vereceğim. Kalıcı ve sevilecek bir eser olacağına inanıyorum.”

(25)

Önünden geçmedim diyen yalan söyler. İnsan akışının en yoğun olduğu İsmet Paşa ve I.

İstasyon Caddesi’nin kesişme noktasında bulunan cami, birçok badireyi atlatarak günümüze geldi.Bu arada camiye ait birçok hatıra ve olay da tarihe gömüldü, gitti. Bir adı bir de kendisi kaldı.

En önemli özelliği, Karamanoğulları döneminde yapılmış en eski tarihli eser olmasıdır. 1246 tarihli Saadettin Ali Mescidi, Selçuklu dönemi olduğu için Karaman’ın en eski tarihli eseridir. Hacı Beyler Camii’nden önce yapılmış

eserlerden bir kısmı günümüze gelememiş, gelenlerin ise inşa kitabeleri yoktur.

Gerçek Hacı Beyler!

Nedense üç Hacı Bey birbirine karıştırılır. Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıçaslan’ın görevlisi Hacı Beyler, Karaman Bey’in kardeşlerinden Zeynelhac’ın çocuklarından Hacı Beyler ve camiyi yaptıran Hacı Beyler birbirlerinden ayrı zamanlarda yaşamıştır. Oysa caminin inşa kitabesinde camiyi yaptıran kişinin künyesi çok açıktır.

Taç kapının solundaki küçücük beyaz mermerden inşa kitabesinde künye ve

tarih metni;“… el-emîru el-ekberu el-HâcBeg lertekabbelellâhuihsânehuahadenuvvâbus âhibu’l-devletu el-Nasıruseyfe’l-devletuve’l- dînu fî seneteseb’a ve hamsîneve seb’amiete”

olarak yazılıdır. Türkçesiyle cami, Memluk Sultanı Nasır’ın naibi (beylerbeyi) el-HâcBegler tarafından H 757 yılında M 1356 yılında

yaptırılmıştır. Karamanoğulları, desteklerini almak için Memluklerle iyi ilişkiler kurup

himayelerinde adlarına para da bastırmıştır. Bu iyi ilişkilerin hatırasına Memluk Emiri Nasır’ın naibi

Hacı Beyler’in Karaman’da bir cami yaptırdığı anlaşılıyor.

Taç kapı üzerinde bir kitabe daha var. Bu kitabe H 902 M 1496 yılına ait. Anlaşıldığına göre deaynı özelliklerdeki taç kapısıyla 1494 tarihli Arapoğlu Camii’nin mimarı, birkaç yıl sonra Hacı Beyler Camii’ni tamir etmiş ya da yeniden yapmış.

İbrahim Hakkı Konyalı’nın araştırmalarına göre caminin izleri vakfiyesi üzerinden sürülebilmekte.

Vakfiyede yaptıranın tam adı, Nizamu’l-dîn el-

HâcBegler’dir. Karaman Osmanlı’ya geçince yapılan ilk sayımda “Vakfiye görüldü, tarihi 766 (1365),Larende’de Hacı Beyler Camii” biçiminde kayıt düşülmüş. Demekki cami yapıldıktan dokuz yıl sonra vakfiyesi düzenlenmiş. O zamanki hatibi Mevlana Teberruk, mütevellisi Hadice Hatun’dur.

1501 yılında yapılan tahrir kaydında cami hatibi Mevlana Niyazi Çelebi, mütevellisi Hacı Beyler soyundan Handi Hatun’dur. Aynı kayıtlar 1584 yılında bir kez daha tutulmuştur. Caminin vakıfları

HACI BEYLER CAMİİ ve BİLİNMEYENLERİ

(26)

BİR ESER, BİR MEKÂN

arasında Süleyman Bey Hamamı’nın bir kısmı, Gazalpa’da bir hamam, Çeltek hamamı, Veled Bahçesi diye yerler geçer.

Hacı Beyler’in20. yydayaşadığı üç önemli kırılma!

Hani başına gelmedik kalmadı, derler ya. Hacı Beyler, akla hayale gelmeyecek üç önemli olayı kısa zaman dilimleri içinde yaşar.

Tam İstasyon Caddesi üstündeydi.

1904 yılında Hicaz Demiryolu Hattı Karaman’dan geçer. O zamanlar tren garından Gazi İlkokuluna kadarki alan tarla ve bahçedir. Ve şehre bir yol çekilmesi kararlaştırılır. Ancak Hacı Beyler Camii, tam yol üstündedir. Alman mühendisler ne yaptı, dersiniz. Yolu kaydırdı, diye düşünenler yanıldı.

Cami yerinden kaydırıldı. Daha doğrusu 20-25 m kadar daha geriye yani şimdiki yerine tekrardan monte edildi. Belki caminin

kıblesi ile de o zaman oynandı.

Bilmeyenler için söyleyelim;

Aktekke ile Hacı Beyler’in kıbleleri farklı. Hacı Beyler’in kıblesi 5-10 derece daha güneye bakar.

Hacı Beyler Camii kütüphaneye dönüştürülüyor.

“Ben 1943 yılında bu camii incelerken üstü çökmüş harap bir halde idi.” diyen Konyalı, caminin kütüphaneye dönüştürülmeden önceki son tanığıdır. Bu tanıklığı Talat Duru Fotoğraf Arşivi’nden bir fotoğraf da destekler. Bu fotoğrafta cami tamamen harabedir.

Kerpiçten dış duvarları bir tekmelik durumdadır.

Uzunlamasına kemerler çıplaktır.

Arka duvarlar yıkılmıştır. Ve tahtaları dökülmüş kapı da göstermelik bir bekleyiştedir. Yine Konyalı’nın söylediğine göre caminin kıblesi ve batısı mezarlık idi. Bir de türbe vardı. Şimdi yeller esiyor, yerlerinde.

İkinci kırılma,Hacı Beyler Camii’nin tamir edilerek 1947 yılında kütüphaneye dönüştürülmesiyle gerçekleşir. Kütüphane olunca cami, bambaşka bir mekân olur. Karaman’da günlük yaşamın attığı merkezi yerlerden biri haline gelir. Hem kitabın hem okuyanın çok az ama değerli

olduğu 1950’lerde kütüphanebir hazinedir ve insanlar istediği her kitaba ancak kütüphanede ulaşabilmektedir. 60’ların sonunda ve 70’lerde buranın müdavimi olan Ahmet Tek abi, Burası bana hep İngiliz kütüphanelerini hatırlatır, diyor.

Hatırlatmaması mümkün değil. Çünkü kütüphane, cami de olsa bir tarihi mekânda kuruludur.

Arka duvara sıralanmış raflarla kemerler arasına yerleştirilmiş masalar eşliğinde kitaba dokunmak, kâğıdın kokusunu o mekanda solumak her halde betona değişilmez.

Ahmet Tek abi, kütüphaneyle ilgili hatıralarınıbir çırpıdaanlatıveriyor. Bir hatırası çok ilginç. O dönemin toplumsal hayatına da iyi bir örnek.

Kütüphane liselilerin tek buluşma yeridir.

Kızla erkeğin yan yana gelemediği, gelse bile ayıplandığı zamanlardır. Moda deyimiyle mahalle baskısı son haddinde. Önceden birbirleriyle sözleşmişgençler; kitap alma bahanesiyle

kütüphaneye gelir ve orada kesişirlerdi.

Burada da bir araya gelemezler; aynı masaya oturamazlardı. Çıt çıkarmadan göz ucuyla birbirlerini izlerlerdi. Belki anlık ve ayaküstü fısıldaşma olurdu.

Hacı Beyler yalağı!

Özellikle 60 yaş üstündeki Karamanlılar “Hacı Beyler yalağı gibi” deyimini çok kullanır da bu söz nereden gelir? Hacı Beyler ile ilgili hatıralara gömülen bir diğer değer de caminin karşı

(27)

güzel bir çeşmeydi,nasıl kıydılar, nasıl kıydılar, acımadan yok ettiler; nerde bir güzel eser var yok ettiler deyipi çlenir, hayıflanırdı.

Çeşme kadar yalağı şöhret bulmuş, Karaman’da.

İsmail Güven amcanın anlattığına göre Hacı Beyler çeşmesinin yalağı Karadağ taşından üç metre kadar uzunlukta büyük bir teknedir.

Kılbasan yönünden gelen camızlar da bu Hacı Beyler çeşmesinin yalağından sulanırmış.

Ne camızı, sorusu kulağa gelir gibi oluyor.

Karaman’ın kaybettiği kültürlerden biridir, camız. Antik çağlardan 90’lara kadar Karaman bir su şehri idi. Ve Karaman’ın beş altı yerinden su akar;

ovada suğla göllerine dökülürdü. Çamur ve suyu çok seven camız da 60 belki 70’lere kadar Karaman’da beslenen doğal hayvanlardan biri idi. Ve en az iki evden birinde camız bulunurdu…

Hacı Bey yalağı, deyiminden ne kast edildiği konusunda uzlaşma yok. Halk birisi hakkında alaylı benzetme

yaparken ya da çok ve boş konuşanları anlatmak için bu yerel deyimi kullanmaktadır.

Nur Eczanesi sahibi Abdurrahman Ünsay ağabey de olmayacak bir işi anlatmak için; Hacı Beyler yalağından suç iç de gel diye bir başka Karamanlı konuşmasını gülerek anlatıyor.

Hacı Beyler Camii tekrar cami olarak açılıyor.

O dönem Hacı Beyler’in tekrar camiye dönüştürülmesi büyük bir gürültü koparmıştı.

Hatta Hürriyet gazetesi, 1989’un Haziran ya da Ağustos’unda bu konuyu olumsuz biçimde

mekânlarının kütüphane ya da başka bir mekâna dönüştürülmesini kabul edilemez buluyordu.

Şimdilerde caminin sol ön köşesine bir minare yapılmış. Ancak minare caminin aslında yok ve eğreti duruyor. Betondan yapıldığı için estetik yoksunu. Bildiğin kaba saba.Bildiğim kadarıyla vakıflara ait camilere sonradan ekleme yapılmaz.

Yani eserin özgünlüğü bozulamaz. Ancak hizmete ve sevaba düşkün hayırseverlerimiz bir hassasiyet gösterip bu minareyi yaptırmış.

Şimdi hayırseverleri bir hassasiyet daha bekliyor.

Cami bahçesi ve müştemilatına bir el atılması gerekiyor. Bahçenin ağaçları düzensiz. Zemin kodu kendiliğine bırakılmış. Çim de çiçek de yok bahçede. Otlar kendiliğinden çıkıyor. Şadırvan kendi kaderinde. Müştemilatın görüntüsü sanayi dükkânlarını andırıyor.

(28)

KARAMAN’A İZ BIRAKANLAR

60 yaşını aşmış, artık çoğu kişinin ağabeyi konumuna gelmiş, dost halkası geniş iki Karamanlı arkadaşımın gözleri parlıyordu.

Karaman Lisesi’nin edepli ve mahçup iki genci, nur yüzlü öğretmenlerinin karşısında elleri dizlerinin üstünde, gülümseyen yüz ifadelerine 50 yıl sonra yeniden kavuşmuşlardı.

Öğretmeni ilk gördüğümde, ‘İşte

Müslüman’ diye sunulacak şahsiyetlerin son temsilcilerinden Prof. Dr. Sadettin Ökten’i görmüş gibi oldum.

Ak sakalı, bembeyaz saçları, gözlüğünün ardından sevgiyle bakan derin ve mütebessim gözleri, tertemiz spor kıyafeti bana Ökten Hoca'yı çağrıştırdı.

Tek fark, bu hocam incecikti. Bedeni ve ruhu cümleleri kadar inceydi.

Ben salona girince nezaketle ayağa kalktı.

Tanımadığım insanlarla asla, tanıdıklarımın büyük bölümüyle de kucaklaşmayan biri olduğum halde, hocamı sımsıkı kucakladım.

Aynı sıcaklıkla mukabele etti.

Bana emek veren bir insanın en yakın dostu olduğunu henüz öğrenmeden oldu bu kucaklaşmamız.

Galiba sevgi, ruhlar aleminde başlıyor.

Oradan ne bulaşmışsa o kadarını bu dünyaya beraberimizde getiriyoruz.

Birilerine kanımızın kaynaması, eski dostlardan biri gibi yakınlık duymamız bunun sonucu olmalı.

‘Hocam, sizin öğrenciniz değilim, lisede değil, Ticaret Lisesi’nde okudum’ dedim.

Hocamı biliyordum, Karaman çok küçüktü.

Herkesi bilirdik. Hocam, incecik, yaşıtlarına göre uzun boylu, şık bir kişi olarak hafızama kazınmış. Bir de esmerliği kalmış aklımda, siyaha yakın bir esmerlik.

Bu hatırladıklarımı paylaştım.

Hocam o günlere dönmüş gibi mutlu mutlu tebessüm etti.

Gönül kazanmak üzere görev üstlenmiş insanlar vardır. Bu insanlar, kendisini tanıyan kişilerin üzerinde derin izler bırakırlar, fiziksel değil, duygusal. Kendilerini uzaktan tanıyanlar üzerinde de bir güzel adam esintisi bırakırlar.

Yıl, 1969. Eskişehir otogarında elinde tahta bavul, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu, Ankara Fen Fakültesi’nden yeni mezun, kalbi pır pır bir genç. Kura çekmiş, Matematik öğretmeni olarak atanacağı yer, Konya’nın Karaman İlçesi.

Isparta’yı çeken bir başkası, “Hocam, değişelim”

diyor. O zamanlar mümkün, becayiş deniliyor.

İki kişi anlaşırsa bakanlık için sorun yok. Hocam öneriyi nezaketle geri çeviriyor. Nasip Karaman imiş. Nasibe sırt çevirmek, o günlerde bile ermiş vakarı taşıyan bir genç öğretmen adayı için münasip bulunmuyor.

Otobüs Eskişehir’den Konya’ya ulaşıyor.

Karaman yolcusu genç, mesleğe başlayacak olmanın heyecanı ve hiç tanımadığı bir şehrin hayaliyle dopdolu. Eskişehir’in Mahmudiye İlçesi’nin Balçıkhisar Nahiyesi’nde 1945’de doğmuş. 24 yaşında, heyecan dorukta.

Konya’dan Karaman otobüsüne biniş ve aynı heyecanla Karaman’a ilk adımın atılışı.

Şimdi sözü Süleyman Yalçın hocama bırakıyorum:

ÖĞRETMENİM, CANIM BENİM

(29)

olarak çalıştığını söyledi. Okula gittim, katip Ahmet’le tanıştım. Okulun pansiyonu varmış, bekarım, ev tutmak yerine pansiyonda kalıp öğrencilere ağabeylik yapmayı tercih ettim.”

Bir yıl sonra evlenen ve Muzaffer Karagöz’ün evinde kiracılık yapan Süleyman Öğretmen, bir teravih namazı kılma öyküsünü yine kendine özgü tebessümüyle şöyle anlattı:

“Ayakkabıcı Hacı Paşa komşumuzdu. Beni teravihe Arapoğlu Camisi’ne götürdü. Cami enine uzun, güzel bir camiydi. İmamı Hasan Hüseyin hocaydı. Meğer hatimli imiş. Namaz bir türlü bitmiyor. Yaz olmalı, rekat aralarında testiyle soğuk su dağıtılıyor. Hiç unutamam, o Ramazan’ı, Arapoğlu’ndaki namazı ve Hacı Paşa’yı. Oğlu Ahmet de sevdiğim biriydi.”

Süleyman Yalçın Hocam, Karaman Lisesi’nde 1976’ya kadar görev yapmış. Daha sonra Eskişehir ve Ankara’da çalışmış. Devlette 25, özelde 13 yıl olmak üzere 38 sene

öğrencileriyle matematik problemleri çözmüş.

Emekli olup, Ankara’ya yerleşmiş.

Hocamı çok sevdim. Huzur veren bir insan.

Konuşurken gözlerinizin içine bakıyor. Biraz kendine övgü hissederse başı önüne düşüyor, mahcup, utangaç bir çocuk hali gelip bedenini teslim alıyor. Bunun bir edep olduğunu elbette biliyorum. Hocama soruyorum, özlediğin dostlar kimlerdir? Karaman sana neler hatırlatıyor?

Benzer sorular.

Hocamın cevapları:

“Karaman acemilik, çıraklık dönemimdi.

Ama buna rağmen beni arayıp soran, beni unutmayan öğrencilerim hep acemilik dönemimin öğrencileri oldu. Kendime çok sormuşumdur; Karaman’da ustalık dönemimde, tecrübe kazandıktan sonra görev yapsam nasıl olurdu? Cevabını veremiyorum. Tecrübeli dönemimden arayan, soran öğrencim olmadı.

Karaman’ı hiç unutmuyorum. Her yönüyle.

Karaman doğumlu gibi görüyorum kendimi.

Burnumda tütüyor. Necati Yeniel ve Behzat Duru en iyi dostlarımdı. Karaman halkını,

Süleyman Hocam, Karaman’da görev yaptığı altı yıl boyunca kimseyle tartışmadığını, kavga etmediğini belirterek, uzun sohbetimizin sonunu şöyle bağladı:

“Bu yaşımda imkan olsa, geçmişe dönsem;

Nerede öğretmenlik yapmak istiyorsun diye sorsalar, ‘Karaman’ cevabını veririm. Üstelik, şimdiki söyleniş biçimiyle ‘Son kararım Karaman’ derim.”

Sohbeti yaptığımız gün, hocamın 50 yıl önceden öğrencisi olan ve Almanya’dan Ankara’ya yerleşen Sami Tartan’ın, Süleyman Yalçın Hocamdan “Sen yakışıklı bir gençtin.

Mavi tonda güzel bir takım elbise giyerdin”

cevabını duyunca mutluluğu görülmeye değerdi. Sami Tartan, Süleyman Hocamı

Karaman’a götürmeye, dostlarıyla buluşturmaya söz verdi. Bu sözün gereğinin yapılıp

yapılmayacağının takipçisi olmaya da ben söz veriyorum.

Bilenler bilir, bilmeyenler için burada belirtmek istiyorum: Benim ‘Güzel Adamlar Sözlüğü’mün bir harfini de Süleyman Yalçın Hocama ayırmış oldum.

Ahmet TEK

(30)

KÜLTÜR - SANAT

Ankara’da 1977’de doğan Özge Koz, Gazi Üniversite Mesleki Yaygın Eğitim

Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu ve aynı yıl İstanbul’da resim öğretmenliğine başladı. 12 yıl resim öğretmenliği yapan Özge Koz, 

uluslararası bienal ve çeşitli karma resim sergilerine katıldı. Çalışmalarına halen  kendi resim atölyesinde devam etmektedir.

Özge KOZ’un sanat yaklaşımı yandaki ifadelerden anlaşılmaktadır.

‘Massignon’ın “Müslüman şarkta, zaman yoktur anlar vardır” sözü ile çalışması arasında bağ

kuran sanatçı, Tanpınar’ın “zaman, ne büsbütün içinde ne de büsbütün dışında olabildiğimiz yekpare geniş bir an, parçalanmaz bir akıştır”

yaklaşımını benimser.

“Gökyüzü boşluk karşısında ne ise karanlığa tutulan ışık, fener gibi sanatta hakikate tutulan ışık, onun soyut hali, sezilişidir’

Özge Koz, derneğimizin kurucularından, eski yönetim kurulu üyelerimizden, Ak Saçlı Delikanlılar grubunu bir araya getiren İsmail Koz’un kızıdır.

ÖZGE KOZ

(31)

• Şükran Pekmezci Atölyesi (1997)

• Ankara Kalesi Kınacılar Tezyinat Kulübü (duvar resimleri, mobilya, seramik, mekan tasarımları)

• Amasya Evleri Konulu Karma Resim Sergisi (1996)

• Beypazarı Karma Resim Sergisi (1997)

• Tarsus Karma Resim Sergisi (1998)

• TİSVA 1.Uluslararası Türkiye Grameen Mikrokredi Sanat Bienali (2005)

• Bağcılar Belediyesi Öğretmenler Karma Resim Sergisi (2006) – (2007)

• 8-15 Mart Dünya Kadınlar Günü Karma Resim Sergisi (Galeri Erinç) (2018)

• 14-21 Temmuz Infinity Karma Resim Sergisi (Nişart Galeri) (2018)

• 10-17 Eylül Uluslararası Tokyo Jürili Grup Sergisi (Japonya-Tokyo Metropolitan Müzesi) (2018)

• 1-15 Eylül”Hakikat anları”Maji Galeri Kişisel Resim Rergisi (2018)

Özge Koz’un sanat yolculuğu;

Not: www.kozsanat.com adresinden ulaşabilirsiniz.

(32)

Referanslar

Benzer Belgeler

İlçe sınırlarındaki tüm mahallelere eşit hizmet anlayışından hareketle, çe- şitli sosyal sorumluluk pro- jeleri üreterek, Milas halkı- nın sevincine ve kederine her

İKS, bu alanlardaki uygulamaların ülke genelinde koordineli olarak yürütülmesini ve iyileştirmelerin bir an önce hayata geçirilmesini hedeflemektedir. Göreve yeni

o Başvuru sahibinin sosyal güvencesinin olmaması, o Hanede sosyal güvenceli birey olması halinde de. kişi başına düşen gelirin asgari ücretin 3’te 1’inden

Tutulma TSİ 13:51’de Ay’ın Dünya’nın arkasında- ki yarı gölgeye girmesiyle başlayacak, TSİ 19:08’de yarı gölgeden çıkması ile sona erecek.. Türkiye’den

Elde etti¤imiz bulgulara göre sultamisilinin immün sistemin incelenen parametrelerine inhibitör et- ki göstermedi¤i; buna karfl›l›k özellikle maya hücrelerinin

Sosyal yardımların, sosyal güvenlik sistemi dıĢında farklı kurum ve kurumlarca yürütülmesi için, Sosyal YardımlaĢma ve DayanıĢmayı TeĢvik Fonu, Sosyal Yardımlar

Anahtar Kavramlar: Yoksulluk, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, Sosyal Dışlanma ve Đçerme, Sosyal Politika, Yoksullukla Mücadele, Sosyal Yardımlar,

A) Vakıf, bireylerin yardımlaşma amacıyla sahip oldukları servet veya gelirin bir kısmını gönüllü olarak kamu yararına harcama gayesiyle ortaya çıkmıştır. B)