x -- / I
Ifeun işret meclislerini hararetli a§'k saatlerinin takib ettiği geceler, \ « a>n.ye hammin hayatında nice za-:-* •ffiandaaberi mazi olmuştu. Öyley- -5 xC11’ Se9Kİn^adin gece yarısından
evvel kabil değil uyuyamamak, gün % uztenyse hemen öğleye kadar ,ya-jf-~
' talctan kalkmamak âdetlerim mıuh-a-ffi aza cdiyoıdu. Bu sabah da, u y k u - .'•* 'an saat ona d o ğ r u uyandığı h a l d e » ®ır türlü gö-derim açmaya kıyamı- M ytuak dakikalar geçiriyordu. $ e ç L ' ^ '
l l f 'ri n -4 e >om gün önice başlamış biı vaziyette 1 .çbır değişme olmadığı n_', yânHuzı Seîmanm sabahleyin yedide k a lk â « ^ çayım kendi pişi- P i ç j ğ i - t i , randan sonra da giyinip : , mel divenı is siz c e inrrek işine g i t - ‘f I
'cik pvPri ^ d on gün Ö!nce- biri-'...~ e k evladı zavall, Seîmanm haya
S f f ? ? . 0,a* * * * £ . i sabah, .fevkalâde fedakâr bir ?na % ^esilip kızından evvel kalkmı«
“ cavın., „■ . Kalamış, onun i « ¡yardım Pl§Uerek bazıdanmasma
s
b m 0 * » « « M » .
I L “ . * ^ bas!a * w er-ftaaMel Î t o V T ' a i“' Ç“k e,W
yatanın - karanylp akşamdan y agma gmmrşken, kr21 ancak giyi. '' ( r a d a r ı V •ûIe're te^ ccüh e « i | Sl. L a n d o lm - ^ İ ÖÇabllm« ti- W>-L J y ‘ °yİe eSSfle^ ahüvahla-I
T UŞÎU ki’ Se]^ ^ UZun
ns ' ^ l: } e m9cbut' Isajımş ve işi-
vadinde jW%eMm«ş- .¿tÇa rîajbu dâîSf artık^ bu
« s * * * « M « h a n la u yi„ n™ bir
vic-ağında olduğunu hala
J
d u r sabahları âwPt gordu- ° n gün-la kalkan genç t * * °a karanllM lnı»ı alan r * J J ± 1T ü n * * & * -[i'efl
’nını alan \ 7 ^ ik a - ,. U j V M ı V y bi!Luyku için-/
•'Pâulînuyopdu m.,, ■ ak?1 bile a lt m d i T " ^ ^ ikim, Öaki. snati Çi'kam bak.
Iı
■— a ^ t e n s f t ' a
---_ — Seima, Sefa» A K ız ım fK ba ğı ■'da.Selma uyanıp başını yastıklar aldırdı. Bir eliyle gezi erini ugus-: f .lf U r k e n k u m I 'a I saçlı ¡başı,m h î / «4j e >Salladt. Satıra annesine bakıp '«ulumsedn G ü lü m s e y ip teessü-j^ u ia o m a y a ve hattâ biraz da is m t yİ T yen bİr^ y vardı.
Kuçuk hamam, saatin kaç ol gundan haberin var mı’
; G«js kız yatağının ieinde tama-, r * ^ t a u Stu. w - S b » a S a ü blr gülüşe inkılâp etti;
Bundan haberim yok anı^ uykumu o kadar a lm ış ! ki at * ' Ş T * » > » * * * £ s5re her
haUe hi5 * S İ t o onduıi / ] ■ ” y rıye Kanım yalaklan ialfc-f ' o ■
Şişman w be i-'r" I * * . ' .k*Z,om yüzünde do £ + -, 4 s f f i ? 4 r y ^ er ”'9 ^ : - '
A ¿ ı n
y . haHelmek üzere bir l a i ” '■» K Î n J | İsminin n,e diye ı2in verilirdi? fcd
^
¿ r r l
d Bey oIup
» « c a k .r ^ duğunu a n lü f - bir adam ol’ ma arasında k f ' pa,ÎÎ’0n'!a y ° % Se, tu? Bu ani ^ ^ mı SöUı artdk ?ma say«'inde S LJ®cekti? Auahıc-,« *afl mı ^ : K a i d e l i “ I” “™ . ™ - m l a n i n i n d e n d e t * ' ı ŞUOl* y İ *ı
zamanda br<k [ k İStedi- A y n i '1 Ln. , ’ baŞka bir endişe bir o-m iV
şJf Çabukluğuyla ¡r-.W^ ' nO t; Anne b ? ,,, ?eliP §ec'
M S » * . ■ *
-'•■min e lm e to z in jS n T T >"«* * ¡«¡m alin, hat Î „ ' lm ,f'otaa Ege, böyle bir „ ? Set,™ i5<İ Isa k„ , *<famJar atılmış, L i * damsmlThİm meseIede W - /
aİS|ifIj^h a reket -jtmij ■
J y
/
/
Y l■■ L m * S?lmaam coj! . 1; , ds BİÇ ?üph.. yoktu * H * * 8 t ’ t a ^ k m m ' K ' - t« il « * J lt a , ^ T - u m m " >■*■ Büroda * bir I J 1 T ! y e : f Ve W * « » . V : “ iualeita muayenecdc-r ^
F
g
' T
T
ik i^
kahtlar yah , ,3 2811 *«< ® H -• % ... ■ f * bah%arlar, « t a » . i t . . M ^ b e c i si İteli j^ m ie tp * '™ 0 ü z e r in d e v- küçük :m ,n k a^isiRdad,rlar! .. ‘ Ja a a a la r^ I f - Peki... o h a ld e ?n J C^ a Wrden sinirk^irevi:. An-
iğin-;
a n y ^ r ^ S° ] aya#imn terli-l « * * * ^ y ^ T v a f f " 1£ ”.' p £ ede eht f ylt,ni?
fc* <Pekı... o halde?» süslerine - i z^Ihep aynı tekilde tutarak ’ tg~ 1 f , ... ; -—_-ue ıu.arak, cî van
“ " i “ S " » »
Ve ¿meşime desm \ aı » y * M a r m a terliklerini
ikt adım ilerleyerek: & ? d - İşi dün bıraktım, 0n,un jci(n de ı
g ih T s l^ ST Ve bÜtÜn kib» r te * r !
^ dfee dÖWuyu- ' 1 * £ T ? .Ha,nim A fiy e t sol ter-i y C J t°u' uş’ ya,ta,ktan fca^ J i ,gam ^ v^ i y l e a ç « « * ddseJ
«
c t thıazj,rı,ğıjıa
»ün : ’ m J gUİ v e S€nS hızın yü ■
d t î * * * ¿ a J
-lundu: ^ t' "1 S!l°‘ mu'kabeIede üu-• ¿ i S S ı t d u y s » * * ^ ^ - a d ım ^ <** »enden- mem- nUn’’ W * i' » * ciddİ Ve b u t t o n rîitro. _~ —*• w k ,'1. birarf» ■ CKMl ve « y e l i ki daktilo T* ye i%1Üy° ^ n- Bırak'; ı ^ t d o i u ^ e rm e n i bile ben mn-L fat " T î değildim-^Hele huşu. , ..falr . ^ e«e « banka . e l b e t f ? - ^
, f V u f 1^ boyfe b S ^ l ' e diye terk ecHiyorsun ?
Selma bur cevap vermedi. P«nce- (renin önüne gitmiş, dışarıya, Ihla.! ' mUrim klmsesiz ve bakimsi* secUe.j
İrine bakıyordu' Daha yakımdlan, I TaşkianafooJun, ötoündleifij îneydamım- j S1 yerde o y n a y a n erkek çcauktan- I f n sesferi geliyordu. Hayriye Ha I n ım ana klz yattık la« İJarjin vegâ, . Be ziynetini teşkil e d a * ' holtufota-
kadtfesi solmuş. ve hay»- kii n u m ış,
1 yayları bozuk ve yaldızlan tama- î**" dökülmüş koltukta, bu, son yü- TT® pek ağ laşan vttcucUe yer dL kendisine pek de süz söylet öıek âdeti olmıyan geniç kısan buj
uttle bestensem/ bitr içinıcte, ^ rn^ ul ve foâikim bir an«# ^ahsâ; ı ? ^ 5 *?*“ g ö k t e n memnun Vv, - -ıfhhark, başlamış olduğu «uWMa
devam etti:
- ü ç ay kuırısia gidip geldin. Bu [ kadar masruf edildi. Şu halde caın sıkacak bir şey olmuşsa büe idare etmeliydin. Ü sküpeşrafm dan Şek suv,ar Şeyin nazlı k;zt tavırla»-: ta- ' kınarak' daktibluk ©dilmez. Baha '§e gittiğin idik sıabahfe da söylemiş- t*m ya> «Oradakileri amnıaafin yetme koyma, tahakküm merakımı eve bı- i.raJî> Emiştim ya. Ben baklası* fia-] r IyJm- B u dikiş tuittuü/amjyaea-
gın,ı ilk gündten tahmin etmig/Mm. Ba? PeflÇweni» camıma dayalı, „sakakta oynryam çocukum» gürtil
fâk-tfoedter görünen S i İma- donuN, bağırdı: ■
— Evet, zatıâliniz beklasız falcı mız. Bu işte devam ede rrii yeceğ im i ahmin etmiştiniz. Fakat tahakküm merakımdan bahsederken değil, er-( keklerin rezi iliklet'İnden dolayı dak tilolukla bir yerlerde tutumamıya- cağımı .şom a ğ z m z haykırırken bak- ıasız falcıydınız.
jd îa y riy g Hamim koltukta oturama- YıUandab'eni yüzüne bakılacak! uaiı kalmıyan kadın, istekleri ve iş-'
klerle beraber gelenleri fve'elmıas- ,aT: Şüphesiz ki istihkar ed'rrck bui ‘Ç'tıdo satılacak bir şey kalmamış, ahşap ve eski eve döodüğünü hay- ,vuan genç kıza karşı kıskançlık, aym zamanda da kıskançlıktan ge-1
!c a bir hürmet duymuş olacaktı.! içine teessür de karışan bir merak ıç«ıde\** hiddetsiz, yine başım pen cereye çcv'imiş bulunan kızma sor
>î
— Anlatsana canım, ne gibi bir vaziyet karşısında kaldın?
— Hfr halde pek de ender ol- mıyan bir vaz-yet, bitr sahne karşı sında. Başlar başlamaz sonunun ne reye varacağını da, hattâ nasıl ge- üşeceğini de ''tereddütsüz biliyoi^1 dum. Kitabin adı hatırımda değ^İ- arr.a, ’cu hali b-r 'ki sene evvel ga liba Hüseyin Pahini Beyin bit no-: manında okumuştum. B ir ticanethar neye güzelce eh taae^i daktilo diye alıyorlar. Ertesi günü kız kendisini bir işret masası başında buluveri-j yor.
Hayriye Hanım hiçbir şey söyle medi. Selma ge>..'; bir nefes aldık- j tap sonra devam, etti:
— Ama doğrusu Ali İlhaıni Beyi Hüseyin Rahimdeki patır onun tıpa tıp eşi saymak da haksız olacak. Romanda genç K.za hemen ¡ertesi; günü «-Buyur işret matsasuı«» deni
yordu. ¡Halbuki L.zimki dokuz güm bana kabşı kusursuz hareket etti- Vakıa, «Makinesiyle beraber hemen eve gelsin, h astayım. evde mektup'- lar yazdıracağım s haberi gelip ma kineyi taşıyan hademeyle berabeı yola ç.kliğim zaman; içimde bir e»- d'.şe yok değildi. «Neye h:m çağın- lıyorurn da tecrübeli daktilolar ça- ğnimıyorv» diye düfünüyondüm. ı Fakat bundan dolayı adamın günah- na giriyorsam diye korkuyor, vic dan âzafeı duyuyor, kendimde*! âdetp
uhamycrdurrı.
- Hayriye Hanım tekı aı- koltuğa o- turnıuşt u. Gözlerinde biraz dalgın bir b#ls+ffta kızına bakıyor, bi-r şey söylemiyor, sormuyordu. Odada bel ki birkaç dakika sükût devam etti, Şinr.di geçkin, kadıni kalnr, "bacakla rım daha kalın gösteren yün v.e ver* yer yamalı çoraplarını gyniekle meşguldü. Bu esnada:...
—Hüseyin Rahminin romanı, ken disini i.şrtet raasasumn karşısında bulan ganç kızın ne yaptığını an latmyor mıydı?
— Vallahi hatırlamıyorum. Belki de kitabı yarıda bmaıkmıışıtım. Fa- kat ben eSasgn fam bir işret ma sası karşısında kalmadım. Sadece
lâkar, şekecfemıeder, küçük pasta lar varidi. Hattâ bu masa başına er burmaklığım o kaıdar nezaketle ter- ■ fciyteyüie teklif edildi ki, ilkönce red ' edemedim. Şüphelerim, tered dütlerim yavaiş yavaş hakikat oldu, ilkönce anlamamazlğia geldim. Bu da sadece naz sanıldı. Hazırlanmış, âdeta pusuya yatırılm ış bir kutu ele alınarak kapağı açıldı, bana gü-J zelce, öyle fevkalâde değil, vaktiyle | parmaklarımızı donatmış olanlar
j
nevinden, değil, fakat güzelce bir yüzük gösterildi.■— Güzelce bâr yüzük. Talbiî sen de bunu1 hakaretle reddettin!
— Şaştınız mı?
— Şaştım demedim. Hakaretle reddettin değil mİ, diyie sordum.
Şimdi iki düşman gibi konuşu yorlardı.
— Hayır, şaştınız. Hattâ, kat’î olarak her teklifi reddedip kapıya doğru yürüyünce, AB İlhami bey de şaştı. «Nasıl olur, siz Ş'âhsüvar i beyin ölümünden bir müddet evvel • nikahlamış oldu/ğu Hayriye hanı- ı mm kızıı imişsiniz, annenize hiç çek
memişsiniz» dedi.
1 — Selma, seni ayağımın altına, falıp ezerim!
! Anne, şimdi yüzü ptek şiddetli bi: tokat yemiş gibi kıpkırmızı, gözle: |hiddetten irileşmiş, kızının üzerine' I yürüdü. Ayağının altına onu a lıp
ezecek kadar kuvvetli' miydL-'lkizı da bu kadar ağır, merhametsiz bir şteküde tahkir ettiği amasına karşı el kaıldırmıyarak on sekiz yaşına__ gelmişken bir küçük çocuk gibi da ' yak yemeyi, ayaklar altına alınıp' ezilmeyi kabul edecek miydi? ¡Fa kat Hayriye bamımın eli Sehnanın giydiği' 'Ufalmış, eskimiş ire solmuş pijamamın yakasına uzanmadan ön - joe genç kız 'geri döndü. Daha vücu
dunun hararetini muhafaza eden. Iyatağının Üzerine yüzükoyun ka panarak derin, boğuk hıçk ırklarla- .sarsıla sarsıla ağlamaya başlaımış-
3 ta. __ ... —
Hayriye banım terliklerini süri£ yer ek :dışarı çıktı.
SI s İma işlemiş, hakkedilmiş olan dokuz günlüğünü şirketim Galata-, d ak i merkezine gidip almayı kabul etmiyor, annesinin bendi marnıma gi dip almamasında da ısrar ediyordu. Hayriye hanım bu dokuız günlüğü kat’îyyen bırakmamak ve ieabeder-| se gizili gidip almak k a ra rışı çok tan yermiş bulunmakla berazer, kı zımı o kadar 'taşkın bir hiddet ve^ ıztırtap 'içimde görüyordu k», bunıa | razı olduğunu söyledi. Esasen daha bir ay kadar yetecek bir paraları da vardı. Kızımı evde yırtık sökük dikmekle meşlgul bırakarak akşam yermeği, içim lüzumlu ufak tefeği al mak üzere Öğleden sonra,, üçe doğ-1 ru sokağa çıktı. Aibiha&ağa yoku şundan. Beşilktaşa iniyordu. Bu yo kuşun tam sonumda, belki dört beş senedenberi kendisiyle kaşılaşma maş olduğu kemana Celâl’1 e birden birce (burun buruma gıelldî.
Bu Celâl piyasanın en maruf iki üç kemancısından biriydi, aynı za manda da pek rağbet gören bar bes tekârdı. Hafif makamlarda, hem alafrangadan hem halk şarkıların dın iühamlar alarak, pek cıvıklığa düşmeksizin, güftelerim de âdi şey ler olmamalarıma bir derece dikkat ederek şarkılar vücude getiHyehdiu • Saz yerlerimin en hararetlendiği devrelere, kış başımda kendisiyle I mukavele yapan salonla yazın mu kavele yapan bahçeye mutlaka bir Ski yeni şaıikıyla gelirdi. Vaktiyle,, henüz bu kadar meşhur da değil- j ken, Hayriye hanımın ilk kocası., Şehsüvar beyin Süleymaniyedeki konağında vte Bariyerdeki yalısında haftalarca post serdiği çok. olmîuş, Şehısüvar beyin ölümünden birkaç ay geçer geçmez Hayriycnin İhsaı^ bey ilsmimde ve kemdiısindlsn çok genç birime varışiyle başlayan çıl gın sefahat ve israf senelerimdeyse 'aynı konakla yalının, ilkönce yalı ve sornra konak satılıneâya kadar, büsbütün gediklisi olmuştu. Fakat?3 servetin suyunu çektiği birdenbire anlaşılır anlaşılmaz tabiî derhal ur zaklaşmış, İhsanın H aynyeyi he men beş parasız bırakıp ortadan kaybolduğunu ve kadın*« tamamiy- le çökmüş bü? halde, ilk kocasından
'Olan kızıyla, Solma ille beraber bii-j yük bir müziayıfca içine düştüğünü ancak başkalarından duymuştu. Bununla beralber, böyle Hayriye hanımla yüzyüze gelince, kadını ta;... mazlığa gelmekten, utandı, büyük bir samimiyet y.e hürmet edası takınarak durup şapkasını çı kardı, ve;
— "Vay hanmefendiiciğim, şükür görüştüğümüze. Bu tesadüf vallah Rabbimin Mr inayeti oldiu. Nerede
oturduğumuzu öğrenmeyle çok ça lıştım am‘%a bir türlü muvaffak ola madım. Yoksa ne zamanidânbeni tasdi’ arzusundayım dedi.
Hayriye onun nerede oturdukla rını öğrenmeye çok çalışmakla be raber muvaffak olamadığını, yok- . sa mutlaka gelip kendilerini araya-,
cağım düşünecek kadar elbette saf değildi. Fakat adamın niceleri gibi tanımamaklığa gelmeyıişi, du rup konuşması vie böyle yalân söy lemek külfetine girmesi içine ga rip, hazin, fakaf hakikî bir minnet- terlik verdi. Dudaklarındaki koyu kızıl boyanın daha da sarılaştırdığı , dişlerini gösteren biraz, acı biir te
bessümle gülümseyerek dedi, k’i; — Ihlamurda, T aşikar »kok un ya nuıda, mal ve mülkümüzün son kı- rmtısı olan, küçük ve viran bir ev de oturuyoruz. Şehsüvar beyin ba bası Aıbdi, paşa vaktiyle çırak ettiği bir halayığa vermişmiş. Kadın bia mirasçısı olmadan ölürken v e li ni- naetzad'esine bırakmış. N'asılsa vua: ; pallasın çal oynasın yıllarında sat mamışız. Şimd« çatısının altında barınıyoruz.
Kemani Celâl bu mevzu üzerinde konuşmayı tehlikeli buldu. Zaman acayipti, ve böyle mahvolmuş in sanlar değil, hattâ hâî ve vakti ye rinde kimseler bile iosar i’an, peymiş ekmek yer gibi kolay kolay, rah&t 'rahat^ borç istiyorlardı. Daha emin
ve hoş bir mevzua geçti:
— Hanım kızımız nasıl? Kendi sini son görüşmede daha henüz u- fefcıtı amma pek güzel olacağı yine besbelliydi.
Kalbi kin tutmayan ve kızına karşı işlediği bütün suçları da için de inkâr edem i yen Hayriye hanım, başını salladı. Mahzun bir tebes sümle:
— Kocaman, gelinlik k:z oldu. Pek de güzel! Amma tevekkeli «Al lah insana çirkinler talihi versin!» dememişler. Yavrucağın bir gün ol sun güldüğü yok. Satıp savacak hiçbir şeyimiz kalmayınca «Mutla ka hayatımı kazanacağım» d'iye ayak diredi. Kursa devam edip dak tilo şahedatnamesi aldı. İş dle bul du amîpa güzellik başa belâ. Dokuz gün devam etti etmedi dlün bırak mış, bugün «'Bizim halimiz ne ola cak?» diye iki gözü iki çeşme ağlı-i
yer. *
Kemancı bir saniye düşünceli go- ■ nündü, sorara ağır aSır sordur.
__ Demek fevkalâde güzel, öyle mi?
Hayriye hanım bu soruyu cevap vermeyi de bir külfet buldu- Ne diye soruyordu? Kızının bu gü zellikten isitfadte etmek istemediği ni anlatmış bulunduğuna göre, peki güzel olduğunu anlamakla el*n«r ne geçecekti? Verdiği izahat Selmanm elindeki tek imkândan istifade et mek istemediğini ve kendisinin o- ,na hükmetmekten âciz bulunduğu nu tereddüt bırakmıyacak şekilde
açık, kat’î anlatmıyor muydu? — Her ana kızı için güzeldir. Sö zümü o şekilde ibir söz saymayım. Evlâdım hakikaten çok güzel. Hay 'yatımda güzel diye adı çıkmış neler
gördüm. Bunların çoğu Solmanın eline su dökemez. Fakat bu güzel liğiyle sürdüğü hayata v a İlah içi**1 ] parça lam yordur
i Kemancı ağır ağır dedi ki: — Hayriye hanımefendi, S'slm.« hanim daha küçücük bir kızken meclislerimizde bulunur, şaıkı 'kumunken bazen Pasla iştirak edeı
di O zaman sesinin güzel olacağına hükmedildik. Şm di sesi nasıl? Kendi kendine okuduğu oluyor mu r
Bu sualden ne çıkacağım Hayli ye feaai'tn pek de kesftiremenvştı.; Bafcai her halde bu sözlerin boşuna! I söylenmemiş olması icabettiğine hükmederek ceva^-verdî:
— Sesi güzelliğine güzel am|
J t )
ayd'a bir kere garkı söylediğini duymam. Zavallının ağzını bıçak lar açmıyor ki! Daima düşünceli^ daima neşesiz; saza filân da gittiği miz yek kab<d*yeii--feeîli olsun!
Kaldı rwı üstünde durmaktan vaz §eÇet$ek yavaş yavaş ilerlemişler,
çarşıyı geçmişler, tramvay yoluna varıyorlardı. Celâl dedi ki:
*— Sesi güzel değil, sadece za- rai'siz bile olsa, madem ki/ Ifci^ ,disi pek güzeldir, piyasada büyük
oiı rağbet kazanabilir. Ben ktma- nımla g'ehp bir kere kendisin», gö-j reyim ve b;r iki şarkısını dini.ve--] yım. Bğet-4»&ımsa bnkaç aylık bir i talim devresi geçirdiÎT’ Onda» son eası için &ç merak etmeyin A Bit daktilomun bir ayda alacağım o üç gecede, hem de narnusiyle alır.
Hayriye İlanım bu çare” v e 1 ’ıg: h«nı şimdiye kadar düşü »ıaney isi ne candan, yürekten yandı. Ve 0iUr- .dukları eyi Celâle uzun uzun tarif (ederek, yarın saat ikiyle üç abasın
da mutlaka geleceğine kat’î yernıı- J'er ettirmeden adamı bırakmadı. *
J & d c f d '
c
’.y
— III — “ i
Kemanı Celâl Bıeşiktaşta tram vay istasyonundan Ortâköy - Ak saray arabasına binerek Ayasof- yadaki eyıim,e gidecekti. Flakat, Hay-, ^ iye Kanımla, aralarında geçen ko kuşmadan sorara Kemen Taksime çıkmak, sen eler denıberi yazın Ta.k- sı™ ve Har biyede tuıttuğu babçe- i 1er,de, kışın da Bıeyoğliumidia, Tepe- başı salonlunda ince'sazının bİfFnicI kemanı, yâni bir nevi orkestra şefi olanak çalıştığı Haşan A rif beyin evime gidip kendisiyle konuşmak için yenilmez bir anzu duydu/Ona bir yıid'ızın keşfedilmek, yahut name dilıfj.k üzere bulunduğumu «Küjcl'elıiyecekti. Önce genç kızı g ö r - 1
ük. .'n, sesi, kabiliyeti hakkında bir ■ _ ■ i» !! — _ .
• .kir basııl ettikten, güzelliğime dair annlesinin ettiği medihlerin «lk/uız|g!u na yavrusu artka _görünür» neviııı- ;’en clup olmadığı hakkımda da bı'cr hükme vardıktan sonra meseleyi patır ma açmak, elbette ki, daha mu vafıktı. Bununla beraber, ifci sene de nberi şımardıkça» şımaran ve af- tık hakikaten tahammül edilmez bir aal alan Seniha Hikmetin kanşısı- !a bir rakibe çıkarmak o derecede büyük bir saadet olacaktı ki, Celâl yb'nna kadar siatored'ffilyeoepm birdenbire hissetti. Hayriye Kam- mı a peşirie takılarak Ihlamurdaki '-'ie, müstakbel yılduzun keşfine git me diğin» esef etti. Patrona bu mev> zu üzerinde İ ç cüeğilse hasbıhaller d bultfmr.ak üzene gidecekte
Müstakbel yıldız... Bunu bul mak hiç de kolay bir şey değildi. Tüık kadınları saz yerlerinde şarkı söylemeye başlıyalı, ekseriyeti pek mütevazi evlerinden, âdeta kulü belerinden çıkıp gelen, sayısı kaba rık olmayan bir kısmı da bîvzı ha- ı yal sukutlarından sonıra orta halli bir memur karısı veya kızıyken bu bayata giren bütün bu bayanlar, i £>'ek ç0ğu ¡üç d)ö.nt şarkıyı düızgün- : ce bellemiş olmaktan başka hiçbir musiki bilgisine sahip olmadan, sa dece komşu toplantılarında mazıhaı, oldukları tebrikler ve takdirlerdent cesaret alarak haııenıdeliğe gtöyor- lardı. »Fakat bir kısmı hizmetçiliğe1 bile mecbur olmamak için, bir kıs ! mı da büyük iddialarla, şölhret vt servet ümidiyle, bazısı da evlerinde kadın kadıncık otururken bir türlii I çıkmayan mükemmel kısmeti bu hayatta, elektrik ışıkları altında süslü ve mütemadiyen alkışlara ımazhar bir halde görücüye »çıkın ca mu) laka elde edeceklerine inana rak hanende olan» bu bayanların atasından, hemen hiçbir zaman, yıl dı»z çıkmıyordu. Hatta, İstanbûlda1 sıra hanendesi olup saat altıdan ye diden on bir buçuğa o" ikiye kada, aYnı iskemle üzerinde mıhlı gib' kalmaya katlandıkları takdirde b; le, büyük şehrin nihayet mahdut >olan saz yerlerinde daimî iş bulabil- * meleri mümkün olmuyordu. Bu ' ı °un üzerine de, ya bu işten vaz ge
hayata dönmek,' yahut da, Rus hu dutlarımdan Suriye sınırlarıma ka dar ¡memleketi şehir şehir, kasaba kasaba dolaşıp çok kere ahıra ben zer yerlerde şarkı söylemek, hat-i tâ kantoya çıkmak ve türlü akıbete katlanmak gerekiyordu. Yıldız, bu efsanevî mahlûk, sıra sıra dizilen, fasıla iştirak eden ve-ya eder
görü-.sırası -gelfnce -ilkönce birden ayağa kalkıp «Biz Çamlı canın üç gülüyüz.» yahut da «Mersin, güzeli Mersin!» garkışile b t r Hşia^Tkuşf^' resmini yapan, ve nihayet, yıidrzm—* -l ; ■ - ----—j J — sırası gelince, yine müştereken sÖf-, leninniş hir şarkıdan sıonıra içleri kin le uzaklaşan sıra hanendelerinin arasından hemen hiçbir zaman çık mıyordu. Bu sır,a hanendesiyle yıl dız arasında o kadar büyük bir uçu rum vardı ki, hemen hiçbiri bu me safeyi aşamıyor, yıldız mutlaka sı raya dizilmeden, sıra hanendesi ol madan 'birdenbire, ansızın doğuyor du.
I Fakat yıldızın hakikaten sıra ha- n ' nendeginden pek farklı, pek yük- \ \ sek olması da lâzım değildi. Yıl
dizi sesinin fevkalâdeliğinden, usu--' lünün har ikulâ deliğinden başka sebepler de meydana çıkarıyor, şu kadar ki, eğe«- sesi fevkalâde ve usulü pek mükemmel değilse o yıl dız yıldızlıkta tutunamıyor, şai rane kornansak caizse san’at sema sında çabuk uzaklaşıyor, yahut sö nüp dü,şüiyoJdu.'l5oSrusu bu henüz her şeyi meçhul genç kızın Seniha Hikmeti ¡gölgede bırakacak bir mev ki işgal edebileceği hemen hemen ihtimal dışı bir şeydi. Bununla be- raber, bir yıldız olmak üzere hazır lanır ve büyük reklâmlar yapılır- iken, hiç değilse hazırlıklar esnasın
da, Seniha Hikmetin endişelere düş mesi, yahut gazefoimcben kuduracak bir hale gelmesi muhakkak bir şey di. Fakat Celâl yıldız meydana çık madan, yahut çıkşr çıkmaz sönüp (giderse Seniha Hikmetin şimdikin- dıen de mağrur, geçimsiz, korkunç birşey olacağım Hesap etmiyordu Altı ay kadar evvel pazar günleri
.^s. —— ----gündüzün çaldıkları Çubuklu baih- ç,esfcdbi kendisinden uğrac&ğı haka ndı asra unutmamıştı. Bu hareke- öa intikamım bu sayede faiziyle alabileceğini düşünürken, büyük bir hazla âdeta üi’pererek yürüyordu. Tramvay caddesini takip ederek ilerlemiş, Dolmaba-hçe sanayinin [ göklere yükselen harem duvarları- I am altımdâ-ifgekmişti. Şimdi Ayaş ! paşaya doğür Gümüşsüyü hastaha-
nesinin yolâjsundanı ^yükseliyordu. Bu esnada df, o hakaret sahnesini 1 bir kere daha, bütün tefemiatiyle I hatırlıyordu. '•
Sırada oturan beş kız, beş ol- m'alarına'.rağmen'«Biz Çamlıcanın
%r£-& '
&
üç güiüyijj-» şarkısını bir arada söy leyip çekilmişlerdi. Bundan sonra, küçük ahşSp_ sahnenin perdesi' ka- panfosaş, hanendelerince bir kısım sazendelerin ^ftıkemleîbri kaldırıl mış, sonra perde yöıtfcnden açılmış, geıi kalan sazendeler otunmuş vs kendisi, yani celâl, pembe bir tuva^T let içinde dimdik uzaklara : bakan Seniha Hikmetin biraz gerisinde, ayakta olmak üzere, yıldızın seansı başlamıştı. Repertuar pek eski bir, J j şarkıdan sonra yavaş yavaş hafifi
Şarkılara geçerek nihayet halk tür külerinde son bulacaktı. Üçüncül ¡yahut dördüncü şarkı ki, mahürd dan ?sir esendi, ikinci1 ile üçüncüj ftıısralar arasında meyan paı-çası- nm saz tarafından bir kere çalı»- | masından sonra hanendenin şarkı-' ya devamı icab ediyordu. Fhkat Ce lâl, daima fevkalâde dikkatli olma sına rağmen, âdi bir piyasa keman cısına yakışan bir dikkatsizlik gös termiş, Seniha Hikmet kaşlarını kaldırıp boyalı çehresine teessür edası vererek, hattâ öne doğru *&r' adim atarak, şarkıya devam et- ¡mek üzere dudaklarım açanken kendisi kemaniyi^ meyam tekrar jjdıvermiş, Senihanj» sesi tekrar hp- gazma tıkılmış, fajfeket ön seyirci ler tarafından farkedilmişti. Lâlİ® onlar bunn birinci kemancıya ve kendisinden ilham alan saza atfet- my$ip; hanendeye mal eteni şî&jj-di,- kadına bakarak gülen, alay edenler olmuştu. Bunun üzerine, .Seniha Hikmet başını çevirip Celâ-:l e : . , „ i..' ' %
b
/
t-- DaJıga geomesenifce! İntana ret--l zil 'diyorsunuz! dlemişti. ğ
m
Bu sözleri de asl'â bir Mpltı Jia- i ilinde söylemediği için, ¿ a jaaasalarl d u y m u ş , g e r i l e r d e o t l S a «... «, - — .aetferca dal— **■
, hanendeni» kendisini tekdir*' ettiği: p©k güzel .anlaşılmıştı, ve gülüşme-i ‘ iter bu sefer yeniden/ fakat §ii
Celâli hedef alarak yüksel
zamandanbeıi gayet resmî ^ B 'id a [ ile ve dokuna'klık cümleler ltfülaîıa| raik ıbiıtbir teriyle (keınuş^orlai’dıi Eski samimiyet aralarında artık av det etmemiş bulunuyordu. Gerçi niha Hikmet herkese kafa tuttuğu.; bütün sazende ve hânendelere c«#*■■ nm istediği şeyi söyletmekten peri va etmed&ği için, o bu sahneyi, beri ki çoktan unutteuş ve kemani (?elâ* le soğuk muamelesi sırf onun k#ıj dişine eski nezaket ve saygıyı g*js- termemesinden ileri gelmiş te ola bilirdi Ancak Celâl hakareti umut-j mamış, affetmemıişti. O bir ses yrf- dızıysa kendisi de koca İtsıtanbulofl, koca Tünkiyenin en üm4ü igî\ üç ke mancısından biriydi..
; A ltı aydanberi bu bakalittin §1 içini y«fa-yı»dtt ve altı aydanberi yeni b ir yıldız keşfedlerek, gizlice hazırlıyarak bir gün Seniha Hik metin karşısına çıkarmak ateşiyle tutuşuyordu. Onun kadar usta ol masa bile daha genç, daha güzel
bir yıldız...
Patronu Haşan A rifi Taksimdeki evinin bahçesinde buldu. Kısmen Büyükadaya kadar M armarayı ve Çengelköy'ümde Vahdettînin köşkle rine kadar Boğazı gören küçük bah ■- ç es inde, karşısında kendisi kadat şişman, hemen kendisi kadar bıyık lı ve nikâhlı karısı mı yahut kapat ması mi olduğu meçhul hayat arka daşı Eliza bulunduğu halde sırtın da hei'uz geceliği ile nargile içiyor du. Yerimde hafifçe kımıldanarak i babayani edasiyle temenna etti. ]\Ja daim Eliza da yanlarında bulunan üçüncü bir iskemlenin üzerindeki tavlayı bizzat alıp yere koydu.
— Şeninkini yine mars ettim! de-F ■ dikten sonra, iskemleyi kemancıya|
¡ ğ j f * '
y
¿‘icram ertî ye;
(
~ Kıza kahve emrettin? diye sof du.
j Kız, kendisine kapıyı açmış olaa ve şişima» kadının bir rivayette ak ra b a sı, bir iddiaya göre de Hasa® Arifin ikinci sevgilisi olan yirmi beşlik, oldukça güzel,, fakat gealük- ; ü ve gözlüğünün, camları arasından insana biraz şehlâ bakan h iz m e tç is i |Mari idi.
C3'^> gülerek: — Kendi finca-J tiimda bi>r bol şekerli kahve söyle-1 <Ün>, dedi.
Haşan Ai’if nargilesini tokurda tacak Boğaza bakıyordu. Şeklinin heybetli kalınlığına mukabil zekâsı çok ince olan Ermini kadiri, kypıam- c ı m n biraz heyecanlı biraz Ca se vinçli halini f anketti; — Ne o^'Ce-? . sizde birşeyler var?Jfc.(ü-y e sondu,. ■$ ' . |
-N ered şn bildiniz** rçBîîum^
~g:bi 5a]g]« & l K J W ! ! n g Ş }i
f yım.
j ğ T P ek l’ 0 halde neye sevindiği- « » e bilin.
' ‘ "j,0 kadarımı bilince evliya-tr - , .ıj 4 -iie5 1 tahminlere kalkıp de,,™ f . f 1 - ey,e ^Üzuiaı yok._. Ma- bek> ? '^am bahçede konuşmayı
S T t taraya kadw
geUi"-S ö v c \ k! ’ 1 £abredemîyiP geldin. d a £ V ' Arİf
Y r İ ! ! lei g!foİ ^ baki de -T T 31 b enım hu lağım sizde.-.Bîr ««hata, yol göslerilmiye fehti- , Cl,n vars|a. bende akıl fı'kif^hasıi- a Kadar bol şey yoktur. Amma ^u,gL;n keyfin yerinde görünüyor
5 .^ e k««yla kavga edir g- imiş ^ değilsin. S ö y le , n e v a r t —
~ Anlatacağım a'm<fâ/Arif ®e-ye söyleyin de başını Boğaz
tara-ı.n, an bize çevirsin/ Sözüm mü him!.
h ; A'?f başını' çevirdi. İhtiyaten te- assum efeniyör, söylenecek sözü e emmiyetlo karşılamak istemiyor- u- Kemanı Celâlin söyliyeceği ş e y gelecak haftalara ait bir avans irice ötmek olabilirdi ve böyle istekleri^ g'özıd'e yaşla olmayınca dudakta te-’ bessümle < bildirilmesi dajEîı b îÎ I âdetti. Celâl devam etti:
mden Üs-.rısıma rast-— Demin eski |
küjplıü Şesfeüvar beyin ,«.ı.amu ıw>, tadım. Kadın esasen uygunsuz bir şeydi. Şe& uvar bey öldükten sonfa| 1 da genç birine vardı. Malına ona yedirdi. İlk kocasından olma kızıy la pek fakirane yaşıyorlarmış.
Eliza, sözünü nereye gideceğini kendi tâbiriyle «Hıp!» diye anla mıştı. K alın kaşlarını çatarak sor du:
— Kız hanende mi olmak istiyor? — Kızın bir şey olmak istediği, yok. Fakat ben annesiyle konuştuk tan ve kızın çocukluğuna ait hatı ralarımı yokladıktan sonra kendi sini yıldız olarak hazırlıyabileceği- mizi düşündüm.
—• Yıldız olarak... Hemen yarın gece mi yıldız olacak?
— Hayır, yarın gece değil, fakat;, kış mevsimi başına kadar kendisini ciddî şekilde hazırlarsak olabilir.
Basan .Arif nargilesini bırakmış tı. Gayet ciddî bir eda ile sordu:
— Sen sesini nasıl buldun? U su!, de biliyçr mu?
— Kendisini yarın gidip gör ğirr.u Fakat altı- yedi sene evvel, daha l^'dİk ter l^öpuktnjj lerindeki saz"âİiml*j&de aramıza sokulur, fasıla karışırdı. Usulü ço(k iyi kapar, sözleriyse derhal b eller^ di. Yaşına göre gür ve güzoTscs. vardı. O zamandan pek güzel olaca ğı da belliydi.
— Şimdi güzel miymiş?
— Annesi pek güzel olduğunu söylüyor.
— Kız annesinin yolunda mı yü rüyoılır.uş?
Haşan A rif bu suali soran Eliza-t ya mukabele etti:
— Pek fakirane yaşıyorlar, dedi ya! Bu, yürümüyor demektir. Bu nu da «hıp!» diye anla!
Evet, hem o kadar yürümuğor ki, daktilo kursuna gitmiş. töâİrtilo olmuş. Patronu anasının yolunda
nıp
iş ifbırakmış. Hıçkıra hıç- ağlayıp duruyormuş.
Genç kızların ve kadınların
na-~\ t ' r . o *
-
4
^
^
V
muşları bahsinde böyle göz yaşla' rama aslâ inanmayan ve yahut bu: j göz yaşlarının mukadderatı asla de"| ğiştinmiyeceğine iman eden gişıma11 ve bıyıklı kadın, göğsünden yerler®
V,
düşüp parçalanmalarına’ âdeta h- karnının mâni olduğu memelerini hoplatan bir kısık kahkaha kopar dı. Ve bu kahkaha içimde sorduı^ -— Vah vah, acıdım doğrusu/N'_e- rlede oturuyor hu ana kız?
— Yıldızda, Ihlamur’da oturuy* larmış.
— Hiç te uzak sayılmaz. Kulak kabartayım da bu fazilet hıçkırık larını ibretle, dinleyeyim ban!
Celâl dedi ki:
— Madam, ben kızı görmedim-Olnun için hıçkırıklarının- şiddeti me de, samimiyetine de, annesinin anlattığı fevkalâde güzelliğe de ke fil olmam. Sade yarın ^idip görece ğim, sözümü ondan sonraya bırakı
yorum. ___ _
Hasaıi A rif tekrar nargilesinin marpuçunu eline alıyordu:
—: O halde bu bahis üzerinde ya rın konuşuruz, dedi.
On seneyi bulan salon ve bahçe patronluğunda böyle keşfedildikle r i müjdelenmiş yıldızların gözle
görülünce''hiçbir şey oılmadlıkları anlaşıldığına, hattâ ilkönce ümitle re düşülse bile parlamadan söndük lerine dair çok tecrübe sahilbi ol muştu. Bu tecrübelerin hemen hep sini de bir hayli masrafla elde et mişti. Fakat, heyecanına ve sevinci ne karşı patronun kayıtsız görün mesinden Celâl müteessir olmadı. .Hayriye hanımın kızında hakikî bir kabiliyet varsa yetiştirilmesini Ha şan Arifin reddetmiyeceğini anlat mış olması kâfi bir şeydi.
Erkeklerle başka oyunlar oyna masına n-ice zamanıdır imkân kal madığından kendileriyle tavla oyna
maya merak sardırmış olan"' Ma dam Eliza, tavla partisi teklif edi yordu. İğimden memnun olmasa K" H> memnun görünüp kabul etti ve hizmetçi Marinin getirdiği yeni.bi1' iskemleye konan tavlayı gurültü- lertg ve münakaşalarla oynamağa ¡başladılar. Haşan A rif ise müessese si için belki yarından, itibaren ha zırlanmaya başlanacak olan yıldızı tamamiyle unutmuş görünerek, Bo ğazı seyrede ede; sessiz ve hare ketsiz, nargilesini tokurdatmakta devam etti.
Kendine göre şair bir adamdı Hiç konuşmadan, böyle nargile«ni İçerek saatlerce ahşap evinin küçüık bahçesinden sırtında gecelik emta- g ö ğ s ü bağrı açık; Boğaaiçh I ve Manmarayı seyrettiği olurdu.
I
İ
- £ ...
.emamî Celâlin istediği bazı şar kıların hemen hiçbirini Selma bilip, söyliyemiyecekti. Saz yerlerine he men hiç gitmemiş, gramofon plâk larını da nadiren, konuda komşuda dinlemişti. Fakat evlerinde âlemler edildiği eski yıllarda duyulup bel lenmiş ve hatırdan çıkmıyarak yal-) nızken söylenilmiş şarkılardan, tü rj küterden birkaçını dmleteMşti. C e lâ lin kemanının refakatinde devarr; eden bu hususî konser,hayatının iltU konseri, bir saat kad&r sünmüştü. İlkönce Hayriye hanım ■ zararsızca çaldığı u İıyla ı-efıalat etmek iste miş, fakat beyecan-î W n a müsaade jetmemişti. Kapının yarındaki is-j kemle de, âdeta
hürmeti:
' r, ses çi- a maksızıo, faikat ,gözleri efendin nın^ işaretini bakliyen bir kedi git Celâlin yüzünde. kalmıştı. A rif bey den .daha eskiye gitmeyen" dar ve fekir bir repentuvar hemenı tam a-f men tükendikten sonra, Celâl hükmümü veııdi; h
j ~~ Güze- ses! Büyük bir ses de- ' ,Faiîat kuma mukabil tatlı, biraz ■zün verici, gönüle giden bir ses, . U2Utt bir çalışma devresi ge ldi eîi ^ ZIrn- Büyük bir ses olsa;
^ u n°ksanlıarinı farketireden Z T T g6tÜrebİIİrdİ- Fakat bu c a L f k usıt,a olmasl Kzım. Çalışa-1 veriy J n ^ akSadl ^ e d c c ^ . Söz
S e lm T fn İ haUlm artlJi « S i ı y o r d u r f ' sarı hn t 3”1” ya01'na gitti- 0n,uın nen k J 3 aitm'dan 6®ya**arı g o rü- ! y,aömQfetan ■ * “* • * * bira,
m «k. ! ı yeryer de »adtoıiş saçları-
11 t İ SOnra eğ>iiP W Bu
an-7 yı Selm* d< ^ bir■
« i g r ^
u Hayatta ondan başka hiç Joimses' yoktu. Onun zaaflarıyla kendisini
lr Ui?urumun kenarına kadar getir -__ nuş olduğumu biliyor, hattâ, onu sözlerini ve imalarım dinlemiş ol ı
a bu uçuruma çoktan yuvarlanmış bulunacağım takdir ediyordu. Sev gisinde derin kinler, nefretler dt 'm1 di. Fakat annesini bütün zaaf tarıma, kirlerine rağmen seviyordu Bu bir garip sevgiydi ki, içinde ki nin, nefretim, merhametin hisseler.' vardı. Fa ka t j r f i rmetin ve talodiirin zerresi yokğâ. Hayriye Manim bir ! deın'ayajra^rladi:
a ”?fasitîar, Celâl ¡beye firj kahvecik bile pişirmedim, diye ba ğırarak kapıya koştu.
— Kahveye ne hacet, zahmet etmeyiniz!
' Geçicin kadın;
— A , hiç olur mu? cevabını men d*ven başından vererek basamakla- r jl gıcırdatan ağır vücınüyle aşağı ya imdi.
Hemen hiç eşyası kalmamış in saf ir ve yemek odasında .Selma de Kemani Celâl yalnız, karşı karşı ya kaldılar. .Celâl keşfettiğine ar tık kat’iyyen kanaat getirdiği müs takbel yıldızı uzun uzun tetkik edi yordu. Ses için me kadar, kaç ay sü receği meçhul çalışmalar lâzımdı. ¡Fakat karşısındaki gsme--kı*na gü
zelliğiyle seyircileri allak bullak et mesi için başını bu dik tutuşu, bu ellerini kavuşturup narin, kusursuz enıdamiyle birkaç adım ilerleyip y u .-yeşil gözlerinin iri ve biraz mah mm' bakışını masalar üzerinden bu geçirişi muhakkak ki, kâfi gelirdi Gözlerini kızdan ayırmıyordu. Sel ma da kendisine uaun uzum baka' adama baktı. Bu pek iyi bildiği bio bakıştı. Annesi de İki yıidanıberi eı çaresiz ve ümitsiz günlerde ona bö; le, uzun, uzun, kıymetler biçere'
’’ ‘ 2* ;
-Şu halde ııeyö'hid'detlenmelTyctı.' Bir den içinde .acı ve derin bir karky duydu.
Yddiz olmak, sesin terbiyesi, usulle söylenecek şarkılar, bunl-a- 1 m hepsi güzelliğimdi«« mi kıymet alacak, müşteriye gençliğinin ve 1 güzelliğiinn 'ihtişamı içinde görün
mek iç:n biler ..vasıtadan mı
A
kalacaktı?
Heyecanla hafifçe Kızararak sor du;
■— Beyefendi, annem henüz dön meden size bir şey sorayım. Rica ederim cevabı tamamen açık verin; peşimin ufak olduğunu- söylediniz.
— Evet, çok tatlı, fakat ufak bir ses.
— Şu halde, eğer güzel olma daydım beni yetiştirmek zahmetine gbm tz »yardiniz?
_ Cevap tamamen açık
değil jpi? f -'i!
— Evet, bunu i’ica ettim. — Güzelliğinizin yıldız olmanı Za Pek büyük yardlmı olacaktır.
— O halde güzel olduğumu ka- oul ederek söyliyeyim: benim ka dar güzel her kızdan yıldız yapabi lirsiniz. Çünkü nihayet her kız, her şadın birkaç şarkı söyl.iyebilir ve P^k çek insanın sesi tatlıdır. ,
— Yok, öyle' değil. Size, gömüle g'öen, tath bir sesiniz olduğunu söyledim, fakat her tatlı ses gönüle gdrr.ez, sadece b;r an kulağı okşar. Sizin sesin.zdt insanı cidden saran bir şey var. İnsan yüzünüzü görme-I
¿
2
-i ' J --- *(**wm** j u/.u'ii'Ui U gCJi HİÇ den dinlese de sesinizi pek sevebilir. PV-, U „ . ı x,a ..
I^aha) kat’î söyliyeyim: Bu ses sı ra hanendesi olmakla ifcitfa edince sahibinin güzel olmasına da, uızun tâlimler geçinmesine de ihtiyaç bı rakm aya* bir sestir. Fakat ben y ıl-; dJz olmaktan, yazın okuyacağınız bahçenin, kışım okuyacağınız salo- n,un kapısında elektrikle yazılmış adınızın her geCe yüzlerce mü^ıteri- y'e b^ab edebilmesinden bahsedıiyo- r'um. Uzun talimler bunun için lâ zım!
O kadar dalmışlardı ki, Hayriye Hanımın merdivenleri çıktığını ve aPıyı açtığına duymadılar. Elinde 'ePsi, kadın içen girmişti. Kızına: o; T San,a da bir kahve pişirdim,
tenmiş olacaksam yavrum, dledi. ^in*a a ı-- hitaplarına âdeta hür- et jetm iş gibiydi.
son ^ ale'ace-e kahveyi içtikten ^ a- ^ a ka^ ı , Ama hız
kalble-Celâa ağır ağlr konuştu:
ee-^ lŞİ^ Rasan ^ Beye gide- I*aSÎU* A tii B ey bkim pat-y Z ? ' C esaz y e ğ n i n e n bik
» * * ■ s*»a
jy yeyım ki, keçıdlK&nin bu, isten
h W , « . lG itj X Wie k o n u şa lı, demeti. Şimdi gi-
f ? ’ «müstakbel yıldızı buldum
- geçeğim. Hükümlerime Sait’i bir
emniyeti vardır. Yama belki kendi siyle geliriz ye her haidie ben mut laka gelirim. Çalışma programı tanzim ederiz. Şu kadar ki, hazır lık devresinde hiçbir şeyin de tyairnaması lâzımdır. Yıldız kanat
larını takar, uıçjmya tamamen hazır olur, o zaman, birden ilâm edilir.
Hayriye Hanim bir şey söylemek istedi. Fakat Selma imkân bırak madı:
— Yarın teşrifimizi bekliyoruz. Öğleden evvel mi, sonra mı bekh-! yelim?
— Sonra. Bizim meslekte pek eriken kalkılmaz. Üç diyelim. Tek ra r ediyorum, belki bizim patron la beraber geliriz.
Eritesi günkü ziyarete Haşan Ariften başka Madam Eliza dia i§tl- rak etmişti. Kumkapıda audaır üze rindeki harap evtndie adı Sürpil olan; fakat yıllarca evvel bir tulü- at tiyatrosuna girerken' genıg şöh retimi kıskandığı Eliza Bıinemecı- yanla adaş olmak! üzene kendisine bu Eliza adını takmış bulunan şiş man kadm, dostunun yahut kocası-; mn bir nevi erkânıharp reisiydi. Ve Seniha Hikmetken kendilerini' müs- tağmi kılabilecek bir yıldız keşfine gidilirken, onun bu tâbir caizse is tikşaf gezisine iştirak etmemesi, el- ^ betet, kabil olamazdı. Tutulan oto- | mobilin sağ tarafına kurulmak şar
kiyle o da beraber gjeldi. Müstak bel yıldızın karşısında sönük gö rünmemek için en güzel elbisele rinden birini giymiş, parmağına d®
i Seniha Hikmetin bile kıskandığı tek, taşlı pırlanta yüzüğünü tak mıştı. Yeni ziyaret münasebetile Selma daha az çekingen, ctoha tabiî bir eda ile küçük repeıltuvamı tek rar etmiş, dün söylediği şarkı ve türküleri birbir okumuştu. Ve Eliza bunlarım hepsini hiçbir şey söyle- [ meden, fakat pek büyük bir dikkat- J le, hakikaten pek ciddî bâr mümey
yiz edasiyle dinlemişti. Hattâ, imti han nihayet bulup hemen yarından itibaren ilk dersini almak üzere Seİmanın kemanı Celâl’in evine gitmesi kararlaşarak evdekilere, ana kıza veda edilirken db hükmü nü bildirmemişti. Genç kızın yana ğını okşıyarak annesine;
—- Aman A llah bağışlasın hanım, âfet gibi kızın var. Böyle kız dört duvar arasında kapanır mı? deme yi kâfi görmüştü.
Bu hükmü söylemesi için, iki erkeğin bu mevzu üzerindeki ko nuşmalarını bitirdikten sonra Ha şan Anif’in ona dönüp;
diemesi lâzımgeldi.
Sen bir şey söylemedin Eliza, •— Ne söyliyeyim? Seniha Hik- met’i solduracak yeni yıldızı kes- feT ' tebrik edenim mi diyeyim?
Kemani Celâl içerftedi. Bununla beraber, geçkin kadının, genç kızı pek güzel bularak ve Haşan Arif üzerinde bu yeni hanendlenin daba- büyük bir kudnet kazanabileceğini i düşünerek korktuğuna inandı. BU korkudan dolayı onun kabiliyeti hakkında böyle istihfafkâr bir eda aldığına hükmetti, ve âdeta alaycı bir eda ile:
— Sesini mi beğenmediniz, güe zeîîiğini rri kâfi bulmadınız? diye sordu.
Eliza bu edayı aralamıyaoak bir mahlûk değildi. Fakat hiç hiddet lenmeden cevap vendi:
— Biraz dokunaklı
lâl Bey, onun için ilkönce kızın gü zelliği üzerinde konuşayım. Kız çok güzel. Aksini söylemıe-k pek tuhaf olur. Fakat biır hususî davet, bir salon, yahut dia bir randevu evi için çek güzel. Ama sahnede yüz lerce sarhoşun karşısında son dere cede kaybeder:' Bunu ince z'evkli bur adam beğenir. Kafayı? tütsele- yip saza gelen esnaf vesaire içlin
^-^j^jjjEienlenmıiş, etine dolgun karı ister. Seniha H’ik!.T.ıat, evet bu- nun bunuma oturdun mu biç de gü zel değildir. Yüzünün hatları gayet le kabaj fakat uzaktan 'değişiyor.. Hem karının cilvesi var. Şarkı söy-! erken her masaya bakar, göK sü zer, bildiğine bilmediğine sankıi «Nerede kaldın arştanım? Bu gece gelmiyeceksin diy,e üzülüyordum, az kalsın seansımı yarıda bırakıp gidecektim!» gibi afete*«-. ıröyliycm. j bakışlar gönderir. HaibuM sizin kız1 Şc-noya çıktı mı ya pısırık vsiöyliye- j C0k> aP‘§ıp kalacak, yahut da bir azamet, bir kurum,, o Şehsürvar miydi neydi, tuhaf adlı babasının muhterem kerimesi hanımefendi utfedip söylüyor gibi tavırlar ala cak. Sarhoşların rakısını başlarına çıkaracak. Güzelliği hafcbnda bük--müm bu! Ses için, de konuşayım mı?
Haşan Araf sükût -ediyordu. Ge- i
lâıl «buyurun» dedii.
— Ses hakikaten çok tatlı, g ü z el ses. Talim gördükten sonra kendi-, sini bir odada dinlemeyi, Seniha Hikmetin ısıtma göıımiemiş gi'bi a- vaz avaz yükselen sesini işitmeye ; tercih ederim. Amma bu tatlı sesim ince, pestten nağmelerini sarhoş iarkederek roi? Hele onlbeş iriasa geride kalan sarihoş için, kığın bü yük salondaki gürültüleri, yazın açık bahçede sesin dağılmasınla da hesaba almalı. Uzaktan sarhoş ne Fgöreaek? İncecik bir kız uzakta ım*- duruyor; göreceği bu! Şar kısını da anlamayacak bile. Bu kı za lâzım olan zengin kocadır, Ihla murdaki bu neredeyse çökecek ev de ise o bulunmaz. Onun -için -dey •İlkönce gerek olan şey kibar bir randevu evidıır.
Birden Haşan Ani fin fevkalâde hiddetlendiğini C elâlle kadın hay retle gördüler. Filhakika, şişman j vıe kusa boyuınllu, 'ellilik adamın yü zü kıpkırmızı olmuştu; — ' Rande vu evine düşecek kız, o harap evde taç değilse iki .yılımı sefalet içinde geçitimezd'i. Randevu evine düşmek için senıiln kurum, â/.amate, Etme- nistan sefirinin karısı gibi ziyareti ne gelmeni beklemezdi. Fada konu şuyorsun! dedi.
Eltza biraz büyüyen gözlerle Ha şan Aııtife baktı; «Herif birdenbire tutuldu mu yoksa?» diye korkarak üşündü. Fakat hiçbir şey anlama nmış görünmeyi, cevap vermemeyi, sert bir sesle verıilen sükût emrine riayet etmeyi m uvafık buldu...
Bu esnada Ihlamurdaki evde. Sel- m a ile annesi, ‘hor çeşit ikbal ve zâ- feni-n hemen yarattığı ricacıların il- kryle karışı karşıya gelmiş bulunu yorlardı . K apıları önünde bekledi ği müddetçe mahalle çocuklarına de tıin heyecanlara, komşu kadınları İS6 dlaha derin ve büyük tecessüs
lere sevkeöen otomobilim kapıların- , dan uzaklaşmasından ancak 0n da-| jkika sonraydı. Zil oldukça keskim
bir şekilde çalımdı. Kapı açılınca iki kadın içeri girdiler. IBüri komşuları,
Y
< t ‘ • - 1
, rüsumatta kâtip Ha'mdi bey İ3mın" ! de bitinin karısı olan Hasiibe ha
nımdı. Yanımda buılnmam ve omdan daha taze ola® ikinci kadım ise tanı yamadılar. Misafirler artık konser salon,luğu eden odaya alındı* Bu ahşap evlere mahsus muaşeret âda bımda bildikle beraber gelen yaban cı da aynı muameleyle karşılaştı-; ğı için, ana kız Hasiibe hanımdan sonra ona da aynı şekilde halhatır sordular; bu yabancının gelişimde hiç fevkalâdelik de görmediler. Sa de şimdi ya İmiz kalmayı o kadar is tiyorlardı ki, misafire tahammül e<-' meye pek de kudretleri yoktu. Ha- siibe hamım ziyaretteki maksadı der hal anlattı:
— Hamım eltimdiir, tam eltim de ğil de erkeği bizim beyin amca oğ ludur. Ayalim gibi gümrükte kâtip ti. Bir iftiraya uğradı, beş sene ha pis yedi. İ-ki seme d enberi mahpusha nede. İki çocuğuyla bu zavallı taze ortada kaldı. Kocasını çok sever,
M 5
ayrılm ayı istemedi. Amma hayât! ' Hem yavrulara,, hem kendisine ‘ba kacak, hem de hapishanedeki talih size harçlık yetiştirecek. Sesi gü re ld ir, Samâtyadaki konuları kom şuları akıl öğretmişler. Kumkapı- da, Yenifcapıda, deniz kenarında saz yerleri varmış, ben gidip gömme dim ya) Geçen yaz çaresizdik içimde o yerlerin birine başvurdu, üç dört ay da söyledi idıi; Fakat sonbahar . yağmurları başlşyip havalar seninı- l'eyince orası kapandı. Yaza nisfoet- h kışın saz yerleri daha az olur- 1 mıuş. Ben bihnem ya, zavallı eltim Huriye söylüyor. Bunun üzerine îstanbuılda is bulamadı. İstanbul d a iş bulmak için d'e iltimas, hatıtr gö nül lâzımmış. Bereket ki hanende lere yer bulmak için bir nevi acen- j talar olurmuş. Onlar Huıriıyeciğ'me j ancak taşrada iş bulmuşlar. Tam te#r -senıe evvel, Kayseriye gitmek üzere yola çıktı. Çıkış o çıkış! An cak geçen hafta, kaynanasının ya nmda kalan çocuklarımın hasretine dayanamayıp döndü. Gitmediği yer kalmamış. jK-aycoi'is;, 'givac*. Sam sunu,) Kastamonu'su; en nihayet An kara. Ankaradam "dediğim gibi bir hafta evvel dörtmüş.
2—-0
Hasıi'be hanım, sözlerini hiç ak satmaksızın sonuna vardırınca, sX-■tıfe piyıese kar^ı gösterilecek hiç bir
* üduın ise, yem biten söylevin başından itibaren biç te yaşlanmamış gözlerinden: bir nevi ib tjyat tedbiri ile yahuıt ta rol icabı olarak mendilimi geçirip durmuştu. Konuşma sırasının kendisine geldi-’ ğini aniıyarak hafifçe öksürüp sesi- j
— Evet, bir hafta evvel geldim, bugün de eltim Hasibe hânımı dün ya gözüyle ziyarete gelmiştim. Dün ya gözüyle diyorum, çünkü bir haf- tay a kadar da oradaki bir kazino- '“® Peronu seçtiği daha başka ka-> dm] anla beraber Antalyaya götü re- j cek. Allahtan -bugün gelkrişipı. Sa- | baht an gelmiştim, dönüyordum. Bir e evi'nıi-zden Haşan Alri'f 'beyin ke- mıancı Celâlle beraber çıkıp otomo- 1 e bindiklerini gömmez miyim? r aman ndıa maalesef çalışmadım
' y °r 'u. Hayriye hamım ricacı- ara mukatap olmanın, yılılamdanbe-'. 11! tatm'adlğ‘ brzbvkrTaitmamn sc- vın,cl ve gururu irinde somdu:
— Anlatamadım ba-mm! Ne ya pabiliriz size?
ni biraz akort etti ve ağır ağır baş ladı; .
C t l
3
— B ir sözünüzle ihya ecteb'iü«'-j simiz. Haşan A rif beyin yazlık iki (jph-çcsi, kışlık da bir .salonu' var- <3|ş. Yaz ort asımdayız, bir bahçesine beni alıversin.
Selma söze müdahale ihtiyacını ■feetti. Şimdi, de .tekırıar ediilmıiş ten-'
bihlere rağmen annesini« dayana- mamasa, kızını« fou bahçelere, bu salonlara yıldız çalacağımı söyleyiver mesi pek mümkündü. Bu sebeple o- rni konuşturmaımayı tercih ederek
dedi' ki: ..— •
■— Merhum babam ince saza çok düşkündü. Haşan A rif bey de Gslâl bey de kendisini çok iyi tanırlar mış. Senelerden sonra bizim bufrada oturduğumuzu öğrenince ziyareti mize gelmeyi istemişler, gelmişler:, fekat kendileriyle öyle bir hususiye timiz yoktur.
Bununla beraber, ricacıyı nev-l midliğe düşü ilmemek ve kendisi«!' hanendelik hayatı hakkında konuş- ■ turmak istedi. B ir saz yerine! o bh iki kere gitmiş, allı morlu elbiseler içimde yavaşça konuşup münakaşa lar ederek bazen içmek ve yemek üzere iskemlelerinden kalkıp kaybo larak, bazen de pek sıkılmış görü nerek saatler geçiren bu sıra hanen delerinim hallerini biraz da merha metle seyretmişti. Ancak on gün. yapabildiği daktiloluğu bu'dşç ram. reccah bulmuştu. g,u hanendeler den birini ilk defa olarak karşısm- da görüyordu. Yıldız olamazsa, ne ticede sıra hanende sk-otesak icab*- ®d*y«rsa; bunun nasıl bir şey oldu
ğu haikkında en etraflı malûmatı vewbi<eeek c|ü*« mahlûk buydu '“***B' *Sın> k««üaı«ıi nevmidiye dfü-
jüımedLn isticvap etmeyi münasip ! ,baxI'du> ve muntazam sualler sorup ' on'utl anlattığı şeylere lüzumsuz hi
kâyeler karıştırmamasını bu suret le temin ederek, bu yabancıyı uzun uzum konuşturdu.
Annesi vg öteki kadın yavaş ya vaş konuşmadan alâkadarlarını ke- i-serek aralarında yeni sözle,rle~geç- mişler, Seknayı «müstakbel mes- f
lektaşı» ile haşhaşa bırakmışlardı. r /
0 u
^
1 °)
oİ A ' ■ î < - i J . I . A i .1; İ İ A - . . r * - i ' , O J At
ne
» Selmanra kemani Celâle gün aşı* n derse gitmesi kararlaşmış ve genç kız bir güin evvel ilk dersin1 almıştı. Celâlin Ayıasofyada, trtBttı vay caddesinden Nuruosmaniyeye sapan tenha ve tiernâz sokaklardan biri üzerindeki ahşap evini büyük ve muinitazam, yeni tamir edilmiş, pek de iyi döşeli bulmuş, kendisin/
nasıl karşılıyacağım biraz endişey le düşündüğü karısından iise fevka lâde iy-i bir muamele görmüştü. Bu, ; .otuztak-ve-belki otuz beşlik, biraz
çatık ve kalın siyah kaşlı, munta zam beyaz dişli, kıyafeti gayet sa- dle, tamamen süssüız, konuşması da pek düzgün bir kadındı. İlik dıers ni hayet bulduktan soma kendi eliyle zengin bir ilkindi kahvaltısı hazırla* yıp getirmiş ve zaten pek konuşkan ı bir adam olmayan kemani Celâle ¡hiç söz sırası vermeden S elma ile : sohbete koyulmuştu.
Söze k? udisinin de bir zamnaola® h ar delik ettiğini anlatacak başla y a d . mişti ki:
— Bu devrenin k s a sürmüş ol- ma:" £ itiraf edeceğim ki, müıtees- 'Sliırim. Ne çare, ben sizin yaışınızday- ken daha kafes ve çarşaf devriydi. ! Şarkılarımız! ancak komşu hanım
lar duyardı. Yeni devir başladığı sırada muallime olmak üzereydim Şehadetname alacağım seneydi sı-içem edim . Şimdi k a ti olarak bilmiyorum, fakat 0 tarihte zulme uğradığıma kanaat getirmiş ve fev kalade hiddetlenmaştim Bu sırada Şaz yerlerine hanımları almaya baş lamışlardı, bir gazap buhranı için deydim, malî vaziyetimiz de pek bo zuktu, m-'lyonlar kazanmak hırsdyle hanende oldum. Üç sene devam et
•-m. Milyoner olmadım, sade Celâ- ! n k'a'rısı oldum. O da karısının bir sıra ^ ren desi olmasını istemedi., beni ev hanımı yaptı» Yani mu a il*-1 me olsaydım daha asri bir hanım olur, hayata karışırdım. Hanende- b‘k beni tamamen dört duvar arası na kapadı. Geceleri Celâl o derece- de geç gelir °fci, roman okumaktan