Küresel ısınma haberleri siyaset adamlarını da etkiledi, salı günü üç bakan, Tarım Bakanı Eker, Enerji Bakanı Güler ve çevre Bakanı Pepe birlikte basın toplantısı yaparlarken, Meclis'te de araştırma önergesinin önümüzdeki hafta görüşülmesi kabul edildi.
Üç bakan herhalde halka konunun yaşamsal önemini belirtmek amacıyla, kameraların karşısına birlikte geçtiler, sırayla konuştular. Gerçekleri tam olarak açıklamadıkları toplantıda verdikleri bilgilerden ikisi üzerinde duracağım:
Biri 'Üç bakanlığın müşterek olarak hazırlayacağı mevcut durumu ve belirlenen ihtiyaçların giderilmesi konularında neler yapılması gerektiğini kapsayan raporun' hafta sonuna kadar hazırlanıp, önümüzdeki pazartesi günkü Bakanlar Kurulu toplantısına sunulacak olmasıdır.
İkinci önemli bilgi, 'Türkiye'nin hiçbir yerinde acil bir tarımsal kuraklık riski bulunmadığı' görüşüdür. Bakanlar, 'Eğer mart ve nisan ayındaki yağışlar uzun yılların ortalaması düzeyinde gerçekleşirse Türkiye'nin 2007 dönemindeki hububat üretiminde bu şartlarda herhangi bir düşüş' beklememektedirler. Yağışlar ortalamanın altında gerçekleşirse ne olacağı söylenmemiştir!
Bu iyimser yorumun arkasından, 'İlgili tüm kuruluşların katılımıyla Tarımsal Kuraklık Koordinasyon Kurulu'nun' oluşturulacağı söylenerek, kuraklığın varlığı hiç değilse kabul edildiğinden, biraz olsun yüreğime su serpildi.
Önümüzdeki hafta başında, küresel ısınma konusu Bakanlar Kurulu'nda ve Meclis'te görüşülmesi sırasında, iktidar ve muhalefet partilerinin kalitesi hakkında ölçüler de kazanacağız. Bu görüşmeler siyasal ve devlet kurumlarımızın, bürokrasimizin küresel bir sorun karşısında duyarlıklarını, konuları ele alış yöntemlerini, çözüm üretme kapasitelerini açık biçimde anlayacağız.
Ben görüşmeleri merakla bekleyeceğim, size de ilgilenmenizi öneririm. Hem günümüzde, hem de gelecekte nelerle karşılaşacağımız hakkında, önümüzdeki hafta Ankara'dan duyacaklarımız uyarıcı olacaktır.
Kuraklık konusuna gelelim, üç bakanın bu konuda görüşlerinin umut vermediğini söylemeliyim. Kuraklık bu yılın konusu değildir, yıllar öncesinde başlamıştır, bugün de sürmektedir. Olay herkesi etkilemektedir, giderek daha çok etkileyecektir. Bir gerçeği 'söylememenin' yararı yoktur, nedeni bilinirse etkisine dayanma gücü kazanılır.
Geçenlerde, Meteoroloji Genel Müdürü de '_imdilik kuraklık yoktur' benzeri bir şey söylemişti. Kuraklık toprağa düşen yağışın azalmasıdır.
Bu azalma sadece âlimlerin bileceği bir bilgi değildir, hesap sade ve açıktır: Bakanlarımız önlerine, ülkemize yağan yıllık yağış miktarını gösteren tabloyu koyarlarsa kuraklık var mı yok mu göreceklerdir; bu tabloya 10'ar yıllık toplamları da eklerlerse, daha da açık anlayacaklardır.
1940'lı, 50'li yıllarda alınan yağışla, 90'lı yıllarda alınan yağış miktarı aynı değildir; elimde yeterli bilgi yoktur, sanıyorum son 50 yılda, yüzde 30 mertebesinde azalma vardır.
Bu azalmanın etkilerinin yaşantımıza tam olarak yansımamasının nedeni, son 40-50 yılda yapılan su toplama, dağıtma ve koruma tesisleridir.
Halkı telaşlandırmamak amacıyla sanırım; küresel ısınma ve kuraklık kıranı (afeti) hakkında açık bilgi verilmiyor.
Bunu tam tersi yapılmalı, ısınma ve kuraklıkla birlikte yaşama ve etkilerini azaltma teknikleri geniş ve sürekli tanıtım programlarıyla yaygınlaştırılmalıdır.
Gelecek hafta, hangi politikaların tercih edildiğini anlayabilirsem, yeniden bu konuya döneceğim.
Tarhan ERDEM / Radikal 08.02.2007