• Sonuç bulunamadı

DİKTATÖRLÜKTEN DEMOKRASİYE

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "DİKTATÖRLÜKTEN DEMOKRASİYE"

Copied!
59
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DİKTATÖRLÜKTEN DEMOKRASİYE

Özgürlüğün Kavramsal Yapılanması 4. ABD Baskısı

Gene SHARP

Albert Einstein Enstitüsü

Haziran 2013

(2)

Diktatörlükten Demokrasiye (From Dictatorship to Democracy) İlk olarak 1993’te, Burma’da Demokrasinin Tesisi Komitesi tarafından, Khit Pyaing (Yeni Çağ Dergisi) ile

işbirliği içinde Bangkok’ta yayımlanmıştır. O günden bu yana en az 31 dile çevrilmiş ve Sırbistan, Endonezya ve Tayland gibi pek çok ülkede basılmıştır. Bu ABD’deki

dördüncü basımdır.

Albert Einstein Enstitüsü The Albert Einstein Institution

P.O. Box 455

East Boston, MA 02128, USA Tel: USA +1 617-247-4882 Fax: USA +1 617-247-4035

E-mail: einstein@igc.org Website: www.aeinstein.org

Bu kitabın çevirisi Gezi Parkı Direnişine ithaf edilmiştir.

Dünyada pek çok dile çevrilmiş bu kitap, 27 Mayıs tarihinde başlayan Gezi Parkı direnişi sebebiyle sokaklarda daha fazla olmak isteyen direnişçilere esin kaynağı olması için çevrilmiştir. Süreçte yaşanan ve akıllardaki diktatörlük ve demokrasi tartışmalarında daha özgür bir dünya hayal edenlere faydalı olması amaçlanmıştır.

48 saat gibi bir sürede organize olan, çevrilen ve hazır hale getirilen bu kitap için kusurlarımız var ise bizleri affedin.

Bu kitap kamusal kullanım koşullarında ve yazarın bu kitabın çoğaltılması durumunda metinde ekleme ve çıkarma dahil herhangi bir değişiklik yapılmaması isteğini dikkate alarak herkesin kullanımına açıktır.

Basın, çoğaltın ve dağıtın ve mutlaka tartışmayı unutmayın.

Direnişle,

Katkıda bulunanlar: Önder A. Murat Cem M. Kamuran A. Erdi Ö. Hande Ö. Bahtiyar K. Meral Ö. Çağrı M. Serkan S. Yaprak K. Nur B. Aslı D. Selin A. Begum C. Aslı C. Bade O. Gülten K. Faruk Recep Ş. Banu B. Mutaf T. Lütfiye K. Elçin Ö.

(3)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ... 4

1 - GERÇEK DİKTATÖRLÜK İLE KARŞI KARŞIYA OLMAK ... 6

2 - MÜZAKERE TUZAKLARI ... 10

3 - GÜÇ NEREDEN GELİYOR ... 15

4 - DİKTATÖRLÜKLERİN DE ZAAFLARI VARDIR ... 19

5 - GÜCÜ KULLANMA ... 21

6 - STRATEJİK PLANLAMA GEREKSİNİMİ ... 27

7 - PLANLAMA STRATEJİSİ ... 32

8 - SİYASİ MUHALEFET UYGULAMASI ... 40

9 - DİKTATÖRLÜĞÜN PARÇALANMASI ... 44

10 - KALICI DEMOKRASİ İÇİN ALTYAPI ... 48

Ek 1 - ŞİDDETSİZ EYLEM YÖNTEMLERİ ... 52

EK 2 - KİTABININ TARİHİ ÜZERİNE TEŞEKKÜR VE NOTLAR: ... 58

(4)

ÖNSÖZ

İnsanların diktatörlükleri nasıl engelleyebilecekleri ve yıkabilecekleri uzun yıllardır benim başlıca kaygılarımdan biri olmuştur. Bu kaygı, kısmen böyle rejimlerin insanlara hükmetmemesi ve onları tahrip etmemesi gerektiği inancıyla beslenmiştir.

Bu inanç, insan özgürlüğünün önemi, diktatörlüklerin doğası (Aristo’dan totalitaryanizm analistlerine kadar) ve diktatörlüklerin tarihi (özellikle Nazi ve Stalinist Sistemler) üzerine okumalarla güçlenmiştir.

Yıllar boyunca, Nazi yönetimi altında yaşamış ve acı çekmiş, hatta toplama kamplarında sağ kalmayı başarmış bazı insanları tanıma fırsatım oldu. Norveç’te, Faşist yönetime direnen ve hayatta kalan insanlarla tanıştım ve ölenlerle ilgili hikayeleri duydum. Nazi pençesinden kaçan Yahudilerle ve onların kurtulmasına yardım eden insanlarla konuştum.

Pek çok farklı ülkedeki Komünist yönetimin teröründen ise, şahsi bağlantılardan ziyade kitaplar aracılığı ile bilgi sahibi olabildim. Bu sistemlerin terörü, bana özellikle, komünist diktatörlüklerin baskı ve sömürüden kurtulma şekli olarak dayatılmasından dolayı, üzücü geldi.

Yakın yıllarda, Panama, Polonya, Şili, Tibet ve Burma gibi diktatörlükle yönetilen ülkeleri ziyaret eden insanlar sayesinde günümüzün diktatörlüklerinin gerçekleri daha bilinir olmuştur. Çin komünizminin saldırganlığına karşı savaşan Tibetlilerden, Ağustos 1991 askeri darbesini yenen Ruslardan ve askeri yönetimin geri dönüşünü şiddet içermeyen bir şekilde engelleyen Thailerden diktatörlüklerin sinsi doğası ile ilgili çoğunlukla sıkıntılı perspektifler edindim.

Gaddarlığa karşı duyulan acıma duygusu ve öfke ve cesur insanların sade kahramanlıklarına duyulan hayranlık, büyük tehlikelerin hala devam ettiği ve cesur insanların hala direndiği yerlere zaman zaman yapılan ziyaretlerle pekişti. Bu ziyaretler, Noriega yönetimindeki Panama’yı, Sovyet baskısının devam ettiği Vilnius ve Litvanya’yı, hem özgürlük gösterileri esnasında, hem de ilk tankların bu can alıcı gecede meydana girdiği anda Pekin Tiananmen Meydanını, ‘Özgür Burma”

Manerplaw’daki demokratik muhalefetin orman karargahını içermektedir.

Bazen yenilen bölgeleri de ziyaret ettim; Vilnius’taki Televizyon kulesi ve mezarlık, Riga’daki insanların katledildiği park, faşistlerin direnişçileri kurşuna dizdikleri Güney İtalyadaki Ferrara, Manerplaw’daki çok erken yaşta ölmüş insanların doldurduğu basit bir mezarlık.

Bu kaygı ve tecrübelerden, zorbalığı engelleyebilmenin, diktatörlüklere karşı yapılan başarılı mücadelelerin karşılıklı toplu katliamlar olmadan yapılabilmesinin, diktatörlüklerin yıkılıp yenilerinin küllerinden doğmasına engel olunabilmesinin mümkün olduğu ümidim doğdu.

Diktatörlüklerin başarılı bir şekilde, en az bedel ve insan kaybıyla dağıtılabilmesinin en etkili yolları üzerinde dikkatli bir şekilde düşündüm. Bu amaçla, yıllar boyu süren çalışmalarımı diktatörlükler, direniş hareketleri, devrimler, politik düşünce, hükümet sistemleri ve özellikle de şiddet içermeyen mücadele üzerinde yoğunlaştırdım.

(5)

Elinizdeki eser bu çalışmanın sonucudur. Mükemmel olmanın çok uzağında olduğunun farkındayım. Yine de bu çalışma güçlü ve etkili özgürlük hareketlerinin oluşmasına rehberlik edebilir.

Zaruri olarak ve tercihen, bu makalenin yoğunlaştığı konu genel olarak bir diktatörlüğün nasıl yıkılacağı ve yeni bir tanesinin oluşmasının nasıl önleneceğidir.

Belirli bir ülke için detaylı analizler ve reçeteler hazırlayabilecek bir uzman değilim.

Yine de, bu genel analizin, maalesef bir çok ülkede hala diktatörlük yönetimi altında yaşayan insanlara faydalı olmasını umuyorum. Bu analizin ülkelerindeki durum için geçerli olup olmadığını ve buradaki tavsiyelerin ne ölçüde kendi özgürlük mücadeleleri için uygulanabilir olduğunu tetkik etmeleri gerekecektir.

Bu analizin hiçbir kısmında diktatörlerle mücadele etmenin kolay ya da bedel ödemeden yapılabilecek bir çaba olduğunu iddia etmiyorum. Her mücadelenin güçlükleri ve bedelleri vardır. Diktatörlerle mücadele de elbette kayıplara yol açacaktır. Bu analizin, direniş liderlerini, etkin güçlerini artırırken kayıplarını azaltacak stratejiler geliştirilmelerek, teşvik etmesini ümit ediyorum.

Bu analizin, bir diktatörlük sona erdiğinde diğer tüm problemlerin de yok olacağı anlamını taşıyacağı yönünde bir iddiası da yoktur. Bir rejimin çöküşü bir ütopya getirmeyecektir. Aksine, daha çok sosyal, ekonomik ve politik ilişkilerin kurulması ve diğer eşitsizlik ve baskıların yok edilmesini gerektiren uzun ve zorlu bir yolun başlangıcı olacaktır. Bir diktatörlüğün nasıl yıkılacağını inceleyen bu kısa araştırmanın baskı altında yaşayan ve özgür olmayı isteyen halklara faydalı olabilmesi umuduyla.

Gene Sharp 6 Ekim 1993

Albert Einstein Enstitüsü Boston Massachusetts

(6)

1 - GERÇEK DİKTATÖRLÜK İLE KARŞI KARŞIYA OLMAK

Son yıllar içerisinde hem içsel hem de dışsal bağlamları olan çok sayıda diktatör ona meydan okuyan insanların mücadeleleri sonucunda tökezlediler. Genellikle oldukça güçlü ve zapt edilemez olarak görülen bu diktatörler, insanların ortak siyasi, ekonomik ve sosyal taleplerine direnemediler ve yok oldular.

Bu bağlamda 1980’den beri insanların ağırlıklı olarak şiddetsiz mücadeleleri ile birlikte Estonya, Letonya, Litvanya, Batı Almanya, Çekoslovakya, Slovenya, Madagaskar, Mali Bolivya, ve Filiphinler’de diktatörlükler çöktü. Bunların yanı sıra şiddet içermeyen direnişler Nepal, Zambia, Güney Kore, Şili, Arjantin, Haiti, Brezilya, Uruguay, Tayland Bulgaristan, Macaristan, Nijerya ve eski Sovyetler Birliği’nin bir çok yerinde kendilerini demokratik dönüşümlere bırakmışlardır.

Bunlara ilave olarak da son yıllar içerisinde kitlesel siyasal savunma Çin, Burma ve Tibet’de kendisini göstermiştir. Her ne kadar bu mücadeleler, kimi yerlerde belirli ve tam anlamlı bir sonuca ulaşamamış olsalar da mevcut bu mücadele formu ile bu rejimlerin baskıcı halleri dünya kamuoyu ile paylaşılmıştır.

Yukarıda adı geçen diktatörlüklerin yıkılmalarının tek sebebi elbette ki salt olarak toplumsal hareketler değildir. Bunların yanı sıra yoksulluk, suç, bürokratik verimsizlik ve çevresel sorunlarda onların yıkılması açısından oldukça önemlidir. Ancak, bu toplumlar içerisinde diktatörlüklerin yıkılması sonrasında sayılan toplumsal sorunlar yeni kurulan yapılarda en başta kişisel özgürlükler ve sosyal adalet ile çevresel sorunlar bağlamında da şekillenmesine sebebiyet vermiştir.

Devam Eden Sorun

Hiç kuşkusuz dünyada son yıllarda özgürlük ve demokratikleşme yönünde büyük adımlar vardır. ABD menşeli “Freedom House”’a göre siyasal haklar ve temel özgürlükler ile alakalı olarak yıldan yıla ülkelerde ciddi bir gelişme vardır.

ÖZGÜR KISMEN ÖZGÜR ÖZGÜR DEĞİL

1983 54 47 64

1993 75 73 38

2003 89 55 48

2009 89 62 42

Bu olumlu duruma karşın hala oldukça fazla sayıda insan zulüm olarak da adlandırılabilecek tiranlık şartlarında yaşamaktadırlar. 2008 yılı değerlerine göre dünyanın % 34’ü yani 6.68 milyarlık bir popülasyon oldukça sert politik ve sosyal hak kısıtlamalarının olduğu ülkelerde yaşamaktadır. 42 ülke ise özgür olmayan ülkeler kategorisinde olmakla beraber Burma gibi askeri diktatörlük, Suudi Arabistan gibi geleneksel temsili monarşiler ve Tibet, Batı Shara bölgesi gibi dış işgalciler tarafından yönetilmektedir.

(7)

Bu gün ise çok sayıda ülke hızlı ekonomik, politik ve sosyal değişim içerisindedirler.

Her ne kadar son yıllarda dünya üzerinde özgür olarak tanımlanan ülke sayısında ciddi bir artış olsa bile bu ülkelerde kimi temel değişimlerin yaşanması durumunda diktatörler tarafından yönetilme tehlikesi taşımaktadırlar. Bu noktada da en önemlisi kimi çeşitli darbeler ile birlikte siyasal ve sosyal hakları ellerinden alınan diğer kişiler ve ülkeler haline dönüşebilirler.

Ne yazık ki bu problem hala bizimle beraber durmakta. Diktatörlük problemi esas olarak oldukça derinlerde konumlanan bir sorundur. İster yerli ister yabancı menşeli olsun bir çok ulus yuzyıllardır diktatörlük pratikleri ile sosyalleşmişlerdir. Olukça uç örnekler olmasına karşın bu ülkeler dini, sosyal ve ekonomik katmanlar halinde bölünmüşler ve bu sayede de yönetim kademesi tarafından kontrol edilmektedirler.

Halk kitlelerinin mensuplarının da kendi bireysel insıyatifleri ellerinden alınmıştır.

Bu bağlamda sonuç ise tahmin edilebilir düzeydedir: nüfusu oluşturan bireyler oldukça zayıf, bireysel bilinçden yoksun ve mücadele kapasitesi açısından da oldukça eksiktirler. İnsanlar diktatörel yönetime karşı olan fikirlerini ve mücadele ruhlarını paylaşmaktan korkmaktadırlar. Bu bağlamda da gelecek beklentileri ve amaçları genellikle azalmaktadır.

Şiddet Yoluyla Özgürlük?

Bu tip bir durum karşısında ne yapılabilir? Mümkün olan imkanlar esas olarak imkansız olarak görülmektedir. Yasal ve meşru kanallar, halk kitlelerinin görüşleri genellikle diktatörler tarafından dışlanır. Kimi zamanda kızgın kurbanlar şeklinde öldürücü diktatör ile şiddet yolu ile karşı karşıya gelinir. Bu insanlar genellikle acı ve yaşamlarında büyük maliyetle, cesurca mücadele ederler. Onların başarıları bazen dikkat çekici olmuştur, ama nadiren kazandıkları özgürlükler vardır. Şiddet içeren isyanlar acımasız bir şekilde baskıyı tetikleyebilir daha önce sık sık mağdur olan halkı daha da çaresiz bırakır. Bunun yanı sıra diktatörlerin her daim askeri mühimmat ve teçhizat üstünlükleri de vardır ki bu da zaten şiddeti bir yol olmaktan çıkarır.

Bunun yanı sıra yine içerisinde şiddet içeren diğer bir yöntem de mevcuttur ve bu yöntem de gerilla savaşıdır. Buna karşın bu mücadele içerisinde de oldukça fazla kayıp verilir ve bu sırada da diktatör bu kayıplar üzerinden halkın direnişe katılmayan kitlesini belirli bir sosyal dönüşüme tabi tutar.

Darbeler, Seçimler ve Dış Kurtarıcılar

Bir diktatörlüğe karşı askeri bir müdahale en kolay ve en etkili yöntem olarak görülebilir. Ancak bu yöntem de hem kendi içerisinde hem de sonrasında ciddi problemler barındırmaktadır. Bu sorunlardan en ciddi olan ise diktatörlüğün bir askeri müdahale ile yıkılması sonucunda oluşacak yeni yönetimin halk arasında oluşacak sınıfsal faklılıkları koruyarak ya da pekiştirerek yeni bir yönetimsel düzenleme yapmasıdır.

Seçimler ise kanımca bir diktatörlük yönetimine karşı kullanılamayacak yöntemlerden birisidir. Bunun en önemli nedeni ise seçimlerin diktatörlükler karşısında etkisiz

(8)

olmasıdır. Örneğin eski Sovyet yönetimlerinin etkisindeki doğu bloğu ülkelerinin demokratik görünmek adına uyguladıkları seçimler sadece Sovyet yönetiminin isteklerini hizmet eden araçlar halindeydiler. Adaylar diktatörler tarafından belirlenir ve seçim kanunları onların istekleri doğrultusunda yapılır.

Burada dış kuvvetlerin yola koyulmasını da düşünmemek gerekmektedir. ilk başlarda bu durum oldukça sıcak görünse de esas olarak oldukça fazla problemleri de içerisinde barındırmaktadır.

• Genellikle diktatörlük problemini çözmek için devreye giren dış etmenler öncelikle kendi siyasal ve ekonomik çıkarları doğrultusunda durumu etkileme yoluna giderler

• Diktatörlüğün devrilmesi için yardımcı olan dış ülkeler aynı zamanda da direnen insanların sosyla haklarını diktataörü yenmek için kendi rezervleri içerisinde tutarlar.

• Kimi yabancı ülkeler ise sadece kendi sosyal, ekonomik, siyasal ve askeri güçleri ile ülkeyi kontrol altında tutmak için diktatör ile mücadele içerisine girerler.

• Genellikle yabancı ülkeler hali hazırda direnişçiler tarafından zayıflatılmış olan diktatörlüğü uluslararası komuoyunun dikkatini çeken ölümcül çevre ve insani meseleler altında müdahale ederler.

Diktatörler genellikle çıkış yolu olarak tüm güçlerini iç alan içersinde kullanırlar. Genel olarak oldukça zayıf olan halka karşı diktatörler bütün güç ve zenginlikleri ellerinde bulundururlar. Buna rağmen diktatörler dış güçlerin müdahale noktalarında zayıfladıkları zamanlardan da kendilerine çıkar sağlarlar.

Uluslararası baskı mekanizmaları ilk bakışta oldukça faydalı gözükebilir ama buna karşın onlar öncelikle güçlü olan dış direnci savunurlar ve bu bağlamda da yaptırımları olur. Bu konuma verilebilecek örnekler öncelikle uluslararası ekonomik boykotlar, ambargolar, uluslararası diplomatik ilişkilerin kesilmesi, başta birleşmiş milletler bünyesinde olmak üzere uluslararası kamuoyundan uyarı mesajları göndermektir. Bu uygulamalara karşın bu durum iç direniş ile doğrudan alakalı ve onların faydalarına değildir.

Zor Gerçek ile Yüzleşmek

Sonuç oldukça zordur. Eğer bir kişi ya da yapı en az zarar ile diktatörü bulunduğu konumdan indirmek istiyor ise yapması gereken 4 ana unsur vardır.

• Direnen kararlı grupların direnişleri ile kendilerini tanımlamalarını sağlamak ve bu belirleyicilik ile bilinçli olarak kendi mücadele yolarını çizmelerini sağlamak

• Diktatör tarafından ezilen insanların olduğu bir grup olmalı ve bu grubun bağımsızlığı sağlanmalı

• Bağımsız olarak içsel bir direniş gücü kurulmalı

• Özgürlükler için yaratıcı bir değerlendirme ve sonucunda taktik geliştirilmeli

(9)

Mücadele grubu öncelikle kendilerine karşı özgüvenli olmak durumundadır. Örneğin Charles Stewart Parnell İrlanda mücadele kampanyasına 1879-1880’de durumu şu şekilde dillendirmiştir.

“Hükümete inanmaya gerek yoktur öncelikle kendi belirlenmişliğinize inanmalısınız yan yana durarak kendinize inanın güçsüz olduğunuzda direncinizi kendiniz yükseltiniz beraber direnin, kendinizi düzenleyin ve kazanın”

Esas olarak güçlü, kendine güvenen, akıllı stratejileri olan bir eylem kabiliyeti ile diktatörlükler mutlaka çöker. Bunun ile birlikte yukarıda da bahsedilen dört ana ilke oldukça önemli durumdadır ve uygulanmalıdır. Sonuç olarak diktatörlerden kurtulma durumu içte direnen insanlar onların azimleri ve stratejilerine bağlıdır. Bundan sonraki bölümlerde de bu konuda yapılan örnekler ile ilgileneceğiz.

(10)

2 - MÜZAKERE TUZAKLARI

Bir diktatörlüğün ciddi problemleriyle karşılaşıldığında (birinci bölümde incelendiği üzere) bazı insanlar zamanla pasif teslim yolunu seçebilir. Diğerleriyse demokrasiye ulaşmak için bir çözüm olmadığını düşünerek ve şu an için diktatörlüğün kalıcı olduğu sonucuna vararak, “uzlaşma”, “taviz verme” ve “müzakere” araçlarıyla bazı pozitif unsurları kurtarmayı ve gaddarlığı sonlandırmayı umar. Görünüşte gerçekçi seçeneklerin olmaması nedeniyle bu düşünce şekli cezbedicidir.

Acımasız diktatörlüğe karşı verilen ciddi çabalar aslında çok da hoş bir seçenek değildir. Peki bu yolu seçmek neden gereklidir? Herkes mantıklı olup diktatörlüğü adım adım sonlandırma yolunu müzakere edemez mi? Demokratlar diktatörün insanı duygularına hitap edip onu egemenliğini adım adım azaltmaya ve belki de sonunda hakimiyetini demokrasiyi oluşturmak için tamamen devretmeye ikna edemez mi?

Kimi zaman tüm gerçeklerin sadece tek tarafta olmadığı söylenir. Belki de demokratlar diktatörleri yanlış anlamışlardır. Diktatörler belki de zor şartlarda olumlu güdülerle hareket etmiş kişilerdir. Ya da, belki de bazıları gerekli cesaret ve cazibe sağlandığında diktatörlerin zamanla ülkelerinin karşılaştığı bu zorlu durumda kendilerini memnuniyetle uzaklaştıracaklarını düşünmektedir. Diktatörlere herkesin bir şeyler kazandığı bir “kazan-kazan” çözümü sunulabileceği de tartışılabilir. Daha fazla mücadelenin riskleri ve acısı gereksiz görülebilir, demokratik muhalefet şeklinin bu anlaşmazlığı müzakereler aracılığıyla barışçıl şekilde sonlandıracağı tartışılabilir (bu sürecin bazı yetenekli bireyler ve hatta başka bir hükümet tarafından desteklenebileceği düşünülebilir). Bunu zorlu bir mücadeleye tercih etmek daha mantıklı değil midir? Hele de bu silahlı bir mücadele yerine şiddet içermeyen bir yöntem olacaksa.

Müzakerenin fayda ve kısıtları

Müzakereler çatışma ortamlarında belirli konuları çözmek için kullanılabilecek faydalı araçlardır ve uygun durumlarda görmezden gelinmemelidir.

Temel konuların risk altında olmadığı ve bundan dolayı tavizin kabul edilebileceği bazı durumlarda müzakereler bir çatışmayı sonlandırmak için önemli bir araçtır. Daha yüksek ücretler için yapılan bir işçi sınıfı grevi türü bir çatışmada müzakerelerin uygun bir rol oynayabileceği iyi bir örnektir: müzakere edilen uzlaşma her iki tarafın başlangıçta önerdiklerinin arasında bir yerde karara bağlanabilir. Öte yandan resmi sendikalarla birlikte gerçekleştirilen işçi sınıfı anlaşmazlıkları, merhametsiz bir diktatörün süregelen varlığı nedeniyle yaşanan çatışmalardan oldukça farklıdır.

Gündemdeki konular dini prensipleri etkileyen, insanların özgürlüğüyle ilgili ya da bir toplumun geleceğini oluşturmaya çalışmak gibi çok daha temel konular olduğunda, müzakereler her iki tarafı tatmin edecek sonuçları sağlamaz. Bazı çok temel konularda taviz verilmesi düşünülemez. Güç ilişkilerinde yalnızca demokrasiyi destekleyecek değişimler tartışılan temel konuları muhafaza edebilir. Bu tip bir değişim müzakereyle değil ancak mücadele ile elde edilebilir. Bu, müzakerelerin hiç kullanılmayacağı anlamına gelmez. Buradaki önemli nokta müzakerelerin demokratik

(11)

bir muhalefetin olmadığı durumlarda güçlü bir diktatörlükten kurtulmak için gerçekçi bir yöntem olmadığıdır.

Müzakereler elbette bir seçenek bile olamaz. Güçlü bir şekilde yerleşmiş ve makamlarında kendilerini güvenli hisseden diktatörler demokratik muhalifleriyle müzakere etmeyi reddedebilir. Ya da müzakereler başladığında demokrat müzakereciler ortadan kaybolabilir ve kendilerinden bir daha haber alınamayabilir.

Müzakereli teslim?

Diktatörlüğe karşı çıkıp müzakere yöntemini tercih eden birey ve grupların genelde iyi gerekçeleri vardır. Özellikle acımasız diktatörlüğe karşı askeri mücadelenin yıllarca yürütüldüğü ancak bir türlü sona gelinemeyen mücadelelerde görüşü ne olursa olsun tüm insanların barış istiyor olması anlaşılır bir durumdur. Müzakereler özellikle diktatörün askeri olarak üstün olduğu ve yıkımın ve kayıpların tahammül edilemez bir noktaya geldiği durumlarda demokratlar arasında tercih edilir. Bu gibi durumlarda bazı demokratik hedeflerden ödün verilebilecek yöntemleri arayış ve şiddet ve karşı şiddet döngüsünü sonlandıracak yöntemler oldukça cazip gelir.

Diktatör tarafından demokratik muhaliflere müzakereler aracılığıyla sunulan “barış”

teklifi elbette biraz samimiyetsizdir. Diktatörlerin kendi insanlarına yönelik gerçekleştirdiği şiddeti sonlandırmak için yapılması gereken diktatörlerin geri adım atmasıdır. Kendi girişimleriyle hiçbir pazarlık olmadan insan itibarına ve haklarına saygı gösterebilir, politik tutukluları serbest bırakabilir, işkenceyi sonlandırabilir, askeri operasyonları kesebilir, hükümetten çekilebilir ve insanlardan özür dileyebilir.

Diktatörlüğün güçlü olduğu ancak rahatsız edici bir direnişin de var olduğu durumlarda diktatörler “barış” maskesi altında karşıt gruplarla teslim olmaları için müzakere etmeyi tercih edebilir. Müzakere talebi cezbedici gelebilir ama ciddi tehlikeler müzakere odalarında pusuya yatmış bekliyor olabilir.

Öte yandan, muhalefet istisnai olarak güçlü olduğu ve diktatörün tehdit hissettiği durumlarda diktatörler kontrollerini ve zenginliklerini mümkün olduğunca kurtarmak için müzakereyi tercih edebilir. Her iki durumda da demokratlar diktatörlere hedeflerine ulaşmak konusunda yardımcı olmamalıdır.

Demokratlar diktatörler tarafından müzakere süreçlerine entegre edilmiş tuzaklar konusunda dikkatli olmalıdır. Temel politik özgürlüklerin gündemde olduğu durumlarda müzakere talebinde bulunmak, bir yandan şiddet devam ederken demokratları barışçıl bir şekilde teslim olmaya teşvik etmek için diktatörlerin çabası olabilir. Bu tür anlaşmazlıklarda müzakerelerin oynayabileceği tek rol ancak diktatörün gücünün tamamen elinden alındığı ve diktatörün uluslararası bir havaalanına güvenli bir geçiş talep ettiği bir mücadelenin sonunda gerçekleşebilir.

(12)

Müzakerelerde güç ve adalet

Eğer bu yorum müzakereler konusunda çok haşin bir hüküm gibi görünüyorsa belki de biraz romantizm eklenerek yumuşatılabilir. Müzakerelerin nasıl yönetileceği konusunda berrak düşünceye ihtiyaç vardır.

“Müzakere” iki tarafın eşitlik ilkesi çerçevesinde bir arada oturacağı ve aralarındaki anlaşmazlığı ortaya çıkaran sorunları konuşarak çözeceği anlamına gelmez. İki gerçek burada hatırlanmalıdır. İlki, müzakerelerde, müzakere edilen anlaşmanın içeriğini belirleyen çatışan görüşlerin göreceli adaleti değildir. İkincisi, müzakere edilen anlaşmanın içeriği çoğunlukla her iki tarafın gücü tarafından belirlenir.

Birkaç zor soru burada ele alınmalıdır. Her bir taraf müzakere masasında diğer taraf uzlaşma sağlamak istemezse kendi hedeflerine ulaşmak için ne yapmalıdır? Bir anlaşmaya ulaşılmasını takiben verilen sözler tutulmazsa ve varılan anlaşmaya rağmen var olan güçlerini kullanmaya devam ederse her bir taraf ne yapmalıdır?

Görüşülen konuların doğruları ve yanlışları nelerdir değerlendirmesi yapılarak bir anlaşmaya varılamaz. Bunlar çokça tartışılsa da müzakerelerde gerçek sonuçlar her iki tarafın kesin ve birbirine göreceli güçlerinin değerlendirmesiyle elde edilir.

Demokratlar asgari taleplerinin reddedilmemesini garanti altına almak için ne yapabilir? Diktatörler kontrolü elde tutmak ve demokratları etkisizleştirmek için ne yapabilir? Diğer bir deyişle eğer bir anlaşma sağlanırsa, her bir tarafın elde edeceği sonuç iki tarafın güçlerinin karşılaştırmasının tahmini ve açık bir mücadelenin nasıl sonlanabileceği ile ilgilidir.

Burada dikkati bir anlaşmaya varabilmek için iki tarafında da vereceği tavizlere vermek gereklidir. Başarılı müzakerelerde muhakkak taviz vardır. Her iki taraf da isteklerinin bir kısmını elde eder ve hedeflerinin bir kısmından vazgeçer.

Aşırı diktatörlüklerin mevcut olduğu durumlarda demokrasi taraftarlarının diktatöre bırakabilecekleri nelerdir? Diktatörlerin hangi hedeflerini demokratlar kabul edecektir?

Demokratlar diktatörlere (bir siyasal parti ya da askeri bir kabine) bir anayasal düzlemde kabul edilmiş gelecekteki hükümette rol verecekler midir? Demokrasi bunun neresindedir?

Müzakerelerde her şeyin yolunda gittiğini bile düşünsek şu soruyu sormak gereklidir:

Sonuçta nasıl bir barış olacaktır? İnsanların hayatı bundan sonrasında demokratik mücadelenin devam etmesine kıyasla daha mı iyi, yoksa daha mı kötü olacaktır?

“Uzlaşılabilir” diktatörler

Diktatörlerin hakimiyetleri altında yatan çok çeşitli neden ve hedefleri olabilir; güç, konum, zenginlik, toplumun yeniden şekillendirilmesi ve benzeri. Unutulmamalıdır ki, kendi hakimiyet durumlarını terk ettikleri anda bu sayılanların hiçbirini elde edemezler. Bu yüzden, diktatörler, müzakereler sırasında kendi amaçlarını korumak için uğraşır.

Unutmamak gerekir ki, herhangi bir müzakerede, diktatörler verdikleri söz ne olursa olsun, demokratik muhaliflerine hiçbir konuda güvence vermeyebilirler ve ardından

(13)

utanmazca yaptıkları anlaşmayı ihlal edebilirler.

Eğer demokrasi arayışındakiler baskıyı geçici bir süre ortadan kaldırmak karşılığında direnişe ara verirlerse, hayal kırıklığına uğrayabilirler. Direnişe ara vermek, mevcut baskıların azalmasını nadiren sağlar. Ulusal ve uluslararası muhalefetin frenleyici kuvveti bir kez kaldırıldıktan sonra diktatörlerin baskı ve şiddeti daha öncekinden daha acımasız hale gelebilir. Halk direnişinin çöküşü, genellikle diktatörlüğün baskı ve acımasızlığını sınırlayan karşı güçleri de ortadan kaldırır. Bunun ardından tiranlar istedikleri kişiye karşı saldırıya geçer. Krishnalal Shridharani’nin dediği gibi "Tiranlar, biz direnme gücümüzü kaybettiğimiz zaman zarar verecek gücü bulur.

Temel konularla ilgili çelişkilerin çözümü gerekiyorsa, müzakere değil direnç gerekir.

Hemen hemen her durumda direnç, diktatör gücünü kaybedene kadar devam etmelidir. Başarı, çoğunlukla müzakere ile değil, direnişin en uygun ve güçlü araçlarının akıllıca kullanımı ile kazanılır. Bu siyasi direnişin ya da şiddet içermeyen mücadelenin, özgürlük için mücadele edenlerin elindeki en güçlü araç olduğu kanısındayızdır.

Ne tür bir barış?

Eğer diktatörler ve demokrasi arayışındakiler barış hakkında konuşacaklarsa, söz konusu tehlikelerden ötürü son derece net bir yaklaşıma sahip olmaları şarttır. "Barış"

kelimesini kullanan herkes özgürlük ve adaleti içeren bir barıştan bahsetmiyor olabilir.

Yüzlerce, binlerce insana zulmeden acımasız diktatörler karşısında teslim olmak ve boyun eğmek gerçek bir barış değildir. Hitler, sık sık kendi iradesine teslim anlamına gelen barış çağrısında bulunmuştur. Bir diktatör için barış genellikle hapishane veya mezardaki barıştan başka bir şey değildir.

Başka tehlikeler de vardır. İyi niyetli müzakereciler bazen müzakere sürecinin hedefleri ile müzakere sürecinin kendisini birbirine karıştırır. Ayrıca, demokratik müzakereciler (veya müzakerelerde yardımcı olmayı kabul etmiş yabancı müzakere uzmanları) diktatörlerin daha önce devlete el koyarak, insan hakları ihlalleri ve zorbalıklar yaparak inkar ettikleri ulusal ve uluslararası düzeydeki meşruiyeti sağlayabilir. Bu umutsuzca ihtiyaç duyulan meşruiyet olmadan, diktatörler hüküm sürmeye devam edemez. Barış arayışındakilerin onlara bu meşruiyeti sağlamaktan kaçınmaları gerekir.

Umut için nedenler

Daha önce belirtildiği gibi, muhalefet liderleri demokratik mücadelenin umutsuzluk duygusu ile kedilerini müzakereleri sürdürmek zorunda hissedebilir. Ancak, güçsüzlük duygusu değiştirilebilir. Diktatörlükler kalıcı değildir. Diktatörlükler altında yaşayan insanların zayıf kalması ve diktatörlerin her daim gücü elinde tutmasına izin verilmesi gerekmez. Aristo’nun uzun zaman önce belirttiği gibi “...Oligarşi ve tiranlıklar her türlü yönetim biçiminden daha kısa sürmüşlerdir… Tiranlıklar hiçbir zaman uzun ömürlü olmamışlardır…". Modern diktatörlükler aynı zamanda kırılgandır. Zayıflıkları belli bir konuda yoğunlaşırsa diktatörlüğün gücü dağılabilir. (Bölüm 4’de bu zayıflıklar daha ayrıntılı olarak incelenecektir.)

(14)

Yakın tarih, diktatörlüklerin zayıflıklarını ve nispeten kısa bir süre içinde çökebileceklerini göstermektedir: Polonya'daki Komünist diktatörlüğün çökmesi için on yıl (1980-1990) yetmiştir; Doğu Almanya ve Çekoslovakya'da 1989 yılında bu çöküş birkaç hafta içinde meydana gelmiştir. 1944 yılında, El Salvador ve Guatemala'daki askeri cuntaya karşı mücadele yaklaşık iki haftada sonuç vermiştir.

İran'da Şah'ın güçlü askeri rejimi birkaç ay içinde yerle bir edilmiştir. Filipinler'deki Marcos diktatörlüğü 1986 yılında bir hafta içinde düşmüştür: muhalefetin gücü belirgin bir şekilde ortaya konduğunda ABD başkanı Marcos görevi hızla terk etmiştir.

Ağustos 1991'de Sovyetler Birliği'nde radikal darbe girişimi siyasi direniş ile birkaç günde engellenmiştir. Bunun ardından, uzun süredir Sovyet egemenliği altındaki kurucu ülkelerin birçoğu sadece günler, haftalar veya aylar içinde bağımsızlıklarını kazanmışlardır.

“Şiddet her zaman hızlı sonuçlar verir ve şiddet içermeyen yollarla sonuç almak hep uzun süreler gerektirir” şeklindeki eski önyargı geçerli değildir. Direnişi gerektiren şartlardaki ve toplumdaki değişiklikler için uzun zaman gerekse de diktatörlüğe karşı şiddet içermeyen gerçek mücadele bazen nispeten hızlı bir şekilde gerçekleşir.

Müzakereler, teslimiyet ve imha arasında devam eden savaşa tek alternatif değildir.

Yukarıda söz edildiği ve Birinci Bölüm’de listelendiği gibi hem barış hem de özgürlük isteyenler için başka bir alternatif mevcuttur: Siyasi direniş.

(15)

3 - GÜÇ NEREDEN GELİYOR

Özgürlük ve barış içinde bir toplum meydana getirmek şüphesiz kolay bir iş değildir.Büyük stratejik beceri,organizasyon ve planlama gerektirir.Hepsinden öte güç gerektirir.Demokratlar diktatörlüğü yıkıp politik özgürlüğü kurmayı kendi güçlerini verimli bir şekilde uygulama yeteneği olmaksızın umut edemezler.

Fakat bu nasıl mümkün olur? Demokratik muhalefet diktatörlüğü ve onun geniş askeri ve polis ağını yıkmak için yeterli ne tür bir güç seferber edebilir? Cevaplar siyasi iktidarın sıklıkla göz ardı edilmiş anlayışındadır. Bu anlayışı öğrenme gerçekten öyle zor bir iş değildir. Bazı temel gerçekler oldukça basittir.

‘’Baş Maymun’’ masalı

Örneğin Liu-Ji tarafından yazılmış şu 14.yüzyıl Çin masalı siyasi iktidarın ihmal edilmiş anlayışını oldukça iyi özetler:

Chu’nun feodal devletinde yaşlı bir adam maymunları hizmetinde tutarak hayatta kaldı. Chu halkı onu ‘’ju gong’’ (baş maymun) olarak adlandırdı.

Yaşlı adam her sabah maymunları avlusunda toplardı ve en yaşlı olanı dağlara çalılardan ve ağaçlardan meyva toplamaya giderken öncülük etmesini emrederdi.

Her maymunun topladığının onda birini yaşlı adama vermesi kuralı vardı. Bunu yapmayı başaramayan acımasızca kamçılanacaktı. Bütün maymunlar için için acı çekti ama şikayet etmeye cesaret edemedi.

Birgün küçük bir maymun diğer maymunlara sordu: ’’Bütün çalıları ve ağaçları yaşlı adam mı dikti?’’ Diğerleri : ‘’Hayır onlar doğal olarak yetişti’’ dedi. Küçük maymun sormaya devam etti : ‘’ Meyvaları yaşlı adamın izni olmadan alabilir miyiz?’’ Diğerleri cevapladı : ‘’Evet hepimiz alabiliriz.’’ Küçük maymun devam etti:

‘’Öyleyse neden yaşlı adama bağlıyız; neden ona hizmet etmek zorundayız?’’

Küçük maymun cümlesini bitiremeden tüm maymunlar ansızın aydınlandılar ve uyandılar.

Aynı gece yaşlı adamın uykuya dalmasını gözleyerek, şarampolün onları sınırlayan bütün barikatlarını yıktılar ve şarampolü tamamen tahrip ettiler. Yaşlı adamın deposundaki tüm meyvaları da aldılar ve hepsini ormana götürdüler ve asla geri dönmediler. Sonunda yaşlı adam açlıktan öldü.

Yu-li-zi der ki :’’Dünyada bazı insanlar halkına hile ile ve doğru olmayan ilkelerle hükmeder. Onlar aynı baş maymun gibi değil midir? Onlar onların sersem kafalılığından haberdar değildir. Onların halkı aydınlanır aydınlanmaz artık onların hileleri bir işe yaramayacaktır.’’

(16)

Siyasi iktidarın gerekli kaynakları

İlke basittir.Diktatörlerin hükmettiği halkın yardımına ihtiyacı vardır, onlar olmadan siyasi iktidarın kaynaklarını koruyamaz ve sürdüremez. Siyasi iktidarın, kaynakları aşağıdakileri kapsar:

• Otorite, halk arasındaki inanç rejim meşrudur ve itatat etmek ahlaki görevleridir;

• İnsan kaynakları, itaat eden, işbirliği yapan ya da hükümdara yardım sağlayan kişi ve grupların sayısı ve önemi;

• Beceri ve bilgi, belirli eylemleri yapmak için rejimin ihtiyacı olan ve kişiler ve grupların işbirliği ile sağlanan; Manevi faktörler, halkın hükümdara itaat etmesini ve yardım etmesine sebep olan pskolojik ve ideolojik faktörler

• Maddi kaynaklar, hükümdarın kontrol etme derecesi veya özellik,doğal kaynaklar,mali kaynaklar,ekonomik sistem ve iletişim ve nakliye araçlarına ulaşma; ve

• Yaptırımlar, ceza,tehdit veya uygulamalı, itaatsizlere ve işbirliksizlere karşı rejimin var olması ve politikalarını gerçekleştirmesi için gerekli boyun eğme ve işbirliği sağlamak için.

Bütün bu kaynaklar ancak rejimin kabulüne, nüfusun boyun eğme ve itaatine ve sayısız halkın ve toplumun pek çok kurumlarının işbirliğine bağlıdır. Bunlar garanti edilmez.

Tam işbirliği, itaat ve destek ihtiyaç duyulan güç kaynağının hazır bulunmasını arttıracak,sonuç olarak herhangi hükümetin güç kapasitesini genişletecektir.

Diğer yandan saldırganlar ve diktatörlerle halka özgü ve kurumsal işbirliğinin çekilmesi azalır ve bütün hükümdarların bağlı olduğu güç kaynağının hazır bulunması kesilebilir.

Bu kaynakların yokluğunda hükümdararın gücü zayıflar ve sonunda yok olur.

Doğal olarak diktatörler istediği gibi yapma kapasitelerini tehdit eden eylemlere ve fikirlere duyarlıdır. Diktatörler bu nedenle itaat etmeyen,grev yapan veya işbirliği yapmakta başarısız olanları büyük ihtimalle tehdit eder ve cezalandırır. Ancak bu hikayenin sonu değildir. Baskı hatta gaddarlık her zaman rejimin işlemesi için gerekli derecede boyun eğme ve işbirliğinin yeniden başlamasına neden olmaz.

Eğer baskıya rağmen güç kaynakları yeterli süre için sınırlanabilir ya da kesilebilir, ilk sonuçlarda belirsizlik ve diktatörlükte kargaşa olabilir. Bu muhtemelen diktatörlüğün gücünün açıkca zayıflaması ile takip edilmelidir. Zaman içinde, güç kaynağının alıkonması rejimin felç olmasına ve güçsüzlüğüne neden olabilir ve şiddetli durumda parçalanmasına da neden olabilir. Diktatörlerin gücü politik açlıktan yavaş veya çabuk ölecektir.

Her hükümette özgürlük veya zulmün derecesini özgür olmak için konunun göreceli belirlenmesinin yansıması ve onların istekliliği ve onları köleleştirme çabasına direnme becerisi büyük ölçüde takip eder.

(17)

Popüler düşüncenin aksine totaliter diktatörlük bile nüfusa ve hükmettiği topluluğa bağımlıdır.Siyaset bilimcisi Karl W.Deutsch 1953 de :

Totaliter güç sadece çok sık kullanılmak zorunda kalınmadığında kuvvetlidir. Eğer totaliter güç tüm nüfusa karşı her zaman kullanılmak zorunda kalınıyorsa uzun süre güçlü kalmak olası değildir.Totaliter rejimler kendi konuları ile başa çıkmak için diğer devlet tiplerinden daha çok güç gerektirir, böyle rejimler halkı arasında yaygın ve güvenilir uyum alışkanlığına duyulan büyük ihtiyaçla ayakta durur.; bundan başka onlar ihtiyaç halinde en azından nüfusun önemli bir kısmının aktif desteğine güvenebilmelidir.

İngiliz 19.yüzyıl hukuk kuramcısı John Austin muhalif halka karşı koyan diktatörlük durumunu tanımlamıştır. Austin nüfusun çoğu hükümetin yıkmaya kararlı ve bunun için baskıya katlanmaya istekliyse, dış yardım almış olsa bile, o zaman destek olanlar da dahil olmak üzere hükümetin gücü, nefret edilen hükümet koruyamayacağını savundu.

Austin muhalif halkın tekrar sürekli itaat ve bağımlılığa zorlanamayacağı sonucuna vardı.

Niccolo Machiavelli çok daha önce prens ‘’ düşmanı için bütün olarak kamuya sahip olan kendini asla güvenli hale getiremez; ve ne kadar çok zulüm o kadar onun rejiminin zayıf olmasıdır.’’

Bu anlayışların pratik siyasi uygulaması kahraman Norveçli direnişçiler tarafından Nazi işgaline karşı gösterilmiştir ve Birinci bölümde bahsedilmiştir, cesur Polonyalılar, Almanlar, Çekler, Slovaklar ve Komünist saldırılara ve diktatörlüğe direnen pek çok diğerleri sonunda Avrupa’da Komünist yönetimin çöküşünün sağlanmasına yardım ettiler. Bu şüphesiz yen bir olgu değildir: pasif direniş durumu en az halk tabakasının(plep) Roma soylularından işbirliğini çektiği M.Ö. 494 e kadar gider.

Pasif mücadele çeşitli zamanlarda halk tarafından Asya,Afrika,AmerikaAvustralya ve Pasifik adaları ve hatta Avrupa boyunca kullanıldı. Hükümetin(devletin) gücünün ne dereceye kadar kontrol edilip edilmeyeceğinin karar verilmesinde en önemli üç faktör:

(1) hükümetin(devletin) gücünün sınırını zorlamak için halkın göreceli isteği; (2) bağımsız organizasyonların ve kurumların güç kaynaklarını toplu olarak geri çekmesi konularının göreceli dayanıklılığı ve (3) onların rızası ve yardımını nüfusun göreceli alıkoyma becerisi.

Demokratik güç odakları

Demokratik toplumun karakteristiği devletin bağımsız kalabalık sivil toplum grupları ve kurumları olmasıdır.

Bu örneğin aileleri, dini organizasyonları, kültür derneklerini,spor kulüplerini,ekonomik kurumları,sendikaları,öğrenci derneklerini,siyasi partileri,köyleri,semt derneklerini, bahçe kulübü,insan hakları kurumu,müzik grupları,edebiyat toplulukları ve diğerlerini kapsar. Bu birlikler kendi hedeflerini hizmete sunmakta ve aynı zamanda sosyal ihtiyaçları karşılamakta önemlidir.

(18)

Ek olarak bu birliklerin büyük siyasi önemi vardır.Topluluğun yönünde etki uygulayabilen grup ve kurumsal temel sağlarlar ve ilgi alanlarına,etkinliklerine veya amaçlarına haksızca tecavüz edildiği görüldüğünde diğer gruplara ya da hükümete direnirler.Böyle gruplara üye olmayan yalıtılmış bireyler genellikle toplumun kalan kısmında, hükümetin üstünde önemli bir etki yapamaz ve kesinlikle diktatörlük değildir.

Sonuç olarak eğer böyle birliklerin özerklik ve özgürlüğü diktatörler tarafından ortadan kaldırılabilirse halk göreceli olarak yardımsız kalacaktır. Üstelik eğer bu kurumlar merkezi rejim tarafından diktatörce kontrol edilirse ya da yeni kontrol edilenleri ile yer değiştirilirse hem bireysel üyelere hem toplum alanına hükmetmek için kullanılabiirler.

Ancak eğer bağımsız sivil kurumların (devletin kontrolü dışındakiler) özerklik ve özgürlüğü korunabilir veya yeniden kazanılabilirse siyasi muhalefet uygulaması için yüksek önem taşırlar. Diktatörlüğün parçalandığı veya zayıflatıldığı anılan örneklerin ortak özelliği siyasi muhalefetin nüfus ve kurumları tarafından cesur kitle uygulamasıdır.

Belirtildiği gibi,bu güç merkezleri nüfusun baskı uyguladığı kurumsal temel sağlarlar veya diktatörce kontrole direnebilirler. Gelecekte özgür bir toplum için kaçınılmaz yapısal temelin parçası olacaktır. Onların devam eden bağımsızlığı ve gelişimi bu nedenle hürriyet mücadelesinin başarısı için sıklıkla bir önkoşuldur.

Eğer diktatörlük yıkmakta veya toplumun bağımsız birliklerini kontrol etmekte çok başarılı olmuşsa direnişçilerin yeni bağımsız sosyal gruplar ve kurumlar yaratması veya hayatta kalan veya kısmen kontrol edilen birliklerin üzerinde demokratik kontrolü yeniden ileri sürmesi için önemli olacaktır.

1956-1957 Macar Devrimi esnasında doğrudan demokrasi konseyi kalabalığı, hatta birleşerek bütün federe kurumlar ve yönetim sistemini, birkaç haftada kurmak için ortaya çıktı. Polonya’da 1980’lerin sonunda işçiler yasadışı Dayanışma Sendikası’nı korudular ve bazı durumlarda resmi Komünist yönetim ve ,sendikanın kontrolünü devraldılar.

Şüphesiz bunların hiçbiri diktatörlüğün zayıflatılması ve yıkılması kolay demek, her teşebbüs başarılı olacak demek değildir. Kesinlikle mücadele nedenselliklerden bağımsız olacak demek değildir, halen diktatörlere hizmet verenler işbirliği ve itaate yeniden başlamak için halkı zorlama gayretine muhtemelen direnmektedir.

Yukardaki güç anlayışı diktatörlüğün planlı parçalanması mümkündür demektir.

Diktatörlüğü son derece savunmasız hale getiren ustaca uygulanmış siyasi muhalefetin özellikle belirli karekteristiği vardır. Şimdi bu karekteristiğin ayrıntılarını inceleyelim.

(19)

4 - DİKTATÖRLÜKLERİN DE ZAAFLARI VARDIR

Diktatörlükler çoğunlukla yaralanmaz görünür. İstihbarat teşkilatları, polisi, ordu güçleri, hapishaneleri, toplama kampları ve yürütme kadrolarını gücü elinde tutan bir azınlık kontrol eder. Bir ülkenin maliyesi, doğal kaynakları ve üretim gücü diktatörlerin istekleri doğrultusunda keyfi olarak talan edilir.

Demokratik muhalefet güçleri ise aksine son derece zayıf, etkisiz ve güçsüz durumda olur. Güçsüzlere karşı bu yaralanmazlık algısı ise etkin bir muhalefeti etkisiz kılar.

Ancak bu hikayenin tümü değildir.

Aşil topuğunun belirlenmesi (Zayıf noktanın belirlenmesi)

Klasik bir Yunan efsanesi sözde yaralanmaz olanın yaralanabileceğini iyi göstermektedir. Savaşçı Aşil’i hiçbir ok yaralayamamakta ve hiçbir kılıç derisine işleyememektedir. Annesi Aşil’i daha bebekken vücudunu tehlikelerden korumak için sihirli Styx nehrinin sularına batırmıştır. Ancak bir problem vardır. Aşil’i topuğundan tutarak suya batırdığı için topukları bu sihirli suyla temas etmemiştir. Aşil yetişkin bir adam olduğunda tüm düşmanların silahlarına karşı zarar görmez olmuştur. Ne var ki, Troy savaşı sırasında, Aşil’in zayıflığını bilen bir kişinin yönlendirmesi ile düşman askerlerinden bir tanesi Aşil’in korunmasız topuğunu oku ile hedeflemiştir. Ve bu vuruş ölümcül olmuştur. Günümüzde halen, “Aşil topuğu” bir kişinin, planın veya kurumun saldırıya uğradığında hiç korunması olmayan zayıf noktasını ifade etmektedir.

Aynı ilke merhametsiz diktatörler için de geçerlidir. Onlar da yenilebilir, ancak en çabuk ve en az maliyetli yöntem zayıflıklarının bilinerek bu noktalara odaklanılmasıdır.

Diktatörlüklerin zayıflıkları

Diktatörlüklerin zayıflıkları arasında şunlar sayılabilir:

1. Sistemin yürümesi için ihtiyaç duyulan insanların, grupların ve kurumların işbirliği kısıtlanmış ya da engellenmiş olabilir.

2. Rejimin eski politikalarının gereklilikleri ve etkileri mevcut durumda karmaşık politikaların benimsenmesini ve uygulanmasını bir şekilde sınırlıyor olabilir.

3. Sistem uygulama aşamasında tekdüzeleşmiş, yeni durumlara hızlıca uyum sağlayamaz hale gelmiş olabilir.

4. Mevcut görevlere atanmış olan personel ve kaynaklar yeni ihtiyaçlara kolaylıkla cevap veremeyecek durumda olabilir.

5. Üstlerini hoşnutsuz etmekten korkan alt kademeler diktatörlerin karar vermek için ihtiyaç duyduğu bilgileri tam ve doğru iletmiyor olabilir.

6. İdeoloji aşınmış, sistemin mit ve sembolleri istikrarsız bir duruma gelmiş olabilir.

7. Kişinin gerçeklik görüşünü etkileyen sert bir ideoloji varsa, buna olan sıkı bağlılık asıl durumun ve ihtiyaçların gözden kaçmasına neden olabilir.

(20)

8. Bürokrasinin bozulan verimliliği ve yetkinliği veya aşırı kontrol ve düzenlemeler sistemin politikalarını ve uygulamalarını etkisizleştirebilir.

9. Kurumsal çatışmalar, kişisel çekişme ve düşmanlıklar diktatörlüğün yürütülmesine zarar verebilir ve hatta parçalayabilir.

10. Aydınlar ve öğrenciler koşullara, kısıtlamalara, doktrinlere ve baskılara karşı huzursuz olabilirler.

11. Halk zamanla rejime karşı kayıtsız kalabilir, şüpheci ve düşman olabilir.

12. Bölgesel, sınıfsal, kültürel veya milli farklılıklar derinleşebilir.

13. Diktatörlüğün güç hiyerarşisi her zaman bir dereceye kadar, bazen de aşırı derecede istikrarsız olabilir.

14. Polis ve ordu güçlerinin bir kısmı kendi amaçlarına ulaşma gayreti içinde, hatta diktatörlere karşı olabilir. Darbe de buna dahildir.

15. Eğer diktatörlük yeni ise iyice yerleşmesi için zamana ihtiyacı vardır.

16. Diktatörlüklerde birçok kararın çok az insan tarafından alınması yargı, politika ve eylem hatalarının olmasını oldukça muhtemel kılar.

17. Eğer rejim bu tehlikelerden kaçınıyor ve kontrol ve karar alma mekanizmaları sorumluluğunu dağıtıyor ise merkezi güç kolları daha da bozulmuş olabilir.

Diktatörlüğün zayıflıklarına saldırmak

Bu gibi doğal zayıflıkların bilgisi ile demokratik muhalefet, sistemi büyük ölçüde değiştirmek veya parçalamak için bu “Aşil topuklarını” öğrenmeye çalışabilir.

Sonuç o zaman nettir: Güçlü görünüşüne rağmen tüm diktatörlüklerin zayıflıkları, iç yetersizlikleri, kişisel rekabetleri ile kurumlar ve bölümler arası çatışmaları vardır. Bu zayıflıklar, zaman içinde rejimi daha az etkin kılabilir ve değişen şartlar ve ısrarlı dirence karşı daha hassas yapar. Rejimin başarmayı amaçladığı her şey tamamlanmayacaktır. Örneğin, Hitler’in doğrudan emirlerinin bile hiyerarşik olarak altta bulunanların yerine getirmemesi ile asla uygulanmadığı zamanlar olmuştur.

Yakın zamanlarda gördüğümüz üzere dikta rejimleri kolaylıkla dağılabilmiştir.

Bu diktatörlüklerin risksiz ve kayıplar olmadan yıkılabileceği demek değildir. Kurtuluş için her bir eylem tarzı riskleri ve potansiyel acıları beraberinde getirmekte ve uygulama için zaman gerekmektedir. Tabii ki, hiçbir eylem her şartta çabuk bir başarıyı garanti edemez. Ancak, diktatörlüklerin teşhis edilebilir zayıflıklarının hedeflendiği mücadele yöntemleri, diktatörlüğün net bir şekilde güçlü olduğu alanlarda savaşmaktan çok daha büyük başarı şansı içerir. Mesele bu mücadelelerin nasıl yürütüleceğidir.

(21)

5 - GÜCÜ KULLANMA

Birinci bölümde diktatörlüklere karşı askeri direnişin onları güçsüz oldukları yerden değilde en güçlü oldukları yerden vurduğunu belirmiştik. Askeri, cephane temini, silah teknolojileri vb alanda mücadele etmeyi seçen direniş hareketleri kendilerini ciddi anlamda dezavantajlı duruma sokarlar. Diktatörlükler bu gibi alanlarda hemen her zaman üstün kaynaklara sahip olmuştur. Kurtuluş için dış güçlere güvenmenin tehlikeleri de daha önce özetlenmişti. İkinci bölümde de diktatörlükleri sona erdirme yolu olarak anlaşmalara güvenmenin sorunlarından bahsedilmişti.

Peki uygun olan yollardan hangisi demokratik direnişe önemli avantajlar sunar ve diktatörlüklerin tespit edilmiş zayıflıklarını daha da artırır? Hangi eylem yöntemi üçüncü bölümde ele alınan politik güç teorisinden yararlanır? Tercih edilen seçenek politik meydan okumadır.

Politik meydan okuma aşağıdaki özelliklere sahiptir:

• Sonucun diktatörlük tarafından seçilen mücadele yoluyla belirlenmesini kabul etmez.

• Rejim için mücadele etmesi zordur.

• Diktatörlüğün zayıf yönlerini benzersiz bir biçimde şiddetlendirir ve güç kaynaklarını kesebilir.

• Eylemde dağınık, yaygın olabilir fakat belirli bir amaca yoğunlaşmış da olabilir.

• Karar alma ve harekete geçme konularında diktatörlerin hata yapmalarına sebep olur.

• Nüfusun tamamından ve toplumun grup ve kurumlarından, azınlığın acımasız hakimiyetinden kurtulma mücadelesinde verimli olarak yararlanabilir.

• Etkin gücün toplum içinde dağılımına yardım eder ve demokratik bir toplumun oluşması ve devam ettirilmesini daha olanaklı hale getirir.

Barışçı mücadelenin işleyişi

Politik meydan okuma; rakipleri, farklı hareket etmelerini sağlamak için yönlendirmekten, bir anlaşmazlığın barışçıl biçimde çözülmesini sağlamak için gerekli şartları oluşturmaya veya rakibin rejimini sona erdirmek gibi çeşitli amaçlar için kullanılabilir. Fakat politik mücadele şiddetten biraz daha farklı şekilde işler. Her iki teknikte mücadeleyi sürdürme yolları olmasına karşın, bunu farklı yollardan ve farklı sonuçlarla gerçekleştirirler. Şiddet içeren mücadelenin yollarını ve sonuçları iyi bilinmektedir. Sindirmek, sakatlamak, öldürmek ve yok etmek için fiziksel silahlar kullanılır.

Barışçı mücadele, şiddetten daha karmaşık ve çeşitli yollar içeren bir mücadeledir.

Mücadele halk ve toplumsal kurumlar tarafından kullanılan psikolojik, sosyal, ekonomik ve politik silahlar ile yapılır. Bunlar, protesto, grev, sivil itaatsizlik, boykot, asilik ve halk gücü. Daha önceden de belirtildiği gibi tüm hükümetler ancak ve ancak

(22)

halkın ve toplumsal kurumların itaat ve işbirliği gibi güçlerinin kaynağının yenilenmesi sayesinde hüküm sürebilirler. Politik mücadele şiddetin aksine bu güç kaynaklarının kesilmesi için çok uygundur.

Barışçı silahlar ve disiplin

Eski politik mücadele kampanyalarının sıklıkla düştüğü hata grev ve toplu gösteriler gibi bir iki yönteme güvenmeleri olmuştur. Aslında direniş stratejistlerinin elinde direnişi ihtiyaca göre yoğunlaştırmak veya yaymak için pek çok yol bulunmaktadır.

Yaklaşık 200 barışçı mücadele yöntemi tanımlanmıştır ve daha pek çoğu da bulunmaktadır. Bu yöntemler 3 geniş kategoride ele alınabilir. Protesto ve ikna, sivil itaatsizlik, müdahale. Barışçı protesto ve ikna, yürüyüşleri, marşları ve gece nöbetlerini (54 yöntem) içeren sembolik gösterilerdir. Sivil itaatsizlik üç alt kategoriye ayrılır: a) sosyal itaatsizlik(16 yöntem) b) boykotları da içren ekonomik itaatsizlik (26 yöntem) ve grevler (23 yöntem) ve c)politik itaatsizlik(38 yöntem). Hızlı ve barışçı işgal, paralel hükümet (41 yöntem) gibi fiziksel, psikolojik, sosyal, ekonomik, politik yöntemlerle barışçı müdahale son gruptur. Bu yöntemlerin 198’ini içeren bir liste bu yayının ekinde bulunabilir.

Bu yöntemlerin pek çoğunun eğitimli siviller tarafından akıllıca bir strateji ve uygun taktiklerle geniş ölçekte ısrarla uygulanması gayri meşru bir rejimler için ciddi problemler oluşturacaktır. Bu tüm diktatörlükler için geçerlidir.

Askeri yöntemlerin aksine barışçı mücadele direk olarak sorunlara odaklı olabilir.

Diktatörlük sorunu aslen politik olduğundan barışçı mücadelenin politik formları mecburi olacaktır. Bu, diktatörlerin meşruluğunun reddedilmesi ve onların rejimine itaatsizlik yapılmamasını içerir. İtaatsizlik belirli politikalara karşı da uygulanmalıdır.

Bir yandan iş yavaşlatma, durdurma sessizce hatta gizlice uygulanırken, diğer zamanlarda da itaatsizlik ve cüretkar halk gösterileri de herkes tarafından görülebilir.

Eğer diktatörlük ekonomik baskılar açısından hassassa veya toplumun yönetimden şikayeti ekonomik yöndeyse boykot, grev uygun direniş yöntemleri olarak karşımıza çıkar. Diktatörün ekonomik sistemi kullanma çabaları, sınırlı genel grevler, yavaşlatmalar ve önemli uzmanların yardımı reddetmesi(ortada olmaması) yöntemiyle engellenebilir. Grevin çeşitli yöntemleri üretim, taşıma, hammadde temini, ürünlerin dağıtımı gibi kilit noktalarda uygulanabilir.

Bazı barışçı mücadele yöntemleri, bildiri dağıtmak, yeraltı gazetesi işletmek, açlık grevi yapmak, caddelerde oturma eylemi yapmak gibi insanların normal hayatında yapmadığı şeyleri yapmasını gerektirebilir. Bu yöntemler bazı insanlar için uygulaması zor olabilir.

Barışçı mücadelenin diğer yöntemleri, insanların aşağı yukarı normal hayatlarını sürdürmelerini gerektirir fakat farklı bir şekilde. İnsanlar greve gitmek yerine işlerine giderler fakat alışılmıştan daha yavaş ya da verimsiz şekilde çalışırlar. “Hatalar”

bilinçli olarak daha sık yapılabilir. Bazıları çeşitli zamanlarda “hastalanabilir” ya da

“çalışamaz” hale gelebilirler. Ya da sadece çalışmayı reddedebilirler. Bazısı ibadetlerini yerine getirmek isteyebilir, bu sadece dini değil politik inançları da ifade

(23)

eden bir hareket olur. Bazıları çocukları saldırganın propagandasından korunmak için evde ya da kanun dışı okullarda eğitim verebilir. Bazıları da normalde özgür iradesiyle katılmadığı “tavsiye” edilen ya da mecburi olan organizasyonlara katılmayı reddedebilir. Bu tip şeylerin kişinin normal hayatında yaptığı şeylere paralel olması kişinin ulusal kurtuluş mücadelesinde daha çok yer almasına olanak vermektedir.

Şiddet ve barışçı mücadele temel olarak farklı şekillerde işleseler de, sınırlı bir şiddet bile politik mücadele kampanyasına yapıcı olmayan bir etki yapar. Bu, mücadeleyi diktatörün ezici avantajı olan (askeri savaş) öteki tip mücadeleye çevirir. Barışçı disiplin başarının anahtarıdır ve provokasyonlara, diktatör ve ajanları tarafından uygulanan vahşete rağmen korunmalıdır.

Şiddet uygulayan bir rakibe karşı barışçı disiplinin korunması barışçı mücadeledeki değişimin 4 mekanizmasının işleyişini kolaylaştırır. Barışçı disiplin politik jiu-jitsu için de çok önemlidir. Bu süreçte rejimin barışçı aktivistlere karşı acımasızlığı diktatörün konumuna karşı politik olarak geri dönecektir. Bu durum kendi aralarında anlaşmazlıklara yol açacak ayrıca halk, rejimin alışıldık destekçileri ve diğerleri arasında direnişçilere desteği artıracaktır.

Fakat bazı durumlarda diktatörlüklere karşı sınırlı miktarda şiddet kaçınılmaz olabilir.

Rejime karşı hissedilen nefret şiddete dönüşebilir. Bazı gruplar şiddeti terk etmeyi barışçı mücadelenin önemini bildikleri halde reddedebilirler. Bu durumda şiddeti barışçı eylemden olabildiğince uzağa taşımak gerekir. Bu coğrafya, toplum grupları, zamanlama ve açıklama yoluyla gerçekleştirilebilir. Aksi takdirde şiddet daha fazla potansiyeli olan politik mücadele üzerinde yıkıcı etki yapar.

Tarihsel kayıtlar, politik mücadelede yaralanmaların ve ölümlerin beklendik bir şey olduğunu göstermektedir, ama elbette bu kayıplar askeri savaştan çok çok daha azdır. Daha da önemlisi bu tip mücadele sonsuz bir öldürme ve vahşet döngüsüne katkıda bulunmaz.

Barışçı mücadele hem hükümetten ve onun şiddetli baskısından korkmamayı (ya da korkunun kontrolünü) gerektirir hem de bunu sağlar. Bu korku kaybı ya da kontrolü diktatörlerin halk üzerindeki gücünü yok etmede kilit rol oynar.

Açıklık, gizlilik ve yüksek standartlar

Gizlilik, aldatma ve yer altı entrikaları barışçı eylemler kullanan bir hareket açısından çok güç sorunlar içerir. Politik polisin ve istihbarat birimlerinin niyetleri ve planları öğrenmesini engellemek çoğu zaman imkânsızdır. Hareketin perspektifinden gizlilik korkudan kaynaklanır ve ona katkıda bulunur ki bu da direnişin ruhunu bastırır ve verilen bir eylemi gerçekleştirecek insan sayısını azaltır. Bu durum hareket içerisinde kimin rakibin muhbiri veya ajanı olduğuna dair, çoğu zaman hiçbir gerekçesi olmadan, şüphe ve suçlamaların oluşmasına katkıda bulunur. Gizlilik bir hareketin barışçı kalma kabiliyetini de etkileyebilir. Açıklık ise diğerinin aksine etkilere sahip olmasının yanında direnişin oldukça güçlü olduğu imajına katkıda bulunur. Problem ortaya konandan elbette daha karmaşıktır, direniş eylemlerinin gizli kalması gerekebilecek önemli yönleri de vardır. Barışçı mücadele dinamikleri ve

(24)

diktatörlüklerin gözetim araçları hakkında bilgili kişiler tarafından belirli bir durum hakkında iyi bir değerlendirme de gerekecektir.

Yer altı yayınlarının hazırlanması, basılması ve dağıtılması, ülke içinden yasadışı radyo yayınları yapılması, diktatörlüklerin operasyonları hakkında istihbarat toplanması gibi özel tipte eylemler yüksek düzeyde gizlilik gerektirir.

Davranışlarda yüksek standartların korunması mücadelenin her aşamasında gereklidir. Korkusuzluk ve barışçı disiplinin korunması her zaman gereklidir. Belirli değişiklikleri gerçekleştirmek için sıklıkla yüksek sayıda insan gerekebileceği her zaman akılda tutulmalıdır. Bu sayılarda güvenilir katılımcılar ancak hareketin yüksek standartlarının korunması ile sağlanabilir.

Güç ilişkilerinin kaydırılması

Stratejistler, politik mücadelenin uygulandığı çatışmanın hamle ve karşı hamleler arasındaki sürekli bir etkileşimi olan durmaksızın değişen bir mücadele alanı olduğunu sürekli akılda tutmalıdır. Hiçbir şey durağan değildir. Sabit ve göreceli güç ilişkileri kalıcı ve hızlı değişikliklere gebedir. Bu direnişçilerin baskıya rağmen barışçı ısrarlarına devam etmeleri ile sağlanır.

Çekişen tarafların güçleri arasındaki değişkenlik bu tip çarpışmalarda barışçı olmayan çarpışmalara göre çok daha aşırıdır, çok çabuk gerçekleşir, çok çeşitli ve politik olarak daha belirgin sonuçları vardır. Bu değişkenliğe bağlı olarak direnişçiler tarafından gerçekleştirilen eylemlerin gerçekleştikleri zaman ve yerin çok ötesinde etkileri vardır. Bu etkilerin bir grubu ya da ötekini güçlendirecek veya zayıflatacak şekilde yansımaları olacaktır.

Barışçı grup eylemleriyle rakip grubun göreceli gücü üzerinde büyük miktarda artırıcı ya da azaltıcı etkiye sahiptir. Örnek olarak diktatörün uyguladığı şiddete karşı disiplinli cüretkar barışçı direniş, diktatörün kendi askerleri ve halk arasında huzursuzluğa, asiliğe, güvensizliğe hatta uç örneklerde isyana sebep olabilir. Bu direniş diktatörlüğün uluslararası alanda kınanmasına da yol açabilir. Ayrıca politik mücadelenin ustalıkla, disiplinli ve ısrarlı bir biçimde uygulanması normalde diktatöre sözsüz destekleyecek veya çatışmada tarafsız kalacak kişilerin direnişe her geçen gün daha fazla katılımına sebep olur.

Değişimin dört mekanizması

Barışçı mücadele dört şekilde değişime yol açar. İlk mekanizma en nadir görülenidir fakat gerçekleşmiştir. Karşıt grubun cüretkar barışçı direnişçilere uygulanan baskılar yüzünden yaşadıkları eziyetlerden duygusal olarak etkilenmesi ya da mantıksal olarak direnişçilerin amaçlarına ikna olmaları, amaçlarını kabul etmesi. Bu mekanizma dönüşüm olarak adlandırılır. Barışçı eylemlerde dönüşüm az da olsa görülebilir, çoğu çatışmada bu ya hiç olmaz ya da önemsiz bir miktarda gerçekleşir.

Barışçı mücadele, büyük çoğunlukla çatışma konusunu ve halkı değiştirerek rakibi kendi istediğini yapamayacak duruma getirerek işlevini gerçekleştirir. Bu değişim

(25)

diğer üç mekanizmayı doğurur. Bu mekanizmalar: uzlaşma, barışçı zorlama ve çözülme. Hangisinin gerçekleşeceği bağıl ve mutlak güç ilişkilerinin demokratlar lehine ne kadar değiştiğiyle alakalıdır.

Eğer konu çok önemli değilse, sınırlı bir kampanyadaki istekler tehditkar değilse, güç çekişmeleri güç ilişkilerini bir dereceye kadar değiştirdiyse, çekişme anlaşmayla sonuçlanabilir, farklılıkların veya uzlaşmanın ayrışması. Bu mekanizma uzlaşma olarak adlandırılır. Çoğu grev bu şekilde sonuçlanır. Her iki taraf da amaçlarının bir kısmına ulaşır fakat hiçbiri tüm istediklerini alamaz. Çoğu hükümet bu şekilde bir çözümü gerilimi azaltmak, haklılık izlenimi yaratmak veya rejimin uluslararası imajını düzeltmek gibi avantajları sebebiyle seçer. Bu yüzden uzlaşmanın kabul edilebileceği konular titizlikle seçilmelidir. Diktatörlüğü yıkmak bunlardan biri değildir.

Barışçı mücadele, dönüşüm veya uzlaşma mekanizmaları sayesinde belirtildiğinden daha da güçlü hale gelebilir. Toplu itaatsizlik ve karşı gelme de politik ve sosyal durumları değiştirebilir. Özellikle de güç ilişkilerini değiştirerek diktatörün hükümetin ekonomik, sosyal ve politik süreçlerini kontrol etme yeteneğini, aslında toplumu elinden alır. Rakibin askeri güçleri o kadar güvenilmez hale gelebilir ki direnişi bastırmak üzere aldıkları emirlere uymayabilirler. Rakibin liderleri konumlarını koruyor, asıl amaçlarına sadıklarmış gibi gözükseler de etkin olarak hareket etme yetenekleri ellerinden alınmıştır. Bu da barışçı zorlama olarak adlandırılabilir.

Bazı uç örneklerde barışçı zorlama şartları daha da ileriye götürülmüştür. Rakibin liderliği icra yeteneğini kaybetmiş ve kendi güç yapıları yıkılmıştır. Direnişçilerin kendi kendini yönetmesi, itaatsizlikleri ve muhalefetleri öyle bütünleşmiştir ki rakip onları kontrol ediyormuş görüntüsü bile veremez. Rakibin bürokrasisi kendi liderine itaat etmeyi reddeder. Rakibin askerleri ve polisi ayaklanır. Rakibin alışılmış destekçileri ve halk eski lideri inkar ederler, yönetme hakkını reddederler. Eski destekleri ve itaatkarlıkları kalmamıştır. Değişimin dördüncü mekanizması, rakibin siteminin çözülmesi, öylesine tamamlanmıştır ki teslim olacak dahi güçleri kalmamıştır. Rejim parçalara ayrılır.

Özgürleştirme stratejileri planlanırken bu dört mekanizma göz önünde tutulmalıdır.

Mekanizmalardan bazıları kimi zaman şans eseri işler. Fakat mücadelede bu mekanizmalardan bir veya daha fazlasının amaçlanan değişim mekanizması olarak seçilmesi kesin ve destekleyici stratejiler belirlenmesini olanaklı hale getirir. Hangi mekanizmanın (ya da mekanizmaların) seçileceği çekişen grupların mutlak ve göreceli gücü ve barışçı mücadele grubunun tavır ve amaçları gibi pek çok faktöre bağlıdır.

Politik mücadelenin demokratikleştirici gücü

Şiddetli yaptırımların merkezileştirici gücünün aksine, barışçı mücadele politik toplumun demokratikleşmesine çeşitli yollardan katkıda bulunur.

Demokratikleştirici etkinin bir tarafı olumsuzdur. Askeri yöntemlerin aksine bu teknik topluma karşı dönerek bir diktatörlüğün oluşturulması ve devam ettirilmesi için yönetici elitlerin baskılayıcı yöntemlerini içermez. Politik mücadelenin liderleri taraftarlarını etkileyebilir ya da onlara baskı uygulayabilirler fakat fikir

(26)

uyuşmazlıklarında veya başka lideri seçtiklerinde onları cezalandıramaz ya da idam edemezler.

Demokratikleştirici etkinin diğer tarafı ise olumludur. Barışçı mücadele topluma mevcut ya da gelecekteki diktatörlere karşı haklarını elde etme ve savunma imkanı sunar. Aşağıda barışçı mücadelenin sahip olabileceği pek çok olumlu demokratikleştirici etkisi sıralanmıştır:

• Barışçı mücadele yöntemlerinin uygulanmasında deneyim kazanarak rejimin tehdit ve sert baskılarıyla mücadele edebilmek için toplumun kendine daha fazla güvenmesini sağlar.

• Barışçı mücadele diktatöryel bir grubun demokratik olmayan kontrolüne toplumun itaatsizlik, muhalefet yoluyla direnmesini sağlar.

• Barışçı mücadele ifade özgürlüğü, özgür basın, bağımsız örgütler ve toplantı özgürlüğü (hür meclis) gibi demokratik özgürlüklerin uygulanmasını istemek için kullanılabilir.

• Barışçı mücadele daha önce de tartışıldığı üzere bağımsız grupların, toplumsal örgütlerin yaşamını sürdürmesine, yeniden doğmasına, güçlenmesine katkıda bulunur. Bunlar toplumun gücünü harekete geçirmek ve ileride diktatörlüğe soyunabileceklerin etkin gücünü sınırlandırılmasını sağlar.

• Barışçı mücadele yönetici elitlerin güç kaynaklarını kısıtlamak veya kesmek için topluma ve bağımsız kuruluşlara demokrasinin menfaatine yollar sağlayarak hakimiyetini devam ettirme kapasitesini tehdit eder.

Barışçı mücadelenin karmaşıklığı

Burada gördüğümüz üzere barışçı mücadele, pek çok metod, çok çeşitli değişim mekanizmaları ve belirli bir davranış biçimi gerektiren karmaşık bir sosyal eylemdir.

Özellikle diktatörlüklere karşı başarılı olabilmesi için politik meydan okuma dikkatli bir planlama ve hazırlık ister. Olası katılımcılar kendilerinden ne beklendiğini iyi bir şekilde anlamak isteyecektir. Bunun için kaynaklar hazırda bulundurulmalıdır.

Stratejistler barışçı mücadelenin nasıl etkili biçimde uygulanacağını iyi anali etmiş olmalıdırlar. Şimdi dikkatimizi bir sonraki temel unsura verelim: stratejik planlama gereksinimi.

Referanslar

Benzer Belgeler

PETRONAS Urania 5000 ECO 5W-20 aşağıdakiler sayesinde İşletme Karınızı ve araç mevcudiyetinizi artırır ve işletme masraflarınızı büyük oranda azaltır:.. › Yağın

Bu açıdan ulusal kimlik ve totaliter rejim gibi iki önemli unsur Kuzey Kore’nin vazgeçilmezleri olduğu gibi Kuzey Kore bu unsurları milliyetçilik üzerinden yeniden

Bir grup hücre hep beraber ve aynı şekilde büyür ise, bu esnada komşu hücrelerarasındaki çeperler değişmez ve yeni bölgelerin oluşmadığı büyüme şekli.. Pek çok hücre

Çağımıza damgasını vuran medeniyet, batı medeniyetidir. Yirminci yüzyılda ülkeler arasındaki çeşitli ilişkilerde baskın çıkan hep bu medeniyet

dınlarda daha fazla olduğu, çaresiz başa çıkmanın ve deprem sırasında kendinin veya yakınlarının ölebileceği- ni düşünmenin psikolojik sıkıntıları

fiimdi de alt›n oran› yaratan herhangi ard›- fl›k iki Fibonacci say›s›n› kullanarak bir dikdörtgen çi- zelim. fiu anda belki fark›nda de¤ilsiniz ama çizdi¤i-

Uzun sü- reli devamsızlık sorun.unu · kontrol altına almak için de, i ş sözleşmesi, aşırı uzun s ür e li dr:;vaınsızlık durumlarında işletme yönetiminin

Görebilen, duyarlılığı olan, sanatçı ve ressam olmalı İstan­ bul'u yaşamak için, diye düşü­ nüyoruz Gül Derman'ı dinler­ ken.. İstanbul'un doğal