• Sonuç bulunamadı

ÜNİTE SOSYAL HİZMET TARİHİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER TÜRKİYE DE SOSYAL HİZMETLERİN TARİHSEL VE KURUMSAL GELİŞİMİ II

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ÜNİTE SOSYAL HİZMET TARİHİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER TÜRKİYE DE SOSYAL HİZMETLERİN TARİHSEL VE KURUMSAL GELİŞİMİ II"

Copied!
30
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İÇİ NDEKİ LE R • Sosyal Yardımlar ve Gelişimi

• Kadınlara Yönelik Çalışmalar

• Aile ve Sosyal Araştırmalar

• İnsan Hakları Çalışmaları

• Özürlülere Yönelik Çalışmalar

• Aile Mahkemeleri

• Çocuk Mahkemeleri

• Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı

HEDE FL ER

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;

• Türkiyede sosyal hizmetlerin gelişim sürecini kavrayabilecek

• Kadının statüsü, aile ve sosyal araştırmalarla ilgili çalışmaları bilecek

• Özürlüler hakkında yapılan çalışmaların sürecini öğrenecek

• Aile ve çocuk mahkemelerinin kuruluş ve işleyişini bilecek

• Türkiyedeki sosyal hizmetlerin tarihi sürecini değerlendirebileceksiniz.

ÜNİTE

10

TÜRKİYE’DE SOSYAL HİZMETLERİN TARİHSEL VE KURUMSAL GELİŞİMİ II

SOSYAL HİZMET

TARİHİ

(2)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Türkiye’de Sosyal Hizmet uygulamaları 1983 öncesine kadar çeşitli kamu ve sivil

kuruluşlarca sunulmaktaydı.

2011 yılı Haziran ayında Aile ve Sosyal

Politikalar Bakanlığı kurularak bu kuruluşlar

tek bir çatı altına alınmış, hizmet ve

bürokratik akış hızlandırılmıştır.

Sosyal yardımlar, yalnızca yoksullukla mücadeleye yönelik olarak sosyal politikanın

bir aracı olmaktan öte geniş işlev ve anlamlar

kazanmıştır.

GİRİŞ

Sosyal hizmetlerin Türkiye’deki gelişim süreci ile ilgili 1985 yılına kadar olan süreci dokuzuncu ünitede anlatmaya çalıştık. Bu ünitede daha çok son yıllarda bu alanda hizmet veren kuruluşların oluşumu, görevleri ve bağlı oldukları kuruluşlar ile hizmetlerin gelişim süreçlerine değinilecektir. Türkiye’de Sosyal Hizmet

uygulamaları 1983 öncesine kadar çeşitli kamu ve sivil kuruluşlarca sunulmaktaydı.

Bu durum problemlerin tespitinde ve hizmetlerin sunumunda bir takım aksaklıklar doğurduğundan bu kuruluşların büyük bir bölümünün devlet çatısı altında

toplanmasını öngören 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu 27.05.1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sosyal hizmetlerin bu kanun başlığı altında toplanması ile kurumlar arası koordinasyon birliği sağlanması, hizmet alanında ortak bir veri tabanı oluşturulması ve hizmet sunumunda sosyal adalet ilkesi gözetilerek daha profesyonel yöntemler kullanılabilmesi

hedeflenmişti. Sosyal Hizmetlerin tek elde toplanarak, sosyal devlet ilkesi çerçevesinde profesyonel olarak verilmesi çok önemli bir gelişme iken sosyal hizmetlerin bir alanı olan korunmaya muhtaç çocuklar alanında 2003 tarihli Aile Mahkemeleri Kanunu, 2005 tarihli Çocuk Koruma Kanunu ve Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununun yürürlüğe girmesi, gündüzlü rehabilitasyon merkezlerinin Milli Eğitim Bakanlığına devredilmesi ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile Araştırma Kurumu, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü vb. sosyal hizmet ve sosyal yardım kurumlarının kurulması sosyal hizmetler alanında tekrar dağınıklığı ve çok başlılığı getirmiştir (Karakuş, ty). 2011 yılı Haziran ayında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurularak bu kuruluşlar tek bir çatı altına alınmış, hizmet ve bürokratik akış hızlandırılmıştır.

SOSYAL YARDIMLARIN GELİŞİMİ

Kendi ellerinde olmayan sebeplerden dolayı fakir olarak doğan veya sonradan fakirliğe düşen ve dolayısıyla mutlak manada yardıma muhtaç hâle gelen veya yeterli gelire sahip olmadıklarından dolayı kısmen yardıma muhtaç olan kişilere- ailelere, devlet bütçesinden yapılan karşılıksız maddî yardım ve desteklere sosyal yardım denir (Seyyar-Genç, 2010). Sosyal yardımların tarihine bakıldığında sosyal hizmetlerle olan yakın ilişkisinin yalnızca yoksullukla mücadeleye yönelik olarak sosyal politikanın bir aracı olmaktan öte geniş işlev ve anlamlar kazandıkları görülmüştür. Yardımların önemi, işlevleri, etkileri, kaynak gereksinimleri ve diğer ekonomik ve sosyal politikalarla ilişkisi bakımından kapsamının, sınırının,

(3)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Sosyal yardımın amacı, anayasal hak olan insan

haysiyetine ve şerefine yaraşır bir hayat sürdürebilmelerinde

ihtiyaç sahiplerine, mümkün olabildiğince en etkili bir biçimde her

türlü kamusal desteği sağlamaktır.

1930 yılında 1580 sayılı Belediyeler Kanunu kabul edilerek yerel yönetimlere sosyal yardım vazifeleri

verilmiştir.

1937 yılında yürürlüğe giren 3008 sayılı İş

Kanunu’nun 100.

maddesi, işçiye dönük olarak yapılacak olan

“sosyal yardımların devlet tarafından” ele

alınmasını ön görmektedir.

yöntemlerinin, kurumsal yapısının, etkinlik ve verimliliğinin yeniden değerlendirilmesi ihtiyacı ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Sosyal yardımın amacı, anayasal hak olan insan haysiyetine ve şerefine yaraşır bir hayat sürdürebilmelerinde ihtiyaç sahiplerine, mümkün olabildiğince en etkili bir biçimde her türlü kamusal desteği sağlamaktır. Bu hizmetten; doğuştan veya sonradan sakat kalanlar; işsizler veya işsizlik sigortasından yararlanamayanlar;

hiçbir şekilde sigortalı olamamış olanlar; yoksullar; muhtaç yaşlılar ve bakıma muhtaçlar; sosyal sigortalı olmasına rağmen birçok sebepten dolayı (sigortalılık süresi; prim yetersizliği gibi) sosyal güvenlik garantisi kapsamına girememiş muhtaç insanlar yararlanmaktadır.

Selçuklular ve Osmanlılar sosyal yardım amacıyla kurdukları vakıflar, medreseler, hastaneler ve daha birçok kurum göz önüne alındığında yoksullara yardımın tarihsel yeri daha iyi görülecektir. Bu konulara önceki ünitelerde yer verilmişti. Aynı şekilde cumhuriyetin ilanından sonra da yoksulluğu azaltmaya yönelik adımlar atılmaya devam edilmiştir. Cumhuriyet dönemi sosyal yardımların gelişim sürecini şöyle

açıklayabiliriz:

Birinci Dünya Savaşı öncesi ile 1924 arasında geçen dönemde Anadolu nüfusunun dörtte biri azalmış, tarım üretimi yarıdan yarıya düşmüş ve toplum sefaletle karşı karşıya kalmıştır. Bu sebeple Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu aşamasında, yani savaş döneminde sosyal yardımların önemli bir yeri

bulunmaktadır. Bu dönemde, sosyal yardım anlamında bir resmî hamle olarak, 1920 yılında TBMM Hükümeti tarafından Vekiller Heyeti içinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na yer verilmiş, aynı hükümet döneminde Meclis bünyesinde Sosyal Yardım Komisyonu kurulmuş; bu komisyon sosyal yardım karakterli bir kuruluş olan Darüleytamların denetimi ile ilgilenmiştir (Çengelci, 1996).

Bu dönemde çocuklarla ilgili hizmet ve yardımlar Himaye-i Etfal Cemiyeti tarafından yerine getirilmiştir. 1930 yılında 1580 sayılı Belediyeler Kanunu kabul edilerek yerel yönetimlere sosyal yardım vazifeleri verilmiştir. Böylece

belediyelerin acizler ve muhtaçlar için kuruluşlar açmaktan fakirlere barınak imkânları sağlamaya, muhtaçlar için yardım sandıkları tertip etmekten yetim evleri kurmaya kadar geniş bir alanda sorumluluk ve görevleri ortaya çıkmıştır.

1936 tarihinde kanunlaşıp 1937 yılında yürürlüğe giren 3008 sayılı İş Kanununun 100. maddesi, işçiye dönük olarak yapılacak olan “sosyal yardımların devlet tarafından” ele alınmasını ön görmektedir. 1941 tarihli 4109 sayılı “Asker Ailelerinden Muhtaç Olanlara Yardım Hakkındaki Kanun”la seferde veya diğer durumlarda kırk beş günden fazla askerlik hizmeti yapanların ailelerine sosyal yardımların yapılmasını öngörmektedir. Bu süreçte Osmanlı döneminden beri hizmet sunan Darülaceze, yoksulluğa yönelik faaliyet göstermeye devam

(4)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Osmanlı döneminden beri hizmet sunan Darülaceze, yoksulluğa

yönelik faaliyet göstermeye devam

etmektedir.

sosyal güvenlikle ilgili 1945’te Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK)

ve 1949’da Emekli Sandığı, 1971 yılında Bağ-Kur kurulmuş ve kurumsallaşmıştır.

1959 yılında, “Sosyal Hizmet Enstitüsü, 1961 yılında Sosyal Hizmetler Akademisi, 1963 yılında Sosyal hizmetler Genel

Müdürlüğü kurularak sosyal yardımlar için

eleman yetiştiren, uygulayan, yönlendiren ve yol gösteren birimler

oluşturulmuştur.

kurumsallaşmıştır.

etmektedir. Savaş sonrasından çok partili döneme kadar geçen süre içerisinde, sosyal yardım namına hamlelerin çok önemli bir yer teşkil etmediği söylenebilir. Bu dönemde sosyal güvenlikle ilgili 1945’te Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) ve 1949’da Emekli Sandığı, 1971 yılında Bağ-Kur kurulmuş ve kurumsallaşmıştır. Bu arada gönüllü kuruluşlarda sosyal yardım faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Bunların ilki 1928 tarihinde kurulan Yardım Severler Derneğidir.

Çok Partili Dönemin başlarında 1949 yılında 5387 sayılı “Korunmaya Muhtaç Çocuklar Hakkındaki Kanun” kabul edilmiştir. Bu Kanun Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığına bazı sorumluluklar yüklemiştir. Ancak,

uygulamada bazı problemler yaşanmasından dolayı, 1957 yılında 6972 sayılı Kanun ile 5387 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. Ruh ve ahlak gelişimleri tehlikede olan çocukları devlet güvencesi ve koruması altına alan Kanun doğrultusunda 1983 yılına kadar korumasız ve sosyal güvenceden yoksun çocuklara devlet tarafından sosyal yardım faaliyetleri götürüldü.

1959 yılında “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” ile “afet yardımları” yapıldı. Kanun’da 1968 yılında bir değişiklik ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının izni sonrasında afetzedelere “karşılıksız” nitelikte sosyal yardımların yapılması sağlandı. 1960 yılında yabancı ülkelerde Türk kültürüne hizmet eden öğretmenlere, (Türk ve yabancı asıllı) görevden ayrılmışlar ise, kendilerine; ölmüş iseler eş ve çocuklarına 168 sayılı Kanun ile sosyal yardım yapılmasına başlanmıştır.

1959 yılında, “Sosyal Hizmet Enstitüsü, 1961 yılında Sosyal Hizmetler Akademisi, 1963 yılında Sosyal hizmetler Genel Müdürlüğü kurularak sosyal yardımlar için eleman yetiştiren, uygulayan, yönlendiren ve yol gösteren birimler oluşturulmuştur. 1961 Anayasasında, devletin “sosyal” niteliği ilk defa anayasal anlamda belirtilmiş ve buna bağlı olarak “sosyal haklar” anayasal garanti altına alınmıştır.

1968 yılında Millî Mücadele ve benzeri önemli vazifelerde bulunmuş olanlara yönelik sosyal yardımlar 1005 sayılı Kanun ile yasallaşmış ve Milli Mücadele’ye katılmış ve İstiklâl Madalyası almış olanlara (gazilere) ve Kore Savaşı’na fiilen katılan Türk vatandaşlarına aylık bağlanması uygulamaya konulmuştur. Bu uygulamaya paralel olarak vatanî hizmet görmüş kişilerin eş ve çocukların

(yetimlerine) sosyal yardımlar yapılmaya başlanmıştır. 1 Temmuz 1976 tarih ve 2022 sayılı Kanun ile 65 yaşını doldurmuş muhtaç, güçsüz ve kimsesiz Türk

vatandaşlarına aylık bağlanması uygulamaya konmuştur. Bu uygulama geniş bir kitleye hitap etmektedir.

Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de fakirliğin önlenmesi ve etkilerinin en aza indirilmesi için geliştirilen yöntemlerini başında kamu yardımları uygulamaları

(5)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Ülkemizde de fakirliğin önlenmesi ve etkilerinin

en aza indirilmesi için geliştirilen yöntemlerin

başında kamu yardımları uygulamaları

gelmektedir.

1986 yılında merkezde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik

Fonu kurulmuştur.

Halk arasında fakir fukara fonu olarak

bilinen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik

Fonu, 1986 yılında sosyal sigortalar dışında

gelişip muhtaç olan insanlara maddî yardımı

öngören 3294 sayılı kanun ile kurulmuştur.

gelmektedir. Ülkemizde sosyal yardımlara yönelik mevzuat dikkate alındığında, mevcut düzenlemelerden 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun tüm yardıma muhtaç vatandaşları ilgilendirdiği, diğerlerinin ise, muhtaçları belirli sosyal gruplar itibariyle kapsamına aldığı görülmektedir.

Örnekler; Altmış Beş (65) Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun, Tabii Afetler Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun, Vatanî Hizmet Aylıkları, Madalya Aylıkları, Muhtaç Asker Ailelerine Yardım ve Terör Kurbanı Kamu Görevlilerine ve Ailelerine Yardım gibi.

1986 öncesinde sosyal yardım hizmetleri Türkiye Kızılay Derneği, Darülaceze Kurumu, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından yürütülmüştür.

Konuya kalıcı ve kurumsal çözümler getirmek amacıyla 1986 yılında merkezde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kurulmuştur. Fonun kaynaklarının ihtiyaç sahiplerine yönelik organize edilmesi için Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kurulmuştur. Son olarak 01.12.2004 tarihinde kabul edilen 5263 sayılı Yasa ile Başbakanlığa bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü

kurularak fon yönetimi bu müdürlüğe bağlanmıştır.

Sosyal Yardım Kurumları ve Faaliyetleri

Ülkemizde sosyal yardım kuruluşları farklı kurumlarda toplanmakla birlikte aralarında tam bir koordinasyon olduğundan bahsetmek güçtür. Sosyal hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Emekli sandığı, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları bu alanda hizmet veren temel kuruluşlardır. 8 Haziran 2011’de kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu kuruluşlardan kendisine bağlanan kurumlar hakkında yeni uygulamalarını geliştirmeye çalışmaktadır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu

Ülkemizde sosyal yardım faaliyetleri, sürekli ve kapsamlı olarak, 1986 yılında 3294 sayılı Kanun ile kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kaynaklarıyla yürütülmektedir. Halk arasında fakir fukara fonu olarak bilinen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, 1986 yılında sosyal sigortalar dışında gelişip muhtaç olan insanlara maddî yardımı öngören 3294 sayılı kanun ile kurulmuştur (Seyyar, Genç, 2010). Dayanağı, Anayasanın "Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir." hükmüdür. Kanunun Amaç başlıklı 1. maddesi; 1989 yılında değiştirilmiş olup, ‘‘Fakr’u zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne surette olursa olsun Türkiye’ye kabul edilmiş

(6)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik

Fonunun amacı, Sosyal adaleti pekiştirici

tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir

şekilde tevzi edilmesini sağlamak.

veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler almak, gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir.’’ şeklinde düzenlenmiştir.

Kurulduğu tarihten 09.12.2004 tarihine kadar Fonun idari işleri, Başbakanlığa bağlı bir birim olarak faaliyet gösteren Fon Genel Sekreterliği eliyle yürütülmüş ve bu tarihten sonra Genel Müdürlük olarak teşkilatlandırılmıştır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu, Başbakan tarafından vazifelendirilecek bir Devlet bakanının Başkanlığında, Başbakanlık Müsteşarı, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı ile Vakıflar Genel Müdürlüğünden müteşekkildir. Kurul kararları, Başbakanın onayı ile yürürlüğe girmektedir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun kuruluşunu teşkil eden 3294 Sayılı Kanunun amacı;

 Fakr’u zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile her ne suretle olursa olsun Türkiye'ye kabul edilmiş veya gelmiş kişilere yardım etmek,

 Sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak,

 Sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir (Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu, ty).

Kapsamı;

Kanunun 2. maddesinin kapsamı ‘‘Fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan, kanunla kurulu sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olmayan ve bu

kuruluşlardan aylık ve gelir almayan vatandaşlar ile geçici olarak küçük bir yardım veya eğitim ve öğretim imkânı sağlaması halinde topluma faydalı hale getirilecek, üretken duruma geçirilebilecek kişiler bu kanun kapsamı içindedir.” şeklinde belirlenmiştir.

SYDT Fon’unun görevleri;

 Yoksul kişi ve ailelerin maddi sıkıntılarını karşılamak üzere bunlara en yakın her il ve ilçede bulunan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına her ay düzenli olarak kaynak aktarımı,

 Yeşil kartı olmayan hastaların tedavi giderleri ile sosyal güvenlikten yoksun hastaların ilaç ve tedavi giderlerinin tamamı ödenmek üzere Sağlık

Bakanlığına kaynak aktarımı ( 3816 sayılı Kanunun 11/2. maddesi gereği),

(7)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Fon kaynaklarının dağıtım ve kullanım kararları, SYDT Fonu Kurulu tarafından alın- makta ve Kurul kararları

Başbakan tarafından onaylandıktan sonra

yürürlüğe ko- nulmaktadır.

 Özürlüler İdaresi Başkanlığınca özürlülere yönelik hazırlanan projelere destek verilmesi ( 571 ve 572 sayılı KHK ile 3294 sayılı Kanuna ek),

 Terör eylemlerinden dolayı yaralananların tedavileri zarar gören, can ve mal kaybına uğrayan vatandaşlara, Fon’dan öncelikle yardım yapılması ayrıca ilk ve orta öğrenim çağındaki şehit çocuklarının öğrenim

masraflarının karşılanması ( 3713 sayılı Kanunun 22. maddesi),

 Yoksulların iş kurma meslekî eğitim ve istihdamına yönelik olarak SYDV’larınca geliştirilen projelere kaynak aktarılması,

 Göçe maruz kalan il ve ilçeler ile işsizliğin ve yoksulluğun belirginlik taşıdığı yerlerde aşevleri açılması,

 Öğretim yılının başlarında ilköğretimde ve ortaöğretimde okuyan yoksul ailelerin çocuklarının kırtasiye, önlük, çanta, ayakkabı vb. ihtiyaçlarının karşılanması, ücretsiz kitap dağıtımı, taşımalı eğitim kapsamındaki çocuklara öğle yemeği desteği, özürlü öğrencilerin ücretsiz taşıma gideri kapsamında Milli Eğitim Bakanlığına kaynak aktarılması konularını kapsamaktadır.

SYDT Fonun gelirleri 3294 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde sayılmıştır.

Kanun ve Kararnamelerle Kurulu bulunan veya kurulacak olan fonlardan Bakanlar Kurulu kararıyla %10'a kadar aktarılacak miktarlardan,

Gelir ve kurumlar vergisi tahsilât toplamının% 2,8’inden,

Trafik para cezalarının %50'sinden,

RTÜK gelirlerinin %15'inden,

Bütçeye konulacak ödeneklerden,

Her nevi bağış ve yardımlardan,

Diğer gelirlerden oluşmaktadır.

Fon kaynaklarının dağıtım ve kullanım kararları, SYDT Fonu Kurulu tarafından alınmakta ve Kurul kararları Başbakan tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe konulmaktadır. Fon Kurulu, fonda toplanan kaynakların sosyal yardım programları ile proje ve yatırım programlarına dağıtım önceliklerini belirlemekte ve il/ilçelerde kurulmuş olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına kaynak dağıtımına karar vermekte ve yardımlar vakıflar tarafından vatandaşlara ulaştırılmaktadır (Stratejik Plan 2009-2013, 2008).

(8)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Sosyal yardım programları illerde vali ve ilçelerde kaymakam

başkanlığında oluşturulmuş Sosyal

Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları

aracılığıyla yürütülmektedir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonunda toplanan kaynağı, ülke çapında ihtiyaç sahiplerine ayni ve nakdî olarak dağıtmak üzere her il ve ilçede Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kurulmuştur. Vakfın kurulmasında, 17.07.1983 tarih ve 1986/11 sayılı Başbakanlık Genelgesi ve ekindeki “Vakıf Resmî Senedi Örneği” esas alınmıştır. İl ve ilçelerde kurulu bulunan SYDV, Vakıf Resmî Se- nedinin 14 üncü maddesinde de belirtildiği üzere “Türk Medeni Kanunu

Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkındaki Tüzük” hükümlerine göre faaliyetlerini yürütmektedir.

3294 Sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kanunu kapsamında, yoksul ailelere, sosyal güvenlik kuruluşlarına bağlı olmayan ve bu kuruluşlardan gelir sağlamayan kişilere, küçük bir yardım veya eğitim ve öğretim imkânı sağlaması hâlinde topluma faydalı hâle getirilecek, üretken duruma geçirilebilecek kişilere ve sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olup bu kuruluşlardan aylık ve gelir alan özürlülerin tedavi giderleri ile fonksiyon kazandırıcı ortopedik ve diğer yardımcı araç ve gereçlerin kurumlarca karşılanmayan kısımları karşılanır.

Sosyal yardım programları illerde vali ve ilçelerde kaymakam başkanlığında oluşturulmuş Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları aracılığıyla yürütülmektedir.

Bu vakıfların gelirleri çoğunlukla mahalli idari bütçelerinden %2 oranında ayrılacak paydan (köyler hariç), Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, her nevi fitre-zekât-kurban derileri, bağış ve yardımlardan, işletme ve iştiraklerden elde edilenlerden oluşmaktadır. Ayrıca vakıfların gelir ve giderleri tek bir değerlendirmeye tabi tutulur.

Vakıfların karar organları, “Vakıf Mütevelli Heyeti”dir. İl ve ilçelerdeki tüm yardım programları, bu mütevelli heyetlerin kararları ile yürürlüğe girmektedir.

Mülkî İdare Amirleri Vakfın tabii başkanı olup, İllerde Belediye Başkanı, Defterdar, İl Millî Eğitim Müdürü, İl Sağlık Müdürü, İl Tarım Müdürü, İl Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Müdürü ve İl Müftüsü; İlçelerde Belediye Başkanı, Mal Müdürü, İlçe Millî Eğitim Müdürü, Sağlık Bakanlığının İlçe Üst Görevlisi, varsa İlçe Tarım Müdürü ve İlçe Müftüsü Vakfın Mütevelli Heyetini oluşturur. Ayrıca her faaliyet dönemi için, il dahilindeki köy ve mahalle muhtarlarının, Valinin çağrısı üzerine yapacağı toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kendi aralarından seçecekleri birer muhtar üye ile ilde kurulan ve bu Kanunda belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin kendi aralarından seçecekleri iki temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından İl Genel Meclisinin seçeceği iki kişi görev alır. İlçe dâhilindeki köy ve mahalle muhtarlarının Kaymakamın çağrısı üzerine yapacağı toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile kendi aralarından seçecekleri birer üye ile ilçede kurulu ve bu Kanunda belirtilen

(9)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ile

Genel Müdürlük arasında hiyerarşi olmayıp, Vakıflar Özel

Hukuk Tüzel Kişiliği şeklinde örgütlenmişlerdir.

Fon idaresinin, Genel Müdürlük olarak yapılandırılması ile mevcut sosyal yardım

programlarının ekonomik ve sosyal yoksunluk içerisinde bulunan vatandaşlara daha etkin ve daha hızlı

bir şekilde ulaştırılması amaçlanmaktadır.

Fon kaynaklarıyla, muhtaç vatandaşlara en

yakın noktada, esnek bir anlayışla faaliyet gösteren her il ve ilçede

bulunan Vakıflara aylık periyodik aktarma

yapılmaktadır.

amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin kendi aralarından seçecekleri bir temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından il genel meclisinin seçeceği iki kişi mütevelli heyetinde görev alırlar.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ile Genel Müdürlük arasında hiyerarşi olmayıp, Vakıflar Özel Hukuk Tüzel Kişiliği şeklinde örgütlenmişlerdir.

Vakıfların denetimi, hesap yönünden Vakıflar Genel Müdürlüğünce; idari yönden ise İçişleri Bakanlığınca yapılmaktadır. Ayrıca, 5263 sayılı Kanunla Vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırmak ve incelemek, izlemek ve denetlemek görev ve yetkisi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğüne de verilmiştir (SYDGM, 2009).

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü

3294 sayılı Kanun ile oluşturulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu faaliyetleri, Başbakanlık bünyesinde, Fon Sekretaryası tarafından

yürütülmekte iken, 9 Aralık 2004 tarih ve 5263 sayılı Kanun ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü olarak teşkilatlandırılmış, böylece Fon idaresi bu tarihte kurumsal bir yapıya kavuşmuştur. Bu Kanunun amacı, 29.5.1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun uygulanmasını sağlamaktır.

Fon idaresinin, Genel Müdürlük olarak yapılandırılması ile mevcut sosyal yardım programlarının ekonomik ve sosyal yoksunluk içerisinde bulunan vatandaşlara daha etkin ve daha hızlı bir şekilde ulaştırılması amaçlanmaktadır.

Devletimizin en önemli sosyal yardım ve himaye kuruluşu olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü; gerek yurt çapında sürdürdüğü yardım faaliyetleri ile sosyal güvencesi olmayan yoksul, kimsesiz, muhtaç ve düşkün vatandaşlarımıza gerekse istihdam odaklı meslekî eğitim ve proje destekleri ile işsiz, eğitimsiz vatandaşlarımıza ilişkin devletin sosyal sorumluluklarını yerine getirmektedir. Fon kaynaklarıyla, muhtaç vatandaşlara en yakın noktada, esnek bir anlayışla faaliyet gösteren her il ve ilçede bulunan Vakıflara aylık periyodik aktarma yapılmaktadır. İl/İlçe nüfusu ile Türkiye İstatistik Kurumu tarafından belirlenen sosyoekonomik gelişme endeksi esas alınarak hesaplanan periyodik kaynak aktarımı, vakıfların aylık kullanılabilir kaynak mevcutları dikkate alınarak gönderilmektedir (Stratejik Plan 2009-2013, 2008).

Sosyal güvencesi olmayan vatandaşlarımızın Yeşil Kart uygulaması kapsamına girmeyen sağlık giderleri karşılanmakta ve en yoksul kesimdeki ailelere, 0-6 yaş grubundaki çocuklarının düzenli sağlık kontrollerini yaptırmaları şartıyla Şartlı Nakit Sağlık yardımları verilmektedir.

(10)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

SYDT Fon’unun görev alanına giren tüm konuların işleyiş ve uygulanması Genel Müdürlük marifetiyle organize edilmekte ve

yürütülmektedir.

Kurum tarafından Muhtaç ve yoksul kesimleri koruyarak toplumsal denge ve adaleti sağlamaya

yönelik “sosyal yardımlar”

yapılmaktadır.

Yeşil kart uygulaması yoksulluk sorununun çok ciddî bir boyut aldığı bir dönemde önemli bir boşluğu doldurmuş ve fakir aileler için önemli bir sosyal güvence teşkil

etmiştir.

SYDT Fon’unun görev alanına giren tüm konuların işleyiş ve uygulanması Genel Müdürlük marifetiyle organize edilmekte ve yürütülmektedir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü’nün görevleri 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun 3. maddesinde şu şekilde belirtilmiştir: Fonun gelirlerini zamanında toplamak, toplanan gelirlerin yerinde, zamanında ve ihtiyaçlara göre kullanılmasını sağlamak, vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırmak ve incelemek, izlemek ve denetlemek, görülen

aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri almak, vakıfların çalışma usul ve esasları ile sosyal yardım programlarının kriterlerini belirlemek ve Genel Müdürlüğün görev alanı ile ilgili olarak araştırma ve etüt yapmak, proje hazırlamak ve uygulamak, bu konuda kamu kurum ve kuruluşlarından, üniversitelerden, yerli ve yabancı gerçek ve tüzel kişilerden, sivil toplum örgütlerinden destek almak, ortak projeler

hazırlamak, gerektiğinde bunlarla sözleşmeler yapmak, hazırlanan projelere destek vermek, bu kurum ve kuruluşlardan proje uygulama, denetleme, danışmanlık ve değerlendirme konularında hizmet satın almaktır.

Kurum tarafından Muhtaç ve yoksul kesimleri koruyarak toplumsal denge ve adaleti sağlamaya yönelik “sosyal yardımlar” yapılmaktadır. Ancak sosyal yardım yararlanıcıları genellikle eğitim, kültür ve maddi yönden toplumun en dezavantajlı kesiminde yer almaktadır. Fakir ve muhtaç vatandaşlarımızın güçlendirilmesi bilgiye ve yardıma erişim fırsatlarının arttırılmasına yönelik “Alo Sosyal Yardım Hattı Projesi”

uygulamaya konularak vatandaş bilgilendirilmektedir.

Yeşil Kart

Türkiye’de 18. 06. 1992 tarih ve 3816 sayılı kanunla uygulamaya koyulan ve 1998 yılında sokak çocuklarını da kapsama alanına alan yeşil kart sisteminde, yararlanma koşulu, iki ana noktada toplanmıştır. Birinde, hiçbir sosyal sigorta sisteminden faydalanılmaması ve diğerinde de aylık gelirin, asgari ücretin üçte birinden az olması olarak belirtilmektedir. Harcamalar Sağlık Bakanlığı bütçesinden karşılanmaktadır. Kanunda ödeme gücü olmayan vatandaş kavramıyla geliri

“asgarî ücretin altında olan, eşi gelir getirici bir işte çalışmayan, evli ve bir çocuklu mükellefin ödemesi gereken en düşük gelir vergisi ve sosyal sigorta primi

düşüldükten sonra geriye kalan miktarının 1/3’ünden az olan Türk vatandaşları”

kastedilmektedir. Halen 13 milyonun üzerinde kişi yeşil kart sisteminden

faydalanmaktadır. Yeşil kart uygulaması yoksulluk sorununun çok ciddi bir boyut aldığı bir dönemde önemli bir boşluğu doldurmuş ve fakir aileler için önemli bir sosyal güvence teşkil etmiştir.

Hâlen devam etmekte olan uygulama devletin 1980 sonrasında sosyal

güvenlik alanındaki en büyük adımlarından birisidir. Yeşil kart kullanıcıları, herhangi

(11)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Yeşil kart hizmeti yasa çerçevesinde belirlenen

tanımlara uyan kişilere, yani ödeme gücü

olmayan “yoksul vatandaşlara” sağlanan

bir hizmettir.

Kadınların sosyal, ekonomik, kültürel, siyasi her türlü alanda

özgürlüklerinin korunması ve layık oldukları statüyü elde

etmeleri amacıyla 25 Ekim 1990 tarihinde

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına

bağlı olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü

kurulmuş,

bir prim ödemeden, belli bir düzeydeki sağlık hizmetlerinden

yararlanabilmektedirler. Süreç içerisinde kanunun bazı bölümlerinde olumlu değişiklikler yapılmıştır.

Yeşil kart hizmeti yasa çerçevesinde belirlenen tanımlara uyan kişilere, yani ödeme gücü olmayan “yoksul vatandaşlara” sağlanan bir hizmettir. Bu uygulamaya alternatif olarak prim esasına dayalı genel sağlık sigorta sistemi düşünülmektedir.

Bu uygulamada “yoksul vatandaşların” primi devlet tarafından ödenecektir. Bu noktada Yeşil Kart Yasası çerçevesinde çizilen yoksulluk tanımı genel sağlık sigortası kapsamında da sürdürülmektedir (Özbek-Buğra, 2006). Yeşil kart ile ilgili önemli bir nokta da, yeşil kartın “geçici” bir süreliğine bulunuyor olmasıdır. 3816 sayılı Kanun’un birinci maddesine göre, yeşil kart programı, genel sağlık sigortası sistemi kuruluncaya kadar “geçici” bir hizmet olarak takdim edilmiştir.

KADINLARA YÖNELİK ÇALIŞMALAR

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığa karşı ilk çalışmalar 1987 yılında Sosyal Planlama Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu ile başlamıştır. 6.

Beş Yıllık Kalkınma planı ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi bu alandaki yapılanmayı hızlandırmıştır. Bu yapılanma zaman içerisinde farklı bakanlıklar ve isimler altında ilerlemeyi sürdürmüştür.

Kadınların sosyal, ekonomik, kültürel, siyasi her türlü alanda özgürlüklerinin korunması ve layık oldukları statüyü elde etmeleri amacıyla 25 Ekim 1990 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü kurulmuş, 24 Haziran 1991 tarihinde ise Cumhurbaşkanlığı onayı ile Başbakanlığa bağlanmıştır. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü 27 Kasım 2002 tarih ve 24949 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlanmıştır.

Genel Müdürlük, 29 Mart 2003 tarih ve 25063 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanlığı onayı ile yeniden Başbakanlığa bağlanmıştır. 5251 sayılı Genel Müdürlüğün Teşkilat Yasası 6 Kasım 2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kurum 3 Haziran 2011 tarihinde çıkarılan kanun hükmünde kararname ile kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlanmıştır.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün görevleri madde 3’e göre şu şekildedir.

a) Kadına karşı her türlü ayrımcılığı önlemek; kadının insan haklarını geliştirmek; kadını ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda etkin hâle

(12)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

getirmek ve eğitim düzeyini yükseltecek çalışmalara destek vermek; bu konularda stratejiler geliştirmek, plan ve programları oluşturmak.

b) Kadınların eşit hak ve fırsatlara ulaşmasını sağlayacak çalışmalar yapmak.

c) Kadına yönelik her türlü şiddet, taciz ve istismarın önlenmesi için çalışmalarda bulunmak; kadının sorunlarının çözümüne destek vermek.

d) Kadınlara kanunlarla verilen hakların tam ve eşit kullanılabilmesi ve kadın- erkek eşitliği hakkında kamuoyunu bilgilendirmek.

e) Sağlık, eğitim, kültür, çalışma ve sosyal güvenlik başta olmak üzere bütün alanlarda kadınların ilerlemesini sağlayıcı ve karar mekanizmalarına katılımını arttırıcı çalışmalarda bulunmak.

f) Görev alanına giren konularda görsel ve basılı yayınlar yapmak veya yaptırmak, yurt içi ve yurt dışı kongre, seminer, toplantı ve benzeri etkinlikler düzenlemek.

g) Görev alanına giren konularda kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör ile işbirliği yapmak.

h) 5.5.1969 tarihli ve 1173 sayılı Kanun çerçevesinde, görev alanı ile ilgili kuruluş ve organizasyonlara üye olmak, gerçekleştirilecek her türlü çalışma ve etkinliğe katılmak, uluslararası sözleşmeler ile kararların getirdiği yükümlülükler doğrultusunda faaliyette bulunmak.

ı) Çalışma alanı ile ilgili konularda yurt içi ve yurt dışında bilimsel araştırmalar yapmak ve yaptırmak, projeler geliştirmek, desteklemek, bunların

uygulamaya konulmasını sağlamak ve uluslararası kuruluşlarla ortak projeler yürütmek.

"Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü", kadınların aile içi ve sosyal hayattan kaynaklanan problemlerle ilgilenmekte; onlara yönelik şiddet, taciz ve istismarı engellemek, kanunlarda sahip oldukları hakların tam ve eşit bir biçimde kullanımı için kamuoyu oluşturmakta; kadınların, ekonomik, siyasî ve sosyokültürel hayata geniş kapsamlı olarak katılımlarını sağlamak için çalışmalarda bulunmaktadır.

Bunun yanında belirtilen hedeflere sistemli bir biçimde ulaşabilmek için kadın politikasının temel esaslarını da tespit etmektedir (Seyyar-Genç, 2010:399).

Genel Müdürlüğün Kadının Ekonomik Statüsünü Güçlendirme Daire

Başkanlığı, Kadının Sosyal Statüsünü Geliştirme Daire Başkanlığı, Dış İlişkiler Daire Başkanlığı ve İletişim, Dokümantasyon ve Yayın Daire Başkanlığı olmak üzere dört ana hizmet birimi vardı. Bunlar:

Kadının Ekonomik Statüsünü Güçlendirme Daire Başkanlığı; kadınların üretim sürecine aktif şekilde katılması ve bu sürece etkili ve verimli katkıda bulunmasının sağlanması amacıyla Genel Müdürlüğün vereceği kararlar

(13)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Genel Müdürlüğün şiddete maruz kalan ve

risk altındaki kadınlara yönelik önleyici,

müdahale ve rehabilitasyon hizmetleri vardır.

Rehabilitasyon hizmetleri ise şiddetin kadın üzerinde bıraktığı

olumsuz etkileri gidermek için verilen

hizmetlerdir.

doğrultusunda hareket eder. Kadınların üretime katılımlarını arttırmak girişimci bir yaklaşım kazanmaları, istihdam kapasitelerini arttırmak kısacası onların ekonomik potansiyellerini ortaya çıkararak ekonomik açıdan güçlenmelerini sağlamak için çalışmalar yapar.

Kadının Sosyal Statüsünü Geliştirme Daire Başkanlığı; kadınlara yönelik olumsuz yaklaşım ve önyargıların önüne geçmek, eğitim programlarının ve sağlık hizmetlerinin fırsat eşitliği sağlayabilecek şekilde hazırlanması ve her kadın ve kız çocuğunun bu hizmetlerden tam anlamıyla faydalanmasını sağlamak, kadına yönelik şiddet, taciz ve istismarın önlenmesi için destek sistemleri oluşturmak ve kadınların karar alma mekanizmalarına eşit katılımlarını sağlamak için çalışır.

Dış İlişkiler Daire Başkanlığı; Genel Müdürlüğün görev alanına giren konularla ilgili uluslararası kuruluşların karar ve uygulamalarını takip etmek, ilgili konularda uluslararası toplantılar düzenlemek, Genel Müdürlüğün Avrupa Birliği ile ilgili çalışmalarda ilgili kurum ve kuruluşlarla koordinasyon sağlamak ve yine Genel Müdürlüğün verdiği diğer çalışmaları yürütmekle yükümlüdür.

İletişim, Dokümantasyon ve Yayın Daire Başkanlığı; medyada kadın haklarını tanıtıcı çalışmalar düzenlemek, kamuoyunda kadın haklarına ilişkin duyarlılık oluşturmak ve bilinç düzeyini yükseltmek amacıyla yazılı ve görsel yayınlar hazırlamak ile yükümlüdür.

Genel Müdürlüğün şiddete maruz kalan ve risk altındaki kadınlara yönelik önleyici, müdahale ve rehabilitasyon hizmetleri vardır. Önleyici hizmetler, kadının şiddete uğramasını önlemek için belirlenen politikalar ve bu doğrultuda yürütülen çalışmalardan oluşmaktadır. Müdahale hizmetleri, şiddete uğramış kadının erken dönemde tanınması, güvenliğinin sağlanması, beden bütünlüğünün korunması, barınma olanağı sağlanması ve tekrar şiddete uğramaması için verilen hizmetlerin tümüdür. Rehabilitasyon hizmetleri ise şiddetin kadın üzerinde bıraktığı olumsuz etkileri gidermek için verilen hizmetlerdir. Sığınma evi hizmeti sonrasında, psikolojik desteği sürdürmek; barınma sorunu yaşayan kadına ev bulmak; işsiz ise meslekî kurslara yönlendirip istihdama katılmasını sağlamak; danışmanlık, fiziksel ve ruhsal sağlık hizmeti vermek ve benzeri hizmetler de rehabilitasyon hizmetleri arasında sayılabilir (Başbakanlık Kadın Sığınma evleri Klavuzu, 2008:18).

Şiddet mağduru kadınların sorunlarının çözümü ve gerekliyse sığınma evine kabulü için ilk başvuru Kadın Danışma Merkezleri’ne yapılmaktadır. Çoğunlukla mesai saatleri dışında çalışan bu merkezlerde sosyal hizmet ya da psikoloji ile kriz müdahalesi eğitimi almış iletişim becerileri gelişmiş alanında uzman kişiler çalışmaktadır. 24 saat ücretsiz hizmet veren Alo 183 Telefon Hattı’ndan da aile içi şiddeti durdurmak için gerekli hukuki ve ekonomik alanda danışmanlık

hizmetlerine ulaşılabilir.

(14)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Toplumun temelini ve en belirgin kurumunu oluşturan Türk ailesinin

bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi,

devamlılığının sağlanması ve sosyal refahının arttırılması kamusal bir görevdir.

Aile birliğinin desteklenmesi, güçlendirilmesi için ilk çalışmalar Anayasanın

41. Maddesine dayanılarak 1989

yılında kurulan Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu ile

başlamıştır.

3 Haziran 2011 tarihine kadar Başbakanlığa bağlı Kadın ve aileden sorumlu devlet bakanlığına bağlı olarak hizmet veren bu kuruluş, o tarihten beri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde hizmet vermektedir.

AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR

Aile insanlık tarihiyle var olmuş, insanlık devam ettiği sürece de var olmaya devam edecektir. Toplumun temelini ve en belirgin kurumunu oluşturan Türk ailesinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi, devamlılığının sağlanması ve sosyal refahının arttırılması kamusal bir görevdir. Aynı zamanda sosyal hizmet mesleğinin önemsediği ve hakkında çalışmalar yaptığı ana alanların başında aile gelmektedir. Tüm dünya ülkeleri bu konuda ulusal ve uluslararası düzenleme ve uygulamalarla nesillerin devamı ve millet olma şuurunun temel kriterlerini oluşturmaktadırlar. Avrupa’da aileyi ele alan bir takım düzenlemeler 1900’lü yılların ikinci çeyreğinden sonra başlamıştır. Ülkemizde bu konudaki kanuni düzenlemelerin tarihçesi çok daha yenidir.

Cumhuriyet döneminde bu konuda birçok düzenleme yapılmakla birlikte Anayasamızın 41. maddesi "Ailenin Korunması" başlığını içermektedir. Bu madde;

"Aile Türk toplumunun temelidir. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulamasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar." şeklindedir.

Toplumsal refahın artması için aile bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sağlıklı gelişim ile devamlılığının sağlanması bir zorunluluktur. Bu nedenle ülkemizde Türk ailesinde çözülmelere neden olan etkenlerin tespit ve çözümü ile aile birliğinin desteklenmesi, güçlendirilmesi için ilk çalışmalar Anayasanın 41.

maddesine dayanılarak 1989 yılında kurulan Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu ile başlamıştır. 29 Aralık 1989 tarihinde 396 sayılı kanun hükmünde kararname ile kurulan bu kurumun hukuki yapısı sık sık değiştirilmiştir. 13.4.1990 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanan 423 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 396 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin bazı maddelerinde değişiklik yapılmıştır. Kurum 13.9.1993 tarihine kadar Aile Araştırma Kurumu olarak çalışmalarına devam etmiştir. 13.9.1993 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 514 sayılı Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Aile Araştırma Kurumu, mezkûr Müsteşarlık bünyesinde Aile Araştırma Genel Müdürlüğüne dönüştürülmüştür. 514 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 8.12.1993 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanan Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmiş ve yeni bir yasal düzenlemeye gidilebilmesi için altı aylık bir süre verilmiştir. 8.6.1994 tarihinde yayınlanan 536 sayılı Kanun

(15)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel

Müdürlüğü adıyla 10.11.2004 tarihinde TBMM Genel Kurulunda

kabul edilerek, yasalaşmıştır.

Aileyi korumak ve desteklemekle mükellef

olan Genel Müdürlük, aile politikasını belirlemek üzere bu alanda (Türk aile yapısı,

aile tipleri, aile çözülmesi- bütünleşmesi, aile içi şiddet, iç ve dış göçün aile üzerindeki tesirleri

gibi) projeler üretir, inceleme ve araştırma

yapar veya yaptırır.

Hükmünde Kararname ile mezkûr 514 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamede hiçbir değişiklik yapılmayarak tekrar yürürlüğe konulmuştur. 536 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 28.7.1994 tarihli Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmiştir. Bu karar sonucunda kurum yasal dayanaktan yoksun hale gelmiştir. 10 yıl yasal dayanaktan mahrum olan Kurumun kanunu, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü adıyla 10.11.2004 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaşmıştır. 5256 sayılı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Kanunu 13 Kasım 2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir (Seyyar-Genç, 2010).

Aileyi korumak ve desteklemekle mükellef olan Genel Müdürlük, aile

politikasını belirlemek üzere bu alanda (Türk aile yapısı, aile tipleri, aile çözülmesi- bütünleşmesi, aile içi şiddet, iç ve dış göçün aile üzerindeki tesirleri gibi) projeler üretir, inceleme ve araştırma yapar veya yaptırır.

Kurum, 08.06.2011 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeni kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:

a) Ailenin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahının arttırılması için ulusal ve uluslararası düzeyde bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak,

b) Ülkemizdeki sosyal sorunların tespiti ve çözümüne yönelik ulusal ve uluslararası alanda bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak, c) Mevcut aile yapısını; aile ve akraba ilişkilerinden kaynaklanan problemler

ile ekonomik, sosyal ve kültürel faktörlerin aile üzerindeki etkilerini araştırmak, aile bireylerinin eğitim fırsatlarından eşit olarak

yararlanmalarını sağlamak,

d) Aileyi tehdit eden, iç dış kaynaklı sorunları, aile içi şiddet ve istismarı, töre cinayetlerini, kötü alışkanlıkları ve bağımlılıkları, tüm bunları doğuran sebepleri, çevresel-sosyal etkilerini incelemek, araştırmak, bunların önlenmesine yönelik destekleyici ve eğitici programlar hazırlamak, e) Ailelerin maddî kaynaklarının rasyonel kullanımını temin maksadıyla

çalışmalar yapmak,

f) Ailedeki yapısal değişimleri, iç ve dış göçün aile yapısına olan etkilerini araştırmak,

(16)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

2001 tarihli ve 4643 sayılı Kanunla, Başbakanlık merkez

teşkilatı içerisinde

“İnsan Hakları Başkanlığı”

kurulmuştur.

g) Kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, sosyal amaçlı vakıf, dernek ve diğer sivil toplum kuruluşları ve özel sektör ile işbirliği yapmak, müşterek projeler gerçekleştirmek ve uygulamak,

h) Nüfus yapısındaki değişimleri izlemek, sorun alanlarını tespit etmek ve bu konuda millî bir politikanın geliştirilmesine yardımcı olmak,

ı) Yurt dışında yaşayan ve/veya çalışan Türk ailelerinin sorunlarını araştırmak ve çözüm önerileri geliştirmek,

i) Görev alanına giren konularda, elektronik, görsel, basılı yayın ve eğitim faaliyetlerinde bulunmak, ulusal ve uluslararası kongre, seminer, şûra ve benzeri toplantılar düzenlemek (Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Kanunu, 2004).

İNSAN HAKLARI ÇALIŞMALARI

Sosyal hizmetin temel değerlerinden biri olan ‘insan değerlidir’ ifadesinden yola çıkarak insan haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik düzenlemeler yapılması amacıyla 12.04.2001 tarihli ve 4643 sayılı Kanunla, Başbakanlık merkez teşkilatı içerisinde “İnsan Hakları Başkanlığı” kurulmuştur.

İnsan Hakları Başkanlığı, insan haklarıyla ilgili konularda ilgili kurum ve kuruluşlarla koordinasyon birliği sağlamak, ulusal mevzuatın uluslar arası uygulamalara paralel düzenlemeler gerçekleştirmek, insan hakları konusundaki mevzuat ve uygulamaları takip etmek, kamuoyunda insan haklarına yönelik duyarlılık oluşturmak ve insan hakları ihlalleri ve ilgili başvuruları incelemekle yükümlüdür. Başbakanlığın ana hizmet birimlerinden biri olan İnsan Hakları Başkanlığı, İl İlçe İnsan Hakları Kurullarına yönelik eğitim çalışmaları

gerçekleştirmektedir. Ayrıca İnsan Hakları Üst Kurulu, İnsan Hakları Danışma Kurulu ve İnsan Hakları İhlal İddialarını İnceleme Heyetlerinin sekretarya hizmetleri de İnsan Hakları Başkanlığınca yürütülmektedir. Şimdi bu ek kurulları görev ve nitelikleri itibarıyla tanıyalım:

İnsan Hakları Üst Kurulu; Başbakanın görevlendirdiği bir Devlet Bakanının başkanlığında Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müsteşarlarından teşkil eder (Madde 4).

Üst Kurulun görevleri ise (Madde 5); insan haklarının korunması ve

geliştirilmesine ilişkin konularda idari ve kanuni düzenlemelere ilişkin çalışmaları yapmak ve gerekli önerilerde bulunmak, insan haklarının korunması ve

geliştirilmesini, insan hakları alanında kaydedilen gelişmeler hakkında kamuoyunun

(17)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

İnsan Hakları Danışma Kurulu; Başbakanın görevlendireceği bir Devlet Bakanlığına bağlı

olarak çalışır.

İnsan Hakları İhlali İddiaları İnceleme Heyeti; Başbakanlığa ihlal iddiasıyla yapılan

başvuruları yerinde inceler ve araştırır.

aydınlatılması sağlamak, kamu kurum ve kuruluşlarınca gerçekleştirilen insan haklarıyla ilgili hizmet içi eğitim programlarının uygulanmasını izlemek, kitle iletişim araçlarına ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik insan hakları eğitimi çalışmalarına katkıda bulunmak, İnsan Hakları Eğitimi On Yılı Ulusal Komitesinde görev alacak öğretim üyesi ve temsilci gönderecek gönüllü kuruluşları seçmek, Komite çalışmalarını izlemek, değerlendirmek ve yönlendirmek, İnsan Hakları Danışma Kurulunda görev alacak kurum ve kuruluş temsilcileri dışındaki üyeleri seçmek, çalışmalarını izlemek ve değerlendirmek, İnsan hakları ihlali iddiaları ile ilgili olarak Başkanlık ve İnceleme Heyetleri tarafından yapılan incelemeleri değerlendirmek ve alınabilecek önlemlere ilişkin tavsiyelerde bulunmaktır.

İnsan Hakları Danışma Kurulu; Başbakanın görevlendireceği bir Devlet Bakanlığına bağlı olarak çalışır. Kurul, insan hakları ile ilgili bakanlık, kamu kurum ve kuruluşları ile meslek kuruluşları temsilcileri, insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve bu alanda yayınları ve çalışmaları bulunan kişilerden oluşur. Kurulun sekretarya hizmetleri İnsan Hakları Başkanlığı tarafından sağlanmakta ve giderleri de Başbakanlık bütçesinden karşılanmaktadır.

Danışma Kurulunun görevleri (Madde 5); insan haklarının geliştirilmesi ve korunmasına ilişkin konularda görüş ve öneri bildirmek, insan haklarına ilişkin olarak ilgili Devlet kuruluşları ile üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları arasında iletişim sağlamak, insan haklarını kapsayan ulusal ve uluslararası konularda danışma organı olarak görev yapmak, Üst Kurul tarafından görüşülmesi istenilen hususları ele almak, insan hakları ihlallerinin ulusal düzeydeki genel durumu ve işkence yasağı, ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü ve diğer temel insan hakları konuları hakkında Bakana ve Üst Kurula raporlar sunmak ve her türlü ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı dâhil insan haklarına ilişkin uluslararası konularda Bakana ve Üst Kurula görüş bildirmektir.

İnsan Hakları İhlali İddiaları İnceleme Heyeti; Başbakanlığa ihlal iddiasıyla yapılan başvuruları yerinde inceler ve araştırır. İnceleme Heyeti, inceleme konusu ve araştırma yerine göre Başbakanın belirlediği Devlet Bakanı tarafından

oluşturulur. Bu heyet, Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı temsilcileri ile insan hakları alanında çalışmalar yapan kişiler ve meslek kuruluşları temsilcileri arasından seçilmektedir.

Heyet gerçekleştirdiği ön inceleme sonrası iddianın kabul edilebilir nitelikte olup olmadığına dikkat eder. Son olarak heyet tarafından kabul edilen ihlal iddiaları İnsan Hakları Üst Kurulu gündemine taşınır.

(18)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Türkiye cumhuriyeti devletinin “sosyal hukuk devleti anlayışı

ve eşitlik ilkesi”

kanunlar karşısında tüm vatandaşlara tanınan yasal hak ve görevlerin

özürlü kişiler için de geçerli olduğunu

gösterir.

Özürlülerle ilgili hususlar ekseriyetle uluslar arası yasalar, anayasa ve buna dayanarak çıkarılan;

sosyal hizmet ve yardımlar, sağlık, eğitim, iş ve yerel yönetimlere ilişkin kanunlarda yer almıştır.

ÖZÜRLÜLERE YÖNELİK ÇALIŞMALAR

Tarihi süreç içinde Osmanlılardan günümüze kadar dezavantajlı gruplar hakkında çeşitli çalışmalar ve uygulamalar yapılmıştır. İslam tarihinde, batıda ve Osmanlı döneminde özürlülere yönelik hizmet ve uygulamalara önceki

ünitelerimizde değinilmiştir. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte özürlülük alanında uluslararası gelişmelere paralel olarak Mustafa Kemal çocuk hakları bağlamında özürlü çocukları da kapsayan ilk belge olan “1924 Cenevre Çocuk Hakları

Bildirgesi”nin imzalamış ve bu alandaki ilk adımı atmıştır. Özürlülükle ilgili hakların aranması, alınması ve uygulaması daha çok İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi

çerçevesinde gelişmiş ve bu bildirge tüm ülkeleri olduğu gibi Türkiye’yi de özürlülerin sorunlarıyla mücadele etmekle yükümlü kılmıştır. Türkiye cumhuriyeti devletinin

“sosyal hukuk devleti anlayışı ve eşitlik ilkesi” kanunlar karşısında tüm vatandaşlara tanınan yasal hak ve görevlerin özürlü kişiler için de geçerli olduğunu gösterir.

1980 yıllarına kadar Cumhuriyet döneminde yapılan düzenlemeler doğrudan özürlülere odaklanmış, onlara özgü bir kanun yapma yoluna gidilmemiştir.

Özürlülerle ilgili hususlar ekseriyetle uluslararası yasalar, anayasa ve buna dayanarak çıkarılan sosyal hizmet ve yardımlar, sağlık, eğitim, iş ve yerel yönetimlere ilişkin kanunlarda yer almıştır.

Bunlar arasında, 1930 tarihli 1580 sayılı eski Belediye Kanunu, eski 3360 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu, eski 1475 sayılı İş Kanunu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık

Bağlanması Hakkında Kanun, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ve 16 Mart 1987 tarihli Sakatların İstihdamı Hakkında Tüzük özürlülük ve özürlüler konusunda öncelikli mevzuat olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ülkemizde de özürlülere yönelik gelişmeler 1980 yılından itibaren hız kazanmıştır. Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından 1980 yılında özürlülük boyutlarının sınıflandırılmasına yönelik deneme maksadıyla “Sakatlıklar, Yetersizlikler ve Engeliliklerin Uluslararası Sınıflandırılması” adında bir tanımlama ve kodlama sistemi oluşturulmuştur. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 3 Aralık 1981 tarihinde aldığı bir kararla bu yılı “Özürlüler Yılı” ilan ederek 1982 yılında “Özürlü Kişilerle İlgili Dünya Eylem Programı”nı yürürlüğe koymuştur. Türkiye’de buna paralel olarak özürlülere yönelik hizmetlerin koordinasyonu ve izlenmesini sağlamak amacıyla 1981 yılında Sakatları Koruma Milli Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Bu çerçevede, bu on yıllık periyotta her yılın 10-16 Mayıs tarihleri arası “Sakatlar

Haftası” kutlamaları çerçevesinde önemli etkinliklerde bulunulmuş ve kamuoyunun dikkati özürlülük ve özürlüler üzerine çekilmiştir. “Özürlüler On Yılı”nın 1993 yılında

(19)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Özürlüler On Yılı”nın 1993 yılında sona ermesiyle tarihi bir anlam taşıyan 3 Aralık günü “Dünya Özürlüler

Günü” olarak kutlanmaya başlanmıştır.

1997 yılına kadar özürlü ve muhtaç kimselere yönelik hizmetler Sosyal

Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu

tarafından verilmekteydi.

sona ermesiyle tarihi bir anlam taşıyan 3 Aralık günü “Dünya Özürlüler Günü”

olarak kutlanmaya başlanmıştır. Bugün diğer ülkelerden farklı olarak ülkemizde hem 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü, hem de 10-16 Mayıs Sakatlar Haftası düzenli olarak kutlanmaya devam edilmektedir.

1982 Anayasasında özürlülerle ilgili düzenlemeler uluslararası kurum ve kurullarda dikkate alınarak güvence altına alınmıştır. 1997 yılına kadar özürlü ve muhtaç kimselere yönelik hizmetler Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından verilmekteydi. Bu yıllardan sonra her hizmet birimi için ayrı ayrı kuruluşlara ihtiyaç hissedilmiştir. Bu doğrultuda Özürlülere yönelik hizmetler de SHÇEK’ten farklı olarak sosyal hizmetler genelinden daha özele indirgenmiş olup, konusu sadece özürlü ve özürlülük olan bir birimin kurulmasına gereksinim duyulmuştur.

Ülkemizde özürlülere yönelik geniş çaplı, köklü ilk yasal hareket 3 Aralık 1996 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “oybirliği” ile kabul edilmiş olan 4216 sayılı Yetki Kanunu ile başlatılmıştır. Bu Kanunla hükümete, Özürlüler İdaresi Başkanlığının kurulması ve özürlülerle ilgili olarak bazı kanunlarda değişiklik yapmak üzere KHK çıkarma yetkisi verilmiştir. Yetki Kanunu çerçevesinde 25 Mart 1997 tarih ve 571 sayılı Özürlüler İdaresi Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK, 30 Mayıs 1997 tarih ve 572 sayılı Özürlülerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında KHK ve 30 Mayıs 1997 tarih ve 573 sayılı Özel Eğitim Hakkında KHK’ ler çıkarılmıştır. Yürürlüğe konulan adı geçen üç kararname özürlüler alanının temel mevzuatını oluşturmuştur (Stratejik Plan 2008-2012, ty).

Böylece Sakatları Koruma Milli Koordinasyon Kurulu kapatılarak, özürlülere yönelik hizmetlerin düzenli, etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesini temin etmek için ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak, özürlüler ile ilgili ulusal politikanın oluşmasına yardımcı olmak,

özürlülerin problemlerini tespit etmek ve bunların çözüm yollarını araştırmak üzere Başbakanlığa bağlı olarak 25.03.1997 tarihinde Özürlüler İdaresi Başkanlığı

kurulmuştur. 571 sayılı KHK ile Türkiye’ de ilk kez adını “özürlüler” den alan bir kurum teşekkül etmiştir.

Birleşmiş Milletler Standart Kuralları özürlülerle ilgili evrensel ilkeler bakımından Başkanlığın genel esaslarını oluşturmuştur. Bunların ardından özel eğitim alanındaki köklü değişiklikleri çağdaş anlayışla yeniden düzenleyen 573 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmıştır. Bu kararname ile özel eğitim alanında önemli bir boşluk doldurulmuştur. Özürlü öğrencilerin normal eğitim okullarında akranlarıyla aynı sınıflarda eğitimi esasına dayanan “kaynaştırma eğitimi” ne bu Kararname sayesinde geçilmiştir.

(20)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

7 Temmuz 2005 tarihinde 5378 sayılı

Özürlüler Kanunu yürürlüğe girerek özürlülüğe yönelik

birçok hakkın ve uygulamanın başlangıcı

oluşturulmuştur.

Kanunun amacı 1.

Maddesinde “aile mahkemelerinin kuruluş, görev ve yargılama usullerini

düzenlemektir”

şeklindedir.

7 Temmuz 2005 tarihinde 5378 sayılı Özürlüler Kanunu yürürlüğe girerek özürlülüğe yönelik birçok hakkın ve uygulamanın başlangıcı oluşturulmuştur.

Kanunun amacı; özürlülüğün önlenmesi, özürlülerin sağlık, eğitim, rehabilitasyon, istihdam, bakım ve sosyal güvenliğine ilişkin sorunlarının çözümü ile her bakımdan gelişmelerini ve önlerindeki engelleri kaldırmayı sağlayacak tedbirleri alarak topluma katılımlarını sağlamak ve bu hizmetlerin koordinasyonu için gerekli düzenlemeleri yapmaktır.

5378 sayılı Özürlüler Kanunu 4 geçici madde ile birlikte 56 maddeden oluşmaktadır. İlk 16 maddesi amaç, kapsam, genel esaslar, sınıflandırma, bakım, rehabilitasyon, istihdam, eğitim, iş ve meslek analizlerine ilişkin açıklamaları içermektedir. Yasanın, diğer bölümleri bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerdeki değiştirilen hükümleri içermektedir. Kurumsal yapılanma açısından, Başkanlığın daha etkin ve verimli çalışabilmesi amacıyla kuruluş kararnamesi olan 571 sayılı KHK de belirtilen yapılanmadan farklı şekilde ana hizmet birimleri yeniden yapılandırılmıştır.

Özürlüler kanununun dayandığı mevzuat içerisinde “Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin” 3. maddesinde sözleşmenin dayandığı genel ilkeler şunlardır:

Kendi seçimlerini yapma özgürlükleri ve bağımsızlıklarını da kapsayacak şekilde, kişilerin insanlık onuru ve bireysel özerkliklerine saygı gösterilmesi; ayrımcılık yapılmaması; engellilerin topluma tam ve etkin katılımlarının sağlanması;

farklılıklara saygı gösterilmesi ve engellilerin insan çeşitliliğinin ve insanlığın bir parçası olarak kabul edilmesi; fırsat eşitliği; erişilebilirlik; kadın-erkek eşitliği;

engelli çocukların gelişim kapasitesine ve kendi kimliklerini koruyabilme haklarına saygı duyulması.

Özürlüler İdaresi Başkanlığı, 08.06.2011 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeni kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

AİLE MAHKEMELERİ

Aile mahkemeleri; aile fertlerinin sosyo-ekonomik ihtiyaçlarının karşılanması kapsamında koruyucu, eğitici, destekleyici ve uzlaştırıcı hizmetlerin sağlanması maksadıyla 26.06.2003 tarihli 4787 sayılı kanunla oluşturulmuştur. Kanunun amacı 1. maddesinde “aile mahkemelerinin kuruluş, görev ve yargılama usullerini

düzenlemektir” şeklindedir.

Ailenin korunmasına yönelik kanuni düzenlemeler Anayasanın 41.

maddesinde temellenmektedir. Bunun yanında; 14.01.1998 tarihli ve 4320 sayılı

(21)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Aile mahkemelerinin kurulmasına ilişkin

kanunla, aile hukukundan doğan dava ve işlere bakmak

üzere, özel bir aile mahkemesi kurulması

amaçlanmıştır

Aynı aile ortamında ve(ya) aynı çatı altında yaşayan, özellikle kadın

ve çocukların şiddete karşı korunmasını öngören 1998 tarih ve

4320 sayılı kanun, ailenin korunmasını

sağlamaktadır.

Ailenin Korunmasına Dair Kanun, 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) aile hukukuna ilişkin hükümleri, Türk Ceza Kanununun aileye ilişkin hükümleri, aile korunmasına ilişkin Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar (örneğin Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi) ve 4787 sayılı

"Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun" bu alandaki düzenlemeleri içermektedir. Aile mahkemelerinin kurulmasına ilişkin kanunla, aile hukukundan doğan dava ve işlere bakmak üzere özel bir aile mahkemesi kurulması amaçlanmıştır (AMK m. 1,11).

Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 2.

maddesinin birinci fıkrasına göre" aile mahkemeleri, Adalet Bakanlığınca Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak her ilde ve merkez nüfusu yüz binin üzerindeki her ilçede, tek hâkimli ve asliye mahkemesi derecesinde olmak üzere kurulur. Ancak yargı çevresi, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca değiştirilebilir".

Buna göre, aile mahkemelerinin, sadece, il merkezlerinde ve merkez nüfusu yüz binin üzerindeki ilçelerde kurulması öngörüldüğünden, bu özel mahkemeler yurdun her yerinde kurulmamaktadır. İllerde aile mahkemesi kurulabilmesi için herhangi bir nüfus yoğunluğu aranmamıştır. Bu açıdan, nüfusuna bakılmaksızın her ilde aile mahkemesi kurulmaktadır.

Aynı aile ortamında ve(ya) aynı çatı altında yaşayan, özellikle kadın ve çocukların şiddete karşı korunmasını öngören 1998 tarih ve 4320 sayılı kanun, ailenin korunmasını sağlamaktadır. Kanuna göre, aile fertlerinden birinin aile içi şiddete maruz kalması hâlinde Sulh Hukuk Hâkimi gerekli tedbirlerden bir ya da bir kaçına birlikte hükmedebilir.

Ülkemizde hızı giderek artan kültürel ve ekonomik değişimle paralel şekilde

“Aile” kavramının barındırdığı değerlerin de yıpranmasıyla bu konudaki sorunların arttığı ve çözümlerinin uzmanlık ister bir hale geldiği gözlemlenmiştir. Kanunla bünyesinde psikolog, pedagog ve sosyal hizmet uzmanı bulunacak aile

mahkemelerinin, aile hukukundan doğan dava ve işlere bakması amacıyla kurulması öngörülmektedir. Bu üç meslek elemanı ekip olarak çalışırlar. Hâkimin görüş bildirilmesi istenen davada aile bireyleri ve onların sosyal çevreleri çeşitli perspektiflerden yola çıkılarak incelenir ve bu üç meslek elemanı inceleme sonucu ortak hazırladıkları raporu hâkime sunarlar. Görüşme ve incelemede uygulanan sosyal hizmet yaklaşımında öncelikle sürece dâhil olan bireylerin özgeçmişi ve aile bilgileri, içinde bulundukları sosyal, kültürel, psikolojik ve ekonomik özellikleri belirlenir. Bireylerin içinde bulundukları sorunun nedenleri, etkileri ve sonuçları bütünden özele doğru analiz edilir, özelde de tarafların sosyal ilişkileri dikkate alınır, sorunların bireyler üzerindeki etkisini gidermeye ya da azaltmaya yönelik

(22)

Türkiye’de Sosyal HizmetlerinTarihsel ve Kurumsal Gelişimi II

Çocuk mahkemeleri bu tarihte ihmal edilen, istismara uğrayan, suç

işleyen çocukları korumayı ve kurtarmayı

amaç edinmiş sosyal reformcu hareketin bir

ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

çözüm önerileri belirlenir. Ayrıca konu hakkında bireyleri bilgilendirerek toplum kaynaklarını kullanmaları yönünde danışmanlık da yapılır (Mavi ve diğerleri, 2006).

Aile mahkemeleri ayrıca, taraflar arasındaki karşılıklı saygı, sevgi ve

hoşgörünün zedelenmesi bakımından eşlerin ve çocukların karşı karşıya oldukları sorunların sulh yoluyla çözümünü, gerektiğinde uzmanların yardımını da alarak teşvik edecektir. Böylece aile mahkemeleri yargılama görevinin yanında, toplumun temel taşı olan ailenin korunmasına yönelik bir takım koruyucu, eğitici ve sosyal tedbirlerin alınması gibi önemli işlevleri de yerine getirmektedir (Aile Mahkemeleri Kuruluş Kanunu, 2003).

Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanuna göre uzmanların tanımlanan görevleri şunlardır:

 Davanın esasına girilmeden önce veya davanın görülmesi sırasında, mahkemece istenen konular hakkında taraflar arasındaki uyuşmazlık nedenlerine ilişkin araştırma ve inceleme yapmak ve sonucunu bildirmek,

 Mahkemenin gerekli gördüğü hallerde duruşmada hazır bulunmak, istenilen konularla ilgili çalışmalar yapmak ve görüş bildirmek,

 Mahkemece verilecek diğer görevleri yapmaktır.

Aile Mahkemelerinin görev alanına giren konular 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun 6. maddesinde yetişkinlere ve küçüklere yönelik koruyucu, eğitici ve sosyal önlemler alınmasıyla ilgili hükümler belirtilmiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgi sosyal hizmet bilimine giriş kitabında verilmişti.

ÇOCUK MAHKEMELERİ

İlk çocuk mahkemesi 1899 yılında Amerikanın Chicago kentinde kurulmuştur (Tomanbay, 1999). Illinois Çocuk Mahkemesinden sonra 1901 yılında

Pensilvanya’da çocuk mahkemesi kurulmuştur. 1917 yılına kadar ABD’nin üç eyaleti dışında tüm eyaletlerinde çocuk mahkemeleri kurulmuştur. Çocuk mahkemeleri bu tarihte ihmal edilen, istismara uğrayan, suç işleyen çocukları korumayı ve kurtarmayı amaç edinmiş sosyal reformcu hareketin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Çocuk mahkemelerinin kuruluşuna götüren 3 önemli faktör bulunmaktadır:

 18. ve 19. yüzyıllar boyunca çocuklara kötü davranılmasına karşı tepki,

 İnsan davranışının doğası hakkında yeni bilgilerin gelişmesi,

 Çocukların koruyucusu olarak devletin yaygın kanun kavramı.

Referanslar

Benzer Belgeler

Erken Cumhuriyet Dönemi erkek yazarların romanları örnekleminde kadın psikolojisi ile ilişkili tematik blokların, tematik birimlerle olan yüzde ilişkisi..

Factors such as commitment to life, satisfaction with health status, help-seeking behavior and social support are protective factors (Atay et al., 2012; Gür- kan and Dirik,

Eşit olmayan niteliklerde ise, bale grubuna hikâyedeki oğlan karaktere oranla (Ort. = .00, S = .00) kız karakteri dâhil etmeyi tercih etmiş olan çocuklar an- lamlı olarak daha

Osmanlı toplumunda hemen bütün sosyal hizmet kuruluşları (bimaristan, imaret, kervansaray vb.) vakıf yoluyla oluşturulmuş ve sosyal hizmet giderleri vakıf kaynakları

Başvuru sahibinin Türkiye’de ve CEİDizler Projesinin hedef illerinden birinde kurulmuş ve faaliyet gösteriyor olan, kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum

İnsan onuruna saygı, ayrımcılık yasağı, özel yaşama saygı, sosyal refah hizmetlerinden yararlanma hakkı, kanun karşısında eşit korunma hakkı, eşitlik, toplumsal cinsiyet

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi Toplumsal Cinsiyet İstatistikleri Veri Portalı (Women Count): 65 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasında beşinci hedef olarak

Sözleşme kadınlara yönelik şiddete ilişkin daha önceki uluslararası sözleşmelere ve insan hakları sözleşmelerine referans vererek, toplumsal cinsiyete dayalı