• Sonuç bulunamadı

“KARMA” nýn “KARMA” nýn ANLAMIANLAMI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "“KARMA” nýn “KARMA” nýn ANLAMIANLAMI"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

HER YERÝ ARAMADAN “YOK” DENEMEZ

TEOZOFÝNÝN ÖNCÜSÜ: MADAM BLA

TEOZOFÝNÝN ÖNCÜSÜ: MADAM BLA V V A A TSKY TSKY

“KARMA” nýn

“KARMA” nýn ANLAMI ANLAMI

YER YER YÜZÜ ÇEKÝRDEÐÝNÝN MANYETÝK SIRLARI YÜZÜ ÇEKÝRDEÐÝNÝN MANYETÝK SIRLARI

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna

Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme ve Okur/Abone Ýliþkileri:

P.K: 227 Beyoðlu/Ýstanbul Yönetim Yeri:

Ceylan Sk. No: 9/bod.kat Güzelyalý, Pendik/Ýst.

Baský:

Hedef Dijital Baský Taksim Cad. No: 19/A

Taksim/Ýstanbul Fiyatý: 7 TL Yýllýk Abone: 75 TL

Yurt Dýþý: 90 TL Cilt: 44 Sayý:518 Þubat 2012

ÝÇÝNDEKÝLER

Gönül Eðitimi

Gereklidir ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Her Yeri Aramadan

“Yok” Denemez.. ... 10

(Tanrý Yanýlgýsý - VI)

Ahmet Kayserilioðlu

Sayýn Denktaþ’la Baþ baþa ... 18

(Arþivden)

Güngör Özyiðit

Teozofi’nin Öncüsü

Madam Blavatsky ... 23

Þule Kayserilioðlu

“Karma” nýn Anlamý ... 30

(Karma ve Reenkarnasyon)

Derleyen: Zühal Voigt

Yunus Emre

Hayatý ve Felsefesi ... 36

Derleyen: Nihal Gürsoy

Din ve Ahlâk Ýliþkisi ... 42

Yalçýn Kaya

Yeryüzü Çekirdeðinin

Manyetik Sýrlarý ... 46

Çeviren ve Derleyen: Nelda Bayraktar

Dergimizin internet sitesini

www.sevgidunyasidergisi.com ve www.dostluk.org adreslerinden ziyaret edebilirsiniz

(3)

Sevgili Dostlar

Ýnsanlýða yaptýðý hizmetlerini taktir ettiðimiz þahsiyetlerden dergimizde sýklýkla bahsediyoruz. Bir sayýda çok fazla olmamasýna dikkat etmekle birlikte bazen bu sayýda olduðu gibi üç ayrý kiþiyi de anmamýz gerekebiliyor. Þiirin, sözün gücü ve büyüsüyle kendi ruhunun ve sevgisinin büyüklüðünü birlikte bize sunan Yunus Emre’nin hepi- mizin gönlündeki yeri asýrlardýr deðiþmeden duruyor. Diðer iki þahsiyet ise, biri kadýn, biri erkek, kahramanlýðýn, yiðitliðin, vazgeçmezliðin, azmin ve temiz izler býrakmanýn iki büyük örneði. Ýkisinin de olaðanüstü yaþamlarý olmuþ, her bir dönemeçte, her köþe baþýnda bir sürpriz, bir tehlike, beklenmedik bir durumla yüz yüze gelebilecek özellikte yaþamlar ve doðru olarak benimsediði ve görev bildiði ne varsa, bu uðurda son- lanan hayatlar. Rauf Denktaþ gerek özel gerekse siyasi ve toplumsal yaþamýndaki tüm acý, sertlik, kaybediþ ve üstesinden geldiði tüm zorluk- lara raðmen gözlerindeki sevecenliði, ruhundaki neþeyi kaybetmemiþ, her fýrsatta onu ortaya koymasýný bilen bir insandý; hem bir dalgakýran gibi dirençli hem sabit ve nabit olarak babacan ve kibar bir erkekti.

Helena Blavatsky ise baþka dünyalarý ve oradaki yücelikleri görmüþ gözlerle bizlere, ta içimize bakarak ve bizleri kýnamadan ama ürperterek sanki þöyle söylüyor: “Ne oluyor? Derdiniz ne? Küçücük dünyalarýnýz- daki “výk -výk” larý býrakýp ne zaman açýlacaksýnýz baþka diyarlara, denizlere? Geldiðiniz gibi gitmeyin, görünenin arkasýndakini görmeyi bilin” Onlar ve onlar gibiler gelirler, vazifelerini yapar dönerler. Bizler de onlarýn izlerindeki güzellikleri bir müddet sonra onlardan geldiðini unutarak içselleþtirir, kendi malýmýz yaparýz. Vermenin en güzel yollarýn- dan biri bu olsa gerek. Bir dostumuzun dediði gibi, tüm insanlýðýn için- den bizleri bu güne getiren 200 - 250 kiþiyi çýkarsak, insanlýk bugünkü durumunda olmazdý. Sevgi Dünyasý olarak onlarý daha da iyi suna- mamýþ olmak endiþesini taþýyabiliriz ancak.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Dr. Refet Kayserilioðlu

Gönül Eðitimi Gereklidir

Ýnsanýn hatalarýndan, yanlýþ kabul ve

inanýþlarýndan kurtulmasý gerekir.

Öncelikle doðruyu ve yanlýþý belli eden DOÐRU YAÞAMA BÝLGÝLERÝ

benimsenmelidir.

Gönül eðitimi metodu

bu yazýda ayrýntýlý

olarak anlatýlýyor.

(5)

GÖNÜL EÐÝTÝMÝ NEDÝR?

Her insanýn çocukluk- tan aldýðý veya sonradan çeþitli etkilerle doðru diye kabul ederek be- nimsediði, bazý yanlýþ kabulleri ve inanýþlarý olabilir. Kiþi bunlarýn yanlýþlýðýný, hattâ kendi- sine zarar verdiðini gördüðü halde, o tutum ve davranýþlarý terk ede- mez. Çünkü onlar çoðun- lukla kolayca yapýlýveren birer alýþkanlýk haline gelmiþlerdir. Yanlýþ tutum ve davranýþlarýn sebebi olan yanlýþ kabul ve inanýþlarý gönlü, yani kiþinin ruhu, öylesine doðru diye benimsemiþ- tir ki, kiþi onlarý deðiþtir- mek için gereken çabayý ve iç mücadelesini göste- remez. Öylece o yanlýþ huy ve yanlýþ alýþkanlýk- lar, zararýný göre göre devam edip gider. Halk arasýnda söylenen, "Can çýkmayýnca huy çýkmaz"

deyimi, adeta gönül eði- timinden kaçýþýn bir ma- zereti olarak tekrarlanýr.

Meselâ çocukluktan kýzmaya alýþmýþ ve iþlerini kýzarak, baðý-

rarak, bazen küfrederek gördürmeye alýþmýþ bir insan, kýzmanýn birçok zararlarýný da gördüðü halde, bunu býrakama- maktadýr. "Öfkeyle kal- kan zararla oturur" atasö- zünü de "çok doðru"

diye onayladýðý halde, bu huyundan vazgeçme çabasýný gösterememek- tedir. Sebebi gönül eðiti- minin nasýl yapýlacaðýný bilmemesi ve bu yoldaki bir çabanýn yararýný görememesidir.

Gönül eðitimi çok gereklidir, hattâ zorun- ludur. Kiþi bunun meto- dunu iyice bilirse bunu iyi bir þekilde uygulaya- bilir. Hele gönül eðitimi- ni bilen bir eðiticinin yönetiminde bunu kolay- ca uygulamaya ve kendi- ni çok sevindiren baþarýlý sonuçlarý almaya

baþlayabilir.

Ýnsan dünyada hata- larýndan, yanlýþ kabul ve alýþkanlýklarýndan ve yanlýþ inanýþlarýndan kurtulmaya, yani arýn- maya mecburdur.

Arýnmak için öncelikle hatalarýnýn, eksiklerinin ve yanlýþ davranýþlarýnýn

neler olduðunu bilmesi gerekir. Hatalarýn neler olduðu, gerek dinlerin verdiði eðitimle, gerek toplumlarýn örf ve âdet- leriyle ve kanunlarýn çiz- diði genel ahlâk kurallarý ile belli olmaktadýr.

Meselâ hýrsýzlýk veya baþkasýnýn haklarýna tecavüz kötüdür ve suç- tur. Kýzmak, hiddet kötüdür, zararlýdýr. Kin tutmak daha büyük kötülüktür. Yalan, aldat- mak suçtur. Nefret, düþ- manlýk kötüdür. Kýs- kançlýk ve haset kötüdür.

Arkadan konuþmak, gýy- bet, arkadan kötülemek kötüdür, suçtur.

Bunlarýn çoðunu dinler de günah saymýþtýr.

Kanunlar ise bir baþkasý- na fiili bir zararý

olmayan ve sözde kalan þeyleri suç saymamak- tadýr. Hâlbuki eylemin ilk adýmý düþünce ve konuþmadýr. Ama bir kiþiye iftira etmek, bunu basýnla veya yayýnla duyurmak, kiþiyi toplum gözünde suçlu duruma düþürür. Ona büyük zarar verir. Ýþte bu da büyük bir suçtur. Dinler yönün-

(6)

den de iftira büyük günahtýr. Ýffetli, temiz bir kadýný fahiþe gibi göster- mek, öylece onu toplum gözünde damgalamak nasýl büyük suç ve gü- nahsa, suçsuz bir insaný hýrsýzlýkla, rüþvet almak- la veya zimmetine para geçirmekle suçlamak da o derece büyük bir kötü- lüktür. Haksýz suçlamak, yani iftira etmek, hem suçtur hem de günahtýr.

Ama bu ülkede bu suç ve bu günah ne kadar çok iþleniyor!.. En baþta poli- tikacýlar, rakiplerini kötüleyerek, iftira ede- rek, haksýzca suçlayarak kendilerini yükseltecek- lerini sanýyorlar. Hâlbuki insan kardeþini hor tut- manýn kendini de alçalt- týðý bilgisi benimsense, bu yanlýþ ve bu hata böyle ulu orta iþlenmez.

DOÐRULARI BÝLMEK GEREKÝR Hangi davranýþýn, hangi konuþmanýn ve hattâ hangi düþüncenin suç olduðunun ve yanlýþ olduðunun bilinmesi için, doðrularýn görülmesi ve öðrenilmesi gerekir öncelikle. Doðruyu ve

yanlýþý belli eden, doðru veya yanlýþ düþünce ve davranýþlarý gösteren bil- gilere biz "DOÐRU YAÞAMA BÝLGÝLERÝ"

diyoruz. Bu bilgiler kiþinin neleri yaparsa yükseleceðini ve olgun- laþacaðýný, nelerden kaçýnýrsa arýnacaðýný, gönlünün temizleneceði- ni belli ediyor. Doðrularý ve yanlýþlarý belli eden bilgiler dinler kanalýyla gelmiþtir önceleri. Sonra kiþilerin ve toplumlarýn uzun tecrübeleri, acý, tatlý denemeleri, onlara nele- rin doðru, nelerin yanlýþ olduðunu göstermiþtir.

Günümüzde bu bilgiler, yükselmiþ Büyük Ruhlar (Öte âlemdeki yücelmiþ varlýklar) aracýlýðýyla in- sanlara doðru yolu gös- termek için gönderiliyor.

Yeni bilgilerden birisi þudur meselâ: Tüm in- sanlar Yaradan'ýn sevgi- sinden, O'nun sevgi özünden varolmuþlardýr.

Yani herkesin içinde O'n- dan bir öz var. Biz ona ÖZ-RUH diyoruz. Öz Ruh tekâmüle ihtiyacý olmayan, O'ndan gelen ve O'na dönecek olan bir cevherdir. Ýnsanýn tekâ-

mül eden, geliþen, yükse- len yönü ise EREN- RUH'tur. ÖzRuh, Eren- Ruh'a güç verir, enerji verir ve ona örneklik ya- par. Þimdi bu bilgi, bi- zim Yaradan'a ne kadar yakýn olduðumuzu, O'nu gönlümüzde bulabilece- ðimizi, ama O'nu bula- bilmek için gönlümüzü arýndýrmamýz ve bilgiler- le, tecrübelerle yükselt- memiz gerektiðini gös- teriyor.

Yükselmek ve arýnmak için de bir iki cümle ile formüle edebilecek bil- giler var. Bu Doðru Ya- þama Bilgilerini benim- seyen ve düzenle uygu- layan kimseler gerçekten gönüllerini arýtýrlar ve tekâmül ederler, olgun- laþýrlar ve üstün insan olurlar. Yükselmek için, yükselmenin merdiveni dediðimiz beþ esasýn benimsenip uygulanmasý gerekiyor. Yani iyilik etmek, iyiliði yerinde, dozunda yapmak, doðru olmak, dürüst olmak, ama faydalý doðru olmak gerekiyor. Çalýþmak, düzenli, planlý, programlý bir þekilde çalýþmak gerekiyor. Bilgileri artýr-

(7)

mak, sistematik bir bil- giye sahip olmak gerekiyor. Yani kiþinin bilgileri yýkýlmýþ bir kütüphane gibi olmamalý, belli esaslara baðlý ve konulara göre tasnif edilmiþ olmalýdýr. Ayný zamanda kiþi o bilgilerin doðruluðuna inanmalý ve onlarý uygulayabilme- lidir. Ýnsan Yaradan'ýný ve O'nun Sevgisinden Varettiði her þeyi, en baþta insan kardeþlerini candan sevebilmelidir.

Çünkü insanlar birbirleri- ni sevdikçe birliðe ulaþýr- lar; kavgalar, ayrýlýklar, düþmanlýklar kalkar ve

insanlar dost olurlar. Ýn- sanlar Yaradan'a da sev- giyle, bilgiyle yaklaþýrlar.

Arýnmak için yalandan, arkadan konuþmaktan (gýybet), hiddetten, yani kýzmaktan, kinden ve hakka tecavüzden kurtul- mak gerekiyor. Bunlara ek olarak nefretten, tiksinmekten uzak dur- mak, kýskançlýðý ve hase- di býrakmak icap eder.

Ýþte ilk adýmda insan- lara çok lâzým olan Doðru Yaþama Bilgileri bunlardýr. Bu bilgileri benimseyenler için bu

bilgiler bir rehberdir.

Doðru yolda yürümenin kýlavuzudur. Düþüncele- rimizi ve davranýþlarý- mýzý o rehber, o kýlavuz bilgilere uydurduðumuz oranda biz arýnýrýz, yük- seliriz, herkesin ve Yara- dan'ýn sevdiði, beðendiði üstün insan oluruz.

Dünya insan için aslýnda bir okuldur. Üstün insan olma ve insanüstü merte- belere geçme okuludur.

GÖNÜL EÐÝTÝMÝ NASIL YAPILACAK?

Þu açýklamalar gönül eðitiminin ne kadar ya-

(8)

rarlý ve ne kadar gerekli olduðunu gösteriyor.

Çünkü insan yanlýþlarýný, hatalý düþünce ve davra- nýþlarýný ancak böyle bir eðitimle atabilir, iyi, doðru, yararlý ve gerekli bilgi, düþünce ve

davranýþlarý da böyle bir eðitimle benimseyebilir.

Eskiden gönül eðitimi tekkelerde, dergâhlarda, toplumdan kýsmen ayrýla- rak yapýlýrdý. Ve o çeþit eðitim, zor olan ve uzun zaman alan, herkesin kolayca yapamayacaðý bir eðitimdi. Bugüne uygun yeni bilimsel metotlarý bulmamýz ve onlarýn doðruluðunu gö- rerek benimsememiz ve uygulamamýz gerekiyor.

Bizim bulduðumuz ve arkadaþlara uygulat- týðýmýz metod þöyledir:

1.Önce gönül eðiti- minin önemini tam kavramak gerekiyor.

2.Sonuca ulaþacaðýna tam inanmak ve buna ulaþmayý candan iste- mek.

3.Bu konuda her çabayý göstereceðine kesin karar vermek.

4.Hangi konuda eðitim yapýlacaksa, o konudaki eksik veya yanlýþ kabul- leri iyice belirlemek.

5.O konudaki doðru davranýþýn ne olacaðýný iyice belirlemek.

6.Yanlýþ davranýþýn ne gibi zararlar getirdiði ve getireceði iyice görüle- cek. O yanlýþa devam etmenin kaybettireceði þeyler belirtilecektir.

7.O konuda doðru davranýþý tam benimse- yince neler kazanabile- ceði iyice belirtilecek.

Ve bu bulgularýn doðru- luðundan hiçbir kuþku- nun kalmamasý için onlar üzerinde düþünülecek ve tartýþýlacaktýr.

8.Yanlýþýn, yanlýþ yön- lerini ve zararlarýný iyice gördük. Doðrunun, doðru olduðunu, faydalý ve gerekli olduðunu da anladýk. Onu uygula- manýn bizim için zorunlu olduðunu da iyice kabul etmemiz ve benimse- memiz gerekmektedir.

9.Sonra tahayyül safhasý geliyor.

Tahayyüle baþlamadan önce hiçbir þey düþün- meden zihin 3-5 dakika iyice boþaltýlacak. Yavaþ nefes alarak bütün düþüncelerden zihin ve gönül arýndýrýlacak.

10.Kurtulmamýz gereken yanlýþ tutum ve davranýþtan tam kurtul- duðumuz tahayyül edile- cek. O duruma gelince neler kazanacaðýmýz, ne durumda olacaðýmýz iyice zihinde canlan- dýrýlacak.

11.O konuda kazan- mamýz gereken iyi ve doðru yaþama bilgileri düþünülecek. Onu kazandýðýmýz zaman ne halde olacaðýmýz iyice tahayyül edilecek.

12.O üstün duruma gelmek isteði bütün zih- nimizi ve gönlümüzü kaplayacaktýr.

Bunu bir örnekle gösterelim: Kolayca yalan söyleme alýþkanlýðý olan bir insaný ele alalým.

Çocukken yaptýðý kusurlardan dolayý annesinin veya babasýnýn ceza vereceðinden kork-

(9)

tuðu için, suçunu inkâr etmekle baþlayan yalan alýþkanlýðý, okulda öðret- menlere karþý da devam etti. Sonra arkadaþlarýna da yalan söyledi.

Yaptýklarýný inkâr etti hep. Arkadaþlarý arasýnda adý "yalancýya" çýktý.

Fakat kaç yaþýna geldi, hâlâ yalan söylemekten vazgeçmedi. Bazen övünmek için de, bazen hiç gerek yokken de yalan söylüyor. Yalaný ortaya çýkýnca utanýyor.

Ama bu kötü alýþkan- lýðýndan veya huyundan bir türlü vazgeçmiyor.

Ona bu hatasýndan kurtu- labileceðini söyledik.

Bunun için bir gönül eðitimine girmesi gerek- tiðini bildirdik. Kabul etti. "Olur, bana yardým edin, bu eðitimi

yapayým" dedi.

Þimdi yukarýda 12 maddede sýraladýðýmýz eðitime baþlayalým. Ona soruyoruz.

1) Gönül eðitiminin önemini iyice kavrýyor musun? Çünkü ancak böyle bir eðitimle sen bu kötü huyundan kurtula- bilirsin. "Evet, kavrýyo-

rum ve bunu candan istiyorum" dedi.

2)"Öyleyse, sonuca mutlaka ulaþacaðýna tam emin olacaksýn, tam ina- nacaksýn. O zaman bu iþe þevkle, hevesle ve heye- canla baþlarsýn" diyoruz.

3)"Evet, sonuca mutla- ka ulaþmayý istiyorum, bu konuda gerekli çabayý, sürekli göstere- ceðim. Mutlaka sonuca ulaþacaðým" dedi.

4)Yalanýn neden zarar- lý, neden kötü olduðunu iyice düþünelim. Yalan er geç ortaya çýkar. Yalan söyleyene insanlarýn gü- veni kalmaz. Yalan ayrý- ca insanýn üstünü örter.

Eksik ve hatalarýný ele alýp düzeltmesini engel- ler. Yalancýlar sevilmez, onlarýn sözlerine inanýl- maz. Yalanla iþ yürüten- ler bir gün gerçekler ortaya çýkýnca kimsenin yüzüne bakamaz.

Öyleyse yalandan mutla- ka vazgeçmek gerekiyor.

Kiþi de kesin karar verdi:

"Bunun kötü bir huy ve kötü bir alýþkanlýk olduðunu kabul ediyo- rum. Ondan mutlaka kur-

tulmak istiyorum."

5)Doðru davranýþlarý ve doðruluðu istemek gerekiyor. "Doðruluk iyidir, faydalýdýr. Doðru olan her yerde saygý uyandýrýr. Ve doðru olan huzurludur, hiçbir þeyden korkmaz." Yalaným ortaya çýkacak diye bir endiþesi olmaz. Elbette karþýmýzdaki için faydalý bir doðruluk iyidir. Bazý þeyler vardýr ki açýklan- masýnýn kimseye bir fay- dasý yoktur, ama açýk- layana zararý olabilir.

Meselâ, mücadele ettiði, yenmeye çalýþtýðý bir hatasýný veya eksiðini ulu orta söylemesi her zaman doðruluk deðildir. Bunun kimseye faydasý yok, ama kendisine zararý var.

Bir de karþýmýzdakine zararý olan bir doðruluk da olabilir. Bir yakýný ölmüþ bir kiþiye, onu hazýrlamadan, o günkü þartlarýna bakmadan

"pat" diye söylemek doðru deðildir. Öyleyse doðruluk faydalýlýkla bir- leþmiþ bir doðruluk olmalýdýr.

6)Yanlýþ davranýþa, yani burada yalana

(10)

devam etmenin zararlarý tekrar düþünülecek.

7) Keza doðru davranýþ üzerinde tekrar tartýþýla- cak bu konularda içte hiçbir kuþku ve tereddüt býrakýlmayacaktýr.

8)Yalandan kurtulmak ve her yerde faydalý doðruluk içinde olmak doðrudur, yararlýdýr, gereklidir ve zorunludur diyeceðiz.

9) Boþalmayý

yapacaðýz ve tahayyüle baþlayacaðýz.

10)Yalandan tam kur- tulduðunuzu tahayyül edeceksiniz. Tam kurtu- lunca nasýl huzurlu, nasýl mutlu olacaðýnýzý

düþüneceksiniz. Ýçinizde yalanýn ortaya çýkmasý endiþesi kalmayacak.

Ýnsanlarýn gözlerine rahatça bakabileceksiniz.

Yalan söylerken bakamý- yordunuz. Herkesin size saygýsý ve güveni arta- cak. Kendinizi herkesin güven ve saygý duyduðu bir kiþi olarak tahayyül edeceksiniz.

11) Doðruluðu tam

benimsediðinizi tahayyül edeceksiniz. Tam benim- sediðiniz zaman önce sizin kendinize saygýnýz, güveniniz artar. Her yer- de alnýnýz açýk, baþýnýz dik olur. Korkacak, gizleyecek bir suçunuz, hatanýz olmaz. Siz her- kese hakça davranýyor- sunuz, insanlara saygý ve sevgi duyuyorsunuz, onlara deðer veriyor- sunuz. Baþkalarýnýn hak- sýzlýðýna engel olmaya çalýþýyorsunuz. Ama onlar bir kötülük ve hak- sýzlýk veya yalan yap- mýþsa, siz onlarýn seviye- sine inmiyorsunuz, iyili- ðin de, kötülüðün de dönücü olduðunu biliyor- sunuz. Bunlarý düþünerek tam doðru olduðunuzu tahayyül ediyorsunuz.

Yalana doðrulukla, kötülüðe karþý iyilikle cevap vermeye çaba har- cýyorsunuz.

12)Bu düþünce ve tahayyüller devam ettikçe yanlýþ düþünce ve davranýþlardan süratle kurtulmakta olduðunuzu, iyi ve doðru davranýþlarý süratle benimsediðinizi görüyorsunuz. Daha mükemmel, daha üstün

olmak isteði ve heyecaný bütün benliðinizi sarýyor.

DOÐRU YAÞAMA BÝLGÝLERÝNÝ TAM BENÝMSEMEK GEREKÝR

Ýnsanýn yanlýþ ve eksik bilgilerinin doðurduðu yanlýþ davranýþlardan tamamen kurtulmasý o kadar önemli, o kadar mutluluk verici ve yücelticidir ki, insan o yola bilinçli olarak gir- ince her gün bir kaleyi fethetmenin heyecanýný ve coþkusunu yaþar.

Kendini fethedenin en büyük fatih olduðunu söylenmiþti. Bizim Celselerimizde

"Arzularýnýza hâkim olunuz.

Hükmetmek istiyor- sanýz, önce kendinizi fethedin ki, asýl fatih odur. Aksi halde köle olursunuz. Nefsinizi kontrolden

vazgeçmeyin.

Birbirinizi sevin"

demektedir. Ancak gönül eðitimi ile doðru yaþama

(11)

bilgileri gönle benim- setilir. Ýnsanýn ailesinden, çevresinden, toplumdan, basýn yayýndan aldýðý birçok yanlýþ kabul ve inanýþ var. Bunlarýn bazýsý hurafe ve safsata sýnýfýna bile girebilir.

Cuma günü iþ yapmak iyi deðildir. Salý günü veya 13 rakamý uðursuz- dur. Neden? Nedeni yok.

Birisi öyle bir söz etmiþ, herkes de bunlara düþün- meden inanmýþ. Yanlýþ bilgiler o kadar çok insanlarýn kafasýný doldurmuþ ki, bunlarýn hepsinin tek tek ayýklan- masý gerekir. Ayrýlýk,

düþmanlýk aþýlayan fikir- ler ve telkinler bunlarýn baþýnda geliyor.

Çocukken doðrularý benimsemek elbette en kolay olandýr. Çocuk- larýmýza, tüm insanlarýn ayný özden, Yaradan'ýn sevgisinden yaratýlmýþ kardeþler olduðu benim- setilmelidir. Din, millet, ýrk ve renk ayrýlýklarý özde bir olduðumuz gerçeðini deðiþtiremez.

Herkesin milletine, dini- ne, rengine ve ýrkýna say- gý duyarsak onlar ayrýlýk sebebi olmaktan çýkar.

Korkularý ve hurafeleri de çocuklarýn kafasýna yerleþtirmemelidir.

Onlarý yükselmenin beþ esasýný benimseyen ve uygulayan insanlar olarak yetiþtirmek çocuk- lara en büyük hizmeti yapmaktýr.

Ýþin en güzeli, her þeye O'nu anarak baþlamaktýr.

Sýkýntýda olduðunuzda aklýnýza geliveren, yardým istediðiniz O'dur þüphesiz; her þeyinizin iyi ve düzgün olduðu anda yine hatýrlayýp þükredeceðiniz O olmalý.

(12)

Evde kaybettiðimiz çok kýymetli bir eþya- mýzý ararken, þans yüzümüze gülüp kýsa bir sürede buluverince ne kadar bayram ederiz.

Þanssýzlýk bu ya, bulamazsak ne yaparýz? Evin altýný üstüne getirir, iðneden ipliðe her yaný

didik didik aramaz mýyýz? Yine de bulamazsak, ancak o zaman mantýklý olarak: "Aradýðým ev- de yok, herhalde baþka yerde kaybettim" de- meye hak kazanýrýz. Ateist inançtaki, madde ve canlýlarý yaratan bir varlýða inanmayýp "yok"

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

Tanrý Yanýlgýsý - VI

Her Yeri Aramadan

“Yok” Denemez!..

Resim: Josephine Wall

(13)

diyen kardeþlerimize de ayný mantýkla þöyle cevap vermemiz gayet doðal:

“Ýnsanlýðýn gündemine girmiþ olan her olayý, her bilgiyi iyice inceleyip, hiçbir þeyi görmezden gelmediniz ve üzerinde derinliðine düþündünüz de mi, gönül rahatlýðýyla ‘yok’ deyiveri- yorsunuz!”

Richard Dawkins "Tanrý Yanýlgýsý" kitabýnda, yeryüzünde canlýlarýn oluþmasý ve geliþmesini, Charles Darwin ve Russel Wallace'ýn ortaya koyduðu evrim teorisi ve özellikle "doðal seçi- lim" kuralýyla açýklamaya çalýþýyor. Bir ya- ratýcýya, bilinçli bir plan ve eyleme gerek olmadan kendiliðinden iþleyen bir doða kanunu sonucunda oluþtuðumuzu söylüyor. Gelecek yazýlarýmýzda hem Darwin teorisini onaylayan olaylar ve düþünceler üzerinde hem de ancak ve ancak Yaradan'ýn ortaya koyduðu düzen ve kurallarla canlýlarýn oluþup geliþebileceði düþünceleri üzerinde duracaðýz. Özellikle her bir canlý türünün sýrf kendisine özgü olan içgüdü organ ve düzeneklerinin doðal seçilim- le kendiliðinden oluþup oluþamayacaðýný örnekleriyle tartýþacaðýz.

Dawkins canlý oluþumunu doðal seçilimle açýkladýðýný düþünüp, tatmin olabilir. Ancak böylece evin sadece bir odasýný, þöyle bir arayýp: "Orada Tanrý'yý bulamadým" diyebilir sadece. Ama ev, tek odadan ibaret deðil ki!

"Diðer odalarý da ara lütfen" demek hakkýmýz.

Evrenin daha baþlangýcýndaki büyük planý ve maddenin canlýlarý oluþturacak yetenekte nasýl ince bir düzenle hesaplanýp planlandýðýný en yetkili bilim adamlarýnýn sözlerinden öðrendik.

En iyisi bazý ekler de yaparak bunlarý hýzlýca tekrar gözden geçirelim. Sonra da Dawkins'in

kendi ülkesi olan Ýngiltere'de her branþtan dünyanýn en büyük bilim adamlarýnca gerçek- leþtirilmiþ, kitaplara bültenlere kaydedilmiþ parapsikolojik fenomenlerden, eski yazýlarý- mýzda deðinmediðimiz bazýlarýný tekrar ince- leyelim. Çünkü bunlarýn her ikisi de evin diðer odalarý.

HEPSÝ KAPLUMBAÐA…

Ýnsanoðlunda sonsuzluk kavramý hep var.

Yana yatmýþ 8 rakamýyla matematikçiler bunu kitaplarýnda gösterip duruyorlar. Evren ve madde için de bunu ileri sürenler tarih boyun- ca hep olageldi. Maddenin bir baþlangýcý olmadýðýný, sonsuzdan beri hep varolduðunu yakýn tarihe kadar bazý bilim adamlarý söyleyip duruyorlardý.

Bu sonsuzluk düþüncesini, "Dünya neyin üzerinde duruyor?" sorusunun cevabý olarak güzel bir fýkrada sivri akýllý biri sorulardan bunalýnca anýnda ortaya koyarak, pek o kadar da sivri akýllý olmadýðýný kanýtlayývermiþ. Sivri akýllý sandýðýmýz kiþi arkadaþýna dünyanýn iri bir kaplumbaðanýn üzerinde durduðunu, onun devinmesinden depremlerin oluþtuðunu söy- leyince, arkadaþý dayanamamýþ "Peki, o kaplumbaða neyin üzerinde duruyor?" diye sormuþ. Cevap kolay: O da bir baþka kaplum- baðanýn üzerinde. Ama soru tekrarlanmýþ.

"Peki o neyin üzerinde?" Cevap yine ayný: O da bir diðer kaplumbaðanýn üzerinde. Ama ayný soru peþpeþe tekrarlanýnca bizimki dayana- mamýþ ve cevabý yapýþtýrmýþ: "Amma da sor- dun ha, hepsi kaplumbaða be!.."

Sonsuzluk kavramý idrakimizin içinde olduðundan, dediðim gibi yakýn tarihlere kadar bazý bilim adamlarý evrenin ve maddenin son- suzdan beri varolduðunu, bir yaratýcýsýnýn

(14)

bulunmadýðýný rahatlýkla söylüyorlardý. Ancak evrenin ve maddenin 14 milyar yýl kadar önce Büyük Patlama (Big Bang) ile bir zerreden oluþtuðu, matematikle ve inandýrýcý fiziki bul- gularla ortaya konduðundan, artýk bu iddialara pek rastlamýyoruz. Enerjinin hiç yok olmayýp sadece þekil deðiþtirdiði, yoktan da oluþmadýðý fizik biliminin temel kuralý. Bu durumda inanç sahipleri haklý olarak soruyorlar: "O bütün enerjinin ve tüm evrenin temeli olan tek zerreyi kim varetti?.." Çünkü enerjinin yoktan varedilmediði bilimin temel kuralý. Buna yeter- li bir cevabý ben hiçbir yerde göremedim. Fizik kanunlarýyla ters düþmemek için, herhalde için için, belki de önceki evrenlerin büzüþerek tek zerreye dönüþtüðü, bunun böylece tekrarlanýp durduðunu düþünüyor olabilirler. Yine sonsuz- dan beri varolma kapýsýna çýkýyor böylesi. Eðer düþünce böyleyse bunun altýný þiddetle çizmek gerekiyor. Çünkü madde için ezeli sonsuzluðu düþünebilen kafalarýmýz, Yaradan için de "O hep vardý" diyemez mi? Ve artýk "O'nu kim yarattý?" sorusu boþlukta kalmaz mý?!..

Evrene 14 milyar yýl gibi bir ömür biçilmesi, her þeyi rastlantýlarla açýklamaya çalýþanlarý çok zorda býraktý. Sonsuzluðun yanýnda 14 mil- yar da ne ki?.. Artýk daktilo tuþlarýna geliþi- güzel basan maymunlarýn, tesadüfen bir Hamlet kitabýný ortaya çýkarývereceklerini kim ileri sürebilir rahatlýkla? Her mucize gibi gördüðümüzü o kýsa 14 milyara sýðdýrmak zorundayýz artýk.

Öyleyse þimdi biz evrenin oluþumunun ilk saniyelerinden baþlamak üzere maddenin nasýl da canlýlarý ortaya çýkarmak üzere program- landýðýnýn kanýtlarýný en yetkili bilim adamlarýndan tekrar dinleyelim. Ve böylece evin her odasýndaki Tanrý'nýn ayak izlerini görmeye çalýþalým.

DÜZEN DAHA BÝRÝNCÝ SANÝYEDE BAÞLIYOR

** Evren niçin çöken modellerle sonsuza dek geniþleyen modelleri ayýran "kritik hýza" çok yakýn hýzla geniþlemeye baþladý? Öyle ki, þimdi 10 milyar yýl sonra bile hâlâ kritik hýza yakýn bir hýzla geniþlemekte. Büyük Patla- madan bir saniye sonraki geniþleme hýzý, yal- nýzca 100 bin milyarda bir oranýnda az olsaydý bile, evren daha bugünkü büyüklüðüne eriþme- den çökmüþ olurdu. (Stephen Hawking- Zamanýn Kýsa Tarihi S:159)

** Eðer karbonda 7,82 milyon voltluk bir enerji düzeyi varsa o zaman üç helyum atomu birleþebilir ve 7,82 düzeyi olmadýðý zaman- kinden biraz daha uzun bir süre beraber kala- bilirlerdi. Böylece biraz daha uzun kaldýklarýn- da, baþka bir þeylerin oluþmasý ve yeni ele- mentler yapýlmasý için gerekli zaman sað- lanacaktý. Eðer karbonda 7,82 milyon voltluk bir enerji düzeyi varsa, periyodik tablodaki diðer elementlerin nereden geldiði anlaþýla- bilirdi. Böylece dolaylý ve tepetakla bir irdele- meyle karbonda 7,82 miyon voltluk bir düzey varolmasý gerektiði tahmin edildi. Laboratuar deneyleri de bunun gerçek olduðunu gösterdi.

Bu nedenle dünyada bütün öbür elementlerin varolmasý karbondaki bu özel düzeyin varlýðý ile yakýndan iliþkilidir. (Richard Feynman - Fizik Yasalarý Üzerine S: 144)

** Atomdaki elektronlarda mevcut olan dýþarlama ilkesinin (ayný konumda bulunama- ma) dünyayý "tekdüze" olmaktan çýkartýp

"enteresan" bir hale getirdiðine dair kanýtýmýz artýk hazýr haldedir. Bu ilke olmasaydý, Lityum atomundaki üç elektron da sýkýca baðlanmýþ vaziyette olacak ve Lityum diðer atomlarla et- kileþim açýsýndan Helyumdan bile daha isteksiz olacaktý. Dýþarlama ilkesinin varlýðý mevcut

(15)

olmasaydý, elektron ve proton sayýlarý arttýðý ölçüde, atomlar daha da sýký bir biçimde baðlanacak ve kimyasal tepkimeye giderek daha az meyil göstereceklerdi. Çok kasvetli bir dünya olurdu bu. (101 Soruda Kuantum - S:85)

** Bugün fizikçiler madde ve karþý madde arasýnda tam simetri olmamasý sayesinde, Büyük Patlamadan hemen sonraki evrenin ilk döneminde, kuark ve karþý kuarklarýn eþit sayý- da olmadýklarýný düþünmekteler. Hesapla- malara göre her 1 milyar kuarka karþýlýk olarak 999 milyon karþý kuark vardý. Toz bulutu daðýldýðýnda her 1 milyar kuark içerisinden biri yaþamýný sürdürerek protonlarýn, nötronlarýn, galaksilerin, yýldýzlarýn, gezegenlerin ve biz- lerin oluþumunu saðladý. (101 Soruda Kuantum- S: 191) ( Bu simetrinin olmadýðýný kanýtlayan 1980 yýlý Fizik Nobel Ödülü sahibi Val Fitch bu kanunun bizim varoluþ nedenimiz olduðunu söylemekten çok keyif alýrmýþ.)

** Nobel Ödüllü büyük fizik bilginlerinin bu harika buluþ ve görüþlerine hiç baþvurmadan,

her gün her iþimizde rahatça kullandýðýmýz suyun; doðadaki iki büyük yasayý çiðneme pahasýna yaþamýmýzý sürdürmemize nasýl programlandýðýný bir kez daha hatýrlayalým:

Biliyoruz ki bütün cisimler ýsýnýnca geniþler.

Su da öyle. Örneðin suyu 10 dereceden 14 dereceye ýsýttýðýmýzda hacmi artar ve dolayýsýy- la yoðunluðu azalýr. Eðer su doðadaki bu genel kanuna her sýcaklýkta uysaydý, sýfýr derecedeki buz eridiðinde en yoðun su, bu sýfýr derecedeki su olacaðýndan denizlerde ve okyanusta en dibe çökecek ve biraz soðuduðunda da buz haline gelecekti. Böylece dipten yukarýya kadar git- tikçe buz kitlesi artacaðýndan, sonunda bütün denizler donup kalacaktý. Tabii ki artýk ne balýklarýn ne de bitkilerin varolmasý ve yaþa- masý söz konusu bile olmayacaktý. Olaylarýn böyle yürümediðini, denizlerin dipten deðil yüzeyden itibaren donduðunu ve canlýlarla kaynadýðýný biliyoruz. Peki nasýl oldu bu?!.

Çok kolay: Doða kanunlarýnda çok ufak bir terslik yapýlarak; hem de en uygun yerde. Eðer bu terslik örneðin 10 derece ile 14 derece

Fotoðraf: Paul Nicklen

(16)

arasýnda yapýlsaydý hiç iþimize yaramayacaktý.

Terslik en uygun yerde sýfýr derece ile 4 derece arasýnda yapýlýyor. Yani su sýfýrdan 4'e kadar ýsýtýlýnca genleþmiyor aksine büzüþüyor. Ve 4 derecedeki suyun hacmi en aza indiðinden yoðunluðu da en fazla oluyor. Doðaldýr ki, dibe çöken de bu 4 derecedeki su olduðundan deni- zler yüzeyden donuyor, yaþam aþaðýlarda devam ediyor.

Eðer suda ikinci bir terslik, doða kanunlarýn- da ikinci bir sapma yapýlmasaydý sonuç yine trajik olacaktý. Bütün maddelerin sývýdan katýya geçerken yoðunluklarý artar su hariç...

Su buz haline gelince yoðunluðu azalýr ve dolayýsýyla buzlar dibe çökmez suyun üzerinde yüzer. Aksi olsaydý, buz kütleleri oluþtukça dibe çökecek ve sonuçta denizler su deryasý deðil, buz deryasý haline gelip yaþam nokta- lanacaktý.

Maddede fizik ve kimya biliminin ortaya koyduðu böyle nice ince düzenler var. Hepsi de canlýlarýn oluþmasýný ve yaþamlarýný sürdürmelerini saðlama amacýna yönelik.

Bütün bunlarý tesadüf diye geçiþtirivererek arkasýndaki büyük zekâyý inkâr edebilmek için insanýn kendisini çok zorlamasý gerekir.

Canlýlardaki harika düzenleri kolayýndan

"doðal seçilim" kuramýyla çözüverdiðimizi sansak bile, maddedeki bu olaðanüstü yapý ve düzenleri nasýl açýklayacaðýz acaba? Çünkü doðal seçilim sadece canlýlar için geçerli, madde için deðil!..

Kendilerinden Tanrý inançlarý konusundaki düþüncelerini yazýya dökmeleri istenen 34 bil- ginin cevaplarýný "Niçin Allah'a Ýnanýyoruz?"

isimli bir kitaptan yararlanarak okumuþtuk.

Büyük fizikçi Albert Einstein uzun yazýsýnýn son satýrlarýnda gerçek bilim adamlarýndaki büyük din duygusunu þöyle dile getirir:

“Kâinatýn bünyesini, ilim ve akýlla anlamak, insana en derin bir iman duy- gusu verir. Yýllarca çalýþma sonunda kavradýklarý kâinat düþüncesi, Kepler ve Newton'a böyle derin duygular ver- miþtir. Bilimsel araþtýrmalarýn yalnýzca pratik sahasýnda kalanlar, bu konuda her zaman, her yerde yanlýþ açýklama ve yorumlara düþegelmiþlerdir. Ancak hayatlarýný tamamen bilimsel araþtýr- malara vermiþ olanlarýndýr ki, seziþ ve ilham kalplerine dolar... Onlar bu kuvvet ve kudreti din duygusundan alýr- lar. Bir çaðdaþýmýz pek doðru olarak þöyle demektedir: ‘Bizim materyalist çaðýmýzda en derin din duygusunu müspet bilim yolunun ilk arayýcýlarý sezmiþlerdir.’”

DÜNYANIN EN BÜYÜK BÝLGÝNLERÝ PARAPSÝKOLOJÝYÝ ARAÞTIRIP

"EVET" DEDÝ

Geçmiþ yazýlarýmda büyük bilim adamlarýn- ca gerçekleþtirilen kitaplara, bültenlere geçmiþ parapsikolojik fenomenlerden uzun uzun söz etmiþtim. Yeri gelmiþken þimdi de bunlara birkaç ilave daha yapacaðým. Ýnsanýn bedenden ibaret olmadýðýný, maddeyi aþan güçleri bulun- duðunu, ölmeyen ve öte âlemde yaþamýný sürdüren insan ruhlarýyla uygun þartlarda söyleþi bile yapýlabileceðini açýkca kanýtlayan bu parapsikolojik olaylar, bir yaratýcýnýn var- lýðýný da kuvvetle onaylayan deðerli ipuçlarý sunmaktadýr. Çünkü bilginler parapsikolojiyi modern bilimin yöntemleriyle, yani kontrollü deneyler ve yanlýþlanabilirlik mantýðýyla kýlý kýrk yararak incelemiþlerdi.

Ýnsanlýðýn yakýn geçmiþinde, nice büyük bil- ginlerin yýllar süren gayretleriyle oluþturulmuþ

(17)

ve kayýtlara geçmiþ bu parapsikolojik olaylar, ne yazýk ki günümüzde pek az dile getirildiðin- den gündem konusu bile olamýyorlar.

Bunlarýn nasýl görmezlikten gelindiðinin ve unutturulmaya çalýþýldýðýnýn çarpýcý iki örneði:

Server Tanilli "Yüzyýllarýn Gerçeði ve Mirasý"

kitap dizisinin 5. cildinde 19. Yüzyýlýn ikinci yarýsýný anlatýrken neredeyse tek bir satýrla yetinir: "Teozofi ve spiritüalizmin arkasýndan birçok insan gider." (S:337)

Eric Hobsbawn o abidevî 3 ciltlik "19.

Yüzyýl Tarihi" kitabýnýn ikincisinde biraz daha uzun yazar. Ama hepsi o kadar:

"Ýlk kez 1850'lerde moda halini alan ruhçu- luðun halktan gördüðü büyük raðbet de büyük olasýlýkla din özleminden kaynaklanmaktadýr.

Özellikle baþlýca yayýlma merkezi olan ABD'de ilerlemeyle, reformla ve radikal sol ile olduðu kadar kadýnlarýn kurtuluþu hareketi ile de siyasi ve ideolojik yakýnlýðý bulunmaktaydý. Fakat baþka çekiciliklerinin yanýnda ölümden sonra yaþamayý, deneysel bilimin hattâ belki de yeni fotoðraf sanatýyla gösterilmeye çalýþýldýðý gibi nesnel imgenin temelleri üzerine yerleþtirmek gibi önemli bir üstünlüðü de vardý. Mucizeler artýk kabul görmediðinde parapsikolojinin potansiyel dinleyicileri çoðalýr." (S: 297)

3. ciltte ise bugünlerde o çalýþmalarý görmez- den gelmemizin itirafý var:

"Bugün bizler Batý Kültürünün kýyýlarýnda dolanan ezoterizmi, ruh çaðýrmayý, büyüyü, önde gelen bazý Britanyalý aydýnlarýn zihinleri- ni meþgûl eden parapsikolojiyi ve doðu gizem- ciliðinin ve sofuluðunun çeþitli yorumlarýný moda olarak nitelendirip, görmezden gelme eðilimindeyiz." (S: 284)

Tarihçilerin bu açýk itirafýndan sonra sözü tekrar "Tanrý Yanýlgý"sýnýn yazarý Dawkins'e getirmek istiyorum. Halk yakýn geçmiþteki bi- limsel parapsikolojik bulgulardan haberdar olmayabilir. Ama ateizmi, þiddetle savunan büyük boyutlu 350 sayfalýk bir kitabýn yazarýnýn da, bu konuda cahil býrakýlmýþ sokak- taki insanlar gibi davranmasýný nasýl mazur görebiliriz?!..

Üstelik bu ruhsal çalýþmalarýn pek çoðu Ýngiltere'de gerçekleþtirildiði, yazýlmýþ kitap ve bültenlere anýnda ulaþabilmesi çok kolay olduðu halde. Onlarý incelemesini ve eleþtiri bombardýmanýna tutarak varsa, eksikliklerini, yanlýþlýklarýný bir bir ortaya dökmesini bek- lerdik. O zaman "evin diðer odalarýný da aradý, orada da bulamadý ne yapalým" diyerek ateizmi savunmasýnda ona daha çok hak verebilirdik.

Öyleyse þimdi biz onun yapmadýðýný, yani boþlukta býraktýðýný geçmiþten kýsa örnekler sunarak biraz da olsa doldurmaya çalýþalým:

** Bilimsel parapsikolojinin ilk iþaret fiþek- lerinden biri 1756'da Ýsveç'te, kendiliðinden meydana gelen bir olayla ortaya konmuþtu.

Sokaktaki adamdan en bilgin kiþilere hattâ büyük filozof Kant'a bile derin düþünceler ve heyecan veren bu olayýn kahramaný Swedenborg isimli Ýsveçli bir bilgindi. Teknik buluþlarýn ve bilimsel makalelerin sahibi olan bu bilim adamý, baþþehir Stokholm'dan 500 km uzakta iken, bugün bizlerin klervoyans (durugörü) diye isimlendirdiðimiz bir ruhsal uzaktan görme olayý yaþamýþ ve gördüklerini yanýndakilerle dehþet içinde paylaþmýþtý. O devirde ne telgraf ne de telefon var dünyada.

Ve Swedenborg gözünün önünde Stokholm'ün büyük bir yangýn geçirmekte olduðunu, alev- lerin gökyüzünü sarýp halkýn korkuyla dört bir yana kaçýþtýðýný tüm detaylarýyla anlatýyordu yanýndakilere. Sonradan dakikasý dakikasýna

(18)

tüm anlattýklarýnýn tamamýyla doðru olduðu, ayrýntýlarýyla tekrar tekrar irdelendi. Tamamen doðru olduðu anlaþýldý. Ýnsanýn bedenini aþan ve ölmeyen bir ruhsal yönünün bulunduðu düþüncesi müspet bir olayla tekrar doðrulanmýþ oluyordu bu suretle...

** Yazýlarýmda Ýskoçyalý büyük medyum Daniel Douglas Home'un (1833-1886) ola- ðanüstü ruhsal yetenekleriyle, bilim adamlarý huzurunda gerçekleþtirdiði parapsikolojik olay- lardan söz etmiþtim. Bu medyum ateþe diren- mek, yanmamak gibi bir olaðanüstü yeteneðini de en þüpheci bilginlerin yanýnda defalarca sergilemiþti. Bunlardan birinde Londra'da yanan ocaðýn içine girip alevler içindeki kor- larla oynamýþ, akkor halindeki kömürü eliyle dýþarý çýkarýp seyircilere yaklaþmýþ, hiç kimse alevlerden dolayý 10 cm den daha yakýnýna gelememiþti.

Medyumik olaylarda ruh-beden iliþkisi gev- þediðinden, ruhun potansiyel güçleri devreye girer ve bedene gönderilen tesirlerle, ateþten korunma gerçekleþtirilir. Hipnoz altýndaki süjelerin acýdan ve ateþten etkilenmemesi de bundan dolayýdýr. Peygamber Ýbrahim'in ateþte yanmamasýnda ise baþka bir kanun yürürlükte- dir. Yaradan'ýn dileðiyle zamanýn hýzlanmasý onu ateþten korumuþtu, ayný bir mum alevinden parmaðýmýzý hýzlýca geçirmek gibi...

** Büyük buluþlar sahibi Ýngiliz fizik kimya bigini Crooks (1832-1919) yaptýðý parapsikolo- jik deneyleri yayýmladýðý dergisinde gönül rahatlýðýyla okuyucularýyla paylaþýyordu. Lise matematik kitaplarýnda mantýk bölümünde De Morgan kurallarý diye bildiðimiz yöntemin de bulucusu olan Augustus De Morgan, Crooks'un deneylerinde hazýr bulunmuþtu. 1863'de yayýn- ladýðý kitabýnýn önsözünde vardýðý sonucu bakýnýz nasýl ortaya koyuyor:

"Söz konusu bu ruhsal þeyi gördüðümden de, iþittiðimden de kesinlikle eminim. Bunun böyle olduðuna inanmamak mümkün deðil.

Akýl sahibi hiçbir varlýk bunlarý hile, rastlantý ya da aldanma diye açýklayamaz."

** Parapsikolojik fenomenler artýk inkâr edilemeyecek þekilde yaygýnlaþýnca 1882'de Sir William Crooks ve her branþtan birçok bilim adamý Londra'da bir araya gelerek SPR adýyla (Society for Psychic Research/Ruhsal Araþtýrmalar Kurumu) oluþturmuþlar ve yaptýk- larý deneyleri, vardýklarý sonuçlarý 20 ciltlik devasa Proceedings bültenlerinde yayýn- lamýþlardý. Bunlardan uzunca söz etmiþtim. Ýlk SPR baþkaný Prof. Henry Sidgwick'den (1838- 1900) çaðdaþlarý "asla etkilenmeyen, en acý- masýz biçimde eleþtirmekten çekinmeyen ve her þeyden þüphe eden kafa" diye söz ederler.

Ama gerçekler inatçýdýr. Bu þüpheci kafa, bunca parapsikolojik kanýt ortaya konduðu için SPR açýlýþýnda bakýnýz nasýl konuþuyordu:

"... Bu olaylarýn gerçekliðiyle ilgili tartýþ- malar zorunluydu. Fakat ifade ettiði önem hiç de yeterince deðerlendirilmemiþti. Oysa inanýlýr kaynaklar, güvenilir tanýklar vardý.

Bunlarýn ileri sürdüðü þeylerin sadece onda biri dahi olaylarýn gerçek olarak ele alýnmalarýna yeterdi."

** Londra'daki SPR'nin bir þubesi de 1885'de Amerika'da SPR diye açýlmýþ ve orada da yýllar süren büyük medyumluk deneyleri yapýlmýþtý.

Ayný yýl psikoloji tarihinin büyük simalarýndan Harvard Profesörü William James (1842-1910) ünlü kadýn medyum Piper (1857-1950) ile 1,5 yýl her türlü kontrol koþullarýný saðlayarak celseler yaptý. Aslýnda baþlangýçta olaylara büyük kuþkuyla yaklaþmýþ olmasýna raðmen sonunda "bu medyumda normalin üstünde yetenekler var" demeye mecbur olmuþtu.

(19)

** Derin trans uykusunda olan medyumlar- dan çýkan ektoplazmik organik maddelerin, öte âlemdeki bir ruhsal varlýðýn etkisiyle onun geçmiþteki bedeni olarak þekillenmesi olaylarý- na da Avrupa bilim adamlarý çok tanýklýk etmiþlerdi. Bunlardan biri de sonralarý Nobel ödülü sahibi olan Fransýz fizyoloji profesörü Charles Richet (1850-1935) idi. Bilginlerin nasýl ayrýntýlý incelemeler yaptýklarýnýn bir kanýtý olarak onun 1905 yazýnda Cezayire kadar giderek Eva C. adlý medyum hanýmýn aracýlýðýyla ortaya konan bu fantomik bedeni nasýl araþtýrdýðýný anlatarak aktarmalarýmý son- landýracaðým. O deneyde bu fantomik bedende hayati fonksiyonlarýn bulunup bulunmadýðýný kontrol etmek için ünlü fizyolog nefesini araþtýrmak istedi. Ve bir kimyasal deney yaptý.

O yapay hayalete asitbarikli suya üflemesini rica edince, suyun bulandýðýný görerek gerçek-

ten karbondioksit üflendiðini kanýtladý. Büyük bilgin Sir Oliver Lodge da olayla ilgilendi ve ortada gerçek bir maddeleþmenin olduðunu bildirdi.

** Charles Darwin'le birlikte evrim teorisini ortaya koymuþ olan biyoloji bilgini Russel Wallace, (1823-1913) ayný zamanda para- psikolojik olaylarý derinliðine inceleyenlerden biri idi. Allah'ýn yaratmayý evrim yoluyla gerçekleþtirdiðine inanýyordu. Onun aþaðýdaki sözleri hem evrim teorisine hem de ruhsal fenomenlere inanmanýn mümkün olduðunun yani evrende madde kadar, maneviyatýn da hüküm sürmekte olduðunun bir itirafýdýr:

"Ben o kadar tam ve inanmýþ bir materyalist idim ki, ruhani bir varlýða ait kafamda hiçbir yer bulunamazdý. Fakat olgular inatçýdýr ve o olgular bana galip gelmiþlerdir. Spiritizma fenomenleri, diðer bütün bilimlerin olgularý kadar müspettir!.."

Fotoðraf: 1910 yýllarý civarýnda yapýlmýþ bir celse sýrasýnda Medium Marthe Beraud (Eva C. diye de bilinir) baþýnýn yanýnda bir kumaþ parçasýnda beliren bu yüzle görülmektedir. Resim, Juliette Bisson’un 'Les Phenomenes dits de

Materialisation' undan alýnmýþtýr.

Fotoðraf: Medium Eva C.

baþýnda oluþan materyalizasyon ve elleri arasýnda beliren parlak ýþýkla.

(20)

Ak bir denizi sevgi dolu gönlünüzle geçin.

Yeþil bir adada doðruluk yolundan yürüyün.

Tevazu tuðlalarýyla örülü, insaný içeri buyur eden bir binanýn dostluk kapýsýndan içeri girin. Ve iþte karþýnýzda, sizi ayakta karþýlayan, büyüdükçe küçülmenin erdemine eren, sýcak, samimi bir insan, Sayýn Denktaþ.

Sayýn Cumhurbaþkaný ile böyle yüzyüze karþýlaþmadan önce, kendisine düþüncelerimle yakýnlaþmayý denedim. "Ýnsanda Buluþalým" ve

"Gönül Erleri" kitaplarýmý göndererek, bir gönül ve dostluk köprüsü kurmaya çalýþtým.

Düþüncelerim, bir akýl ve gönül insanýnýn dikkatli görüþünden ve nezaketinden süzülerek, hemen bir hafta sonra mektup olup geri döndü:

"Sayýn Güngör Özyiðit

"Ýnsanda Buluþalým" ve "Gönül Erleri" isimli yapýtlarýnýz için içtenlikle teþekkür ederim.

"Düþünce yolu ile doðruyu ve güzeli bulmak, iman yolu ile bundan þaþmamak, insanlýk sevgisi ile daima iyiye ve hakka hizmet etmek, sabýr ve tevekkülle Allah'ýn bahçesi gibi barýþ ve kardeþ- lik ile dolu olmasý gereken bu dünyada barýþý bulup korumak ve insanlýða hizmet ilkelerini ve GERÇEK BÝR KAHRAMAN, BÝR GÖREV ve DAVA ADAMI

SEVGÝLÝ RAUF DENKTAÞ’IN AZÝZ ANISINA

Sayýn Denktaþ’la Baþ baþa

Güngör Özyiðit

A R Þ Ý V D E N

(21)

ülküsünü terennüm eden bu eserlerinizi zevkle ve yararlanarak okuyacaðýmdan emin olabilirsiniz.

Saygýlarýmý sunarým.

Rauf R. Denktaþ Cumhurbaþkaný"

Ardýndan Kuzey Kýbrýs Kültür Derneði Baþkaný Sayýn Serdar Denktaþ tarafýndan, Kýbrýs'a, bir konferans vermek üzere davet edildik. Yeni yýlda "Dostluk Derneði"miz kurul- muþtu. Bu durumda, ilk çýkarma yurt dýþýna, yavru vatana, Kýbrýs'a olacaktý. Öylece 12 Ocak akþamý sevgili eþim ve bir dostumla birlikte, içimizde hizmet heyecaný, kuþ gibi hafif bir halde havalandýk. Ercan hava alanýna indiðimizde deðerli dostumuz Türkmen Sencer Bey bizi sevgiyle karþýladý, bir süre evinde misafir etti.

Sonra Girne'deki Dome Oteli'ne býraktý.

Ertesi gün öðle üzeri Kuzey Kýbrýs Kültür Derneði'nin binasýný gezdik. Dernek Baþkaný Sayýn Serdar Denktaþ ve eþi Müge Hanýmla tanýþtýk. Birlikte öðle yemeði yedik. Dernek binasý Serdar ve Türkmen Beylerin özel çabalarýyla ve özverileriyle kurulmuþ. Satranç odasý, müzik, resim ve tiyatro odasý, derslik, okuma odasý, þömineli sohbet salonu ve yemekhanesi olan þirin bir bina. Dernek, üçü dýþarýda olmak üzere on iki çocuðu okutuyormuþ.

Yemekten sonra salonda þöminenin karþýsýnda.

Derneðin yönetim kurulundan bazý üyelerle bir- likte saat 19.00'a kadar sohbet ettik. Daha sonra Atatürk Konferans Salonu'na geldik. Orada 70-75 kiþilik seçkin bir topluluða "mutluluðun yollarý ve sevgi" konulu bir konferans verdim. Savaþ sonrasý toplumlarda zenginliðe, iyi yaþamaya, dünya nimetlerine karþý aþýrý bir düþkünlük görülür. O nedenle, bir çoban hikâyesiyle, mutlu- luðun parada pulda, malda mülkte, þanda þöhrette olmadýðýný, insanýn içinde ve kalýcý manevi deðerlerde olduðunu anlatarak konuþmaya

girdim. Nice mutlu sanýlan zenginler, ünlüler, mevki sahiplerinin iç dünyalarýna girdiðimizde huzur titreþimi ve þükür sesi alamadýðýmýzý, oysa tek gömleði bile olmayan çobanýn halinden hoþnut olabileceðini belirttim. Öyleyse mutluluk bir iç huzur ve denge hali. Baharýn geldiðini nasýl anlarýz? Havanýn ýlýklýðýndan, çimenlerin yeþer- mesinden, aðaçlarýn çiçek açýsýndan, kuþlarýn cývýltýlarýndan. Gönüllerin baharý olan mutluluk da belli iyi þartlarýn biraraya geliþinden kay- naklanýr. Nedir bu iyi koþullar? Önce saðlýk, sonra yeterince varlýk, baþarýlý bir iþ ve uyumlu bir eþ. Günün büyük bir bölümü iþte ve evde geçtiðine göre, insanýn sevdiði bir iþi ve sevgili bir eþi olmasý çok önemlidir. Bunlara boþ zaman- larý dolduracak yararlý uðraþlarý, zevk alýnarak yapýlan iþleri, hobileri de eklersek, mutluluk tablosu kaba hatlarýyla tamamlanýr gibi.. Gibi diyorum, çünkü bütün bunlar gereklidir ama yeterli deðildir aslýnda. Hepsinin üstünde, hep- sine anlam veren, yemeðin tuzu misali, yaþama tat kazandýran bir þey daha vardýr: Sevgi ve Allah inancý.. Gönlün iki büyük özlemi: Ýnsan ve Tanrý sevgisi. Nedir sevgi? Ruhumuzda duyduðumuz bir çekilme, bir bütünlenme isteði ve eðilimi, bir gönül baðý ve bir akýmdýr. Düþüncelerde baþlar, giderek gönle iner ve duyguya dönüþür. Sevgi, bir yanýyla da bir enerji, maddesel bir güçtür...

Canlýdan canlýya geçer. Her canlýnýn anladýðý ortak bir gönül dilidir. Sevgiyle beslenen canlýlar daha saðlýklý daha gürbüz ve güzel olurlar.

Sevenler yaþlanmadan yaþ alýrlar ve her daim genç kalýrlar. Sevginin bitkiler hayvanlar ve insanlar üzerindeki olumlu etkisine deðindikten sonra, insana kazandýrdýðý deðerler üzerinde dur- duk. Sevgi her þeyden önce kavgalarý kesiyor, barýþý saðlýyor, huzur ve güven getiriyordu.

Ýnsaný bencillikten kurtarýyor, "önce sen" demeyi öðretiyordu. Ýnsaný vermeye alýþtýrarak iyiliðe yol açýyordu. Güzel bir þey bizde sevinç ve haz uyandýrýyor. Ve o güzel bulduðumuz þeyin iyiliði için insaný hayýr yönünde harekete geçiriyordu. O

(22)

yüzden sevenler canlý ve hareketli oluyordu.

Seven ayný zamanda seviliyor. Çünkü kendini sevdirmesini biliyordu ve insanýn mutluluk aðacý ne kadar çok kalbe kök salmýþsa o kadar gönülden sevgi usaresi alarak besleniyordu.

Böylece sevgi insaný yalnýzlýktan kurtarýyor, hem sevdikleriyle, hem de sevgi dalga boyundan dolayý Yaradan'la bir ediyordu. Sevgi sayesinde insan, dostlar kazanarak acýlarý azaltýp, sevinçleri çoðaltma imkâný buluyordu. Sevgi insaný güzelleþtirdiði gibi baþka güzellikleri de fark ettiriyordu. Baþarýyý saðlýyor, öðrenmeyi kolay- laþtýrýyor, paylaþma mutluluðunu getiriyordu.

Yine sevgi, insana hoþgörü, anlayýþ, sabýr ve baðýþlama gibi erdemleri kazandýrýyor, insanýn yapýcý ve yaratýcý yönlerini harekete geçiriyordu.

Sýkýcý olmamak, dinleyenleri yormamak için yer yer örneklerle ve öykülerle süslenen konuþma mutlu bir sonla bitiyordu:

"Eðer her biri bir aðaç misali iyi insanlar bir araya gelip bir orman oluþturabilirse, aðaç kök- lerinin toprak kaymasýný önlemesiyle, üzerinde rahatça dolaþtýðýmýz zemin saðlamlaþýr. Aðaçlarýn havayý temizlemesi gibi, iyi insanlarýn çýkardýðý iyilik titreþimleri de toplumsal havayý temizler.

Ve ormanlýk yerlerin yaðýþ almasý gibi, birliðe ermiþ insanlar gökyüzünden Tanrý'nýn rahmetini yeryüzüne indirebilir. Öylece gönüllerde O'nun buyruðu yer eder de dünya bir esenlik, huzur, sevgi ve güzellik bahçesi olur.. Ve insanlar el ele, gönül gönüle, çiçekler gibi o has bahçeyi doldu- rur. Ýþte asýl mutluluk ve huzur budur."

Bir saat kadar süren konuþmadan sonra, soru- lara geçildi. Ve tam bir buçuk saat soru-cevap þeklinde karþýlýklý konuþuldu. Toplantý gece onda bitti. Ne var ki Serdar Bey'in evinde, küçük bir gurupla sohbet saat bir buçuða kadar sürdü gitti.

Gece Girne'ye gitmek üzere Türkmen Bey'in arabasýna bindiðimizde artýk sesim çýkmýyordu.

Ve hesapladýk, tam on bir saat durmadan konuþ- muþum.

Ertesi gün sabah meclise giderek, yine küçük bir grupla sohbet ettik. Sonra saat on birde Sayýn Cumhurbaþkaný Rauf Denktaþ'ý makamýnda ziya- ret ettik. Bizi çok sýcak karþýladý ve yakýnlýk gös- terdi. Toplantýda bulunmak istediðini, ama ayný gün T.R.T.'nin çekimi dolayýsýyla gelemediðini, bir dahaki sefere bulunmayý dilediðini belirtti.

Türkmen Bey akþamki konuþmayý özetleyerek, umulanýn üzerinde ilgi gördüðünü söyledi. Çok memnun oldu, böyle toplantýlarýn tekrarlanmasý- nýn ve manevi konulara aðýrlýk verilmesinin gereðine deðindi. Kendisinin Allah'a olan inancýndan ve bunu açýkça söyleme ve yazmasýn- dan dolayý, bazý kesimlerce adýnýn gericiye çýk- týðýný bildirdi. Ama Hak yolunda mücadeleden yýlmamak gerektiðine iþaret etti.

Üniversitede okurken baþýndan geçen bir olayý anlattý: Okulda bir münazara düzenlenmiþ, bir gurup öðrenci Allah'ýn varlýðýný savunuyor, diðer taraf ise maddeci görüþü. Sayýn Denktaþ o yýllar- da da Allah'tan yana. Ne var ki Allah'ý savunanlar ýslýklanýp yuhalanýrken, her þeyin insanýn eseri olduðunu, bilimin ve tekniðin zaferini ileri süren- ler ilgi görüp alkýþlanýyor. Durum kötüye gidiyor.

Allah'ý savunanlar neredeyse hezimete uðruyor, Allah'ýn avukatlýðýný üstlenen genç Denktaþ, için- den dua ediyor ve yüzünü kara çýkartmamasý için O'ndan yardým, güç ve kuvvet diliyor. Ve konuþ- ma sýrasý ona geliyor. Tam o sýrada salonun penceresine bir serçe geliyor ve "bana bak, bana bak" dercesine "týk, týk" cama vuruyor.

Genç Denktaþ ona bakýyor ve birden kafasýnda bir þimþek çakýyor: "Arkadaþlar" diyor "az önce insanýn, ilim ve tekniðin her þeyi yapabileceðin- den söz edildi. Lütfen bakýþlarýnýzý þu pencereye çevirin, gördüðünüz gibi küçük bir kuþ var orada.

Eðer insan bilim ve tekniði ile böyle bir kuþ

(23)

yaratabilirse, o zaman gelin buraya, tekrar konuþalým." Derken büyük bir alkýþ kopuyor ve Allah'ý savunanlar kazanýyor.

Bir kahve içimi sohbetinde dinlediðimiz bu ilginç anýdan sonra, geceleyin kýzý Deðer Haný- mýn evinde sohbete devam etmek üzere randevu- laþarak, müsaade isteyip huzurundan ayrýldýk.

O gece Deðer Haným'ýn evinde buluþtuk, diðer kýzý Ender Haným, iki de Ýzmir'li haným misafir var. Ev atmosferinin samimi havasý içerisinde oturuyoruz. Sefa Bey'in dediði gibi sanki kýrk yýllýk dostumuz, yakýn bir akrabamýzýn evin- deymiþiz gibi. Birlikte televizyondaki haberleri izliyoruz. Ben daha çok Sayýn Denktaþ'ý izliyo- rum. Karþýmda kýrk beþ yýllýk mücadelenin canlý anýtý duruyor. Yazdýðý kitaplardan okuduklarým ve yakýnlarýndan dinlediklerim bir bir gözümün önünden geçiyor. Çileli, acýlarla dolu bir yaþam.

Daha on sekiz aylýkken annesini kaybediyor.

Anne þefkâtinden yoksun büyüyor. On sekiz yaþýnda çok sevip saydýðý hakim baba Raif Bey'i kaybediyor. Hayatta kimsesiz ve yapayalnýz kalýyor, bayaðý bocalýyor. O sýrada Ýkinci Dünya Savaþý var. Kýbrýs gönüllü ordusuna yazýlmak istiyor, o nedenle okuldan ayrýlma kararýný okul müdürü Mr. Sims'e bildiriyor. Müdür "okulu bitirmen için þunun þurasýnda birkaç ay kaldý, niye beklemiyorsun?" diye soruyor. Genç Denk- taþ sýkýntýsýný, bunalýmýný ve babasýnýn ölümün- den duyduðu acýyý dile getiriyor. Deðerli bir insan olan Müdür, "Babanýn ölümü ile hayatta aðýr bir darbe yediðini kabul ediyorum, fakat hayatta baþarý bu darbelere göðüs germesini bilenlerindir" dedikten sonra, "Baban yaþasaydý, okulun son sýnýfýndan ayrýlýp askere gitmene mü- saade eder miydi?" diye soruyor. "Hayýr" ceva- býný alýnca da, "O halde ben de babanýn isteðine uyarak, sana istediðin belgeyi vermiyorum"

diyor. Öylece akýllýca bir yolla, bocalamakta olan bu genç insaný ikna ediyor. Sonra Ýngiliz okulunu

bitirip iyi Ýngilizce bildiði için Magosa'da askeri kampta tercüman oluyor. Ancak, bir gün çalýþtýðý binanýn altýndaki odada iki Ýngiliz çavuþunun bir Rum askerine sille tokat iþkence yaptýklarýna tanýk oluyor. Hak duygusu kabarýyor, iþten ayrýl- mak pahasýna mahkemede gördüklerini anlatýyor ve sanýðýn haksýz yere cezalanmasýna mani olu- yor. O yolla mücadeleci karakteri ortaya çýkýyor.

Sonra zorluklar içinde Londra'da hem okuyup hem çalýþarak hukuk tahsilini tamamlýyor.

1947'de Lefkoþe'ye dönerek avukatlýk yapmaya baþlýyor. Diðer yandan, genç yaþýnda toplumun dertlerini dile getiren yazýlar yazýyor gazetelerde.

1957'de Doktor F. Küçük'ün yanýnda yer alýyor.

Kýbrýs Türk Kurumlar Federasyonlarý Baþkan- lýðýna getiriliyor. "Nacak" Gazetesini çýkarýyor.

1959'da Londra Konferansý'na katýlýyor. 1960'da Türk Cemaat Meclisi Bakanlýðýna seçiliyor.

1964'te Birleþmiþ Milletler Güvenlik Konseyi'nde konuþarak Makarios'un ipliðini pazara çýkarýyor.

Bundan sonra Rum yönetimi Denktaþ'ýn Ada'ya giriþini yasaklýyor. Denktaþ bir süre için Türki- ye'de kalýyor. Olaylarý izliyor. 1967'de bir kayýkla kaçak olarak Kýbrýs'a gitmeye kalkýyor, yakala- narak hapsediliyor. Ve ölümle yüz yüze geliyor.

1968'de Türk yönetim baþkanlýðýna seçiliyor.

1974 Barýþ Harekâtýnda görevini yerine getiriyor.

1975'de Kurucu Meclisi kuruyor. 1976 ve 1981'de Devlet Baþkanlýðý'na seçiliyor. 15 Kasým 1983'te ilân edilen Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuri- yeti'nin Cumhurbaþkaný oluyor. Ve halen bu görevi sürdürüyor. O arada, bu yoðun mücadele- ler içinde üç çocuðunu yitirmenin acýsýný da içine gömüyor. Ve Allah'a daha çok dayanarak, Kuran'a sarýlarak teselli buluyor. Ben bunlarý ak- lýmdan geçirirken haberler bitiyor ve tesadüf bu ya, "Kýbrýs'ta vuruþanlar" dizisi baþlýyor. Onu da birlikte izliyor ve yaþayan tanýklarý olarak konu üzerinde yer yer konuþuyoruz. Her baþlayan biter. Dizi de bitiyor ve daha derin bir sohbete giriyoruz. Sayýn Denktaþ tonton bir aile babasý

(24)

olarak oturmuþ, etrafýnda kýzlarý, damadý, torun- larý ve bizler... Dostluðu fýrýndan yeni çýkmýþ sýcak bir somun ekmek gibi bölüþüyoruz.

Kýbrýslýlar en az Anadolu insaný kadar konukse- ver ve ikramcý. Börekler, çörekler, pastalar, çay- lar boyuna gidip geliyor. Bizler bir yandan yiyip içiyoruz, bir yandan konuþuyoruz. "Her þeyde bir hayýr var" diye baþlýyorum söze, "Nasýl altý yüz yýllýk Osmanlý Ýmparatorluðu'nun enkazý içinden dipdiri, yepyeni, çaðdaþ bir Türkiye Cumhuriyeti çýktý ise, ayný þekilde Sampson darbesi sonucun- da Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti doðdu. Ve Barýþ Harekâtý ile Türkiye ile Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti arasýnda bir kader birliði oluþtu.

Türkler tarih boyunca hep manevi deðerlerin öncülüðünü ve koruyuculuðunu üstlenmiþlerdir.

Bu sözlerime delil olarak Sayýn Denktaþ'a çok iyi bildiði ve inandýðý Kuran'dan örnekler gösterdim.

Sonra dünyayý dirliðe, insanlarý birliðe ulaþtýra- cak doðru yaþama bilgilerinden söz ettim.

Anlattýkça Sayýn Denktaþ'ýn yüzü daha da aydýn- lanýyor, gözleri parlýyor, içi sevinçle doluyordu.

Artýk coþma sýrasý ondaydý. "En zor zamanlarým- da, ölümle kalým arasýnda Allah'ýn yardýmý hep yetiþti bana" diyerek söze girdi ve devam etti:

"Kýbrýs'a kaçak olarak girdiðimde Yunan asker- leri tarafýndan yakalanýp hapsedildim. Üç gün üç gece hiçbir þey yemeden, gözlerim baðlý olarak sorguladýlar. Ölümle tehdit ettiler. Buradan sað çýkamazsýn dediler. Ve birkaç saatte bir, karanlýk hücrede býraktýklarý on beþ yirmi dakikalýk din- lenme anlarýnda, "Allah'ým bizi kurtar, topluma acý" diye dua ediyor, namaz kýlýyordum. Üçüncü gün de geçmek üzere... Dua ederken karþýmda bir aydýnlýk görüyorum. Sanki duvar üçgen þeklinde açýlmýþ ve bu üçgenin içinde nur yüzlü bir ihtiyar elinde tespih gülümseyerek bana "sabýr ya evlat sabýr, sabýr selâmettir" diyor. Az sonra kapý açýlýyor, yedi subay yerine bir subay alýyor beni karþýsýna. Yemek söylüyor, insanca davranýyor.

Ve bizi Rum polisine teslim ediyorlar, oradan da tanýndýðýmýz ve bir suçumuz olmadýðý için, çok

þükür kurtuluyoruz.

Sohbet koyulaþýyor. Söz dönüp dolaþýp Barýþ Harekâtýna geliyor. Onunla ilgili bir iki aný geli- yor aklýna ve coþkulu bir þekilde anlatýyor:

"Barýþ harekâtýndan iki buçuk ay önce rüyamda Girne sahilinde Atatürk'ü görüyorum. Elinde Baþkumandanlýk asâsý var. Hemen koþup eline sarýlýyorum, "Aman Atam, çok sýkýntýdayýz, kur- tar bizi" diyorum. Gayet ciddi bir þekilde bana bakýyor ve "Sayýn Denktaþ, gereken yapýlacaktýr.

Yalnýz dünya konjonktürünü iyi izle" diyor uyanýyorum. Ve o tarihli not defterime rüyayý aynen yazýyorum. Aradan iki buçuk ay geçiyor ve Sampson darbesi oluyor. Hayatýmýz tehlikede ve Yunan Ada'yý almak üzere. Türkiye' ye duru- mu bildirip, derhal çýkarma yapmalarý için teleks üzerine teleks çekiyoruz. Cevap yok.. Ve nihayet akþama doðru Sayýn Ecevit'in mesajý ulaþýyor:

"Sayýn Denktaþ, dünya konjonktürü dikkatle izleniyor, gereken yapýlacaktýr."

Hepimiz rüyanýn olduðu gibi gerçekleþtiðini, Allah'ýn yardýmýnýn nasýl eriþtiðini görerek heye- canlanýp ürperiyoruz. Birlikte resimler çektiri- yoruz. Sayýn Denktaþ ile sarýlýp öpüþüyoruz. Ve 4-5 saat süren bu beraberlik için kendisine teþekkür ediyoruz.

Ertesi sabah gönlümüz sevinçle kanatlanmýþ olarak uçakla Anayurt'a döndük. Her dakikasý dolu geçen iki günlük ayrýlýk iki ay gibi gelmiþti bize ve hasret kalmýþtýk sevdiklerimize. Hemen telefonlar çalýþmaya baþladý. Tüm dostlarýmýzýn sevgi hâlesiyle kuþatýldýk. Sevincimiz pay- laþýldýkça büyüdü. Kýbrýs artýk sevdiklerimizin, dostlarýmýzýn yaþadýðý ikinci bir yurt bizim için...

Türkiye ile niþanlý, kader birliði içinde, bir yüzük gibi Türkiye'nin parmaðýna takýlý... insanlarýnýn her biri pýrlanta misali. Yüzüðün üzerindeki tek taþ ise, Sayýn Denktaþ!..

(25)

Helena Petrovna von Hahn, 12 Aðustos 1831´de Rusya, Dinyeper nehri üzerinde Yekaterinoslav adlý kasabada doðdu. Babasý bir Alman albayý Petervon Hahn, annesi ise Rus asýllý ünlü romancý Helena Fadeyeva idi. Anne tarafýndan ünlü botanikçi ve yazar olan Prenses Helena Dolgorukov'un torunuydu. Annesinin 1842 yýlýn- da 27 yaþýnda vefatý üzerine Saratov'daki annean-

nesinin evinde yetiþtirildi. Büyükbabasý kay- makamdý. Helena sýradýþý bir çocuktu, her türden otoriteye karþý, rutine uymayan, hassas bir yapýya sahipti. Her türlü disipline isyan ediyordu. Daha küçük yaþlarda çevresindekilerden farklý olduðu- nun farkýndaydý. Çocukluðunda ruhsal yetenek- leriyle, psiþik güçleriyle dikkat çekiyordu. Zeki bir linguist, yetenekli bir piyanist, duyarlý bir

Teozofi’nin Öncüsü Madam Blavatsky

H.P. Blavatsky (1831-1891) on dokuzuncu asrýn en olaðanüstü ve en tartýþmalý þahsiyetlerinden biridir. Hayatýnýn, yazýlarýnýn ve öðretilerinin dünya düþüncesi üzerinde çok önemli bir etkisi olmuþtur.

Derleyen Þule Kayserilioðlu

(26)

sanatçýydý. Küçük yaþlarýnda bir þekilde hayatýný insanlýða hizmete adayacaðýný sezmiþ, özel bir rehberlik ve koruma altýnda olduðunun farkýna varmýþtý. 18 yaþýna girerken (1849'da) asi bir baðýmsýzlýk hareketiyle ve çevresinden özgür- leþmek için Erivan kasabasýnýn orta yaþlý kay- makam yardýmcýsý Nikifor Blavatsky ile evlendi.

Nitekim birkaç ay sonra kaçtý ve babasýnýn saðladýðý parayla Türkiye, Mýsýr ve Yunanistan'da birçok yeri dolaþtý.

1851´de 20. doðum gününde çocukluðunun psiko ruhani görülerinden tanýdýðý Rajput doðum- lu bir doðulu inisiye Mahatma Morya ile kendi tabiriyle "Efendi"siyle tanýþtý. Mahatma Morya, Blavatsky'e onu bekleyen bir vazife olduðunu söyledi. O andan itibaren Blavatsky onun rehber- liðini sorgusuz sualsiz kabul etti. Ayný yýl Helena Kanada´ya, ABD'ye, Meksika´ya, Güney Amerika ve Batý Hint Adalarý´na uzun seyahatler yaptý.

1852'de Seylan ve Hindistan´a gitti. 1853´de Tibet´e girmek istedi ama izin alamadý ve Java üzerinden Ýngiltere´ye döndü. 1854´de Ameri- ka´ya geçerek batýya göç edenlerle beraber Rocky Daðlarý´ný aþtý. Bir yýl sonra ise (1855) Japonya üzerinden tekrar Hindistan´daydý. Keþmir ve La-

dak üzerinden Tibet´e girmeyi baþardý ve ustasýn- dan okült eðitimi aldý. 1858´de Fransa ve Alman- ya´ya geldi ve oradan Rusya´ya dönerek, 1860´da Kafkasya´ya geçti ve orada 1865´e kadar dað aþiretleriyle beraber yaþadý. O dönemde, ruhsal deneyimlerini geliþtirdi ve okült güçlerini kontrol etmeyi öðrendi. 1866-67´de Rusya´dan ayrýlarak Balkanlar´ý, Mýsýr´ý, Suriye ve Ýtalya´yý gezdi.

1868´de yine Hindistan üzerinden Tibet´teydi. Bu yolculuðunda Usta Koot Hoomi (Kuthumi) ile karþýlaþtý ve Küçük Tibet'te onun evinde kaldý.

1870'de tekrar Kýbrýs ve Yunanistan´daydý.

Mýsýr seyahati sýrasýnda 4 Haziran 1871´de Spetsai adasý yakýnlarýnda boðulmaktan son anda kurtulduðu bir gemi kazasý geçirdi. Kahire'de bir Ruhçu Cemiyet (Societe Spirite) kurmaya çalýþtý ama baþarýsýz oldu. 1872´de yine Odessa´daydý.

Bir yýl sonra, efendisinin emriyle Paris'e daha sonra yine talimatla 7 Temmuz 1873'de New York´a gitti. H.P.Blavatsky artýk 42 yaþýna gelmiþti. Birçok ruhani ve okült güçlerin tam bir hakimiyetine ulaþmýþtý. Mahatmalara göre o akýl- larýndaki vazifeye en uygun araçtý.

Bu vazife: Çaðlar kadar eski olan Teosofiya'yi, büyük küçük bütün dinlerin tek bir aðacýn dallarý olduðu, kuþaklarca kâhin tarafýndan sýnanan ve

Usta Koot Hoomi

“Mahatma Motya” Hermann Schmiechen

(27)

kanýtlanan, çaðlarýn birikmiþ bilgeliðinin, kaba hatlarýyla da olsa, yeni bir sunumunu dünyaya vermekti. Onun görevi bir yanda Hýristiyan teolo- jinin katý inanç ve dogmalarýna, öte yanda çaðýn biliminin eþit ölçüde dogmatik maddeci bakýþ açýsýna meydan okumaktý. Bu iki taraflý kalenin duvarlarýnda son zamanlarda bir çatlak meydana gelmiþti. Bu çatlaðýn nedeni Amerika'yý silip süpüren Ruhçuluk'tu. Helena'nýn sözleriyle "Ben ruhçu fenomenlerin doðruluðunu kanýtlamak, ruhçularýn ruhlara dair teorisinin yanlýþlýðýný göstermek için gönderildim."

Ekim 1874´de H.P.Blavatsky öðretmenleri tarafýndan Albay Henry Steel Olcott´la temasa geçirildi. Olcott, iç savaþ sýrasýnda büyük ün kazanmýþ ABD devletinden yüksek hizmet madalyasý almýþtý. Blavatsky ile tanýþtýðýnda New York'ta avukatlýk yapýyordu. Ayný tarihlerde genç bir Ýrlandalý avukat olan William Quan Judge´la tanýþtý. Bu iki kiþinin katýlýmýyla üç öncü þahsiyet baþka birçok kiþiyle birlikte Eylül 1875´de Teosofi Cemiyeti diye adlandýrmayý seçtikleri bir dernek kurdular.

"Ýlahi Bilgi" anlamýna gelen Teosofi, doðu din- lerinin bilgeliðini batýya anlatýrken karma ve reenkarnasyon fikirlerini tanýttý; tüm büyük din- lerin tek ve ana bir dinsel felsefeden kay- naklandýklarýný, antik bilgeliðin hâlâ bilindiðini, açýklanamayan olaylarýn, fenomenlerin aslýnda bilimsel yasalarla açýklanabileceðini anlatýrken, ahlâk ve kardeþlik ilkelerinin temelini açýkladý.

Teosofik Hareket´in Evrensel Kardeþlik´in tek yolu olduðunu gösterirken, ýrk, inanç, seks, kast ve inanç ayrýlýklarýnýn ortadan kaldýrýlmasýnýn yararlarýný öðretti. Teosofi Cemiyeti'nin benim- sediði slogan: "Hakikat'ten yüce din yoktur"

olmuþtur. Teosofi Cemiyeti'nin amaçlar bölü- münde bugün de þunlar yazmaktadýr:

1. Irk, inanç, cinsiyet, kast ve renk ayrýmý

gözetmeden Ýnsanlýðýn Evrensel Kardeþliði'nin bir çekirdeðini oluþturmak.

2. Karþýlaþtýrmalý din, felsefe ve bilim araþtýr- malarýný teþvik etmek.

3. Doða'nýn açýklamamýþ yasalarýný ve insanda- ki uyku halindeki güçleri araþtýrmak.

Bugün Teosofi milyonlarca taraftarý, öðrencisi ve 55 ülkedeki öðretim merkezleriyle Yeni Çað´a yönelik ciddi ve önemli bir kurumdur.

H.P. Blavatsky'nin ilk anýtsal eseri Peçesiz Ýsis'i (Isis Unveiled) 1877´de yayýnladý. Bu kitap okuyan ve düþünen kamuoyu üzerinde çok büyük etki yarattý. New York City'de yayýnlanan kitabýn bin adet yapýlan ilk baskýsý on günde tükendi. Bu kitap son iki bin yýlýn çeþitli mistik hareketlerinde tekrar tekrar yüzeye çýkan gizli öðretilerin ýþýðýn- da ökült bilimlerin tarihini, kapsamýný ve geliþimi- ni, Hýristiyanlýk'ýn köklerini, Hýristiyan tanrýbili- minin yanlýþlarýný ve Ortodoks bilimin hatalarýný ele alýyordu. Bir yýl sonra Amerikan vatandaþý oldu ama 1879'da Albay Olcott´la beraber Hindistan´a Bombay´a yerleþti ve bu þehirde Teosofi Merkez Büro'yu kurdular. 1879´dan sonra çalýþmalarý hýzlandý, Teosofik Gazete "The Teosophist'i" çýkardýlar. Bugün hâlâ yayýnlanmaya devam etmektedir. H. P. Blavatsky editörlüðünü yapýyordu. Cemiyet hýzla büyüdü. Hindistan'a gelir gelmez Allahabad'da hükümetin yayýn organý Pioneer'in editörü Alfred Percy Sinnett'le tanýþmýþlardý. 1880´de H.P.Blavatsky ve Albay Olcott kuzey Hindistan'da oturan A.P.Sinnett'i ziyarete gittiler. Sinnett'in Teosofi Cemiyeti'nin çalýþma ve öðretileriyle ciddi olarak ilgilenmesi, Blavatsky'i Sinnett'le cemiyete manevi destekte bulunan iki usta Koot Hoomi ve Mahatma Morya arasýnda yazýþmayla temas kurmaya teþvik etti. Bu yazýþmalardan hareketle Sinnett "Okült Dünya"

(The Occult World) (1881) ve Ezoterik Budizm (Ezoteic Buddhism) (1883) adlý kitaplarý yazdý.

Sinnett'in sorularýna Mahatmalarýn verdiði yanýt- lar ve açýklamalardan oluþan 1880-1885 yýllarý

Referanslar

Benzer Belgeler

İhsan Cemal Karaburçak, Eşref Üren, Orhan Peker, Abidin Dino, Ham it Görele, Nejad Devrim ve Burhan Doğançay’ın. hemen hiçbiri bugüne değin sergilenmemiş eserleri Türk

Özgün bir dilden bahsedebilmek için, söz konusu dilin, “ dilin temel birimleri” dediğimiz “ sesbilgisi, yapıbilgisi, söz varlığı, cümle bilgisi ve vurgu” gibi beş

1 996’nýn Aralýk ayýnda Hindis- tan’a gittiðimizde Stratejik Araþtýrmalar baþkaný emekli bir ha- va kuvvetleri generali ile görüþmüþ- tük. Çok okumuþ bir insan olan

 En az bir nicel bir de nitel yöntem içeren ve hiçbir yöntemin araştırma paradigmasına doğrudan bağlı olmayan çalışmalar (Greene, Caracelli ve Graham,

Materials and Methods: Median and ulnar mixed NAPs were elicited using submaximal stimulus intensities with 0.5 and 1.0-ms stimulus duration, which were adjusted to just below

Verilerimize göre, RKFT-T anl›k ve gecikmeli hat›rlama uygulamalar›nda 61-71 yafl grubu, 17-49 aras›ndaki tüm yafl gruplar›ndan; kopyalama, anl›k hat›rlama ve

Deney numunesinde döşeme kalınlığı, tekli başlıklı saplama ve çift sıralı donatı çeliğine bağlı olarak DN3 numunesi daha fazla düşey yük

Yüzeyden yapılan mikrosertlik ölçümleri sonucunda borlanmamış kesici ucun ortalama mikrosertlik değerinin 1536 HV değerinde olduğu belirlenmiş, buna karşılık