• Sonuç bulunamadı

Anadolu'nun kucaðýnda yetiþen, bireyselliðin ve yerelliðin ötesine

geçmiþ insanlýðý ve evrenselliði

yakalamýþ, günümüzde de yaydýðý

ýþýkla dünyamýzý aydýnlatmaya

devam eden, soluðuyla insanlýðý

ýsýtan can... YUNUS EMRE.

olmasýndan kaynaklanýr. Doðumu ile ilgili bilgiler net olmamakla birlikte 1237-1240 yýllarý arasýnda Eskiþehir'in Mihalýççýk ilçe-sine baðlý Sarýköy (Bugünkü adýyla Yunus Emre Köyü) üzerinde yoðunlaþmasýna rað-men, Karaman da doðum yeri olarak gös-terilen kaynaklardandýr. Ancak, Anadolu'da pek çok yer, Yunus Emre'ye "Buralýdýr" diye sahip çýkmýþ, þiirleri de bu sahiplen-meden payýný almýþtýr Bu olgu Yunus Emre'nin tüm Anadolu halký tarafýndan çok sevilmesi, benimsenmesi, bu nedenle de sahiplenilmek istenmesiyle açýklanabilir.

Aslýnda, en büyük tasavvuf erlerinden ve Türk Dili ve Edebiyatý'nýn örnek þair-lerinden önemli bir düþünür olan Yunus Emre'nin hayatý ve kimliðine dair hemen hemen hiç bir þey bilinmemektedir. Bilinen diðer hususlarý onun Risalet-ün Nushiyye adlý eserini 1308 yýlýnda yazmýþ olmasý ve 1321 tarihinde öldüðü þeklindedir. Diðer taraftan Yunus Emre'nin devrinin tarihi için-deki kiþiliði hakkýnda bildiklerimiz gerçek-ten çok kýsýtlýdýr.

Yunus Emre'nin yaþadýðý yýllar, Anadolu Türklüðü'nün Moðol akýn ve yaðmalarýyla, bir takým iç kavga ve çekiþmeleriyle, siyasi otorite zayýflýðýyla, çeþitli mezhep ve inanç kargaþalarýyla ve en önemlisi kýtlýk ve kuraklýklarýyla periþan olduðu yýllardýr.

Yunus Emre'nin þiirlerinden, tasavvuf yolunu seçtiði, iyi bir öðrenim gördüðü anlaþýlmaktadýr. "Türkmen Kocasý" diye de anýlan Yunus Emre dizelerinde, "Þam'ý, Rum'u, Yukarý Ýller'i" gezip dolaþtýðýný belirtmesine raðmen ne zaman ve ne þe-kilde olduðu hakkýnda pek bir bilgi yoktur. Bunun þiirlerinde sadece sembolik bir anlam ifade ettiði, gerçekte buralara

gitmediði þeklinde düþü-nenler de vardýr. Bazý kay-naklar ise Þeyh soyundan ve varlýklý bir aileden geldiðini ileri sürmektedirler. (Prof. Dr. Ý. Agâh Çubukçu)

Eserlerini Türkçe olarak yazmýþ, Türkçe þiirin öncüsü olmuþ, bu

anlaþýlýrlýk ve sadelik onu halka daha çok yaklaþtýrmýþtýr. Medrese eðitimi gördüðü, Arapça ve Farsça bildiði, Ýran ve Yunan mitolojisi ile tasavvuf ve tarih incelemeleri yaptýðý þiirlerinden anlaþýlmaktadýr. Vahdet-i Vücut (varlýðýn bVahdet-irlVahdet-iðVahdet-i) öðretVahdet-isVahdet-ine ulaþan bir tasavvuf yorumunu benimsemiþtir.

Yunus Emre hayatýnýn her evresini halkla iç içe yaþamasýna raðmen zaman zaman kendi içsel dünyasýna çekilip, bir baþýna kalmayý da tercih etmiþtir.

Hayat ve ölümle ilgili düþünce tarzý, her türlü bilinmezleri, tedirginlikleri, ürküntü-leri, þaþkýnlýklarý, baský ve telkinürküntü-leri, þart-lanmalarý aþarak esasa, huzura giden yola odaklanýr. Dünyadaki varlýðýnýn nedenini ve gayesini sevgi temeline oturtmuþtur. Ayný bilinçli seçim þiirlerinin aruzla yazýlmasýn-dan çok, heceyle söylenmesinde de vardýr. Yaþadýðý yýllardan günümüze kadar Anadolu'nun manevi mimarlarýndan biri olmuþ, þiirleri ve düþünceleriyle Anadolu insanýna yeni bir ruh ve þekil vermiþtir.

Tüm insanlara ayýrt etmeden ayný gözle bakmýþ ve her türlü mezhep ve tutuculuðu aþmýþ bir bilge olarak Anadolu halkýnýn o çaðýn getirdiði tüm aykýrýlýklardan arýnýp kaynaþmasýnda etken olmuþtur. Mezarý konusunda pek çok tartýþmalar yapýlmakta olup, Karaman ve Eskiþehir'deki türbeler

üzerinde yoðun-laþýlmýþtýr. Yunus Emre, eserlerini, hayatýný ve hattâ mezarýný halkýn sine-sine býrakacak kadar güvenmiþtir içinde yaþadýðý topluma. Bugün hâlâ Yunus Emre'nin söylemiþ olduðu kýsacýk bir cümleden, bir kýtalýk bir þiirinden yola çýkarak kitaplar yazýlabiliyor, paneller tertipleniyorsa, bu onun ne derece derin bir iç görüye ve sarsýlmaz bir inanca sahip olduðunu gösterir.

Yunus Emre hakkýnda bilinen efsanelere þöyle bir göz atarsak, bir Orta Anadolu köylüsüyle, ekmeðini topraktan kazanan bir Türkmen genciyle karþýlaþýrýz. Kýtlýk ve kuraklýðýn yaygýn olduðu bu yýllarda eke-cek buðdayý ve tohumu olmayýnca,

topladýðý alýçlarý eþeðine yükleyerek bunlarý satýp, tohum ve buðday almak üzere "Kapý-sýna gelen kimseleri eli boþ çevirmediði" söylenen Hacý Bektaþ-ý Veli tekkesine giden ve orada her Tanrý misafiri gibi aðýrlanan Yunus, tekkede kaldýðý bir kaç gün içeri-sinde Hacý Bektaþ-ý Veli'nin dikkatini çeker.

Hacý Bektaþ-ý Veli genç Yunus'un Dergâh'a katýlmasýný ister ve ne düþün-düðünü sorar. Ancak Yunus, ev halkýnýn kendisinden yiyecek beklediðini söyleyerek gitmek için derviþler aracýlýðýyla izin ister. Durumu öðrenen Hacý Bektaþ-ý Veli, "Buðday mý istersin, erenlerin himmetini mi?" diye sorar. "Buðday" diye cevap ve-rince Yunus, þöyle ýsrar eder Hacý Bektaþ-ý Veli: "O alýçlarýn her birine bir nefes vere-lim, çekirdekleri içinde himmet eyleyelim.

Yunus vazgeçmez, vazgeçemez. Geldiði yoldan dönüþe geçtiðinde aklý baþýna gelir ve: "N'ettim ben..." diyerek uyanýr. "Buðday yenir, tükenir ama himmet bir ömür boyu yeter."

Artýk yoksulluðun sýkýntýsý yerini kadir bilmezliðin piþmanlýðýna býrakmýþtýr. Gerisin geriye Tekke'ye döner ve: "Çiðlik ettim. Ben tohumu, buðdayý neyleyeyim. Ne olur, bana yol gösterin, nefes verin" der. Gidip Taptuk Emre'nin dergâh'ýndan almasýný söylerler himmetini. Taptuk Emre aslen Horasanlýdýr. Farsça bir kelime olan Horasan "Güneþin yükseldiði yer" anlamýna gelir. Cengiz Han baskýsý döneminde Anadolu'ya gelmiþtir. 1210-1215 yýllarýnda doðduðu sanýlmaktadýr. Taptuk Emre'nin Selçuklu'lar devrinde Anadolu'ya geliþinde, bugünkü Nallýhan Ýlçesinin güneyinde ve ilçe merkezine 15 km. mesafede bulunan Sakarya Nehri'ne çok yakýn Ermem Sultan Köyü'ne yerleþtiði bilinen bir gerçektir.

Taptuk Emre, ayný zamanda Hacý Bek-taþ-ý Veli'nin halifesidir. Taptuk Emre'den itibaren Anadolu'da bir "Taptuklular" toplu-luðunun varlýðýna rastlanýr. Ýþte bu Taptuk Emre'nin dergâhýnda Yunus'un kýrk yýl süre-cek olan koza dönemi baþlar. O günden

sonra en sýcak inançla sevilen, yoluna baþ koyulan bir insan olarak tanýyacaðýz Taptuk'unu Yunus Emre'nin.

Yunus, doðruca Taptuk Emre'nin Dergâhý'na doðru yola çýkar. Uzun bir yol-culuktan sonra varýr Taptuk'un Tekkesi'ne ve ona olup bitenleri anlatýr. Sükûnetle ken-disini dinleyen Taptuk Emre "Yunus!.. Her þeyden haberimiz vardýr. Hizmet eyle, hiz-met eyleyelim!" diye buyurur. Bu tekkeler sanki birer okuldur. Öyle bir okul ki, tüm hizmetleri talebeleri tarafýndan yapýlýr. Burada herkese bir iþ vardýr. Yunus'a da tekkeye odun taþýmak düþer. Büyük bir aþk ve görülmemiþ bir þevk ile yapar iþini. Yunus'un hizmet ederken çektiði güçlükler hiç bir zaman onu yýldýrmaz. Gün gelir odun taþýmaktan sýrtý yara olur, yine iþini yapmaya devam eder. Bunun farkýnda olan Taptuk Emre Hazretleri, bir gün odunlardan birini eline alarak sorar:

- "Yunus! Sana nicedir sormadýðýmý bugün sorayým. Hepsi böyle mi bu odunlarýn? Hepsi ok gibi dümdüz mü?"

- "Hepsi öyle Sultaným!".... - "Hiç eðrisi yok mu_"... - "Yok Sultaným!"...

- "Bunca yýldýr daðda hiç eðri oduna rast-lamadýn mý Yunus?"

Yunus meþhur cevabýný verir.

- "Sultaným!... Bilirim ki sizin kapýnýzdan içeri hiç bir eðrilik girmez, odun bile olsa!"...

Yýllar yýlý Tekke'de aðýzsýz, dilsiz hizmet ettikten sonra, bir gün Taptuk'un sofrasýnda kilidi açýlýr Yunus'un içinde birikenleri þiir-ler halinde dökmeye baþlar.

Haktan gelen þerbeti içtik elhamdülillah Þol kudret denizini geçtik elhamdülillah

Þol karþýki daðlarý meþeleri baðlarý Saðlýk safalýk ile aþtýk elhamdülillah Kuru idik yaþ olduk kanatlandýk kuþ olduk Birbirimize eþ olduk uçtuk elhamdülillah Vardýðýmýz illere þol safa gönüllere Halka Taptuk manisin saçtýk elhamdülillah

Kýrk yýlýn sonunda o artýk Yunus Emre'dir. Kendi öz benliðine susamýþ olan halk, Yunus'un þahsýnda artýk aradýðýný bul-muþtur. Taptuk'da iyice piþtiðini gördüðü Yunus'un bir an evvel yanmasý için elindeki deðneðini havaya savurarak "Var git deðneðin düþtüðü yerde öl" diyerek uðurlar Yunus'u. Yýllar yýlý dolaþtýktan sonra deðneðin düþtüðü yerde öldüðü hikâye edilir. Ýþte böyle uzar gider efsanelerde Yunus Emre. Her koþulda insanýn deðerini varlýðýnýn önemini dile getiren büyük bir düþünürdür. Kimliðini bilinçli olarak arka plana atmýþ, dikkatleri düþüncelerine ve yaþam felsefesini konu alan þiirlerine çek-mek istemiþtir.

Kimi zaman ayrýmcýlýða tavýr koyar: Yetmiþ iki millete bir göz ile bakmayan, Halka müderris olsa hakikatte asidir. Kimi zaman hoþgörüye dikkat çeker: Biz kimseye kin tutmayýz

Kamu alem birdir bize...

Kimi zaman insana saygýyý ön palanda tutar:

Ýki cihan bedbahtý Kim gönül kýrar ise...

Kimi zaman alçakgönüllülükten dem vurur:

Benim bir karýncaya bile Ulu nazarým vardýr.

Kimi zaman kiþinin dönüp kendini eleþtirmesi gereðini ortaya koyar:

Dahi bir gün sana sataþmadýn sen Dahi bir gün daðýndan aþmadýn sen... Kimi zaman insanlar arasýnda fark olmadýðýný vurgular:

Bir çeþmeden sýzan su Acý tatlý olmaya...

Yunus'un bazý mýsralarýndan 1273'de Konya'da ölen Tasavvuf Edebiyatýnýn diðer büyük ustasý Mevlâna Celâleddin Rumi ile tanýþtýðý anlaþýlmaktadýr:

Mevlâna Hüdavendigâr bize nazar kýlalý Onun görklü nazarý gönlümüz aynasýdýr...

Gerçeðe, Tanrý'ya, evrensele her þeyin özüne varmak için

Þeriat-Tarikat-Marifet-Hakikat olmak üzere dört bilgi düzeyini ve yöntemini benimsemiþtir. Felsefesi ve görüþleri daha çok Bektaþi'lere yakýndýr. Risaletü'n Nushiye adlý 573 beyitlik þiiri ile þeriat kurallarýnýn üstüne çýkar. (Öðütler Risalesi) Mesnevi biçiminde aruz ölçüsüyle yazýlmýþtýr. Yunus Emre Divanlarý ise Fatih Nüshasý, Nuruosmaniye Nüshasý, Yahya Efendi Nüshasý, Karaman Nüshasý, Balýkesir Nüshasý, Niyazi Mýsri Nüshasý, Bursa Nüshasý olarak toparlanmýþ þiir ve nesir yazýlardan oluþmaktadýr. Divaný ölümünden 70 yýl sonra düzenlenmiþtir. Yunus Emre hece ölçüsünü kullanmýþ, özel-likle yedi ve sekiz heceli kalýplarla yazmýþ ama hemen bütün öteki kalýplarý ve aruz ölçüsünü de denemiþtir. Yunus Emre Oðuz lehçesiyle ve çaðýnýn konuþma diliyle yazmýþ olmakla birlikte kullandýðý sözcük-lerin tümü Türkçe deðildir. Ayrýca Farsça dil kurallarýna uyduðu, bu kurallarla ad ve sýfat tamlamalarý kurduðu ve Türkçe sözcükleri yabancý baðlaçlarla baðladýðý görülür. Þiirlerinde Oðuz Lehçesi

olaðanüstü bir anlatým gücüne, benzeri az görülen bir uyum güzelliðine ulaþmýþtýr.

Yunus Emre hayatýný, eserlerini ve hattâ mezarýný halkýn gönlüne yerleþtirip gitmiþtir bu dünyadan. Gerçekten de halktan biri olan Yunus Emre, halkýn deðer, duygu ve düþüncelerini dile getiriþi itibariyle tari-himizin en halkla barýþýk aydýnlarýndan biri olma özelliðine de sahiptir.

YUNUS EMRE FELSEFESÝNDE SEVGÝ

Gelin tanýþ olalým, Ýþi kolay kýlalým Sevelim, sevilelim

Onun için sevgi inançtýr. Bu öyle bir inançtýr ki, tek kuralý, tek kanunu "Sevgi" dir. Bunu da mýsralarýnda adeta haykýrýr:

Ben gelmedim dava için, Benim iþim sevi için Dostun evi gönüllerdir Gönüller yapmaya geldim...

Bu yalnýz þu ya da bu duruma ve insana duyulan sevgi deðildir. Ne dünyadan ne de insandan vazgeçmek, yüz çevirmek için nedeni yoktur. Aksine dünyanýn ve insanýn mevcudiyetinin bir nimet olduðunu açýkça belirtir. Yücelmenin yolunun bu çizgiden geçtiðini, engin bir gönülle dünyayý, þart-larýný ve insanlýðýn tümünü kucaklayarak ifade eder. Seslendiði insanlarla birdir o. Kimsenin toplumdaki yerine, statüsüne bak-madýðý gibi, onlarýn dinine, mezhebine, rengine de bakmaz.

Dünya benim rýzkýmdýr Halký benim halkýmdýr...

Diyerek olan biteni sahiplenmiþ, sorumlu-luðunu alarak baðrýna basmýþtýr. Tüm insan-lýðý kendiyle bir tutmuþ, sevmiþ ve

saymýþtýr. Yaþama ve insana bakýþ açýsý gerçek anlamda tüm egosal tutkulardan, din, dil, ýrk ve millet baskýlarýndan özgür-leþmiþ bir kendini bulma, gönüllüce sunma ve akma hali olmuþtur. Ýnsanýn kutsallýðýný ve varoluþ ülküsünü görmüþ bu pürüzsüz özün ortaya çýkacaðýna tam inanmýþ ve emek vermiþtir. Hoþgörüsünün kaynaðýnda da bu derin sevgi vardýr.

YUNUS EMRE FELSEFESÝNDE HOÞGÖRÜ

Yaradýlaný hoþgör Yaradan’dan ötürü

Bu mýsralar, insanýn sadece yaratýlmýþ olmak sebebiyle ve O'nun eseri olduðundan dolayý bile hoþgörülmeye ve sevilmeye deðer bulun-duðu söylemektedir.

Ayrýlýkçý, kategorize edici bakýþ açýlarý ve yöntemler birden anlamsýzlaþýyor onun mýs-ralarýnda. Allah sevgisiyle insan sevgisini harmanlayarak hoþgörüyü ilâhi bir tanýma oturtuyor, ikisini bir ediyor Yunus Emre kolayca ve kendi varlýðýnda hem Yaradan'ý hem de tüm insanlýðý bularak büyük bir sadelik ve anlaþýlýrlýkla o günlerin dünyasýnda bunu dile dökebiliyor. Yunus Emre'nin insana ve hayata bakýþý, gerçekten tüm dinlerin, mezheplerin, tarikatlarýn anlatým ve tariflerindeki yönlendirmeleri aþan, kurallara ve statik anlamlara sýð-mayan kendi aklý ve yüreði ile çizdiði bir çizgidir.

Kaynaklar:

Yunus Emre ve Tasavvuf- Abdülbaki Gölpýnarlý

Yunus Emre Divaný- Burhan Toprak Yunus Emre- Sebahattin Eyüpoðlu Yunus Emre'nin Felsefesi- Prof. Dr. Ýbrahim Agâh Çubukçu

Din ve ahlâk konusunu inceleyen düþünür-ler, genel olarak teistik dinler dediðimiz, yaratýcý bir Tanrý'yý kabul eden, göksel vahiy ile kendisine Tanrý buyruklarý iletilen bir peygamberce toplumlara yaygýnlaþtýrýlan din-lerin ahlâk anlayýþlarýný incelemek yolunu tutarlar. Din-ahlâk iliþkilerini araþtýran kiþiler, genellikle bu kiþiler teologlardýr, üç göksel din dýþýnda kalan ve yeryüzünün büyük bir bölümünde hüküm sürmüþ, sürmekte olan din-lerin ahlâk anlayýþlarýný incelemeye pek gerek görmezler.

Din felsefecilerine ya da teologlara göre vahiye dayanan dinlerin ana amacý, ahlâklý bir toplum yaratmaktýr. Gerçekten de vahiye

dayanmayan dinlerin de ayný amacý gütmedik-lerini söyleyemeyiz. Söylemin içindeki "ana amaç budur" yaklaþýmýný "ana amaçlardan biri de budur" biçiminde deðiþtirmek koþuluyla bu varsayýma karþý çýkmak olanaklý deðil. Teologlar savlarýný pekiþtirmek için göksel dinlerin yayýcýsý olarak kabul ettikleri peygam-berlerin sözlerini ve de Kutsal Kitaplardaki bazý âyetleri öne çýkarýrlar.

Din ile ahlâk arasýndaki iliþkiler, düþünce tarihinde iki yönden ele alýnýr. Birinci yol: Dinden ahlâka doðru giden bir yol izlenir. Bu yol, ahlâký dine baðlamakta ve böylece dinsel yönü aðýr basan bir teolojik ahlâk kavramýna yol açmaktadýr. Ýkinci yol ise: Ýnsanýn ahlâksal

Din ve

Benzer Belgeler