• Sonuç bulunamadı

Prof.Dr. Ahmet CEVİZCİ Editör Prof.Dr. Ahmet CEVİZCİ (Ünite 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8) Yazar FELSEFE

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Prof.Dr. Ahmet CEVİZCİ Editör Prof.Dr. Ahmet CEVİZCİ (Ünite 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8) Yazar FELSEFE"

Copied!
237
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

FELSEFE

Yazar

Prof.Dr. Ahmet CEVİZCİ (Ünite 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8)

Editör

(4)

İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.

Copyright © 2012 by Anadolu University All rights reserved

No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without

permission in writing from the University.

Öğretim Tasarımcısı Prof.Dr. Tevfik Volkan Yüzer Grafik Tasarım Yönetmenleri

Prof. Tevfik Fikret Uçar Doç.Dr. Nilgün Salur Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Dil ve Yazım Danışmanı

Öğr.Gör. Serdar Şen Kapak Düzeni Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan Dizgi ve Yayıma Hazırlama

Kitap Hazırlama Grubu

Felsefe

E-ISBN 978-975-06-2653-1

Bu kitabın tüm hakları Anadolu Üniversitesi’ne aittir. ESKİŞEHİR, Ağustos 2018

(5)

İçindekiler

Önsöz ... vii

Felsefe Nedir ... 2

GİRİŞ ... 3

BİLGELİK SEVGİSİ OLARAK FELSEFE ... 4

FELSEFE VE DİĞER DİSİPLİNLER ... 7

İKİNCİ DÜZEY BİR ETKİNLİK OLARAK FELSEFE ... 11

FELSEFENİN KURUCU, ANALİTİK VE ELEŞTİREL ... 13

Felsefenin Kurucu veya Bütünleştirici Boyutu ... 14

Felsefenin Analitik Boyutu ... 15

Felsefenin Eleştirel Boyutu ... 16

FELSEFENİN KONULARIYLA ALT ALANLARI ... 17

FELSEFENİN DEĞERİ ... 20

Felsefenin Bireysel Düzeydeki Katkıları ... 20

Felsefenin Toplumsal Düzeydeki Katkıları ... 22

Özet ... ... 24

Kendimizi Sınayalım ... ... 26

Okuma Parçası ... ... 27

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... ... 28

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... ... 28

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar... 29

Epistemoloji ... 30

GİRİŞ ... 31

BİLGİNİN DOĞASI ... 32

Üç Öğeli ya da Koşullu Bilgi Anlayışı ... 33

Entelektüel Gelişme Süreci Olarak Bilgi Anlayışı ... 34

Bilgiyi Nesnesiyle Tanımlayan Bilgi Anlayışı ... 35

BİLGİNİN DOĞRULUĞU ... 36

Mütekabiliyetçi Doğruluk veya Uygunluk Teorisi ... 36

Ölçütlerle Uyuşma Olarak Doğruluk ... 37

BİLGİ TÜRLERİ ... 39 BİLGİNİN KAYNAĞI ... 40 Akılcılık ... 40 Deneyimcilik ... 41 Sentezci Yaklaşım ... 42 Sezgicilik ... 43 BİLGİNİN İMKÂNI ... 44 BİLGİNİN SINIRLARI ... 47 Özet ... 49 Kendimizi Sınayalım ... 50 Okuma Parçası ... 51

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 52

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 52

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar... 53

1. ÜNİTE

(6)

Metafizik ... 54

GİRİŞ ... 55

METAFİZİĞİN İMKÂNI ... 56

Varlık Sorusu ... 57

METAFİZİĞİN KONUSU VE ALANLARI ... 58

ONTOLOJİ OLARAK METAFİZİK ... 59

Töz Metafiziği ... 59

Klasik Töz Metafiziği ve Tümeller Problemi ... 60

Modern Töz Metafiziği ... 61

Süreç ya da Oluş Felsefesi ... 65

Varoluş Felsefesi ... 67

TEOLOJİK/KOZMOLOJİK METAFİZİK ... 69

Teoloji Olarak Metafizik ... 69

Metafiziksel Kozmoloji ... 71

İLK İLKELERİN BİLİMİ OLARAK METAFİZİK ... 73

Özet ... ... 75

Kendimizi Sınayalım ... ... 76

Okuma Parçası ... ... 77

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... ... 78

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... ... 78

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar... 79

Bilim Felsefesi ... 80

GİRİŞ ... 81

BİLİM FELSEFESİNİN KONULARI ... 82

MANTIKÇI POZİTİVİST BİLİM ANLAYIŞI ... 82

Doğrulanabilirlik İlkesi ... 83

Bilimin Birliği ... 84

Bilimde Keşif ve Pekiştirme Bağlamı ... 85

Mantıkçı Pozitivist Bilim Anlayışının Eleştirisi ... 86

YANLIŞLAMACI BİLİM GÖRÜŞÜ ... 87

Doğrulanabilirlik İlkesinin Reddedilmesi ... 88

Yanlışlanabilirlik Ölçütü ... 89

Keşif Bağlamıyla Pekiştirme Bağlamı ... 90

DEVRİMCİ BİLİM GÖRÜŞÜ ... 92

Bilimin İlerleme Tablosu ... 92

Bilimsel Değişmenin Doğası ... 95

Eş Ölçülemezlik ve Teori Yüklülük ... 95

ÇOĞULCU BİLİM GÖRÜŞÜ ... 97 Disipliner Çoğulculuk ... 97 Teorik Çoğulculuk... 98 Metodolojik Çoğulculuk ... 99 Özet ... 101 Kendimizi Sınayalım ... 103 Okuma Parçası ... 104

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 105

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 105

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar... 106

3. ÜNİTE

(7)

Etik ... 108

GİRİŞ ... 109

TEORİK ETİK: I) NORMATİF ETİK ... 111

NORMATİF ETİK: 1) TELEOLOJİK ETİK ... 113

Mutluluk Etiği ... 113

Yararcılık ... 114

NORMATİF ETİK: 2) DEONTOLOJİK ETİK ... 116

Dinî Etik ... 116

Ödev Etiği ... 117

NORMATİF ETİK: 3) ERDEM ETİĞİ ... 119

TEORİK ETİK: II) METAETİK ... 121

Realizm ve Anti-Realizm ... 121 Bilişselcilik ... 121 Gayrı-Bilişselcilik ... 122 UYGULAMALI ETİK ... 124 Kürtaj ... 125 Ölüm Cezası ... 126 Ötenazi ... 128 Özet ... ... 129 Kendimizi Sınayalım ... ... 130 Okuma Parçası ... ... 131

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... ... 132

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... ... 132

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar... 133

Siyaset Felsefesi ... 134

GİRİŞ ... 135

SİYASET FELSEFESİNİN TEMEL PROBLEMLERİ ... 136

DEVLET NEDİR? ... 138

Devlet ve Anarşizm ... 140

TOPLUM SÖZLEŞMESİ ... 143

DEMOKRASİ ... 145

Demokrasinin Türleri ... 146

Demokrasinin Temel Özellik ya da Unsurları ... 148

Demokrasinin Meziyetleri ve Kusurları ... 149

SİYASET FELSEFESİNİN METAFİZİKSEL BOYUTU ... 150

Liberalizm ... 150

Komünoteryanizm ... 152

SİYASET FELSEFESİNİN EPİSTEMOLOJİK BOYUTU ... 154

Muhafazakârlık ... 154

Özet ... 156

Kendimizi Sınayalım ... 158

Okuma Parçası ... 159

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 160

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 160

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar... 161

5. ÜNİTE

(8)

Estetik ... 162

GİRİŞ ... 163

ESTETİK FENOMENLERİN FELSEFESİ OLARAK ESTETİK ... 163

Estetik Nesne... 164 Estetik Değer ... 164 Estetik Özne ... 167 Estetik Tutum ... 167 Estetik Yargı ... 168 SANAT FELSEFESİ ... 170 Sanatların Sınıflandırılması ... 170 Sanat Teorileri ... 172 Özcü Kuramlar ... 173 Özcülük Karşıtı Kuramlar ... 178 Özet ... ... 183 Kendimizi Sınayalım ... ... 184 Okuma Parçası ... ... 185

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... ... 186

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... ... 186

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar... 187

Eğitim Felsefesi ... 188

GİRİŞ ... 189

KLASİK EĞİTİM FELSEFESİNDE TEMEL AKIMLAR ... 191

İdealist Eğitim Felsefesi ... 191

Realist Eğitim Felsefesi ... 193

Natüralist Eğitim Felsefesi ... 194

Eğitime Kültürel Yaklaşım ... 196

Pragmatist Eğitim Felsefesi ... 197

Egzistansiyalist Eğitim Felsefesi ... 199

ANALİTİK EĞİTİM FELSEFESİ ... 201

Eğitim Teriminin Anlamı ... 201

Eğitimin Amaçları ... 202

Eğitimi Belirleyen Temel Ölçütler ... 205

ELEŞTİREL EĞİTİM FELSEFESİ ... 206

Özet ... ... 211

Kendimizi Sınayalım ... ... 213

Okuma Parçası ... ... 214

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... ... 215

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... ... 215

Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar... 216

Sözlük ... 217

Dizin ... 225

7. ÜNİTE

(9)

Önsöz

Felsefe, ister akademide doğrudan eğitimi alınsın, isterse insanın kişisel oku-ma ve araştıroku-malarıyla hayatına bir şekilde dâhil ettiği bir disiplin ve düşünce alanı olsun, kişinin hayatına her yönden olumlu katkılar yapmaya aday bir kültür öğe-sine, düşünme biçimine ve hayat tarzına gönderme yapar. Kişi ister hekim, ister mühendis, ister öğretmen ya da ister hukukçu olsun, kısacası hangi mesleği icra ederse etsin, gerek yaptığı işi anlamlandırıp layıkıyla yapmada, gerekse bir bütün olarak hayatını anlamlandırma noktasında felsefeye ihtiyaç duyar. Bu bakımdan Açıköğretim Fakültesi’nin programları arasına felsefeye yer vermiş olması, fevka-lade doğru bir kararın hayata geçirilmiş olmasını ifade etmektedir.

Bu kitap, işte böyle bir lisans felsefe programına temel oluşturup giriş yap-mak amacıyla kaleme alınmıştır. Sekiz bölümden oluşan bu kitapta, önemli ola-nın filozof adını verdiğimiz birtakım özel insanların görüşlerini öğrenmek değil de felsefe yapmayı, felsefece düşünmeyi öğrenmek olduğuna baştan sona vurgu yapmaya çalışmış olsam da, bu filozofların felsefenin belli birtakım alt alanlarında belirli soru ve problemler üzerine nasıl düşündüklerini görmeden felsefede kişi-sel olarak ilerlemenin pek kolay olmayacağı inancıyla, bütün ünitelerde felsefeye sistematik veya tematik yaklaşım ile tarihsel yaklaşımın bir sentezini yapmaya ça-lıştım. Bunu gerekli kılan bir başka husus ise, kitabın aynı zamanda söz konusu felsefe programının öğrenci tarafından daha sonra görülecek alt alanları için de bir giriş ve temel oluşturması zorunluluğu oldu.

Kitabın hazırlanması noktasında, önce editörlük görevini üstlendim. Fakat farklı felsefe anlayışlarına sahip uzmanlar tarafından kaleme alınacak bölümler-den yola çıkarak editörlük yapmanın sonuçta ortaya çıkacak kitabın kalitesine şu ya da bu ölçüde olumsuz etki yapacağını ve işimi zorlaştıracağını düşündüm. Bu türden temel giriş kitaplarından ikisini daha önce Batı dillerinden tercüme ettiğim, ikisini de kendim yazdığım, fazladan kitabın bölümlerini oluşturan alt alanlardan dördü, yani metafizik, epistemoloji, etik ve eğitim felsefesi üzerine referans kitapları kaleme aldığım için, eseri baştan sona kendim yazmaya karar verdim. Kitabın birinci ünitesi felsefeyi, onun değerini ve konu alanlarını tanıtan bir giriş bölümüne karşılık gelmektedir. İkinci ünite epistemolojiyle ilgili olup, bilgi felsefesinin bilginin doğası, imkânı, kaynağı, doğruluğu ve sınırları benzeri konuları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Üçüncü ünite metafizikle ilgili olup, varlık felsefesinin bütün konu ve problemlerini büyük ölçüde sistematik bir yaklaşım-la ortaya koymaktadır. Dördüncü üniteyi meydana getiren bilim felsefesinde biraz daha ağırlıklı olarak tarihsel yaklaşım benimsenmiş ve yirminci yüzyılda ortaya çı-kan dört bilim felsefesi anlayışı tanıtılmıştır. Beşinci ünite etikle ilgili olup, etik bura-da hem teorik etik hem de uygulamalı etik olarak, tarihsel olduğu kabura-dar sistematik bir yaklaşımla ele alınmıştır. Altıncı ünite siyaset felsefesi üzerinedir. Burada, siyaset felsefesinin gerek klasik gerekse modern siyasete özgü tüm problemleri, modern diye niteleyebileceğimiz ideolojilere de yer vermek suretiyle ayrıntılı bir biçimde

(10)

tartışılmaktadır. Yedinci ünite olan estetikte, hem estetiğe özgü temel kavram ve problemlere hem de estetiğin önemli bir bölümünü oluşturan sanat felsefesi bağ-lamında farklı anlayışların sanat teorilerine yer verilmiştir.

Söz konusu yedi ünite, dünyanın farklı üniversitelerinde yayınlanan felsefe ki-taplarının standart konularını oluşturur. Sekizinci ünite söz konusu olduğunda, bir yön ya da veçheleriyle ilk yedi üniteden birinin konusuna indirgenebilecek veya yakın düşecek bir alana yer vermektense, eğitim felsefesine yer vermeyi ter-cih ettim. Bu terter-cihte hiç kuşku yok ki, tanıdığım çok sayıda öğretmenin Açı-köğretim Fakültesi’nde ikinci bir eğitim olarak felsefe tahsil ediyor olmaları etkili oldu.

Kitabın bu dersi alan ve felsefeyi istemli, bilinçli bir biçimde seçen herkese yararlı olmasını diliyorum.

Editör

(11)
(12)

1

Amaçlarımız

Bu üniteyi tamamladıktan sonra;

Fel se fe nin bil ge lik le olan iliş ki si ni açıklaya bi le cek,

Fel se fe nin ve ya onun bi li nen ve yay gın ka bul gö ren şek li ola rak Ba tı fel se fe si nin do ğu şu nun an cak mut hos tan lo go sa ge çiş yo luy la ola bi le ce ği ni açık la ya bi le cek, Fel se fe nin bi lim, din ve sa nat gi bi di sip lin ler le olan or tak lı ğı nı ve fark lı lık la rı nı ayırt ede bi le cek,

Fel se fe nin ikin ci dü zey bir et kin lik ol du ğu nu açıklaya bi le cek, Fel se fe nin ku ru cu, ana li tik ve eleş ti rel bo yut la rı nı ayırt ede bi le cek, Fel se fe nin ko nu la rıy la alan la rı nı sı ra la ya bi le cek,

Fel se fe nin de ğe ri ni ifa de ede bi le cek si niz.

Anahtar Kavramlar

• Bil ge lik Sev gi si • Me rak • Sor gu la ma • An lam lan dır ma • Ana liz • Şüp he • Lo gos • Fel se fe nin De ğe ri

İçindekiler

Felsefe Felsefe Nedir?

• GİRİŞ • BİLGELİK SEVGİSİ OLARAK FELSEFE • FELSEFE VE DİĞER DİSİPLİNLER • İKİNCİ DÜZEY BİR ETKİNLİK OLARAK FELSEFE • FELSEFENİN KURUCU, ANALİTİK VE ELEŞTİRİCİ BOYUTLARI • FELSEFENİN KONULARIYLA ALT ALANLARI • FELSEFENİN DEĞERİ

(13)

Gİ RİŞ

Bir şe yin ne ol du ğu nu söy le me nin es ki çağ lar dan be ri ka bul edi len en iyi yo lu, o şe yi ta nım la mak tır. Çün kü iyi ve doğ ru bir ta nım, ta nım la nan şe yin ayırt edi ci özel li ğini göz ler önü ne se re rek ne ol du ğu nu or ta ya ko yar. Bu nun la bir lik te, bu nu fel se fe için yap mak ne ko lay ne de doğ ru bir şey dir. Fel se fe yi ta nım la ma nın ko­ lay bir iş ol ma ma sı nın ne de ni, ön ce lik le onu ta nım la ya cak ki şi le rin ve bu ara da fark lı ta rih sel ve sos yal ko şul lar dan et ki le nen fi lo zof­la rın il gi le ri nin, dün ya ya ba kış tarz la rı nın fark lı lık gös te re bil me si dir. Söz ko nu su fark lı lık do ğal ola rak fi lo zof­la rın fel se fe an la yış la rı na ve fel se fe yi ta nım la ma tarz la rı na da yan sı mış tır. Ör ne ğin pek çok fi lo zof fel se fe yi bel li özel lik le ri olan bir dü şün me tar zı üze rin den dün ya yı an la­ ma ve yo rum la ma fa ali ye ti ola rak ta nım lar ken Karl Marx (1818­1883) “fi lo zof­la rın şim di ye ka dar dün ya yı sa de ce an la ma ya ça lış tık la rı nı oy sa önem li ola nın dün ya yı an la mak tan zi ya de onu de ğiş tir mek ol du ğu nu” öne sür müş tür. Fel se fe nin ta nı mı ve an la mı, sa de ce fi lo zof­lar ara sın da de ğil, kül tür den kül tü re de de ği şik lik gös ter­ miş tir. Ör ne ğin fel se fe nin en es ki mer kez le rin den bi ri olan an tik Yu nan’da, fel se fe, mi lat tan ön ce al tın cı yüz yıl dan baş la ya rak var lı ğa, ne yin ger çek ten var ol du ğu na iliş kin teo rik bir araş tır ma ola rak baş la mış tı. Oy sa yak la şık ola rak ay nı dö nem­ ler de, Do ğu’da, dü şü nür le rin il gi le ri da ha fark lı bir ni te lik arz et ti. Bu dö nem de, ör ne ğin Çin li le rin fel se fe le ri nin da ha so mut ve pra tik ol du ğu söy le ne bi lir. Ni te kim Çin li dü şü nür ler fel se fe den, sos yal çev re için de ahenk li iliş ki ler ge liş tir me nin yol­ la rı üze ri ne dü şün me yi an la dı lar. Söz ge li mi ün lü Kon füç yüs’ün fel se fe si, he men he men sa de ce top lum sal ve po li tik me se le ler le, doğ ru ve âdil yö ne tim gi bi ko nu lar­ la, ai le ve ce ma at de ğer le riy le il gi li ol muş tu. Ger çek ten de o, hep uyum lu iliş ki ler, ön der lik ve dev let adam lı ğı üze ri ne ko nuş muş, ki şi nin ken di si ni sor gu la ma sın dan, dö nüş tür me sin den, baş ka la rı na il ham ver me sin den ve er dem li bi ri ol mak için ser­ gi le me si ge re ken ça ba lar dan söz et miş ti. Bu açı dan ba kıl dı ğın da, Kon füç yüs’ün ken di si nin ve bu ara da tem sil et ti ği Do ğu fel se fe si nin, Ba tı’da ki fi lo zof ya da bil ge­ ler den, Yu nan tar zı fel se fe an la yı şın dan fark lı ola rak do ğay la ve ya şey le rin özüy le hiç il gi len me di ği ra hat lık la öne sü rü le bi lir. İn sa ni ol ma yan ger çek li ğin ve ya bir bü­ tün ola rak re ali te nin ni hai do ğa sı ko nu su na he men hiç eğil me yen Kon füç yüs’ün ak lın dan, in san la rın ger çek ol du ğu nu bil dik le ri ve ya dü şün dük le ri şe yin salt bir gö rü nüş ya da ya nıl sa ma ola bi le ce ği dü şün ce si hiç geç me miş ti.

Fel se fe yi bel li bir ta nım üze rin den an la ma ya ça lış ma nın doğ ru ol ma ma sı nın ne­ de ni ise hiç kuş ku yok ki onu bel li bir ta nım la ka rak te ri ze et me nin fel se fe nin im­

(14)

kân la rı nı sı nır la ma sı, fel se fe yi bel li bir fa ali yet ya da ke mik leş miş bir di sip li ne in dir ge ye rek in san la rı yan lış yön len di re bil me si ol gu sun da ya tar. Hem ka bul et­ mek ge re kir ki fel se fe nin özü nü or ta ya ko ya cak sı nır la yı cı ta nım lar dan, mut lak ve ke sin açık la ma lar dan ka çın mak, fel se fe nin ru hu na çok da ha uy gun dü şer. Zi ra fel­ se fe ol muş bit miş dü şün ce le rin, ni ha ye te er di ril miş fi kir le rin top la mın dan iba ret bir şey de ğil dir. Ni te kim fel se fe yi esas iti ba rıy la bir eleş ti ri ve sor gu la ma, kar şı lık lı bir tar tış ma fa ali ye ti ola rak an la yan Sok ra tes (469­399), bu yüz den in san zih ni ni tem bel leş tir di ği ne inan dı ğı ya zı lı sö ze de ğer ver me miş ve fi kir le ri ni or ta ya koy­ du ğu ya zı lı hiç bir şey bı rak ma mış tır. Onun öğ ren ci si Pla ton (427­347) da bu ge­ le nek için de yer alır çün kü o, za ma nı nın seç kin fel se fe ci ve ma te ma tik çi le ri ni bir ara ya ge tir di ği Aka de mi’sin de, dı şa rı ya he men ta ma men ka pa lı bir bi çim de fel se fe ya par ken sa de ce or ta la ma oku yu cu lar için bir ta kım di ya log lar ka le me al mış tır. Bu yüz den, önem li öl çü de Sok ra tes ve Pla ton’a da ya nan bir ge le ne ğe gö re, ha ki ki fel se fe ki tap lar da ve ya ya zı lı me tin ler de bu lun maz. Fa kat bu, hiç kuş ku yok ki fi lo­ zof­lar ta ra fın dan ka le me alı nan eser le rin de ğer siz ve ya önem siz ol du ğu an la mı na gel mez. Çün kü bu eser ler, dü şün ce dün ya mı zı zen gin leş ti re cek üzer le ri ne ken di fi kir le ri mi zi in şa et me mi zi müm kün kı la cak fel se fi prob lem ve fi kir ler le do lu dur. Ni te kim ün lü Al man şa ir ve dü şü nü rü Jo hann Wolf gang von Go et he (1749­1832) “Üç bin yı lın he sa bı nı gö re me yen ka ran lık ta yo lu nu bu la maz, gü nü gü nü ne ya şar an cak” der ken muh te me len bu nu an lat mak is ti yor du. Fa kat fel se fe de fi lo zof­lar ile on la rın dü şün ce le ri nin res mi ge çi din den iba ret bir şey de ğil dir. Fel se fe, Sok ra tes’in yap tı ğı na ben zer bir bi çim de, dü şün me ye ve sor gu la ma ya is tek li in san la rın ha ya­ ta ge çir dik le ri ve en te lek tü el bir alış­ve riş sü re ci için de, kar şı lık lı mu hab bet ya da tar tış ma lar la or ta ya çı ka bi len bir şey ol mak du ru mun da dır. Ger çek ten de fel se fe yi fel se fe ya pan şey, fel se fi prob lem le re fi lo zof­lar ta ra fın dan ge ti ril miş olan çö züm le­ ri oku mak tan ve ya fel se fe bil mek ten zi ya de, te fek kür, sor gu la ma ve tar tış ma dır. O, özün de dü şü nen, sor gu la yan, araş tı ran, fel se fi so ru ve prob lem le re ken di ya nıt la rı nı ver me ye ça lı şan in san la rın dü şün ce alış ve ri şiy le ya şa yan bir araş tır ma tü rü dür.

BİL GE LİK SEV Gİ Sİ OLA RAK FEL SE FE

Ün lü Yu nan fi lo zo fu Aris to te les (384­322), fel se fe nin an tik Yu nan’da ki do ğu şun­ da ilk fel se fe ci ya da fi lo zof­la rın duy duk la rı me rak ve hay re tin çok be lir le yi ci bir rol oy na mış ol du ğu nu söy ler. Ni te kim Ba tı fel se fe si nin ilk fi lo zo fu ola rak ka bul edi len Tha les’le il gi li ola rak ak ta rı lan bir öy kü ya da anek dot, bu du ru mu iyi bir bi çim de açık lar. Ba tı Ana do lu kı yı la rın da ya şa yan, ge çim sı kın tı sı çek me yen bir fi lo zof ola rak Tha les’in il gi le ri, or ta la ma in sa nın il gi le rin den fark lıy dı. Gün de lik iş le ri ni kö le si ve ya hiz met kâ rı na yap tı ran Tha les, “bir şey le rin ne den var ol du ğu­ nu” me rak edi yor du. Hat ta yer yü zün de ki şey le ri bir ta ra fa bı ra kıp “gök yü zün de olup bi ten le re” il gi gös ter miş ti. O, bir gün ya nın da Trak ya lı hiz met kâ rı da ola cak şe kil de ge zin ti ye çık mış tı; an la tı lan la ra gö re gök yü zü ne ba kar ken önün de ki çu ku­ ru gö re me yip ye re boy lu bo yun ca se ril miş ti. Tha les ye re se ril mek le de kal ma yıp kö le si nin ala yı na he def ol muş tu. Kö le si “Siz fi lo zof­lar böy le si niz; aya ğı nı zın al tın­ da ki le ri gör mez ken gök ler de olup bi te ni an la ma ya ça lı şır sı nız!” de miş ti.

Tha les dün yanın ne re dey se ku sur suz dü zeni, mev sim le rin bir bir le ri ni ku sur­ suz ca iz le yi şi kar şı sın da hay re te düş müş tü; gök yü zün de ki gü neş, ay ve yıl dız la rın muh te şem gö rü nüm ve di zi li şi kar şı sın da âde ta deh şe te ka pıl mış tı. Bu dü ze nin kay na ğı nı, gök yü zün de ki dev nes ne ler ara sın da ki iliş ki yi, var olan la rın ne re den ge lip ne re ye git tik le ri ni me rak edi yor du. Fel se fe yi ve bi li mi ya ra tan da onun bu me ra kıy dı. Ger çek ten de in san, me rak eden ve di ğer can lı tür le rin den fark lı ola rak Thales ile onu alaya alan kölesi

iki farklı insanı temsil eder. Kölesi, esas itibarıyla karnını doyurmaya çalışan, gündelik hayatın sorunlarıyla baş etmeye çalışan sıradan insanı temsil eder. Oysa Thales, maddi problemlerini halletmiş bir kimse olarak dünyayı anlamaya, olup bitenleri kavramaya çalışan düşünürü simgeler.

(15)

olup bi ten he men her şe yi hay ret le kar şı la yan bir var lık tır. İn sa nın bu özel li ği ni en iyi ifa de eden ler den bi ri de meş hur İn gi liz fi lo zo fu Tho mas Hob bes (1588­1678) ol muş tur. Ni te kim Hob bes, “Gör dü ğü olay la rın se bep le ri ni araş tır mak in sa noğ­ lu nun do ğa sı na öz gü dür. Ba zı la rı da ha çok araş tı rır, ba zı la rı da ha az ama her kes ken di iyi ya da kö tü ka de ri nin se bep le ri ni araş tı ra cak ka dar me rak lı dır.” di yor du. Fel se fey le uğ ra şa bil mek, fel se fe ci ola bil mek için en çok ih ti yaç duy du ğu muz şey, iş te bu me rak ve hay ret et me ye te ne ği dir. Bu ye te nek as lın da bü tün ço cuk lar da, özel lik le de kü çük ço cuk lar da var dır. He pi miz ço cuk la rın “Ya lan söy le mek ne den yan lış tır?”, “İn san lar ölün ce ne re ye gi der ler?” ben ze ri so ru la rı na mu ha tap olu ruz. He le he le bi raz da ha ge li şen ve bü yü yen ço cuk lar “Eğer öz gür bir ül ke de ya şı yor­ sam, yap mak is te di ğim her şe yi ne den ya pa mı yo rum?” tü rün den ya nıt lan ma sı ko­ lay ol ma yan so ru la rı sor ma dan ya pa maz lar. Fa kat ço cuk la rın ve genç le rin bü yük bir kıs mı son ra ki yaş la rın da hay ret ve me rak la rı nı yi ti rir ler; alış kan lı ğa tes lim olur lar. Ger çek ten de fel se fi so ru lar bü tün in san la rı çok ya kın dan il gi len dir mek le bir lik te, her kes fel se fe ci ola maz; her kes fel se fi so ru lar la il gi len mez. İn san lar gün lük ha ya ta çok fark lı ne den ler le öy le si ne sı kı bir şe kil de bağ la nır lar ki ha ya ta ve dün ya ya hay ret et me duy gu la rı nı bas tı rır lar. Fel se fe ci ler gi bi ço cuk lar için de dün ya ve onun üze rin­ de olup bi ten her şey ye ni dir; bu yüz den her şey, on la rın me rak ve şaş kın lı ğı na ko nu olur. Oy sa ye tiş kin le rin pek ço ğu dün ya yı ola ğan bir şey ola rak gö rür. On lar, şa şır­ tı cı gö rü nüm ler ser gi le yen ha ya tı ol du ğu gi bi be nim ser ler; ka la ba lı ğın bir par ça sı ha li ne ge lip alış kan lı ğın et ki siy le her ke sin ya şa dı ğı gi bi ve sor gu la ma dan ya şar lar.

Ger çek ten de ço ğu muz öm rü mü zün bir nok­ ta sın da, fel se fi so ru la rı unu tu ruz. Bu nun önem­ li ne den le rin den bir di ğe ri de şüp he et mek ten vaz geç me miz, dog ma tik ya nıt lar la ye tin me miz­ dir. Şüp he, su nu lan açık la may la ye tin me me, var olan şey le rin ol duk la rın dan baş ka tür lü ola bi le­ cek le ri ni dü şün me eği li mi ola rak or ta ya çı kar. O, me rak ve hay ret duy gu su nun ta mam la yı cı sı olan önem li bir fak tör dür. Şüp he, fel se fi sor gu­ la ma yı ha re ke te ge çi ren en te mel güç ya da et­ ken ler den bi ri dir. Şüp he eden in san, ger çek li ğin gö rün dü ğü gi bi ol ma ya bi le ce ği ni, gö rü nü şün ge ri sin de fark lı ne den ler ola bi le ce ği ni dü şü nen ve do la yı sıy la al gı sal gö rü nüş le rin öte si ne ge çe­ bi len in san dır. Bu nun la bir lik te şüp he ede rek ve sor gu la ya rak ya şa mak her za man ve her kes için ko lay ol maz. Bu yüz den in san la rın bü yük bir ço ğun lu ğu ken di le ri ne açık iki al ter na tif­ten bi­ ri ola rak şüp he ye ri ne ra hat bir ya şa mı se çer ler. Şüp he nin ve sor gu la ma nın ris kin den, za man za­ man kay gı ya yol aça bi len ya pı sın dan ka çan in­ san lar, ço ğu za man alış kan lık la ra bel bağ lar lar. Alış kan lık la rı nın et ki siy le dav ra nan ya da şüp he et me den ya şa yan lar, ço ğu za man bi rey sel lik le­ ri ni ve ya bi rey sel kim lik le ri ni unu ta rak ko lek tif kim lik le ri ne bağ la nır lar; her ke sin yap tı ğı gi bi ya pa rak, ya şa dı ğı gi bi ya şa ya rak, dog ma tik ka­

lıp la rın cen de re si ne sı kış mış bir bi çim de sı ra dan bir ha yat sür dü rür ler.

Amerikalı ünlü düşünür Ralph Waldo Emerson (1803-1882) “Tanrı her zihne, kişinin gerçeklik ile rahat bir yaşam arasında kendi tercihini yapması için bir imkân sunar; bunlardan hangisini seçeceği insana kalmış bir şeydir. Ama o, ikisini birden asla seçemez.” demekteydi.

Resim 1.1

(16)

Bu du ru mu en iyi an la tan fi lo zof­lar dan bi ri meş hur “Ma ğa ra Ben zet me si”yle an tik Yu nan fi lo zo fu Pla ton’dur. Pla ton, bu ben zet me sin de biz den bir ye r al tı ma­ ğa ra sın da ya şa yan bir ta kım in san lar dü şün me mi zi is ter. Bu in san lar, dı şa rı dan en kü çük bir ışı ğın gir me di ği bü yük ye r al tı ma ğa ra sı nın en di bin de el le rin den, ayak la rın dan ve bo yun la rın dan zin ci re vu rul muş ola rak otur mak ta dır lar. Bu yüz­ den yal nız ca ön le rin de ki du va rı gö re bi lir ler. On la rın ar ka la rı na uzun ve bü yük bir per de çe kil miş tir. Per de nin ge ri sin de ise bir bir le riy le ko nu şa rak ko şuş tu rup du ran in san lar bu lun mak ta dır. Bu ko şuş tu ran in san la rın ar ka la rın da bü yük bir ateş bu lun du ğu için on la rın göl ge le ri du va ra vur mak ta dır. Zin ci re vu rul muş in­ san lar, per de den du va ra vu ran göl ge le ri ger çek sa nır lar; as lın da ar ka dan ge len in san ses le ri nin du var da ki göl ge ler den gel di ği ni dü şü nür ler. On lar bü tün ha yat­ la rı bo yun ca gö rüp dur duk la rı bu göl ge le rin ger çek ol ma ya bi le ce ğin den en kü çük bir şüp he duy maz lar. Pla ton bu nok ta da bir tek lif­te bu lu nup, biz den bu kez “bu mah kûm lar dan bi ri nin pran ga la rın dan kur ta rı la rak, yü zü nün ge ri ye, ışık kay na­ ğı na çev ril me si nin sağ lan dı ğı nı” dü şün me mi zi is ter. Es ki mah kûm bu ye ni du ru­ ma, muh te mel dir ki uyum sağ la ma ya cak tır; onun göz le ri ka ma şa cak, hat ta bel ki de kör ola bi le cek tir. Pla ton’un yo ru mu na gö re in sa nın alış kan lık la rı nı terk et me si çok zor ol du ğu için, o es ki ye ri ne, zin cir le ri ne dön mek is te ye cek tir.

Fel se fe nin do ğu şun da, me rak ve şüp he nin önem li bir rol oy na dı ğı nı di le ge ti­ ren an tik Yu nan dü şün ce si fel se fe yi Grek çe phi lo sop hi a söz cü ğüy le kar şı la mış tır. Ger çek ten de phi lo sop hi a söz cü ğü, sev mek an la mı na ge len “phi le o” fii liy le bil ge­ lik an la mı na “sop hi a” söz cük le rin den tü re til miş olup bil ge lik sev gi si ve ya hik met ara yı şı an la mı nı ta şır. Bil ge lik, ke sin lik le çok faz la şey bil me, çe şit li kay nak lar dan an sik lo pe dik bil gi ler ve ya göz lem yo luy la çok sa yı da de ne yim bi rik tir me an la mı­ na gel mez. Bil ge lik, bel li bir zi hin sel ol gun lu ğa sa hip ol ma, sor gu la yı cı bir tu tum la sa hip olu nan bil gi le ri an lam lı ve il ke li bir ha yat doğ rul tu sun da sağ lık lı kul lan ma, ha ya tı iyi oku yup doğ ru ve an lam lı bir şe kil de yo rum la ma an la mı na ge lir. Bu na gö re bil ge lik sa de ce bir ya şa ma sa na tı, uy gun ya da doğ ru ey lem de bu lun mak, aşı­ rı lık tan ya da öl çü süz lük ten sa kın mak, fe la ket le ri me ta net le kar şı la mak tan iba ret olan bir ah lak kav ra yı şı ya da mo ral du ruş de ğil dir. O, ay nı za man da ve çok da ha önem li si, bel li bir en te lek tü el tu tum, olup bi ten le rin ne den le ri ne da ir sağ lam bir kav ra yış, var lı ğın ya pı sı na ve ha ya tın an la mı na da ir de rin lik li bir viz yon, ey lem­ le rin il ke le ri ve ni hai amaç lar la il gi li ku şa tı cı bir dü şü nüm an la mı na ge lir. Söz ko nu su bil ge li ği, an tik Yu nan’da ola bi le cek en iyi şe kil de açık la yan lar dan bi ri de Pla ton’dur. Ni te kim o, ho ca sı Sok ra tes’in ha ya tı nı ve idam ce za sıy la yar gı lan mak üze re ve ril di ği mah ke me de yap tı ğı sa vun ma yı an lat tı ğı ese ri Sok ra tes’in Sa vun­ ma sı’nda, bil ge li ğe sa hip olan ve ya onu ara yan ki şi ye fi lo zof der ken söz ko nu su bil ge li ği eleş ti rel tar tış ma ya da sor gu la ma dan ge çe bi len, sor gu la yı cı bir sı na ma yı ba şa rıy la aşa bi len bir bil ge lik ola rak ifa de eder. Fel se fe ye öz gü bu bil ge li ğin di ğer bil gi ve ya bil ge lik tür le rin den ta ma men fark lı ol du ğu nu sa vu nan Pla ton’a gö re, ne dev let ada mı ne za na at kâr ne de ozan, fii len ic ra et mek te ol du ğu işi ne den yap­ mak ta ol du ğu nu, ha ya tı nın ni hai ama cı nı açık la ya bi le cek du rum da dır. Zi ra fark lı mes lek ten olan bu in san lar amaç la rın bil gi sin den yok sun ol ma ya ek ola rak ya pıp et me le ri için te mel il ke ve fi kir ler den olu şan açık ve sor gu la na bi lir bir sis tem oluş­ tur muş de ğil dir ler. Pla ton’un söz ko nu su fel se fe te lak ki si nin ba kış açı sın dan, bir kim se nin za man za man bil ge ce ve ya âdil ya da gü zel bir şey yap mış ol ma sı, onun ger çek bil ge li ğe sa hip ol du ğu an la mı na gel mez. Her yö nü ve bü tün da ya nak la rıy la te mel len di ril miş bir ha ya ta eri şe bil me si için, onun ey lem le ri nin, ya pıp et me le ri­ nin ve bir bü tün ola rak da ha ya tı nın he sa bı nı, her tür eleş ti rel sı na ma ve ya sor gu­ la ma dan ba şa rıy la ge çe cek şe kil de ve re bil me si ge re kir.

Sokrates’in dostlarından biri Delphoi tapınağındaki kâhine “insanların en bilgesinin kim olduğunu” sormuş. Kâhin duraksamadan “Sokrates” yanıtını vermiş. Oysa Sokrates, “Bildiğim tek bir şey var, o da hiçbir şey bilmediğim” diyen biridir. Mesaj Sokrates’e ulaşınca filozof ondaki hikmeti ortaya çıkarmak amacıyla insanları sorgulamaya başlamış. Sonuçta kâhinin söylediğinin doğru olduğunu anlamış. Çünkü görmüş ki insanlar hayatın anlamıyla ilgili sağlam bir kavrayıştan yoksun oldukları gibi, bu durumun farkında bile değillermiş.

(17)

Pla ton’un çiz di ği fi lo zof res mi ve ifa de et ti ği bil ge lik an la yı şı, an tik Yu nan’da Pytha go ras çı lar ta ra fın dan mi lat tan ön ce al tın cı yüz yıl dan iti ba ren ge liş ti ri len fel se fe ci im ge siy le ta ma men uyum lu dur. Söz ko nu su fel se fe ci im ge si, Olim pi yat Oyun la rı’nda bi ri şan şe ref için koş ma ya ge len at le tin, di ğe ri oyun lar ve si le siy le bir şey ler sa ta rak pa ra ka zan ma ya ça lı şan sa tı cı ya da tüc ca rın ve so nun cu su da bü tün bu cur cu na için de, in san la rın ne yap ma ya ça lış tık la rı nı, han gi mo tif­ler le ey le dik le ri ni an la ma ya ça lı şan fi lo zo fun du ru şu ve ya ha ya tı ol mak üze re, üç fark lı ha yat tar zı bu lun du ğu nu di le ge ti ren “üç ha yat öğ re ti si”nden çı kan fi lo zof res mi­ dir. Bu me ta for da, sa tı cı ya da tüc car lar, mad de ye bel li bir düş kün lük gös te ren, yal nız ca pa ray la mut lu olu na bi le ce ği ni dü şü nen in san ti pi ni ifa de eder. At let ise ego su güç lü, şan ve şe ref pe şin de ko şan, her da im ken di ni ka nıt la ma mü ca de le­ si ve ren in sa nı gös te rir. Oy sa fel se fe ci, olup bi ten le ri an la ma ya ça lı şan, in san la rı peş le rin den koş tu ran şey ya da güç le rin ger çek de ğe ri ni kav ra ma ça ba sı için de olan, kı sa ca sı sa de ce in san la rı de ğil, bir bü tün ola rak ha ya tı an la ma ya ça lı şan in­ sa nı ifa de eder.

FEL SE FE VE Dİ ĞER Dİ SİP LİN LER

Fel se fe dün ya yı, ha ya tı ve top lu mu sa de ce an la ma ya ça lış maz, fa kat bir yan dan da bü tün bun la rı an lam lı kıl ma ya ve açık la ma ya ça lı şır. Ni te kim fel se fe nin, yi ne Pla ton ta ra fın dan ge liş ti ri len ve baş ka pek çok fi lo zof­ta da ha kar şı laş tı ğı mız bir ta nı mı da, onun ve ya fel se fey le meş gul olan fi lo zo fun al gı sal gö rü nüş le rin öte si ne yük se le rek ger çek li ğe eri şe bil di ği ni, gün de lik dün ya nın sü rek li bir de ği şim için de ki ge lip ge çi ci şey le rin den fark lı ola rak ka lı cı ger çek li ğe nü fuz ede bil di ği ni di le ge ti rir. Fel se fe nin mev cut gö rüş le ri, sor gu lan ma dan doğ ru ka bul edil miş fi kir le ri, bi lim le rin ön ka­ bul le ri ni sor gu la yıp eleş ti ri süz ge cin den ge çi re bil me si ni sağ la yan şey, onun iş te bu yö nü dür. Fel se fe, ka lı cı ve ya ni hai ger çek li ğe nü fuz ede bil di ği, ger çek ten var ola nın ne ol du ğu nu gös te re bil di ği için dir ki ön ka bul le re, sor gu lan ma mış ka na at le re, kıs mi gö rüş le re ih ti yaç duy maz. Fel se fe, Pla ton’un gö zün de ke sin bil gi yi müm kün kı lan ye gâ ne nes ne ler ola rak İde a la rı, ya ni eze li­ebe di ve de ğiş mez var lık la rı ko nu al dı ğı için dir ki fi lo zof do ğal lık la çok özel tür den bir bil ge li ği, ya ni ger çek li ğin ha ki ki do­ ğa sıy la il gi li ke sin li ği ara yan kim se ola rak or ta ya çı kar.

Al gı sal gö rü nüş le rin öte si ne ge çe rek ka lı cı ger çek li ğe eriş mek, ger çek li ğin do ğa­ sı nı kav ra mak ise el bet te var olan la ra iliş kin ola rak bir açık la ma ge ti re bil mek, tek tek her şe yin ne için ol du ğu nu bil mek, ya ni amaç la rın bil gi si ne sa hip ol mak an la­ mı na ge lir. Bu açı dan ba kıl dı ğın da, söz ge li mi be şe ri ger çek li ğe nü fu z et mek ve ya in sa nın ger çek do ğa sı nı kav ra mak, in sa nı in san ya pan şe yin ne ol du ğu nu, onun han gi idea le yö nel miş bu lun du ğu nu ve ya da ha doğ ru su yö nel me si ge rek ti ği ni bil­ mek de mek tir. Bu du ru mu bi ze Phai don ad lı di ya lo gun da, bu kez ha pis ha ne de ki Sok ra tes’i an la tan Pla ton açık lar. Sok ra tes, fel se fi sor gu la ma la rın dan ra hat sız ol­ duk la rı için ken di si ni bir şe kil de sus tur mak is te yen kim se ya da çev re le rin as lın da önem li öl çü de te mel siz suç la ma la rıy la mah ke me ye ve ril miş tir. O, sa vun ma sıy la ken di si nin bir fi lo zof ola rak ila hi bir mis yon la, top lu mu ve yurt taş la rı nı de ğer ver­ me me le ri ge re ken şey le re de ğer ver dik le ri, de ğer ve ril me si ge re ken şey le re de de­ ğer ver me dik le ri için eleş ti ren bir at si ne ği ol ma mis yo nuy la yük len miş ol du ğu nu di le ge ti rir. Ken di si ne ve ril me si muh te mel idam ce za sın dan kur tul ma sı faz la sıy la müm kün iken ha ya tı nı bir bü tün ola rak tek zip et me mek adı na ölüm ce za sı nı bir an lam da ka bul et mek zo run da ka lır. Ha pis ha ne de ce za sı nın in faz edil me si ni bek­ ler ken ken di si ni ka çır mak is te yen dost la rı nın tek li fi ni, Yu nan ya sa la rıy la yap tı ğı an laş ma ya ve yurt taş lık yü küm lü lük le ri ne sa dık kal mak adı na red de der. Pla ton

Platon, varlığı görünüşler ve İdealar dünyası olarak ikiye ayırmış, nihai gerçekliğin İdea cinsinden varlıklar olduğunu söylemişti. O, felsefenin İdealara erişebildiğini düşündüğü için, felsefeyi bütün disiplinlerin kraliçesi yapmıştı.

(18)

iş te bu nok ta da ken di sin den ön ce ki do ğa fi lo zof­la rı nın, be şe ri ger çek li ğe ve in sa­ nın amaç la rı na iliş kin bil gi den bi ha ber ol ma la rı ne de niy le, ger çek bir bil ge lik ten yok sun kal dık la rı nı ima eder. On lar Sok ra tes’in ha pis ten ne den do la yı kaç ma dı ğı­ nı açık la ya maz lar; bu fi lo zof­la rın bil dik le ri ye gâ ne açık la ma tü rü mad di açık la ma olup on lar Sok ra tes’in ha pis ha ne de ol ma sı nı fi lo zo fun ke mik le ri nin ve kas la rı­ nın ha re ke tiy le açık lar lar. Oy sa Sok ra tes’in ey le mi ni an la mak için, bu fi lo zof­la rın onun vü cut ya pı sı nı de ğil de, ide al le ri ni ve ya amaç la rı nı he sa ba kat ma la rı ge re kir. Bu ör nek ten ha re ket edil di ğin de, fel se fe nin, sa de ce ne yin ger çek ol du ğu nu de ğil fa kat bir yan dan da han gi açık la ma nın te me le alı na ca ğı nı, dün ya nın esas iti ba rıy­ la han gi yön le ri nin ger çek ve ka lı cı ol du ğu nu kav ra ma ya yö nel di ği söy le ne bi lir.

Fel se fe, an lam lı kıl ma ya ve açık la ma ya yö ne lik bu yö nü nü, el bet te in sa nın var lık ya pı sı ve an tro po lo jik özel lik le riy le açık lar. Bu na gö re in sa nı di ğer can lı tür le rin den ve ya hay van dan ayı ran önem li bir özel lik, onun sa de ce ha yat ta kal­ ma ya ça lı şan ve tü rü nü de vam et ti ren salt bir do ğal var lık ol ma yıp için de ya şa dı ğı dün ya yı ve ya çev re si ni an lam lı kıl ma ya ve açık la ma ya kal kış ma sı dır. Söz ge li mi hay van bir di ğe ri ne sa de ce do ğal ya pı sı nın ve ih ti ya cı nın do ğal bir so nu cu ola rak yö ne lip onu ken di siy le çif­t leş me ye zor lar. Oy sa in san kar şı cin se olan bu yö ne li­ mi ni, do ğal bir bo yut tan çı kar ta rak ma ne vi bir bo yu ta ta şı mak la, onu sev giy le be­ ze mek le kal maz, bü tü nüy le an lam lı ha le ge ti rir. Yi ne bir kö pek ya da at ken di si ne su nu lan la rı ve ya çev re sin de bul duk la rı nı do ğal bir bi çim de tü ke te rek bes len me iş le vi ni ye ri ne ge ti rip ya şa mı nı sür dü rür. Bu nu el bet te, in san da ya par. Ama in san bu nu yap mak la ye tin me yip bes len me ve sin di rim fonk si yon la rı nın can lı lar da na­ sıl ger çek leş ti ği ni sor gu lar, söz ko nu su fonk si yon la ra iliş kin ola rak an lam lı açık­ la ma lar ge liş ti rir. Hay van lar da hiç kuş yok ki ya kın la rın da ki ve ya çev re le rin de ki di ğer can lı la rın ölü mü ne ta nık olur lar fa kat on lar bu na hiç bir şe kil de an lam ve­ re mez ler. Oy sa in san, ölü me ta nık lık et mek le kal maz, son lu ve sı nır lı var lı ğı nın bi lin ci ne va ran ye gâ ne var lık ola rak ken di si ne kay gı ve ren bu du ru mu zih nin de ta sar la yıp ölü mün an la mı nı sor gu lar. Hat ta sa de ce ölü me de ğil fa kat ölüm ol gu su üze rin den, ha ya tı na da bir an lam yük le me du ru mu na ge lir.

Bu na gö re in san kar şı laş tı ğı ti kel ol gu la rı an lam lı kı lan, on la ra bir açık la ma ge­ ti re bi len bir var lık tır. O, bu nu ço ğu za man tek tek ol gu la rın ge ri sin de ki tü mel le re, al gı sal gö rü nüş le rin öte sin de ki ger çek li ğe nü fuz et mek su re tiy le ya par. İn sa nın bu nu ya pa bil me si ni, sa de ce ken di si ne öz gü olan bu ba şa rı yı ha ya ta ge çi re bil me si­ ni müm kün kı lan şey ise hiç kuş ku yok ki onun hay van gi bi, salt mad di bir var lık ya pı sıy la sı nır lan ma yıp ay nı za man da ma ne vi bir var lık ol ma sı ol gu su dur. İn sa nın söz ko nu su ruh sal bo yu tu, hiç kuş ku yok ki fark lı şe kil ler de te za hür eder. O, bu ruh sal bo yu tu sa ye sin de ak lıy la ol du ğu ka dar duy gu la rı, im ge le miy le de ken di si ni ger çek leş ti rir. Bu du rum, hiç kuş ku yok ki onun var lı ğa tek ve mo no li tik bir bi­ çim de de ğil de, fark lı şe kil ler de an lam yük le ye bil me si ni, dün ya yı fark lı pers pek tif­ ler den açık la ya bil me si ni müm kün kı lar. Baş ka bir de yiş le, dün ya nın açık lan ma sı ve an lam lı kı lın ma sı, in sa nın çok bo yut lu ya pı sı ve ya fark lı kat man la ra ay rıl mış ma ne vi ger çek li ği sa ye sin de, dört ek sen üze rin den ger çek le şir: Bi lim, din, sa nat ve fel se fe. Bir bir le rin den önem li fark lı lık lar gös te ren, hat ta ta rih sel sü reç için de en azın dan ba zı la rı nın bir bir le riy le ça tış tı ğı ile ri sü rül müş olan bu dört di sip li nin tek bir or tak nok ta sı var dır. Bu or tak nok ta da on la rın var lı ğı ya da dün ya yı an lam lı kıl­ ma ya kal kış ma la rın dan ve bu nu al gı sal gö rü nüş le rin öte si ne ge çe rek yap ma la rın dan mey da na ge lir. Söz ge li mi bi lim adam la rı, in san ta ra fın dan al gı la nan dün ya da olup bi ten le ri bir ta kım ya sa lar üze rin den açık la yıp an la mak ama cıy la gen, elek tron ve

(19)

mo le kül ben ze ri teo rik nes ne le re ve ak si yo ma tik ya pı la ra baş vu rur. Dün ya yı söz ko nu su nes ne ve ya pı lar üze rin den açık la yıp sa de ce akıl yo luy la keş fe di le bi lir olan bir ta kım ya sa lar yo luy la an lam lı ha le ge ti rir. Din de, bi lim gi bi dün ya nın kao­ tik ol ma yıp bir dü zen ser gi le di ği ni ka bul eder. Fa kat bi li min söz ko nu su dü ze ni do ğa ya iç kin ne den sel ya sa lar üze rin den açık la dı ğı yer de, din onu do ğal dü ze ne aş kın bir var lı ğın amaç lı ve ya ra tı cı ey le mi yo luy la an lam lan dı rır. Di nin dün ya yı Tan rı’nın ya ra tı cı ey le miy le an lam lı kı lar ken sa na tın söz ko nu su an lam lan dır ma et kin li ği ni sa nat çı nın ya ra tı cı lı ğı na bağ la dı ğı söy le ne bi lir. Bu na gö re, sa nat çı duy­ gu la rı nı ve sı nır sız ifa de gü cü nü kul la na rak mad di dün ya ya onun ken di sin de bu­ lun ma yan bir an lam ka tar. Bu du rum el bet te fel se fe için de ge çer li dir. Fel se fe de dün ya yı, gö rü nüş le rin ge ri sin de ki ger çek li ğe ulaş ma nın ken di si ne ver di ği tem sil ve açık la ma im kân la rı nı kul la na rak an lam lı ha le ge ti rir.

Söz ko nu su or tak lık bir ta ra fa bı ra kı la cak olur sa bi lim, sa nat, fel se fe ve di nin an la ma ve an lam lan dır ma bi çim le rin de önem li fark lı lık lar ol du ğu söy le ne bi lir. Bun lar dan bi lim ile fel se fe bü tü nüy le ras yo nel bir te mel üze rin de yük se lir ken din ile sa nat güç le rini ve te mel le ri ni ak li bir kay nak tan al maz. Kay na ğı ras yo nel de ğil de ila hi olan din de, insan, var lı ğın Tan rı’nın ya ra tı cı ey le mi yo luy la an lam lan dı­ rıl ma sı nı ifa de eden di nî ha ki kat le ri ila hi me saj yo luy la öğ re nir. Baş ka bir de yiş le di nin ba kış açı sın dan, in san, bir ta kım di nî ve ah la ki doğ ru la rı, ken di ba şı na bu­ la maz. Bu yüz den, din de te mel ta vır, mut lak tes li mi yet tir; din dar ki şi, Tan rı’nın ar zu su önün de, al çak gö nül lü lük le bo yun eğen ki şi dir. Bun dan do la yı dır ki di nî ha ki kat ler sor gu la na maz, tar tı şı la maz. Ay nı du rum önem li öl çü de sa nat için de ge çer li dir. Dün ya ya an la mı, sa nat çı nın bi raz da Tan rı’nın ya ra tı cı lı ğı nı çağ rış tı­ ran ya ra tı cı ey le mi ve ifa de gü cü yo luy la so kan sa nat da akıl dan zi ya de, ya ra tı cı sez gi ye, ha yal gü cü ne da ya nır. Bu, sa de ce sa nat çı için de ğil, fa kat sa nat ese ri nin alım la yı cı sı için de böy le dir. Sa na tın alım la yı cı sı da bir tab lo ya ba kar ken, bir şi ir okur ken, sez gi si ne ve duy gu la rı na da ya nır. Da ha sı sa natta dün ya ya ka tı lan an la­ mın en önem li bi le şe ni ni mey da na ge ti ren gü zel lik, en azın dan mo dern es te ti ğin azım san ma ya cak bir bö lü mü için öz nel ve gö re li bir de ğer ol du ğu için, sa nat ala­ nın da da ras yo nel tar tış ma ve sor gu la ma ya pek yer yok tur.

De mek ki bi lim ile fel se fe, din ve sa nat tan ras yo nel bir te me le da yan ma, an­ lam lı kıl ma ve açık la ma fa ali ye ti ne ak lı kat ma nok ta sın da fark lı lık gös te rir. Bu nu en iyi bir bi çim de Yu nan’da mi lat tan ön ce al tın cı yüz yıl da ger çek le şen mi to lo ji den fel se fe ye ve do la yı sıy la mut hos tan lo go sa ge çiş ol gu sun da gö re bi li riz. Mut hos ef­ sa ne an la mı na gel mek te olup mi to lo ji de or ta ya ko nan açık la ma nın, dün ya da olup bi ten le ri Oly mpos da ğın da otu ran ve pek çok özel lik le riy le in sa na ben ze yen tan­ rı la rın ma ri fet ve ey lem le riy le izah eden bir açık la ma ol du ğu söy le ne bi lir. Lo gos ise sos yo lo ji, psi ko lo ji, bi yo lo ji, je olo ji ben ze ri bi lim sel di sip lin le rin ad la rın dan da an la şı la ca ğı üze re, baş ka ca şey ler ya nın da, “bi lim”, “akıl” ve “ras yo nel açık la ma” an la mı na ge lir ve bi lim ada mıy la fel se fe ci ye öz gü an la ma ve açık la ma nın te mel özel li ği ni göz ler önü ne se rer. Ger çek ten de bi lim ile fel se fe ara sın da bir ay rı mın ol ma dı ğı bir çağ da ya şa yan Tha les, Ba tı lı an lam da ilk fi lo zof ve bi lim ada mı ola rak ka bul edi lir. Fel se fi gö rüş le ri ya nın da as tro no mi ve ma te ma ti ğe da ir ça lış ma la rıy­ la da ta nı dı ğı mız Tha les’in ilk bi lim ada mı­fi lo zof ka bul edil me si nin en önem li ne de ni, onun “do ğal olay la rın, do ğa üs tü güç ve ne den ler yo luy la de ğil de do ğal ne den le riy le açık lan ma sı ge rek ti ği” ka bu lü dür. Bu na gö re, do ğa da ki olay la rı tan­ rı la rın hid de tiy le izah et mek ten olu şan açık la ma, ef sa ne ye da ya lı bir açık la ma dır; o, bel li bir ola ya iliş kin ge nel leş ti ri le me yen, hiç bir şe kil de test edi lip sor gu la na­

İnsan, bir akıl varlığı olması dolayısıyla, dünyayı ve dünyada olup bitenleri anlayıp açıklamaya yönelir. Söz konusu anlama ve açıklama faaliyeti, onun tekil olguları ve görünüşleri aşarak bütüne ve nihai gerçekliğe ulaşabilmesiyle mümkün olur. O, bu çabasını bilim, felsefe, sanat ve din üzerinden gerçekleştirir.

Felsefenin Yunan’da, muthosun yerini logosun almasıyla başladığı kabul edilir. Çünkü muthosta, tekil olayların doğaüstü nedenlerle açıklanması söz konusu olup, bu açıklama sorgusuz sualsiz kabul edilir. Oysa bilim ve felsefede tikel olayların gerisine geçilerek, doğal olaylar sorgulanarak akıl yoluyla açıklanır.

(20)

ma yan ve sa de ce ka bul edil me si is te nen bir açık la ma dır. Oy sa olup bi ten le ri ve ya do ğa da ki de ğiş me le ri, Pytha go ras çı la rın ve ya Em pe dok les’in yap tı ğı gi bi, ni te lik­ le ri ni ce li ğe in dir ge ye rek ve ya nes ne le ri mey da na ge ti ren te mel öğe le rin oran sal de ği şim le ri yo luy la açık la mak, ta ma men do ğal ne den le re da ya nan, bü tü nüy le ak li ve test edi le bi lir bir açık la ma dır. Da ha sı, ak la da ya lı bir an lam lı kıl ma ça ba sın dan olu şan bi lim ya da fel se fe de su nu lan açık la ma ge nel ya da ev ren sel bir açık la ma ol mak du ru mun da dır.

Yak la şık dört yüz yıl ön ce si ne ka dar, ak la da ya lı ya pı sı do la yı sıy la fel se fe nin bir par ça sı nı oluş tu ran bi lim, Ye ni Çağdan iti ba ren fel se fe den kop muş, baş ta do­ ğa bi lim le ri ola cak şe kil de bü tün bi lim ler fel se fe den ay rıl mış lar dır. Bu, el bet te, akıl te me li üze rin de veya ras yo nel bir fa ali yet ol ma nok ta sın da bir le şen bi lim ile fel se fe nin bir bi rin den en az üç nok ta da fark lı lık gös ter di ği an la mı na ge lir. Bu na gö re, bi lim ve fel se fe den iki si de var lı ğı ko nu alır. Fa kat bi lim ler, var lı ğı bil me ye ve açık la ma ya ça lı şır ken, onu par ça lar ve bel li bir yön den ele alır lar. Ör ne ğin fi zik var lı ğı ha re ket, bi yo lo ji can lı lık açı sın dan in ce ler. Oy sa fel se fe var lı ğı par ça la maz, onu bir bü tün ola rak ele alır ve var lık ol mak ba kı mın dan in ce ler.

Söz ko nu su bü tün cü lü ğü ne rağ men, bi lim le rin he men ta ma men nes nel norm­ lar la iş gör dük le ri yer de, fel se fe da ha zi ya de öz nel bir ça ba ola rak or ta ya çı kar. Baş­ ka bir de yiş le, hem fel se fe ve hem de bi lim ak la da ya lı di sip lin ler ol mak la bir lik te, yön tem ba kı mın dan fark lı lık gös te rir ler. Bi li mi, kul lan dı ğı de ney sel yön te me ve ma te ma tik sel açık la ma tar zı na ek ola rak, ka nıt la ma ve ya is pat ka rak te ri ze eder. Ya ni, do ğa bi lim le rin de ki şi nin yap tı ğı keş fi, ulaş tı ğı so nu cu ka nıt la ma sı ge re kir. For mel bi lim ler de ise ka nıt la ma nın ye ri ni is pat alır. Bu yüz den, bi li min ulaş tı ğı so nuç lar her ke si bağ la yan ge nel ge çer so nuç lar ola rak or ta ya çı kar. Fel se fe de de fi lo zof akıl yü rü tür ve ya bir ta kım ar gü man lar ge liş ti rir. Ama bu akıl yü rüt me ve­ ya ar gü man tas yon, bir ka nıt la ma ya da is pat tan zi ya de, bir ge rek çe len dir me ve ya hak lı lan dır ma iş le mi ne kar şı lık ge lir. Ya ni, fi lo zo fun ge liş tir di ği ar gü man lar, bi­ lim le rin bü tü nüy le nes nel bir te me le da ya nan ka nıt la ma ya da is pat la rın dan fark lı ola rak öz ne ye bağ lı olan, on da te mel le nen öz nel ça ba lar ola rak ger çek le şir. İş te bu yüz den, fel se fe de, ma te ma tik sel bir teo rem ve ya bir fi zik ya sa sıy la ay nı dü zey de “doğ ru lar” yok tur; on da her ke si bağ la yan ge nel ge çer so nuç lar ola maz. Bu nun ter si ne, pek çok ko nu da bir bir le rin den fark lı lık gös te ren bir gö rüş ler çe şit li li ğiy le kar şı la şı rız.

Öte yan dan, bi lim “ölç mek” is ter; on da, bil gi, for mül ler le ifa de edil di ği ve ya ni cel leş ti ği öl çü de, bi lim sel dir. Da ha sı, bi li me Ye ni Çağdan iti ba ren, “güç” dü şün­ ce si eş lik et me ye baş la mış tır. Ya ni, in sa noğ lu bi li me sa hip ol du ğu öl çü de, do ğal ve sos yal çev re yi kon tro lü al tı na ala bi le ce ği ni dü şün müş ve bun da da ya nıl ma­ mış tır. Baş ka bir de yiş le, on ye din ci yüz yı lın meş hur bi lim sel dev ri min den son ra, do ğa bi lim le rin de de ney yo luy la test edi le bi lir bir bil gi bi ri ki mi ger çek leş miş ve bu bi ri kim, tek no lo ji nin do ğu şu na yol aç mış tır. Fel se fe de, böy le bir pra tik çı kar ya da ya rar dü şün ce si yok tur; onun te me lin de, as lın da ye ni bil gi üret me ar zu su da bu lun maz. Onun te me lin de, in sa nın an la ma ve ger çe ği gör me ar zu su bu lu nur; ya ni fel se fe yi, çı kar gö zet me yen bir bil gi an la yı şı ha re ke te ge çi rir. Çün kü in san yal nız ca çı ka ra ya da ya ra ra yö ne lik bir var lık de ğil dir. İn san, ev re nin ya pı ve dü­ ze ni ni, ya şa ma nın de ğer ve ama cı nı, iyi lik, ada let ve gü zel li ğin an la mı nı bil mek, dün ya yı an lam lan dır mak is ter. Fel se fe, iş te bu is te ği kar şı la ma ça ba sı dır ve onun ye ri ni hiç bir şey ala maz.

(21)

Dün ya yı an la ma ve açık la ma ça ba la rı na ör nek ler bu lun. Son ra da bu kap sam içi ne gi re me ye cek ör nek ler tes pit edin ve iki si ara sın da ki fark la rı be lir le me ye ça lı şın. İki­ si ara sın da ki fark la r nelerdir?

İKİN Cİ DÜ ZEY BİR ET KİN LİK OLA RAK FEL SE FE

Fel se fe yi, bi lim de dâ hil ol mak üze re, di ğer di sip lin ler den ayı ran çok da ha önem li bir özel lik, onun ikin ci dü zey den bir et kin lik ol ma sı ol gu su na işa ret eder. Baş ka bir de yiş le, söz ge li mi bi lim, do ğa yı ve ya ev ren de kar şı mı za çı kan ol gu la rı açık la ma­ ya ça lı şan bi rin ci dü zey den bir et kin lik tir. Bi li min üze ri ne ge len bi lim fel se fe si, do ğa yı, do ğal olay la rı açık la yan bi li min ken di si ni açık la ma ya yö ne lir ken ikin ci dü zey den bir açık la ma ya da be tim le me su nar. Bu du rum, hiç kuş ku yok ki din ve sa nat için de ge çer li dir. Ya ni, din fel se fe siy le sa nat fel se fe si bi za ti hi di nin ken di siy­ le sa na tın ken di si ne iliş kin ikin ci dü zey den açık la ma lar ge ti rir.

Fel se fe, bu nu, ya ni bir bü tün ola rak di nin, sa na tın ve bi li min ken di siy le tek tek bi lim ler üze ri ne ikin ci dü zey den bir açık la ma te min et me işi ni, bu di sip lin le rin ken di le ri ni ele alıp on la rın ya pı la rı nı ve sı nır la rı nı gös te re rek ya par. Ama o, bu işi bi raz da il gi li di sip lin le rin ken di kap sam la rı için de kal mak la bir lik te on lar ta ra­ fın dan ne li ği ve ya do ğa sı or ta ya ko na ma yan şey le re bir açık la ma ge ti re rek ya par. Ör ne ğin sa nat, gü zel lik kav ra mı üze ri ne yük se lir. Bu nun la bir lik te, gü zel li ğin tam ola rak ne ol du ğu na, onun öz nel mi yok sa nes nel bir de ğer mi ol du ğu na hiç bak­ ma dan, onun la il gi li bir kav ram sal laş tır ma ya gi riş me den gü zel lik ya rat ma ya yö­ ne lir. Ay nı şe kil de ma te ma tik sa yı lar la uğ ra şır. Pe ki ya “Sa yı ne dir?” di ye bir so ru so ru la cak olur sa, bi lin me li dir ki ma te ma tik çi nin bu ko nu da söy le ye cek çok faz la bir şe yi yok tur. Çün kü bu so ruy la an la tıl mak is te nen “2”nin, “çif­t”in ve ya “II”nin ne ol du ğu de ğil dir. Fa kat da ha zi ya de bel li bir ra kam ve ya sem bol ile gös te ri len bu şe yin ger çek te ne ol du ğu dur. Ma te ma tik çi le rin ya nıt la ya ma dık la rı bu so ru yu ya­ nıt la mak için ça lı şan lar, Tha les, Sok ra tes ve Pla ton’dan be ri fi lo zof­lar ol muş lar dır. New ton’un kuv ve tin küt le ile iv me nin çar pı mı na eşit ol du ğu nu bil di ren ikin ci ya sa sı nı [F = ma] dü şü ne lim. Bu ün lü for mül de ge çen iv me, hı zın za man ba kı­ mın dan ilk tü re vi ni ifa de ede cek şe kil de dv/dt ola rak he sap la nır. Pe ki ya, or ta la ma in sa nın ve ya he pi mi zin çok aşi na ol du ğu ama fi zik çi nin tam ola rak ne ol du ğu­ nu hiç bir za man söy le ye me di ği za man ger çek te ne dir? Za ma nı, fi zik çi nin sık lık la yap tı ğı üze re, sa at le, da ki kay la ve ya sa ni yey le an lat ma ya, ta nım la ma ya ça lış mak, za ma nı ölç tü ğü bi rim ler le ka rış tır mak an la mı na ge le ce ği için, hiç bir işe ya ra maz. Bu da, bi li min en azın dan üç yüz yıl dan be ri fel se fe ye ha va le et miş ol du ğu bir so ru dur. Yi ne, psi ko lo ji bi li mi, ruh an la mı na ge len Yu nan ca psuk he ile bi lim an la­ mı na ge len lo gos söz cü ğün den tü re miş bi le şik bir söz cük le ifa de edi lir. O, adı üze­ rin de ve ya eti mo lo jik kö ke nin den de an la şı la ca ğı gi bi, ru hun bi li mi dir. Ni te kim psi ko log lar, ruh sal bo zuk luk la rı olan has ta la rın ra hat sız lık la rı nı teş his edip te da vi et me ye ça lı şır lar. Ama “ru hun ne ol du ğu” so ru su, on la rın sor du ğu bir so ru de ğil dir. Ay nı şe kil de hu kuk bi li mi de bir top lum da ada le ti ha ya ta ge çir mek için ya sa lar ya­ par, ya sa la rı ih lal eden ler için ce za lar ko yar. Ama hu kuk ada le tin tam ola rak ne ol­ du ğu nu ta nım la maz, ce za yı hak lı lan dır ma ve ya te mel len dir me ça ba sı içi ne gir mez. Hak kı, ada le ti, ce za yı ve öz gür lü ğü ta nım la mak, ka bul et mek ge re kir ki fel se fe ye dü şer. De mek ki fel se fe ta ra fın dan ya nıt la nan so ru lar, en azın dan azım san ma ya cak bir bö lü müy le bi lim ler fa ali yet le ri ni ta mam la dık tan ve ya iş le ri ni bi tir dik ten son ra gün de me ge len so ru lar dır. Ör ne ğin bi lim “ne den sel li ğin” ya ni “her ola yın ken di si ni

1

Felsefe, iki açıdan “meta” ya da ikinci düzey bir etkinliktir. Örneğin bilim, doğayla ilgili sorular sorar. Oysa felsefe, bilimin kendisiyle ilgili sorular sorar. Felsefe, ikinci olarak yine bilimin hiçbir şekilde açıklayamadığı şeylerle ilgili sorular sorar. Bundan dolayı, bilim tarafından yanıtlanamayan, sadece felsefe tarafından yanıtlanmaya çalışılan sorulara “büyük sorular” adı verilir.

(22)

do ğu ran bir ne de ni ol du ğu” il ke si nin ge çer li bir il ke ol du ğu nu ka bul eder. Ama o, bu il ke yi hiç sor gu la maz; araş tır ma la rı nı onun ge çer li li ği ni ka bul ede rek yü rü tür. Onu sor gu la mak, ne li ği ni or ta ya koy mak bi lim ta ra fın dan fel se fe ye ha va le edil­ miş bir iş ol muş tur. Ni te kim ne den sel lik ko nu su nu ilk ve en ay rın tı lı bir bi çim­ de ele alan kim se le rin Aris to te les, Da vid Hu me (1711­1776) ve Im ma nu el Kant (1724­1804) gi bi fi lo zof­lar ol duk la rı söy le ne bi lir.

Do ğa yı bir ta kım ya sa lar üze rin den açık la yan bi­ li min ken di nor mal fa ali ye ti ni bi rin ci, bi li min ken­ di si ni açık la yan bi lim fel se fe si nin fa ali ye ti ni ikin ci dü zey den bir et kin lik ola rak ta nım la mak ta yız. Bu bağ lam da do ğa ya iliş kin ola rak bi li min ya nıt la dı­ ğı so ru la ra bi rin ci dü zey so ru lar, bu na mu ka bil bi­ li min, sa na tın ve ya di nin ken di siy le il gi li so ru la ra ikin ci dü zey so ru lar adı ve ri lir. Söz ko nu su ikin ci dü­ zey so ru lar, ço ğu za man ru hun, sa yı nın, gü zel li ğin, var lı ğın ne ol du ğuy la il gi li bü yük so ru lar la ta mam­ la nır. Bü yük so ru la rın kap sa mı na de mek ki bi lim le­ rin, sa nat ve di nin ya nıt la ya ma dık la rı ve muh te me­ len hiç bir za man ya nıt la ya ma ya cak la rı so ru lar gi rer. Ne den sel lik le, za man la, ruh la, ada let ve öz gür lük le il gi li olan bu “bü yük so ru lar”, in sa nın sor ma dan ya pa ma dı ğı, onun ha ya tı nı bir şe kil de an lam lan dı­ ra cak so ru lar dır. Bu ger çe ğe en açık şe kil de işa ret eden ler den bi ri Al man fi lo zo fu Kant ol muş tur. Kant var lı ğın ya pı sı, Tan rı’nın var olu şu ve ru hun do ğa­ sıy la il gi li bu so ru la rın or tak pay da sı nı oluş tu ran te­ mel bir nok ta ol du ğu nu öne sü rü yor du: Bu so ru lar, in sa nın il gi siz ka la ma ya ca ğı so ru lar dır. Ger çek ten de ha ya tı nı an lam lan dır mak is te yen hiç bir in san, bu so ru la ra ka yıt sız ka la maz. Çün kü “var lı ğın na sıl bir ya pı ser gi le di ği” so ru su na ve ri le cek ya nıt lar ha ya tı­ mı zın an la mı nı de ğiş ti rir; “var lı ğın yal nız ca mad de mi ol du ğu, yok sa ma ne vi bir bo yu tu da mı bu lun du­ ğu” so ru su na ge ti ri le cek ya nıt, ha ya tı mı zın an la mı nı be lir ler. Bü yük so ru lar, ay nı za man da an lam ve de­ ğer le il gi li olan so ru lar dır. Bu yüz den on lar, sa de ce fel se fe ta ra fın dan ya nıt la na bi len so ru lar dır. Çok da ha önem li si bü yük so ru la rın net ve de ğiş mez ya nıt la rı, her ke se uy gu la na bi le cek ha zır re çe te le ri yok tur. Da ha doğ ru su, bu so ru la rın tek tek ki şi le rin ken di le ri ta ra fın dan so ru lup yi ne ken di le ri ta ra fın dan, ken di le ri için ya nıt lan ma la rı ge re kir. İş te bu du rum, fel se fe nin öz nel ça ba la ra da ya nan bir açık la ma ve an lam lan dır ma tü rü ol du ğu nu or ta ya ko yar. “Ken di ka nat la rıy la uça ma yan hiç bir ku şun yük se ğe çı ka ma ya ca ğı nı” söy le yen meş hur İn gi liz şa i ri, res sam ve dü şü nü rü Wil li am Bla ke’in de ima et ti ği üze re, in­ san, ha ya tı nı bü yük so ru la ra baş ka la rı nın ver di ği ya nıt lar la ne yön len di re bi lir ne de an lam lan dı ra bi lir.

Fel se fe nin sor du ğu so ru la rın ikin ci dü zey so ru lar la “bü yük so ru lar”, ver di ği ya nıt ya da açık la ma la rın da ikin ci dü zey açık la ma lar ol du ğu nu söy le dik. Siz de bu ra dan ha re ket le, ikin ci dü zey so ru lar la bü yük so ru la ra ör nek ler bu lun.

Resim 1.2

Immanuel Kant

(23)

FEL SE FE NİN KU RU CU, ANA Lİ TİK VE ELEŞ Tİ REL BO YUT LA RI

Şim di ye ka dar or ta ya koy du ğu muz, bir bir le riy le ne ka dar iliş ki li olur sa ol sun, son tah lil de fark lı lık gös te ren iki ay rı fel se fe ta nı mı, ya ni “bil ge lik sev gi si ola rak fel se­ fe” an la yı şıy la “ikin ci dü zey bir et kin lik ola rak fel se fe” te lak ki si, en azın dan onun fark lı bo yut la rı ol du ğu nu ve ya fark lı şe kil ler de ya pı la bil di ği ni göz ler önü ne ser­ mek ba kı mın dan önem ta şır. Ger çek ten de ço ğu yer ve du rum da ikin ci dü zey bir et kin lik ola rak or ta ya çı kan fel se fe nin ken di si nin de fark lı dü zey ve ya bo yut la rı var dır. Fel se fi fa ali ye ti be lir le yen, fel se fe nin ku ru cu un sur la rı nı mey da na ge ti ren bu bo yut lar, sı ra sıy la ku ru cu ve ya bü tün leş ti ri ci, ana li tik ve eleş ti rel bo yut lar dır.

Fel se fe nin söz ko nu su üç ay rı bo yu tu, as lın da onun fark lı ta rih ler de or ta ya çı­ kıp ge li şen üç tarz ya da şek li ni ka rak te ri ze eder. Bu na gö re, ku ru cu ya da bü tün­ leş ti ri ci bo yut, fel se fe nin ta ilk baş lan gı cın dan iti ba ren, ya ni Tha les’ten bu ya na yak la şık iki bin beş yüz yıl lık sü reç bo yun ca çe şit li şe kil ler de kar şı mı za çı kan kla­ sik fel se fe an la yı şı nın ta nım la yı cı yö nü ve ya ayırt edi ci özel li ği ni mey da na ge ti rir. Söz ko nu su fel se fe ta sav vu ru nun en önem li tem sil ci le ri ara sın da Pla ton, Aris to te­ les, Aqu ina lı Tho mas (1225­1274), Fa ra bi (874­950), René Des car tes (1596­1650), Gott fri ed Le ib niz (1646­1716), Ba ruch Spi no za (1632­1677), Kant ve Ge org Wil­ helm He gel (1771­1831) gi bi dü şü nür ler bu lu nur. Fel se fe nin önem li öl çü de me ta­ fi zik sel yö nü nü açı ğa vu ran bu bo yut, fi lo zof­la rın baş ta var lık ol mak üze re, bil gi, de ğer ve top lum üze ri ne ge liş tir dik le ri, “çok üze rin de ki bi ri” or ta ya ko yan te ori­ ler de so mut la şır.

Fel se fe nin çö züm le yi ci bo yu tu ve ya yö ne li mi, yir min ci yüz yıl da Ang lo­Sak­ son dün ya da bü yük öl çü de kla sik ya da me ta fi zik sel fel se fe ge le ne ği ne bir tep ki ola rak ge li şen ve fel se fe nin me ta fi zik le uğ raş mak ve ya dün ya üze ri ne ku şa tı cı sen­ tez ler üret mek ye ri ne ken di si ni ana liz le sı nır la ma sı ge rek ti ği ni bil di ren ana li tik fel se fe an la yı şı nı ka rak te ri ze eder. Di le da ya lı bir fel se fe an la yı şı nı ci sim leş ti ren ve da ha zi ya de kav ram ana li zi ça lış ma la rıy la be lir le nen ana li tik fel se fe nin önem li tem sil ci le ri ara sın da Ber trand Rus sell (1872­1970), Ge or ge Ed ward Moo re (1873­ 1958), Gil bert Ryle (1900­1976), Lud wig Witt gens te in (1889­1951) ben ze ri dü şü­ nür ler bu lu nur. Fel se fe nin eleş ti rel bo yu tu ise esas iti ba rıy la yir min ci yüz yıl da Al­ man ya ve Fran sa’da sa de ce kla sik ve ya me ta fi zik sel fel se fe yi de ğil, ana li tik fel se fe yi de eleş ti re rek or ta ya çı kıp ge li şen Kı ta fel se fe sin de so mut la şır. Bu yüz den sa de ce bel li bir fel se fe an la yı şı nı de ğil, bir bü tün ola rak Ba tı fel se fe si nin ge li şi mi ni, te mel ka bul ve da ya nak la rı nı sor gu la yan Kı ta fel se fe si nin eleş ti rel yö ne li mi, Fri ed rich Ni etzs che (1844­1900), Mar tin Hei deg ger (1889­1976), Jac qu es Der ri da (1830­ 2004) ve Mic hel Fo uca ult (1926­1984) ben ze ri dü şü nür ler de ol duk ça açık bir bi­ çim de or ta ya çı kar.

Fel se fe nin, Ba tı fel se fe si nin bir bir le ri ne kar şıt fel se fe ge le nek le ri ta ra fın dan tem sil edil me le ri ne de niy le bir bir le ri ni ta ma men dış la yı cı bir şe kil de su nan bü­ tün leş ti ri ci, ana li tik ve eleş ti rel bo yut la rı nın as lın da dış la yı cı ve kar şıt ol ma la rı hiç­ bir şe kil de ge rek mez. Fel se fe nin bir bir le ri ni ço ğu za man dış lar mış gi bi gö rü nen bu bo yut ya da yö ne lim le ri, as lın da fel se fe nin ken di sin de ço ğu za man bir bir le ri ni ta mam la yan ku ru cu un sur ya da bi le şen ler ola rak or ta ya çı kar. Ni te kim söz ko nu su ku ru cu yö ne lim ve ya oluş tu ru cu bo yut lar dan en az iki si fark lı fi lo zof­lar da sık lık la bir lik te ve ya bir bi ri ni ta mam la yı cı bir tarz da or ta ya çı kar. Söz ge li mi Aris to te les, ken di fel se fe si ni oluş tur ma dan ön ce ho ca sı Pla ton’un ide aliz mi ni; Des car tes öz ne mer kez li ken di mo dern fel se fe si ni öne sür me den ön ce, Tan rı mer kez li sko las tik

Referanslar

Benzer Belgeler

He is a referee in 4 national journals (Cypriot Journal of Educational Sciences, Education Journal of Mediterranean Researches, Social Sciences Institution Journal of

Belirlenmesi Bu yöntemde drenaj katsayısı, bir sulamada meydana gelen toprağın derinlerine sızan su kayıpları ile tarla sulama kanallarında ortaya çıkan sızma

Geçirgenliği düşük bir toprak katmanı altında geçirgenliği yüksek bir toprak katmanının yeraldığı ve artezyenik basınç nedeniyle drenaj sorununun

Boylam Psikiyatri Enstitüsü ile Mezuniyet Sonrası Sürekli Tıp Eğitimi Derneği’nin (MESTED) birlikte düzenlediği Psi- kiyatride Sürekli Eğitim Kongresi’nin (PSEKON)

(**) 1980 yılında Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde (daha sonra Gazi Üniversitesi) asistan olarak göre-..

Mahmut Nuri Bilge Ceylan'ın alt beni olduğu gibi bu filınde de yönetmen Ahmet Zeki Demirkbuz'un alt benliğini temsil eder. İzleyici olarak bu oyunun

15. Ulusal Türk El ve Üst Ekstermite Cerrahisi ve Ulusal El Rehabilitasyonu Kongresi 11-15 Mayıs 2016 tarihleri arasında Fethiye Liberty Otel Lykia da yapmaya karar

Yunan felsefesi, doğa ve insan felsefeleri olarak iki büyük döne- me ayrılır. Thales ile başlayan Anaximondros, Herakleitos, Parmani- des, Pythagoras ve Demokritos ile devam eden