• Sonuç bulunamadı

Kiralık konforlu m eskenler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kiralık konforlu m eskenler"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

f

Ç İN D E K İ L E K Almaııyada bir facianın ‘alemşümul dersi

Fahişe [Tahlil]

Ağustos böcekleri

Gençlere Energie dersleri İhlasın meyvesi [ kıt‘a ] Amerika hegemoniasi Tesadüfen [ Şi‘ir ]

‘Aşkın sonu » Aşk kasideleri » Solmayan güzellikler Ta‘ziye

A'malıkdaıı korunma çareleri

İctihad M. Gayur Ebubekir Hâzim Gassoıı- Miibahat, AB. Dj.

Dr. G. Le Bon Midhat Cemal Oğuz Kâzım Salih Zeki Iran şa’irleri İctihad

Halk için tibbî sütun

İsmail Hakkı Matbaası

(2)

Yeni Neşriyyat :

Kiralık konforlu m eskenler

A R T İ S T HAFTALIK MECMUA SANAT, SİNEMA, TENKİT

Edebiyat , Resim , Dekorasyon , Musiki, Plâk, Heykel, Mimari, Tiyatro, Variyete, Moda

ve Sinema

Sahibi ve Naşiri San’at Müdürü

Alâeddin Ömer A. Dino

Neşriyat Müdürü : Fikret Âdil I>r. U B E Y D R E F İK Tıp Fakültesi dahiliye kıliıııği şefi Kadıköy altı yol ağzı Söğütlü çeşme cad - desi No. 278 . Her gün 2 — 6 Hastalarını kabul eder . T. K. 412

‘A K L I S E L İ M

Meşhur Rahib M eslier nin V o lta ir e ta­

rafından hulasa edilen bu eserini ba‘zı mühim haşiyeler ‘ilâvesile Tiikceye çevirlmiş ve basıl- mışdı.

Arab harflerinin kaldırılmasından bir az evvel tab‘ı hitam bulan bu kitab ilk iki ay zarfında emsalsiz bir stir'atle satılmış ve nus - hası azalmışdı . Bunun üzerine geçen sene ikinci def‘a ve yeni Türk harflerde de basıl - rnışdır. Kitaba, mütercim, ba‘zı ma‘nidar re - simler ‘ilâve etmişdir ve bunlardan ilk basılış için yapılmış bir dansini aşağıya koyıyoruz .

Eski harflerle basılmış nüshalar azalmışdır 528 sahifelidir fi. 1 liradır. Yeni Türk harfle - rile basılmış nüshalar 135 kuruşdur.

İ c lih a d E v in in ik in c i k a tın d a ik i da'i re k ir a lık d ır . 5 oda bir s a lo n iki k ila r v e bir b a n y o su o la n bu d a ’ire - nin ş e h r î ic a r ı 5 5 lir a d ır . 4 o d a b an - y o lu d iğ e r i 5 0 lir a d ır . d erk o s; e lek - İrik , h a v a Razı v a r d ır . H er g ü n v e h e r s a ‘a t g e z ile b ilir .

T e le f o n : İ s tııb u l 8 0 5

GLİSERO FOSFATLI ŞARK

MALT HULÂSASI

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede i‘mal edilmekdedir.

Deposu Ekrem Necip Ecza Deposu Telefon : İstanbul: 78

Rafale de Parfum s

SO N N E T S

PARLE Dr. AB. DJEVDET

Edition de luxe, pages 131, Prix: 100 piastres

“ İçtilıad „ ın İstanbulda satıldığı ba‘zı yerler : Kildi k ö y ü n d e Muvekkithane caddesinde Tütüncü Cafer e fe n d i, Köprü ü z e r in d e M. K em a l E fen d i, B ü y ü k A da da İske­

le başında Tütüncü N iko E fen d i, Ü sk ü d a r da İskele başında Tütüncü İlh a m iE fe n d i

Dükkânları

‘A M EL İ R U H İY Y A T

« Sa'ati haziranın kararsızlıkları » adile Dr.Gustave Le Bon un neşr etmiş olduğu bir kitabın tercümesidir 223 sahifeli bir kitabdır . Devlet adamlarını , mebusları ı muallimleri , terbiye ve tedris işlerinde bulunanları, vali ve kaymakamları son derecede ‘alakadar eder . Ey i kâğıd üzerine basılmışdır. fi. 100 k. dur .

(3)

ABO N NEM ENT Pays étrangers Pour un an : 2 Dolars Edition spéciale : 3 Dolars

A D R E S S E

«Idjtihad» Constantinople Téléph : St. 865 xxvnème ANNÉE

15 Septembre 1931

Türkçe ve Fransızca İLMİ, EDEBİ, İKTİSADİ

No : 329

a b o n n e m a n

Seneliği ( 24 Nüsha ) Türkiye için: 2 1,2, Âlâ kâğıdlısı

5 liradır

* A D R E S

Cığaloğluııda Içtihad Evi

•••••*

Tarihi Te’sisi :

1904 — Genève Yirmi yedinci sene

15 Eylül 1931

ALM ANYADA B İR F A U Û A N lN ‘A L EM ŞÜ M U L D E R S İ

Almanyanın B o n n şehrinde Hukuk tahsil eden ve ta‘til zemanını Büyük Ada da ailesi yanında geçirmekde olan Orhan Mün'r Bey bana şu elim macerayı anlaldı : Almanya iş yokluğu ve işsiz işçi ç°kluğu yüzünden çok zalim ve muzlim sefalet facialarına sahne o l- mu^dur. Geçenlerde işsiz ve neticeten ekmek­

siz kalan 3 çocuk, bir ana bir babadan müte - şekkil bir a’ilenin feci‘ bir şekilde sönmesini gazeteler yazdı:

Kendilerini açlıkdan ölmeye mahkûm gören bu ‘a’ilenin erkeği zevcesile istişare ediyor , babanın evvelâ çocukları sonra zevceyi en sonra da kendi kendisini öldürmesi kararı ve - riliyor. Baba bu kararı harfi harfine icra edi - yor. Polis irtesi günü bu evde 5 cenaze bu - L.yor • »

Almanya gazeteleri, bilmem, nasıl tefsir et - inişlerdir. Yalıud *alel‘ade bir şu’un sütununa bir fıkra olarakmı yazmışlardır. Ben bu hadiseyi bütün dünya için, bütün insanlık için, dersler, acı ve yüksek dersler ile dolu görmekdeyim . Bu vaz‘iyyete düşen bir adam iş ve ekmek bulmayınca dilenmsye, yalıud gizli veya ‘alenen gasb fi‘lini irtikâba sevk oluna bilirdi. Dilenme­

ye ‘izzeti nefsi, gasb etmeye, hırsızlık etmeye medenî terbiyesi maııi‘ ol m u; ve ölmeyi dilen­

meye ve ya hırsızlık ve haydudlıık etmeye tercih etmişdir •

Umumî lıarb ha'ilesi oynandığı seneler es­

nasında Musul tarafında çocuklarını kesüb

yeyen bir aç ana ve babanın görüldüğünü bizim günlük gazetelerimiz yazmışdı . Bu iki

‘a'ilenin ruhî ve ahlâkî vaz’iyyetleri yan yana getirilirse çıkan ma‘na hayli derin olur . Biz yine nazarımızı Almanyaya, Avrupaya ve kür - re’i arzın natık hayvanlarına çevirelim .

B o n n şehrinde sefalet ve haysiyyet ifratı yüzünden hayatlarına bu suretle nihayet veren bir a’ilenin bulunmuş olduğu Alman gazete - lerinin yazdığı ve tekzib olunmayan bu faci‘a ile sabitdir , Ayni şehirde Sofrasında 3 dürlu yemek ve â‘lâ R h in şerabı ve ya buzlu P ila s- n er birası bulunan ‘a'ilelerin yüzlerce mevcud olduğunda da şübhe ^okdur . Bu iki varlıkdan çıkan ına’ııada az feci* değildir. Demek ki Al - manya açlıkdan ölen ve ya kendilerini öldüren insanların yanında üç dürlu yemekle mükem - melen karnını doyuran ve rahatça hazin ede bilen yüzlerce, binlerce Adem oğlunun buluna bildiği bir ınemleketdir. Ve M ed en i bir mem - leketdir. Bu faci‘ayi okuyub da ah , kaşki ben ekmeğimin yarısını bu ‘a’ileye yetişdire hileydim dememi j insanlar bulııniyorsa küre’i arz , be^er nev'ini bcslemekden imtina* edebilir .

1903 de L o n d ra da bulundum, o ihtişam ve servet beldesinde derin ve kara sefalet g ö r­

düm- Fakat bu sefilleri yakından tedkik edince bunlardan pek çoğunun işsizlikden değil, işe iştahsızlıkdan, tenbellikden ve lıaysiyyetsizlik- den ve duhuliyesi olmayan 158 hektar murab - ba‘lık H y e d e p a rk da sallananrak serseriyane

(4)

5548 t Ç T İ H A D gezmeyi bir fabrikada çalışmaya tercih eden

irade ve himmet kötürümlerinden olduklarını anladım .

Almanya da bu kadar mudhiş bir faci‘a ya­

pacak kadar büyük sefalet buluna bilince insan yüreğinde bir feryad kopmamak reva değildir.

Dokuz asır evvel « Gülüstan » sahibi

Jlt ^¿1 |^-

j.\aİs' diş j's' jjj -jM a

j\J j/U’ Ij U /'ı is* >r >

, 4$"^ «Fiil diye bılmişdb tercümesi şu d u r:

«Adem evladları birbirlerinin ‘uzuvlarıdırlar;

çünki cümlesi bir cevherden yaratılmı,lirdir . Bit ‘uzv muztarib olduğu vakit diğer a ‘zanın da ralıet ve huzuru kalmaz . Sen ki hemnev-

‘ine isabet eden bir derdden hiç bir gam ve

keder duymayorsun sana insan namı verilmek reva olmaz . »

Bir Türk şabri de bir kaç gün evvel Ç il - (İm K u m u lla r [ 1 ] içine şu kıtayı ilâve ed.yotdu :

Beni kardaş bilmezsen, bir baş değil, bir taş sın , Tok olmaya hakkın yok düşünmezsen açları . Şen bağçen kulağına deyor : unutiyorsun , Kuruyan bağçeleri , kırılan ağaçlan .

Zaruret ve sefaletin yüksek terbiyeli bir alman ‘a’ilesinde yapdjğı lıa’ile , E n e r tjie ve iztirab bataryaları, harice açılanlar üzerinde başka düılu ve daha zorlu ve zararlı şekil - lerde zuhur ede bilir ve ictima'î yarığın bü­

tün medeniyyeii bir kiil ve taş yığınına çevi­

re bilir diyenler var. 9 Eylül 1931 İ c t i l ı a d [1] Yakında intişar edecek bir şkirler mectnu'asının

ismidir. l İctihad 1

V ie to r M ai'tftierUin ( F A H İ Ş K )

Pratısamnz en benaiıı muhatrirlerindetı ve Zola meslekinin mu‘akkiblerinden olan V ictor Margueritin ( fahişe ) unvanlı romanını o - kuyanlar Paris fahişelerine dair tasvir etdiği canlı levhalar karşısında ıııebbut ve medhuş kalmakdan kendilerini alamazlar .

Eserin ismine bakubda bir bahname zan et­

memelidir. Bilakis Paris fahişelerinin mukad­

derat ve avakıbini hükümet ve cemMyyetin bu bed baht sınıfa karşı aldığı vazMyyeti mu- savvier bir kitabi ibret ve hikuıetdir.

Romanın mevzu‘u hülâseten şudur : Miilhakatdan Parise Roza ve Annette ııa - mındâ iki saf köylü kızı geliyor .

Dilber Roza mühim bir mevki1 ve servet sahibi olan Duınes namında birinin oda hiz - metciliğine alınıyor Annette de bir terzi mü - essesesine dikişçilik ile dahil oluyor . Roza efendisi Duuıesin pek hoşuna gidiyor ve bir gice tavan arasındaki odasına gizli ve ııağihanî olarak dahil olan bu adam tarafından

adlı esprine ani bir m ülahaza ( Türkceye çeviten : M. Gayur B. ) ırzı hetk ediliyor . Bu suretle başlayan mü - nasebet ve temaslar bir müddet devam ediyor.

Nihayet Roza gebe kalıyor, bunun üzerine efen­

disi Rozayi başka birinden gebe kaldığı belıa- ncsile terk ediib hiduıetinden çıkarıyor; zavallı kadın doğuruncaya kadar ve doğurdukdan sonra enva‘ı mihen ve sefalet içinde piiyan olub çocuğunu beslemek için bizzarure fuhşa atılıyor ve zabıta'i ahlakıyye memurlarının defe‘atla ta‘kibatına uğrayor, hapse ve enva ı tazyik a giriftar oluyor. Müellifin, Parisde tu - huşla mücadele için viicude getirilen teşkilat ve zecriyatııı tatbikatındaki hatalar yüzünden bu sefil kadınların uğradığı ‘avakıbı elimeyi ve bunlara mahsûs depo, ınahbes ve hasta ha - neleri tasvirdeki meharet ve nıuvaffakıy - yeti ciddeu şayanı hayretdir .

Rozadan sonra Dumes ikamet ettiği ayni apartmanın tavan arasındaki diğer bir fahişe ile temas ediyor ve bunun’ neticesinde fireıığiye tutuluyor tedaviye başlayor bir firenğinin bakir

(5)

î Ç T I I I A D 5549 bir kızla münasebeti cinsiyetle bulunması ha -

linde hastalığın geçeceğine dair bir efsa­

neye ittiba‘la böyle bir kız ararken tesadüf karşısına Annette i çıkarıyor . Bunu da şöhret ve serveti sayesinde elde ediib meramına nail oldukdan ve bu masum kıza hastalığını aşıladıkdaıı sonra terk ediyor . Bu hadise sevkile Annette de fuhşe atılıyor.O da Roza gibi mücadele teşkilatı tarafından yakalanub evvelâ hapse ve sonra hasta haneye tıkılıyor. Roma - nın krokisi bundan ibaretdir. Müellif mücrimin yalınız bu kabil kadınlardan ibaret olma - dığı ve bunların sefaletine badi olan erkek­

lerinde şeriki cürnı bulunduğunu ve bu gibile­

rin dahi cemMyyet namına tecziyesi lüzumunu mudafa‘a etınekdedir.Roman başdan başa canlı

Tabüat ‘alemi

A Ğ U ST O S Galiba, Badasını taklîd ile (Cır cır) böceği de denilen bu hayvancığın muhtelif ve sıcak iklimlerde, alelhusûs Amerika nın cenubunda, beş yüz kadar nev'i varsada Avrupada ve memleketimizde yaşayadlar ancak on sekiz nevi'deıı ibâretimiş.

Ben yalnız bir nev‘ini tanıyorum ; bunu da elli sene evvel Antalya’da, oturduğumuz Galip paşa hanesinin geniş bahçesinde» bütün yaz günlerinde yiizlercesi birden, hiç, durup dinle- nmeksiziıı, saatlerce öterek bizi iz‘aç etdikleri esnâda merak ile arayıp bulmuş ve birisini tutarak tedkik etmişdim . Ağustos böceklerinin Antalya’daki çokluğuna başka bir yerde tesâ- düf erdiğimi hâtırlamayorum.

Bu böcek uçarken büyük bir kelebeğe ve ya çekirgeye benzer ; ( Oigale magnifique ) muhteşem ağustos böceği , ve ( Oigale Porte - Lanterne ) fenerli ağustos böceği denilen, renk ve şekilleri pek güzelleri varsada bunlar mem­

leketimizde yokdur . Antalya’da gördüklerimle ara sıra Erenköyıinde seslerini işitdiklerimin , Ş. Sami Beyin , Fraıısızcadan Türkceye lügat

ve açıklı tasvirlerle doludur, bu ahvalin aşağı yokarı mümasili memleketimizde de vakı‘

ve meveud olduğundan vazifedaraııııı bu babda mudekkık ve ınunsifaııe hareketi şayanı te - metinidir:

Victor llııgo ( Sefiler ) namındaki eseri meş­

hurunun mukaddimesinde cem‘iyyeti beşcriyye ııevmıd ve hayata küskün işsiz kimselerin hah ııahalı fuhşa atılan bed baht kadınların ve öteye beriye bırakılan çocukarııı derdlerine çare bulmadıkça sefaleti beşeriyyeye nihayet ver­

menin imkânsız olduğunu iddi’a etmişdir . Bu ¡‘tibarla ınes’ele cemMyyeti ve onun ve­

kili umuru olan hükümetleri ve vazı’ı kanunları düşündürecek bir mahiyeti fevkal’ade arz

ed er. **

BÖ C EK LER İ

kitabında resmi bulunan ve ( Cigale plebeenne) denilen nev‘den olduklarını zan ediyorum.

Eski Yunanlıların an’anevî bir masalına göre ( Eunome ) ve ( Ariston ) adlarında esâtirî iki şahıs ( Sithare - Sitar ) denilen musikî âletini çalmakda müsabakaya girişirler ; bir aralık Eunom’un sitarından bir tel kopar; bu sebeble müsabakayı kayb edecekken Mâbudların gön - derdikleri ağustos-böceği gelip sitarın östiine konarak kırılan telin yerini tutar ve bu suretle Eunom kazanır.

O zamandan beri Yunanlılarca , ( Lyre ) lir denilen musikî âleti üstüne konmuş bir ağustos böceği musikî timsali olarak kabul alunur.

Yunanistanın eski şairlerinden (Anachreon) bu böceğe tahsis etdiği bir manzumesinde bir çok medhlerden sonar :

« .... Sen derd ve ıztırap bilmezsin çünkü , ne etin , nede kanın var ; hemen , hemen Ma - bûdlara benzersin ... » demişdir.

Şairlerin büyük babası Hoınerde İ ly a d a - sında ağustos böceğini (Troie - Troa) nın son Hükümdarı Priam ı ihâta eden ihtiyarlara ben-

(6)

5550 I Ç T İ H A D zeterek : « ihtiyarlık kendilerini muharebeden inen1 etmişsede onlar, ahenkli nağmelerde or - manları şenlendiren ağustos böcekleri gibi beliğ hatiplerdir » deıııişdir .

Eski yunanlılar bu böcekleri bülbül gibi kafeslere koyarak meskenlerinde bulundurur - larmış. Meselâ âteş böceklerinin dişileri kanat- dan mahrum oldukları gibi ağustos böcekleri Hanımlarınında sadaları bulunmadığından , Ro- doslu filosof ( Xenarque ) , bu hayvanların tâlilerine gıpta ederek ( Ağustos böceği bahti - yardır, çünkü dişisi dilsizdir.» demişdir.

Eski Yunan paralarından ba‘zıları üstünde bu böceğin resmi bulunurdu; hattâ Atinelilerce başlarında altundan yapılmış bir ağustos böceği

*

bulundurmak necâbet eseri sayılırmış .

Şu hürmete rağmen eski yunanlılar bu bö - çekleri en lezzetli bir şey gibi yerlerdi.

Fransız şairi (La Fontaine) in meşhur masal­

larından ( Ağustos böceği ve karınca ) manzu - mesi pek mârufdur. Recâî zade merhum Ekrem Bey tarafından nazmen terceme edilmiş olan bu manzumenin ma’âli şöyledir: « Kışın aç kalan ağustos böceği, komşusu karıncadan ödünç ye­

yecek istemiş ; karınca yermeyerek bütün yazı nasıl geçirdiğini sormuş; böcek : « Gice gündüz teğanni ile » cevabını verdiğinden , karınca :

« öyle ise şimdi de dans ediniz » demiş . Natüralistlerden biri bu manzumeyi teııkid ederek , ağustos böceğinin çıkardığı seslere

( Tegannı ) demek doğru olmadığı gibi bu hay­

vancığın müstakbel ihtiyaçlarını unutarak eğ­

lence ile vakit geçirecek bir tenbel, bir kay - ğısız olmadığını söyleyor .

Ağustos böceğinin, meselâ, kuşlar gibi ses­

leri ağız veya boğazdaki mahsus bir cehaz ile değil , karnındaki mini mini bir davul veya diimbelekden çıkarmakda olduğuna nazaran bu böcek bir muğannî değil bir çalgıcıdır, E11 son tedkikatda bulunan bir ııatüralist ağustos bö - ceğiniıı musiki âletini şöyle târif ediyor :

Bu böceğin çalğı âleti muhaddeb ve lastikli iki ince deriden ibâretdir; dümbeleğin merke­

zinden bu iki deriye giden iki adaleyi kısaltıp uzatmak suretile tahrik ederek çalar ve hasıl etdiği sesler kapağı açılır kapanır bir deli kden harice çıkar.

Ağustos böcekleri, sesleri taklid olunmak suretile istenilen yere getirilebilir, ftattâ ma‘ruf natüralistlerden Boyer de ( Foscolombe ) un sadalarını taklid etdiği ağustos böcekleri b u ­ lundukları ağaçdan inerek mumâileyhin bastonu­

nun ve daha garib olarak burnunun üstüne konmuşlardır. [1] Ebûbekir Hâzim

[1] Mf. Vekâleti nijı kıymetli neşriyyatından [ Bir Filosofan şüirleri ] adlı ve [ J. M. Ouyau ] nın eseri olub Dr. Djevdetin Türkceye çevirmiş olduğu kitabda [ Ağustos böceğinin ölümü ] ‘unvanlı manzumeyi de okuyun .

[ İctihad ]

Gençlere Energie dersleri :

« K en d in izd en y u k a r ıd a k ile r e b a k ın ız . M uvaffak o la n la r ın e se r le r in i te te b b u 1 v e h a r e k e tle r in i ta k lid e d in iz ! »

Gençliğimde Târihe meraklı idim . Bana mazinin büyük adamlarına hürmet etmeyi ( Galile) ögretmişdi • Halin büyüklerini takdir etmeyide ( Sitet) den öğrendim.

1890 da ( Sitet ) in neşr etmekde olduğu R ev iew o f R e v iew s isminde i mecmu‘aya abone olm u;dum . Bu mecmu'a o zeman ah - vali alemden bahs eden tek büyük gazete idi .

Sitet mecmuasında « Bu aynı büyük adamı » ser lavhası altında zemanımızın Tarihini yapardı.

Sitet bu suretle halde dahi Tarih yazıla bilece - ğini ve zemanımız şahsiyyetlerinin Colombus dan büyük Kari dan ve yalıud Anibal dan daha küçük olmadıklarını göstermişdi •

(Sitet) in kendine ıııakhsus muhtelif telek- kileri vardı • eyi, fena, hattâ ma‘nasız . Bunlar

(7)

I Ç T Î H A D 5551 mahiyyet Ptibarile ne olursa olsun , (Sitet) bu

yazılarla Amerikada ilk d efa olarak binlerce insanı düşünmeye alındırmış bir mütefekkirdir, binlerce insanı uyku hastalığından ayıltan ve binlerce insanı medeııiyyetin terakkisinde fe‘al hidmetler ifasına tahrik eden odur. Bize dün - yada her lalızede bir çok fevkaladelikler cere­

yan etdiğini de ilk önce gösteren yine odur . Ben Siteti herzeınaıı pek büyük bir hazle oku­

dum . ondan pek çok şey öğrendim .

Sonraları, 1894 de, (Boston) da tanındığım meşhur (Edward Evereit Hale) sayesinde bu sa­

hadaki bilgilerimi derinle;dirdim . Edward o tarihde 70 yaşında idi. Yeni Dünyanın en bü - yük filosoflarından biridir.

( Dişarıya bakımlı : içeriye değil ) ( yuka - riya bakmalı aşağıya değil ) ( ileriye bakmalı arkaya değil ) . İşte bn büyük ilm adamının imanı . Her ‘aklı

başında olan insan ara sıra kendi ken - dine şöyle söyleme­

lidir :

« Her halde bu dünyada benden da­

ha akıllı,daha bilgili ve daha eyi insanlar

vardır».Ma'aınafih ben bu hakikati kendi kendine bile i'tiraf edecek pek az insanın mevcudiyyetine kani‘im . Fakat neden böyle olmalı?. İnsanlar arasında onların şu ve bu husus hakkındaki bilgileri arasında tefavut yokmudur ? Bu gün dahi usta ve çırak sınıfları yok mu ? Ben bir gence golf oyununu öğretirsem , onun ustası olnrunı . Dirisi bana,satranç öğretirse ben m ustam olur.

Hiç kimse bir ilmin, bir fennin, bir ihtisasin en salabiyyetdar adamı olamaz. Ba'zaıı en mü­

kemmel idare adamı bile en basit işçilerinin birinin re’yinden müstefid olur . Napoléonun çok def‘a bilmek istediği bir şey i sıra nefer - ferinden birinden Öğıendiği Tarihî bir hakikat- dir. Muhitinizin yüksek şahsiyyetleri, mevkı‘

ve servet sahibi zevatına kar?ı duygularınız nasıldır ? Onları istihfaf ıııı , yoksa takdirmi

ediyorsunuz ? Onları tesadüfün lutfundan müs - tefidmi olmuş ‘ad ediyorsunuz , yoksa onların o makamlara sırf sa‘y, gayret ve tahammül sayesindemi ermiş olduklarını takdir ediyor - sunuz? Bu babdaki düşünce ve kanaat arınız bile sizin muvaffakiyetiniz üzerinde büyük te’sir - leri haizdir . Bnıa kalırsa en doğru haraket onları taklide çalışmak , oııl ruı muvaffak ol - inak için tatbik etdikleri usulleri öğıenmeye gayret etmekdir. Hayatda muvalfak olmuş olan­

lara bazıları ve çokları sade ta n eder dururlar.

Bu doğru değildir. Onlar gibi olmaya karar vermek her halde daha faydalıdır.

Bir küçük dükkâncı iseniz, meşhur mağaza müessıslerinden ( Parker ) ( Herrod ) veya (Zel- fertika ) ınn hayatlarını ve çalışı? usullerini te ­

tebbu4 etmelisiniz.

Bir küçük lokantacı iseniz, size (Grıııeryon)u yahud da ( Maitre Cadero) yi [ Londra nın eıı büyük iki lo­

kantasıdır ] kendi - nize numune ittihaz etmenizi tavsiye ede­

rim .

Eyi bir kriket oyun­

cusu olmak isteyen tnğilizlerin en meşhur oyuncusu( Hobb ) ı seyr etmeli. Golf oyununun ta ‘biyesini öğrenmek isteyen ( Vardeli ) yi yahud ( Ray ) yi görmeli­

dir. Medıur ( Emerson ) ın fa’ikiyyet ismindeki kitabının 12 düsturundan biri « tecrübe edilmiş tavsiyeler, nasihatler » batısıdır. ( Fmerson ) bu bahsde şunu demek isteyor:

Hiç bir zaman bir insan yalnız kendi bil - gisine güvenmemelidir. Eğer bir mes’eleyi siz­

den eyi bildiğine i‘timad etdiğiniz biri-ini bu­

lursanız ondan istifade ediniz . İlmin ihtidası

« tedris, edilmek kabiüyyetine malıkiyyetdir ».

« Bildiklerim azdır, bilmediklerim çokdur » deyüb mütemadiyen çalı ıııak- Her kimki « ben filan şey’i A dan Z e kadar bilirim » derse emin olunuzki o onu E ye kadar bile bilmez . Çünki bilseydi mütevazı4 olurdu.

Çekemeuıezlik küçük insanların kârıdır .

i

IH L A S IN M U K A D D E S M E Y V E Sİ Mihnetlerimin etmedim ısrarına hayret , Sarsılmayan ihlâsımın icabı ‘ayandı ;

Pür zemzeme, pür ren g , pür elhan o semanın Çokdan kurudu gülleri , bülbülleri yandı .

10 Nisan 1931 A. D. *

(8)

5552 I Ç T I H A D Ve bunlar sırf bu hallerinden dolayı küçük kalırlar . İlmin kıymetini takdirden aciz bir insan nasıl alim ola bil,r? İlmin ve seciyyeııin te’sirini inkâr ve her şey i tesadüf telakki eden bir insan nasıl muvaffak olabilir? Muvaffakıy yetin ancak sa‘y ii ikdam ve müjkilâtı iktiham ile tutulur bir devlet kuşu olduğuna iııanub icabına tevessül edecek yerde onu sevkı tesa - düf ve birazda hile ile elde edilir bir şey olarak görenlerin muvaffak olması miimkin değildir.

Hayir. Kendinden büyüklere, muvaffak olan - lara hased elmek doğru değildir . Doğru olan şey onların usullerini taharri etmekdir- Herkes kendi saıı'atı , mesleki ve ihtisas şu'besi da - hilinde yükselmiş zevatın bir listesini tertrb etmeli ve bunlara benzemeye çalşmalıdır . bu tavsiyem lıeı kesedir . Bu kısa cüm'eleriındeıı herkes kendi hissesini alabilir.

Basit bir i cide , İngiltere Veli ‘ahdi d e ...

Oassoıı - Mübahat

DÜNYANIN YENİ K H Ü D A Y E N D IÆ R Î

A m e r ik a h e y e m o n ia s i

Geçen sayıdan ınaba'd

Mahşerî terakkiler ferdî terakkilerden çıkar.

«Socialisrae» in hatası, «altruisme» in ve Devlet istibdadının kâfî fa'aliyyet ‘amilleri olacakla - nnı zan etmekdir. Sanayi'in « natioııalisation»u [y a ‘ni sanayi‘in Devlet elinde toplanılması ] gayretleri red olunmalıdır .

Müsavat principini bütün müşahedeler tek- zib etmişdir. Terakki imkânı müsavatsızlığa bağlıdır. Bir memleketin refah ve sa‘adetiııe , bir kabiliyyetler isti'fası lâzımdır.

Terakki güzide insanlar sayesinde husule gelir. Halkın terakki üzerine hiç bir te’siri yokdur , o ancak hissiyyatin ikalarına tabi‘

dir. « Demagogue » 1ar , [ ya'ni avam fripler 1 ancak bu Ucaları istismar ederler. Onlar, şe’nî ihtiyaçların ifadesi bile olmayan enamî arzuları teşci' ederler .

Halkın ihtiyaçları ancak yapıcı şimeye malik zimamdarlar tarafından takdir oluna bilir . Socialistlerin ilga etmek istedikleri milkiyyet hakkı , ferdleriıı fa'aliyyetiniıı en kuvvetli menba'larından biridir.

inkişafı, ferdlerin iktidarları haricine çıkan daruseana'alar ister istemez ma‘şerî o lu r.

Darussana‘aları te’sis etmeye ınuktazi ser - mayeyi temsil eden hisse seııedleri bir çok

ellere dağılmışdır, zira ba‘zı sanayi' müessese- leriııin 200,000 hissedarı vardır .

Coopération , hiç bir zeman socialistliğe doğru bir hareket teşkil etmez .

Müdir bir güzideler lıey’eti lâzımdır. S o c ia ­ lis m e ve R a d ic a lis m e , « Etatisme » ııı şekillerinden başka bir şey değildir . Terakki Devlet den değil ferdin devamlı yükselmesin - den gelecekdir.

Yukaridaki kısa hulâsa gösterir ki bu gün, dünyanın Tarihin balıs etdiği bütün mes’eleler den daha giriftinin karşısında bulunmasının sebebi, psychologia sahasına dahil bir kaç mü­

dir principın hükmü altında kalmasıdır. Kavııı- lerin ‘azemet ve inhitatları bu müdir princip - lerin tatbiki neticesi olarak hasıl olur.

* *

Şahidi olduğumuz ‘asrın Tarihine tahsis edilen kitablar şübhesiz bir çok here ü mercier kayd edeceklerdir. Bu here ü mercleriıı en k a ­ rışığı , şübhesiz, artan terabutı akvam ve ınıite-

‘ammim siyasî kuruntularla idare’i hükümet etmek su'ubetinden hasıl olacakdır . Fikirlerin seri' tehavvulu ve mübadelesi ile Hükümet in eski şekilleri peyderpey ortadan kalkmakdadır.

Enamî iradeler, her tarafda güzidelerin ‘asır­

lardan beri carî nufusu yerine ka’im oldu . Fakat karni hazırın müşkilâtile» Démocrat şi‘ar

(9)

Î Ç T Î H A D 5553 hükümetlerin kifayetsizliği her gıin daha ziyade

meydana çıkmakdadır .

‘Aded, zekânın yerine ka’irn olmaya mu - vaffak olmadığından Cümhurların kabiliyyet - sizliklerinin neta’icinden ictinab etmek çareleri aramak icab etdi. Ö zeman Avrupanın bir çok memleketlerinde , sarsılan hükümetlerin yerine ka’im olmaya mahsus « Dictateur » lükler doğdu. Bunların fa’ideleri, bu «dictateur» lerin uzun müddet paydar olmalarına mani‘ olacak pek büyük mahzurlarla , ma‘alesef, ta‘viz olundu .

Bina’eıı'aleyh büyük milletler, yeni lıükû - met şekilleri aramaya devam etmekdedir. Hal - kın intihabından pek nadir olarak kabiliyyetler zuhur ediyor, ba‘zı encyclopédiste [ ya‘ni kırk anbar ve her Şeyden bir az maTumatli ] filosof- lar, bir ‘alimler meclisi te’emmül etmişlerdi.

Artan ikhtisasm neticesi olarak, onların pek mahdud olan ‘umumî nazarları, ahadin nazarla­

rına pek de mutefevvık görünmeınekdedir . Bina’en'aleyh yeni ‘alemin ihtiyaclarile miite - nasib bir hükümet [ Gouvernement » mes’elesi hail edilecek bir ttıes'ele kalmakdadır.

Dr. G. Le Bon

Ş İ ‘ İ R

T E S A 1) Ü F E N

Hayatı siz benim gözümle seyr edin, gülersiniz:

«Müessiriz»mi sandınız ? hayır, hata !.. esersiniz ! Talakatile, kudretile en şerefli zî h a y at:

Kitaba hilkatin içinde tek sadalı bir edat ! Zavallı bir edat, evet doğan «bundur ölen «şu»dur.

Bu koşmalar, didinmeler hamakatın lıuruşıdır Ya gölgeyiz : bizimdir işte şekli olmayn şu yüz, Ya yıldırımdır ismimiz : parıltıyız , gürültüyüz . Safa, cefa, zekâ, deha, şeref, cehalet, ilm ii fen : Tesadüfen, tesadüfen, tesadüfen, tesadüfen . Tesadüfen bu çehre parliyor, o çehre kap kara Tesadüfen bu mu‘tenâ, tesadüfen o , maskara Tesadüfen bu, annedir bu: muhterem, bu mültefit Tesadüfen o bir paçavra , bir kucak kiralık et .

Neticeler içinde gizlenir sebeb tesadüfen;

Tesadüfen! tesadüfen! hulâsa hep tesadüfen Tesadüfen sakatsınız , tesadüfen hekimsiniz ; Tesadüfen laf anlamazsınız , muhalif misiniz , Tesadüfen filanla fikr ü hasede müştereksiniz ; Tesadüfen fenasınız, tesadüfen meleksiniz . Tesadüfen güzelsiniz , tesadüfen değilsiniz ; Tesadüfen zekisiniz, değilde sade dilsiniz . Tesadüfen arabsınız , Tesadüfen acemsiniz ; Tesadüfen ya meysiniz, ya bezini meyde cemsiniz Ya hilkatin zavallı bir esiri kâf ii nuniyiz;

Ya ceddimiz dinen uzak hayaletin zebuniyiz.

Bu: muntazam tesadüfen! o : münhedim, tesadüfen Siz anlayin, ne söyledimse söyledim tesadüfen.

M ithat C em a l

» fc-V-fc» tu v

‘A Ş K IN SONU

Her gece doğmadan çoban yıldızı , Göğsüne put asan kâfirin kızı . Gezdiğim yerlerden sürünür geçer !

t

Mecnunum , bilirler dağlar da beni ; Yeniden bir aşka bağlarda beni . Sim siyah tüllere bürünür geçer !

a

O kadar derbeder , ölğün ruhum ki , Başımdan geçti de biliyorum ki : Her aşkın sonunda bir ‘ömür geçer !.

Ofjıız Kazını

‘Aşk kasideleri

V I

Bir mübarek makamın mihrabına asılan , Allahın kelâmıla gönüllere basılan ;

*

« Makame » 1er gibi yazsam senin şi irlerini .

« Makame » 1er gibi ulvî, hayalî, Hissi, y eni..

İ t

(10)

5554 I Ç T I H A D Senin renğin, Ruhundan yarattığım şi'irler,

Kızıl çiçekler gibi kaplasa arzı yer, yer

*

Gümüş kâseler kıran denizin ziyasından , Perilerin dağlarda ürperen rüyasından ,

*

H ayâl, hayâl süzülen nağmeler besten olsa , Bütün zerreler gökde uçan sesinle dolsa

O zaman devran duyar benim bu son rüyamı*

Senelerin alnına yazdığını maceramı...

*

İmkânların ardından ariyorunı yep y eni, Bir beste’ki dünyaya versin güzelliğini.

*

Bir el kursaydi bir an ebedî kitabeni, Semalarda hülyadan bir emel gibi seni.

Şirin şelısuvarİarı nağmelerle yazsaydı Yahudda bir sanatkâr mermerlere kazsaydı

*

Hayır, hayır aşkımla onu ben çizeceğim , Büyülü mısra'lardan levhalar çizeceğim.

*

Aşkların mabedinde solmayan kız’ar gibi*

Cihan seni duyacak nadir yıldızlar gibi ...

Salih Zeki

1

SOLMAYAN GÜZELl.İKLLR

-LiSCl; » s j ijjî İT . ^ Jl» t ^ T j-* j y Tercümesi :

Haris adam ölmedikçe gidiib gelmekden vaz geçmez. Karincanin ralıati çiğnenmesin

d ed ir.

*

j . L jj* j - 3 di»—

Hayatda olduğum müddetçe derde katlan - mam, ve nâmerdin sofrasındad elimi çekmem lâzım.

*

j \ 4 j U J U . ^ aiT»d— j i i J j >

Büyük, o kimsedir ki bulutun gölgesi gibi toprağın üzerinde, karincanin bile gönlünü i n ­ citmeyecek yolda yiiriir.

*

j t jÇİ } 1i1 c f . -b U J b j î^ o'j [ JüL ]

Fulan öldü denilmeden evvel ey Fulaıı , hayatı ganimet bil de bir hayr işle .

*

T A * Z İ Y E

Bu s a y ım ız ta b ‘a v e r ilir k e n , m e c - im h a m ız n ıü d iri a v u k a t İrfan E m in B ey in p e d e r le r i E ın iıı B ey in v e fa tı h a b er i ıjeld i. E m in B. fa z ıl , m etin , irfa n v e fa z ile te ‘a şık a rif bir z a t d ı.

İrfan E m in B ey <jibi H a k p er e st bir H u k u k a d a m ın ın b a b a si o lm a k az.

ş i ‘ar v e te s e lli d e ğ ild ir . C e n a z e sin i T ib F a k ü lte s i ta le b e sin in ‘ilm i is t i f a ­ d e sin e te b e r ru 4 ed erek ö lm ü şd ü r . Bu v a s i yy e t ö lü n ü n u lu lu ğ u n u a n la tm a y a k illid ir .• H a y a tla r ın ı ve m e m a tla r ın ı v a ta n e v la d ın ın h id ın e t v e m e n fa ‘a tin e v a k f e d e n le r b u lu n d u k ç a istik b a lim iz i e m in (jörıirüz . Bu e m n iy y e t y a şa sın ki biz r a h a t ö le b ile lim .

I

(11)

İ Ç T I H A D 5555

Halk için tibbî sütun

A‘M ALIĞIN SEBEBLERI ve

A 'M A U K D A N KORUNMA Ç A R E L E R İ Şakirdlerin ekserisi gelişigüzel alınmış ve b ir

göz hekimi tarafından intihab edilmemiş gözlük kullanırlar. Bu gözlükler göze nadiren uygun - durlar. Hafif derecede myop olanlar ya‘ni ön sırada oturdukları takdirde siyah tahtanın y a ­ zılarını okuya bilenler gözlük kullanmamalı . Orta derecede myop olanlar bil‘aks gözlük kul­

lanmalı. Yüksek derecede myop olanlar tabib tarafından ayrı ayrı mu‘ayene olunmalı ve bu hastalığa karşı alınacak tedbirler tabib tara - fındaıı öğretilmelidir .

m y o p o l a n l a r a a s l a u n u t u l­

m a m a k LÂZIM G ELEN N A S İH A T L A R

K itab, yazı veya mümasil işle gözlerinizin arasında 30 centimetrelik bir mesafe bulunsun.

Kitab,Yazı ve mümasil iş eyi tenvir olunsun ve ışık gözlerinizin üzerine düşmesin .

Sun‘î ışıkla mümkiıı olduğu kadar az okuyub yazınız.

Hiç bir zaman yatarken ya‘ııi uzanmış bir vaz‘iyyetde okumayınız .

Hareket halinde iken, trende, arabada,auto- mobilde * gazete , kitab v. s. okumayınız .

Her def‘a bir sa‘at çalışdıkdan sonra bir kaç dakika gözlerinizi dinlendiriniz .

Vücııdünüzü uıümkin olduğu kadar düz tutacak bir sandalyaya oturmuş olduğunuz halde meyilli bir masa üzerinde çalışınız .

Yazınız iri olsun ve pek meyilli olmasın.

Zayıf bir ışıkda pekince ve pek sürekli işler göruıekden sakınınız.

Bir göz hekiminin verdiği reçete ile alaca - ğınz gözlüğü kullanınız .

Senede bir def‘a olsun gözünüzü bir göz hekimine ınu'ayene etdirin, gözlüğünüzün de -

ğişdirilmek lâzım gelub gelmediğini öğrenin ı Myopluk derecesi, zemanla, değişe bilir ; göz­

lük ‘ayni k alır. Gözün ihtiyacına uyğun ol - mayan gözlüğü kullanmaya devam etırıet ek - seriya baş ağrısı yapar ve gözü de berbad ede

bilir .

Bazı kimseler « Myop » olan gözlerin daha mukavemetli olduğunu zan ederler.

Bu batıl bir zu‘mdur . Buna inanma - yınız ve gözlerinizi, gözlerinizin kuvvetini ve sa’iresini zaman zaman en aşağı her altı ayda dir def‘a bir göz doktoruna mu‘ayene etdiriniz ve ölçüsünü size verdiği gözlüğü, onun tavsiyesi veçh ile, kullanınız .

Z E H İR L İ M A D D E L E R İN GÖZE T E S İ R İ

Göze ve görmek kudretine zarar vermek hususun­

da, müzmin zehirlenmelerden en ziyade alkolün ve tütünün mucib olduğu zehirlenmeleri nazara almalıdır . Bu zehirlenmeler göz sinirinin has­

talıklarını da‘vet ederler.Bu hastalıklar ise, na­

diren tam körlüğe müncer olsa da neticede görmek kudreti çok zayıflar ve çalışa bilmek ve kendi ekmeğini kazanmak imkânından has - tayi mahrum eder. Tütün bu hususda alkoldan daha ziyade büyük bir rol oynar .

T ü t ü n — Tütünün muzır olan maddesi

«Nicotine»[ 1] denilen uıaddedir.Tütünün yap - raklarında nev'ine göre yüzde 1,5 îlâ9«niçotine»

bulunur. Ağızda çiğnemlen tütünde çok inik - darda nicotine vardır. Görmeyi zayıflatmak hu­

susunda gerek sigara , gerek sigaretlerı gerek ağızda çiğnenen tütün ‘ayni derecede mı'i’essir- dirler .

[l] « Nikotin » okuyun.

(12)

5556 Î Ç T I H A D • Her halde tütünle zehirlenme neticesi olarak

hasıl olan körlük, körlük olmasada körlüğe yakıtı rü’yet zayıflığı dikkata şayan kalmakda- dır. Günde 20 gramdan fazla tütün içmenin gözü ızrardan ve tehlikeye düşürmekden khâli kalmayacağını Dr. Siclıel beyan eder .

Meşhur hekim Huchinson, günde 15 gram ­ dan ziyde tütün içmeyi göz için tehlikeli sayar ve bu mikdarı geçmemeyi tavsiye eder.

Ucuz ve fena tütünde, pahalı ve eyi tütün­

den daha ziyade « Nicotine * zehri vardır. Bu sebebledirki tütün içenlerin fakir tabakadan olanlarında tütünden ileri gelen görme zayıflıği dalıa çok görülür .

Görmelerine zayıflık'gelen kimseler , bunun tütün içmeden olduğunu hatırlarına bile getir­

mezler . Halkı bu hususda aydınlatmalıdır . Hükümetler tütün inhisarından milyonlar ka - zanıyorlar.Tütünün «nicotine» zehrini azaltmak için mevcud usulleri isti'mal ve paraca pek

ctiz’i bir fedakârlık ihtiyar edebilirler.

A lc o o l = K ü’ul — kii’ul ekseriya tütü - nün yapdığı göz zayıflığına benzeyen bîr göz zayıflığı yapar ve ekseri bunlar beraber tesir icra ederler .

Rakının sui‘ isti'mali dünyanın her tarafın­

da müdhiş ve feci“ bir suretde tevessü“ etınek- dedir. Hollandamn sedlerinde çalışan ‘amele - nin günde yarım okkaya yakın rakı içdikleri olurmuş !

Rakı içmek kötü ‘adeti A n a d o lu muzun kasaba ve şehirlerinde ve hattâ nahiye ve köylerinde çok yayılmakda ve yerleşuıekdedir:

7 Temmuz 1931 tarihli nüshasında C ü m - h rtriy y et gazetesi ıVIalatyaya giden ilk Mar­

şandiz tirenin in 40 vağoıı rakı götürmüş oldu­

ğunu ve bu kadar rakının , M a la ty a geneli - ğini içinde boğabilecek bir gül teşkil edebile­

ceğini yazdıkdan sonra «hiç olmazsa bu 40 va- ğoııdan bir danesiniıı de yükü kitab olsaydı !»

demekdedir . Allah C u m h u r iy y e t den razı olsun .

Bu gün Ma‘arif Vekâleti müfettişi umumîle­

rinden olan Ali Canib Bey kardeşimizin Çanak kal‘a idadisinde muallim olduğu sırada Türk

ve Rum köylülerinin içtima1 i ve sıhhî hallerini tedkik ederken zabt etdiği şu müşahedesi ve ifadesi çok göz açıcı ve Sıhhati “Umumiyye iş­

lerde meşgul olanları uyandırıcıdır :

«Çanak k a l’a nın altmış evli ve S a r a y ­ dık adlı bir köyü vardır. Ç anak k a l’a köy­

leri içinde 60 dan ziyade evi olan yokdur. Bu köye gitdim, tetebu“ ve müşahede maksadile orada bir kaç gün kaldım ; bunlar dehşetli bir mıkdarda rakı içerler. Bir fikir vermek için şunu söyleyim: Üç (fün s ü r e n bir d ü ğ ü n de o n ik i g a z te n e k e si r a k ı içdlleı* . Gaz tenekesi emziklidir.Gaz tenekesi devr eder ve herkes ‘ayni emzikden rakı emer. Mezeleri pekmezdir. O da yine emzikli bir gaz tenekesi içindedir . Rakı tenekesini pekmez tenekesi ta‘kib eder » [1] .

“Ali Canib Beyin bu satırlarını yazdıkdan sonra açılan feci“ sahnenin hiç bir ‘ilâveye tehammulu yokdur.

Kü’ulün isti‘mali olmasada her halde su’i isti'mali hükümetlerce men“ olunmalıdır. Ba‘zı Devletler alkol istimaline karşı şiddetli ted - birler almışdırlar.Bu şiddet çok eski zamanda da vardı «H azret! M uham m et!» in ‘işreti men“

etmesinden bin sene kadar evvel,kadim«R om a», şarap içen ve serhoş olan zevceyi öldürmek hakkını zevçlere vermişdil. Şimalî Amerikanın Maine hükümeti altmı> seneden beri içkiyi şid­

detle men* etmekdedir.

Bu gün bu memnu‘iyet bütün Şimalî Ame­

rika Cumhurivyetlerinde yaşamakdadır . Alkollü maddeler ancak tedavi için satıla bilir. Hükümetler bir gün içkinin tahdidi için tedbirler alacaklardır . Her tarafda bu yolda cereyan yiikselmekdedir. Alkol, hayatın en bü­

yük ni‘meti olan gözün ‘afiyetini ve selâmeti­

ni tehdid eden bir tesemmtim yapar . Bunu herkes bilmelidir. Canilerin, mecnunların, mü­

tereddilerin çoğuda ‘işret düşkünü ebeveynden ve yahud ecdaddan gelmedirler.

[1] 117 numaralı İ<‘tİll!Uİ da B ü y ü k llîîstu- lık adlı makalemize de bakın.

(13)

t Ç T t H A D 5557 K urşun — Üçüncü derecede müzmin t e -

setnmüm yapan da kurşundur. Buna Saturnisme derler . Bu zehirlenme göz sinirinin iltihabını ve dumurunu mucib ve ekseriya körlüğe mün­

cer olur . Kurşun rna‘deniie işleyen 'amelede bu tesemmürn görülür. Az lıeva alan m atbaa­

larda çalışan mürettibler bu nevi‘ zehirlenmeye uğrar. Bunlar atelyede, mürettiblıanede müla­

kin mertebe az kalmalı,yemekleriiııi atelyenin, mürettibhanenin haricinde yemeli veyemekden evvel ağzlarını eyice çalkalamak , yüzü ve ellerini sabunla yıkamalı, Arab sabunu mürec- cahdır .

G Ö ZLER İN B U L A Ş IC I H A S T A L IK L A R I

Bir adamdan diğerine geçen hastalıklara sâri y a‘ııi bulaşıcı hastalık derler . Gözlerin bulaşıcı ve en ziyade kör yapan hastalıkları şunlardır:

Yeni doğan çocukların cerahatli göz zarı iltihabı, gözlerin kuş palazı hastalığı ve tra - chome. Bunlar hakkında fazlaca izahat verece­

ğiz ve bunlardan sakınmak çarelerini göster - meye çalışacağız .

ÖEL SOUKLUĞU M İK RO İÎLARININ Y A PD IĞ I GÖZ ZARI İL T İH A B I

En müdhiş bir göz hastalığıdır ve en ziyade kör yapan hastalıkdır . Fakat ‘ayni zamanda en ziyde önüne geçiİe bilecek bir hastalıkdır.

Yeni doğan çocuklarda zuhur etdiği vakit yeni doğan çocukların cerahatli göz zarı iltihabi adını alır.

Çocuk bu hastalığı doğarken yahud doğ - dukdaıı bir az sonra alır . Hastalık babadan anaya geçmiş bulunur . Çocuk ana rahminden dışarı çıkarken gözleri doğum yolunda bulunan mikroblu sızıntıya sürülür .

Bu suretle zavallı masum çocuğun gözle - rini kör edebilecek zehirli su, göz kapakları - nm üst kirpiklerine bulaşır, sonra gözün içine

geçerek hastalığı yapar. Çocuk doğum yolun­

dan çıkarken göz kapakları kapalıdır. Hasta - lığın mikrobu gözün içine girmez ve göz salim olduğu halde çocuk doğum yolundan dışarıya çıkmış bulunur. Jşte bu sebebledir ki belsouk- İlığıma mübtelâ bir kadının çocuğu doğar doğ­

maz göz kapakları usulü dahilinde temizlenirse çocuğun gözü tehlikeye ına‘ruz olmaz ve kör- liikdeıı kurtulur .

Gebelik esnasında ananın doğum yolunun bu hastalıklı akıntısı durdurulacak olursa yahud doğumdan evvel doğum yolu ihtimamlı bir suretde tatlıir [ désinfecté j edilirse hasta­

lığın önüne daha emin bir suretde geçilmiş olur. Fakat bunu yapmak her zaman kolay ve mümkin değildir. Bu sebeble çocuk doğar doğ­

maz daha gözünü açmadan evvel göz kapak - lanın temizlemeye bakmalıdır . Bunun te’siri katidir .

Yeni doğan çocuğun gözlerinin sade sa ile eyice yıkanması bile bu hastalığı seyrekleş - dire bilir. Bu hastalığın önüne geçmek için bu gün Créele ıısu lü en emin yoldur:

İlk temizlenmeden sonra çocuk banyoya götürülür, orada banyonun suyu ile göz kapak­

larını yıkamayarak ayrı temiz suya batırılmış pamukla temizlemeye ihtimam olunur . Yüzde 2 nisbetiııde cehennem taşı mahlûlünden göz ortalarına birer damla damlatılır . Bunun için camdan bir baget yahud ‘alelade « Compte gouttes » ya‘ni damlalık kullanılır .

« Crédé » usulü sayesinde « Dresd » Şehrinin vilâdethaıısinde 720 doğum da an­

cak bir cerahatli göz iltihabı vuku‘a gel - uıişdir. Bu lıastalıkdan sakınmak için «Crédé»

usulünü yapmalı yahud gözü içinden ve dışın­

dan 2000 de 1 nisbetiııde Sublimé mahlulile bolca yıkamalıdır. Bunun hiç bir tehlikesi yok- dur . Yalnız bu ıııahlülun içinde asla ispirto bulunmamalıdır . Bu yıkama 3 yahud 4 gün her sabah tekrar olunmalıdır . Hastalığın zu - huru takdirinde de önüne geçile bilir. Her hal­

de vahim ihtilafların önii alma bilir . Fakat hastalığın zuhuru günü yahud bu günü ta‘kib eden bir iki gün içinde göz hekiminin yetiş -

(14)

5558 Î Ç T Î H À D miş olması lâzımdır. Bu hastalığa tutulmuş bir

çocuğun arz ettiği manzar renkli lavhada gö­

rülür . [1]

C rede usulü Avrupamn bütün memleket - lerinde kanunî mecburiyyet altında kullanılır . Bizim Hıfzıssıhha kanunumuz de Cl'ede usu * lunden bahs geçmemişdir , Kanunun tekrar gözden geçirilmesinde B ü y iik M ille t Met; - lis i, Crede usulunun tatbikini te’min edecek bir madde ‘ilâve edecekdir. Körlüğe karşı bu çok müessir tedbir alınmalıdır .

Bu işde çabuk davranmak farzdır; çıinki ebenin, ana ve babanın ve hattâ ba‘zaıı tabi - bin işi hafif tutması gözün karniyye denilen

*

şeffaf kısmının şeffaflığını gayb etmesi ve ya- lıud delinmesi gibi vahim ‘akibetierle netice - lene bilir . Ba‘zı memleketlerde doğum haberi veren ‘a delere cerahatli göz ufunetine müh - telâ çocuklara yapılacak ihtimamları gösterir bir not, bir sıhhî talimatname ( Nufus Dairesi) tarafından verilir.

Bu pek tasiye. olunmaya layık değildir ; çiinki sahte bir emniyyet vere bilir ve vaktü zamanile ebeveynin mütehassıs tabibi çağır - malarına mani' olabilir.

B ü y ü k B rita n ia ve İrla n d a C öz H a sta lık la r ı C e u ıiy y e ti kongrasının tav - siyesi veçhile Nufus da’iresi tarafından ııeşr olunan bütün vesaika, aşağıdaki notanın dere ve tab' olunmasını hocamız Dr. Trousseuu ile beraber bizde müreccah görürüz:

Eğer göz kapaklarr kirinizi ve şiş ise ya - hud doğdukdan bir kaç gün sonra akıntı ya - pıyoasa bir sa'at bile beklemeksizin çocuk bir tabibe götürülmelidir. Bu hastalık pek tehlike­

lidir. eğer zamanında tedavi olunmazsa her iki göz rü’yetini zayi1 etdirebilir.

Bu ta'limat pek vazıhdır . Az çok tıbbî malûmatı bulumadığı farz olunan ebeveyni kokutabilir, ve bu korkutma şîibhesiz selâmeti mucib olur.

[1] Bu resim öç renkli olarak basıliyor . Yetişmedi tkiab şeklinde çıkarken konacak.

Bu hastalığın tedavisi usulünün ebelere öğretilmesi de tavsiye olunmuşdur. Bu da teh­

likeli bir işdir.Bebeğin göz kapaklarını çevirmek gözün şeffaf kısmının halini ınu'ayeııe etmek, icabında (galvano cautère)denilen elektrik ate- şile ve yalıud ( Termo cautère ) ile gözün karniyye denilen şeffaf kısmına dokunmak lâ - zımdır. Bunun için idmanlı bir hekim eli lâ - zııııdır . Ebenin yapacağı iş değildir . Yalnız ebeler ve hattâ ebeveyn, hastalığın zuhurunda hemen Sıhhat müdürüne haber vermeye ve derhal bir tabibin ihtimamını istemeye mecbur tutulmalıdırlar.

Yeni doğan çocukların cerahatli göz hasta­

lığı sarîdir , çocukdan çocuğa ve çocukdan büyüğe geçer. Binaeıı'aleyh bu hastalığa tutu­

lanlar ayırd edilmelidir. Ma'ruz olabilecekleri tehlikelerden hastanın etrafındakiler haberdar edilmelidir. Hastalığın ifrazatile pislenmiş sar­

gıları fuıçalar yakılmalıdır. Bu levazım üze - rinde tasarruf etmeyi asla düşünmemelidir . Gözleri temizlemek için pamuk tamponları kullanmalı ve bunlar kullanılır kullanılmaz ateşe atılmalıdır . Kullanılan aletler kuvvetli bir « acide phénique »mahlûlü içinde temizlen- dikdeıı sonra « Etiiuve » den geçirilmelidir.

Büyüklerde zuhur eden ‘ayni hastalığın sebebi ekseriya, bel so’ukluğuna tutulan kim - seleriıı tenasül aletlerinde ellerini mikrob - Iadıkdan sonra gözlerine götürmeleridir . Binaen'aleyh bel soukluğuna tutulan has - talara , cerahatle pislenmiş parmaklarını gözlerine götürmemelerini ve tenasül aletlerini temizledikledikleri veya sardıkları bezleri yak­

mayı sıkı sıkı tenbih etmelidir.

Dr. Magnus bir kaç sene evvel diyordu ki

« eğer C era h a tli <jöz hastalıtfiD dan ta.

h a ffu z ç a r e s i b u lu n m u ş o lsa y d ı P r u s­

sia h e r se n e on m ily o n a ltu n frank ta sa rru f ed erd i . »

Devanı edecek

Mes’ul imtiyaz Sahibi avukat İrfan Emin

[ İsmail Hakkı matbaası ]

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu bağlamda ortaya çıkan önerilen projenin amacı, bir kuvözün gerektirdiği tüm kontrollerin kendi üzerinde bulundurduğu manuel kontrol paneli haricine ek olarak merkezi bir

Düşük dozda C vitamini kan basıncında artışa neden olmaktadır ki yüksek kan basıncı kalp krizi ve felç için major risk faktörüdür.  Günlük 200 mg civarında C

İlginç olan 1-15 yaş arasındaki çocuklarda bu ilacın metabolizmasının büyüklerden daha hızlı olduğudur. Bu durumda tedavi için bu yaş grubuna daha yüksek dozda ilaç

• Anne sütü alan bebeğin yaşına ve gelişim basamaklarına uygun yeni besinleri alması, besin çeşitliliği sağlayarak yeterli ve dengeli beslenmesinin sağlanması,

•Düşük doğum ağırlığı olan bebeklerde görülmeyen ya da çok zayıf olan bu refleks üç-dört haftada kaybolur..

Nitekim, kitabın “Psikolojinin Anlamı” başlığını taşı- yan ikinci bölümünde (s. 15-26), önce psikoloji ve sonra sufizm kav- ramının anlamı ve tarihi

1914 U m u m î Harbinde adanın muhafazasız kalması çok kısa zamanda diğer ada sakin- leri tarafından ağaçların kesilip cdun olarak kullanılmasını ve hattâ tesis edilen

masıdır. Halbuki bir milletin, idhalatı ancak ihracatile te’diyye etdiğini her kes bilir. Ecnebi istihsalatına lıududlarını kapayarak Amerika , kendisine borçlu