• Sonuç bulunamadı

Kiralık konforlu m eskenler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kiralık konforlu m eskenler"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İ Ç İ N I > 1 K İ L E R Bize lâzım olan felsefe

Edebî talılil : Les Fleurs dégénérées Gençlere « Énergie » dersleri Japonlarda ihtira1 kudreti Piyalelerde nalelee [ kıf‘a ]

Dünyanın yeni khudaveııdleri.Amerika hégémoniasi

Nelere meftunum [Ş i'ir]

Aşk kasideleri » Bir çiçekle yaz oldu » A'malıkdan korunma çareleri

Dr. Ab. Djevdet Ebubekir Hâzini Gassoıı - Mubalıat

İ çti had AB. DJ.

Dr. G. Le Bon Tok ad i zade Şekib Salih Zeki

Suzî

Halk için tıbbi sütun

1

}

On beş günde bir çıkar İlmi Edebî İktisadî Mecmu'a

15 Ağustos 1931

;

İsmail Hakkı Matbaası

(2)

Yeni N eşriyyat:

T o ro s M ecm u‘ası

Mersin gençlerinin neşr etdikleri bu özlü mecmu'anın temmuz - ağustos 1931 fevkaPade nüshası kıymetli münderecatla çıkdı . Bizim için lâzım olan fe ls e fe adlı bir mekalesi gençliği kendi kendilerine istinad etmeye da‘vet ediyor. Bu mekaleyi ‘aynen bu nüshamıza a l­

dık, iktisadi, yazıları kuvvetlidir . Anadoluda çıkan mecmuaların muhakkak en faydalı ve en vekarlısıdır. Bu gençler Türklük ve Currıhu - riyyeti için büyük (imidlerdirler.

M iilkiyye : Mülkiyye mektebi me’zunları- nın neşr etdikleri bu nefis ve kıymetli mec - mu‘aııın son nüshası da evvelkiler kadar güzel.

G ustave E e B o ıı dan tercüme edilmiş olan mekalesi mühimdir.

D e m ir y o lla ı* ın e e n ıu S ı Temmuz 1931 nüshası çıkdı. kendi sahasında nafi‘ yazılarla ve resimlerle intişar etdi .

T i b d ü n y a s ı : 15 temmuz nüshası çıkdı, Tabibler için faydalı bir mecmu‘adır.

E b e d i a b i d e l e r ; Mi'mar Nu'man B. ta­

rafından yazılmış 13 şa‘irin terciime’i hal ile muntahab manzumelerini havi 32 salıifelik nefis basılmış güzel bir kitabdır.

R nh h astalık ları : Dr. FahreddiııKerim B. oğlumuzun dur . üçüncü basılırdır . Tabjh olan ve olmayan her münevver vatandaş için okunması faydalı ve lâzım kitablaıdandır •

Posta kutusu :

\ a s a r Z e k i B e y e : Manzumeniz geldi . Eski İctihad nüshalarını tedarik etmek isteyen S u b h i B.ye: Bir çarşamba günü öğleden sonra İctihad evine uğrayınız . kabul etdik.

T. R. Beye : Hüseyn Rahmi B. braderimize ithaf etdiğiniz hikâyeniz geldi , hayli uzun ve İctihad sahifelerinin kısa olması bizi düşündürüyor. Bir nüshanın iki sahifesine sığa­

cak bir şekle koymanız mümkin olmaz mı ?.

Malatyıda Hüsnü Beye : İçtihadın iki seneliği gönderildi. Vusulunu bildirin . hitam 350 de

Beyşehrinde Ş . Can Beye: 12 nuslıa gön - derildi vusulunu bildirin. Körlük sebebleri ve hörlükdeıı korunma çareleri hakkında ki sildi]

kitabımız basılmaya başladı , istisnasız herkes bu kitabı okumakla hem kendi kendine hem

‘a'ilesine, hem milletine nafi‘ maMumat alır . Esasen bu kitab köylülerin az çok okur yazar

olanlarına ve nihayet köy muallimlerine hitab etdiği için mümkin olduğu kadar sade ve özlü olmasına gayret ediliyor .

Kiralık konforlu m eskenler

İctihad E v in in ikinci - k atın d a bir d a ’ire kiralıkdıı* . 5 oda bir salon iki k ıla r ve İdi* banyosu olan hu d a ’ire - ııin şeh rî ica rı (»O lira d ır.d e rk o s; elek - trik , h a v a t.iir/A v a rd ır . H er (jün ve iıe r sa ‘a t {[ezile b ilir.

T e le fo n : İstanbul 8<»5

GLİSERO FOSFATLI ŞARK

MALT HULÂSASI

Eczacı Ekıem Beyin nezareti altında sureti hususiyede i‘mal edilmekdedir.

Deposu Ekrem Necip Ecza Deposu Telefon : İstanbul: 78

Rafale de Parfums

SO N N ET S PAR Dr. AB. DJEVDET

Edition de luxe, pages 131, P rix : 100 piastres

“ İçtihad „ in İstanbıilda satıldığı ba‘zı yerler:

Kadı köyünde Muvekkithane caddesinde Tütüncü C afer efendi, K öprü üzerin d e M. Kem al Efcııdi, Büyük Ada da İske­

le başında Tütüncü Niko Efendi, Ü sk ü d ar da İskele bapnda Tütüncü İlhanıiEfendi

Dükkânları

Dr. U B E Y D B E E İ K Tıp Fakültesi dahiliye kılinıği şefi Kadıköy altı yol ağzı Söğütlü çeşme cad - desi No. 278 - Her gün 2 — 6 Hastalarını kabul eder . T. K. 412

(3)

A B O N N E M E N T

Pays étrangers

Pour un an : 2 Dolars Edition spéciale : 3 Dolars

A D R E S S E

«Idjtihad» Constantinople Téléph : St. 8&5 xxvième ANNÉE

15 Août 1931

Türkçe ve Fransızca İLMİ, EDEBİ, İKTİSADİ

No : 327

ÀBONNKMAN Seneliği ( 24 Nüsha ) Türkiye

için: 2 1 ,2 , Âlâ kâğıdlısı 5 liradır

A D R E S

Cığaloğlunda Içtihad Evi

Tarihi T e ’sisi :

1904 Genève Yirmi altıncı sene

15 Ağustos 1931

2<î Î N C I Y İ L

İcUhad 2i» inçi h a y a t yılım hu ııusha ile ikm âl etdi . Ö ıuim ü/de ki 1 eylül nüshası 2 7 inci senesinin iıaşlaiıejıcı o la ca k .

B İZ E LÂZIM OLAN F E L S E F E fl]

Suzi B. oğlumuz felsefe hakkında düşündü­

ğümü size söylememi istedi. Arzunuzu yerine getirmeye, sevinerek4 musara‘at ediyorum:

Felsefeyi büyük hakim Spencer « ‘ilmlerin

‘ilmi » diye ta'rif etmişdir . ‘timlerin gayesi sa'adet olduğuna göre Felsefenin, hedefi ve mevzu‘u, evleviyyetle, sa‘adet olmak tabi‘îdir . Sa‘adetin şartları, ez cümle şunlardır: Hürriyet, Refah , ‘ A’ile, ‘ Afiyet , ¡‘tıkadım iııtihab ve

¡‘tirafda muhtarlık. Bunlara götüren bilgi , ve yalnız bunlara bizi götüren ve bunları emin ve müstemir bir suretde bize veren ‘ilm ; işte bize lâzım olan ‘ilm ve ‘ ılmul'ulum felsefe budur .

Mes‘ııd bir hayat yaşamak için hayatı sev­

mek ve hayatı yüksek tutmak ilk adımdır . Hayat , o kadar‘azizdir ki onun ‘izzetini te’ıniıı ve muhafaza yolunda hayat bile feda edilme - lidir. Ve icabında fedaya hazır bulunulmayan hayat zelil bir şeydir.

Bundan takriben kırk sene evvel Ziya(Gök

[1] TO RO S MECMU'ASI ndan .

Mersindeki ruhanî evlâdlarimâ

Alp) kendisini öldürmek için alnına bîr kurşun yerleşdirdiği ve fakat ölmediği vakit kendisine hitabı itab olarak yazdığını bir manzumede :

Subuti zulmete rağmen sebat lâzımdır, Yerinde ölmek için bu hayât lâzımdır . demişdim.

Hayat, yüksek tutulunca onun alçalmasına , veya alçaltılmasın« tahammül olunmaz. Ve bu­

na tahammül olunmayınca da hayat yüksek kalır .

Bize lâzım olan ne « Kant » m ııe «Comte»

un, ne de «Bergsoıı» un, Einstein ın. ete. felse­

fesi değildir. Nazariyyat ile dolu sayılmaz sa- hifeleri okunmaya, kafa yormaya hiç lüzum yokdur.

Çalış ve yılma; ferdin ve ııev‘ in sa‘ adeti için çalış ve çalışmakda en yüksek hazzı bul . Her sa‘yde az çok bir yaratma vardır ve y a ­ ratmada en büyük haz vardır- Artistin, şa'irin her ibda‘ımıı tazammuıı etdiği hazdır ki hakikî şa‘iri ve artisti her tazmin ve mükâfatdaıı müs­

tağni kılar. Bu felsefe yüreklerde yerleşince

(4)

5524 t Ç T t HA D başka hiç bir ahlâkî müeyyideye ve vecîbeye ihtiyaç kalmaz .

Hayatın mes‘udiyyet ‘unsurları, hayatın yine kendisindedir. On dokuzuncu ‘asrın en bîiyiik ve en genç mütefekkir Fransızı olmuş olan ,

« J . M. Guyau » nuıı kurduğu ve şerh etdiği felsefenin ruhu da budur.[*] Doğrudan doğruya hayat ve sa‘adet,e hizmet ve faydası olmayan hiç bir bilgiyi kafanıza sokmayın . Faydasız şeyler faydalı şeylerin yerini işğal etmesin . Ben Türk gencine şunları söylemek isterim i

Hayat ‘azizdir , fakat hayatın 'izzeti daha

‘azizdir. Hiir düşün hür, söyle. Ne gökden , ne yerden bir iıııdad bekleme.Devletden, CenTiyyet den istinad bekleme. Böyle yap, ki Cem‘iyyyet ve Devlet, sende en emin ve en deVainlı bir istinad bulsun. C ü m h llfiy y e t Vatandaşının şiar!

budur.Bir yere dayanmadıkça ayakda duramayan kimseler nuzul halindedirler.Senin istinad noktan

senin keııdindir. Define şendedir, derya şende­

dir, inci şendedir. Aydınlık ara, aydınlık yap , temiz ol, korkma, kuvvetli olacaksın ve kuv -

['] Bu hakimin kurduğu Ahlâk hakkındaki kitab tarafımızdan tercüme edilmiş ve Ma'arif Vekâleti hisabına Devlet matbaasında basılmak üzre bulumuşdur .

vet vereceksin. Kana‘atini i‘!ân ve mudafa'a et;

sana bundan dolayi yapılan hücumlar senin kuvvetini artırsın ve yükseltsin .

Yalnız senin için olunca pek fazla olan bir energie kaynağısın . Bir halikane sa'y ile cehdı asilini karanlık illere ver . Veril­

dikçe çoğalan bu ına'nevî serveti, bil ki , sen, ancak sıcak ve aydın yüreğinden başka bir yerde bulmayacaksın ve bina’en‘aleyh başka bir yerden beklemeyeceksin. « Cariyle » ı da din­

le i « Seni tazyik eden bir yalana rast geldiğin vakit onu ilga et. Yalanlar ilga olunmak için

‘arzı vücud ederler .

Onlar ilga olunmayı, kemali iştiyak ile, bek - ler, niyaz ederler. Bununla beraber bu ilgayi

nasıl bir şime ile yapacağını eyi düşün : Buğz ile , kör ve hodkânı bir şiddet ile değil , belki yürek saflığıle tekva perveratıe bir gayretle, hilm ve nezaketle, ‘adeta merha­

metle yap. İlga edilen yalanın yerine tarafın - dan yapılmış yeni bîr haksızlık olacak ve daha başka yalanlar doğuracak, yeni bir yalan ika­

me etmek istemeyeceksin ! ‘aksi takdirde bu işin encamı ehiri bidayetden daha fena olur .

Dr. AB. Djevdet

Edebî tahlil

E E S F L E U R S DÉGÉNÉRÉES Ebubekir Hazim B. E- nin Les fleu rs ıle-

ıjeiierees ismile fransızca bir manzumeler mecmu‘âsı neşr etmiş olduğunu geçen nüsha - mızda okuyucularımıza haber vermedik.

Hazim B. E. nin fransızca yazdığı manzu­

meler dikkati celb edecek kıymet ve kuvvet- dedir. Bir Türkün fransızca manzumeler yaz - masını bir densizlik sayanların olduğunu bili - rim; bu bir zevk ve telakki işidir. Her milletin şairlerinden Fransızca manzumeler yazanlar zuhur etmişdir. İngiliz şairlerinden G h a r le s S w in b u rn e ve Ömer klıayyam manzum ve eyi mütercimlerinden J o h n P a y ııe ve G e ­ o it le M oore Victor Hugo mm dilinde nefis şiirler yazmış!a“d ır.

Sw inburne in Théophile G au tier adli

$u ■■ Sonnet » si hususî bir incelik ve nefha ile doludur :

Pour mettre une couronne au front d’une chanson ,

¡1 semblait qn’en passant son pied semât des roses Et que sa main cueillit comme des fleurs éclases [.es étoiles au front du ciel en floraison . Sa parole de marbre et d’or avait le son

Des clairons de l’été chassant les jours moroses ; Comme en Thrace Apollon banni des grands cieux roses,

II regardait du coeur l’Olympe, sa maison . Le soleil fut pour lui le soleil du vieux monde Et son oeil recherchait dans les flots embrasés Le sillon immortel d’où s’élança sur l’onde

t

(5)

f Ç T İ H A D 5525

Vénus que la mer molle enivrait de baiser . En fin Dieu ressaisit de sa splendeur première, 11 trône et son sépulcre est bati de lumière .

DanimarkalI şa‘ir Christian Rimestad , Lehistanın şa‘iri Adam Mickewic , italiada Gabriel d’Annunzio ve arkadaşlarımızdan olan Marinetti ‘ayni zamanda fransız dilinde de terennüm etmişlerdir. Marinettinin L a fo n - q u ête (les E t o ile s adlı şi‘ ir mecmu'ası S y m b o lis m e mektebi edebisinin mıı‘teber eserlerindendir . Macatisfanın meşhur sa‘iri N andoı* S o n n e n fe ld 1Q10 da H ie r ismile fransızca bir manzumeler mecmuası neşr et - nıişdi. Yunanistanm M ııs u r u s -B e y i , Jean Moréas ı Fransa da transız şa‘irleri arasında yer bulurlar.

Şu halde nenden bir Türk şa‘ mniıı milletler münevverlerinin Wolapuk dili olan fransızca

şi‘ ir yazması bir densizlik olsun ?

Professeur J e a n van D ooreu ın A n tho- Iqie de Poètes fra n ça is de F r a n c e et de l’é tra n y e r adlı ve 5 inci tab‘i busene çıkan 1070 sahifeli kitabında daha bir çok milletlerin fransızca şi‘ir yazan şairlerini bu - lursunuz .

Bu kitabda ( salıife 1045 ) bir kaç Türk ismini iftiharla görürüz . Hazitn B. E- bu bir kaç Türk ismine ismini ‘ilâve etmiş oluyor . Hazini B- E. muhakkak şairdir, onun E şrefi m ah lu k a) adlı manzumesi İrtih ad da inti­

şar etdiği vakit büyük bir hayranlık uyandır - mısdı, şa‘ir ve ş iir nefhası ‘aziz ustad da ek­

sik değildir. E n v iab le s a v e tie r, L e c h e ­ val abandonné manzumeleri kusursuzdur.

Jusq u , à quand ce c a rn a q e manzumesi bizce enfes bir eserdir. Fransızca şi'ir yazmış- muhtelif milletler şairlerinden bir kaçının şi - İrlerini gelecek nüshalarımıza inşallah dere edeceğiz.Şimdi Hazim B. E. nin Bu mukatele ne zemana kadar ? » semamdi manzumesini a;ağıye ‘aynen alıyoruz :

JUSQIJ’ A QUAND CE CARNAGE ?

L’astre du jour baissait tout rouge > en grandissant , Dans un bel horizon rose et resplendissant ,

Reprenant ses rayons de nuage en nuage , De buisson en buisson, sur le grand paysage . Une ombre diaphane et livide naissait

Dans les creux du désert morne et l’envahissait , Déployant tour â tour ses fines mousselines

Que perçaient les sommets des monts et des collines . Elle atteignit le champ d’une bataille enfin ,

En effleurant les morts qui jonchaient le terrain , Et couvrit tristement ces sanglantes victimes

Des dirigeants du monde aux discours magnanimes . Oui, là, l’on avait fait une guerre â souhait >

C ’est à dire une guerre atroce tout â fait !

Quelques dattiers lointains bleuissaient dans la brune Comme un train de chameaux arrêté sur la dune . Le désert ondulé s’endormait , se moirant Et de l’ombre naissante et du rayon mourant . Et le Tigre, à son tour , serpentant en silence Reflétait le soleil de distance en distance .

On cherchait les blessés parmi les morts • sans bruit »

•Pour ne pas les laisser aux chacals t dans la nuit ; Déjà l’on s’effrayait à leurs cris faméliques ; Isolés et distants > mais toujours identiques . Les chercheurs empressés s’arrêtèrent soudain Devant un tableau fait par le fatal destin : Un jeune et petit Turc > soldat au doux visage >

Un blond et grand Anglais > â peu près du même âge >

S ’étendaient face à face et leur sang ruisselait : Sinueux sur le sable aride et se mêlait

Comme un rouge ruban qu’on a jeté par terre >

Après l’avoir froissé par l’accès de colère . Et le sable assoiffé i malgré son air dormant >

Le suçait sans relâche > avide tellement i Qu’on eût dit qu’il était fait de cette matière Qui rend si durement cruels nos coeurs de pierre . Ces deux malheureux fils d’Adam ne savaient pas La raison qui les pousse à ces sanglants combats . Quelle fatalité t quel prestige invincible s

Les ont donc fait lutter > d’une rage indicible ) Les appelant ainsi du nord et du midi >

Pour arroser de sang ce désert si maudit ! On enleva d'abord le Turc > par préféférence >

Car il râlait > et l’autre i à l’horrible apparence ) Gisait inanimé > sur le dos étendu >

Les grands yeux bleus béants et l’un des bras tordu .

(6)

5526 t ÇT Î H AD

Le Turc en entr’ouvrant les yeux > dans l’agonie >

- Comme un désir suprême > avec mélancolie - Dit : « Enlevez - le donc aussi s’il est vivant . » Et mourut à l’instant > sur le sable mouvant .

1920

Hazim B. E. yi tebrik ve kendilerine teşek - kür etmeliyiz ki T ü r k ün yüksek istiMadına ve isticnas iktidarına ve diğer mütemeddin

milletlerden seasen hiç bir şeyde geri kalma­

dığına bir beyyine daha ‘ ilâve etmiş oldu .

A- D,

Gençlere EnergL dersleri :

« Vazifenizi , cinsi ve ıııuhiyyeti ne o lu rsa o lsa n , ınntlaka sizden beklenilen d ereced en bir az d ah a eyi yapınız ! »

Hiç şübhesiz hepimizin gayemiz birdir. Eyi yaşamak! gaye b u .. Fakat bizi buna götüren yollar! ?

Ma‘alesef çoğumuz bütün ömrünce bir bu- dalalıkdaıı bir başka budalalığa atlarız. Ve heııuz ( eyi yaşamak ) nedir, bilmeden » tanımadan ölüb gideriz .

Evvelâ çocuk iken eyi yaşamayi, oynamak, çalışmamak, keyfimize giden şeyleri yapmak, hoşumuza gidenlere malik olmak şeklinde an­

larız. Çoğumuz , fakat hepimiz değil , bunun doğru olmadığını, eyi yaşamak demek bu ol­

madığını sonradan, bir çok zararlardan, ceza­

lardan sonra fark ediyoruz. Neden sonra gö - rüyor anlıyoruzki muvaffakıyyet ve hayatın zevki tenbellik ve hodbinlik demek değildir.

Ka'ideten herkes muvaffakıyyete ve hayatın zevkine na’il olabilir. Hattâ zenğiııler bile bu - ııun her ikisini bulabilirler. Elverir ki işi doğ­

ru yoldan ta‘ kib ets.inler . Muvaffakıyyet ve sa‘adet neticelerdir . Bu neticeler bir takım harekâtın mahsalasıdır. Muvaffakıyyet herkesin ma‘nevi sermayesi , sa‘adet herkesin telekkisi ile ölçülür. Ya‘ ni bir kimsenin nesi var ? ve bir kimse mahiyyeten nedir ? Muvaffakıyyetin ve hayat zevkinin alfabesi, başka ta‘birle benim bu hususdaki birinci telekkim şudur:

V azifenizi , cinsi ve ıııahiyyeti ııe o lu rsa o lsu n , m u tla k a sizden b e k le ­ nilen d ereced en bir az d a h a eyi yapınız!

Sokak süpürüçümüsüııüz? karanlık basınca­

ya kadar çalışınız. Baş vekilmisiniz ? haftanın

son gününü dahi vergilerden hangisini ne mik- darda tenzil imkânı bulunacağını tahkik ile ikmal ediniz .

Her gün bir parça daha eyi görüyor ve aıılayorumki herkesin hal ve vaz'iyyeti işine, yani vazifesine ‘atf etdiği ehemmiyyetle nıüte- nasiben eyi, çok eyi, fena veya çok fenadır.

Bir hapishaneyi geziniz . Burada görerceğiniz insanların hepsi hayatı can sıkıcı bir şey, bir yük telekki ederler. Hayatı böyle telekki eder­

seniz o hakikaten sizin için mutlaka öyle olur.

İnsanların çoğu hayatı bir ‘azab ‘ ad ve onu fakirler için bir ceza telekki ederler . İşte pek çok insanı sahiheıı fakir kalmaya, bed baht ol­

maya mahkûm eden zihniyyet !

San‘atııııza, işinize ‘a’id telekkinizden sizin hakiki ve hür bir insanmı, yoksa koca beşeriy- yet caııbazhanesinin ta'lim edilmiş artistlerinden birimi olduğunuzu anlarız.

Her halde hayvanat b. İlçelerinden birinde ta'lim edilmiş ya‘ni kendisine ba'zı ma'rifetler öğredilmiş vahşî veya ehli hayvanlar görmüş - süııüzdür. Kuyruklarile trampet çalanlar, havaya top atub tutanlar, burnile şapka oynatanlar , Hattâ dans eden atlar, araba koşduran may - munlar vardır . Fakat bunlardan birinin olsun kendisine ta'lim edilen bu muayyen hünerler­

den başka bir şey, bir tek hüner daha yapdı - ğını gördüniizmü ? aslâ !

Bütün ömrünü maymunlara 'a'id tetebhu'ler- le geçirmiş olan professeur Garnere bir gün söz arasında maymunların ormanlarda yakılan

(7)

t Ç T İ H A D 5527 ateşlerden çok haz aldıklarını, buııun etrafında

dans etdiklerini söylemişdi. Professeııre merakla sordum : « Bari maymunlar o sevdikleri ateş sönmesin diye içine taze kütükler at rlar mı ? » muhatabım « khayır » demisdi.

Mevzu‘uma dönüyorum . Hayvanlar ancak öğrendikleri mahdud hareketleri yaparlar. Ba‘ - zısı bunları da ancak mubassır ve mürebbilerin tehdidleri, kırbaçları ile yaparlar . Ma‘al'esef insanlarında büyük bir kısmı, hem pek büyük bir kısmı vazifelerini ancak, ikazlar, ihtarlar ve mubassırlar ile yapıyorlar, bu gibilere ben ta'lim edilmiş amele diyorum .

Bu gün yer yüzündeki insanların büyük bir kısmı bir fabrika tekeleği gibidir . Bir çarha bağlanmış bir k a y ış ­

la işlerler . Hem de kuruldukları kadar işlerler . Bir arşın fazla değil .

Şimdi insaf edi­

niz, vazifesine b aş­

kaları tarafından ceza tehdidleri altında sevk

edilen, sürüklenen bir insan ne hakla lıayatda mu- vaffakıyxet ve zevk ararPve onları bulamayınca da hangi yüzle şikâyet eder ve muvaffak olanlara ta‘ n etmekde nasıl haklı olur? Bir tenbel , bir miskin istikbalden ne bekleye bilir ? Dinler, hayatı, çalışanlara va'ad etmişlerdir.

• Bir akşatn üstü bir fabrikaya gidiniz 'amele­

den hangisinin eyi bir istikbale namzed olduğunu görürsünüz. Bunlardan onda dokuzu , paydos düdüğü öter ötmez ellerindeki işi atub elbise dolabına koşarlar. işini sükûnetle ikmale devam edenler ancak onda bir nisbetindedir. ‘amelenin esaretden bahs ve ondan şikâyet etmeye hakkı yokdur . Kendilerini seir eden bizzat kendi lıaraket tarzlarıdır . Muvaffakıyyetsizlikleriııin , bcd bahtlıklarının sebebide budur. Kendilerini esir muamelesine layık kılan t ve hakikaten esir eden bizzat kendileridir . Bunlarda pek a‘lâ serbest' ve basit telekki edilınekden uzak yaşaya bilirdi . Fakat çaresini bilselerdi 1 Bir işçi her zeıuan müdirinin •> iş sahibinin hürmet ve

muhabbetini kazanabilir . Bunu kazananlar pek çokdur. Bunun çaresi de şudur: İşini kendisin den beklenilen, istenilen dereceden bir az eyi yapmak. Halbuki bir me’mura, bir işçiye m e ­ saisi hakkmdaki fikrini sorunuz.Vereceği cevab,

«onun kâfi derecede eyi» olduğu merkezindedir.

O bu ta‘birle yapdığı işin miidirin , müfettişin beyeneceği kadar eyi olduğunu anlatmak ister.

Fakat rnaksad hakikaten bumıdır? Vaktile basit bir işçi iken bugün büyük bir müesseseııin başında bulunan bir dostum terekkişi esbabını şöyle anlatır : « Bir çok seneler evvel bir fab- ı ikada işçi idim • İşim bitmeden yalıud ko­

laylanmadan ğitmek mu'tadım değildi . Bir akşam beni herkesden sonra çalışırken mal

sahibi gördü, o gün­

den beri terekkiettim.»

Hür bir insan ol - mak, kendinize hür insanlara layık mua­

mele yapdırmak ister­

seniz sa‘yinizin de­

recesini i semeresini hiç bir zeman kâfi görmeyiniz ve bilhassa ihtarsız , ikazsız çalış - maya alışınız. İnsanları muvaffakıyyete ve ha - yatın zevkine götüren uzun yolun ilk adımı budur .

Bir işi ancak ve ancak kanunlar, nizamlar ve enirlerle ve yalnız istenilen derecede yapan­

lar hakikatda bir rıevi‘ esirdirler, hür insanlar mecbııriyyet hudud’arı haricinde dahi çalı - şanlardır.

Birde şunu onutmayımz. Siz işinizi ne ka­

dar eyi yaparsanız o da sizi o kadar eyi mev­

kilere çıkarır. Muvaffakıyyete ve hayatın zev­

kine o nisbetde kavvuşdurur. Yalnız kendisin­

den beklenilen derecede çalışan hür ve muvaf- fak değildir. Hiirriyyet her zeman biraz fazla bir derece daha eyi çalı^ınayi icab etdirir. bunu yapamayanın t a ‘ 1 i m edilmiş deniz aygırından farkı yokdur. Hulâsa keramet bütün bu « bir parça ziyade - dedir . Bütün terekki, muvaffa - kıyyet ve bunun tabi î neticesi olan hayatın

zevki hep bu « bir parça » dadır .

Oasson - Mübalıat P iyalelerık* ııa le lc r

Karanlık illere bir az ışık veren muhabbetim, Benim beyaz başım için alevden oldu haleler;

(îöğiiıı yagaıı tahakkümü , yerin çöken tahammülü, Yaratdı şen ribabırrıın nevalarında naleler .

10 Nisan 1931 A. D.

\

(8)

5528 I Ç T İ H AD

DÜNYANIN Y E N İ K H L'D A Y K N D LER İ A m erik a héçjémoniasi

Oeçen sayıdan tna'bad

Sa‘y ile sermayenin müşareketi Avrupa

« Bourgeois » larının ‘azim bir ekseriyyetine nasib olmayan bir refahı işçi sınıflara te’min etdi. Bir kavinin mukadderatında idéalin rolünü ve idéali kazanmanın uzun zamana ihtiyacini , Muttehide’i Amerikanın zimamdarları eyi anla­

mış oldudlarından ihtiva etdikleri kuruntu his-r sesine rağmen , nıevcud idéalleri muhafazaya gayret ederler . Bu, Amerika Darülfünunlarının Pragmatist nazariyyesiııin, İngiliz filosoflarının

« Utilitarsme » inin yakın ‘akribası olan prag - matique nazariyyenin, ictima‘ı bir tatbikidir.

Mufidlik ictima‘i kıymetlerin kistası olduğun - dan Amerikalı, eski Ptikadlarını muhafazaya , latin nationalistinin bu Ptikadları tahrib etmek için şarf etdiği ihtimam kadar ihtimam sarf eder .

Muttehide’i Amerika Hukuki beşeri debde­

beyle taknin etmemişdir, fakat ezbercilik mü - sabekasile Avrupada idame olunan sınıflar farkları, burada meçhuldür. İşçi takım, Avokat, Professeur , hep ‘ayni derecede muteberdirler ve hidmitleriniıı başına intihab ile gelindiğinden, bir smıfdau diğerine kolayca geçilir .

Basit hammallar, vilâyet valileri hattâ Cum­

hur Re’isi olmuşdur. İyi ‘a’ileden gençler, tah­

sil masraflarını tesviye etmek için, hiç bir kim­

senin hürmetini gayb etmeksizin , akşamları kahve garsonluğu ederler. [1]

Sa‘yin « Rationalisation » u [2j sayesinde Amerikalı işçiler tedricen ihtisas sahibi olmuş­

lardır ve her ân daha ziyade istihsal ederler . Fazla istihsali iııtac ve işsizlik muvellidi az

UJ Alî ve ‘ıım um i A m erik a T erb iy e Usu llari adile tercüme etmiş olduğum kitabın 2 inci cildinde 635 - 636 inci sahifelerine bakın . A. I).

[2] Bunu izaha bir ınekale tahsis edilecek .

istihlâki da‘ vet edinceye kadar bu vaz‘ iyyet, iktisadeıı, pek faydalıdır. Bu devrin zaten baş - ladığını görüyoruz :

O halde, bu vaz‘iyyetden, Tarihin her dev­

rinde siaysî here ti merclerin mukaddemesi olmuş olan vahim enamî hoşnudsuzluklar tevel-

lud edecekdir .

Hali hazırda , Muttehide’i Amerika , vaktile borçlusu olduğu Avrupamn alacaklısıdır ; ve muvaffakiyetlerinden mağrur olarak Avrupaya klıudavendane hitab etmeye alışıyor , kavinler arasında mücadele tehdidleriniıı ve dalıaziade her kavm için sınıflar ınubarezelerinin kemir­

diği bu eski dünyaya ba‘zı mertebe istihfaf ile bakıyor .

Bu istihfafı bî perva şunun içinde göstere bilir ki Harlı neticesi olaıı istikrazlar Avrupa servetinin büyiik bir kısmını Muttehide'i Aıııe- rikaya geçirmişdir ae Re’isi Cumhur Coolidge ııı haklı olarak nazarı dikkata vaz‘ etdiği veçh ile Almanya borcunun bir kısmını Amerikadan yapdığı istikraz sayesinde vermişdir .

Fakat Muttehide’i Amerika nın hatası aıııe rikaya ihracatı nihayeti emirde aşağı yukarı gayrı miimkin kılan gömrıik tarifelerini artır­

masıdır. Halbuki bir milletin, idhalatı ancak ihracatile te’diyye etdiğini her kes bilir. Ecnebi istihsalatına lıududlarını kapayarak Amerika , kendisine borçlu olan Avrupa için borçlarının te'diyesini pek güçleşdirmişdir . Muttehide’i Amerika nın zimamdarları zaten pek eyi bili - yorlar ki Eski - Dünya, Amerikanın, pamuk gibi ba‘zı mahsulünden geçemediği halde Amerika 123 miliyoıı nufusa malik olduğundan ve toprak ve sanayi4 mahsullerinin yüzde 92 sini kendi ehalisi ve sanayı‘ı bel* etdiğiııden, Tndelhace , ticari mübadeleden müstağni olacakdır.

Amerikalılar, kendilerine ‘atf etdikleri siyasi, iktisadi ve ahlakî fa’ikiyyetin mu’eyyidesi ola­

rak, bir çok sulhperverane beyanata rağmen her gün artan ıııühib bir şevketi askeriyyeye

(9)

t Ç T I IT À D 5529 filalikdirler . İktidar mevki‘ini terk etmeden

evvel, Reisi Cumhur Coolidge > memleketinin kuvve’i askeriyyesini şu suretle kayd ediyordu.

Memleketiniz Avrupa darul’harbine iki milyon adam döknıiiş ve 11 kanuni sani 1918 muta - rekesinin ‘akdine yardım etmiş olan bir ordu ve bahriyye toplamaya, teçhize ve kâffe’i leva- zimini vermeye kâfi menabCı servete , seeiy- yeye ve zekâya malikdir. [1]

Binaen'aleylı son Harbin neticesi olan a s ­ kerî ve bahri şevketleri sebebile Muttehide’i Amerika nın az çok uzak bir atide Japon nufu- sunuıı fazlalığı veya .lapon istidasından tevlliid edebilecek tehlikeler miistesnâ olarak Muttehi­

de’i Amerikanın hiç bir korkacağı yokdur.

Muttehide’i Amerikanın askerî kuvvetinin ortaya çıkması , Avrupa için olduğu kadar Amerika için de bir keşi oldu ; M. Coolidge demişdir ki :

« Yalınız kudret hususunda değil, ehalimi- zin ittihadı hususunda hiç bir memleket daha ziyade ‘ ulvî bir şime, daha yüksek bir derecede bir vatanperverlik hissiyyatı göstermemişdir . Sanayi4 leederlerimiz büyük tanzim kabiliyyeti, menabı‘ı maliyyemizin fevkal’tasavvur kudreti, mecburî hidmeti askeriyye kanununa bütün efradımız tarafından gösterilen yardım zira'at, sanayi4, demir yollar ve bankalar silah altında

| )ört m ily o ıı ve ihtiyat altı milyon, bunların cümlesi harbe devam için kuvvetli bir şevk , kuvvetli bir ilca oldu. Bunların cümlesi dün - yada hiç bir milletin bir araya toplamamış olduğu bir kudret yekûnu teşkil etdi » .

Şübhesiz M. Coolidge in hatırlatdığı veçh ile Amerikanın Harb için ıııesarifi ‘azim oldu, çîinki bu mesarif, harbe girdiği zemanda bütün servetinin yarısını teşkil ediyordu.

Diplomatlığa has ilıtiyatkârlığma rağmen Muttehide'i Amerika Cumhur Re’isi, ayni nut­

kunda Amerika ve Avrupa nazar noktalan arasında ınevcud ihtilaf üzerinde İsrar etdi . Zaten Amerika hükümetinin terki teslihat

İl) 3 Kânuni sani 1928 tarihinde Mr. Coolidge in Uad etdiği nutukdan .

hakkındaki fikirleri Cem'iyyeti Ekvamda mü - ııakaşa olunandan pek ayrıdır .

M. Coolidge demişdir ki, bütün beşetî teti- rîibe isbat etmiş göriinmekdedir ki, ‘akılane bir suretde mudafa‘asını hazırlayan bir memleket . hasmane bir hücum mevzıı‘u olmaya ve keza- lik kendisini harbe sürükleye bilecek bir su - retde hukukuna tecavüz edilmeye de az ma‘ - rıızdıır. fl] Dr. G. Le Boıı

Ş İ 1 İ R

]\T E M it E M E I T l \ uM

Eııisi hılznüm ezelden , bü lıalc tneftunUm , Teessürümdeki ulvî ıne’âle meftünUm . Rahiki şi‘r ile sermesti bikarar oldllm , Bu sekri safa t bu sekri halâle meftünUm . Ararmıyim mehi rahşanı hasta ruhumla >, Elemli * giryeli t sakin leyâle meftunum . Düşündürür beni solğun bedayi’ile hazan , O rikkat aver > o nazik melâle meftunum . Benim nediıııe’i hüznüm sönen güzellerdir , O çehrelerdeki renği zevale meftunum .

Budur benim emelim , gülsün ağlayanlar hep, Vücuda gelmeyecek bir hayale meftunum . Ederbiikâlı, meraretli sanihat ilham , Te’essürümdeki ulvî melâle meftunum.

Tokadı zade Şekib

[1] İçtihadın xı inci mudir fikri şudur: Les parti­

culiers connues les nations réellement forts sont ceux qui savent se dispanser de recourir à la violence pour se defendre .

Türkcesi de şudur :

Hakikaten kavi ferdler ve milletler o ferdler ve milletlerdir ki kendilerini mudafa'a için şiddet istimaline [ jy a ‘ni harbe sürüklenmeye ] nıuraca‘atdan müstağni bulunmayi bilirler. M. Coolidge in dediği budur. İçtiha­

dın mudir fikirleri M. Coolidge in nutkunun söylendiği tarihden 14 sene evvel yazılmış ve basılmışdı .

(10)

5530 I Ç T Î HÂD

‘ Aşk kasideleri

Kalbim bağçeıı olaydı ; Lâle, siinbiil dolaydı .

* Lâleler, ey lâleler ! Ateşden şelâleler !

*

Taze meltemler essin , Güller rüzgârla gezsin.

*

Gel ; açıl--* Peristera ! Ver ruhunu bahara

* Uçan gülleri dinle , Candan gelen derdinle ...

Ol

Sevdiğin çiçeklerden , Çılğııı kelebeklerden ;

*

Nağmen havaya taşsın , Boş dağları dolaşsın ...

*

Lâ‘î renkli tan yerinden , Mikat perilerinden ;

*

Bir şerap içmiş cihan , Uyan ey ruhum uyan ...

Salih Zeki

IV

B İR Ç İÇ E K L E YAZ OLDU

Kardeşim Suzana

Göz yaşlarım yolunda helâl olsun demiştim , El kahkaha atarken ben sessiz inlemiştim . Reva görseydi eğer kucaklardım ölümü ,

*

Ben anamın tek oğlu; «O» benim her şeyimdi, Haykırırken «Mey» irndb sızlanırken «Ney» imdi.

Ruhumun gülşeniııde büyütmüştüm giilümii .

•i*

Duymadım genç yaşımın çağlayan neş’esiııi , Duymadım öz annemin« Yavrum » diyen sesini, Kimsesiz baharımda « Bir çiçekle yaz oldu » .

*

Niçin sızlandığımı sormayın artık bana , Sıcak göz yaşlarımı emdi de kana kana , Benim bağrımda açtı , elin göğsünde soldu.

Suzî

Dıkkatlar

.Jüponlarda ihtira* ku dreti

1929 da iiç japon kimyageri: Sahura, Şato, ve Kamei her saniyede 404)00 klişe alabilecek bir sinema camerası yapmışlardı . Bu zatlar şimdi saniyede 60,000 resin alabilen bir cihaz yapmışlardır. Cereyanı hevaııın, dumanın, ta - banca kurşunlarının sinema fotoğrafları zaten alına biliyordu. Şimdi ses mevcelerinin, karabina kurşunlarının sinema resimleri alma bilecekdir.

Ve bu zafer ‘ırkımızdan olan jüponlardan üç kimyagerin dehasına medyun bulunacahdtr .

T eşek k ü r

Hastalığımı teşhis ve tedavi eden Dr. Reşad Rıza ve ameliyatımı muvaffakiyetle yapan operatör A. Burhaııettin Bf. lerle bu ıztı - raplı günlerimde candan alakalarana mazhar olduğum başda üstadı muhterem Dr. Abdullah Djevdet ve Dr. Nuri Fehmi Bf. lere, arkadaş, akraba ve dostlarıma minnet ve teşekkürle - riıııi arzederim. Mehmet Ferit

(11)

I Ç T I H A D 5531

Halk için tıbbi siiturl

A'MALIÖIN SEfiEBLEFtİ v n

A 'M A LIK hA N KORUNMA Ç A R E L E R İ

İKİNCİ KISIM

Ç ö c ıık lıik y a ş ın ın («öz h a s t a l ık la r ı Hastalıklar ba'zan ıtleVzi'î olur , balzan de 'utnümî hastalıkların beticesi olur . Birincilerin sebebi ba'zan bir intandii- , ya‘ni hastalık yapan mikrobların viicude girmesile , kana karışnıasile olur' ba'zan da kendiliğinden ya'ni bir mikrob te’sir ve tesemmümü mevcud olmaksızın tekevvün eder. Çocukluğun intanî göz hastalıklarının ilk safına yeni doğan ço - cukların cerahatli göz hastalığı ile kuş palazını koymalıdır ki bunlar yetişmiş adamların mü­

masil göz hastalıkları bahsinde şerh ve tafsil olunacakdır . Trahomu da orada mevzu‘ı bahs

edeceğir .

Gözlerin temamen mevzi'î olan ve intanî olmayan hastalıkları kör etmek hususunda nadiren tehlikelidir; bununla beraber yaralan­

maları istisna etmelidir .

Çocuklarda en sık görülen göz hastalıkları,

‘umumî hastalıkların sebeb olduğu hastalıklar­

dır. ‘İTmıımî hastalıkların en mühimini Sıraca [Scrofulose] dur ki «conjonctivite phlycténulaire pustuleuse» denilen şekilde olarak gözde mev- yi'îleşir. Bu hastalıklar ekseri ahvalde sıraca - nın diğer ‘alametlerde beraber bulunur. Sıraca gözün yalnız beyaz kısmında kalmaz şeffaf kısmını da sarar ve Kératite scrofuleuse » adını alır. Bu nevi1 iltilıablanma vahim haller de^ gözün « Tabaka’i karniye » denilen şeffaf kısmını bozarak körlüğü intaç edebilir. Sıraca gözün yalnız ön tarafında kalmayarak ba'zan iç kısımlarını da isti’lâ eder ve « Choroîdite » ve « Iridoeyclite » ’ « Iritis » denilen ve gözün iç derin kısımlarına aid olan hastalıkları da yapar. Sıraca bilvasıta' gözü tehdid eder.

Bu veçhiledir'ki meselâ' mu'annid göz kapağı

iltihabı göz zarına ve oradan da şeffaf kısma geçer, bu yol ise tanı bir körlüğe çıkar .

Yalnız a‘ma çocukları ihtiva eden Saxe Miiessesesin de yapdığı tedkikat neticesinde Doktor Hirschfeld a‘mâ çocukların 100 de altı­

sının Sıraca neticesi olarak gözlerini gayb et - iniş oldukları gorünmüşdfir. Dr. FuehS' genç hastalarda tesadüf olunan [gözün şeffaf taba - kası ] bozukluklarının hemen kâffesi , gözlerin sıraca te’sirile mükerrereıı iltihablanması neti­

cesidir diyor.

Dr. Cohıı 10,060 mekteb çocuğunu mu'a - yene etmiş , bunların 100 de ikisinde Cornée bozukluğu bulmuşdur.

Çok körlük yapan sıracadan hakiki korunma yolu halkın vaktu halini iyileşdirmeden ibaret- dir ; zira muhakkakdır ki aşağı sınıf halkın refahının yiikselmesile gıda daha iyi olur, Et yemek daha ziyade ‘ umumileşir , Meskenler daha geniş, daha havadar , daha aydın olur , giyim daha iyi olur,izdiham, ya‘ni bir çok kimse ııin bir mahalde oturmak zarureti azalır. Atelier, inşaları ve hava almaları noktalarından' hıfzıs- sılıha kanunlarına daha muvafık olur .

Çocuklar , pek genç yaşda , fabrikalara , imalathanelere işçi olarak gireceklerine, mek- tebleriııe gidebilirler. Hekiııılikdeıı, Hıfzıssıhha dan ziyade ictiına'i siyasete temas eden bu noktada fazla ısrar etmeyeceğiz .

Sıracadan gelen göz hastalıklarının tedavisi yalnız göze munhasir olmamalı , ‘umumî de olmalıdır; aksi takdirde hastalık sık sık niiks eder, görmek kuvvetini azaltır ve ba‘zan da büsbütün bitirir .

Küçük yaşda çocukları mtimkin olduğu kadar daha eyi yaşama halleri içine koymalı­

dır. Bu lıususda ta 'til, tebdili he va yerlerinin

(12)

5532 İ ÇT Î H AD ve bahrî ya‘tıi deniz kenari istasyonların ihdası

çok ınes‘ud neticeler vermişdir.

T a‘til «colonie»[*j leri hasta çocukları almaz, yalnız zaif bünyeli çocukları kabul eder .

« colonie» 1er ilk def‘a Z ü r ic h de Rahib Bion tarafından tertib olundu; sonra îsviçrede, Almanyada, İtalyada, Austriada sıhhî ve ekse­

riya dağlık yerlerde te’essüs etdi.

Bu « colonie » lerde ikametin çocuklar üze­

rine icra etdiği'eyi te’sir göze çarpar bir de - reeede olur ; ta‘til zamanlarını bu yerlerde geçiren çocuklar üzerinde yapılan tedkikler , ertesi tedris senesinde kendilerinde dikkata şayan bir derecede ve devamlı selâhın husul

*

bulmuş olduğunu göstermişdir .

Danimarka da başka dıirlü yaparlar: orada ta'til esnasında çocuklar ekseriya ikişer vahud üçer olarak köylülerin yanına pansione , ya‘ ni ücretli musafir olarak vermek ‘adeti vardır . Bu usul ba‘zı cihetdeıı « colonie » lerin dunun da kalır, diğer tarafdan pek az masraflı olmak faydası vardır. Köylüler pek az bir şey alırlar.

Isv içre, Austria, Almanya, Hamburğ ve Brem, Danimarkaııın verdiği misale uymuşlardır.

Zaif değil, hakikaten hasta olan çocuklara gelince bunlar için miite‘addid ve en sıhhî ve sıraca üzerine te’siri müsellem olan yerlerde kurulmuş Sanatoriumlar vardır.

Muttelıide’i Amerikada yalnız çocuklara mahsus 105 sanatoriuuı vardır . İtalya da bu nevi* müessesenin ‘adedi daha 1885 de 20 idi . Bu müesseseleriıı en eskisi Margate Millî has- tahanesidir ki înğiliz sahilinde bina olunmuş - dur, her sene 700 çocuk alıyor . Sıraca eseri olarak miitehassıl taze göz iltihabları üzerinde deniz kenarında ve kaplıcalarda ikametin nasıl te’sir etdiği hakkında her vakit için sabit bir fikir meveud değilsede şurası muhakkak kal - makdadır ki hastalığın ilk bir hücumunu mü - te‘akib «Station» [**] lara gönderilen çocuklar

[’] « Coloni » okunur. İstrahet etmek, tebdili tıeva etmek, yahud yurd ittihaz etmek üzre intihab ve umar edilen mahal demekdir .

("1 İstrahet ve tebdili heva yeri .

buralarda bir müddet ikametdeıı sonra evlerine, daha kuvvetli ve hastalığın niikslerine daha az ma‘ruz bir halde ‘avdet ederler . Ekseriya kaplıcalarda fakir çocuklar için bulunan ve sıracaya karşı pek faydalı olan tuzlu su ban­

yoları hakkında da ‘ayni şey söylenebilir . Bizde bu nevi' müesseseleriıı viicude getiril - rnesi Hinin yei E tin i Cem'iyyetinin himmetini ve halkın da bu CenPiyyete kâfi derecede yardımda bulunmasını bekliyor . Çocukları ve bilhassa fakir çocukları bu sıhhî ve tebdili hava mevkilerine, demir yollar ve Seyrisefain Şirketleri meccani olarak ııakl etmeyi, umarız ki kabul etmekde tereddüd etmezler . Her halde halkı bu hayatî mes’ele ile ‘alakadar etmek ve bu ‘alakadarlığı genişletmek , gazete ve mecmuaların mukaddes vazifesi- olacakdır.

Göz hastalıkları husule getirmek hususunda diğer ‘umumî hastalıklar sıracaya nisbetle ikinci derecede bir rol oynarlar. « Rachitisıne»

ya‘ııi kemiklerin yumuşaması hastalığı gözde perde husule getirebilir , gözün veremden mutahassıl hastalıkları burada nazarı dikkate alınmaya bilecek kadar nadirdir, bunlar da son zamanlarda « Tuberculine » ile müessir bir suretde tedavi edilmeye başlamışdır.

Îrsî freııği ekseriya çocuklarda vardır : bunları zaif, cılız yapar .

trsî frenginin muhtelif tezahürleri sıracanın tezahürlerine o kadar benzerki ba‘zan bunları ihtidada , birbirlerinden ayırmak güç olur . Ancak son senelerde Wass>ei‘iııa ım isminde bir alman Tabibin bulduğu bir usul ile kanın mu'ayeııesi bu mîişkili hail etmiş gibidir. Şedid bir « antisyphilitique » , ya'ııi frengiye karşı kuvvetli tedaviden ziyade, çocukların bün­

yelerini kuvvetlendirmek ekseriya müreccahdır.

Pek büyük zaiflik, gözlerin«Comee»denilen şeffaf kısmının gevşemesi ve cerahatlanması

« Keratomalacie » ye ba'zaıı da göz kapakları zarının kuruması olan vahim Kserose hastalık - ları ekseriya irsî frenginin neticesidir . Eğer çocuk bu derin zaifliğin neticesi olarak ekse - riya vakı‘ olduğu veçh ile , ölmese bile her

(13)

t Ç T Î H A D 5533 halde görmek kuvveti hasara uğrar ve ba‘zan

büsbütün zayi‘ olur . «Keratomalacie» bereket versin, ki oldukça nadirdir. Dr. Cohn 1000 a‘ma da 8 « Kerotomalacie » bulmuşdur.

Tedavi her şeyden evvel gıdayı ıslah etmek, çocuğu ‘umumî zaiflikden kurtarmak olmalı ve göze mevzi'î olarak banyolar yapmalıdır.

Çocukluk yaşına mahsus olan Çiçek hasta - lığı aşılanmanın mecburî olması sayesinde' artık çocukları kör etmemekde olduğundan bunu bahse karışdırmaya biliriz . Çiçek nevdnden Kızamık i Su çiçeği ile tifüs , beyn lıunınıası , Boğmaca öksürüğü v. s. göz hastalıklarile be­

raber olabilir.

ÜÇÜNCÜ KISIM

T A H S İL V E T E R B İY E N İN M UCİR ÖLDÜĞE H A S T A L IK L A R

Bu kısma giren başlıca hastalıklar « Myop - luk ve Trachome » dur . « Trachotııe » ba‘zı memleketlerin nıekteblerinde . Darîil‘aceze i Eytamhane ve emsali şefkat uıüesseselerinde mahallidir' mahduddur . Bundan ayrıca halis edeceğiz. Şimdi' körlük yapmakda mühim‘amil­

lerden olan Myopluğu anlatacağız.

M yoplıı<jun s e b e b le r i

Myopluk ba‘ zan vilâdî ya‘ ni anadan doğ - ma, yahııd kisbî ya‘ni doğdukdaıı sonra husule gelmiş olur .

Vilâdi myopluk, oldukça nadir olduğu halde kisbî myopluk bilâkis pek çokdur . Bir çok sebebleri vardlr . Bu sebeblerin en mühimini yakından görmeyi icab etdiren devamlı çalış­

madır. Filhakika yeni doğan çocuklarla gayri mütemeddin kavmlerde Myopluk pek nadirdir.

Mütemeddin kavmlerde gözlerden istenilen cehd nıikdarile mütenasib olur.

Dr. Seggel, Munich garnizonunda 1,600 efradı cedidenin gözlerini mu‘ ayene ederek meslek icabı olarak gözlerinden istedikleri celide göre ıuyopları beş sınıfa ayırmışdır .

Birinci sınıfı köylüler, ikinci sınıfı şehirde bir san‘at öğrenmiş yevmiye ile istihdam olunmuş olanlar, ete. Üçüncü sınıfı İş ustaları, dördüncü sınıfı tacirler, muharrirler, matba‘a mürettib - Ieri , beşinci sınıfı hizmeti maksureye tabi‘

olanlar ya‘ni ez cümle rnekteb talebesi teşkil ediyordu .

Bu beş sınıf da myopların nisbeti şu suretle bulunmuşdur :

Birinci sınıfda : 100 de 2 İkinci » : 100 de 4 Üçüncü * : 100 de 9 Dördüncü » : 100 de 44 Beşinci > : 100 de 58

Bu rakkamlar sarih suretde gösterirki kisbî myopluk mektebin ve tahsilin istilzam etdiği göz cehdinden husule gelmekdedir .

M ekteblerde m iyopluklar

Mekteblerde talebe arasında myopların

‘adedi- bu talebenin Sınıfları yükseldiği nisbet de artıyor. Bunun böyle olduğu yapılan mu‘a- yene ve tutulan istatistiklerle sabit olmuşdur.

Ba‘zı ilk mekteblerde çocuklar yazıyı» kitabı lüzumundan ziyade gözlerine yaklaşdırırlar . 6 yaşında kız çocuklarına mahsus bir ilk ınektebde göz ile kalemin ucu arasında 11 centimetreden ‘ibaret bir uzaklık bulunduğu görülmüşdür; yakından görmeye ve çok o k u ­ maya ve yazmaya mecbur olanların cümlesinin myop olmamasının sebebi bünyelerinin kuvvet ve istidadı mahsusllarıdır.

Yatı mektebleriııin talebesi arasında myop­

luk diğer mekteblerin talebesi arasındakinden daha çokdur .

M yo p lu ğu n önüne geçilmesi lâzım gelen bir tehlike olduğunu anlatmak lâzımdır . Tam bir körlüğe müncer olduğu nâdir olsa da rü’yeti her halde, vahim bir derecede azaltır ve tehdid altına alır . Myoplukları ileri giden myoplar

körden pek farklı değildirler . m

* **

(14)

5534 Î O T Î H À b

İKİNCİ BAHS

M yoplukdan k o ru n m a ç a r e le r i tctima‘î bir felâket şeklini alınakda olan artıcı myopluk asgari haddına nasıl indirile - bilir ?

‘Umumî ıııa‘arifin gitdikce artan icâbatına halel getirmeksizin bu* nasıl yapılabilir?

Mekteb şakirdlerine ve gençliğin ta‘lim ve terbiyesinin her derecesine mahsus mekteblere tatbik edilebilen bir takım ‘umumî ve hususî tedbirler ittihaz ederler .

M ekteb binasına a ’itf ted b irler

‘ UMUMÎ TED BİRLER

Tenvir — Dershanelerin tenvir tarzına göre,ya‘ ni ışığın azlığına veya çokluğuna göre myopların adedinin yüzde 1,8 den yüzde 15 e kadar tebeddül etdiği görülmüşdiir . Geniş su - kaklarda bulunan mekteblerin şakirdleri ara - sıııda mevcud myoplar ‘adedi yüzde 6*6 ilâ 7,8 olduğu halde dar sukaklarda kâ’in mekteblerin şakirdleri arasındaki myopların ‘adedi yüzde 7,4 ilâ 15,7 ye baliğ bulunmuşdur.

Mekteb binaları hıfzıssıhha ka'idelerine göre yapılmaya başladıkdaıı sonra şakirdler arasında myopların ‘adedinin azaldığı görülmüşdiir. Bina­

enaleyh mektebler için evi ışık almak mesele­

sinin ehemmiyyeti münakaşa olunmayacak de­

recede aşikârdır .

Dershanenin fena tenvir olunması çok za - rarlıdır. Çiinki yazıya yahud kitaba fazla yak­

laşmayı icab etdirir ve bu suretle mutabakat- fi'lani yani gözün bebeğini yakın şeylere karşı olan ayar keyfiyyetini lüzumundan fazla kul - laıımaya ve bunun neticesi olarak gözlerin dışa­

rıya doğru kaymalarına meydan verir .

Bu fi‘Iin> göze sık sık ve devamlı icra et - dirilmesinin neticesi, myopluk ve şaşılıkdır.

Işığın derecesinin muvafık olduğunu anla - mak için bir çok usuller vardır.

Birinci usul < her oturulan yerden semanın nekadar kısmının görülebildiğini tahkik etmekden

‘jbaretdir; zira bir dershanenin yalnız ‘umumî

aydınlığı değil dershanede her şakirdin ottır *■

duğu yerlerin de ayrı ayrı aydınlığı mes’e - leşi mevzu‘ 1 bahsdır. Bir mekteb sırasının irti- fahndan, her şakirdi pencerenin iistçerçivesin- den başlayarak 'amuden en az 30 centimètre uzunluğunda gök yüzü göre bilmelidir.

İkinci usul aydınlığın derecesini ta‘yiıı içirt esas olarak görmekdeki kolaylık ve kuvvet

derecesini almakdan ‘ibaretdîr .

Bir yerin aldığı ışık derecesini ölçmek için « Photomètre » ya1 ni ışık ölçüsü adlı miite’addid aletler vardır . Bertin - Sans m dershanelerin aydınlığındı derecesini ölçmeye mahsus « Photomètre » si pek âdâdır .

T e n v ir : Gözün Hıfzıssıhhasile ‘alâkası aşikâr olan ışık noktaü nazarından bir mekte­

bin inşasında ri‘ayet olunması icab eden şart­

lar şunlardır :

M ekteb binasının v a z ‘iy y eti— evvelâ ışığın haııği tarafdan gelmesi lâzım olduğu sorulmalıdır . Pencerelerin cenubi şarkîye , yahud cenuba nazır olması lâzım geldiği hu - susunda hemen hemen ittifak vardır ; bununla beraber mekteb binasının pencerelerinin şimale nazır olmasını isteyen ve sebeb olarak cenuba ve cenubî şarkîye nazır olduğu takdirde güne­

şin ışığının pek keskin olduğunu ileri süren , göz hekimleri de vardır ; fakat güneşin keskin ziyası Brise - bise ve sa’ire ile ta‘dil olunabilir.

Bundan maada güneş tarafındaki odalar daha ferah olur , kışın kolay ısınır ve daha sıhhî olur. Mihveri takriben şimalden cenube doğru uzanırsa bir mekteb ders salonunun vaz‘iyyeti evi olur .

Mu‘allim ceııub tarafında oturur pencereler şarka müteveccih bulunur.

Şimali şarkîye müteveccih mihver dahi pencereleri şimali şarkîye yahud cenubi şarkîye müteveccih eyi bir vaz‘iyyet temim eder .

Asıl binanın veçhesine gelinceı bu , planın şekline ve sahanın taksimine tabi'dir.

Devam edecek

Mes’ul müdürü: Dr. Abdillıüsnü [ İsmail Hakkı matbaası )

Referanslar

Benzer Belgeler

Türk üreticiler, söz gelimi mobilya üreticileri, ürettikleri yatak, yemek ve oturma odası takımlarının neredeyse tamamına yabancı isim vermek- tedirler: Queen, Carmen,

Daha sonra, böyle bir kirişte hasar elastisite modülündeki azalma olarak tanımlanarak farklı hasar durumlarına ait temel mod şekilleri SDD ile analiz edilmiş, hasar yeri ve

Çalışmada, iki eksenli bileşik eğilme altındaki betonarme kolonların taşıma gücüne göre donatı hesabında sözü edilen sakıncaları ortadan kaldırabilmek ve daha pratik bir

Dairesel kesitli helisel kanallarda laminar akışta basınç düşüşü Kubair and Varrier (1961), Srinivasan et al., (1968) tarafından deneysel olarak çalışılmış ve her

sınıf duvar kağıdı,kısmi doğal taş uygulaması tezgah arası paslanmaz, seramik veya Alçı sıva üzeri su bazlı tavan boyası yapılacaktır..  Tavan

Ev al- mak ya da kiralamak yerine PodShare’den yatak kirala- ma, Uber gibi araç paylaşım hizmetleriyle geçici araç ki- ralama, iş yeri tutmak yerine WeWork gibi yerlerden çalış-

Bu dönemde imâmların sayısının on iki olduğu, 5 on ikinci imâmın önce küçük gaybete, ardından kendisiyle irtibat kurulamayan büyük gaybete girdiği düşüncesi kabul

Yeni doğan çocuklarda zuhur etdiği vakit yeni doğan çocukların cerahatli göz zarı iltihabi adını alır. Çocuk bu hastalığı doğarken yahud doğ - dukdaıı