• Sonuç bulunamadı

EKONOMİ BÜLTENİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "EKONOMİ BÜLTENİ"

Copied!
37
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OCAK 2019

EKONOMİ

BÜLTENİ

(2)

İçindekiler

2018 MAKROEKONOMİK GENEL DEĞERLENDİRME ... 2

CARİİŞLEMLERDENGESİ ... 2

ENFLASYON VERİLERİ ... 5

İSTİHDAM ARTIŞINDA YAVAŞLAMA DEVAM EDİYOR ... 8

SANAYİ ÜRETİMİ %5,7DÜŞÜŞ KAYDETTİ ... 11

KAPASİTE KULLANIM ORANI 8,5YILIN EN DÜŞÜK SEVİYESİNDE ... 14

EKONOMİK BÜYÜME YAVAŞLADI ... 15

BÜTÇE 7,6MİLYAR TLFAZLA VERDİ ... 19

DOLAR ANALİZİ 2019 ... 21

YENİDEN YAPILANDIRMADA HUKUKİ ÇÖZÜM; KONKORDATO ... 24

2018YILINDARESMİOLARAKKONKORDATOTALEPEDENFİRMASAYISI1.401 ... 24

YENİ DÜZENLEME ... 24

KONKORDATO KOMİSERLİĞİ ... 25

KONKORDATONUN SAĞLADIĞI AVANTAJLAR ... 25

KONKORDATOYLA ERTELENEN BORÇ MİKTARI YAKLAŞIK 20 MİLYAR LİRA ... 25

TÜRKİYE’DE GİRİŞİMCİLİĞİN FİNANSMAN SORUNLARI ... 27

GİRİŞİMCİ OLARAK KOBİLERİN FİNANSMAN SORUNLARI ... 27

GİRİŞİMCİLERİN FİNANSMANINDA ALTERNATİF YÖNTEMLER ... 28

YATIRIMCILARIN GELİŞMEKTE OLAN PİYASALARDA KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR ... 30

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ... 32

İŞLETMELERİN ÖNCELİKLİ SORUNU DÖVİZ KURU ... 33

KÜRESELTİCARETTEDÖVİZKULLANIMI ... 33 DOĞALKORUMA ... 34 DÖVİZBAZLIFATURALANDIRMA ... 34

FİYATLAMA POLİTİKASI / FİYATA YANSITMA ... 34

FİNANSAL YÖNETİM ... 34

FORWARD LERİ VADELİ DÖVİZ ALIM/SATIM ANLAŞMASI) ... 34

DÖVİZ OPSİYONLARI ... 34

FUTURES ... 35

İLETİŞİM: ... 36

(3)

2018 Makroekonomik Genel Değerlendirme

Cari İşlemler Dengesi

T.C. Merkez Bankası’nın açıkladığı verilere göre cari işlemler dengesi Ekim 2018’de 2,8 milyar fazla olarak gerçekleşmiş, böylece ekonomideki dengelenme sürecinin yansıması olarak üst üste üçüncü kez cari fazla verilmiştir. 2,8 milyar dolarlık fazla aynı zamanda 1992 Ocak’ta başlayan ödemeler dengesi veri serisinin en yüksek cari fazlasıdır. Ekim’de 12 aylık toplam cari açık ise Eylül ayına göre 6,3 milyar dolarlık iyileşmeyle 39,4 milyar dolara, yani 2017 Ağustos ayından beri en düşük seviyeye gerilemiştir.

Geçen yılın Ekim ayında 5,6 milyar olan dış ticaret açığının Ekim 2018’de 799 milyon dolar fazlaya dönüşmesi, cari dengedeki iyileşmede belirleyici olmuştur. Bu dönemde ihracattaki %10,4 oranında artışa karşılık ithalat %23,8 oranında azalmıştır. Hizmetler dengesi de turizm ve taşımacılık gelirlerinin öncülüğünde artışla 3 milyar dolar fazla vermiş, bu rakam bir yıl öncesine göre %17,3 artmıştır.

Diğer yandan son aylarda azalmakla birlikte Ekim itibarıyla 1 yıl öncesine göre %40 yüksek seyreden petrol fiyatlarının etkisiyle enerji açığı büyümeye devam etmiş, Ekim’de yıllık %14,9 artışla 3,3 milyar dolara yükselmiştir. 2018’in ilk 10 ayında da yıllık %22,6 artış kaydeden enerji açığı, söz konusu dönemde toplam cari açığı 5,9 milyar dolar arttırıcı etkide bulunmuştur.

(4)

Böylece Ekim itibarıyla enerji dışı cari denge 6,1 milyar, enerji ve altın hariç tutularak hesaplanan çekirdek cari denge ise 6,2 milyar dolar gibi yüksek bir fazla vermiştir. 12 aylık kümülatif çekirdek cari işlemler dengesi ise Eylül’de 2,7 milyar dolar fazla verirken bu rakam Ekim’de 9,3 milyar dolarlık fazlaya dönüşerek son 4 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır.

(5)

Finansman tarafına bakıldığında, Eylül’de 2,8 milyar dolarlık cari fazlaya karşın finans hesabında 1,4 milyar dolarlık net çıkış kaydedilmiştir. Net hata noksan (kaynağı belirsiz sermaye hareketleri) hesabından gerçekleşen 355 milyon dolarlık girişle birlikte oluşan finansman fazlası rezerv varlıkları 1,7 milyar dolar arttırmıştır. Portföy yatırımları üst üste 8 ay net çıkışın ardından Ekim’de 491 milyon dolar girişle finansmanı desteklemiştir. Burada 94 milyon dolarlık hisse senedi satışı ve yurtiçinde yerleşiklerin 246 milyon dolarlık dış varlık edinimine rağmen yabancıların 776 milyon dolarlık net tahvil alımları ve yurtiçinde yapılan 82 milyon dolarlık Eurobond ihracı etkili olmuştur. Doğrudan yatırımlar 699 milyon dolar net girişle geçen yıla (1,5 milyar dolar) göre %52,9 azalırken krediler tarafındaki 1,4 milyar dolarlık net ödeyici pozisyon sermaye çıkışında belirleyici olmuştur. Efektif ve mevduatlarda da özellikle bankaların yurtdışındaki varlık edinimleri nedeniyle 1 milyar dolar çıkış kaydedilmiştir.

Ekim itibarıyla 1 yıllık kümülatif sermaye hareketlerinin 7,7 milyar dolarlık net çıkış göstermesi dikkat çekmektedir. Burada “sıcak para” olarak bilinen portföy yatırımlarındaki 4 milyar dolarlık çıkış belirleyici olup bu çıkışın 3,3 milyar doları üçüncü çeyrekte yaşanmıştır. Doğrudan yatırımlar son 1 yılda 6,8 milyar dolar net girişle oluşan toplam finansman açığının %7’sini finanse ederken son aylardaki mevduat çıkışları, toplam net sermaye hareketlerini 8,1 milyar dolar olumsuz etkilemiştir. Uzun vadeli kredi borçlanması yavaşlamayı sürdürürken kısa vadeli kredilerde net ödeyici pozisyon belirginleşmektedir. Böylece son 1 yıllık dönemde rezerv varlıklar 27,9 milyar dolar azalırken net hata noksan kaleminin 19,2 milyar dolar giriş kaydetmesi cari açık finansmanının sağlıksız yapısına işaret etmektedir.

Özetle, son aylarda iktisadi faaliyetin yavaşlaması, TL’deki değer kaybının etkisiyle enerji dışı ithalatın azalması ve turizm kaynaklı gelirlerin gösterdiği toparlanma cari dengede belirgin bir iyileşme sağlamaktadır. Yılın üçüncü çeyreğinde küresel risk iştahındaki bozulma ve Türkiye’nin yükselen risk primi nedeniyle yaşanan sermaye çıkışı Ekim’de yavaşlamış olup Kasım’da Türk lirasının kayıplarını kısmen geri alması, tablonun bir miktar iyileştiğini göstermektedir. Ekonomik büyümede yavaşlamanın sürmesi nedeniyle cari açığın kademeli iyileşmeyi sürdürmesi, diğer yandan mevcut küresel ve yurtiçi belirsizlikler nedeniyle aşağı yönlü risklerin devam etmesi beklenmektedir.

(6)

Enflasyon Verileri

TÜİK tarafından açıklanan verilere göre Kasım ayında Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), %0,64 düşüş olan piyasa beklentilerinin üzerinde bir gerilemeyle %1,44 oranında azalmıştır. Böylece Ekim’de %25,24 olan yıllık TÜFE enflasyonu Kasım’da %21,62’ye gerileyerek 3 ayın en düşük seviyesinde gerçekleşmiştir.

Kasım TÜFE’nin gösterdiği aylık düşüşte en önemli katkı %6,46 azalan ulaştırma fiyatlarından gelirken burada temel etkenler motorlu taşıtlardaki ÖTV indirimleri ile havayolu ulaşımındaki indirimler olmuştur.

Ulaştırma grubu fiyatları aylık TÜFE enflasyonunu 1,17 puan düşürücü etki yapmıştır. Enflasyon sepetinde en yüksek paya sahip gıda ve alkolsüz içecekler grubu fiyatlarının Kasım’da %0,77 düşmesi de aylık enflasyonu 0,17 puan aşağı çekmiştir. Gıda enflasyonundaki düşüşte özellikle meyve, süt ürünleri ve et fiyatlarının azalması belirleyici olmuş, sebze fiyatları artmayı sürdürmüştür. Ev eşyası fiyatları da %2,85 düşüşle aylık TÜFE enflasyonunu 0,24 puan aşağı yönlü etkilerken burada da mobilya ve beyaz eşya sektörlerindeki ÖTV indirimlerinin etkili olduğu gözlenmektedir. Kasım’da giyim ve ayakkabı fiyatları ise artmaya devam etmiş, söz konusu ürün grubunda %2,37 enflasyon gerçekleşirken bu durum TÜFE’deki aylık gerilemeyi 0,16 puan sınırlamıştır. Yıllık enflasyon tarafında ise sırasıyla gıda, konut ve ulaştırma fiyatlarının en etkili kalemler olduğu görülürken bu üç grubun yıllık enflasyona toplam katkısı 13,16 puandır.

Çekirdek Enflasyon ;

Fiyat oluşumlarında geçici etkenlerin arındırılmasıyla elde edilen ve para politikasının belirlenmesinde temel alınan Özel Kapsamlı TÜFE-C Endeksi (enerji, gıda ve alkolsüz içecekler, alkollü içkiler ile tütün ürünleri ve altın hariç) Kasım’da %1,87 ile manşet TÜFE’nin üzerinde bir düşüş kaydetmiştir. Böylece Ekim’de %24,34 olan yıllık çekirdek enflasyon Kasım’da 3 ayın en düşük düzeyi olan %20,72’ye düşmüştür.

(7)

Yİ-ÜFE ;

Türk lirasının döviz sepeti karşısında aylık ortalama olarak %10’a yakın değer kazandığı ve petrol fiyatlarının yaklaşık %20 düştüğü Kasım’da Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) %2,53 oranında azalmıştır. Böylece endeksin yıllık enflasyonu Ekim’de %45,01 iken Kasım’da %38,54’e gerilemiştir. Yİ- ÜFE’nin aylık düşüş göstermesinde ana metal fiyatlarının %8,11, rafine petrol ürünü fiyatlarının %15,49 gerilemesi belirleyici olurken tekstil ve gıda sektörü fiyatlarındaki düşüşler de Yİ-ÜFE enflasyonunun azalmasına önemli katkı sağlamıştır. Yıllık enflasyonda ise enerji, gıda, tekstil ve mineral ürünler sektörlerinin ağırlığı sürmektedir.

(8)

Beklentiler ;

TCMB 31 Ekim’de açıkladığı yılın son Enflasyon Raporu’nda 2018 yılsonu enflasyon tahminini %13,4’ten

%23,5’e yükseltirken 2019 tahminini de %9,3’ten %15,2’ye revize etmiştir. Ekonomistlerin katıldığı TCMB Beklenti Anketi’ne göre ise yılsonu enflasyon %24,45 olarak tahmin edilmektedir. Aynı ankete göre 12 ay sonrasına ilişkin yıllık enflasyon beklentisi Kasım’da %17,03’den %17,38’e, 24 ay sonrasına ilişkin beklenti ise %12,7’den %12,97’ye yükselmiştir.

Kasım ayında TL’nin değer kayıplarını geri almayı sürdürmesi, iç talepte süregelen yavaşlama, petrol ve emtia fiyatlarının azalması ve uygulanan vergi indirimlerinin katkısıyla, enflasyon beklentilerin üzerine düşüş göstermiştir. Yılsonuna kadar devam edecek vergi indirimleri ve kurdaki düşüşün zamana yayılan etkileriyle Aralık ayında da iyileşmenin sürmesi beklenmekte, bu durum Yeni Ekonomi Programı’nda (YEP) öngörülen %20,8 tahminine yakın bir yılsonu enflasyon gerçekleşmesini mümkün kılmaktadır.

(9)

Ocak ayında ücret zamlarının yanı sıra -vergi indirimlerinin uzatılmayacağı varsayımı altında- ertelenen fiyat artışlarıyla ile yukarı yönlü bir enflasyon eğilimi görülebilecektir. Bununla birlikte ekonomik aktivitede yavaşlık, sıkı para politikası ve iç talebin zayıf seyri enflasyonist dinamikleri sınırlamaya devam edecektir.

Orta ve uzun vadede ise fiyat katılıklarının devam etmesi beklenmekte, 2019’da enflasyonun çift haneli seyrini sürdüreceği öngörülmektedir. Döviz kurları ve emtia fiyatlarındaki dalgalanmaların yanı sıra yerel seçimler öncesinde kamu harcamalarının ivmesi de enflasyonun seyri açısından önemini koruyacaktır İstihdam Artışında Yavaşlama Devam Ediyor

Türkiye’nin işsizlik oranı Eylül 2018 döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,8 puan artışla %11,4 olarak gerçekleşmiştir (Not: Eylül 2018 dönemsel sonuçları, 2018 Ağustos-Ekim dönemini kapsamaktadır).

Eylül’de tarım dışı işsizlik oranı ise bir yıl öncesine göre 0,7 puan artışla %13,5’e yükselmiştir. Yine bir önceki yılın aynı dönemiyle kıyaslandığında Eylül’de işgücüne katılma oranı 0,4 puan artışla %54’e yükselirken istihdam oranı ise 0,1 puan düşüşle %47,8’e gerilemiştir.

Eylül itibarıyla son 1 yıllık dönemde işgücünü oluşturan nüfusta 598 bin kişilik artışa karşılık, istihdam artışının 266 binle sınırlı kalması sonucu işsiz sayısı 330 bin artışla 3 milyon 749 bin kişiye yükselmiştir.

Eylül’de genç nüfusun (15-24 yaş) işsizlik oranı ise 2017’nin aynı dönemine göre 1,6 puanlık artışla

%21,6’ya, genç işsizlerin sayısı ise 94 bin artışla 1 milyon 167 bin kişiye yükselmiştir. Ne eğitimde ne istihdamda (NEET) olan gençlerin sayısı aynı 1 yıllık dönemde 123 bin artarak 3 milyon 222 bine yükselirken, NEET oranı ise 1,3 puan artışla %27,4 olarak kaydedilmiştir.

(10)

Sektörel ayrıntılara bakıldığında tarım ve inşaatın ekonomi genelinden belirgin şekilde negatif ayrışmaya devam ettiği gözlenmektedir. Eylül’de 1 yıl öncesine göre tarım istihdamı 264 bin, inşaat sektörü istihdamı 223 bin azalmıştır. Sanayi sektörü 2017’nin aynı dönemine göre 277 bin kişiye yeni istihdam sağlamıştır.

Hizmet sektörü yıllık 478 bin istihdam artışı ile istihdamı sürükleyici sektör olma özelliğini korusa da bu sektörde de işe alımların önceki aylara göre ivme kaybettiği görülmektedir.

(11)

Mevsimsel etkilerden arındırılmış verilere göre bir önceki aya kıyasla 2018 Eylül’de işsizlik oranı bir önceki döneme göre 0,1 puan artışla %11,3 olarak gerçekleşmiş, böylece işsizlik oranı 2017 Aralık döneminden Eylül dönemine kadar 1,4 puan artış göstermiştir. Eylül dönemi aynı zamanda son 16 ayın en yüksek işsizlik oranının gerçekleştiği dönem olmuştur. Eylül’de işgücü önceki aya göre 34 bin kişilik azalma kaydederken toplam istihdam 81 bin ile daha yüksek bir düşüş göstermiş, böylece işsiz sayısı 45 bin artarak son 19 ayın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Aynı dönemde işgücüne katılım oranı 0,1 puan düşüşle %53,4’e, istihdam oranı ise yine 0,1 puan azalışla %47,4’e gerilemiştir.

Sektörel kırılımlara bakıldığında Ağustos’ta 27 bin kişilik istihdam artışı gösteren sanayi sektörünün Eylül’de 32 bin kişilik istihdam kaybı yaşadığı görülmektedir. İnşaat sektörü Ağustos’ta çok sınırlı bir artışın ardından Eylül’de 29 bin istihdam kaybetmiş ve sektörün istihdam hacmi 25 ayın en düşük seviyesine gerilemiştir.

Hizmet sektörü 3 aylık artışın ardından Eylül’de 50 bin istihdam kaybetmiştir. Böylece tarım dışı istihdamda 112 bin kayıp söz konusu olmuştur. Buna karşılık tarım istihdamı Ağustos’ta 36 bin azalarak 2016 yaz aylarındaki seviyelerine indikten sonra Eylül’de 31 bin kişi artmış, böylece sektör Eylül’de toplam istihdamdaki aylık düşüşü sınırlayıcı rol oynamıştır.

Yılın ikinci yarısında belirginleşen ekonomik yavaşlamayla birlikte 2017’nin Aralık dönemine göre mevsimsellikten arındırılmış toplam istihdam 59 bin düşüş göstermiş, işsiz sayısı da 500 bin gibi ciddi bir artış kaydetmiştir. Burada ana etken tarımda 282 bin, inşaatta 247 bin istihdam kaybı yaşanmasıdır. Buna karşılık sanayi 184 bin, hizmetler 286 bin istihdam artışıyla bu kayıpları büyük oranda telafi etmiştir.

Veriler, işgücü piyasalarında bozulma eğiliminin sürdüğünü ve burada büyük oranda tarım ve inşaat sektörlerindeki daralmaların etkili olduğunu göstermektedir. Diğer yandan özellikle Eylül verileriyle birlikte ekonomideki yavaşlamanın etkilerinin kademeli bir şekilde sanayi ve hizmet sektörlerine de yayıldığı görülmektedir. Eylül özelinde işgücüne katılım oranının düşmesi işsizlik oranını sınırlayıcı bir rol oynamıştır.

Genel olarak büyümedeki trend değişikliklerinin işgücü piyasalarına yansımalarının zamana yayıldığı düşünüldüğünde, önümüzdeki aylarda büyümedeki dengelenmenin sürmesiyle işgücü piyasalarındaki bozulmanın devam etmesi beklenmektedir.

(12)

Sanayi Üretimi %5,7 Düşüş Kaydetti

TÜİK tarafından yayınlanan verilere göre Sanayi Üretim Endeksi (SÜE) Ekim 2018 ayında önceki yılın aynı ayına göre, arındırılmamış verilerle %4,1, takvim etkisinden arındırılmış verilere göre %5,7 ile piyasa beklentilerinin (%-3,5) üzerinde bir daralma göstermiştir. Endeksin gösterdiği yüksek volatilite nedeniyle takip edilen 3 aylık ortalama endeksin (takvim etkisinden arındırılmış) yıllık değişimi de Eylül’de %1,6 iken Ekim’de %-2,3 olmuştur. Endeksin Ocak-Ekim dönemi ortalaması ise 2017’nin aynı dönemine göre %4 büyüme kaydetmiştir.

Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış üretim endeksi Eylül’de %2,6’lık gerilemeyi takiben Ekim’de %1,9 azalmış ve üst üste üçüncü ay düşüş kaydederek son 17 ayın en düşük düzeyine gerilemiştir. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış endeksin son 3 aylık (Ağustos-Ekim) ortalaması önceki 3 ayın (Mayıs- Temmuz) ortalamasına göre %2,2 azalmıştır.

(13)

Ekim ayında takvim etkisinden arındırılmış olarak bir önceki yılın aynı ayına göre artış gösteren tek mal grubu %3 ile dayanıklı tüketim malları olmuştur. Buna karşılık ara malı üretimi %9,5 azalarak daralmada belirleyici olmuştur. Ekim’de dayanıksız tüketim malı üretimi %3 sermaye malı üretimi %6,7 ve enerji üretimi

%0,1 oranında daralmıştır. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış verilerle bir önceki aya göre tüm mal gruplarında daralma gerçekleşirken ara malı üretiminin %3,8, dayanıklı tüketim malı üretiminin %3,4 daralması dikkat çekmektedir.

Sanayinin büyük bölümünü oluşturan imalat sektörü üretimi Ekim’de yıllık %6,5 daralmayla başı çekerken aylık bazda (mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış) %2 ile son 6 ayda beşinci kez düşüş kaydetmiştir.

İmalat sanayi üretim endeksi böylece 2017 Mayıs’tan beri en düşük seviyeye gerilemiştir. Buna karşılık madencilik ve taşocakçılığı sektörü üretimi yıllık %6,1 artışla toplam sanayi üretimindeki daralmayı sınırlamakla birlikte aylık bazda%1,3 daralmıştır. Elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme sektörü üretimi ise yıllık %1,2, aylık olarak da %1,2 düşüş kaydetmiştir.

Ekim’de imalat sanayi altında yer alan 24 sektörden 20’si bir önceki yılın aynı ayına göre, 19’u Eylül 2018 ayına göre üretimde daralma kaydetmiştir. Ayrıntılara bakıldığında üretimde ağırlığı yüksek olan gıdada

%5,3, tekstilde yine %5,3, ana metalde %10,7, motorlu kara taşıtlarında %14,6 oranında düşüşler (2017’nin Ekim ayına göre) görülmektedir. Makine-teçhizat imalatı %6,9 ile yatırımlardaki ivme kaybına işaret ederken metalik olmayan diğer mineral ürünler %13,2, ağaç ve mantar ürünleri %20,4 gibi dikkat çekici daralmalar göstermiştir. Bunların haricinde ihracatta ağırlığı yüksek olan giyim eşyasında %2,7, kimyasal ürünlerde %7,2, elektrikli teçhizat imalatında %9,5 ile yine değişen oranlarda daralma söz konusudur.

Üretimde artış kaydeden sektörler arasında %20,2 ile diğer ulaşım araçları %7,7 ile temel eczacılık ürünleri,

%7,1 ile içeceklerin imalatı, %3,4 ile mobilya imalatı yer almaktadır.

(14)

Özetle, yaz aylarında yaşanan sert kur dalgalanmalarının ve faiz oranlarındaki artışların etkisiyle sanayi sektörü 2018’in son çeyreğine belirgin bir yavaşlamayla girerken söz konusu tablonun ihracat ağırlıklı sektörler için de geçerli olduğu görülmektedir. Kasım ayına ilişkin öncü göstergelere bakıldığında 44,7 seviyesindeki imalat PMI değeri son üç ayın en yüksek seviyesinde olsa da yavaşlamanın belirgin şekilde sürdüğünü ortaya koymaktadır.

(15)

Kurdaki dengelenme, enflasyondaki kısmi ivme kaybı ve bazı sektörlerde talebi canlandırmaya yönelik alınan önlemler reel kesim güven endeksinin Ekim ayına göre hafifçe iyileştiğini göstermektedir. Buna karşılık sektör iç talepte yaşanan daralmanın yanı sıra artan borçlanma ve girdi maliyetleri nedeniyle zorlu koşullarda faaliyetini sürdürmektedir. İmalat sektörü mevsimsellikten arındırılmış kapasite kullanım oranı Kasım’da %73,7 ile son 8,5 yılın en düşük düzeyindedir.

Tüm bu veri ve gelişmeler, üçüncü çeyrekte %1,6 ile pozitif ama zayıf gerçekleşen yıllık GSYH büyümesinin son çeyrekte negatif olacağına işaret ederken bu 2018 geneli için büyümenin %3-3,5 aralığında gerçekleşmesini beklemek makul görünmektedir.

Kapasite Kullanım Oranı 8,5 Yılın En Düşük Seviyesinde

İmalat sanayi kapasite kullanım oranı (KKO), imalat sektöründe faaliyet gösteren işyerlerinin TCMB İktisadi Yönelim Anketi’ne verdikleri yanıtlara dayalı olarak hesaplanmakta ve imalat sanayi aktivitesinin önemli göstergeleri arasında yer almaktadır. İmalat sanayi ağırlıklı ortalama KKO (arındırılmamış), Kasım 2018 ayında bir önceki aya göre 1,3 puan, bir önceki yılın aynı ayına göre ise 5,8 puan düşüşle %74,1 seviyesinde kaydedilmiştir. Bu oran sektörde 2009’dan beri görülen en düşük Kasım ayı kapasite kullanım düzeyidir.

Mevsimsellikten arındırılmış KKO ise Eylül 2018’de 0,8 puan düşüşle %75’e geriledikten sonra Kasım’da 1,3 puan daha azalarak %73,7 seviyesinde gerçekleşmiş ve Mart 2010’dan beri en düşük seviyesinde kaydedilmiştir.

Kasım’da ana sanayi grupları arasında en yüksek KKO’nun %75 ile “sermaye (yatırım malı)” grubunda gerçekleştiği görülmekle birlikte bu oranın 1 yıl öncesine göre 9,3 puan azalması dikkat çekmektedir.

Dayanıklı tüketim mallarında ise KKO %69,8’e kadar düşerek Kasım 2017’ye göre 4,1 puan gerilemiştir.

Sanayi sektöründe en büyük ağırlığa sahip ara malı imalatında da %73,3 oranında ve 1 yıl öncesine göre 6,9 puan daha düşük bir kapasite kullanımı söz konusudur.

(16)

Kasım’da imalat sanayi sektörünü oluşturan 24 alt sektörden 20’si bir önceki yılın aynı ayına göre daha düşük KKO ile faaliyet göstermekte olup 7 sektörde oran %70’in altındadır. Bir önceki yılın aynı ayına göre 2018 Kasım’da imalat sanayi KKO’nun düşmesinde yüksek katkısı olan sektörler arasında kimyasallar, makine-ekipman, elektrikli teçhizat, mineral ürünler, motorlu kara taşıtları, tekstil gibi temel sektörler yer almaktadır. En yüksek ve en yüksek KKO ile çalışan sektörler ise sırasıyla kok kömürü ve rafine petrol ürünleri imalatı (%83,4) ile kimyasalların ve kimyasal ürünlerin imalatı (%52,3) olmuştur.

Kasım ayı kapasite kullanım oranı verileri, dördüncü çeyrek ortası itibarıyla imalat sanayi sektörünün aktivitesinde yavaşlamanın belirginleştiğini göstermektedir.

Ekonomik Büyüme Yavaşladı

2018’in ilk çeyreğinde %7,2, ikinci çeyreğinde %5,3 oranında (revize oranlar) yıllık büyüme kaydeden Türkiye ekonomisi, üçüncü çeyrekte belirgin bir yavaşlamayla %1,6 oranında, beklentilerle uyumlu bir büyüme kaydetmiş, böylece yılın ilk 9 ayında büyüme %4,5 olarak gerçekleşmiştir.

Üçüncü çeyrekte gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) takvim etkisinden arındırılmış olarak bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %2,1 büyürken, takvim ve mevsim etkisinden arındırılmış verilerle ise ikinci çeyreğe göre

%1,1 daralmıştır. Böylece 7 dönemlik büyümenin aranın ardından ekonomide ilk kez çeyreksel daralma yaşanmıştır.

(17)

Üçüncü çeyrek büyüme verilerine harcamalar yönünden bakıldığında özel tüketim %1,1 ile yıllık bazda sınırlı bir büyüme kaydederken kamu tüketim harcamaları %7,5 ile belirgin artış göstermiştir. Özel tüketimde özellikle yarı-dayanıklı tüketim harcamalarının %23,6 daralması dikkat çekmektedir. Böylece büyüme oranına özel tüketim 0,7, kamu tüketim harcamaları 0,9 puan katkı sağlamıştır. Yatırımlarda %3,8 daralma görülürken bu daralma üçüncü çeyrekte yıllık GSYH büyüme oranını 1,1 puan aşağı çekmiştir.

Ayrıntılara bakıldığında makine-teçhizat tarafında %8,5 ile oldukça sert, inşaatta %1,8 ile nispeten ılımlı bir düşüş görülmektedir. Bu arada üçüncü çeyrekte stok değişimlerinin yıllık büyüme oranını 5,6 puan olumsuz yönde etkilemesi dikkat çekmektedir. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış rakamlara bakıldığında üçüncü çeyrekte bir önceki döneme göre hanehalkı tüketim harcamaları %3,9, devletin tüketim harcamaları

%2,9 oranında azalırken yatırımlarda ise yüzde 3,6 daralma yaşanmıştır.

(18)

Net dış talep ise ihracattaki ivmelenmeye karşılık ithalattaki sert gerileme sonucu üçüncü çeyrekte büyümeye pozitif katkı sağlamıştır. İhracat yıllık %13,6 ile büyüme oranına 2,9 puan olumlu katkı sağlarken ithalattaki düşüşün pozitif katkısı 3,8 puan olmuştur. Böylece 6,7 puan katkıyla net dış talep üçüncü çeyrekte büyümeyi sürükleyen unsur olmuştur. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış rakamlara göre ihracat bir önceki çeyreğe göre %4,1 ile güçlü şekilde artarken, ithalat %6,3 gibi belirgin bir düşüş göstermiştir.

Üretim yönünden bakıldığında ise sanayi katma değeri özellikle Eylül’deki daralmanın etkisiyle üçüncü çeyrekte %0,3 ile zayıf bir artış göstermiş ve GSYH büyüme oranına katkısı 0,1 puanla sınırlı kalmıştır.

Sanayinin GSYH içindeki payı 1 yıl öncesine göre 2 puan artarak %21,1 olurken imalat sanayinin payı 1,9 puan artışla %18,1’e yükselmiştir. Üçüncü çeyrekte tarım %1 yıllık büyümeyle ekonomik büyümeye 0,1 puan katkı yapmıştır. İnşaat sektörü üçüncü çeyrekte %5,3 daralarak büyümeyi 1,1 puan aşağı çekmiş, hizmet sektörü ise %4,5 büyümeyle GSYH artış oranına 1 puanla en yüksek katkıyı sağlayan sektör olmuştur. Büyümeye anlamlı katkı sağlayan sektörlerden biri de 0,9 puan ile kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri olurken bu sektör yıllık %10,2 büyüme kaydetmiştir.

Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış verilerle sanayi %1,8, inşaat %0,9 daralırken hizmetler %0,8, tarım %1,9 büyüme kaydetmiştir. Aynı dönemde kamu yönetimi sektörü de %1,1 büyümüştür.

Dördüncü çeyrekte sektörel güven endekslerinin yanı sıra İSO Türkiye İmalat Sanayi PMI başta olmak üzere tüm öncü göstergeler büyümede zayıflığın sürdüğü sinyalini vermektedir. Özellikle yükselen enflasyonun alım gücüne olumsuz etkisi, faiz oranlarının yüksek seyri ve kredilerdeki daralma nedeniyle yatırımların kısıtlanması büyümeyi aşağı çekerken diğer yandan dış ticaret açığında süren azalma büyümeyi olumlu etkilemektedir.

(19)

Yılın son 2 ayında bazı sektörlere getirilen vergi indirimleri de tüketimdeki yavaşlamayı kısmen sınırlayabilecektir. Tüm bu veri ve gelişmeler ışığında, ilk ve ikinci çeyrekteki güçlü büyüme görünümünün ardından yılın ikinci yarısında yaşanan sert yavaşlama sonucunda ekonominin 2018 yılını %3 civarında bir büyümeyle kapatması beklenmektedir.

(20)

Bütçe 7,6 Milyar TL Fazla Verdi

Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan verilere göre 2017 Kasım’da 8,5 milyar TL olan Merkezi Yönetim bütçe fazlası 2018’in aynı ayında 7,6 milyar TL olarak gerçekleşirken 2017 Kasım’da 13,6 milyar TL olan faiz dışı fazla 2018’in aynı ayında 14,8 milyar TL’ye yükselmiştir.

Bu verilerle birlikte 2017’nin Ocak-Kasım döneminde 26,5 milyar TL olan bütçe açığı 2018’in aynı döneminde %106 artışla 54,5 milyar TL’ye yükselmiştir. Yine 2017 Ocak-Kasım döneminde 28,8 milyar TL olan faiz dışı fazla 2018’in ilk 11 ayında 17,3 milyar TL’ye gerilemiştir. Son 12 ayın toplamı olarak bakıldığında ise Ekim’de 74,9 milyar TL olan bütçe açığı Kasım’da 911 milyon TL artışla 75,8 milyar TL’ye ulaşırken aynı dönemde 12 aylık kümülatif faiz dışı açık 3,7 milyar TL’den 2,5 milyar TL’ye gerilemiştir.

(21)

Kasım’da Merkezi Yönetim bütçe giderleri geçtiğimiz yılın aynı ayına göre %31,1 oranında artışla 74,3 milyar TL’ye yükselirken, bütçe gelirleri %25,6 artarak 81,9 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Bu değişimler TÜFE’den arındırıldığında önceki yılın aynı ayına göre harcamaların %7,8, gelirlerin ise %3,3 reel artış kaydettiği görülmektedir. Yılın ilk 11 ayında ise harcamalar %24 artışla 745,4 milyar TL olurken gelirler

%20,2 artarak 690,8 milyar TL’ye yükselmiştir. Bu veriler ilk 11 aylık dönemde geçen yılın aynı dönemine göre reel olarak harcamalarda %2 artışa, gelirlerde ise %1,1 düşüşe işaret etmektedir.

2018 Kasım’da vergi gelirleri önceki yılın aynı ayına göre %16,4 nominal artış gösterirken ayrıntılarda karışık bir görünüm söz konusudur. Kurumlar geçici vergisi tahsilatında sağlanan %93,6’lık artış vergi gelirlerinin yıllık artış hızına 18,9 puan katkı yaparak gelir akışında belirleyici rol oynamıştır. Gelir vergisi de

%18,3 artışla toplam vergi gelirlerini destekleyici etki yapmıştır. Buna karşılık tüketim talebindeki zayıflama ve akaryakıtta uygulanan eşel mobil sisteminin sonucu olarak ÖTV geliri %22,7 azalmış ve vergi gelirlerindeki büyüme yüzdesini 5,3 puan aşağı çekmiştir. Yine yurtiçi ekonomik aktivitedeki yavaşlamanın ürünü olarak dahilde alınan KDV %27,8 azalmıştır. İthalden alınan KDV döviz kurunun geçen yıla kıyasla gösterdiği sert artışa rağmen Kasım’da %2,2 gibi sınırlı bir (nominal) artış göstermiş, reel olarak %15,9 azalmıştır.

2018’in ilk 11 ayında ise vergi gelirleri önceki yılın aynı dönemine göre %17,7 ile enflasyonun altında bir artış sergilerken vergi dışı gelirler %34,8 artış göstermiştir. Bu dönemde vergi gelirlerindeki artışta kurumlar, gelir ve ithalat vergilerinin yükselişi etkili olmuştur.

Kasım’da harcamalar tarafı ise özellikle cari transferlerde %36,5 ve personel giderlerinde %27,7 olan yıllık artışlardan yoğun şekilde etkilenmiştir. Faiz harcamaları bu dönemde özellikle dış borç faiz ödemelerinin etkisiyle %40,3 büyümüştür. Toplam faiz dışı harcamalar ise yıllık olarak %30,2 artmıştır.

Yılın ilk 11 ayında toplam bütçe harcamalarındaki %24’lük artışta ise yine cari transferlerdeki %20,4’lük büyümenin yanı sıra personel giderlerinde %23,4, kamunun gayrimenkul alımlarının etkisiyle sermaye giderlerinde %31,6 ve faiz ödemelerinde %309 olarak gerçekleşen yükselişler etkili olmuştur.

Son aylarda büyümede devam eden ivme kaybının etkisiyle özellikle ÖTV olmak üzere vergi gelirlerinin daralmaya devam etmesi, buna karşılık imar barışı gibi tek seferlik gelirlerin bütçe dengelerine desteğinin sürmesi beklenmektedir. Ayrıca Kasım ayından itibaren yılsonuna kadar bazı sektörlerde talebi canlandırmak arttırmak amacıyla uygulanmakta olan vergi indirimlerinin de tüketimi kısmen toparladığı ancak vergi gelirlerine yönelik net etkisi negatif olduğu tahmin edilmektedir. Bununla birlikte 2018’in geride kalan dönemine ilişkin gerçekleşmeler Eylül ayında açıklanan Yeni Ekonomi Programı’ndaki projeksiyonlarla uyumlu bir görünüm sergilemektedir.

Kaynaklar:

• Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), temel istatistikler

• Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) istatistik göstergeler

• İstanbul Sanayi Odası (İSO), Makro Ekonomik Araştırmalar raporu

• T.C. Maliye Bakanlığı verileri

• T.C. Merkez Bankası (TCMB) verileri

(22)

Dolar Analizi 2019

Aşkın TUZCUOĞLU YKÜ

2018 Yılı ülkemizde kur savaşlarının yaşandığı yıl olarak anılacak. Dolar kuru 2018 yılına 3,77 seviyesinden başladı. Ciddi bir spekülatif atağın yaşandığı kurlarda Türk Lirasının Amerikan Doları karşısında sene içinde %92 değer kaybına uğradığı ve 7,23 seviyelerini gördüğü düşünüldüğünde kurdaki oynaklığın şiddeti daha net ortaya çıkıyor. Kur baskısının oluşturduğu enflasyon ve makro ekonomik göstergelerdeki bozulma endişesi sene sonuna doğru oluşan kurlardaki düzeltme hareketine rağmen 2018 yılında piyasayı endişelendirmeye devam etti.

2019 yılında kurlarda yaşanması muhtemel hareketleri ve beklentileri analiz etmek ve bu süreçte döviz pozisyonlarının uygun şekilde ayarlanarak risklerin hedge edilmesi Türkiye piyasası açısından önem teşkil etmekte.

Aşağıdaki aylık grafikte görüldüğü üzere, Dolar kuru son 6 yıldır oluşturduğu yükselen kanalın üst bandını 4,5 seviyelerinde kuvvetli şekilde yukarı kırarak kendisine çok hızlı şekilde yükselen yeni kanallar oluşturdu ve kırmızı ile gösterilen üst kanal bandında direnç gördükten sonra yıl sonuna doğru dolar kurunda teknik düzeltme yaşanmaya başladı.

Aylık bazda 5,30 seviyeleri 2018 sene sonuna doğru dolar kuruna destek vermekle birlikte 2019 yılı içerisinde bu desteğin aşağı kırılması ve daha evvel yukarı geçilen kanalın üst bandına doğru 21 aylık ağırlıklı hareketli ortalamalara doğru geri çekilme ihtimali görülmekte. Biz böyle bir geri çekilmede kurun 4,75-4,90 bandında ciddi bir destek bulacağını ve bu seviyenin altında kalıcı olmayacağını düşünüyoruz.

Bu bölge aşağıda belirtilen birçok ayrı analizin çakıştığı bir bölge olarak karşımıza çıkıyor.

(23)

• 4,90 $/TRY - 2008 yılından başlayan ana çıkış dalgası Fibonacci %0,382 düzeltme seviyesi.

• 4,86 $/TRY -2017 yılında başlayan son çıkış dalgası Fibonacci %0,618 düzeltme seviyesi.

• 4,75 $/TRY - 21 aylık ağırlıklı ortalama seviyesi.

• 4,80 $/TRY - 2018 yılında kırılan kanalın üst bandının destek seviyesi.

Dolar kurunda günlük grafiklere baktığımızda ise 2018 yılında oluşan zirveden başlayan düzeltme hareketinin oluşturduğu düşen kanal sınırlarının belirginleşmeye başladığını görüyoruz. Yukarıda belirttiğimiz destek seviyelerine ilave olarak günlük grafiklerde oluşmaya başlayan düşen kanal destek seviyesinin ve daha evvel 2018 yılı Haziran ve Temmuz aylarında oluşan iki tepenin de sırası ile 4,75 ve 4,95 seviyelerinde destekler oluşturduğu görülmekte.

2019 yılının ilk yarısında bu seviyelerin aşağı yönlü kırılıp kırılmadığını takip edeceğiz. İlk etapta 5,20-5,30 bandını sonrasında ise 4,75-4,95 seviyelerini aşağı yönlü kıramayan bir dolar kuru 2019 ve 2020 yıllarında artık yeni oluşturduğu kanal içinde hareket etmeye devam edecek ve yeni kanalın üst bandına doğru orta/uzun vadeli hareketini sürdürecektir. Bu seviyelerin kalıcı olarak aşağı kırılması durumunda ise eski kanala dönüşümüz teyit edilecek ve kur projeksiyonu aşağı yönlü olarak revize edilecektir. Bizim 2019 yılı içerisinde beklentimiz destek seviyelerinde tutunacak dolar kurunun yeni oluşturduğu bant içerisinde dalgalanmaya devam edeceği ve eski bandına geri dönmeyeceği şeklindedir.

Reel Efektif döviz kurlarına baktığımızda ise Türk Lirasının 2003 yılından beri en düşük değeri gördüğünü söyleyebiliriz. Merkez bankası için önem teşkil eden Reel efektif döviz kuru, piyasa müdahaleleri açısından da belirleyici bir rol üstlenmekte. Ekim 2018 tarihinde Tüfe bazlı reel efektif döviz kuru 61,49 değeri ile en düşük seviyesini gördü. 2019 yılında da Türk Lirası üzerindeki baskının devam edeceğini ve reel efektif döviz kurunun düşük seviyelerde dalgalanacağını düşünmekteyiz.

(24)

Türkiye’nin dalgalı kur rejimine geçtiği 2001 yılını milat olarak kabul ederek takip ettiğimiz endeks hesaplamamıza göre, Merkez bankası enflasyon verileri dikkate alındığında 2001 yılındaki 100 Türk Lirasının alım gücü kümülatif olarak 2018 yılı için 955 Türk Lirasına denk gelmektedir. Aynı zaman diliminde 100 ABD Doları alım gücü ise kümülatif olarak 2018 yılı için 145 Amerikan dolarına denk gelmiştir.

Sadece bu iki ülke için lokal verileri kullanarak yaptığımız hesaplamalarda 2019 yılı için gösterge niteliği oluşturması açısından 5,38 kur oranını buluyoruz. Piyasanın pozitif ve negatif yönlü fiyatlamaları bu hesaba dahil olmamakla beraber kur üzerinde ciddi oynamalara sebep olabileceği de akılda tutulmalıdır.

Kaynaklar:

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası

U.S. Department of Labor

Investing.com

(25)

Yeniden Yapılandırmada Hukuki Çözüm; Konkordato

M.Uğur Uzun

Kurumsal Finansman Direktörü

İtalyanca "Concordato" kelimesinden dilimize geçen Konkordatonun Türkçe karşılığı iflas anlaşmasıdır. Mali durumu bozulmuş şirketlerin borçlarını ödeyebilecekleri koşullar çerçevesinde alacaklılara ödemesi için alacaklılarıyla yaptıkları anlaşma anlamına gelen Konkordato, ilk kez Papalık makamıyla başka hükümetler arasında yapılan anlaşmalar için kullanılmıştır.

Konkordato, mali durumu bozulmuş borçlu durumda olan şirket ile bu şirketten alacaklı olanları korumaya yönelik bir hukuki uygulama olup alacaklılar ile borçlu arasındaki yeniden yapılandırma anlaşmasıdır.

Konkordato ile hem borçlular hem de alacaklılarının korunması amaçlanmaktadır. Konkordato anlaşması Konkordatoya taraf olmayan veya kabul etmeyenleri de bağlar. Konkordato, şirketlerin borçlarının yeniden yapılandırılması için başvurdukları hukuki bir yöntemdir. Mali durumu bozulmuş olan borçlunun, borçlarını belli bir oranda ve vadede ödemesine ilişkin alacaklıları ile yaptığı ve mahkemece onaylanan bir anlaşma niteliği taşımaktadır.

Konkordato başvurusu kabul edilen şirketlerde alacaklılar haciz işlemi yapamamakta, bankalar kredilerinin kapatılmasını talep edememekte, ipotekler satışa çıkarılamamakta ve devlet ilgili borçlu firmaya bir çeşit geçici koruma veya diğer bir tabir ile “Koruma Zırhı” sağlamış olmaktadır. Yıllardır mevcut olan Konkordato uygulaması, Mart 2018'de iflas ertelemenin tamamen kaldırılmasıyla daha fazla talep görmeye başladı. 15 Mart 2018'de iflas erteleme hükümleri kaldırıldı, yerine yeni düzenlemelerle Konkordato getirildi. Diğer bir ifadeyle, iflas erteleme Konkordatonun yerine geçti.

2018 yılında resmi olarak Konkordato talep eden firma sayısı 1.401

Şu anda resmi olarak elimizde Konkordato ilan etmiş şirket sayısını gösteren iki adet rakam mevcut. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, 27 Aralık'ta yaptığı açıklamasında devlet kayıtlarına göre 979 firmanın Konkordato ilan ettiğini belirtti. Pekcan aynı zamanda "Konkordato ile ilgili yeni bir düzenleme olduğunu; bundan böyle bağımsız denetim kuruluşlarının raporlamaları sonucunda Konkordato ilan edilebileceğini, hem alıcıyı hem de borçlu firmayı koruyan bir mekanizma olması yönünde ciddi bir çalışma yapıldığı." yönünde açıklamada bulundu.

TBMM Adalet Komisyonu Başkanvekili ve AKP Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ise son 8 ayda Konkordato talep eden şirket sayısının 1.401 olduğunu belirtti.

Yeni Düzenleme

Konkordato Türkiye'nin son dönemde en çok duyduğu kelime haline geldi. Kısaca şirketlerin nakit akışlarını yönetemedikleri için alacaklılarla anlaşıp borcunu bir ödeme takvimine bağlamak için kullandığı Konkordato, şirketlerin iflastan önce başvurduğu hukuki bir yol.

Hükümet, iflas ertelemenin yerine getirilen Konkordato sisteminde yaşanan suistimallere karşı önemli bir adım attı. İcra İflas Kanunu'nun Konkordatoya ilişkin hükümleri revize edildi.

Konkordato talebinde "güvence veren denetim raporu" zorunluluğu getirildi. Konkordato raporunu verecek denetim kuruluşları daraltılacak. Konkordato komiserleri beşten fazla dosyaya bakamayacak. Yeni uygulama ile kötü niyetli firma sahiplerinin mahkemeden karar aldırıp borçlarını Konkordato koruma zırhına aldırmaları zorlaşacak.

(26)

Konkordato Komiserliği

Borçlunun gerekli şartları taşıdığı sonucuna varılırsa, borçluya yasal olarak Konkordato süreci başlatılır ve komiser atanır. Borçlu, bilançosunda yazılı mal ve kıymetleri, Konkordato mühletinin verilmesi halinde, bilançoyu icra mahkemesine sunduğu tarihten bir sene içinde mahkemeye göstermeye mecburdur.

Konkordato mühleti kaldırılmış veya Konkordato tasdik edilmemişse bunların kesinleşmesi tarihlerinden itibaren bir sene ve Konkordato feshedilmişse feshin kesinleşmesinden altı ay müddetle borçlu için aynı mecburiyet vardır.

Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu'nun yetkilendirdiği denetim kuruluşunca hazırlanan, Konkordato ön projesinde yer alan teklifin gerçekleşeceği hususunda makul güvence veren denetim raporu ile dayanakları, Konkordato başvurusu sırasında mahkemeye sunulacaktır. Kanunda, Konkordato komiserinin seçimi, nitelikleri ve eğitimiyle ilgili düzenlemeler de yer almaktadır. Üç komiser görevlendirilmesi durumunda komiserlerden biri, mahkemenin bulunduğu ilde faaliyet göstermek şartıyla Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu'nca yetkilendirilmiş bağımsız denetçiler arasından seçilir. Komiserler bilirkişilik bölge kurulları tarafından oluşturulan komiser listesinden seçilirken, listeye kayıt için Adalet Bakanlığı'nca izin verilen kurumlardan alınacak eğitimin tamamlanması gerekmektedir.

Konkordatonun sağladığı avantajlar

Konkordato mühleti verilmesiyle borçlunun elde edeceği en önemli avantaj, mühlet (Konkordato) tedbirlerinden en önemlisi olan tüm kanuni takiplerin durmasıdır. Bu sayede borçlu her an icra ve iflas takiplerine maruz kalmaktan ve mevcut takiplerin baskısından kurtulmakta ve adeta rahat bir nefes almaktadır. Bu Konkordato (mühlet) tedbiri, öncelikle borçlunun malvarlığının güvence altına alınarak korunmasını sağlamakla borçlunun yararına gibi gözükmekte ise de Konkordato projesinin realize olmasını sağlamak suretiyle alacaklıların alacağına kavuşmasını sağlaması itibariyle dolaylı olarak alacaklıların da yararınadır.

Borçlu hakkında mühlet (Konkordato) tedbiri bulunmasına rağmen borçlu aleyhine bir takip başlatılması durumunda, icra müdürlüğünün bu işlemine karşı icra mahkemesine şikayet yoluna başvurularak ödeme emrinin iptali sağlanabilir. Takibin daha ileri bir safhaya varmış olması durumunda bu safhanın da ortadan kaldırılması talep edilebilir. Örneğin, mühlet (Konkordato) tedbirine rağmen borçluya karşı yeni bir takip başlatılmış ve bu takibe dayalı olarak borçlu aleyhine haciz tatbik edilmiş ise borçlu icra mahkemesine başvurarak bu yeni takibi iptal ettirebilir.

Konkordatoyla ertelenen borç miktarı yaklaşık 20 milyar lira

Bu rakama bankalar dışı kurum, kişi ve şirketlere olan borçlar da eklenince rakam 30 milyar liraya yükseliyor. Ancak bankalara göre Konkordatonun oluşturduğu borç yükü banka bilançoları üzerinde ciddi risk oluşturuyor. Esas kaygı, şirketlerin Konkordato başvurularını kötüye kullanması; zira duruma göre mahkemeler hızlı şekilde Konkordato kararı verebiliyor.

Konkordato alan firmanın bankalardaki kredi borçlarını ödememesinden kaynaklık kanuni takip yapılamaması, faizin ödemesinin durması gibi borçluyu koruyan hükümlerin olması bankaları son derece rahatsız etmektedir. Bu kapsamda bankaların risk izleme birimleri ve üst yönetimleri çok detaylı bir şekilde kredili firmalarını incelemektedirler. Özellikle şubelere yapılan tavsiyeler çerçevesinde Konkordato alabilme ihtimali olan firmaları çok yakından takip etmeleri talep edilmektedir. Hatta geçtiğimiz yıl bankalardaki risk iştahını da artırıcı etki yapan Kredi Garanti Fonları (KGF) teminatları krediler için de bankalar için olumsuz bir uygulama mevcuttur. Eğer ki KGF teminatlı olan bir firmanın kredisi ödenmediğinde o firma Konkordato almışsa bankalar Kredi Garanti Fonundan kredinin teminatı karşılığı olan tutarı alamamaktadır. Hem kredilerin ödenmemesine karşılık rehin, ipotek ve idari takip yapılamaması hem faiz ödemesinin durdurulması hem de teminatı KGF ise bu karşılığın alınaması bankalar nezdinde çok ciddi bir baskı oluşturmaktadır.

(27)

2019 yılında bankaların bilançolarında Konkordatonun etkisini daha net görmüş olacağız. Yeni yapılan düzenlemelerle bu olumsuz etkilerin giderilmesi yönünde çabaların sonuç verip vermeyeceğini yakından izleyeceğiz. Ama şüphesiz ki birçok nedenden dolayı Konkordato alan firmaların artması hem reel sektörde hem de bankacılık / finans sektöründe yıpratıcı sonuçlar doğuracaktır. Yasa koyucunun bu alandaki güncelleme ihtiyacını gördüğünü ve gerekli bir takım değişikliklerin çok geçmeden 2019 yılı başında hayata geçeceğini umuyoruz.

Kaynaklar:

Resmi Gazete, 15 Mart 2018 Perşembe, Sayı : 30361,

7101 sayılı İcra ve İflas Kanunu

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu

İcra Ve İflâs Kanunu Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Kanun No. 7101

İstanbul Yeminli Mali Müşavirler Odası eğitim dökümanı,

İstanbul Yeminli Mali Müşavirler Odası -Kasım 2016 Dergisi

(28)

Türkiye’de Girişimciliğin Finansman Sorunları

Semra Keskin

Uluslararası Kurumsal Finansman Direktörü

Günümüzde Türkiye'de girişimcilik olgusu günden güne daha çok artan bir önem kazanarak ekonomik gündemin ilk sıralarındaki yerini almıştır. Özellikle İthalata dayalı büyüme anlayışı yerine üretime dayalı büyüme anlayışının önem kazandığı bugünlerde girişimcilik daha önemsenir bir konuma ulaşmıştır.

Bununla birlikte, diğer gelişmekte olan ülkelerde de benzer şekilde karşılaşılan sorunlar nedeniyle Türkiye’de henüz bu yönde yeterli mesafe alınamadığı görülmektedir. Girişimcilikte karşılaşılan sorunlar girişimciden kaynaklanabileceği gibi girişimcinin yakın çevresi pazar şartları ve diğer faktörlerden de kaynaklanabilmektedir. Bu faktörlerden en önemlisi ise kuşkusuz finansman koşullarıdır.

Hızla değişen piyasa şartları ve küreselleşme sonucunda ortaya çıkan rekabet, işletmelerde sürdürebilir girişimcilik faaliyetlerini gerektirmektedir. Bu kapsamda girişimcilerin gerek iş kurma, gerekse faaliyetlerini sürdürmeleri için finansman temin etme yolları önem kazanmaktadır. Rekabet ortamında hayatta kalabilmenin temel şartı, işletmenin ürettiği ya da sattığı mal ve hizmetleri en düşük fiyata en fazla faydayı sağlayacak şekilde piyasaya sunmaktır. Bu nedenle, maliyetleri düşürmede kullanılan finansal yöntemler işletmeler açısından büyük önem teşkil etmektedir.

Girişimciler, genellikle projelerini kendi başlarına finanse edecek fonlara sahip olmamaları nedeniyle, dışarıdan finansman sağlamaya çalışır. Girişimcilerin kurdukları firmaların henüz kazançlı olmamaları ve yeterli maddi varlıklara sahip olmamaları nedeniyle, geleneksel borç finansmanı genellikle girişimciler için bir seçenek olamamaktadır. Bu nedenle girişimin ilk aşaması tasarruflar, birinci derece akraba ve arkadaşlar ya da risk sermayesi, melek finansmanı gibi alternatif sermaye kaynaklarını gerektirmektedir.

Tablo 1’de şirketin gelişim aşamalarına bağlı olarak finansman türleri görülmektedir. Şirketin kuruluş ve başlangıç aşamalarında risk seviyesi en yüksek iken, şirket ürün ve hizmet satmaya başladığında ve genişlediğinde risk seviyesi düşer. Risk düştükçe şirketin kaynak çeşitliği ve dolayısıyla da kaynak yaratma maliyeti de düşer.

Tablo1

Şirketin Gelişim Aşamaları ve Finansman Türleri

Kaynak: Christofidis ve Debande, 2001, s.6.

Girişimci olarak KOBİ’lerin yaşadığı finansal sorunlar

İşletmelerin hayatta kalabilmeleri sağlam bir özkaynak yapısına sahip olmalarına, mali bünyelerinin güçlü olmasına bağlıdır. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde sıkça yaşanan ekonomik krizler bunu zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda özellikle girişimci sayılan küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin finansmana erişim konusunda yaşadığı sorunlar da önem kazanmaktadır. KOBİ’lerin yaşadığı finansal sorunlar aşağıda özetlenmiştir;

(29)

Kredi Temin Etmede Yaşanan Sorunlar:

Yeterli sermaye birikimi olmayan küçük ve orta ölçekli işletmelerin finansman konusunda karşılaştıkları en önemli sorunlardan birisi de kredi ile finansman sağlamada karşılaştıkları sorunlardır.

Banka kredisi kullanımı hayati önem taşımasına rağmen ülkemiz KOBİ’lerinin kredilerden aldıkları pay oldukça düşüktür.

KOBİ’ler bankaların istediği teminatları gösterememenin yanı sıra bilanço yapıları da genellikle bankaların isteklerine cevap verememektedir. KOBİ’ler kredi aldıkları zaman da ilgili nedenlerden dolayı artan kredi riski neticesinde olması gerekenden daha yüksek faizlere maruz kalmaktadırlar.

Küçük işletme sahipleri büyük işletmelerin aksine genellikle kişisel mal varlıklarını teminat olarak gösterdiklerinden iflas durumunda tüm mal varlığını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum, küçük işletmelerin kredi yoluyla finansmanda çekimser davranmalarına neden olmaktadır.

Özkaynak Yetersizliğinden Kaynaklanan Sorunlar:

Türkiye de kişi başına düşen milli gelir seviyesinin düşüklüğü, tasarruf eğiliminin az olmasına ve yatırımlara aktarılacak sermayenin oluşmamasına neden olmaktadır. Bu durum yeni yatırım yapacak ya da büyümek amacında olan girişimcilerin yeterli finansmanı bulamamalarına yol açmaktadır.

Yetersiz özsermaye ile kurulan işletmeler Özellikle ekonomik dalgalanmaların yaşandığı dönemlerde zor durumda kalmaktadırlar. Tahsilatta yaşadıkları sorunlardan dolayı nakit sıkıntısına giren işletmelerin zamanla özsermayesi azalmaktadır. Bu nedenle dış kaynaklara yönelen işletmeler, yüksek maliyetli banka kredileri kullanmakta ve yatırımlarının dönüş hızını da ayarlayamadıklarından dolayı iflas edebilmektedirler.

Sermaye Piyasasından Fon Elde Etmede Yaşanan Sorunlar:

KOBİ’ler, aile şirketleri oluşu ve yönetim hakimiyetini kaybetme endişeleri, Halka açılmanın maliyeti, küçük ölçekli olmalarından dolayı sermaye piyasalarına açılmanın çok fazla yarar getirmeyeceği düşüncesi, sermaye piyasasının öngördüğü organizasyona ve muhasebe sistemlerine sahip olmamaları ve kimi işletmelerin kayıt dışı kalarak vergi ödememe eğilimleri gibi nedenlerden dolayı Sermaye piyasasından yeterince yararlanamamaktadırlar.

Finansal Yönetimdeki Yetersizliklerden Kaynaklanan Sorunlar:

KOBİ’lerde ayrı bir finansman departmanının olmaması ya da yetersiz finansman bilgisi ve modern finansman tekniklerinin yeterince izlenememesi önemli bir sorundur. Yöneticiler genellikle finansman ve muhasebe konusunda çok az bilgiye sahiptirler.

Finansal yönetim söz konusu işletmelerde yönetici ve kısmen muhasebeciler tarafından yerine getirilmekte ve finansal alternatifler, kredi değerlemesi vb. finansman fonksiyonları bu kişilerin bilgi ve becerisi ile sınırlı kalmaktadır

Alternatif Finansman Tekniklerinin Yeterince Kullanılmaması:

KOBİ’ler alternatif finansman kaynaklarından yeterince yararlanamamaktadır. Barter, Risk Sermayesi, Melek Yatırımcılar, Factoring, Franchising, Leasing ve Forfaiting gibi alternatif finansman kaynaklarından yararlanmak bir yana, Türkiye’nin birçok bölgesinde faaliyette bulunan işletme girişimcilerinin bu kaynaklar hakkında hiç bilgi sahibi olmadığı yapılan çalışmalar ile ortaya konulmuştur.

Girişimcilerin Finansmanında Alternatif Yöntemler

Girişimler ile gelişimlerinin erken evrelerinde bulunan firmaların yüksek riskleri ve yeterli teminata sahip olmamaları nedeniyle, geleneksel finansman kaynakları bu tür şirketler için bir seçenek olmamaktadır.Bu

(30)

nedenle, finansman kaynaklarına erişim noktasında alternatif finansman kaynakları girişimciliğin gelişmesi açısından bir fırsat penceresi olarak değerlendirilebilir.. Bu alternatif yöntemlerinin başında ise melek yatırım ve girişim sermayesi gelmektedir.

Girişim Sermayesi (Risk Sermayesi)

Genellikle profesyoneller tarafından oluşturulan Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı sistemi genç, dinamik, hızlı büyüme ve yüksek karlılık potansiyeli olan ancak yatırım ve büyümenin gerçekleştirilmesi için gerekli olan finansal kaynakların temininde sıkıntı çeken küçük boyutlu işletmelerin projelerine yatırım yapmaktadır. Girişim Sermayesi yatırım ortaklığı sisteminde;

• Risk sermayesi bir finansal aracıdır, yatırımcıların sermayesini alır ve bu sermaye ile portföy şirketine yatırım yapar.

• Risk sermayesi sadece özel şirketlere yatırım yapar. Yatırım yapıldığında, bu şirketler hemen halka açılamazlar.

• Risk sermayesi portföyünde ki şirketleri izlemede ve yardım etmede aktif bir rol oynar.

• Risk sermayesinin başlıca amacı, satış veya halka arz aracılığı ile mevcut yatırımlarının getirisini maksimize etmektir.

• Risk sermayesi, şirketlerin içsel büyümesine yatırım yapar.

Uygulama açısından ise;

• Girişimcilere ortak olunarak finansman sağlanmaktadır,

• Sağlanan finansman kaynağı uzun vadeli, geri ödemesiz ve faizsizdir,

• Ortak olunan şirkete yeni ürün ve hizmet geliştirme konularında yardımcı olunmaktadır,

• Şirket yönetimine katılarak stratejik kararlarda yardımcı olunur,

• Yeni ve hızlı büyüyen sektör ve şirketlerde azınlık hissesi (Max. %49) tercih edilir,

• Yüksek getiri beklentisi nedeniyle yüksek risk alırlar

• Yatırımlardan genelde 5 ila 7 yıl arasında çıkarlar (başlangıç sermayesi yatırımlarında)

Türkiye’de ise girişim sermayesi uzun yıllar uygulama imkanı bulamamıştır. Girişim sermayesinin Türkiye’de uzun yıllar gelişememesinin çok çeşitli sebepleri olmakla birlikte, üzerinde en çok durulan nokta Türkiye ekonomisinin durgun yapısının girişim sermayesi yatırımlarını sınırlandırmış olmasıdır.

Bu bağlamda girişim sermayesinin uzun vadeli bir finansman aracı modeli olması ve gelişimi için sağlıklı ve istikrarlı bir ekonomik yapıya ihtiyaç duyması önemli etkenler olarak ifade edilmektedir.

Girişim sermayesi konusunda Türkiye’de faaliyet gösteren 15 adet girişim sermayesi yatırım ortaklığı (GSYO) firması bulunmaktadır. Bununla birlikte, genel olarak Türkiye’deki girişim sermayesi yatırım ortaklığı sistemi çekirdek, başlangıç ve yönetimin satın alınması aşamalarındaki projelere yatırım yapmamakta daha çok fikir aşamasını geçmiş, firmasını kurmuş ve kar elde etmeye başlamış ancak büyümek, yatırımlarını devam ettirebilmek amacıyla finansmana ihtiyacı olan firmalara yatırım yapmaktadır.

Melek Yatırım

Yüksek risk ve büyüme potansiyeline sahip işletmelere daha yolun başındayken yatırım yapan ve aynı zamanda kendi tecrübeleri ile girişimcilere destek sağlayan özel bir yatırım modeli olarak tanımlanan melek yatırımcı, girişimcilerin ihtiyaç duydukları finansmanın sağlanmasında önemli bir rol üstlenmektedir. Melek finansmanı, geleneksel finansman kaynaklarına erişimleri genellikle mümkün olmayan yeni girişimleri finanse etmenin yaygın yöntemlerinden birisidir. Melek yatırımcılar, girişimlere hayattan beklentilerini, bilgilerini, iş ağlarını ve sermayelerini koymaktadır. Girişimlerin hızlı büyüyebilmesi için de onlara mentorluk ve danışmanlık yapmaktadırlar.

Türkiye’de melek yatırımcılıkla ilgili olarak, Bireysel Katılım Sermayesi (BKS) sistemine ilişkin kanunun

(31)

düzenlemesi 2012 yılı Haziran ayında gerçekleşmiştir. Bu düzenlemeden çok kısa bir süre sonra 15 Şubat 2013 tarihinde sisteme ilişkin Bireysel Katılım Sermayesi Hakkında Yönetmelik yürürlüğe girmiş ve BKS sistemi faaliyete alınmıştır. Bu kapsamda yıllar itibariyle verilen lisans sayıları aşağıdaki tabloda özetlenmiştir;

Tablo.4

Yıllar İtibariyle Melek Yatırımcı Lisans Sayıları

Kaynak: BKS İlerleme Raporu-2018 İkinci Çeyrek-Hazine ve Maliye Bakanlığı

Yatırımcıların Gelişmekte Olan Piyasalarda Karşılaştığı Sorunlar

Türkiye, hızla büyüyen sektörler, devlete ait alanlarda serbestleşme politikaları ve kurumlar vergisi avantajları ile özel sermaye fonları için önemli fırsatlar sunsa da Yüksek karlılık vadeden diğer gelişmekte olan piyasalarda olduğu üzere girişim sermayedarları açısından bazı riskler de içermektedir. Potansiyel yatırımcıların gelişmekte olan piyasalarda karşılaştığı sorunlardan bazıları şunlardır;

Döviz Kuru Riski;

Yatırımcılar yatırımın sonunda çıkış yaparak yerel para birimini kendi para birimine geri dönüştürmek zorunda kalacağından, döviz dalgalanmaları yatırımın toplam getirisini etkilemektedir.

Likidite eksikliği;

Gelişmekte olan piyasalar genellikle gelişmiş ekonomilerde bulunanlardan daha az likittir. Bu piyasa kusuru, daha yüksek komisyon ücretleri ve daha yüksek fiyat belirsizliği ile sonuçlanır. Bir likit olmayan piyasada hisse satmaya çalışan yatırımcılar siparişlerinin cari fiyata karşılanmaması ve işlemlerin ve işlemlerin yalnızca elverişsiz bir seviyede gerçekleşmesi gibi önemli risklerle karşı karşıya kalmaktadır.

Yüksek İflas Olasılığı;

Sağlıksız nakit akış yönetim sistemi ve zayıf muhasebe denetim prosedürleri, kurumsal iflas olasılığını artırmaktadır. İflas her ekonomide yaygındır, ancak bu tür riskler gelişmekte olan ülkelerde daha fazladır. Gelişmekte olan piyasalar daha yüksek faiz oranları barındırdığından, şirketlerde artan borç yükü borçlanma maliyetlerini daha da arttırmakta ve iflas potansiyelini güçlendirmektedir.

Çıkış Olanakları;

Gelişmekte olan piyasaların çoğunda olduğu gibi Türkiye’de de halka arz fonlar açısından pek tercih edilen çıkış yolu olamamaktadır. Yatırım fonlarının mutlaka bir çıkış stratejisi bulundur ve çıkış stratejilerini yatırım kararlarının ilk aşamasında planlarlar. Ancak Türk şirketlerinin yatırım fonlarına muhafazakar bir yönetim yaklaşımı olduğundan ve genellikle kalıcı ortak girişimleri aradıklarından bu çıkış planına pek sıcak bakmamaktadırlar. Ayrıca, Türk şirketleri halka arz stratejileri veya stratejik satışları çıkış stratejisi olarak kullanma eğiliminde değildir. Fonların mecburen tercih etiği diğer çıkış mekanizması olan ticari satış da ise çok uluslu şirketlerin Türkiye'ye karşı olan ilgisi önem kazanmaktadır. Bu çıkış opsiyonu ise şirketin ve sektörün mevcut durumu gibi içsel faktörlerin yanında makroekonomik ve politik konular gibi dışsal faktörlerle de doğrudan ilişkilidir.

(32)

Finans Sağlama;

Türkiye’de yerli sermaye oluşumu önemsiz bir boyuttadır. Kayıtsız ekonomik faaliyetlerden kaynaklanan geçmiş kazanımlar ve sisteme olan güvensizlik nedeniyle Türk vatandaşlarının önemli bir kısmı sermayesini ülke dışında tutmaktadır. Yerel kurumsal yatırımcılar henüz yeterli seviyedegelişmemiş olan özel emeklilik ve sigorta fonları nedeniyle önemli bir rol oynayamamaktadır.

Özel sermaye piyasasında kullanılacak fonlar ağırlıklı olarak uluslararası yatırımcılardan toplanmaktadır. Büyük potansiyeline rağmen, Türkiye yeterli Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) akışını sağlayamamaktadır. Bazı kurumsal yatırımcılar, ülkeye yatırım yapmadan önce özel sermaye yatırım faaliyetlerinin bir kaydını tutmaktadır. Birçok yatırımcı yüksek enflasyon, yüksek cari açık, makroekonomik ve politik istikrarsızlık ve reformlardaki yavaş ilerleme nedeniyle Türkiye'den uzak durmaktadır.

Mevcut fonların İlgisi;

Türkiye'ye ilgi duyan fonlar ise, eksik ya da doğru olmayan bilgi akışı, yasal zorluklar ve kültürel farklılıklar yüzünden uzun süren değerlendirme, müzakere, durum tespiti ve işlem yapılandırma süreçlerine maruz kalmaktadırlar. Bunun sonucunda işlemlerin kapatılmasını zor bulan bu fonlar zamanla Türkiye’ye olan ilgilerini kaybetmektedir.

Yasal sorunlar;

Türkiye'de azınlık yatırımları yapılması, azınlık haklarının yetersizliği ve hissedar sözleşmelerinin zorlaması nedeniyle zor olmaktadır. Uzun ve karmaşık hissedar sözleşmeleri işlem kapanış süresini ve işlem maliyetlerini arttırmaktadır.

Makroekonomik ve politik konular;

Büyüme hızındaki dalgalanma ve ekonomik krizler, şirketlerde sermaye takviyesiyle birlikte düşük değerlendirmeye yol açmaktadır. Bu da özel sermaye için bir fırsat olarak görülebilir. Ancak söz konusu istikrarsızlık aynı zamanda devalüasyona neden olduğundan büyüme ve karlılık açısından olumsuz etki yaratarak yatırımcının sermaye kazanımlarını yıpratmakta ve çıkış olanaklarını engellemektedir. Bu da yatırımcılarda endişe yaratmaktadır,

Değerleme;

Genel olarak, Türk aile şirketleri, şirketlerinin değerlemesi konusunda çok katıdır. Türk firmalarının yüksek beklentileri nedeniyle özel sermaye fonları, Türkiye'de ki işlemlerde, diğer gelişmekte olan bölgelere kıyasla güçlük çekmektedir.

Şirket içi problemler;

• Birçok şirket sahibi, özel sermaye sürecinin tam farkında olmadığından kontrolü ve tam şeffaflığı paylaşma fikrine hazır değildir.

• Aile şirketlerinden oluşmuş birçok firma, ticari satış veya halka arz anlamında anlamlı bir çıkış için çok küçüktür. Birçok sektör, önemsiz pazar payına sahip olan ve kapasitesinin altında çalışan, çok sayıda oyuncudan oluşmaktadır.

• Şirketlerin çoğu faaliyet açısından belirli bir ticari alana odaklanmamış olup çeşitli faaliyetler göstermektedir. Bu da belirli bir alanda yetkinlik gerektiren ‘’ticari satış’’ şeklinde bir çıkışı güçleştirmektedir.

• Genellikle, şirketler krizler nedeniyle sabit maliyetlerinde yaşadıkları iniş çıkışlı dalgalanmalardan bıktıkları ve bunun yarattığı olumsuz risklerden kaçınmak istedikleri için agresif büyüme planı yapmamaktadır.

• Birçok şirkette etkili bir kurumsal yönetim, yönetim bilgi sistemi ve yönetim muhasebesi standardı bulunmamaktadır. Şirket sahipliği ve yönetim çoğunlukla birbirine geçmiştir.

• Yüksek enflasyon, oynaklık, kötü muhasebeleştirme ve kardeş şirketler arasındaki geçişli işlemler nedeniyle şirketlerin geçmiş performansını değerlendirmek zordur.

• Çoğu şirket vergi, bankacılık ve yönetim amacıyla farklı muhasebe defterleri tutmaktadır. Bazı endüstrilerde satışların bir kısmı kayıt altına alınmamaktadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

HSBC ve ilişkili kuruluşları bu raporda sözü edilen (veya ilişkili) menkul kıymetleri satın alma taahhüdünde bulunmuş olabilir, bu menkul kıymetleri kayıtlı piyasalarda

TÜİK tarafından yayınlanan verilere göre Ekim ayında sanayi üretimi geçen yılın aynı ayına göre sürpriz bir şekilde %6.5 artış göstermişti.. Ancak takvim

2013 yılı Ağustos ayında bir önceki yılın aynı ayına göre Takvim Etkisinden Arındırılmış Sanayi Üretim Endeksi alt sektörleri kapsamındaki madencilik ve

Öte yandan, Kuzey Amerika’ya yapılan ihracatın payı bir önceki yılın aynı döne- mine göre 0,5 puan artarken, diğer Avrupa ile Uzakdoğu ülke- lerinin payı 0,1’er

Nitekim Takvim Etkisinden Arındırılmış Sanayi Üretimi bir önceki yılın aynı ayına göre Ağustos ayında %7 artarken, Eylül ayında ancak %2,8 yükselmiştir.. Mevsim

2013 yılı Temmuz ayında bir önceki yılın aynı ayına göre Takvim Etkisinden Arındırılmış Sanayi Üretimi Endeksinin alt sektörlerinden imalat sanayi

Diğer yandan, Takvim Etkisinden Arındırılmış Sanayi Üretim Endeksi 2012 yılı Ekim ayında geçen yılın aynı ayına göre %0,9 Mevsim ve Takvim

Takvim Etkisinden Arındırılmış Sanayi Üretimi Endeksinin alt sektörleri bakımından Nisan ayında bir önceki yılın aynı ayına en yüksek üretim artışı %9,3 ile