Türk sularında yaşayan Akdeniz foku ve caretta caretta gibi canlıların yanı sıra 472 balık türünden 50’sinin soyu denizlerdeki kirlilik yüzünden tükenme tehlikesiyle karşı karşıya.
Deniz Temiz Derneği/TURMEPA Genel Müdürü Levent Ballar, Türkiye’nin denizlerinin en çok karadan gelen atıklarla kirlendiğini, evsel ve endüstriyel atıkların, denizlerdeki kirliliğin yüzde 44’ünü oluşturduğunu belirtti.
Türkiye’deki en önemli sorunlardan birinin arıtma tesislerinin yetersizliği olduğuna dikkati çeken Ballar, bazı önemli tatil yerlerinde bile atık suların arıtılmadan denize boşaltıldığını, sanayi tesislerinin yüzde 98’inde arıtma tesisi bulunmadığını, ayrıca ülke genelindeki 3 bin 650 belediyenin çoğunda, turizm tesislerinin ise yüzde 81’inin atık arıtma tesislerinin bulunmadığını kaydetti.
Türkiye’nin kıyısının bulunduğu denizlerden en kirlisinin Karadeniz olduğunu söyleyen Ballar, şunları kaydetti: “Karadeniz’e en fazla kirlilik Tuna Nehri’nden gelmektedir. Tuna Nehri Karadeniz’deki kirliliğin yüzde 48’ine neden olmaktadır. Ayrıca komşu ülkelerin atıkları da burayı kirletmektedir. Karadeniz kapalı ve akıntısı fazla olan bir deniz. Buradan yılda 548 kilometreküp su Marmara Denizi’ne, buradan da Ege ve Akdeniz’e ulaşıyor. Bu nedenle Karadeniz temizlenmeden diğer denizlerimizin temizliğinden bahsedemeyiz.”
Sanayileşme ve kentleşmeye paralel olarak, bir iç deniz olan Marmara’nın da giderek kirlendiğini ifade eden Ballar, boğaz trafiğinin yoğunluğunun getirmiş olduğu olumsuz etkiler, nüfus artışı, sahil bölgelerinde gelişen hızlı ve çarpık kentleşme, alt yapı yetersizliği, sanayinin fazla oluşu gibi nedenlerin Marmara’nın kirlenme nedenlerinden olduğunu anlattı.
KİRLİLİK CANLI TÜRLERİNİ TEHDİT EDİYOR
Ballar, denizlerdeki kirliliğin, canlıların sayı ve türlerini de olumsuz etkilediğine dikkati çekerek, deniz canlılarının sayı ve türlerindeki azalmanın, büyük oranda deniz kirliliği, kaçak avcılık, deniz altında avlanma, su ısısı ve akıntılardaki değişim gibi etkilere bağlı olduğunu belirtti.
Akdeniz ve Ege kıyılarının, “caretta caretta” ve “cheloniamydas” türü deniz kaplumbağaları ile “Akdeniz foku”nun yaşam alanları olduğunu kaydeden Ballar, şunları söyledi:
“Bunlar nesilleri tehlike altında olan canlılardır. Caretta carettalar her yaz ülkemizdeki yuvalama alanlarına yaklaşık 2 bin yuva yapmaktadır. Her yaz 450-900 dişi caretta sahillerimize gelmektedir. Bu sayılara henüz miktarı hakkında pek bilgi sahibi olmadığımız erkekler ve genç bireyler de eklenirse Türkiye kumsallarının ve bu kumsallara yakın
beslenme bölgelerinin, bu türün devamlılığının sağlanması açısından ne kadar öneme sahip olduğu açıkça anlaşılacaktır.
Caretta carettaların neslinin korunması açısından yapılması gerekenler arasında yuvalama alanlarının ve yuvalarının korunması kadar, denizlerimizin hem kirlilik hem de yapılan zararlı faaliyetler açısından kontrol edilmesi
gerekmektedir. Ülkemiz turizminin göz bebeği olan Akdeniz kıyılarının, oteller, tatil köyleri ve çeşitli yapılarla
doldurulması caretta carettaların hem yumurtlama alanlarını kısıtlamakta hem de bu yapıların ve insanların çevreye ve denize verdikleri zarar tüm canlıları etkilediği gibi caretta carettaların yaşam alanı olan denizlerimizi de
etkilemektedir.”
Ballar, canlı türlerinin giderek azaldığını vurgulayarak, “Türkiye denizlerinde 1970’lerde 150-300 arasında Akdeniz Foku olduğu tahmin edilirken, günümüzde 100’den az kalmıştır. Yine Türkiye sularında 472 tür balık bulunmaktadır ve bunların 50’si tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır” dedi.
KİRLİLİK İNSANLARI DA TEHDİT EDİYOR
Levent Ballar, birçok deniz canlısı için barınak, üreme, beslenme alanları olan deniz çayırlarının, fotosentezle oksijen üretiklerine de değinerek, “Deniz çayırları Ege ve Akdeniz’de bulunmaktadır. Bunlar karadaki ormanlarla eşdeğerdir.
Fotosentezle ürettikleri besin ve oksijen sayesinde, denizlerin birinci dereceden üreticileri konumundadırlar. Deniz çayırları, kirlilik, yat ve teknelerin demirleme faaliyetleri gibi olumsuzluklar yüzünden tahrip olmaktadır” diye konuştu.
Denizlerdeki kirliliğin sadece deniz canlılarını değil, insanları da tehdit ettiğine dikkati çeken Ballar, “Sanayiden kaynaklanan ağır metal atıkları, balıklar ve özellikle midye ve istiridye gibi canlıların bünyelerinde depolanarak besin zinciri yoluyla insanlara aktarılıyor. WHO’nun yaptığı bir çalışmaya göre, Akdeniz’deki deniz kabuklularının yüzde 93’ü maksimum değerden daha fazla dışkı bakterisi içeriyor. Bu da insan sağlığı açısından çok tehlikeli.” dedi. 12/02/2008