• Sonuç bulunamadı

asar Diye sanat hayatına başlıyan Sinan artık düş-manla cengi bırakıyor. Granitlerle, mermerlerle, sa-

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "asar Diye sanat hayatına başlıyan Sinan artık düş-manla cengi bırakıyor. Granitlerle, mermerlerle, sa-"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M İ M A R K O C A S İ N A N Yüksek Mimar Talât Ö&şık

Tarihin her çağında kahramanlığı kadar, dün-ya medeniyetine büyük öiçüde hizmet etmiş yüce Türk soyunun çocuklarıyız. Türk Milleti yaşadığı her ülkede köklü ve üstün bir medeniyet kurmuş, varlığını eserlerile belirtmiştir. Etilerin, Selçuk Türklerinin, Osmanlı İmparatorluğunun eşsiz ve ölmez eserleri, çağdaş milletlerden çok ileri bir sa-nat değeri taşıyor. Bu anıtlar bugünün teknik ve estetik anlamına cevap verecek bir güzellikte ve özellikte yükseliyor. Türk milleti bütün sanat kol-larında zekâ ve kabiliyetinin parlak meyvalarını verirken, bilhassa mimarlıkda, süsleme sanatların-da minyatürler de, çok büyük değerde örnekler or-taya koymuştur.

Renk ve şekil kaynaşmasından doğan zengin dekorları, ruh inceliğini. Türk çinilerinde, halıla-rında nakışlahalıla-rında, sedef kakmalarda, oymalarda, altın yaldız süslerce işlerinde buluyoruz. Çeşitli madenî eşyalar, silâhlar Türk sanat olgunluğunun canlı eserleri olarak karşımızda duruyor.

16 ncı yüz yıl, Türk kahramanlığının, ve sa-natının göklere yükseldiği devir.

Fırat ve Nil kıyılarında Türk sipahilerinin at-ları su içiyor. Tuna boylarmda Yeniçerilerin yalın kılmçlarmın parıltıları sularda akisler yapıyor.

Türk yurdu bir ~güzel sanatlar âlemi olarak

yükse-liyor. Bilhassa Bursa. Edirne ve İstanbulda ıhk bir sanat havası esiyor. 1533 yılındayız. İstanbulda at meydanında İbrahim paşa sarayındaki acemi oğlan-lar arasında aske~likle birlikte dülgerlik sanatına da hevesle bağlanan, ateşli bir gen^ gözü çekiyor. Henüz 22 yaşındaki * bu genç 50 yıl sonra, Türk sanat ve kültürünün siyasî üstünlüğünün, plastik bir destanı olan, yüce anıtlarını göklere yükseltecek mimar Koca Sinanm ta kendisi idi. 1490 yılında Kayserinin Kesi nahiyesine bağlı Ağrnas köyünde doğan Sinan, Abdülmenan ağanın oğludur. Büyük babası Yusuf ağadır.

Yavuz Selim devrine kadar yalnız Rumelinden devrişme çocukları toplanırdı. Artık kudretli Türk ordusuna Rumeli çocukları kâfi gelmiyordu. Ana-doludanda Yeniçeri yetişecek ıgem:|ler toplanmağı başladı. Sinan Anadoludan devşirilen ilk çocuklar-dandır. Yeniçeri olmak için gerekli talim ve terbi-ye ile, ordunun teknik onarma işlerini başaracak

B u k o n f e r a n s S i n a n g ü n ü m ü n a s e b e t i l e A n k a r a d a y a p ı l a n t o p l a n t ı d a s ö y l e n m i ş t i r .

kabiliyetli gençlere, bir çok sanatlar da öğretilirdi. Sinan, İbrahim paşa acemi oğlanlar okulunda dül-gerliğe heves etti. Kıymetli ustalar elinde çabuk, ve büyük gelişmeler gösterdi.

Sinan son yıllarında, çok yakın arkadaşları .nakkaş ve şair Mustafa Sâi Çelebiye, hayatını, elinden hiç düşürmediği pergele benzettiğini söyle-miştir. Bir ayağiyle mesleğine sıkıca bağlanarak öbür ayağilede yine tıbkı pergel gibi dünyayı do-laşıp kendinden evvelki eserlerden faydalanarak görgüsünü, bilgisini artırmak istemişti.

49 yaşma kadar asker olarak Türk ordusunda kılmç oynattı ve rütbeler kazandı. Gençlik çağının ateşli yıllarını sâinin tezkeretülbünyanında şöyle anlatıyor:

Olub Yeniçeri çektim, cafjıyı Piyade eyledim nice gazayı Yolumla, sanatımlc. hizmetimle Dahi akran içinde gayretimle Durştum ta- tufliyet çağından Yetiştim hıci bektas ocağından Rodos ile Belgrada azimet Edip geldik yine sağ ve selâmet Yolumla eylediler atlı sekban, Sefer kıldı Muhaca şahı revan Gelüp oldum yaya. başı niceden Verildi zenberekci başlık hem.

Sinan bu cenlderde, kılıcile olduğu kadar sa-natilede orduya büyük hizmetler etmiş ve büyükle-rin gözünü çekmişti. Vezir Lütfü Paşanın maiye-tinde bulunan Sinan, İran seferinde acele kadırga-lar yaptı. Ve aldığı vazifeyi dikkatle başardı. Ka-nuninin Buğdan seferinde purut üzerinde hiç bir kimsenin kurmağa muvaffak olamadığı köprüyü on üç gün içinde çok sağlam bir şekilde inşa etti. Ha-seki rütbesindeki Sinan, artık her yapı işinde adı anılan bir sanatkâr oldu. Bu cenk dönüşünde, hassa baş mimarı Acem Ali öldü. 1539 da, Sadrazam olan Lütı'fü Paşa Sinana hsssr. baş mimarlığını teklif etti.

Murad edindim olâm tâki mimar Kemalile koyam alemde

asar

(2)

sa-vaşa atılıyor. Sinan Türk mimarları tarafından ku-rulmuş ve bilhassa mimar Hayrettin tarafından yük-seltilmiş mimari prensiplerden faydalanmıştır. Ona kendi üstün sanat aşkını da katarak abidelerini sı-raladı. Biz Sinanm üstün varlığında, onu yetişti-ren sanatkâr üstatları. Sinandan sonra okulunun ölmez eserlerini sıralamakds. devam deen sanat kah-ramanlarını da anarak büyük bir kadirşinaslık gös-terelim.

Sinandan evvel ve sonra Türk sanatı bir bü-tünlük ve olgunluk gösteriyor. Fakat Sinan bunla-rın arasından bir sanat kasırgası, volkanı gibi şah-lanıyor.

îstanbuldan Hindistana, Bağdada, Mısıra, Kaf-kasyaya, Macaristan ovalarına, Adalara doğru ba-kalım. Sinanın ve okuiunun göz kamaştıran bir anıtlar alemi, bir sanat dünyasının göklere yüksel-diğini görüyoruz. Boğazın gönül alan güzel

sahille-rini süsleyen S;nan eseflerine bakınız.

Sabah tülleri halicin üstünden çökülürVen. gü-neş sanat incisi Sülevm^nive'nin temiz mermerleri-ne yüzünü sürmeden yükseltmez Bu koca üstadın her çeşit eserinden birer örnek alıp onu anmağa ça-lışalım.

Tepkapı sa'ay'nda iicüncü Murat köskündeyiz. üstün bir zevk eseri olan sedef, fil dişi ve ba-ğa kakmalı kapılarını açarak içeri girelim. On al-tıncı yüzyılın en 'ncc bir buluşla, süslü şah eserini görüyoruz. Dört köşe bir plân üzerine tertiblenmiş olan bu güzel yapının dört dıvarı, kubbenin baş-langıcın?. kadar bahar çiçekleri kadar zengin ve ca-na yakın çinilerle süslenmiş, bilhassa ocağın etra-fındaki ınavi zeminli çinilerle kemer kavislerinde-ki büyük çiniler ne kadar çekavislerinde-kicidir. Dıvar-lar kubbe ile ne güzel kaynaşmış, köşelerden kub-beve fecis, kam, pervaz ve üst mermer istlaktit-lerle saçakların çekici gölgeleri ancak Sinana yakı-şan bir sanat hüneridir. Ücüncü Murat köşkü 15TO yılında yapılmıştır. İkinci Selim ve Haseki Ayasof-ya hamamları Sina.r-.in güzel ve sanatkârane Ayasof- yapı-larıdır. İkinci Selim hamamını Evliya Çelebi şöyle anlatıyor:

«Köşelerinde müteaddit havuzlar, fıskiyeler ve fevvareler yapılmıştı. Şadırvanların, ku"nalarm lülerleri ve hamam tasları altın ve gümüşten idi. Bazı kurnaya bir lüleden hem soğuk hemde sıcak su akıyordu. Döşemeleri kıymetdar taşlardandı. Kubbelerinde olan billûr ve neceflerin şulesinden hamam nura boğulurdu Halvetlerinde altm ve gü-müş işlemeler vardı. Şarka açılan pencerelerden Üs-küdar ve Kadıköy sahilleri görünürdü.»

Şimdide Büyük Çekmece köprüsünü inceleye-lim:

Kcca taş kitlelerden kurulan dört yüzyıllık Si-nan köprüsünden geçiyoruz. Çekmece gölünün Mar* marayla birleşen ağzında kurulmuş olan bu köprü bir sanat harikasıdır. Yaşma rağmen hâlâ

tazeliğin-den, güzelliğinden bir şey kaybetmemiş. Birbirine ekli dört parçadan kurulmuş çekmece köprüsünün ikisi sahile bağlanmıştır. Beş büyük ayağa otu-ran köprü yirmi altı gözdür. Temel altma beş met-reden aşağı olmamak üzere şahmerdanla kalın ka-zıklar çakılıp aralarına kurşun akıtıldığım öğreni-yoruz. (Her gözü kelıkeşan asa semaya ser çekmiş, kavsi kuzahdan nişan verir. Hep traşide musaykal, mücellâ taşla bina olunmuş bir cesri kavi idi.)

Büyük çekmece köprüsü bugünün köprücülük fennine meydan okuyan bir yapılışta ve gönül ok-şıyan çalımda göğsümüzü kabartan yüce bir eser-dir. Köprü 114 yük ve 73850 akçeye mal olmuştur. Şair Hüdai köprünün bittiğine şu mısralarla tarih düşürmüşdür.

(Eyledi kâmil, Süleyman köprüsünü Sultan Selim) Yıl 875 - 1567. Kanunî Süleymanm kudretli veziri Sokullu Mehmet Paşanın, Sinana yaptırdığı bir çok eserlerle yurdun güzelleşmesinde ve ima-rında payı vardır.

Bu eserlerin en olgunu Lüleburg=zdaki Sokul-lu abideleri manzumesidir Sinan burada güzel bir cami ile b'rlikte çok büyük bir kervansaray, ha-mam. medrese ve bir çok dükkânlardan ibaret çar-şı yapmış, Ergene suyu üzerine dokuz gözlü bir köprü kurmuştu. Kervansaray ile cami girişleri, karşı karşıya yapılmış ve iki giriş dört kemerin üzerine oturtulmuş bir kubbe ile birbi-ine bağlan-mıştır. Halk arasında bu kubbe nikâh kubbesi adile anılıyor? Cumhuriyet devrine kadar; Lüleburgaz-da düğün alayları çarşı caddesinden ve kubbenin altından geçer, tam kubbenin altma gelince damat tabancasını kubbeye boşaltır ve sonra karı koca bu kubbenin altından geçrnezmiş. Sözde bu geleneğe uymavanlarm cocuğu olmazmış'. Bu sebeole bu kub-be hararı bir halde durmaktadır. Lüleburgaz ker-vansa-ayma büvük kapıdan girilince 150 odadan ibaret büyük bir yapı gözü çeker. Ayrıca harem kısmı ve ahırları vardı. Birde deve ahırı bulunu-yordu. Bu kervansaraydan maalesef bugün bir eser kalmamıştır. Evliya Çelebi seyahatnamesinde Lüle-burgazdaki kervansaray şöyle anlatıyor: (Kapının önünde akşamları, nigahban dedikleri kervansa-ray kapıcıları toplanır mehterhane çalınarak kapı merasimle kapanırdı. Kapıcılar vakıfdan kandiller yakıp kauı dibinde yatarlardı. Eğer gece yarısından sonra misafir, yolcu gelirse kapıyı açıp içeriye alır lar yemek çıkarırlar, fakat cihan yıkılsa içeriden dışarıya bir insan bırakmazlardı. Kervansarayda misafir olanların cümlesi kalkdıktan sonra yine mehterhane çalar herkes eşyasını malını, bir nok-san va-mı yokmu d'ye muayene ederdi.

Hancılar, dellâllar gibi bağırırlardı:

(3)

üze-rine kapının kanatları açılır, hancılar yolcuları se-lametlerler ve nasihat ederlerdi. Yollarda galfil git-men, bisat gaybetmeıı, herkesi refik etgit-men, yürün Allah asan getire.

Kervansarayın demir kapısının kemeri üstünde karahisarî kulu lıattet Hasan Çelebinin şu yazısı okunur.

«Bu Kârbansa.rayda gelen oldu hep revan» Yıl : 927 - 1564 On altıncı yüzyılda İstanbulda şiddetli su sı-kıntısı çekiliyordu. Yaz günlerinde bir at yükü su on beş akçeye bulunamıyordu. Halk kuyu suları

içi-yordu. Süleymaniyenin inşaatile uğraşan Mimar Si_

nana Kanunî Süleyman bu su işini de başarmasını emir etti. Sinan kâğıthane sırtlarında incelemeler yaptı vadileri gözden geçirdi. Eski Bizans su yolla-rını buldu. Son olarak kâğıthane menbalarmı Is-banbula getirmeğe karar verdi. Hava terazileri ile suyun basma kuvvetini hesap etti. Lülelerle suyun mikdarmı ölçtü. Uzur. su yollarından başka beş yüksek kemerle büyük toplama havuzları yaptı. Kaynakların y-nında bent kemeri vardır. İkinci ke-mer Muğlava keke-meri üç kat olup yalnız temeli on üç buçuk metre derinlikte, uzunluğu kırk sekiz metre yetmiş beş santimdir. Uzun keme-; 15 metre yüksekliğinde ve 915 metre uzunluğundadır. Güzel-ce kemer bir kaç büyük kemerden kurulmuştu. Dördüncü kemer müderris köyü yanında Müderris kemeridir. Sular büyük havuzdan bölümlere ayrı-lıyordu. Havuzların, kemerle-in ve tesisatın korun-masına o civardaki üç köyün halkı memur edilmişti. Kemerler civarında bir koruluk yetiştirilmişti. Bü-tün tesisat 40.263.000 akçeye çıkmıştı. Su evvelce

at pazarındaki kıvk :eşmeye getirildiğinden bu

su-lara kırk çeşme sular: denmişti. Sinan suyun boşa akmaması için burma lüler icad etti.

istanbul halkı, güzel camilere ve suya kavuş-turan Sinanı her yerde saygı ile anıyordu. Artık

«pesendidei cihan, mimari biakran Koca Sinan ağa» olmuştu.

Güzel Ankarada Sinanın biricik eseri Cebeci civarındaki Cenabı Ahmet Paşa camiîdir. Kaynaş-mış zarif parçalardan kurulmuş bu sağlam ve şirin yapı, güzel, süslü, kemerli üç kubbeli son cemaat yeri ile uzkatan cana yakındır.

Sinanın yanında yetiştirdiği ve sanatlarına kıy-met verdiği, yapıcı, süslevici ve yazıcı

sanatkârla-rın çokluğu ile bu erişilmez eserleri başardığı anla-şılıyor.

Sinan kabiliyet gördüğü gençleri teşvik ederdi. Bir gün sarayın has bahçesinde sedefkâriler halife-si Mahmet kalfa ile tanıştı. Bu gencin yaptığı işleri beğendi, onu teşvik etti işte bu genç, Sinanın iki talebesinden, yeni camiîin mimarı Davut ağa ile Dalgıç Ahmet çavuştan sonra hassa baş mimarı ola-cak ve Sultan Ahmet camiini yapaola-caktı. Sinan mi-marlık sanatının bütün inceliklerini eserlerinde toplamakla okulunu kurmuş bulunuyor.

1 — Eserlerinin yerlerini sekmede, etrafının tanziminde başarı göstermiş park, bahçe ve yeşil sahalarla yapılarını süslemiş ağaca kıymet vermiş-tir.

2 — Güzelliği yapının kuruluş kıymetlerine za-rar vermeden bunların kaynaşmasından yaratmış-tır.

3 — İnşaatı en ince kısımlarına kadar düşüne-rek tertiplemiştir.

4 — Süsü yerinde kullanmıştır. Işık binanın değe-ine yakışır bir şekilde tevzi edilmiş, detaylar esas yapı ile bir ahenk teşkil etmiştir.

5 — Her eserinde bir yenilik, olgunluk ve bü-tünlük gözü çeker.

6 — Ayasofyadan büyük kubbe yapmak eme-lile Selimiyede azminin ve sanat üstünlüğünün bir şaheserini ortaya koymuştur. Eserlerinin özü ile, ta-mamlayıcı yapıla~ı beraber düşünmüştür.

7 — Süleymaniyede binanın yan cephesine in-san mikyasında savaklar koyarak bu ölmez eserin mikyasını kitleye çizmiştir.

8 — Yer yüzünde kubbe ve yarım kubbelerden kurulmuş en. ahenkli slüetler yaratmak sanatını göstermiştir. Bugün bu vasıfların hepsini ayni za-manda sinesinde toplayan yüzlerce eserler bulun-madığına göre Sinan dünyanın en büyük mimarla-rından biridir sonucuna varıyoruz.

Sinan görüşü kuvvetli bir şehirci, köprücülük ve suculuk fenninin esaslarını ortaya koyan bilgin bir mühendis, teknik, sanat ve estetiği eserlerinde toplayan ve kaynaştıran hayali ve ruhu zengin ra-kipsiz bir mimardır.

Geliniz şimdi Sinanı görlelim: Uzakdan görü-nüşü güzel, yakından duruşu heykelleşmiş ve gö-nül alan, içersi rahat, aydınlık ve cana yakın, .genel kuruluşu olgun, Türk gücünün, Türk sanatının, Türk ruhnun senbolü yüzlerce anıtlar.

Referanslar

Benzer Belgeler

ifüz idyopatik iskelet hiperostozu DISH spinal, paravertebral ligaman ve kasların, dejeneratif, travmatik veya enfeksiyöz sebepler olmaksızın ossifikasyonu ile karakterize kronik

Nasal type extranodal NK/T-cell lymphoma (ENKTCL), previously known as lethal midline granuloma is a rare type of lymphoma that typically causes destruction of the midface.. The

LOVE (feelings, poetry1, music...) and SOUL (life, motion, SEMA...) it is not possible to find these three components so tightly joined, thus supplement­ ing each other in thought

Ne yapacağı­ mızı bilememezlik yüzünden büyük b ir şaşkınlık içindeydik.. T am o sırada, ikinci bir irad e

Dünya sanat tarihinin en başta gelen anıtlarından olan Ayasofya, İstanbul’un da görünümüne damgasını vurmuş olan bir eski eserdir.. İlk yapıldığında bu

Irak ’ta "Kasaidi Muhtar-ül Meşher ül - Türk-ül Muasır”, yani Çağdaş Türk Şiirinden Seçmeler kitabını bıraktım.. (Türkmen Türkçesinde ‘bıraktım

Olma­ yacak şey istemem, onun için hayal kırıklığına uğramadım; o, insanı çok sarsar.. Emekli olduktan sonra kendimi bırakmayacağım