• Sonuç bulunamadı

H. Alâaddin ve Türk Rönesans mimarları üzerindeki tesirleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "H. Alâaddin ve Türk Rönesans mimarları üzerindeki tesirleri"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T a r i h k ö ş e s i

H. A l â a d d i n ve Türk R ö n e s a n s mimarları üzerindeki tesirleri

(

Y a z a n : M i m a r Ş a h a b e d d i . n

Üç Şeref eli (Edirne)

(Edirne Rehnüması S. 3 6 / 4 0 Edirne 1 9 2 0 ) naının-daki eserinde bu hatayı bilmiyerek işlemiştir. Pek kısa işaretlerle o n d a n bahsetmiştir. Fakat bu zikir, vesikalarla teyid edilmiş o l m a k t a n çok uzaktır- Mi-mar N e c m e d d i n E m r e (MiMi-mar Mecmuası No. 2 / 3 . S. 6 4 8 6 İstanbul 1937) de yazılmışları bir d e -fa d a h a tekrar etmekle ikti-fa etmişlerdir. Diğeı ta-r a f t a n hiç bita-r san'at mecmuasında, hiç bita-r T ü ta-r k Teta-ra- Tera-cüm ahvalinde m e y d a n a konulmayan bu şahsiyet etrafında A v r u p a ve T ü r k m e m b a l a r ı n d a okudukla-rımla, A n a d o l u ve E d i r n e d e yapdığım eserlerde gör-düklerimi, bulduklarıma ilâve ederek ondaki bu de-ğeri bildirmeğe çalıştım.

Bütün bu vesikalar, onu Türk mimarlığına o k a d a r büyük bir ölçüde bağlıyor ki, insan bu mev-cudiyet ö n ü n d e yalnız küçüldüğünü hissetmektedir. X I V üncü asırda kurulmuş bu mektebin müessisin-den bahsederken bütün teferruatile tesbit etliğini b u r a d a iddia etmiyorum. Çünkü, bu uğurda sarfet-tiğim bütün mesailerim beklediğim zengin fırsatları bana v e r m e k t e daima kıskançlık göstermiştir. O yüz-den şimdilik ufak hatlarla onun yalnız pek küçük bir müsveddesini sunuyorum.

Mimar Şehabeddin Mimar Haci Alâeddin v e Türk Renesans Mimarları

üzerindeki Tesirleri

T ü r k ısan'at tarihinin işlenmemiş sahifeleıin-den birini Konyalı Haci A l â a d d i n dolduruyor. Klâ-siklerden sonraki T ü r k mimarlığnın m e k t e p sahip-leri arasından onun da büyük bir mevkii ve çok kuv-vetli bir varlığı vardır. F a k a t ne acıklıdır ki, bir çok s a n ' a t k â r l a r h a k k ı n d a olduğu gibi bu zavallı büyük san atkâr d a ihmal edilmiş ve yılların lâkay-disi içinde adı kaybolmuştur. İşte bunun içindir ki, şimdiye k a d a r hiç bir san'at müdekkiki onun kim ol-duğunu ve san'atte nasıl bir mevki işgal ettiğini ara-m a ğ a lüzuara-m görara-meara-miştir.

Halbuki, Hacı A l â a d d i n büyük bir mimardır. Bilhassa H o n y a , Bursa mekteplerini takip eden ü-çüncü T ü r k mimar mektebi d o ğ r u d a n doğruya onun adını taşımaktadır ki, Sinan, hayrettin, ve Musa us-talar bu mektebin çıraklarıdır. Binaenaleyh, T ü r k rönesans mektebini tesis edenlerin başında onu say-m a k doğru olabilir. Fakat, onun bu varlığından ha-b e r d a r olmıyanlar onu herhangi ha-bir kalfa giha-bi hatır-latmak istemişler ve yanlış hükümler vererek bu iş-teki vukufsuzluklarını isbat etmişlerdir.

(2)

Burada onun hususî hayatına dair verilmiş ma-lûmat yanında, eksik kalan san'atına temas etmek is-tiyorum. San'atkârın mektebi, yapdıklarının tesirleri pratiklerine ( t a t b i k a t ) dair ve san'at b a k ı m ı n d a n gördüklerini ihtiva ediyor. Artistin bütün faaliyeti klasiklerle, Rönesanscılar arasında bir devre yapmış-tır. Bu mutavassıtlık yalnız eski form ve ideyi oldu-ğu gibi nakletmekten ziyade bilâkis, mevcut mima-riyi pek hususî bir sistem içinde ileri doğru sevket-miştir. Meselâ: Muasır olduğu âbide tekniği üzerine ufak bir bakış yaparsak bu hususta onun oynadığı rolleri tesbit etmek m ü m k ü n d ü r . İlk pratiklerine da-ir Bursa mektebi içinde muhtelif binalara tesadüf e-diyoruz ki, bu mevcudiyet onun E d i r n e d e n evvel başka yerlerde faaliyet izlerini belli ettirmektedir.

A c a b a , onun Edirnedeki tiplerine k a d a r , cami forumları nasıl bir şekil veriyorlardı? Hiç şüphe yok-tur ki, Bursa ve havalisinde kurulan ilk misallerde Selçukilerin düz ve bazan kabarık h a t l a r d a n mürek-kep masif gövdeler, yeni taş ocakları yanında, yeni bir araştırmayla karşılaşıyordu- Selçukilerinseyrek

tatbik ettikleri kubbeli saha mimarisi m ü t e a d d i t kub-belerle g ö v d e y iyukarıdan k a p a m a ğ a çalışıyordu. Satıh f o r m düz hatların yanında tamamlayıcı ikinci köşeli hatları kullanmak gibi, basitlikten m ü r e k k e b e doğru ilk adımları teşkil ediyordu. Meselâ: Bursa devrinin bütün örnekeri, bu değişmenin ayrı ayrı pratik şekilleridir. Bütün bu izler, bize Hacı A l â a d -din tekniğinin batıda d e v a m eden K o n y a mektebi-nin organ ve idesinden olduğunu izah e t m e k t e d i r ki, bununla biz onun ilk san'at faaliyetlerinin taşıdıkları tesirleri elde ediyoruz.

Bu mevcudiyetler üzerine şunu d e m e k m ü m -kündür. Hacı A l â a d d i n d a h a Edirnedeki faaliyetine b a ş l a m a d a n önce bu tekniği batı A n a d o l u d a tatbik ediyordu. Elimizdeki muhtelif zengin misallerde bu uğurda bize yardım ediyorlar. Diğer t a r a f t a n âbide-lerde rastladığımız teknik elemanları hükümlerimi-zin doğru olabileceğini temin etmektedirler. Binaenaleyh, san'atkârın ilk faaliyet zamanlarının A n a d o -luda geçmiş olması pek kabildir. E d i r n e d e bıraktık-ları eserlerse m ü t e m m i m vesikalarla onun san'atının olgun bir devresini teşkil ediyorlar. San'atkârın bu yüksek faaliyetleri kendini X I V üncü asrın başlangı-cına doğru gösteriyor. Herhangi bir surette onu bu tarihlerde E d i r n e d e buluyoruz. D a h a öncekilerinde yalnız tekniğiyle karşılaştığımız halde bu ikinci faa-liyetlerde fazla olarak d o k ü m a n l a r da vardır.

(3)

M u r a d i y e ' n i n kesimi

Üç Şerefelî (Edirne)

A l â a d d i n ' i n Ulu Cami sistemini başka esaslar dahi-linde adaptesile başlıyordu. İlk tiylerdeki, küçük öl-çü sahada ve gerek onu k a p a m a ğ a vasıta olan kub-belerde büyük ve geniş bir tahavvülü husule getiri-yordu. Meselâ: Eşrefoğlu, Ulu C a m i ' d e gördüğü-müz k u b b e adetlerini Edirne tipi ile daha büyük bir sadelik ve mikdarca sayısını b ü y ü k g ö v d e d e dokuza çıkarıyordu. Bu hal bize Türk mimarisinde k u b b e inşaatının pek yeni buluşlara yol açtığınj göstermek-tedir. Bilhassa, bu sistemin m u a h h a r composition'-larda geniş surette, ufak bir tahavvüle d e v a m ettiril-diğini görüyoruz.

Bu sistem ( 1 4 0 3 ) de başlayan ve ( 1 4 2 1 ) de ikmâl olunan eski Muradiye yahut Ulu Cami'i adını taşıyan bir âbideyle başlıyordu. Burada bütün terkip çok sade bir compositionu veriyor. Muhtelif k u b b e -leri ihtiva eden d a m sathı, altta m u r a b b a ve

mus-tatil direklerle, meselâ: yalnız Manisa'da yuvarlak bir f o r m a geçmektedir Burada Ulu C a m i tipinde merkezi aksa düşen kısmı eskiden açık üstlü ol-ması çok kabildir. O r a d a çeşmenin bulunduğu yeri

teşkil ediyordu. S o n r a d a n örtülmüş bir karakteri vermektedir ki onun ikinci ve d a h a eski bir benzeri Selçukîlerin Beyşehrindeki bir camiindedir. Diğer eşlerini Kahire camilerinde tatbik etmişlerdir. Ediı-nedeki orta k u b b e bağlamaları camide pek hususî bir hal arzetmektedir. Kubbeler, büyük yanlarda ekseriyetle 1 3,00 m. ye k a d a r bir irtifa veriyorlar. Formları umumiyet üzere yarım yuvarlaktan, mü-rekkep altı yan kubbeyi teşkil ediyorlar.

Bilhassa, b u oyuklardan k u b b e üstüne isabet eden k u b b e construksiyon'u pek sadedir ki, zikzak bir b a ğ l a m a üzere inşa etmişlerdir. A y n i tarz-daki k u b b e pratiklerine çok sık olarak ölçü tahav-vüllerile Keluk bin Abdullah'ın eserlerinde tesadüf etmiştik. O n u n sonraki yıllardaki tatbikeri Bursada bulunuyor ki ( 1 4 2 1 - 1 4 5 1 ) tarihli bir Osmanlı

ca-mi'indedir- ıBütün yapı, pek ciddî bir tesir altında-dır. İnsanın ummadığı birçok muvaffakiyet izleri o-r a d a gayet açık ve ağıo-r başlılık içindedio-r. H e o-r h a l d e , beyaz bir fon üstündeki koyu siyah yazılar d a h a sonraki zamanların mahsulleridir. Ağır tesirler, dış hallerde de ayni kuvvette tesirlerini icra ediyorlar.

İki minareden bir şerefeli küçük minare ilk in-şaata aiddir. İkisi iki şerefelidir ki 1800 tarihlerini bulmaktadır. İç sahada 2 1 1 6 m. büyüklük vardır. Dış kapı üzerindeki taşta A r a p ç a bir beyit vardır.

(4)

Bulgar-lara m a l e t m e k istiyor. Halbuki, gerek ısalıa intihabı, gerek kapıdaki büyük aks tamamile T ü r k t ü r . Bu uğurdaki ihtimaller hiç bir vakit kabule şayan değildir. Bu nevi d u v a r işçiliğine Selçukîlerde ve Os-manlıların Bursa- İzmir örneklerinde d a i m a tesadüf ediyoruz ki bu b a p t a yürüttüğü hükümlerin d o ğ ı u -d a n -doğruya bir yalan ol-duğunu isbata kâfi vesika-lardır. Camiin adı ilk önce Çelebi M e h m e d buyru-ğiyle (Süleymaniye) imiş bilâhara bu adı Ulu Ca-mi'e çevirmişler ve üç şerefelinin inşasından sonra Eski Cami demişlerdir. Yanındaki medreseyle Ca-miin projesini Konyalı Haci A l â a d d i n yapmıştır. İb-rahim oğlu Ü m e r kalfa olarak yanında çalışmıştır.

San'atkârın müteakip yıllardaki pratikleri, o-nuıı emin ve olgun adımlarla terakkiye doğru hare-ketlerinin misalleridir. Bilhassa, bu m e y a n d a âbide-vi idenin kuvvetli surette inkişafını fark ediyoruz. Meselâ: Ü ç şerefeli, artistin bu v a d i d e kabul ettiği kat'î bir f o r m u n u n iyi bir netice vermiş mahsulüdür. H e r h a l d e , bu yıllarda onu birçok tatbikatında b r a n -şını tayin etmiş bir m e v k i d e buluyoruz. Teori ve pratik gibi, iki büyük muavin eleman san'atkârın kat'î ve coşkun istekleri ö n ü n d e ona mal olmuş bir şekildedir. O, bu â b i d e d e bütün yüksek dileklerini muhtelif y ö n l e r d e n t a m a m göstermek şartile bu işte olgun bir k a f a ve zengin bir pratik mevcudiyetine sahip olduğunu irae etmeğe her zamanki gibi kadir bulunuyor. Birinci ve hattâ d a h a zengin bir derece ile Hacı A l â a d d i n bu eserini d e bü-yük m u v a f f a k i y e t içerisinde ortaya koyuyor. Ben öy-le diyorum ki bu eser, onun o yallara k a d a r başar-dığı eserlerin san'at ve teknik y ö n ü n d e n en olgu-nudur. A c a b a san'atkâr böyle bir tecrübeyi birinci d e f a mı y a p ı y o r d u yani onun bu pratikdeki m u v a f -fakiyet sırrını herhangi bir tesadüf mü temin edi-y o r d u ? Haedi-yır, bilâkis o bu neticeedi-yi b u l m a k için b h çok tecrübeler yapmıştı. İşte bir gaye etrafındaki yılmaz ve kat'î, nazarî ve amelî bilgileri onu bu m u v a f -fakiyetli ve yüksek idesine kavuşturmuştu. O inanı-yor ve biliinanı-yordu ki kendisinin yürüdüğü yolda onu mutlak surette bir neticeye bağlıyacaktı. İşte, müte-m a d i y e n y o r u l müte-m a d a n çalışmüte-mak onu aan'attaki 'bu yüksek mevkie eriştirdi. Bu buluş ve tecrübe m a h -sulleri T ü r k rönesansının muakipleri üzerinde bü-yük tesirler y a p m a k t a n hali kalmamıştır. O n u n bu uğurdaki son çabalamaları üzerinde durabiliriz ve mimarî b a k ı m ı n d a n değerine ait mütalâalarımızı söy-lemeğe d e v a m edebiliriz.

( 1 4 3 8 - 1 4 4 0 ) bu muvaffakiyetli e;erin ortaya konulduğu yılları veriyor. Hacı A l â a d d i n , yalnız ide-sindekı m u v a f f a k oluşunun olgun mahsullerini gör-mekle kalmıyor, ayni z a m a n d a hayatının en acele ve dokunaklı günlerini yaşıyordu. Pek dinç bir hal-d e san'at hayatına ve san'atkârlar kafilesine iştirâk eden bu büyük a d a m yürüyemiyecek bir halde

sıh-Eski C a m i (Edirne)

(5)

f

-P ^ I o I m i

İ M ^ S g S y n y i î k ^ H İ İ L L ' -« i s ı i f ' l İ İ İ S ^ S I m l ğ r . Üç Şerefeli'deıı d u v a r t a f s i l â t ı Eski C a m i (Edirne)

hatinden olmuştu. O, bu eserini san'at yolunda kay-bettiği meflûç vücudunun son sarfettiği enerji kuv-vetlerile nezaret ve kontrol ediyordu.

Yaptıranı Yıldırım oğlu Mustafa Çelebi olan üç şeıefeli, Evliya Çelebi'ye göre ikinci Murad'in gününde sona eriyor. T i m u r t a ş oğlu A l û n d adındaki kimsenin görücülüğü altında yaptırıldığını yazıyoı, halbuki, tarihî vesikalarda paşanın bu a d d a bir oğlu olduğu kayıtlı değildir. İzmir'in zaptında ele geçeıı 7000 kesenin sarfedildiğini işaret ediyorlar. İnşaat tam on sene d e v a m etmiştir.

Camiin açılışında adı Yeni Muradiye diye söy-lenmiş sonra Yeni Cami olmuş ve o n d a n sonrasını üç şerefeli biliyoruz. İç saha yüzü 2 0 0 0 m2 d e bir mustatille geniş poyraz kenarına ikinci bir mustatili eklemiştir ki birincisinden daha büyük bir sahayı tutuyor. İlkin ortası büyük bir kuvve ve y a n l a r d a iki-şerden dört küçük kubbeyi ihtiva ediyor. O r a d a eski sistem halleri yeni bir buluş tesiri

altındadır-Meselâ: O z a m a n a k a d a r ufak mikyaslardaki kubbeler ve ölçüleri birdenbire 2 5 i ğa fırlıyor. Ke-merler ve kubbeler de yeni ölçüler dahilinde sureti haller vardır. Bilhassa, b ü y ü k kapı istilâktitleri en ince zevk işleridir. İkinci mustatil arkadlı bir avluyu teş-kil ediyor ki etrafta yuvarlak ve basık on sekiz kub-besi mevcuttur. Buraya şadırvanı (1 176) da yapı», lan bir o n a r m a da ilâve etmişlerdir. Damını örten tahta çatıyı ( 1 9 1 8 ) d e kaldırmışlardır.

Birinci mustatille ikincisinin bitişik hattı uçla-rında iki minare ve ikinci mustatilin doğu ve batıya isabet eden uçlarında d a h a iki mnaresi vardır ki topu dört m i n a r e d e n ibarettir. Doğudaki minare üç şerefeli ve en kalınıdır. Camie üç şerefeli denmesine sebep bu olmuştur. Osmanlı minare tiplerinin en ka-rakterlisi ve yükseğidir. Boyu 70 m. dir. A y n i istika-metteki ikinci minareye Edirneliler Baklavalı mina-re diyorlar, iki şemina-refe üstündedir. Üçüncü minamina-re Şişhaneli adını taşıyor. D ö r d ü n c ü Burmalı Minare a-dındadır- ( 1 8 3 5 ) de yıldırım düşmüş ve şerefeden üstünü yıkmıştır. Camiin içi pek nefis nakışları ha-vidir. Boyaları yetmiş deveyle İrandan getirdikleri-ni ve Magetirdikleri-ni adında bir ressamın nakışlarını işlediği-ni Evliya Çelebi yazıyor. H a r e m d e k i kubbelerin na-kışları o z a m a n d a n kalmadır. Öbürlerini s o n r a d a n işlemişlerdir. Eskileri yanında pek az kıymetleri var-dır. Bilhassa, mihrap tarafında olanları b u r a d a bü-yük bir aciyle işaret etmekliğimiz lâzımdır.

(6)

zam a n d a yapı idesi itibarile de pek yüksek b a ş a r zam a -ları müjdeliyor. Biz o r a d a halleli tiplerden tamamile ayrılmış yeni bir idenin yeni f o r m d a teşekkül ettiği-ni farkediyoruz. Bu uğurdaki muvaffakiyetin orga-nını yalnız Hacı A l â a d d i n adına kaydedebileceğiz. O n u n Bizans sınırları yakınlarında teşekkül etmiş yeni mimari idesi ve tipleri çırakları R ü s t e m ( 1 4 0 0 ) Musliheddin ( 1 4 3 4 ) , Ş e h a b e d d i n ( 1 4 3 5 ) , M e h n ı e d ( 1 4 4 7 ) , ibrahim oğlu Ö m e r Bursa ve Edirne âbide-lerinde pratiğe geçirmişlerdir.

Bilhassa onların haricinde kalmış d a h a birçok-ları üzerinde bu kuvvetli izleri geniş ölçüde takip et-mek m ü m k ü n d ü r . Meselâ: Rönesanscı m i m a r l a r d a n Eski S i n a n ' d a Fatih camiinde ( 1 4 6 3 - 1 4 6 9 ) , Murad, Edirne Bayazidinda ( 1 4 8 4 - 1 4 8 9 ) , oğlu H a y r e d d i n d e Beyazıd camiinde ( 1 4 8 9 - 1 5 1 2 ) ve üçüncü bü-yük S i n a n ' d a ( 1 5 6 6 - 1 5 74) d e Selimiyede buluyo-ruz. Binaenaleyh, bütün bu izlerin membalarını Bi-zans mimarisinden ziyade d a h a önce E d i r n e d e tees-süs eden bir faaliyetin doğurduğu cereyanlarda ara-m a k lâzıara-mdır ki onu da ben yalnız ve yalnız olarak Hacı A l â a d d i n ' i n üç şerefelisinde buluyorum Y u k a -rıda işaret ettiğimiz gibi, T ü r k rönesanscılarının eser-lerini tetkik edecekler ve onlardan bahsedecekler ö-bürlerinin ö n ü n d e bu büyük Konyalı mimarı hatırla-yacaklar ve onu meçhul kalmış yüksek mevcudij'eti ö n ü n d e yalnız hürmet ve sevgiyle ustalarını anacak-lardır. Ben onu böyle b u l u y o r u m ve öyle iddia edi-y o r u m .

Hacı A l â e d d i n ' i n eserlerini şöyle tasnif edebi-liriz: 1 3 8 9 / 1 4 0 0 Ulucami (Bursa) 1 3 8 9 / 1 4 4 6 Muradiye » » » Misafirhane » » » Medrese » » » İmaret » » » Ev » » » Türbe » 8 0 2 / 1 3 9 9 Küpeli cami ( E d i r n e ) » » Yıldırım » » 8 3 7 / 1 4 3 3 Eski cami » 8 3 9 / 1 4 3 5 Muradiye camii » » » Darülhadis » 8 4 1 / 1 4 4 7 Ü ç şerefeli cami » 8 2 5 / 1 4 2 1 Gazi Mihal camii » 8 4 0 / 1 4 3 6 Kirazlı cami -» 8 3 2 / 1 4 2 8 Şah Melek Paşa mescidi »

» » Şah Melek Paşa camii » 8 3 5 / 1 4 3 1 H o c a ivaz Paşa mescidi »

» » H o c a İvaz medresesi » 8 2 5 / 1 4 3 6 Gazi Mihal köprüsü » » » Gazi Yıldırım köprüsü » 8 1 3 / 1 4 1 0 U ç şerefeli h a m a m ı » 8 0 3 / 1 4 0 0 Muradiye h a m a m ı » 8 0 5 / 1 4 0 2 Saray-ı-cedid »

. •. i . -A

Eski C a m i Cephesi 8 4 0 / 1 4 3 6 U m u r bey mescidi » 8 4 4 / 1 4 4 0 Mezit bey Camii » 8 8 7 / 1 4 3 3 Mevlevihane »

» » Medrese » » » M e k t e p » 8 4 5 / 1 4 4 2 Mezit bey hanı »

8 3 5 / 1 4 3 5 T a h t a kale hamamı » 8 4 4 / 1 4 4 1 T o p kapı h a m a m ı » 8 5 0 / 1 4 4 6 Ergene köprüsü »

» » Balaban paşa camii » 8 4 7 / 1 4 4 3 Emir çavuş camii » 8 4 5 / 1 4 4 1 B a b a demirtaş mescidi »

Bir köprü S> Hisar camii ( A n k a r a ) 8 1 4 / 1 4 1 2 Gazi İbrahim mescidi ( E d i r n e )

8 4 0 / 1 4 3 6 Şehabettin Paşa camii » 8 4 5 / 1 4 4 2 Ferit bey h a m a m ı » 8 2 5 / 1 4 2 2 Gazi Mihal h a m a m ı »

Halil Paşa hanı » Eski Bedestan » Gazi Mihal imareti » Mezid bey » » Balaban Paşa » » Saruce Paşa camii » Acemi oğlanlar kışlası »

A b d i l v a s medresesi »

V e s i k a l a r :

H. A b d u r r a h m a n Çelebi, «Enis-ül-mesamerin» Viyana Millî Kütüphanesi No. 1052.

A. M a h m u d Ağa, Edirne tarihçesi İstanbul A. Emiri Kütüphanesi.

A. Ali Ağa, «Edirne Tarihi» Dr. R. O s m a n Kütüphanesi.

A. Bâdi «Riyazy beldei Edirne» Edirne Selimi-ye kütüphanesi.

Şevket, «Edirne Salnamesi» 1 308, 1309, 1317 seneleri.

R. Osman, «Edirne m a h k e m e s i n d e eski kayıt-lar».

(7)

R. O s m a n , «Edirne hamamları» Paşa ili gaze-tesi No. 41, 43, 45, 46.

R. O s m a n , «Edirne saray-ı h ü m a y u n ve kasırları). N. E m r e «Türk Mimarları» İstanbul Arkitekt 1937 No. 3, S. 86.

N. E m r e «Türk Mimarları» İstanbul Arkitekt 1937 No. 2, S. 54.

Beşir Çelebi, «Menakil medinei Edirne» A. Sü-heyl Kütüphanesi.

Ruhi Çelebi, «Edirne tarihi» Berlin Prusya Kü-tüphanesi No. 82 I.

(Sahaıf-ül-ahbar) cild 3, S. 308.

( K u n h ü l - a h b a r ) rüken 4, Cüz I, S. 2 2 1 . Kuldestei riyaz irfan ve vefiyat danişveran na-diredan S. 35.

Sururî mecmuası İstanbul 1299, S. 185. Lûtfi Paşa tarihi, İstanbul 1341, S. 88. S a d e d d i n , Tacüdtevarih, cild I, S. 4 0 1 . M. Tahir, Osmanlı müellifleri cild 3 İstanbul 1923. '•"

t , »

-A. Kemaleddin, ( T ü r k mimarîsinde merkezî k u b b e inşasının tekâmülü) memleket gazetesi 1919.

Evliya Çelebi seyahatnamesi cild 3, İstanbul 1888, S. 4 8 2 .

Cevheri tarihi İstanbul 1874.

H. M o r d t m a n n , Enzyklopedie des İslâm 11

Band, S. 34.

H. M o r d t m a n n , Mitteilungen fur Ösmanıscher Geschichte H e f t I, Band II Wien 1924.

H. M o r d t m a n n , Augsburger Allgemen Zeitung 29 Juni 1875, N. 180. S. 2 8 8 / 2 2 9 .

J. V. H a m m e r , Geschichte des Osmanischen Reiches Band II, Pest 1828, S. 2 8 8 / 2 9 9 .

G. Yakub, Der İslam, III Band, Strassburg 1912, S. 359.

G. Kurlitt, Orientalısches Archiv I Band, S. 54, Lein-zig 1910.

O. Reuter, W a s m u t h Lexikon der Baukunts I Band, S. 47, 4 8 Berlin 1929.

F. Babinger, Ostasiatische Kunts II Band, S. 3 4 / 4 1 Leipzig 1924.

F. Babinger, Osmanische Geschichte sıhreiber und ihre W e r k e S. 320 Leipzig 1927.

Tarihi Osmanî encümeni mecmuası N. 47, S. 306 İstanbul 1910.

H. Die Kunst der O s m a n e n 61 B a n d S. 24ı Leipzig 1922.

D. Kantenir Geschichte des Osmanischen Re-iches H a n t y 1745, S. 158, 239.

F. F. Giese Altosmanischen a n o n y m e n Chroni-ken F. Teil Breslau 1922, S. 100.

O. Nuri, Edirne Tarihi S. İstanbul 1940.

jfaı„ i r Oı- !,Gv ,1 • ı tAij ,-s

Referanslar

Benzer Belgeler

Güneri 59 • A mountain Hotel and vvinter sports centre at Saklıkent (Antalya), by Arch. birthday anniversary of arc'hitect Bruno Taut, vvritten by : HJK. Olguner 50 • L'aspect de

Mimar halife Salim ve Selim, Seyit Mehmet Arif, Selim Şakir halife: 1226 (1813) te (Van) kalesini tamir etmişlerdir.. Mimar Abdullah: 1230 (1817) de Balatta yanan Hacı İlyas

Çünkü Mimarlar Odası'nın dava dayanağını oluşturan "Türkiye Cumhuriyeti yasaları" , Kadir Topbaş'ın ve belediye meclisinin imar yetkilerini "keyfi" değil,

Aileyi,  batı  toplumlarında  sıklıkla  kavramlaştırıldığından  daha  geniş  bir  birim   olarak  anlamak  gereklidir.  Çekirdek  aile,  Türkiye’de 

These  changes are just  the  beginning. Climatologists  predict  that  southern  Europe  will  warm  by  1.8 o C  by  2030,  and  that  this  will  accompanied 

Betonların maruz kaldıkları yüksek ısıların (meselâ, yangın, vs. gibi) dayanımlar üzerinde çeşitli tesirleri olduğu eskiden beri bilinmektedir ve bu husus

2 — Konservatorium, tiyatro salonu, sahne evi ve Myatro idaresi kısımları vazih ve müstakil olarak birbi- rinden ayırd edilmiş olmakla beraber müşterek çalışma- da

Birbirine mütenazır köşeli ve yuvarlak iki ayakla merke- zi kubbe, etrafı 6 köşeye geçen ve sonra da du- var köşelerine bitişik yahut münferit sekiz sü- tun ve ayakla 8