• Sonuç bulunamadı

ÝNSANIN ÝNSANAFARKSIZLIÐIKENDÝNÝ DOÐRU BÝLMEK DÖRT OLAÐANÜSTÜ ve TARTIÞMALI GERÇEK

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ÝNSANIN ÝNSANAFARKSIZLIÐIKENDÝNÝ DOÐRU BÝLMEK DÖRT OLAÐANÜSTÜ ve TARTIÞMALI GERÇEK"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÝNSANIN ÝNSANA FARKSIZLIÐI KENDÝNÝ DOÐRU BÝLMEK

DÖRT OLAÐANÜSTÜ ve TARTIÞMALI GERÇEK

Temmuz 2021 Sayý: 631

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Cilt: 53 Sayý: 631 Temmuz 2021 Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme ve Okur/Abone Ýliþkileri:

0535 4554223 - 0549 7220248 Yönetim Yeri:

Hayri Eðmezoðlu Sk. Ýkizler Ap.

No: 8 D: 32 Erenköy/Ýst.

Dergimizin internet sitesini

www.sevgidunyasidergisi.com, www.dostluk.org adreslerinden ziyaret edebilirsiniz

Ýnsan, Gerçek Ýnsan

Olacak ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Ýnsanýn Ýnsana Farksýzlýðý ... 8

Ahmet Kayserilioðlu

Güldürmek Güzel ...14

Güngör Özyiðit

Doðru ve Doðruluk ... 18

Seyhun Güleçyüz

Kuantum Silici ... 23

Der: Ýsmail Hakký Acar

Korona Virüs Salgýný ve

Ýnanç ... 30

Çev. Belgin Tanaltay

Kendini Doðru Bilmek ... 36

Çev: Nelda Ýnan

Dört Olaðanüstü ve

Tartýþmalý Gerçek 1, 2, 3, 4 ... 42

(Canlý Kryon Celsesi)

Kapak Resmi:

Hermia and Lysander, (Bir Yaz Gündönümü Gecesi Rüyasý)

John Simmons

ÝÇÝNDEKÝLER

(3)

1

Sevgili Dostlar

Çok açýk bir gerçektir ki, Yaradan’a olan inancýmýzýn mutlaka akla ve mantýða uygun olmasý gerekir; elbette kendi aklýmýza ve kendi mantýðýmýza.

Ýçinde büyüdüðümüz þartlarýn zorlamalarýyla, güvendiðimiz büyüklerimizin telkinleriyle üzerinde fazla düþünmeden uyduðumuz kurallarý, herkesin uymak zorunda olduðu söylenen bazý törenleri, seromonileri; korkutularak dayatýlan ve aslýnda bizim olduðundan emin olmadýðýmýz fikirleri uygulamayý O’na olan inanç olarak kabul ettiðimizi farketmiþsek bunlar üzerinde bir kez daha düþünmeliyiz. Bize ait olan inancýn temelinde kendi aklýmýz, kendi mantýðýmýz, kendi düþüncelerimizin sonucunda vardýðýmýz kendi

kanaatlerimiz yatar çünkü. Ýnanç, yaman bir süreçten sonra elde edilir.

O’na olan inanç, O’nunla ilgili bütün þüphelerden uzakta olmaktýr. Her gün bunun tam tersini saðlayacak türlü olay, kiþi ve etkilerle karþýlaþýr, yüzleþiriz. Bunlardan da ayrý vesvese veren tüm ayartýcýlýðýyla her zaman iþinin baþýndadýr. “Ýnandým” diyen insan öylece kabul edilip býrakýlmaz, sýnanýr, inancý akla mantýða uygun ve samimi olsa bile. O’nun her an yenilenen, tazelenen dinamik düzeninde yola çýkmaya niyet edip söz verenlerin O’nun istediði þekle girebilmek için aslýnda rýza ile kabul edip bekledikleri bir süreçtir bu. Bu nedenle alýnan her nefesle yenilenen ve bu nedenle her zaman taze olan inançlarýnýn, bulanmadan, donmadan akan düþüncelerinin ve eylemlerinin varolmasý için sebatla ve dikkatle her an uyanýk olurlar. Çünkü O’na inanýyorsak, O’nu tanýmalýyýz. O’nu tanýmaya baþlamýþsak O’nun varlýðýndan ve hikmetinden þüphe edilemeyeceðini bilmeliyiz. Bizi Sevgisinden Vareden baþýmýz sýkýþtýðýnda ne olur ne olmaz bir deneyelim, belki kabul görür diye düþünerek baþ vurduðumuz hacet kapýsý; oralarda bir yerde varolduðu söylenen ne olduðu belirsiz bir güç;

korkutularak ödümüzün kopartýldýðý bizden uzak ve soðuk, cezalandýrýcý bir varlýk deðildir. Âlemleri Yaratan, onlara kendinden sevgiyle veren, önünde küçüklüðümüzün farkýna varýp sevgi ve saygýyla secde edeceðimiz tapýlacak tek varlýktýr. O’na inanacaksak inancýmýzý bilmeli, kim ne derse desin inancýmýzý savunabilmeliyiz. Bu ancak önemle, ciddiyetle ve hayatýmýzýn her alanýný kapsayacak þekilde ele alýnacak bir konudur. Sabah erkenden henüz gün baþlamadan yaptýðýmýz dualarýmýz, gönlü Yaradan’a açarak O’nu düþünerek dileyiþlerimiz, yalnýz O’ndan geleni beklememiz ve istememiz ruhumuza, bedenimize, her iþimize iyi gelecek özellikle önem vermemiz gereken en hayýrlý yardýmcý eylemlerimizdir.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Ýnsan, Gerçek Ýnsan Olacak

Dr. Refet Kayserilioðlu

Ýnsanýn dünya yaþamý konusunda gerçek, bilimsel bir eðitime ihtiyacý var. Ýnsan dünyada niçin yaþamaktadýr?

Bir Yaradan varsa ve insaný yaratýp dünyaya göndermiþse, insandan istediði bazý þeylerin olmasý gerekir. Onlarý bilmek ve uygulamak icap eder.

Ýsmiyle, cismiyle ve tüm davranýþlarýyla gerçek insan olmak, önce bilgiyle ve sevgiyle dolmakla olur.

Gerçek insan, insanlarý kardeþ bilir ve kendinden bir parça olarak görür.

Bugünkü kötülüklerle, kavgayla, kinle, nefretle, sevgisizlikle, düþmanlýkla dolu dünya için gerçek insanlar, birer ümit kaynaðý, birer sýcak yuva,

karanlýklarý aydýnlatacak

tatlý, yumuþak ýþýklardýr.

(5)

3 BUGÜNKÜ

KÖTÜ TABLO Bugün insanlar genel- likle gerçek insanlýktan çok uzaklar. Her yerde þiddet, nefret, kin var.

Düþmanlýk, zulüm, iþkence ve kötülük sanki birer marifetmiþ gibi filmlerin, romanlarýn en gözde konusu durumun- da. Çocuk filmlerinde bile kötülerin baþarýlarý canlandýrýlmakta, çocuk- lar kötülüklere

özendirilmektedir. Ustaca yalanlarla insanlarýn nasýl kandýrýldýðý, insanlarýn haklarýnýn gizli ve açýk yollarla nasýl gasp edildiði gösteriliyor.

Adam öldürmek, iþkence etmek, ihanete uðradýðý bahanesiyle eþlerinin kulaklarýný, burunlarýný, organlarýný keserek intikam almak olaðan karþýlanmaya baþladý.

Yalan, dedikodu, gýybet, iftira o derece çoðaldý ki bunlar artýk toplumun tepkisini çekmez oldu.

Sonsuz ve sýnýrsýz seks ve bunu körükleyen seks dergileri, filmleri, hikâye ve romanlar... Ülkemizde kötülüklerin müþterileri hýzla artýyor. Bu kör, bu feci gidiþi kim durdura-

cak? Dinler mi? Onlar da bölük bölük ayrýlmýþlar, birbirlerine can düþmaný gibi bakýyorlar.

Mezhepler, tarikatlar bir- birini kâfirlikle suçluyor- lar. Aslýnda çoðu özü kaybetmiþ, þekle baðlan- mýþ durumda. Ýnançlarýn çoðunluðu korkuya da- yalý. Allah’ýn cezasý ve belâsý geleceði endiþesi içindeler. Bu korkudan dolayý, doðru olmasa da, doðal yasalara uymasa da, kiþiler etraflarýndaki sýký çemberi kýramamak- tadýrlar.

Dinler kötüleri

iyileþtirecek, inançsýzlarý inanca çekecek, yanlýþ yolda gidenleri hayra çekecek gücü kaybetmiþ durumdalar. Günün þart- larýna uyan ve geliþtiren, yükselten, arýndýran ve olgunlaþtýran doðru yaþa- ma bilgilerini kim vere- cek insanlara? Asýrlar boyu eskimiþ, kliþeleþ- miþ, kalýplaþmýþ, yeni þartlara uyamayan, insana yeni bir dinamizm veremeyen kurallarý tekrar edip durmak ne kazandýracak insanlara?

Ve insanlar, bilhassa da gençler, neye inanacak-

larýný, neyin yanlýþ, neyin doðru olduðunu göremez, ayýrt edemez durumdadýr- lar. Önlerinde kendilerine iyi ve ahlâklý yönde örnek olacak kimseyi göremiyorlar. Bilim, tek yönlü bir bakýþla, bütün manevi deðerleri ve baþta Yaradan’ý inkâr ederek insanlarý yeni bir çözüm- süzlüðe, bilimsel tutucu- luða sürüklemekte ve insanlarý boþlukta býrak- maktadýr. Her þey dünyadan ve maddi deðerlerden ibaretse, bir ruhsal yönümüz, tekâmül eden, geliþen yönümüz yoksa dünyadaki sýkýn- týlarýn ne anlamý vardýr?

Ýyi yaþayanlar için hayat güzeldir de, sürünenler, ezilenler için yaþamýn anlamý nedir?

Gerçeklerin apaçýk görülemediði böyle dönemler, vesvese verenin ve ona kul olan kötülerin çok etkili olduðu karanlýk, bulutlu dönemlerdir. Kötülük tüm dünyada bu yüzden yaygýnlaþýyor, kötüler tüm dünyada bu sebepten güçleniyor, sesleri daha gür çýkýyor. Gerçeði göre- meyen, iyiyi, doðruyu ve üstün olaný tanýyamayan

(6)

gençler, kötü yöne doðru hýzla çekiliyorlar. Tüm dünyada gençler arasýnda uyuþturucularýn hýzla yayýlmasý, sapýklýklarýn, fuhuþun ve suç oran- larýnýn artmasý, okuyan- larýn, yükselenlerin ve iyi yolda gidenlerin de azal- masý sebepsiz deðildir.

Birbirini gerçek sevgiy- le sevenlerin sayýsý ne kadar az!.. Sevgi çoðun- lukla bir aldatma aracý gibi görülüyor. Erkekler kadýnlarý aldatýyor, kadýn- lar erkekleri aldatýyor, seviyorum diyerek kendi cinsel ihtiyaçlarýný veya çýkarlarýný saðlamaya çalýþýyorlar. Sevgi, baþkasýnýn sorumlu- luðunu yüklenmek, baþkasýna iyilik etmek, fedakârlýk etmektir.

Gerçek seven sevdiðini kendinden önce düþünür.

“Önce sen” der, sevdiðine hizmet için seferber olur.

Böyle gerçek sevgi ne kadar az. Böyle bir ortamda huzur ve mutlu- luk olabilir mi? Kavgalar, harpler, öldürmeler, zulümler biter mi?

ÝNSAN

DÜZELEBÝLÝR MÝ?

Bu þartlarda insanýn düzelebilmesi çok zordur.

Ama henüz imkânsýz deðildir. Bugünkü kötü gidiþin sebepleri gösteri- lebilirse, insanca davran- manýn ne kadar gerekli ve yararlý olduðu anlatýla- bilirse yavaþ yavaþ düze- lenler artacaktýr. Ýnsan yine insanýn eliyle düz- elecektir. Doðru yolu görenler, iyiliði benim- seyenler, insan kardeþleri- ni gerçekten sevenler, öðrendikleri doðru yaþa-

ma bilgilerini býkmadan, usanmadan bildirecek- lerdir. Sonra da bilgileri uygulayarak mutlu olduk- larýný göstereceklerdir.

Doðru davranýþlarý belli eden bilgileri her yolla, her araçla duyurmak, öðretmek gerekmektedir.

Burada elbette basýndan, radyo ve televizyondan en iyi þekilde yararlan- mak gerekiyor. Ýnsanlarýn kötüye kayývermesi kolaydýr, iyiye çekilmesi zordur. Büyük çaba gerektirir, büyük fedakâr- lýk ister. Basýn ve yayýn kuruluþlarý, halkýn hoþuna gidecek yayýnlara, önce- likle eðlenceye, spora ve politikaya aðýrlýk veriyor- lar. Halký eðitecek, bil- gilendirecek, doðru yolu, doðru davranýþlarý gösterecek yayýnlara hemen hiç eðilmiyorlar.

Bazýlarý sadece dini duygularý okþayacak yayýnlar yapýyorlar. Bir de Ramazan aylarýnda iftar ve sahur program- larýyla halka hoþ görün- meye çalýþýyorlar.

Bugün insanýn dünya yaþamý konusunda gerçek, bilimsel bir eðitime ihtiyacý vardýr.

Ýnsan dünyada niçin yaþa-

(7)

maktadýr? Yaradan var mýdýr? Varsa ve insaný yaratýp dünyaya gönder- miþse, insandan istediði bir þeylerin olmasý gerekir. Her yerde ve her þeyde þüphesiz ki bir düzen vardýr. Her þey bir- birine baðlý olarak, bir- birini destekleyerek iþli- yorsa, bu düzeni, bu var olanlarý yaratan ve düzen- le iþleten bir büyük güç elbette var demektir.

Öyleyse Yaradan dediði- miz O Büyük Gücün insandan istediklerini bilmemiz, onlarý uygula- yarak O’nun beklediði yere, seviyeye gelmemiz gerekiyor. O yere gelm- emiz, “Doðru Yaþama Bilgileri” dediðimiz bil- gilerle olacaktýr.

Doðru Yaþama Bilgileri, Yaradan’ýn izniyle, büyük bilgi meleði (Cebrail veya Ruhül Kudüs, v.s.) aracýlýðýyla gelmiþ ve dinler öylece oluþmuþ, insanlara asýrlar boyu yol göstermiþlerdir.

Dinlerden istifade edenler bugün de var elbette.

Ama dinlere sýrt dönmüþ, bilimi din gibi benim- semiþ, ama bilimden iste- diði Doðru Yaþama

Bilgilerini alamamýþ bir büyük kitle de var. Çoðu kültürlü, toplumlarý etki- leyecek konumda olan bu kardeþlere ulaþacak bilgilere ihtiyaç var.

Hepimizi sevgisinden yaratan, Vareden, sevgisinden yarattýðý bu aydýn ve iyi kullarýný yal- nýz ve sahipsiz býrakacak deðil elbette. Onlarýn anlayacaðý dilden, bilim- sel yolla, yepyeni bilgileri büyük bedensiz varlýklar aracýlýyla Dünya’nýn birçok yerine göndermek- tedir. O’nun izni ve onayý olmadan hiçbir þey olmaz. Ýnsaný Yaratan, insanýn hangi yollardan geçip tekâmül

edeceðini belirleyendir.

O’nun dileði dýþýnda ne ola- bilir ki?!. O abes iþ yapmaz ve O’nun hükmü þaþmaz.

O insanýn bil- giyle ve sevgiyle geliþmesini istemiþtir.

Onun için her þeyi bilgiyle belli kanunlara baðlý olarak yaratmýþtýr.

Ýnsanlar O’nun var ettiði ve yerlerine koyduðu bil- gileri bularak akýllarýný geliþtirmektedirler. O’nun özümüze koyduðu

sevgiyi de, önce eþ sevgisi olarak duymakta, sonra evlât sevgisi ile gönlünü geliþtirerek, kardeþ sevgisine gitmek- tedir. Daha sonra sýrayla arkadaþ, akraba, insan sevgilerine geçmekte, bu arada hayvanlarý, çiçek- leri, doðayý ve var olan her þeyi sevmeye baþla- maktadýrlar. Bilgide ve sevgide ileri gidenler, aslýnda Yaradan’a doðru yükselmektedirler. Çünkü O en büyük bilgi kaynaðý 5

(8)

ve en büyük sevgi kay- naðýdýr. O’na yükselmek için iyilik ve doðrulukla da donanmak, yalandan, kötülükten, haksýzlýktan kaçýnmak zorundadýrlar.

Ýnsaný iyiye çeken de ve kötüye çeken de etkenler vardýr, tekâmül yolunda.

Ýnsan, aklýný kullanmayý öðrendikçe, bilgi ve tecrübelerini artýrdýkça, kötüye çeken etkenlere direnmesini öðrenmekte, iyiye çeken etkenlere kendi aklýyla ve isteðiyle uymakta, öylece daha hýzlý geliþmektedir.

Ýþte bu gerçekler delil- leriyle, düþünen insanlara gösterildikçe, her çeþit sorular ve kuþkular da bilgiyle cevaplanýp gide- rildikçe, insanlarýn düzelmesi hýzlanacaktýr.

Ýnsanlarýn düzelmesi hýz- landýkça, iyiler, iyilikler, yardýmlar, sevgiler arta- caktýr. Ýnsanca sevgilerle birbirine el uzatacak, bir- liðe doðru gideceklerdir.

Öyle bir birliðe din ayrýlýklarý, ýrk, renk, mil- let ve dil ayrýlýklarý engel olmayacaktýr. Herkes yine kendi milletinde, yine kendi dininde, ýrkýnda olacak, kendi dilini konuþacak, ama bütün

insanlarý kardeþ bilecek, kader birliði içinde olduðu yoldaþý olarak görecek, gönül birliði, gaye birliði içinde el ele verecektir.

Aslýnda bütün dinlerin sahibi Yaradan deðil midir? O istese tüm insanlarý bir tek dinde toplayamaz mýydý? Bütün milletlerin ve tüm insan- larýn sahibi de O deðil mi? O'nun böyle ayrý din- lerde, ayrý milletlerde oluþumuza izin vermesi, aslýnda kendi aklýmýzla, onlara raðmen bir olmanýn yolunu bul- mamýzý istemesindendir.

Tekâmül, aklý bilgilerle geliþtirmeden ve gönlü sevgilerle arýtmadan, yüceltmeden olamýyor.

GERÇEK ÝNSAN OLABÝLMEK ÝÇÝN Önce gerçek insanýn tarifini iyice yapmamýz gerekiyor. Ýsmiyle, cis- miyle ve tüm davranýþ- larýyla gerçek insan olmak, önce sevgiyle ve bilgiyle dolmakla olur.

Gerçek insan, insanlarý kardeþ bilir, kendinden bir parça olarak görür, hattâ öz evlâdý gibi be-

nimser. Gönlü insanlara duyduðu coþkun sevgiyle dolup taþmakta, herkese hizmete, yardýma hazýr, herkesin ihtiyacýný göre- bilmektedir. Gerçek insan, iyide doðruda, sevgide ve doðru yolda olanlara kucak açtýðý kadar, kötüde, yanlýþta, sevgisizlik ve karanlýk içinde olanlara da el uzat- maktadýr. Ama o kötülük- lerin her çeþidinden kaçýndýðý için, kötüler, o gerçek insaný yanlarýna çekememekte, kendilerine benzetememektedirler.

Gerçek insanlar, insan- larýn ümidi, sevinç ve mutluluk kaynaðý, yol- larýnýn aydýnlýðýdýr. Onlar ayný zamanda, düzenli ve geliþtiren, yükselten dünya yaþamýnýn bekçi- leridir. Gerçek insan olmak aslýnda herkesin kaderinde vardýr. Herkes gerçek insan olarak dünya okulunu bitirecek, sonra daha yüksek okullara gidebilecektir.

Gerçek insan olabilmek için yükselmenin beþ basamaðýný çýkmak, yapýlmamasý gereken beþ yasaktan sakýnmak gerekir öncelikle. Yani, iyilik yapmak, doðru olmak, çalýþmak, bilgiyi,

SEVGÝ DÜNYASI

6

(9)

bilhassa doðru yaþama bilgilerini artýrmak ve herkesi, her þeyi ve Yaradan’ý çok sevmek gerekir. Sonra da kýzmak- tan, kinden, haksýzlýktan, yalandan, gýybetten (arkadan kötülemekten) sakýnmak gerekir. Gerçek insan, kimseden nefret etmez, kimseyi hor ve deðersiz görmez. Sabret- mesini, hoþ görmesini ve affetmesini bilir. Gerçek insan Yaradan’ýn yarattýk- larýna hizmetin, gösterile- cek sevginin en büyük ibadet olduðunu bilir.

Gerçek insan olabilmek için bu esaslarý benimse- menin yanýnda,

gördüðünüz, göreceðiniz

gerçek insanlara yakýn olmaya çalýþýlmalýdýr.

Onlarý örnek almak, onlara özenmek, gýpta etmek, onlarý kýskan- madan, onlara benzemeye çalýþmak yükselmeyi hýz- landýrýr. Ýnsanlarýn göre- ceði güzel örnekler, onlara ümit ve cesaret verir. Gerçek insanlarýn aþýrý tevazu göstererek kendilerini gizlememleri, örneklik görevlerini iyi yapabilmeleri için iyilik- lerini, üstünlüklerini ve güzelliklerini göster- meleri gerekir. Çirkinlik- lerin, kötülüklerin, düþ- manlýklarýn, sevgisizlik- lerin alabildiðine sergilendiði günümüzde

öyle güzelliklere herkes o kadar hasret ki.

Gerçek insanlar, üstün- leþmiþ, Yaradan’ýn güzel- likleriyle bezenmeye baþlamýþ, herkese ümit olacak, sevgi olacak, sýcak bir yuva olacak, karanlýklarý aydýnlatacak ýþýklardýr. Onlara deðer vermek, sahip çýkmak gerekir.

"Hayýrlý olanlar, elbet kurtulmasýný, kurtar- masýný bilenlerdir...

Hayýrlý olanlar, bildikçe bileceklerinin çokluðunu görenlerdir...

Hayýrlý olanlar, parla- mak için ýþýk almak lâzým geldiðini duyan- lardýr...

Hayýrlý olanlar, hayra kendini adamýþ, yola çýk- mýþ, yola çýkmýþ, yola çýkmýþ, susayanlara su götürenlerdir.

Hayýrlý olanlara ne mutlu ki, O Eriþilmez Olan'ýn sevgisinden var ettiklerinin içinde sevgi- sine yakýn olanlardýr."

Bizim Celselerimiz 7

(10)

HEPÝMÝZ DEÐERLÝ ve EÞSÝZÝZ Ýnsanýn uzun tekâmül sürecinden geçen yýl kýsaca söz etmiþtim. Þimdi Bizim Celselerimiz’den daha geniþ alýn- týlar yaparak bu çok önemli konuya tekrar deðinmek istiyorum.

Mevlânâ Mesnevisi'nde insan düzeyine ulaþabilmek için hepimizin en ilkel seviyeden itibaren bitki ve hayvan

safhalarýndan da geçtiðimizi söyler.

Bütün bunlar milyarlarca yýllýk bir süreç içinde olmaktadýr. Bizim insanlýða ilk adým attýðýmýz o muhteþem günden Kuran’ýn Araf suresi 172. âyetinde söz edilir. Âyette Yüce Yaratýcýmýzýn hepi- mizi birarada iken: “Ben sizin Rabbiniz deðil miyim?” diye sorduðu ve topluca bizlerin bunu “Evet” cevapladýðý ifade edilir. Kâlû (dediler) Belâ (Evet) sözcüklerinden dolayýdýr ki bizler o

Rehberlik Bilgilerinin Düþündürdükleri: 19

Ýnsanýn

Ýnsana Farksýzlýðý

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

(11)

9 günü “Kâlû belâ” diye isimlendiririz.

Evrenin baþlangýcýnda o günün hemen öncesinden ve sonra da orada insan olarak varediliþimizden ve o günden þöyle söz edilir.

“O baþlangýçta, önce yedi rengi varetti hayrýnýza, gördüðünüz... O baþlangýçta, bir ses varetti hayrýnýza, duyduðunuz... O baþlangýçta, suya “Ol” dedi... Sýra ile ard arda oldular... Sýra ile ard arda bir yerde durdular... Secde ettiler... Hayrýnýz için, hayýrla baþladýlar yollarýna. Önce O’nun öz sözü ile özünüzü aldýlar ele...

Sizin için olanlarý, olacaklarý sýra ile getirdiler dile... Yaptýlar... Emir aldýlar... Yaptýlar... Oldu emredilen ve oldunuz.

“Ýþte siz, o günde de böyle bir yerde toplu secde edip durdunuz...

Ýþte sizin için hayýr, iþte sizin için þer o günden baþladý, böyle son güne kadar. Ve O’nun öz sözünden sizin için var edilmiþ, gerçekten bir hayýr, size ikisini bir etmeyi öðrete- cek de, siz hayrýn þerden ayrýldýðý yerde, O’nu göreceksiniz þüphesiz.

O günü þimdiden bildiðinizden, o günün haberini aldýðýnýzdan, böyle sorumlu, böyle yüklüsünüz. O güne kadar yapacaðýnýz çok. O güne yakýnsýnýz. Gözünüzü güzel- liðe açýp, gönlünüzü gönlünüze veriniz de artýk durmadan O’nun yolunda, O’nun emrine uyup, O’na gidiniz.”

Celseyi dikkatle okuyunca, hayýr ve þer arasýnda didine didine geçecek çok yaþamlarýmýz olacaðý anlaþýlýyor. Ama çok önemli bir haber de veriliyor. Yine Yaradan’dan gelecek ve hepimizin hay- rýna olacak sözleri uygulayarak hayrý þerden ayýrabileceðimiz, o ilk baþlangýç gününden hepimize müjdeleniyor.

Bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Henüz insanlýk serüvenine ilk adým attýðýmýz o günde bizi tekâmül yolunda yükseltenin Yüce Rabbimiz olduðunu “evet” diyerek onaylýyoruz.

Bu ancak geliþmiþ bir akla sahip olan- larýn idrak edebileceði bir üst seviyedir.

Ayrýca hayýr ve þerri seçmede özgür býrakýlmamýz da ancak bu üst tekâmül sürecinde mümkün olabilir. Öyleyse bu üst idrake ulaþabilmek için bizlerin bit- ki ve hayvan safhalarýnýn çok üstünde olmamýz lâzým. Her þeyden önce akýl sahibi olmamýz ve bu aklýn belli bir ölçüde geliþtirilmesi gerekir. Öyleyse bunu insanlýða adým atmadan hemen önce yaþamýþ olmalýyýz. Nitekim yukarýdaki celsede özümüzü ele alan- larýn “olanlarý” yani önceden yaþadýk- larýmýzý da dile getirdikleri bildirilmek- tedir. Celselerimiz’de þu içinde yaþadý- ðýmýz evrenden önce de baþlayýp sona eren çok evren dönemlerinden söz edi- lir. Þu içinde yaþadýðýmýz evrenin biti- minden sonra da yeni evrenin varedile- ceði bizlere açýkça bildirilmiþtir.

Bence þu içinde yaþadýðýmýz evrenden bir öncekinde yaþarken hepimizi insan- lýk düzeyine eriþtiren bir tekâmül süreci

(12)

yaþamýþ olmalýyýz. Bu sürecin son aþa- malarýnda bizlere aklýn verildiði ve geliþtirilerek serbest býrakýldýðý Bizim Celselerimiz’de þöyle anlatýlmaktadýr:

“O sizi her þeyinizle tam yarattý, yalnýz þaþmadan doðruda olasýnýz diye. Ve iþte, kendinizi böyle yok- layýp, yerinizi bulmak için size akýl verdi. Ve aklýnýzý öyle geliþtirip serbest býraktý. Yalnýz ayrý olduðunuz yer O’ndan, iþte buradandýr.”

Görüyoruz ki, Mevlânâ’nýn da ifade ettiði gibi ne büyük emeklerle geliþe geliþe insanlýk düzeyine kavuþabil- miþiz. Sadece o baþlangýç gününe eriþe- bilmemiz bile her birimizin ne kadar deðerli olduðunu göstermiyor mu?!..

Ve sonrasý da öyle. Çünkü 14 milyar yýl önceye uzanan o baþlangýç günün- den sonraki uzun zamanlar boyunca, bizlerin iki ayrý yerde de (gezegende) uzun bir tekâmül serüveni geçirmiþ olduðumuz Bizim Celselerimiz’de bildirilmiþtir. Ayrýca uykuda kaldýðýmýz bir dönem de olmuþtur. Þimdiki Dünyadaki yaþam safhasý bunlarýn 3.

südür. “O 4 defa öldürüp diriltendir”

dendiði için Dünya yaþamýmýzdan sonra bir baþka yerde üst düzeyde bir yaþamýmýz olacaðý anlatýlmaktadýr.

ÝNSANDAN ÜMÝT KESÝLMEZ Gönülerlerinin doðru yaþam bilgileri- ni paylaþmak için emek verecekleri

süreçte insandan asla ümit kesmemesi, sonuna kadar direnmesi için tekrar tekrar anlatýyorum bunlarý. Þüphesiz ki, iyilik düzeni çýkarlarýna uymayanlardan ve eski bildiklerinden ayrýlmak için düþünce çabasý göstermeyenlerden büyük tepkiler alacaklar. Ama iyilik yolunda emek verenlerin usanmadan, yorulmadan çalýþmaktan baþka çareleri olmayacak. Hepimizin hayrý veya þerri seçmede serbest býrakýldýðýmýz asla unutulmamalý. Hayýr yolunda emek verenler, her insanda yüceye kavuþa- bilme potansiyeli olduðunu belirten Bizim Celselerimiz’deki þu müjdeyi hep hatýrda tutmalý:

“O sizi sevgisinden varetti önce...

O size hayrý varetti sonradan... O size,O’nu gerçekten bulasýnýz diye, hayrýn yanýnda, hayrýn ardýnda, þerri salýverdi... Siz ikisi arasýnda uðraþýp, siz ikisi arasýnda didinip, gerçeðe yönünüzü dönerek, O’na doðru yola çýkýnýz. Yaklaþtýkça par- layacak, yaklaþlaþtýkça uzayacak, yaklaþtýkça küçülecek, yaklaþtýkça büyüyeceksiniz. Siz, bir gün mutlak O’nu göreceksiniz...”

Nitekim en katý olanlar bile, çok zor günler yaþarken Yaradan’ý mutlaka anacaðý ve onu yardýma çaðýracaðý Bizim Celselerimiz’de þöyle anlatýlýr:

“Ýçinizden hanginiz diyebilir ki,

“En katý olanýn en katý olduðu yerde bile, geldiði yerin Vare- dici’sinin ismini anamayacaðýný,

(13)

11 O’nu gönlünde duyamayacaðýný.”

Bilir misiniz ki, O’nu en çok andýk- larý ve çaðýrdýklarý zaman, en çok darda olduklarý andýr.”

GÜLYÜZLÜLER

Ýþte gönülerleri bunu hiç unutmadan her ne olursa olsun ümidini hep diri tut- mak zorundadýr. Onlar iyilik yolunda söz ederken, elbette materyalist bir çaðda yaþadýðýmýz için hiç çekinmeden, ters düþeceklerini bile bile olanca yumuþaklýk, sabýr ve sevgi ile manevi inançlarýný dile getirmekten geri durma- yacaklardýr. Örnekleri gülyüzlü pey- gamberlerdir. Bu Bizim Celselerimiz’de iki ayrý zamanda þöyle anlatýlmýþtý:

“Bütün gülyüzlüler önce horlan- mýþlardýr hep, onlarýn çevresinde olanlardan... Bu böyledir deðiþmez, lâzýmdýr çünkü... Onlarýn vazife çizgisi böyledir de ondan... Onlar, özel iþleri için en kolay ikna ede- bilecekleri kiþileri, inandýra- mamýþlardýr vazifelerine... Neden mi? Çünkü onlar gerçekten O’ndan alandýrlar. Çünkü verdik- leri, kendi sözlerinden baþkadýr.

Bunun belli olmasý için gerekli olan da budur ya...”

“Þimdiye dek O’nun haberini, O’ndan gelen gerçeði bildiren Gülyüzlüler, kendi çaðlarýnda o çaðýn insanýnýn inanç ve aklýna aykýrý haberi vermekten, gerçekten haber O’ndan olmasaydý, kork-

mazlar mýydý? Þu hâlde inan- mayanlara, inanmak için apaçýk bir delildi bu aslýnda.”

KRYON NE DÝYOR?

Önceki yazýlarýmda gönülerlerinin (ýþýk iþçileri veya yaþlý ruhlar) Yaradan’ýn deðiþmeyen ahlâk prensip- lerini yayarken, karanlýktakilerle savaþý konusunda Kryon’ýn bildirilerini yorumlamýþtým.

Biliyorsunuz bu konuda peþ peþe üç celsesi olmuþtu. Þimdi ikinci celsesi üzerinde duracaðým. Kryon ýþýk iþçi- lerinin asýl mücadelesinin, manevi inançlarý olmadýðýndan, ahlâklý davranýþlarýn ve düzenlerin çýkarlarýný bozacaðýna inanan karanlýktaki insan- larla olacaðýnýn tekrar tekrar altýný çizer:

“Bu dünyanýn karanlýk enerjileri gerçektir… Kendilerini karanlýk varlýklar haline gelecek kadar tama- men ýþýksýz býrakmýþ olan insanlarýn bulunduðunu bilmelisiniz. Onlar bu

“karanlýðýn gücünü” diðer insan- larý korkutup, köleleþtirmek için kul- lanýrlar… Bu onlarýn seçimidir.

Onlar bir kötülük bilinci yaydýklarý için genellikle güçlüdürler. Onlarý tarihinizde görmüþtünüz ve insan- lýðýn genellikle onlarýn gücü- ne inandýðýný da… Bu, kötülüðün çevresinde gördüðü her ýþýðý yok etmeyi sürdürürken kendi kendini besleyip büyüttüðü eski bir ener- jidir.”

(14)

Kryon ayrýca dünyamýza uzay gezileri yapacak kadar teknikte geliþmiþ ama tekâmülde geri kalmýþ varlýklardan da söz eder. Ýleride bizlere yardým etmek için gelecek olan çok yüce ruhlardan deðildir onlar. Kryon kýsaca onlarý

“karanlýk varlýklar” diye tanýmlar ve asla onlardan korkmamamýzý önerir.

Çünkü aslýnda bu ziyaretçiler insandaki Tanrý ve sevgi duygularýný merak etmektedirler.

“Bunlar sizi ziyaret eden ve nasýl tepki göstereceðinizi görmek için sizi korkutmaya çalýþan bilinçli var- lýklardýr… Ama daha önce de söylediðimiz gibi, evrenin diðer yer- lerinden gelenler, siz buna izin ver- medikçe, sizin üzerinizde bir güce sahip deðildirler. Onlarýn içlerinde Tanrý yoktur. Ve onlar basitçe “zeki biyoloji”dirler. Onlarýn size yoðun bir ilgi duymalarýnýn nedeni, sizin içinizde Tanrý’nýn olmasýdýr ve onlar bunu çözememektedirler.

Böylece onlar üzerinizde istedikleri incelemeleri yaparken korkunun sizi baský altýnda tutacak anahtar olduðunu keþfetmiþlerdir. Iþýðýnýzý yüksek tutarsanýz hiçbir karanlýk varlýk size dokunamaz. Onlar sizin ýþýðýnýzý görecek ve sizden uzaklaþa- caklardýr. Onlarýn var oluþu, onlarýn gücünü görüp o gücün bir parçasý olmak isteyen daha zayýf insanlara baðlýdýr. Size öðüdümüz her zaman olduðu gibidir: Hayatýnýzda Tanrý’nýn sevgisine sahip çýkýn ve Yaratýcý Kaynaðýn bir parçasý olduðunuzu bilin. Sizin yüksek ben- liðiniz bu Galakside eþsizdir ve baþka hiçbir canlý ona sahip deðildir. Bu dünyada siz buna sahipsiniz ve bu yüzden dünya halen tek özgür spiritüel seçim gezegeni- dir. Siz ýþýksýnýz.”

Kryon’ýn bu son cümlesi Bizim Celselerimiz’de çok özlü bir þekilde þöyle belirtilmiþti:

(15)

13

“Gülyüzlülerden biri, birgün, ardýndan gelenlere dedi ki: “Siz O’nu ve O’nun size verdiði nimet- leri anýn... Ve bilin ki O, sizin aranýzdan nice bilenler ve nice bulanlar çýkarmýþtýr... Ve âlemlerde hiçbir kimseye vermediðini size vermiþtir.”

NÝHAÝ SAVAÞ

Kryon yine tekrar konuyu karan- lýkta kalmýþ insanlara getirir. Onlarýn servet biriktirmede büyük hüner ve akýl sahibi olduklarýný, ancak iyilik, fedakârlýk, karþýlýksýz hizmet gibi in- sani özelliklere inanmadýklarýný ve bun- larý yaþamadýklarýný söyler. Bu nedenle gönülerlerinin davranýþlarýný anla- mada hiç zekâlarý olmadýðýný, hattâ bu konuda aptal olduklarýný açýkça belirtir.

Bundan dolayý dünyaya hakça ve eþit- likle bir ahlâki düzen getirecek her türlü eyleme þiddetle direneceklerini ifade eder:

“Siz sistemin niteliklerini gerçek- ten yeniden yazmaya baþladýðýnýz- da, karanlýk ve ýþýk da dengelerini deðiþtirmeye baþlar. Böylece benim sana söylemeye çalýþtýðým þey, sevgili ýþýk iþçisi karanlýðýn buna direneceði, denge için ve varlýðýný sürdürmek için daha fazla karþý koy- maya, ýþýðý geri itmeye baþlaya- caðýdýr…. O kendini eski dengeye kavuþturmak için ýþýðý geri itmeye baþladýðýnda siz karanlýk enerjiyi kontrol edebilirsiniz. Birçok kiþinin hâlâ anlamadýðý bir þeyi yine

söyleyeceðim: Eðer siz ýþýðýn bir parçasýysanýz, karanlýðý faka bastýrabilirsiniz. Çünkü siz onu görebilirsiniz ama o sizi göremez…

Ýnsanlýk tarihinde ilk kez, ýþýk iþçi- leri açýk bir üstünlüðe sahiptirler.

Çünkü Gaia sizin yapmakta olduðunuz þeye uyumlanmýþtýr. Siz ekinokslarýn presesyonunun eþiðini geçiyor ve gezegenin dengesinin deðiþmekte olduðu bir yere giriyor- sunuz. Ve o denge size karþý deðil, sizin yanýnýzdadýr. Siz dünyaya barýþ tohumlarý ekmek üzeresiniz. Bu süreçte ýþýk ile karanlýðýn eski den- gesi bozulacaktýr. En sonunda sözünü etmiþ olduðumuz bazý geze- genlerde olduðu gibi, karanlýk artýk savaþýn olmayacaðý yere doðru azalacaktýr. Ülkeler arasýnda anlaþ- mazlýklar olmaya devam edecektir ama çözüm asla bir baþka insaný öldürmek olmayacaktýr… Kýsaca artýk savaþ olmayacaktýr…”

Yazýlarýmda Kryon bilgilerini yorum- lamayý sürdüreceðim ama önce savaþ konusuna deðinmek istiyorum. Evet, bir nükleer savaþla yok olmamamýz Rabbimiz tarafýndan müjdelenmiþ iyi- lerin dünyasýna ulaþabilmemiz için zaten gereklidir. Ama bu, gözünü hýrs ve kin bürümüþ liderlerin böyle bir çýlgýn- lýða kalkýþmayacaklarý anlamýna asla gelmez. Gelecek yazýmda Kuran ve Bizim Celselerimiz ýþýðýnda bu konuyu iþleyeceðim. Hem böyle bir yok edici savaþý hem de çevre sorunlarý ve nüfus artýþýný önlemede gönül erlerine büyük sorumluluk düþmektedir.

(16)

ülmek güzeldir ve insana özeldir. Ve güldürürken düþündürmek daha da güzeldir. Gülmece de- yince ilk akla gelen isim: Aziz Nesin.

Ve onun güldürürken düþündürdüðü kesin. O aramýzdan ayrýldýktan sonra bile, ne zaman hem güldüren hem de düþündüren bir olaya tanýk olsak, bunu

"Aziz Nesin"lik bir olay olarak nite- lendiririz. Ýnsanlar varoldukça bu tür olaylar sürer gider. Gülmece (mizah) yazarlarý bunlarý yazar durur.

Ve insanlýk kervaný kâh aðlayýp gözyaþý dökerek, kâh gülüp eðlene- rek yürür durur. Ve Aziz Nesin gibi hem güldürüp, hem de düþündürenler hayýrla anýlýr.

Güldürmek Güzel,

Güldürürken Düþündürmek Daha da Güzel

Güngör Özyiðit, Psikolog

G

(17)

15 KÜNYESÝ

Gerçek adý Mehmet Nusret. Ýsmini ve soyadýný sonradan kendi seçer.

Babasýnýn adýný alýr, Aziz olur. Soyadý olarak Nesin'i uygun görür kendisine.

Niye? Ýnsanlar ona seslendiðinde kim olduðunu, ne olduðunu düþünsün diye.

Araþtýran, eleþtiren, irdeleyen, uyaran, haksýzlýklara yiðitçe karþý çýkan, insanlarý düþünmeye kýþkýrtan ve bunu güldürerek yaparken, onlarda daha iyiye doðru deðiþme isteði uyandýran kimliði bu temel üzerinde yükselir.

Türkiye'de yazar olmak, akýntýya karþý yüzmek demektir. Aziz Nesin bu zor ve çileli iþe soyunur. Ve ülkemizde yazarýn durumunu güzel bir benzet- meyle gözler önüne serer:

"Yangýn yerlerinde, deprem yörelerinde, ören yýkýntýlarýnda hani yýkýlmýþ duvarlar olur. Bir bakarsýnýz, birbirinin üzerine yýðýlmýþ taþlarýn arasýndan, çocukluðumuzda "Anasýna babasýna pay veren" dediðimiz o olaðanüstü çiçek çýkývermiþ. O ne güzel renklerdir, güzel ve deðiþik. O ne güzel biçimdir öyle! Bu çiçek bir mucizedir. Çünkü sýkýþýk taþ yýðýnlarý arasýndan, yani bir çiçeðe hiç uygun olmayan bir ortamda kendiliðinden yetiþiverir. Ne kimse ekmiþ, ne kimse dikmiþtir... Ne besleneceði yeterli toprak, ne gübre vardýr ne de zavallýyý bir sulayan. Kupkuru ve sýkýþýk taþlarýn

arasýndan, o olaðanüstü güzel boynu- nu Güneþe doðru uzatývermiþti. Bu yoksunluklar yetmemiþ gibi, zavallýyý çoluk çocuk koparýr, taþla ezerler, tekerlekler çiðner. Ama o, inatla güzel çiçeðini verir. Bazen kökünden söküp atarlar bir yana. Dört bir yana tohum- larýný saçar, bir de bakarsýnýz, taþlar arasýndan çýkýp güzelliðini sunmuþ insanlara.."

Sözü Türkiye'deki yazarýn durumuna getirerek devam eder:

"Türkiye'de yazarýn durumu, iþte bu mucize çiçek "Anasýna babasýna pay veren"in hâli gibidir. Aslýnda biz yazarsak, kimsenin bizi gerekli gördüðünden, istendiðimizden deðil, biz arsýzlýðýmýzdan, yüzsüzlüðümüzden yazarýz. Kimsenin bizi istemediði çorak ve kurak yerlerde, susuz, bakýmsýz ve besinsiz, horlanýp aþaðýlanarak, halkýmýzýn güzelim renklerini, biçim- lerini, kokularýný çiçek çiçek insanlara, bütün dünya insanlarýna sunarýz. Ancak

"Anasýna babasýna pay veren" çiçeðin- den bizim bir ayýrdýmýz var. Bizler anasýna babasýna deðil, baþkalarýnýn aðzýnýn payýný veriyoruz. Ezilmemiz, çiðnenmemiz bundan.."

Bütün olumsuz koþullara karþýn, yýl- madan ve usanmadan, ezilmeyi ve çið- nenmeyi göze alarak yine de çiçek açmak, aydýn olmanýn insana yüklediði bir sorumluluktur. Ýþte Nesin'e göre aydýnýn profili: "Benim için aydýn, toplumun çýkarlarýyla kendi çýkarlarýný

(18)

eþ gören, ülkenin gerçek demokrasiye kavuþmasýnda kendini sorumlu sayan, bunun için yapabileceði þeylerin var- lýðýndan haberdar olan insandýr.

Aydýnýn ikinci niteliði de bunu ödemesi gerektiðini bilmesidir. Nasýl ödeyecek?

Sýnýfsal konumum dolayýsýyla benim ödemem, Türkiye'nin demokratik- leþmesi için savaþ vermek tarzýnda olmuþtur…"

Biz Türkler tek baþýmýza bir þeyler baþarýrýz. Ama ekip çalýþmasýný, örgütlenip birlikte hareket etmeyi pek beceremeyiz. Bizden ancak fýrça olur- muþ. Nasýl mý? Nesin'i dinleyelim:

"Çok ilginçtir: Cengiz Aytmatov'un bir lâfý var. Onlar da Türk kökenli olduklarý için Kýrgýzistan'da bir Yahudi demiþ ki: "Siz domuz kýlýna benzer- siniz." Aytmatov "Niye?" diye sormuþ.

"Çünkü" demiþ Yahudi: "Bütün memeli hayvanlarýn tüylerinden dokuma olur, yani yan yana gelir, birleþir. Yalnýz domuz kýlýndan dokuma olmaz. Ayrý ayrý durur. Sizden fýrça olur" demiþ.

Müthiþ bir gözlem. Kýrgýzistan'daki Türklere söylüyor bunu. Bize de rahatça uyuyor…"

Türkiye'nin en iyi ve verimli gülmece yazarý olan Aziz Nesin, gülmeceyi þöyle tanýmlar:

"Benim gülmecem 1. Geleneksel Türk Halk gülmecesinden kaynaklanýr 2. Toplumun sorunlarýndan esinlenir 3.

Çaðdaþ dünya insanýnýn sorunlarýný anlatýr.

"Kýsacasý yaptýðým halk gülmecesidir.

Ýþlevi nedir? Ne iþe yarar? Ýnsanlarý güldürme yoluyla düþündürmeye yarar.

Demek bana göre gülmece bir araç, düþünmek amaçtýr. Gülmecelerimle okurlarýma þunu düþündürmek istiyo- rum: Yaþadýðýmýz toplum ve toplumsal yapý adaletli deðildir. Adaletsizlikler- den, çirkinlikten kurtulmak için, baþta kendimiz olmak üzere çevremizi, toplumumuzu, dünyamýzý deðiþtirme özlem ve isteðini yaratmak istiyorum.

Çünkü her yaþanan zaman, uzun vadede yaþanacak olandan kötüdür.

Yazarlar o iyi ve güzel geleceðe ivme kazandýrmaya çalýþanlardýr. Bu yüzden zamaný durdurmaya, olan durumu olduðu gibi korumaya çalýþan iktidar- larla sürekli çatýþma içindedirler…"

Sanatýn barýþa katkýsý konusunda ise þunlarý söyler:

"Genelde bütün sanatçýlarýn, özelde yazarýn savaþa karþý olmasý kendi özünden, doðasýndan gelir. Çünkü yazýn (edebiyat) bizi bize tanýtýr ve tanýtarak sevdirir. Ýnsaný insana, toplumu topluma, halký halka, ulusu ulusa sevdiren sanat, böylece kendili- ðinden savaþa karþý çýkmýþ olur. Sanat yapýtý yaratan sanatçý da, çok doðal olarak barýþa hizmet etmiþ olur."

Sayýn Nesin, seksen yýllýk ömrün birikimiyle insanlara yol gösterir ve þu öðütleri verir:

"Tarih boyunca deðiþmemiþ deðer yargýlarý var. Sýnýflar deðiþir, yönetim-

(19)

ler deðiþir, her þey deðiþir, ama bu yargýlar deðiþmez. Örnek: Sevmek, çok çalýþmak ve her dinin reddettiði

kötülükleri yapmamak. Ben insanlara bunlarý öðütlerim."

Aziz Nesin sadece söylemekle kalmaz. Yazmakla yetinmez. Nesin Vakfý’ný kurarak, iyiliði kalýcý ve kurumsal bir hâle getirir. Vakfýn amacýný þöyle açýklar:

"Nesin Vakfý küçük çapta, çok alçakgönüllü bir yardým kurumu.

Çünkü bütün geliri yalnýz benim kitaplarýmýn kazancýndan elde ediliyor. Vakfýn kuruluþ amacý, bu küçük olanaklar içinde kimsesiz ve yoksul çocuklara barýnma, eðitim, öðretim fýrsatý ve olanaðý vermektir.

Bunun için Nesin Vakfýný kurdum.

Çünkü ben de öyle yoksul yaþadým, ben de öyle zorlukla okudum. Devletin okullarýnda okudum. Parasýz yatýlý okullarda okudum. Bu bir anlamda bir borç ödeme,yani ödeme de deðil, ödemeye çalýþmadýr…"

Yaþadýðýmýz her gün ölüme biraz daha yaklaþýrýz. Yaþlýlýk ise ölüme en yakýn olduðumuz dönem. Aziz Nesin ölümden korkmak yerine, onu olumlu anlamda deðerlendirmeyi yeðler:

"Ölüm benim tebelleþ duygum. Ben ölümü çok düþünen bir insaným. Ölümü düþünmek duyarlýlýk da kazandýrýyor insana. Ama düþünce aðýr basýyor ölümde. Ölüm beni çalýþmaya, çok çok çalýþmaya, çok iyi þeyler yapmaya

özendiren itici bir güç oluyor.

Vazgeçilmez, önlenemez bir olay olarak ölüm var diye karamsarlýða, umutsuzluða kapýlmýyorum. Ölümü düþündükçe daha çok yaþamak, daha iyi biçimde yaþamak, daha var ola- bilmek, yani daha doðru biçimde yaþa- mak... Daha rahat biçimde demiyorum, daha doðru yaþamanýn yollarýný arýyo- rum. Zamanýmý daha iyi kullanmaya çalýþýyorum…"

Son konuðu olarak can alýcý ölüm meleði onu ziyarete geldiðinde þunlarý söylemeyi düþünür:

"Yaþamý hak etmeye çalýþtýðým gibi ölümü de hak etmek isterim.

Bu hakký bana taný! Çünkü bu sonsuz güzellikler açan güzelim dünyaya, ben de gücümce güzellikler katmaya çalýþtým. Bir güzel ada, atlasta görülmeyecek denli küçük diye yok sayýlabilir mi? Benim katkým da atlasta görünemeyecek denli küçücük olsa da var. Ne mi yaptým? Ortaçað simyacýlarý taþý altýna çeviremedi. Ben de bir sim- yacýyým ve gözyaþlarýmý gülmeceye çevirerek dünyaya sundum. Saygýyla gel, bekliyorum…"

Sanatçýlar yaþarken ölümsüz olduk- larýndan, ölüp de unutulmuþluðun çukuruna gömülmezler. Eserleriyle hep yaþarlar.

Sayýn Melih Cevdet Anday'ýn dediði gibi, bu dünya Molla Kasým'lara, Hýzýr Paþa'lara kalmaz ama Aziz'lere kalýr azizim!...

17

(20)

oðru ve doðruluk kav- ramý çok uzun zamandýr aklýmý kurcalayan bir soruydu. Geçmiþte insan- lara doðru diye öðretilen ve akýl, man- týkla ölçüldüðünde, o dönemdeki bil- giye sahip olan kiþiye doðru gelen birçok fikrin, kavramýn zaman içinde yeni bilgiler, tecrübenin artmasý ve görgünün çoðalmasýyla deðiþtiðine, bazýlarýnýn yürürlükten kaldýrýldýðýna þahit oldu insan.

Yeni bilgiler ýþýðýnda ayný bilgi, akýl ve mantýða uymadý, gözlem- lendiðine, her þeye raðmen hayata geçirildiðinde yeni bilgiler ýþýðýnda bugüne uymadýðý hattâ yanlýþ olduðu teþhis edildi. Demek ki doðru bilgi için de, gene bilgi, tecrübe çok deðerli oluyor. Birde bu iþte aklýn duyulmayan sesi olan düþünce iþ baþýnda olunca…

Çünkü bir fikrin veya teorinin doðru olabilmesi için deneyleyen, araþtýran akýl, bilgi, tecrübe ve görgüsüyle man-

Elde edeceðiniz her hayýr mutlak doðru bir çaba sonucudur.

Seyhun Güleçyüz

Doðru ve Doðruluk

D

D OÐ RU LU K

(21)

19 týkla birlikte sentezleyip gerçek

doðruyu buluyor.

Mantýk aslýnda aklýn bulduðu ve tecrübe, görgüyle geliþen duygu- larýmýzýn ýþýðýnda ortaya çýkardýðý ve bunlarýn hepsiyle birleþerek oluþuyor ve bilgilerle yoðrulup olgunlaþýyor.

Akýlla birlikte çalýþýyor; akýl bilgilerle tecrübe ve görgüyle geliþtikçe mantýk da geliþiyor.

Burada diðer önemli husus aklýn edindiði bilginin doðru olmasýdýr.

Aksi halde akýl ve mantýk bilgiyi tecrübe ve görgüleri ýþýðýnda eksik bilgilerle sentezleyip uygun olduðuna karar verip, yani doðru kabul edip yanlýþ bilgiyi alacaðýndan insaný da yanlýþa götürebilir. Yaþamda kiþi bilmeden doðru zannederek yanlýþ davranýþlar yapar veya yanlýþ kararlar alýr. Tüm bu anlattýklarýma bir örnek vermek istiyorum.

Yüzyýllar önce insanlar dünyanýn düz olduðuna inanýrlardý. Hattâ bazý inançlarda yerkürenin bir öküzün boynuzlarý üzerinde olduðunu veya bir filin taþýdýðýný zannederlerdi. Ýyi de, þimdi dünyanýn düz olmadýðýný biliyor insan, ki bir zamanlar bu bilgi doðru kabul edilirdi. Akýl ve mantýk ölçüsüyle de doðruydu. Zamanla geliþen bilim, yeni bilgilerle yuvarlak bir dünyayý doðru araþtýrmalarla ortaya koydu.

Fiziksel, geometrik yeni bilgi ve kanunlarla bu bilimsel bilgi gerçek doðru kabul edildi. Akla ve mantýða uygun olduðu görüldü.

Peki, aslýnda doðru nedir? diye gene de soruyorum…

Türk Dil Kurumu’na göre doðru; bir uçtan öteki ucuna, sonsuza kadar giden deðiþmeyen ayný doðrultuymuþ. Doðru, matematikte mantýksal bir deðerdir.

Çünkü yeni fikirlerden deðeri araþtýrýlýr. Diðer anlamý, etik deðer açýsýndan ”Yalan” karþýtýdýr. Yani doðru, Öklid geometrisinden ya da düzlem geometrisinden söz etmiyorsa kiþi, etik bilgiye ait bir deðerdir.

Descartes; doðruyu, en çok faydayý saðlayan þeydir, diyerek açýklamýþtýr.

Bir de doðru anlamýnda kullanýlan

“Gerçek” sýfatý vardýr ki, aslýnda doðrudan daha farklýdýr. Þöyle ki, bir gerçek söylendiðinde acý verebilirken, doðruluk devreye girerek onu

yumuþatabilir. Gerçek, doðru düþünce- den baðýmsýzdýr. Yani gerçek, doðruya nazaran daha sert bir anlam taþýr.

Çünkü doðrunun en büyük yardýmcýsý iyiliktir. Doðruluðun tam olabilmesi için; bilgi, çalýþmak ve sevgide gerekir.

Sevgisiz doðru olunmaz. Doðru ola- caðýz diye, gönüller kýrýlmaz, kiþi zor durumda býrakýlmaz. Mutlaka zorda olaný sevgiyle sarýp, iyilik suyu ile gön- lünü yýkayýp, doðru gerekli þekilde söylenmelidir. Bu eylemlerin tümü dürüstlüktür, çok incelik, geniþ tecrübe, görgü, bilgi ve sevgi gerektirir.

Bir arkadaþýmýn sevginin az veya olmadýðý doðruluk için verdiði örnek çok çarpýcýydý. Herkesin bildiði bir olaydýr ve tarihte önemli yere sahiptir

(22)

çünkü tarihin gidiþini deðiþtirmiþtir.

Brütüs, Cesar’ý doðruluk adýna öldür- müþtür. Hâlbuki onlar gerçek baba-oðul gibiydiler. Cesar ona çok emek ver- miþti. Ama Brütüs’ün sevgisizliði doðruluðunun önüne geçti ve düþün- meden Cesar’ý öldürdü.

Doðrunun karþýtý yalan ve yanlýþtýr.

Bir bilge “Ýnanmayanlar doðru olmayanlardýr” der. Bu cümlenin çok geniþ bir anlamý var. Çünkü bilgiye, kendine, çevresine, emeðine, sevgiye, sevildiðine, deðer verildiðine vs. inan- mayanlar gerçekten kolay yalan söyler- ler. Onun için doðru insan olmak için bilgili bir inancada sahip olmak gerekir. Bir zamanlar ulu bir iyilik habercisi, kendisine çokça kötülükler yapan, vazifesine ve ona engel olmak isteyen, ayaðýna dolaþan,

çok kötü, çok âdi adama sadece

“Cahil” ismini taktý. Görüyoruz ki, cehalet yani bilgisizlik doðruyu bulmada önemli bir engeldir.

Ýslâmiyet’te doðru kavramý, hakikate uygun hüküm ifade eden söz diye tanýmlanýr. Tasavvufta doðruluk, sýdk anlamýyla ifade edilir, gerçeklik ve kalp temizliðidir. Kelâm âlimlerinin peygamberlik sýfatý saydýðý bir özellik- tir. Sýdk: söz, fiil ve davranýþlardaki tutarlýlýk, iç ve dýþýn birbirine uygun- luðu demek. Yani “Ýçten ve dýþtan temiz olmak” hâli oluyor. Yani için, dýþa denk düþme hâlidir. Gazzali’nin ifadesine göre lisanda, niyet ve iradede, azimde ve amelde sýdkýn adý ihlâstýr der. Ýhlâs deyince, Vareden’in ihlâslý kullarýndan olabilmek, yüce bir deðer deðil mi? Ýhlâs: TDK’daki açýklamasýy-

Resim: “Cennete Giden Yol” Georgiana Romanova

(23)

21 la: Temiz ve katýþýksýz yapmak, seçmek

ve gönülden baðlýlýk demekmiþ.

Ýbadetleri ve davranýþlarý yalnýz Allah’a has kýlarak yapmak, olumsuz düþüncelerden uzak durmak yani Tevhid inancýnýn özüdür ihlâs. Sehl bin Abdullah Tüsteri’nin “Ýnsanlara en aðýr gelen amel” diye tanýmladýðý ihlasýn zorluðu, nefse ait bir pay taþýmama durumuna gelmektir. Cüneyd-i Baðdâdî ise ihlâsýn, kul ile Allah arasýnda bir sýr olduðunu söylemiþtir ve þöyle devam etmiþtir; “Melek bu sýrrý bilmez ki, sevap yazsýn, Þeytan ona muttali olmaz ki, ifsad etsin, hevâ ve heves onu fark edemez ki, kendine meyletsin”

Tasavvufta ihlâslý yani doðru kullarýn, doðru yolda olduðunu anlatan istikâmet kelimesi var.

Bizim Celselerimizde ise Doðru yol, Yaradan’a giden en kýsa yol olduðundan söz edilir. Ýstikamet tasavvufta þöyle açýklanýr “Kuldan beklenen keramet deðil, istikâmettir.”

Çünkü istikâmet amellere hayat veren hallerin arýnmasýný saðlayan bir ruh olarak kabul edilir.

Felsefede doðru, doðruluk kavramlarý genel olarak bir önerme, inanç, fikir ya da kanaatin bazý temellere veya ölçütlere göre ya da baðlý olarak sahip olduðu doðru olma özelliðidir.

Epistomolojik açýdan doðruluk, fikir- lerin ve kuramlarýn en önemli

niteliðidir. Temelde doðruluk ve doðru kavramlarý bilginin belirleyici özel- liðidir. Her bilgi doðru olma savýn-

dadýr. Bu nedenle doðru veya yanlýþ olabilmesi için baþka bir bilgiye ya da nesneye baðlý olduðundan ve akýl, mantýkla da doðrulanmasý gerektiðin- den insaný düþünceye, araþtýrmaya yön- lendirir. Böylece doðru ve doðruluk gerçeðe uygun düzen önerme ve kuramlardýr. Doðruluk bilginin ayýrt edici özelliðidir. Aksi halde yanlýþ bilgi olur.

Uygunluk kuramý yaratýcýsý Platon doðruluk anlayýþý; düþüncenin ve ifadenin ölçütünün de nesnesine uygun olduðudur. Felsefe zamanla doðruyla gerçeði ayrý ayrý deðerlendirmiþtir.

Böylece doðruluk, gerçeðe uygun düþen önerme ve kuramlardýr. Öyleyse gerçek kavramýnýn belirgin özelliði daha dünyasaldýr. Gerçeði anlatan taþýyýcýnýn varlýðýdýr. Doðruluðun taþýyýcýsý ise ifadedir. Daha öncede yazdýðým gibi bu ifade yani doðruyu anlatmadaki en önemli etmen, sevgi, faydalýlýk yani iyiliktir. Böylece doðru gerçekliðe uygun düþen önerme ve kuramlardýr. Felsefi bilgiler gerçeklik için sýrf somut deðil, duygularý da dâhil eden akýl öðelerini de yani soyut gerçekliði de kabul eder. Somut gerçeklik insan zihninden baðýmsýz olarak var olan varlýðý, yani özetle insana baðlý olmayan maddesel gerçek- liði açýklar. Soyut gerçeklik ise bizzat insanýn akýl ve gönül yönüne baðlý olan gerçekliktir. Felsefe burada akýl ve mantýkla uygun olmasýnýn gerekli olduðundan bahsetmeyerek açýklamayý eksik býrakmaktadýr. Soyut ama akla mantýða uymayan fakat gönle hoþ

(24)

gelen gerçek olabilir mi? Geçelim felsefede gerçeklikle ilgili açýkla- malara; gerçekliðin bir bilgi durumunu iþaret etmesi doðru ve doðruluk kavramýný ortaya çýkardýðýna göre bil- gisiz doðru ve doðruluk da olmuyor.

Bizim Celselerimizde “Doðrunun en hayýrlý kazancý bilgidir”der.

Doðruluk iki anlamý olan bir

kavramdýr. Olgusal (içerikli) ve formel (biçimsel) doðrulama denir. Olgusal doðrulamaya örnek; Dünya hem kendi ekseni etrafýnda, hem de Güneþ'in etrafýnda döner. Bu yargý gerçeklikle uyuþtuðu için doðrudur. Formel doðrulama, düþüncenin kendi içinde çeliþmemesi, tutarlý olmasý hâlidir.

Yani bir yargýnýn, önermenin gerçeklik- le özetle yöneldiði nesne ile uyuþmasý þarttýr. Örnek: “Aklýnýz yalnýz kendi- nizde ise, kendi çýkarýnýzda ise ve kendi yaptýklarýnýzý doðru buluyor- sanýz, yanlýþ yoldasýnýz”bu sözler çok doðru deðil mi?

Mevlânâ, Mesnevisindeki bir hikâyede “Dosdoðru olmak; Hak’tan ayrý olmadan hak ve hakikat yolunda olmaktýr” diyerek, doðruluðu âdil, hakka tecavüz etmeyen, her zaman haklara saygý duyan insaný anlatmak- tadýr. Hak’ka giden en kýsa yolda, doðru yoldur. Ama artýk biliyoruz ki, doðru olmak için, iyi olmak, iyilik yapmayý seven olmak, doðru olmanýn hünerleri için ve âdil olmak için bilgili ve çalýþkan olmak bunlarýn hepsini yapabilmek içinde her yaratýlmýþ can-

lýyý, baþta insaný ayýrt etmeden seven, saygý, hoþgörüyle gönülden hizmet etmenin idrakinde olmak gerekiyor ki, yolumuz O’na giderken kýsa olsun.

Tasavvuftaki istikâmet sahibi olmak anlamýnda yani doðru yolda olma hâli oluyor. Ýslâmiyet buna sýrat-el müstakim diyor, yani Allah’a giden doðru yol anlamýnda ki bu teri- min istikâmet diye tasavvufta kulla- nýlan adý Batý felsefesinde Yeniçað'da çok etkili olmuþtur. Bu sözün çok üzerinde duran felsefeciler derin anlamlarýndan birçok fikir, doktrin üretmiþlerdir. Peygamberimiz Hz.

Muhammed de istikâmet sahibi bir kul olduðu için bizlere çok büyük, deðerli örnektir. Çünkü Rab’bim bizlerden yal- nýz saf, gösteriþsiz doðruluk istiyor.

Yazdýklarýmý Ulu Peygamberimizden nakledilen bir anekdot ile bitirmek istiyorum.

Günlerden bir gün peygamberimiz Hz. Muhammed ashabý ve ihlâslý kullarýyla sohbet ederken, kendisini en çok zorlayan hattâ yaþlandýran yüküm- lülüðün, Rab’binden kendisine Hûd suresinde bildirilen“Emrolunduðun gibi dosdoðru ol” buyruðu olduðunu

söylemiþtir. Doðruluk ve doðru olmak insanýn en önemli hasletlerinden biridir.

Çünkü doðru yolda olan kötülüðe kilit, doðru yoldan ayrýlan kötülüðe anahtar olur. Biliyoruz ki: “Doðru ve yanlýþ örtülemez. Ne var ki, biri sizi yüceltir, diðeri varlýðýnýzý yok eder.”

(25)

23

ilgilerimizde Kuantum’

dizisi kapsamýnda belki de en çarpýcý, bizleri derin düþünceye sevk etmesi gereken konu, bu

‘Kuantum Silici’ bölümünde ele alýn- maktadýr. Kuantum Fiziði, bu bölümde aktaracaðýmýz bir deney ile, "yap- týðýmýz veya yapacaðýmýz seçimin, geçmiþi nasýl þekillendirdiðini” bilim- sel olarak ortaya koymaktadýr.

Baþlýðý geniþletmek için Bedri

Ruhselman’ýn 1959 yýlýnda bir Noter’e teslim ettiði ve 54 yýl bekledikten sonra 2013 yýlýnda yayýmlanan kitabýndan alýntý ile baþlayalým. Bedri Ruhselman,

‘Ýlâhi Nizam ve Kâinat’(1) kitabýnda, Üzerinde Rahatça Dolaþtýðýmýz

Dünyamýza yaklaþmakta olan bir

‘Misafir Gezegen’den bahsetmektedir:

“Bir sistem dâhilindeki herhangi bir kürede vukua gelecek deðiþiklikler, o kürenin manyetik alanýna yapýlacak tesirlerle mümkün olur. Yâni bir kürede icap eden namütenahi deðiþmeler; o kürenin manyetik alanýna, sistemin güneþinden veya baþka bir yerden gele- cek tesirlerle vaki olur ki bu tesirler de vazife plânýnýn o sistemde vazifelenmiþ bulunan varlýklar tarafýndan direkt veya endirekt olarak gönderilir.

Herhangi bir küre üzerinde büyük bir inkýlâp çapýnda deðiþmeler icap edi- yorsa o zaman, daha aðýr ve kuvvetli

tesirlerin gönderilmesine lüzûm hâsýl olur. ……..

Güneþ Sistemine bu hâdise için ulaþacak ilk kuvvetli tesir, bu sistem- den çok uzak mesafelerde bulunan baþka bir sis- temin, Dünyadan hemen hemen dört yüz defa daha

‘B

Bilgilerimizde Kuantum: 5

Kuantum Silici

Derleyen: Ýsmail Hakký ACAR

(26)

büyük bir gezegeninin manyetik alanýn- dan gelecektir.

Dünyadan büyük olmakla beraber, maddesi dünyadakinden çok basit ve aðýr olan bu gezegenin, Güneþ Sisteminden pek uzaklarda bulunan kendi güneþi etrafýnda mutat olarak kat ettiði bir yörüngesi vardýr. Ýþte o; bu yörüngesini kat ederken, dünyanýn tâbi olduðu Güneþ Sistemi tarafýna rast- layan kýsmýnda ondan ayrýlarak, büyük bir kavis çizmek suretiyle Güneþ Sistemine doðru yürümeye baþlamýþtýr.

Bu hâl, bu yürüyüþle alâkalý diðer bir sürü sistemde vukua gelecek büyük ve küçük inkýlâplarla vazifeli bir plân tarafýndan –üniteden gelen direktiflere göre– gönderilmekte olan tesirlerle vaki olmuþtur.”(2)

“Bu gezegen bugün, Güneþ

Sisteminden henüz bir hayli uzaktadýr.

Binaenaleyh onun manyetik alaný henüz Güneþ Sisteminin manyetik alaný ile direkt olarak temas hâlinde deðildir.

Fakat Dünyadan dört yüz defa büyük olan bu gezegen, yörüngesinden ayrýlýp Güneþ Sistemine doðru yürümeye baþladýðý andan itibaren, onun endirekt olarak Güneþ Sistemi üzerinde bazý tesirleri vukua gelmeye baþlamýþtýr.

……. Ancak, bu gezegenin henüz hem uzakta olmasý hem de tesirinin vasýtalý yollardan gelmesi yüzünden, Güneþ Sistemindeki neticeleri bugün pek zayýftýr.

Fakat bu gezegen Güneþe mütemadiyen yaklaþmaktadýr. Bir

an gelecek ki –yani bundan hemen hemen 50-60 sene sonra (3) – bu gezegenin manyetik alaný, Güneþ Sisteminin manyetik alaný ile direkt olarak temas hâline gelmiþ bulunacak- týr. Bu durum hâsýl olunca, gezegenin çok aðýr ve kesif manyetik alaný, Güneþin manyetik alaný üzerine kuvvetli bir baský tesiri yapacaktýr.

Tekmil gezegenleriyle bir bütün olan Güneþ sisteminin aldýðý bu aðýr tesir, sistemin gezegenleri üzerinde, daha doðrusu onlarýn manyetik alanlarý üzerinde çeþitli reaksiyonlar husule getirecektir. (4) (5)

‘Misafir Gezegen’den gelen tesir çok kaba ve aðýrdýr dedik. Binaenaleyh Güneþ Sisteminin en mütekâmil küresi olan Dünyanýn, ince ve mudil manyetik alaný ile, bu gezegenin kaba manyetik alaný arasýnda büyük bir kaynaþmazlýk mevcut olduðundan, Güneþ manzume- sine gezegenden gelen tesirin en þid- detli sarsýcý neticeleri ve reaksiyonlarý Dünya küresinde görülecektir. ………

Kutuplarýn ilk kayma hareketi, misafir gezegenin Güneþ Sistemine gelecek ilk direkt tesirleriyle baþlar.” (6)

Bilgilerimiz içinde yer alan aþaðý- daki aktarým da bu konuya çok basit, ama çok düþündürücü þekilde deðin- mektedir:

"Diyor ki:'Biz þimdi, bir zaman için, bir zamana kadar, bir yerden, onlarýn üstüne bir þeyi yola çýkardýk.

O belki varacak, belki geri dönecek.

Bu onlarýn yoluna baðlýdýr'."

(27)

25 KUANTUM SÝLÝCÝ

Amerikalý teorik fizikçi John

Archibald Wheeler (1911-2008) ‘Genel Görelilik Kuramý’yla ilgili birçok araþtýrma yapmýþ, Niels Bohr ile nük- leer füzyon tepkimelerinin arkasýndaki temel kurallarý açýklamak için çalýþmýþ bir bilim insanýdýr.

1980'lerde Wheeler, bir fikri yak- laþým, bir düþünce deneyi olarak matematiksel hesaplar sonucu teorik bir tez ileri sürmüþtür. Bu tez, "çift- yarýk deneyinde, ýþýðýn gözlemci tarafýndan 'algýlanýp algýlanmadýðýna' ve kendisi için uygun duruma göre kendini ayarlayýp ayarlamadýðý"ný saptama üzerineydi.

Bu matematiksel tezi ispatlamak için 1999 yýlýnda beþ kiþilik bir fizikçi grubu(7) karmaþýk bir deney düzeneði hazýrlamýþ ve bugün “Gecikmiþ-Seçim Kuantum Silici Deneyi (Delayed Choýce Quantum Eraser Experiment)”

olarak anýlan bir deneyi gerçekleþtir- miþlerdir.

Bu deney sonucunda Wheeler'in tezi bir þekilde doðrulanmýþ, bunun yanýsýra 'zaman' konusun- da yepyeni bir gerçeklikle karþýlaþýlmýþtýr.

Çok ses getiren

bu deneyin sonucunu Wheeler þu þekilde yorumlamýþtýr:

"Seçimimiz, parçacýðýn geçmiþte nasýl hareket ettiðini þekillendirdi.

Yani, 'zaman'ýn kuantum mekaniði üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Eðer bu deney, yýldýzlararasý boyutlara sahip bir aygýtta denense idi, bir fotonun nasýl gözlemleneceðine dair Dünya'da alýnacak bir 'son dakika kararý'nýn, milyonlarca, hattâ milyarlarca yýl önce alýnan bir kararý deðiþtirebileceðini gösterdi."

Aþaðýdaki resimlerde deneyin kar- maþýk düzeneði ile deney sistematiði þematik olarak görülmektedir:

Önce, bu çok þaþýrtýcý ve

düþündürücü konunun ayrýntýlarýna Sayýn Prof. Dr. Ahmet Dinççað’ýn

“Mikrodan Makroya, Makrodan Öteye”

kitabýndan alýntýlar ile bakalým:

“Size bir soru! Gelecek geçmiþi etkileyebilir mi?

(28)

“Einstein görecelik teorileriyle uzay ve zamanýn bir olduðunu ispatladý.

Çift-yarýk deneyi, bilincin uzayda gerçekliði kýsmen deðiþtirdiðini göster- diðine ve zaman ile uzay bir olduðuna göre, bilincin zamandaki gerçekliði deðiþtirmesi mümkündür. Bu teori çift- yarýk deneyinin geliþtirilmiþ bir çeþidi sayesinde kanýtlanabiliyor. Çift-yarýk deneyinde foton veya dalga boylarýnýn, gözlemlendiðinde, dalga hâlinden parçacýk hâline geçtiðini hatýrlayýn, yeni deneydeki amaç ise fotonlarý gözlemleme kararý çift-yarýklara ulaþ- madan önce deðil de karton ile ekran arasýndayken alýnýrsa ne olacaðýný öðrenmek. Yani foton gözlemlendiðini göremeyecek. Yarýklarýn ardýna bir dedektör yerleþtirildiðini ve onu çalýþtýrmaya, ýþýklar yarýklarý geçtikten sonra karar verildiðini düþünün. Karar böyle geciktirildiðinde ýþýk ne zaman parçacýða ya da dalga boyuna dönüþür? Gözlem kararý alýnýnca mý yoksa daha önce mi?

“Yarýklardan geçen ýþýðýn gözlem yapýlmadýðý sürece bir dalga olmasý ve ancak bilinç onu gözlemeye karar

verince parçacýða dönüþmesi mümkün mü? Bu deney için bilim insanlarý gözlem yapacak âletle

sadece saniyenin milyonda biri kadar geciktirmeyi baþardýlar, ama bu süre bile yeterli oldu, böylelikle ýþýðýn gözlem kararý alýnmadan önce parçacýða dönüþtüðünü keþfettiler. Bu deney bize þunu göstermektedir. “Iþýk sanki gözleneceðini önceden biliyor- muþ gibi hareket ediyor”. Bu keþfin mantýksal sonuçlarý olaðanüstüdür.

Dalga ancak gözlendiði zaman parçacýða dönüþtüðüne göre sonucun sebepten önce gerçekleþtiði görülüyor.

Sanki ýþýk düþüncemizi önceden kestiriyor ve ona göre davranýyor.

Kartonun arkasýndaki dedektörü göre- meyen ýþýk, bunun varlýðýný hissedip dalga durumundan parçacýk durumuna geçmektedir. Bu deney bize düþünce- mizin yaydýðý enerjiyi fotonlarýn algýlayýp, ona göre hareketlerini belirleyebildiklerini gösteriyor.

“Bir bardaðý yere attýðýmýzda bardak daha yere düþmeden kýrýla- caðýný biliyordu. Yani bilgi geçmiþe gidip sonucu sebepten önce üretti aslýnda. Yani ne önce ne sonra, ne geçmiþ, ne gelecek kalýyor. Hepsi ayný

‘AN’da oluþuyor. Kuantum evrenin mikroskobik düzleminde ‘ZAMAN’ yok oluyor diyebiliriz.

“Kuantum Fiziðinin en ileri gelen- lerinden Japon asýllý Kuantum Fizikçisi, halen Amerika’da araþtýr- malarýna devam eden Nobel Ödüllü Prof. Dr. Michio Kaku bu durumu þöyle izah etmekte: “Her þey beynimizin dalga boylarýnýn elektriksel sinyalleri algýlamasý sonucu þekillenmektedir”.

Prof. Dr. Ahmet Dinççað

(29)

27

“Solipsizm (8) olarak tanýmlanan bir felsefe vardýr. Bu felsefe, kiþinin kendi aklý dýþýnda hiçbir þeyin kanýtlanama- yacaðýný savunmaktadýr.”

“Kuantum mekaniðinin geliþmesinde etkili olan Alman Fizikçi ve matema- tikçi Max Born’un (1882-1970) yoru- muna göre bir þeyin gözlemlenme süre- ci onun varlýðýný belirler ki bu solip- tizmden daha da karmaþýktýr.

“Gökyüzünde gördüðümüz yýldýz ýþýk- larý milyonlarca yýl önce yola çýktý. Bir bakýma yola çýktýðýnda onu

gözlemleyeceðimizi bildiði için parçacýk hâlinde bize göründü. Baþka bir deyiþle fotonun gelecekte ne ola- caðýna karar veriliyor ve foton geçmiþte o karara uyuyor. Geçmiþin hâli hazýrda en ufak ayrýntýya kadar var olduðuna inanýrsak yanýlýrýz.

Geçmiþin belirli bir varlýðý yoktur, süperpozisyon hâlindedir. Yani aradadýr, ’Araf’tadýr, ne vardýr, ne de yoktur. Ve sadece gelecek onu buna mecbur ettiði takdirde kendini tanýmlar.

Yani düþünebildiðiniz tüm olaylar aslýnda dalga boyutunda mevcuttur.

Bizim son anda yaptýðýmýz tercihe göre dalga boyutu harekete geçmiþtir. En son anda düþüncenizde tercih ettiðiniz olay, dalga boyutundan çýkýp mad- deleþmektedir.

“Born tarafýndan, daha da karmaþýk bir deney gerçekleþtirilerek, negatif enerjinin geçmiþe akýþýný betimleyen bir çözüm sunuldu. Ayný çift-yarýk deneyi baþka türlü uygulanmaktadýr.

Foton yarýktan geçiyor fakat ‘kuantum silici’ denilen bir âlet vasýtasýyla ekrana ulaþmadan býraktýðý iz siliniyor, böylece hangi yarýktan geçtiðinin belir- lenmesi engelleniyor. Yani ýþýk

parçacýðý bir önceki çift-yarýk deneyinde olduðu gibi yarýktan geçerken, gözlemlendiði için parçacýk þeklindedir, ölçülebiliyor ama bu ölçümle saðlanan bilgi kaybolup silindiðinden ýþýk, dalga þeklinde yansýyor. Bu deney 1991’de Berkeley Kaliforniya Üniversitesi’nde gerçek- leþtirildi. Iþýk, yarýktan geçerken ölçülmüþ olmasýna raðmen dalga desenini korudu. Yani belirleyici etken ölçümün kendisi deðil. Iþýðýn kendi hakkýnda bilebildikleri yani dalga boyu olduðu. Bu veriye sahip olma olanaðý kaybolunca, ýþýk dalga gibi davrandý.

Sonuçta edinilen izlenim, ýþýðýn sadece kendi hakkýnda bilinebileceklerle ilgilenmiþ olduðudur. Ayrýca bu deney evrendeki her þeyin dalga boyunda olduðunu bize göstermektedir.

“Hiçbir þey bilinemezse, herhangi bir düþünce gözlem olmazsa, ölçüm yapýlmýþ dahi olsa ýþýk dalga hâlinde kalmayý sürdürüyor. Aslýnda her þey dalga boyunda, düþüncenin yaydýðý enerji ile dalga frekanslarý parçacýk hâline geçip görünür oluyor ve düþüncenin ürettiði enerjiye göre davranýyor.

“Tüm olasýlýklar ayný zamanda var olmakla beraber en az enerji gerektiren durum en dengeli olandýr ve onu gerçeðimiz olarak görürüz.

Referanslar

Benzer Belgeler

incelenen seri akciðer grafilerinde enfeksiyon esnasýnda ve enfeksiyondan kýsa bir süre sonra çekilen grafilerinde pnömonik infiltrasyon tespit edilmiþ ve 7 ay sonra çekilen

Sokrates, her insanýn eðitime ayný derecede ihtiyacý olduðunu ve bunun en temel hak olduðunu savunduðu içindir ki bugünün eðitim uzmanlarý, sosyolog ve filozoflarý

Gerçek kimliðinin farkýna varmýþ olan herkes için genel bir kural olarak söyleyebiliriz ki, bizde manevi ve ahlâ- ki bir ilerlemenin ortaya çýkabilmesi, kendimizi

Bir baþka anlatýmla kadýnýn toplumdaki yeri, özellikle Arap kültürüyle iliþkiye geçildikten sonra önemli oranda deðiþti; ancak hiçbir zaman eski Türk geleneklerinden tam

Demek ki ruhsal olarak kendinizi daha fazla sevmek zorundasýnýz ve þimdi de bunu yapmak için fýrsat elinize geçti çünkü içinizde trilyonlarca DNA parçasýndan oluþan ve

Algoritmada olasılık değerleri hesaplandıktan sonra bu değerler kullanılarak rulet tekerleğine göre seçim işleminde her bir kaynak için [0.1] aralığında rastgele sayı

• Önce teşekkür edin; ‘rahatsız olduğunuzu bana söylediğiniz için size teşekkür ederim’. • Eğer hatanız varsa

3 9. Kahraman Yunanlıların anısı dünya durdukça duracak. Çünkü anılarının kaybolması için yıldızların gökten düşmesi ve denizin derinliklerinde