• Sonuç bulunamadı

HAYAT GERÝYE ADIM ATMAZ SEVGÝ EÐÝTÝMÝ ÝNSANIN GELÝÞÝMÝ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "HAYAT GERÝYE ADIM ATMAZ SEVGÝ EÐÝTÝMÝ ÝNSANIN GELÝÞÝMÝ"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

HAYAT GERÝYE ADIM ATMAZ SEVGÝ EÐÝTÝMÝ

ÝNSANIN GELÝÞÝMÝ

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Cilt: 51 Sayý: 608 Aðustos 2019

ÝÇÝNDEKÝLER

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme ve Okur/Abone Ýliþkileri:

0535 4554223 - 0549 7220248 Yönetim Yeri:

Hayri Eðmezoðlu Sk. Ýkizler Ap.

No: 8 D: 32 Erenköy/Ýst.

Hayat Geriye Adým Atmaz ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Ýslâm Bilimi Nasýl

Baþladý ve Geliþti? ... 6

Ahmet Kayserilioðlu

Sevgi Eðitimi ...12

Güngör Özyiðit

Felsefede Eðitime

Temel Yaklaþýmlar ... 16

Nihal Gürsoy

Isparta’da Gül Hasadý

ve Burdur ...22

Seyhun Güleçyüz

Sipiritüel Kaynaklarda

Foton Kuþaðý ... 30

Der: Ýsmail Acar

Seninle Benim Aramda ... 37

Çev: Nelda Ýnan

Ýnsanýn Geliþimi ... 43

(Canlý Kryon Celsesi)

Dergimizin internet sitesini

www.sevgidunyasidergisi.com, www.dostluk.org adreslerinden ziyaret edebilirsiniz

Kapak Resmi, Dorothy Dean

(3)

Sevgili Dostlar

Hani bazen hayatý gereðinden fazla kuralcý yaþar hâle gelir, kendimizi lüzu- mundan fazla önemser, hem kendimizi hem etrafýmýzý yorar ve bezdiririz ya... Ýþte bu durum içimizdeki sevgiyi bastýrarak kurutacak þekilde bizi ele geçirmeden kendimize gelmenin bir yolunu bulmalýyýz. Tehlikelerden korunma endiþesi ve baþkalarýndan onay alma çabasý, yani korunma ve sevilme ihtiyacý korkuyla karýþarak bazen öyle bir ele geçirir ki insaný, kendimiz olmayý bir kenara býrakýr, hep bir þeyleri erteleyerek yaþadýðýmýzý farkederiz. Doðduðumuz andan itibaren bizden bir þeyler beklenir ve binlerce senedir çok az nüanslarý deðiþmiþ bir sisteme boyun eðmemiz istenir. Hayat acaba gerçekten bu mudur, böyle mi olmalýdýr? Zamaný gelince bütün o dert edindiklerimizi geride býrakýp o ýþýklý kapýdan geçip gitmeyecek miyiz gerçek yerimize? O halde bu telâþ, bu gerginlik, ne pahasýna olursa olsun kazanma, baþarýlý (!) olma tutkusu niye? Oysa bilsek ki, oradaki yerimiz burada yaptýðýmýz iþlerle belirlenmeyecek sadece; o iþi nasýl ve hangi niyetle yaptýðýmýz daha önemli olacaktýr. Ýnsanlarýn hayatýnda iyi ve güzel iz býrakmýþ, kendini sevdirmeyi baþarmýþ olanlar gittikleri yerde de sevilecekler ve iyi olacaklardýr. Önceki yaþamlarýndan insan kardeþinin,

doðanýn, hayvanlarýn hakkýný yemiþ olanlar, hak borcu olanlar bunu ödemiþlerse ya da bir kýsmýný ödeyebilmiþlerse kendilerini yere çakan baðlardan daha da kurtulup hafifleyeceklerdir. Bizlerin ve dünyamýzýn sevgiye, iyiliðe, doðruluða, hayýrlý çabalara, yumuþaklýða, temiz niyetlere, güzel sözlere ihtiyacý vardýr. Ýyi insanlar doðruluk ve düzen adýna birbirine kýymamalý, birbirini incitmemeli, hor görmemelidir. O’nun gözünde hepimiz eþitiz. Birbirimiz arasýnda ise üstünlüðün kriterleri genel geçer ezberlenmiþ olanlardan biraz farklýdýr:

“Üstünsünüz, O’nun yapma dediklerinden vazgeçmiþseniz...

Üstünsünüz, vesvese verenin üstünden gelmiþseniz...

Üstünsünüz, ululuk bilmediðinizden, horlayýp arka dönmediðinizden.

Üstünsünüz. Horlamak, sýrt dönüp yön deðiþtirip boþ koþmak alçaklarýn iþidir.

Üstünsünüz, kendinize istediðinizi kardeþinize istediðinizden...

Üstünsünüz, sevmesini bilmek için geldiðinizden...

Üstünsünüz, yükseldikçe küçülerek durduðunuzdan...”

Her yaptýðýmýz iþi, yetiþtirdiðimiz çocuðu, gönlümüze aldýðýmýz ve gönül verdiðimiz her canlýyý bu kriterleri esas alarak seversek belki kendi tarzýmýzý keþfeder, o zaman dünyaya bir ýþýk býrakarak gideriz.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Hayat Geriye Adým Atmaz

Dr. Refet Kayserilioðlu

Her gün bir yerden göçmek ne iyi…

Her gün bir yere konmak ne güzel…

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoþ!

Dünle beraber gitti cancaðýzým,

Ne kadar söz varsa düne ait.

Þimdi yeni þeyler

söylemek lâzým.

(5)

u son asýr içinde hem dünyada hem de ülke- mizde ne büyük deðiþimler yaþandý. Önce telefon, telgraf sonra telsiz, radyo, gramofon, daha sonra televizyon ve þimdi de bil- gisayar ve cep telefonlarý insan yaþamýnda nasýl hýzlý ve baþ döndürücü deðiþim- leri yaþattý. Diðer yandan baský teknolojisinin süratle deðiþmesi, taþýma araçlarýnýn hýzlanmasý ve okuyan ve gündemi takip eden kültürlü zümrenin artmasý hem bilgi hem mal alýþveriþini artýrdý hem de insanlarýn arasýndaki mesafeyi kýsaltýp, birbirlerini daha iyi tanýmalarýný saðladý.

Ýliþkiler gittikçe geliþiyor.

Þimdi kimi eskiye döndüre- bilirsiniz?

50-60 sene önce çok az kiþide radyo varken þimdi her evde TV, bilgisayar var.

Ýnternet artýk yaþamýmýzda ve ellerimizde. Dil ve ko- nuþma üslubu deðiþti.

Konuþulan konular, düþün- celer, dünya görüþleri deðiþti. Bu arada iyiye ve ileriye doðru olan deðiþim- lerin yanýnda sapmalar, yozlaþmalar, geriye gitme istekleri de var. Osmanlý Ýmparatorluðu'nun parlak dönemlerinde Arapça ve Farsça kelimeleri kullanmak

moda idi. Osmanlýnýn son zamanlarýnda ve Cumhuriyetin ilk dönem- lerinde ise Fransýzca moda oldu. 2. Dünya Savaþýndan sonraki yýllarda ise Ýngilizce modasý baþladý. Bunlara uygun örf, âdet ve alýþkanlýk- lar da deðiþiyor. Ýyi mi yoksa kötü mü? Eðer insanlarý ileriye, doðruya götürüyor yükseltip, geliþtiriyorsa elbette iyidir. Ama iþ yalnýz- ca þekilde kalýyorsa, gönüller ve zihinler geliþmiyorsa kötüdür. Bir de sadece tak- litse, bu arada kendi dilini de bozuyorsa o zaman kendi kiþiliðini törpülüyor demek- tir. O zaman kendine güven- meyen, baþka ülkelerin hayraný, kompleksli birçok insan ortalýðý kaplýyor demektir. Öyle insanlardan kendini ve ülkesini ileri götürecek davranýþlar ve atýlýmlar beklenemez.

DÜNLE BERABER GÝTTÝ

Mevlânâ, A. Kadir'in güzel çevirisi ile "Yeniliðe Doðru"

þiirinde bakýn ne güzel ifade ediyor.

Her gün bir yerden göçmek ne iyi…

Her gün bir yere konmak ne güzel…

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoþ!

Dünle beraber gitti cancaðýzým, Ne kadar söz varsa düne ait.

Þimdi yeni þeyler söylemek lâzým.

Dünya deðiþiyor, insanlar deðiþiyor zamanla beraber bilgiler, görgüler, öðrenile- cekler artýyor. Düne baðlý kalmak, realitelerden kopa- mamak, yeniye ayak uydura- mamak elbette iyi deðil.

Ama burada çok dikkat edilmesi gereken ince bir nokta var. Dünden geçmiþten gelen bilgiler ana esaslarsa, onlara sýrt dönmek olur mu?

Örneðin baþkasýnýn hakkýna el uzatmak, yalancýlýk ve ikiyüzlülük kötüdür. Aksine haklara saygýlý olmak, dürüstlük, doðruluk iyidir ve üstünlüktür. Ýþte bunlar dün de doðru idi, bugün de doðru, yarýn da doðru ola- caktýr.

Geçmiþten gelen bilgiler, görenekler ve gelenekler artýk faydalý olmaktan çýk- mýþsa, geliþmeye ve ilerlem- eye engelse, onlara baðlý kalmak hatadýr ve zararlýdýr.

Düþünmeden, aklý ve mantýðý çalýþtýrýp doðruluðu ve yarar- lýlýðý araþtýrýlmadan,

bugünün gerçeklerine uyup

Þ

(6)

uymadýðýna bakýlmadan tekrar edip durmak hatadýr.

Örneðin maddeci görüþe sahip bir insanýn Allah'ý, ruhu ve ruhsal yaþamý inkâr etmesi belki eskilerde dinin baskýsýndan kurtulmak ve bilimde ilerlemek için gerek- li ve faydalý idi. Ama günü- müzde böyle bir baský yok.

Öyleyse günümüzde insanýn daha hür düþünmesi, gerçek- leri ve doðrularý daha çok bulmasý gerekmez mi? Yani bugünün insaný ne her þeyi inkâr eden, manevi deðerleri ve gerçekleri reddeden mad- deci zihniyetin esiri olacak ne de herhangi bir dini veya manevi bilgiyi, aklýný ve mantýðýný çalýþtýrmadan körü körüne kabul edecektir.

Ýnsanýn bugün baðlanacaðý bilgiler doðru, yararlý, gerek- li ve zorunlu olduðu akýlla ve mantýkla araþtýrýlarak bulu- nan bilgiler olacaktýr.

Mevlânâ yukarýdaki þiirinde bulanmadan, don- madan akmanýn, geliþmenin, yenilenmenin gerekli olduðunu belirtiyor. Ýnsanýn daha iyisini, daha yenisini, daha güzelini ve daha hakçasýný bulmasý ve onu alýp benimsemesi ne güzel diyor. Düne ait sözler ve realiteler dünle beraber gitti, onlar deðiþti, yararlý olmak- tan çýktý, bugün yeni ve daha

yararlý þeyler söylemek lâzým diyor. Yani güzel, yararlý ve günün þartlarýna uyan yeni þeyleri almak ve uygulamak gerekir.

YAÞAM GERÝYE ADIM ATMAZ

Nasýl nehir hep ileri gider, varacaðý yere doðru akarsa, insan da insanüstüne giden yolda yürümek, ilerlemek ve yükselmek zorundadýr.

Yerinde saymak veya geriye gitmek ve gerilemek zamanla insaný sýkar ve bunaltýr. Ýnsan dünyaya yükselmek için geldiðinden ve içinde o istek bulunduðundan daima daha iyiye, daha güzele, daha ye- niye yönelir. Mutlaka önünü açmak yükselmek, olgunlaþ- mak, arýnma yönünde yürümek zorundadýr.

Ýnsanýn içinde Yaradan'dan gelen bir öz olduðu için o, kaynaðýna doðru koþmak eðilimindedir. Ýnsaný o yoldan alýkoyan, o kaynaktan uzak tutan her þey bunalta- caktýr. Bunalýmdan sonra belki hedefine daha hýzlý koþmaya baþlayacaktýr.

Bunun için yeni, geliþmiþ, zihinleri doyuracak, gönül- leri coþturacak yüksek bil- gilere ve yeni metotlara ihtiyaç vardýr. Bugünün insanýna daha yüksek, daha

kapsamlý tüm insanlarý ve dünyayý kuþatacak, kavraya- cak daha üstün bilgiler ver- mek gerekir.

Yükselmek için iyilik yap- malý, doðru olmalý, çalýþmalý, bilgiyi artýrmalý, herkesi ve her varlýðý gittikçe daha çok sevmelidir. Gönlü arýtmak için de yalandan, haksýzlýk- tan, gýybetten (dedikodu) uzak durmalý, kýzmamalý, kin tutmamalý, nefret etmeme- lidir. Daha önce bildirilen- lerde bu hedefler böyle açýkça bildirilmemiþtir. Ýyi ve yararlý insan olursanýz cennete, kötü ve zararlý olur- sanýz cehenneme gidersiniz denmiþtir. Burada bir tekâmül gayesi, bir yükselme ve olgunlaþma hedefi bildirilmiyor.

Yaradan katýndan gelen bilgilerin her devrin ihtiyacý- na, geliþme, olgunluk ve bilgi seviyesine uygun olmasý gayet doðal deðil mi?

Ayný esas ve bilgiyi ilkokul seviyesine daha kýsýtlý ve sýnýrlý verirsiniz. Ortaokul seviyesinde o sýnýr ve kap- sam biraz daha geniþler. Lise ve üniversite seviyesinde ise daha da geniþler. Lisansüstü, mastýr seviyesinde ise o bu en geniþ, en yüksek seviye- sine ulaþýr. Aslýnda bunlarýn hiçbiri yanlýþ deðildir. Her seviyedeki bilgi doðrudur

(7)

ama bir önceki seviyeye göre eksiklidir. Ýþte iþin esasý budur.

Siz üniversite seviyesine gelmiþ insana ilkokul seviyesindeki bilgileri verir ve "Al bunlarla yetin. Tatmin ol ve doðru yolu bul" der- seniz, o bu bilgilerle yetine- meyeceði için isyana ve inkâra sapacaktýr. Bir de o bilgiler insan eliyle bozul- muþ, saf halinden çýkmýþsa yükselmiþ kiþiler o bilgilere iyice isyan edecektir. Ýþte 300 yýl önce bilim adam- larýnýn dini reddediþleri ve cephe alýþlarýnýn sebebi budur. Üstelik din adamlarý insanýn geliþmesini, bilgisini artýrmasýný, yükselmesini engelleyecek zulüm metot- larýný (engizisyon) uygu- lamýþlarsa, isyan ve reddediþ elbette daha büyük ve daha yýkýcý olacaktý.

Materyalizmin doðuþu, bütün ruhi ve ilâhi deðerleri red- dediþi böyle olmuþtur.

Bugün yeni nesil ruhunda- ki boþluðu hissetmeye, manevi deðerlere ve Yaradan'a yönelmeye baþlamýþtýr. Ama bu dönüþ asýrlardýr kendini yenileye- memiþ ve veriliþinde de 2000 yýl önceki insaný hedef alan seviyede bilgiler olduðu için, bugünün geliþmiþ akýllarýný ve gönüllerini bir süre sonra

tatmin edemeyecektir. Onlar bugünün seviyesine uygun bilgileri aramaya baþlayacak- lardýr. Yaþam geriye adým atmaz. Daima daha iyiye, daha yararlýya, daha olguna ve üstüne gidecektir.

ÝNSANIN

TIYNETÝNDE HEP YENÝYÝ BULMA ARZUSU VARDIR

"Ýnsan çabuk býkar. Ayný þekilde, deðiþmeden uzayýp gideni kanýksar. Onun için baþlangýçta en güzel olan, sonda ayný ise, her þeyini yitirmiþtir. Ve bir türlü sabrý beceremez. Çünkü

týynetinde heyecan, çünkü týynetinde hep yeniyi bulma arzusu vardýr da ondan. Ve böyle olduðu için o dur- madan alýr. Hele bir sabrý, gerçek sabrý, doðru sabrý becerirse, iþte o zaman yük- selir. Baþta bulduðunu sonda deðiþtirir, güzelleþtirir kendine ve kardeþlerinin hayrýna.."

(Bizim Celselerimiz) Sözlerindeki gibi insanýn týynetinde yani mayasýnda yeniyi ve üstünü bulma, sürekli geliþme isteði vardýr.

Ama bulunan yeni, iyi ve yararlý olan geliþtirilmiyorsa zamanla eskir, cazibesini kaybeder. Hâlbuki insanýn sabýrla, aldýðý bilgileri

iþlemesi, açmasý, geliþtirmesi gerekir. O zaman o bilgiler dallanýr budaklanýr hem o kiþiyi geliþtirir hem de onun bulduklarýndan baþkalarý yararlanýr. Demek ki aldýk- larýmýzý etraflýca düþünmek, onlarý eski bilgilerimizle kýyaslamak, geliþtirmek ve yeni sonuçlar çýkarmak, o bilgileri iyice hazmetmemizi ve herkese yararlý hale getirmemizi saðlar.

Bilimin geliþmesi de, insanýn ilerlemesi de böyle olur. Durmadan bilgileri alýp ezberleyenler ama onlarý incelemeyenler, yeni sonuçlara ve yeni bilgilere gidemeyenler, geliþemez ve yükselemezler. Ýþte durma- mak ve donmamak için bir yandan yeni bilgiler alýrken, bir yandan da alýnanlarý iyice anlamak, açýklamak,

geliþtirmek, yeni sonuçlara, yeni bilgilere gitmek gerekiyor. Sonra da onlarý gönle benimsetmek, uygula- mak ve yaþamak gerekir.

Uygulanmayan ve yaþan- mayan bilgi, sadece kafada malumat olarak durur ve zamanla unutulur. Uygulama ve yaþama ise, o bilgiden edinilecek yararlarý en iyi þekilde elde ettikten baþka, o bilginin eksikleri görülür, onlar doldurulur, yeni bil- gilere doðru yol alýnýr. Ýþte gerçek yükselme böyle olur.

(8)

Gülyüzlülerden Ýbretler: 69

Ýslâm Bilimi

Nasýl Baþladý ve Geliþti?..

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

DAHA ARAÞTIRILACAK ÇOK ÞEY VAR

Önceki yazýmda, Hz. Muhammed'in vefatýndan 100 yýl kadar sonra üç kýtaya yayýlmýþ Ýslâm Ýmparatorluðunda, mila- di 750-900 arasýnda 150 yýl süren büyük bir tercüme hamlesinden söz etmiþtim.

Ve sonrasýnda bilimin her dalýnda 900-

1100 arasýnda 200 yýllýk bir altýn devir yaþamýþlardý. Son araþtýrmalar gösteri- yor ki altýn devirden sonra da yüzyýllar boyunca, bu büyük bilim hamlesi sürüp gitmiþti.

2001 yýlýnda bir Amerikan gazete- sinde bilim tarihi profesörü Ýslâm uygarlýðý için þunlarý söylüyordu:

(9)

"Avrupa'daki hiçbir þey, takriben 1600 yýlýna gelinceye deðin Ýslâm âleminde yapýlanlarla karþýlaþtýrýlamaz."

Bu sözden de Ýslâm uygarlýðýnýn altýn devirden sonra bir süre daha sürüp git- tiði açýkça anlaþýlmaktadýr. Ayný yazýda yazar þunlarý da söylüyordu:

"Ancak tarihçilere bakýlacak olursa bu altýn çað hakkýnda hâlâ çok az þey bilin- mektedir. Bu dönemden kalan büyük bilimsel yapýtlardan ancak birkaçý Arapçadan çevrilmiþtir. Ve binlerce yazma, henüz çaðdaþ âlimler tarafýndan okunmamýþtýr. Dr. Sabra, Ýslâm bilimi tarihini, henüz iþlenmeye baþlanmamýþ bir alan olarak nitelendirmektedir."

Bunlar gelecek yazýlarýmda Ýslâm'ýn batý bilimine büyük katkýlarýný anlatýrken kýsaca deðineceðim konular.

Ama þimdi asýl merak edilen konu, Ýslâm öncesinde 1000 yýldan beri uyuyan Araplar arasýnda bu bilimsel patlama hangi nedenlerden böyle muhteþemlikle baþladý, ilerleyerek yaþandý ve Avrupa biliminin temellerini oluþturdu?!.. Bu yazýmda kýsaca bunun üzerinde duracaðým.

Evet, Kuran ve Hz. Muhammed bili- me, öðrenmeye, aklý çalýþtýrmaya çok önem vermiþ: "Ýki günü bir olan aldan- mýþtýr" diyerek insanlarý yerinde çakýlýp durmaktan uzaklaþtýrmaya çalýþmýþtýr.

Ayrýca o zamanlar Müslümanlarýn uyruðunda baþka kültürlerden gelen, deðiþik dilleri, dinleri olan çok bilgili

insanlar da vardý. Bunlar elbette bilim- sel atýlýmda önemli etkenlerdi. Ama yeterli miydi?! Eðer yeterli olsaydý, sonraki duraklamalar ve þimdiki geri- lemeler böyle acý bir þekilde hiç yaþanýr mýydý?Kitap ayný kitap, peygamber ayný peygamber olduðu halde Ýslâm ülkelerindeki bu koyu karanlýðý þimdi nasýl açýklayabiliriz?!..

Aslýnda bizler Ýslâm tarihindeki büyük çeviri ve altýn devir dönemlerini daha ziyade Batýlý oryantalistlerin (Doðu bilimcilerin) çalýþmalarýndan öðrenmekteyiz. Onlar Müslümanlardaki bu büyük atýlýmýn sebepleri üzerinde de mürekkep akýttýlar.

Yakýn tarihlerde yayýnlanmýþ bir kitapta yazar, oryantalistlerin bu atýlým yýllarýnýn sebepleri hakkýnda klasik- leþmiþ kanaatleri üzerinde uzunca duruyor. Onlarý iyice irdeleyip eleþti- rerek, kendi alternatif sebeplerini çok akla yakýn ortaya koyuyor. 1979'dan beri ABD de Columbia Üniversitesinde Arapça ve Ýslâmi bilimler profesörü olan, Prof. Dr. George Saliba'nýn "Ýslâm Bilimi ve Avrupa Rönesans'ýnýn Doðuþu" kitabýndan oryantalistlerin bu klasik anlatýmýný sizlere aynan aktara- caðým sonra da Saliba'nýn kendi alter- natif düþüncelerini özetleyeceðim. En sonunda da hayatýný Ýslâm'daki bu büyük çaðý anlatmaya adamýþ ve bu uðurda müzeler kurmuþ Prof Dr. Fuat Sezgin'in bu konuda madde madde ortaya koyduðu sebepler üzerinde dura- caðým.

(10)

ORYANTALÝSTLERÝN KLASÝK ANLATIMI

George Saliba'nýn kitabýnýn 12-14.

sayfalarýndan aktarýyorum:

"Ýslâm medeniyeti veya bilimin genel tarihçesi üzerine yazýlmýþ çoðu kitap, Ýslâm bilim geleneðinin önemini ve bu geleneðin genel insan medeniyetinin geliþmesinde oynadýðý rolü en azýndan kabul etmiþ gözükür. Yazarlarýn bu role ayýrdýklarý yer deðiþiktir. Ama hepsi temel bir anlatým üzerinde anlaþmýþlardýr. Buna klasik anlatým diyeceðim. Bu anlatýmýn genel hatlarý, Rönesans çaðlarýna kadar gider ve tarih boyunca tekrarlanmýþtýr.

"Anlatým, Ýslâm medeniyetinin bir çöl medeniyeti olduðu, þehir yaþamýndan uzak olduðu ve kendi baþýna baþka kültürlerin iþine yarayacak bilim üretme olasýlýðýnýn çok düþük olduðu varsayýmlarý ile baþlar. Bu medeniyet ancak daha ileri, ama küçük ve ince bir ayrýntý ile "ileri" varsayýlan daha eski medeniyetlerle temas ettiði zaman bilimsel düþünce geliþtirmeye baþladý.

Söz konusu antik medeniyetler, Ýslâm medeniyetinin batý kýyýsýnda yer alan ve onun coðrafi alaný ile örtüþen Grek- Helen Medeniyeti ve Doðu ve Güneydoðu'daki Sasanî ve bunun uzan- týsý Hint Medeniyetidir. Çok daha eski olan bu çevre medeniyetleri Ýslâm çöl medeniyetinde görülemeyecek nitelikte yüksek düzeyde bilimsel üretim ve entelektüel canlýlýða sahipti.

"Ayný anlatým Ýslâm döneminde gerçekleþtirilen bilinçli bir tercüme süreciyle bu antik medeniyet bilim- lerinin etkin bir þekilde bünyeye katýl- masý giriþiminden söz etmeyi hiç ihmal etmez. Ve bu tercüme hareketinin bu antik medeniyetlerinin ürettiði tüm bilimsel ve felsefi metinleri içine aldýðý söylenir.

"Klasik anlatým daha sonra Abbasilerin ilk döneminde 750-900 yýl- larýnda yapýlan bu çevirilerin çok çabuk Ýslâm bilim ve felsefesinin gerçek altýn çaðýný yarattýðýný da sözlerine ekler.

"Bu baðlamda birçok yazar bu altýn çaðýn, antik Yunan'ýn ve bir miktar da antik Hindistan ve Sasanî Ýran'ýnýn görkemlerinin yeniden canlandýrýl- masýndan baþka bir þey olmadýðýný ileri sürer. Bazýlarý da Ýslâm'ýn bilimsel üre- timinin, birikmiþ Yunan bilimine az bir þeyler eklediðini, Yunanlýlarýn zaten zaman içinde bunlarý kendi baþlarýna ortaya çýkarabileceklerini ileri sürerler.

Hiç kimse örneðin, Ýslâm dönemi bil- ginlerinin Yunanda uygulanan bilimin dýþýnda, yeni bir bilim tarzý ortaya çýkarmýþ olabileceklerinden, uzun bir çeviri sürecinden sonra ellerine geçen Yunan biliminin aslýnda yetersiz, eksik ve çeliþkilerle dolu olduðunun Müslümanlarca farkýna varýldýðýndan söz etmeye cesaret edemez.

"Klasik anlatým kapsamlý çevirilerle tetiklenen Ýslâm biliminin bir giriþim olarak kýsa sürdüðünü, çünkü Ýslâm

(11)

toplumundaki geleneksel dinsel güçler- le çatýþmaya girdiðini ýsrarla hayal eder.

Bu güçlerin bilim aleyhinde 1111'de ölen Ýslâm ilâhiyatçýsý Gazali'nin ünlü eserinde doruk noktasýna eriþtiði iddia edilir. Gazali'nin bu konuyla ilgili atýfda bulunulan eseri "Filozoflarýn Tutarsýzlýðý" kitabýdýr. Bu eser bazen yanlýþ olarak felsefenin tutarsýzlýðý olarak anýlýr.

"Klasik anlatým bundan sonra Avrupa'nýn Arap bilimsel malzemesine ihtiyaç duymadýðýný, Gazali'nin saldýrýsý altýnda Ýslâm bilimsel geleneðinin düþüþe geçtiðini ve diðer kültürler tarafýndan artýk önemli sayýlmadýðýný ileri sürer. Genel bir bakýþ açýsý olarak da Avrupa Rönesansý, Ýslâm bilimsel malzemesini bilinçli olarak atlar.

Avrupa Rönesansý, Grek - Romen mirasýndan doðrudan kaynaklanan bir hareket olarak açýklanýr."

Profesör Saliba bu klasik anlatýmý saðlam kaynaklarý da dile getirerek eleþtirdikten sonra sözünü þöyle tamam- lar:

"Klasik anlatým sadece, þimdiye kadar tartýþtýðým ve Ýslâm medeniyetinde bilimsel etkinliklerin baþlangýcý ile iliþ- kili olan sorunlarý çözmekten aciz kalmamýþ, daha sonraki yüzyýllarda beliren sorularý da cevaplayamamýþtýr.

Bir kere Gazali'nin filozlara saldýrarak yarattýðý dini ortamýn, Ýslâm biliminin düþüþe geçmesine neden olduðu gerçek deðildir. Tam tersi, sadece günümüze

kadar gelmiþ bilimsel metinlere göz atarsak Gazali'den sonraki yüzyýllarda hemen her bilimsel disiplinde geliþmelere tanýk oluruz." (S- 35)

Prof. Saliba, altýn devirden sonraki yüzyýllarda Ýslâm dünyasýnda astrono- mi, fizik, týp alanlarýnda büyük eserler vermiþ bilginlerin isimlerini tek tek sýralar. Ve onlarýn Rönesans'ýn doðuþun- da, Kopernik'in Güneþ merkezli astronomi teorisinin geliþmesinde etkili olduðunu ileri sürer.

YAZARIN

ALTERNATÝF ANLATIMI

Aslýnda klasik anlatýmla ilgili eleþtiri- leri, kendi görüþü hakkýnda bize epeyce bilgi verir. Özellikle uzmanlýk alaný olan ve bilimin kraliçesi dediði astronomiyle ilgili Ýslâm bilimlerinin 16. yüzyýla kadar Avrupa'da etkili olduðunu tek tek örnekler vererek kanýt- lar, kendi görüþünü perçinler. Alternatif anlatýmda deðiþik dokümanlar üzerinde uzunca durur. Özellikle en-Nedim'in 988 yýlýnda yazdýðý El Fihrist kitabýn- dan çok alýntýlar yapar. Fihrist kitabýnda o devire kadar filozoflar, antik bilimler ve her alanda yazýlan kitaplar uzun uzun tanýtýldýðýndan, alternatif yorumlar oluþturmada ona çok yardýmcý olur.

Koskoca bir Ýslâm Ýmparatorluðunu yönetmek için bilgili bürokratlarýn ha- lifenin sarayýnda yanýbaþýnda olmasý gerekir. Ýran Ýmparatorluðunda yetiþmiþ kiþilerin bu konuda deneyimleri çok, bu

(12)

nedenle en üst makamlarý onlar kul- lanýyor. Fakat Emeviler'in son yýllarýnda çevrilen Divan kitabý, Ýranlý bürokratlarý da aþan pek çok bilgilerle dolu devlet yönetiminde. Kitabý iyice okuyup haz- medenlerle bu eski bürokratlar arasýnda amansýz bir mevki yarýþmasý ortaya çýkýyor. Yarýþ Abbasiler döneminde de sürüyor. Tercüme kitaplarýn yarýþtaki rolü iyice anlaþýldýðýndan þimdi sýra ileri düzeydeki kitaplarýn çevrilmesine geli- yor. Deðiþik coðrafyadaki Müslüman- larýn namaz vakitlerinin belirlenmesi, halife için çok önemli. Ayrýca namazda yüzün çevrileceði Kâbe'nin yönü de din- darlar için çok önemli bir ihtiyaç.

Yunancadan çevrilen astronomi kitap- larý üzerindeki derinliðine çalýþmalar bu önemli sorularýn cevaplarýnda cankur- taran gibi oldu. Kim daha doðrusunu yaparsa, halifenin sarayýnda baþköþeyi o kapýyordu. Bu amansýz mevki yarýþýn- dan kitapta þöyle söz edilir:

"Ýslâm toplumunun insanlarý Abbasi- lerin ilk yýllarýnda karþýlaþtýklarý yýkýcý yarýþla baþetmek için yüzyýllar boyu ka- ranlýk ve eriþilmesi imkânsýz tapýnaklar- da saklanmýþ Yunan ve Pers klasiklerini açýða çýkarma ihtiyacýný hissetmiþ ve elde ettikleri bilgileri kendi ihtiyaçlarý için yeniden düzenlemiþlerdir.

"Daha da önemlisi alternatif anlatým bize, klasik bilimlerin özellikle Yunan klasik bilimlerinin elde edilmesinin sadece bir kör kopyalama olmadýðýný, zamanýn ihtiyaçlarýný karþýlamak için ayarlanmýþ olduðunu göstermektedir."

(S-90)

Çevirmenler bilim adamlarý idi.

Çevirirken Arapçaya özgü bilimsel terimler de ekleyerek dili zengin- leþtirdiler. Böylece sýrasýyla 3-4 deðiþik halifenin bürokratlarý oldular. Þimdi artýk hazmettikleri bu çeviri kitaplarda- ki yanlýþlarý düzeltme seviyesine gelmiþlerdi. Cebir, trigonometri, kuram- sal astronomide çok yeni bilimsel disip- linler geliþtirdiler. Onlar bunlarý yaparken eski Yunanlýlar gibi teorik düzeyde kalmýyorlar, deneysel bilimin temellerini atýyorlardý. Bilgide kim ileride ise en büyük saygýyý ona gös- teriyorlardý. "Marifet iltifata tabidir"

atasözü gereðince bildikçe ve öðrendikçe daha bilinecek neler olduðunu görüp durmadan çalýþýyor- lardý. Artýk kitaplar sýrf halife için deðil bürokratlar için de çevriliyordu. Prof.

Saliba sosyal olaylar ve bilimlerdeki geliþmenin birbirini etkilediðinden þöyle söz ederek alternatif anlatýmýný tamamlar:

"Alternatif anlatým ile Ýshak en- Nedim'in öngörüsünden sonra ilk kez bilimsel üretimle bu üretimi gerekli ve mümkün kýlan sosyal etkenler arasýnda- ki açýk iliþkiyi görebiliyoruz. Bu öngörüyle Ýslâm medeniyetinin ilk dönemlerinin entelektüel tarihini anla- maya baþlýyoruz. Bu görüþ ile hükümetin üst düzey bürokratlarýnýn yani vezirlerle saray kâtiplerinin antik bilimleri kendi çýkarlarý için, yani iþlerinde ilerlemek ve daha güçlü yarýþabilmek için yaptýklarýný böylece deðerlendirebiliriz."

(S- 95)

(13)

PROF. FUAT SEZGÝN'ÝN YORUMU Son olarak Prof. Sezgin'in

"Tanýnmayan Büyük Çað" kitabýnýn 247-248. Sayfalarýnda "Ýslâm'da bilimin nasýl doðduðu" ile ilgili madde madde sýraladýðý sebeplerden önemli gördük- lerimi sizlerle paylaþýyorum:

* Ýslâm'ýn erken döneminde Araplar manevi uyanýþ havasýna ve zafer- lerinden doðan güvenlerine paralel olarak, güçlü bir bilgi susamýþlýðý ile doluydular.

* Öðrenmeye tutkun ve yabancý unsurlarý almaya hazýr hâldeydiler.

* Bu þuuru yansýtan dinleri, bilimleri engellemediði gibi üstelik teþvik etti.

* Emevi, Abbasi hanedanlarý ve diðer devlet adamlarý bilimleri birçok yönden desteklediler.

* Memleketlerinin fethedilmesi son- rasýnda diðer dinlerin kültür taþýyýcýlarý- na, Müslümanlar tarafýndan iyi davranýldý, deðer verildi ve onlarýn yeni topluma katýlmalarý saðlandý.

* Ýslâm'ýn daha 1. yüzyýlýndan itibaren toplumda, Avrupa'nýn Orta çaðda ve sonrasýnda hiç bilmedikleri, eþi görülmedik verimli bir öðretmen- öðrenci iliþkisi geliþti.

Doða bilimleri, felsefe, filoloji ve ede- biyat baþlangýçtan beri, teolojik deðil dünyevi bir anlayýþla yapýldý ve sürdürüldü. Bilimlerle uðraþmak, sadece din adamlarý sýnýfýnýn imtiyazý deðil, bütün meslek gruplarýna açýktý.

Bu yüzdendir ki biyografik ve bibliyo-

grafik eserlerde Arap-Ýslâm bilim adamlarýnýn baþ adlarý meslekleriyle ilgiliydi, terzi, ekmekçi, marangoz, demirci, saatçi gibi.

Daha ilk yüzyýlda camilerde halka açýk ders faaliyetleri baþladý. 2. yüzyýlda önemli filologlar, edebiyatçýlar ve tarih- çiler, büyük camilerde kendi eðitim kürsülerine sahiptiler. Bu eðitim-öðre- timde derslerin ve tartýþmalarýn nasýl olduðuna iliþkin bize ulaþan haberler yüksek bir akademik stile tanýklýk etmektedirler. Bu büyük camiler hicri 5.

yüzyýlda devlet üniversiteleri kurulana kadar, kendiliklerinden bir üniversite görevi üstlendiler.

Yazýlý aktarým Çin'den alýnan ve Ýslâm dünyasýnda geniþ bir yaygýnlýk kazanan kâðýt üretimiyle ciddi biçimde hýzlandý.

Gelecek yazýmda yüzyýllar boyunca bu büyük çeviri ve altýn devir içinde yaþayan, bilim adamlarý dýþýndaki sýradan Müslümanlarýn günlük hayat- larýndan örnekler sunacaðým. Doðu bilimci Dr. Sigrid Hunke'nin (1913- 1999) bu konuda çok deðerli araþtýr- malarý var. Onun "Allah'ýn Güneþi Avrupa'nýn Üzerinde" isimli kitabýnda

"Bir millet okula gidiyor" baþlýðý altýn- daki anlattýklarý bin yýl önceki Müslümanlarýn Kuran ve Peygamber'in öðütlediði gibi, nasýl bir aþk ve þevkle öðrenmeye ve geliþmeye adanmýþ bir yaþam sürdüklerini gözler önüne sere- cek. Bu da þimdiki halimize bakýp uta- narak onlardan ibret almamýzý saðlarsa yine de ne mutlu bizlere…

(14)

Sevgi Eðitimi

Güngör Özyiðit, Psikolog

"Sevgi benim, kendi benliðinize dönmeniz için, sevecenlikle yol göstermem olsa gerek."

Saint Exupery

evginin bir eðitim iþi oldu- ðu, öðretilebileceði anlaþýldý gibi. Ne var ki, sevginin ki- taptan öðrenilemeyeceði de bir gerçek.

Sevginin öðretilmesinde, her þeyden

önce seven bir insanýn varlýðý gerekli.

Yaþamýný, seven bir insan olarak ortaya koyabilen bir kiþi ancak baþkalarýnýn özündeki sevgi telini titreþtirebilir ve onlarý da rezonansa geçirebilir.

S

(15)

Kazancakis'e göre en iyi eðitici, öðrencilerinin üzerinden geçeceði bir köprü olmayý kabul eden, sonra da kendi köprülerini kurmada onlarý yüreklendirendir. Sevgi söz konusu olduðunda bu, sevme riskini göze almak yaþamýný tümüyle sevgiye adamak ve baþkalarýnýn da ayný riske girmesinde, onlara özendirici, umut ve cesaret verici bir örnek sunmaktýr. Yani beðenilen, benzemeye çalýþýlan ve özündeki erdemlerle bezenmeye çalýþýlan bir rol model olmayý baþar- maktýr.

Ýþte Ýtalyan asýllý Amerika'lý eðitimci Leo Buscaglia tam da böyle biri. Yiðit mi yiðit, coþkulu, sevgi dolu, biraz da çýlgýn!..Ama öylesine canlý, heyecanlý, diri ve öylesine etkili. Ve iþte onun insanlarla iliþkilerine tanýk olanlardan birinin izlenimi: "Buscaglia'nýn salon- daki kiþileri kucaklamasýný izlerken, yüzünde tam bir mutluluk ifadesi olduðunu gördüm. Herkes onun var- lýðýndan etkilenmiþ, neredeyse yücelmiþ gibiydi."

Gerçekten gönülden gönüle yol vardýr. Ve ancak gönülden gelen gönle girebilir. Böylece gönülden gönüle berrak bir sevgi akýþý ve dolaþýmý gerçekleþir.

SEVMEK YAÞAMAKTIR, YAÞAMAKSA RÝSKE GÝRMEK Yaþamak sürekli olarak deðiþmek ve geliþmek demektir. "Deðiþim ve geliþim, ancak yaþamýmýzý riske ve

deneye sokmayý göze almaya istekli olursanýz gerçekleþebilir" der Buscaglia. Ve demekle de kalmaz, bunu yaþamýna uygular. Dostlarýnýn ve yakýnlarýnýn "yapma, etme" uyarýlarýna karþýn, günün birinde iþini gücünü, bütün güvencelerini býrakýr. Evini barkýný, arabasýný, sigorta poliçesini, sahip olduðu her þeyi satar. Ve görgüsünü, bilgisini artýrmak üzere dünyayý dolaþmaya çýkar. Nepal'de bir tapýnaðýn çanýnýn billur sesini dinler.

Tayland'da pirinç tarlalarýnda çalýþan insanlarla konuþur, dertlerini dinler, kucaklaþýr. Hindistan'da Budist manas- týrlarýnda çileli günler geçirir. Yýðýnla ilginç yaþantýyla varlýðýný zenginleþtirir.

Birkaç yýl sonra gezen, gören, bilen ve seven biri olarak Amerika'ya döndü- ðünde, artýk satacak bir þeyi yoktur, ama paylaþacak çok þeyi vardýr.

SEVGÝ ÖÐRETMENÝ

Daha önce çalýþtýðý üniversiteye gider. Dekanla görüþür. Dekanýn

"Þimdi ne yapmak istiyorsun Leo?"

sorusuna "Sevgi konusunda ders ver- mek istiyorum" karþýlýðýný verir. Dekan duraklar, afallar, anlamlý bir sessizlik olur. Sonra dekanýn sesi, sessizliði bozar: "Eeee… daha baþka?"

Bu görüþmeden iki yýl sonra Leo Buscaglia üniversite yönetim kurulunu

"Sevgi Dersi" konusunda ikna eder.

Öylece ilk kez programa "Sevgi Dersi"

konmuþ olur. Ve Leo Buscaglia, okulda

"Sevgi dersi veren ilk öðretmen olma onurunu kazanýr. Ama o, kimsenin

(16)

kimseye bir þey öðretemeyeceði inancýndadýr. Çünkü gerçek, herkesin kendi içindedir. Ýnsanýn kendine dönüp bakmasýnda, evrende benzeri olmayan biricik, özgün bir varlýk olduðunu anla- masýyla, kendisi olup, kendi özgün mesajýný bulup çýkarmasýnda ona yardýmcý olmak… Ýþte eðitimcinin gerçek ve tek iþlevi. O yüzden sevgiyi tanýmlayýp sýnýrlamak istemez. Yine de Saint Exupery'nin þu tanýmý onun düþüncelerine uygun düþer: "Sevgi, siz isterseniz sevgi yerine eðitim deyin, benim kendi benliðinize dönmeniz için, sevecenlikle size yol göstermem olsa gerek."

Þunu bir iyice belirtelim: Yani bir insaný eðitmek ya da sevmek, onu iste- diðimiz biçime sokmak deðil, fakat onun kendisi olmasýný, kendi özgün mesajýný sunmasýný saðlamaktýr. Bu bir yerde insaný araç olarak deðil, amaç deðer olarak görmek ve ona gerçek anlamda saygýlý davranmak demektir.

HAYVANLAR OKULU

Oysa biz, insaný eðitiyoruz diye, onu kendi dýþýnda baþka bir þey olmaya zorluyoruz. Böylece sevinçli bir süreç olmasý gereken eðitimi, sýkýcý ve stres yüklü bir hale sokuyoruz.

Kendiliðindenliðini köreltiyor, doðal- lýðýný bozuyor, yapýcý-yaratýcý yönlerini buduyoruz. "Hayvanlar Okulu" öyküsü gibi hani. Öykü bu ya, tavþan, kuþ balýk, sincap, ördek ve öteki hayvanlar bir okul kurmaya karar verirler. Her biri birer öðretim programý hazýrla-

maya koyulur. Tavþan, programa ille yokuþ yukarý koþma dersi konsun der.

Kuþ, her þeyden önce uçmanýn

öðretilmesi üzerinde diretir. Balýk yüz- menin ne nedenli önemli olduðunu vur- gular. Sincap, aðaca týrmanmanýn prog- rama konulmasýnda ýsrar eder. Diðer hayvanlar da kendi özelliklerinin prog- rama alýnmasýnda çaba gösterirler. Ve hayvanlarýn tümünün bütün derslere katýlmasýný zorunlu kýlmak gibi büyük bir yanýlgýya düþerler. Böylece yokuþ yukarý çok hýzlý koþan tavþan, uçma dersinde uçayým erken güm diye yere düþer ayaðýný kýrar. Bu kere uçmak bir yana, en doðal özelliðini yitirir, koþa- maz da. Kuþ, köstebek gibi toprakta tünel kazmaya çabalarken, kanadýný kýrar ve artýk uçamaz. Kuþ olarak en büyük yeteneðiniyitirir.

KISSADAN HÝSSE

Bizim eðitim sistemimiz de buna benzemiyor mu bir yerde? Çocuklarýn ilgi ve meraklarýný çekerek, onlara gerçeklerin tadýný tattýracak, mevcut yetenek ve eðitimlerini iþleyecek yerde, ne yapýyoruz? Her türlü bilgiyi -istesin istemesin- týkabasa kafalarýna doldur- mak yoluyla, onlarý öðrenmekten bezdiriyor, okuldan soðutuyoruz.

Herkes kendi konusunu, bilgi ve becerisini ders diye programa sokuyor.

Öylece benliðini doyuruyor, egosunu okþuyor ve o yolla kendi üstünlüðünü kanýtlamak istiyor sanki. Ve onlarýn vermek istediði biçime (formasyona) girmeyen, kendi olmakta direnenler ise baþarýsýz sayýlýyor. Okulu býrakan þu

(17)

isimlere bir bakýn: William Faulkner ve Edison. Bu ünlü kiþiler okula dayana- mamýþlardý. Ýnsaný özgür düþünmeye yöneltmeyen, yalnýzca ezbere dayanan okul, kiþiliði köreltici bir yerdi onlar için. Ýyi ki öyle yaptýlar da basmakalýp bir insan olmaktan kurtuldular, kendi- leri oldular ve insanlýðýn onur üyeleri olmayý baþardýlar.

Eðitim düzenindeki dünya çapýndaki bu çarpýklýðý mutlaka düzeltmek gerek- li. Eðitim, sevginin ve doðru düþün- menin özel bir uygulama biçimine dönüþtürülmeli ve öylece deðer- lendirilmeli.

ASANSÖRDE BÝR DELÝ VAR, BÝZÝ TANIMAK ÝSTÝYOR

Bugün sözüm ona en uygar ülke de- diðimiz Amerika'da, çoðu da eðitimli, yüksek okul mezunu birçok insan var ki, ne kendilerinitanýyorlar ne de birbir- lerini. Burada insanlar tümüyle yaban- cýlaþma olarak, birbirlerinden çok ko- puk yaþarlar. Leo Buscaglia'nýn baþýn- dan geçen bir asansör olayý, sevgiden ve insan olmaktan ne denli ayrýldýðý- mýzý ibret verici þekilde gözler önüne serer. Ve insaný gülmekle aðlamak arasýnda býrakýr. Gelin bunu Leo'nun kendinden dinleyelim: "Büyük bir asansörün kapýsý açýldýðýnda, içinde duranlara bir bakýn! Herkes elleri iki yanýnda, gözleri dosdoðru kapýya dikilmiþ, hortlaklar gibi duruyordur.

Sakýn bu yana yaklaþayým deme, birine dokunabilirsin! Tanrý korusun! Tacizci muamelesi görürsün. Bu nedenle asan-

sörde hepimiz hazýr ol'da dururuz. Kapý açýlýr, birisi iner. Bir baþkasý biner ve hemen dönüp yüzünü kapýya çevirir.

Asansörde kapýya dönük durmamýzý kim söylüyor bize? Oysa ben, bir asan- söre binince, sýrtýmý kapýya dönük dur- maya bayýlýyorum. Asansörde bulunan öteki kiþilere bakýp: "Merhaba! Þimdi asansör bozulup kalsa ve biz de bu arada birbirimizi tanýsak ne güzel olur- du deðil mi?" diyorum. Ýþte o zaman inanýlmaz bir þey oluyor. Bir sonraki katta asansörün kapýsý açýlýyor, herkes dýþarý fýrlýyor ve þöyle diyor: "Asansör- de bir deli var, sizi tanýmak istiyor!"

Leo'nun böyle sýcak, sevgi dolu, esprili, insanca yaklaþýmýný yadýrgayan- lar ona "Kaçýk" sýfatýný yapýþtýrmýþlar.

Leo, bunlarýn hiçbirine kýzmýyor, alýn- mýyor. Hattâ "Böylesi bana daha çok davranýþ özgürlüðü saðlýyor" diyor.

Ýnsanýn ve insanlarý seviyorum diyen- lerin deliye sayýldýðý, tatlý kaçýk olarak görüldüðü bir dünyada, ünlü hümanist (insansever) Erasmus'un "Deliliðe Övgü" (*) kitabýný bulup, yeniden, bir daha okumak gerek galiba!..

(*) Erasmus'un bu kitabýnda, insanýn basmakalýp akýl kurallarýný aþan coþku halleri övülür.

(18)

SOKRATES VE PLATON'UN EÐÝTÝM ANLAYIÞLARI

Eski çaðlardan bu yana insanlýðýn en önemli sorunlarýndan biri de eðitim konusu olmuþtur. Günümüzde de eðitimle ilgili olarak geliþen pek çok teori olmakla birlik- te, bu teorilerin köklerinin hemen hepsinin Antik Çað'dan kaynaklandýðýný ve genellik- le Sokrates ya da Platon'un insan ve eðitim

anlayýþlarýnýn devamý niteliðinde olduðunu söyleyebiliriz.

Sokrates ve Platon'un eðitim modellerine yakýndan bakýldýðýnda birbirinden oldukça farklý, neredeyse birbirinin tamamen zýddý olarak görülmektedirler.

Sokrates'in eðitim modeli: Sosyal statü- den baðýmsýz olarak " insan " anlayýþýnýn

Felsefede Eðitime Temel Yaklaþýmlar

Nihâl Gürsoy

(19)

esas alýndýðý bir yaklaþým geliþtirmiþtir. Bu anlamda her bireyin insan olarak deðerli olduðu ve her insanýn eðitimle kendi potan- siyelini geliþtirebileceði, ruhsal yetkinliðe ulaþabileceði düþüncesini esas almýþtýr.

Sokrates, bilgiye ulaþmanýn her insanýn temel hakký olduðunu benimsemiþ ve savunmuþtur.

Platon'un eðitim modeli: Neredeyse Sokrates'in tam tersi bir anlayýþa sahiptir.

M.Ö. (427- 347) Platon, 28 yaþýnda Sokrates'in öðrencisi olmuþtur. Sokrates gibi insaný temel ve esas alan deðil, iktidarý merkez alan ve sisteme göre insan yetiþtiren bir eðitim anlayýþýný savunmuþtur.

Bu model içinde eðitim, herkesin deðil, doðuþtan sahip olduðu yetenekleriyle az sayýdaki seçkin insanýn hakkýdýr. Platon'un eðitim anlayýþý en kýsa tabiriyle "doktrin aþýlama"dýr. Toplumu, tabakalara ayýrmýþ ve her tabakadaki eðitim, mevcudun muhafazasý üzerine kurulmuþtur.

Gündelik yaþamda bizler, birisinin öðren- cisi olmaktan söz ettiðimizde genellikle onun takipçisi olduðunu düþünürüz. Platon, Sokrates'e büyük bir sevgi, saygý ve hayran- lýk beslemesine raðmen onun yolundan git- memiþtir. Sokrates, demokrasiden, Platon ise otokrasiden yana tavýr almýþlardýr.

(Bertrand Russell )

Elbette, Platon'un düþünce yapýsýnýn þekillenmesinde çaðýna ve yakýn çevresine damgasýný vuran bazý olaylar etken olmuþ- tur. Bunlardan bazýlarý, Platon'un son derece soylu bir aileden gelmesi, Sokrates'i ölüme mahkûm eden Atina Devleti'nin demokrasi ile yönetiliyor olmasý ve

Peloponnes Savaþlarý esnasýnda otokratik Sparta'nýn, demokratik Atina'yý maðlup etmesidir. Ayrýca, daha sonra Atina'yý yöneten tiranlardan iki tanesi Platon'un yakýn akrabasýdýr. Sokrates, Atinalýlar tarafýndan idam edilmiþtir. Platon'da hocasýnýn kaderini, onun stratejisinin ve yönteminin kusurlarýnýn delili olarak görme durumuna gelmiþtir. Oysa Sokrates'e göre ölüm, korkulacak ve kaçýnýlacak bir durum deðildir. Asýl korkulmasý ve kaçýnýlmasý gereken durum, insanýn kendisini ya da çevresini kandýrarak yaþamasýdýr. Platon'un siyasal felsefesini anlattýðý ve ideal devleti- ni resmettiði "Devlet " adlý kitabý, eðitim anlayýþýný açýkça ortaya koymaktadýr.

Çaðlar boyunca toplumlar ve devletler Sokrates ya da Platon'un eðitim yöntemleri- ni, kendilerinin amaçlarý doðrultusunda temel almýþlardýr. Ortaya atýlan yeni teori- lerin kökenleri genel olarak Sokrates, ya da Platon'un eðitim yöntemlerine dayanmakla birlikte, Sokrates'in eðitim modelinin önümüzdeki çaðýn þekillenmesinde yeniden gündeme oturacaðý toplum bilimcilerin, eðitim uzmanlarýnýn ve filozoflarýn ortak görüþüdür. Sokrates ve Platon'un eðitim anlayýþlarýndaki temel farklýlýklara kýsaca göz attýktan sonra, Sokrates'in eðitim anlayýþýndan söz edeceðiz.

SOKRATES ve PLATON'UN

EÐÝTÝM ANLAYIÞINDAKÝ FARKLAR Sokrates: Felsefe, kiþinin birisinden öð- rendiði deðil, kendisinin yaptýðý bir þeydir.

Platon:Felsefe, birisinden öðrenilmesi ve anlaþýlmasý gereken bir hakikatler bütününden oluþur.

(20)

Sokrates: Sorgulayýcý eðitim Platon:Dogmatik eðitim Sokrates: Tümevarým yöntemi Platon:Tümdengelim yöntemi Sokrates: Ýnformel eðitim Platon:Formel eðitim

Sokrates: Herkese açýk eðitim

Platon:Kapalý ve herkese açýk olmayan eðitim

Sokrates: Konuþmaya dayalý felsefe Platon:Yazmaya dayalý felsefe Sokrates: Yatay iliþki

Platon:Dikey iliþki

(George Mcdonald Ross) - Sokrates ve Platon - Fatih Demirci

Sokrates'in ölümünün üzerinden 2500 yýl kadar bir süre geçmiþ olmasýna raðmen, eðitim üzerine yazýlmýþ pek çok kitaptan, Sokrates'in eðitim anlayýþýnýn giderek daha çok kabul gördüðü anlaþýlmaktadýr. Öðren- cilerinin eleþtirel ve sorgulayýcý bir biçimde düþünmelerini geliþtirmek ve güçlendirmek, mantýklý sonuçlara ulaþmalarýna yardýmcý olabilmek için Sokrates, mutlaka diyalog yönteminin gerekli olduðunu savunuyordu.

"Diyalektik Yöntem" ya da "Sokrates Yöntemi" olarak bilinen yaklaþým tartýþma düzenini ve disiplinini de teþvik edici mahiyetteydi. Yanýtlarý sunmadan, sorularý ortaya koyarak karþýlýklý konuþmalarla yanýtýn keþfedilmesini saðlardý. Sokrates, yaratýcýlýk ve doðru düþünmenin bazý insan- larýn sahip olduðu bir yetenek veya nitelik

olduðunu düþünmüyordu. Eðitimin temel iþlevi olarak, bireyin yaratýcý güçlerini özgür kýlmasýný ve kendi potansiyelini ortaya çýkarmasýný esas alýyordu. George Mcdonald Ross ( Ýng. Leeds Ünv. Felsefe Anabilim Kürsü Bþk.) Sokratik eðitimin yükselen bir deðer olmasýnýn üç temel sebebi olduðunu söyler.

1.Çocuklarýn enformasyonla doldu- rulmasý gereken sabit bir kapasiteyle doðduðuna dair eðitim iklimi ortadan kalkmaya baþlamýþtýr. Entelektüel yetenek, artýk eðitim yoluyla geliþtiri- lebilir bir dizi beceri olarak görülmektedir.

Bazý çocuklarýn diðerlerinden daha çabuk eðitilebildiði doðrudur. Ancak, eðitimin amacý, her çocuðun potansiyelini azamiye çýkarmaktýr.

2.Toplum, bir yanda sýradan insanlarýn olduðu, diðer yanda ise uzmanlarýn ve otoritelerin olduðu kutuplaþmadan uzak- laþmýþtýr. Eðitimde gittikçe artan bir þekilde öðrenciler, kendilerine öðretileni daha fazla sorgulamakta ve öðretmenlerden; öðretime, öðrencilerin de aktif bir biçimde katýlabile- ceði öðrenmeyi kolaylaþtýrýcý rol oyna- malarý beklenmektedir.

3.Baþka kurumlarla birlikte, eðitim sisteminin de, genel iyiye katký yapmasý beklenmektedir. Üniversiteye gidebilen öðrenci veya mezun sayýsý gibi ölçüler yerine, eðitim kurumlarýndan, gittikçe artan bir þekilde insanlarýn hayata hazýr- lanmasý ve yaþamlarýný doðru ve etkin bir biçimde yönetebilmeleri beklen- mektedir.

(21)

Sokratik eðitime, tarihin her döneminde ihtiyaç vardý ama bugünkü toplumda ona daha fazla ihtiyaç olduðu gerçektir.

Sokratik eðitim modeli daha kýsa bir ifade ile kalýcý özellikler taþýyan, insaný akýl ve ruh yönüyle bir bütün olarak ele alan, her iki yanýný da geliþtirip, güçlendirmesini saðlayan bir eðitim modeli olarak görülmektedir.

SOKRATÝK EÐÝTÝM

Sokrates, M.Ö. 469 - 399 yýllarý arasýnda Atina'da yaþadý. Mermer yontucusu bir babanýn ve ebe bir annenin çocuðu olarak dünyaya geldi. Ýlk gençlik yýllarýnda babasýnýn mesleðini yaptýysa da asýl annesinin mesleðinden etkilendiðini metafor kullanarak kendi ifadesiyle þöyle dile getirmiþtir. "Bir ebenin oðlu olmam, kendim de ebelik sanatýndan anlamam dolayýsýyla, kendini bana teslim et, sual- lerime gücünün yettiði kadar en doðru þekilde cevap vermeye çalýþ. Benim doðurtma sanatým da ötekiler türündendir.

Aradaki fark þudur ki sanatým, kadýnlarý deðil, erkekleri doðurtuyor. Doðum esnasýnda dikkatim onlarýn bedenlerine deðil, ruhlarýna ve akýllarýna yönelmiþtir."

(Yaþar Þahin Anýl, Sokrates)

(O dönemde Atina'da kadýnlar, sosyal ve toplumsal yaþamda oldukça geri planda olduklarýndan Sokrates'in öðrencileri erkek- lerden oluþuyordu.)

Çiçero'nun deyiþiyle, felsefeyi gökyüzün- den yeryüzüne indirmiþ olan Sokrates'in temel ilgisi, insan ve insana özgü olandýr.

Aslýnda tüm sorularý, çok önemli gördüðü bir cevabý buldurmaya yöneliktir. Ýnsan, kendi yaþamýný ahlâki bir yetkinliðe de ulaþarak nasýl yönetecektir?

Rivayete göre; Eski Yunan'da Delphi Tapýnaðý'nýn kapýsýnda yazan bir söz,

"kendini taný " Sokrates'in felsefesinin en önemli yapýtaþlarýndan biri olmuþtur.

(Yaþar Þahin Anýl; Sokrates )

Sokrates'e göre; insanýn kendini her yönüyle tanýyýp bilmesi, erdemli olmanýn ön koþuludur. Erdem ise bilgiyle baðlan- týlýdýr ve düþünmek, araþtýrmak bizi iste- diðimiz ve ihtiyacýmýz olan bilgilere ulaþtýrýr. Bilgi, insaný geliþtirir, yüceltir.

Kendisini ve dünyayý tanýmasýný, anla- masýný saðlar. Ýnsanýn potansiyel güçlerinin açýða çýkmasý için, bilginin yol gösterici ýþýðýna ihtiyacý vardýr. Bilgi ve eðitim insandaki iyilik tohumunu yeþertmek, baþkalarý ve kendisi için faydalý ve yararlý iþler yapmasýný saðlamak için gereklidir.

(AyhanAydýn; Düþünce Tarihi ve Ýnsan Doðasý)

Tüm erdemleri, bilgelik denen erdeme indirgeyen Sokrates'e göre; erdem öðre- nilebilir. Ýnsan bu konuda eðitilmelidir.

Sokrates'in eðitim anlayýþýnýn temeli bu esas üzerine kurulmuþtur. Sokrates, ayný zamanda insanýn eksikli, zayýf ve kendisiyle fazla uðraþmak istemeyen yapýsýný kabul eder. Ýnsanýn bu yapýsýný olumlayarak yeni bir insanlýk modelinin oluþturulabileceðini savunur. Sokrates'e göre insan, neyin ken- disi için iyi ve yararlý olduðunu, neyin ken- disini eksikli ve kusurlu olmaktan çýkararak

(22)

tam bir insan kýlacaðýný bilmedikçe iyi, erdemli, bilge ve yetkin bir birey olamaz.

Ýnsan, öncelikle kendisini ve potansiyelini tanýyýp, hangi yeteneklere sahip olduðunu bilmedikçe, kendisi için neyin gerekli olduðunu, nelerin gereksiz ya da zararlý olduðunu da bilemez. Bu çerçevede

Sokrates'in felsefesinde eðitimin ana gayesi, deyim yerindeyse her bir insanýn içinde var olan kendi cevherini keþfetmesini saðla- maktýr. Sokrates, insanýn yaratýlýþý gereði düzelmeye ve geliþmeye yatkýn bir doðasý olduðuna ve her zaman bütün olmaya duy- duðu özlemle dolu olduðuna, varlýðýnýn amacýnýn bu olduðuna inanýr ve savunur.

Bu kendini tanýma ve tamamlama arzusu, kendini gerçekleþtirme isteði ve ihtiyacý varlýðýnýn özünün sevgi ve aþk olduðunu gösterir der.

(Laszlo Versenyi;

Sokrates ve Ýnsan Sevgisi ) SOKRATÝK METOT

Sokrates, hiçbir þey bilmediðini defalarca dile getirmiþtir. Kendisinin yargýlandýðý mahkemedeki savunmasýnda belirttiði gibi, yurttaþlarýna yeni bir doðruyu tanýtýp, öðret- mekle uðraþmamýþ, hiçbir ideolojik yapý kurmamýþ, sadece gerçeðin doðru düþünce- ler ve bilgiyle kazanýlýp benimsenebileceði- ni göstermeye çalýþmýþtýr. Sokrates'in hede- fi, öncelikle doðru düþünmeyi, sonrasýnda da düþünerek öðrenmeyi saðlamaktýr.

Sokrates'in eðitim açýsýndan en belirgin farký, onun yöntemidir. Sokrates, bilgiyi doðru ve yanlýþ bilgi diye ikiye ayýrýr. Ona göre doðru bilgiye girmeyen þartlanma ve

ön kabuller gerçeðin önündeki en büyük engellerdir. Akýlcý ve kiþiye uygun bir yön- tem izleyerek doðru bilgiye ulaþýlacaðýna inanýr. Bu yöntem diyalog yöntemidir.

Diyalog yönteminin amacý, insanlarý düþün- meye hazýrlamak, alýþtýrmaktýr. Herhangi bir konu üzerinde düþünmeyenler, konuyu anlamýþ olduklarýna kendilerini ikna etmiþ olanlardýr düþüncesinden yola çýkan meto- du, bize Sokratik bir eðitimden ziyade Sokratik bir amacýn olduðunu açýkça göstermektedir. Sokrates, biçimini Sofistlerden aldýðý diyalog yöntemiyle, öncelikle bireyin yerleþik kanýlarýndan kay- naklanan tanýmlarýný sorgulamasýný ve bun- larýn çürütülmesini saðlar. Sonrasýnda ise aklýn ve bilginin ýþýðýnda kendisini yeniye açmasýna yardýmcý olur. Bu aþamadan sonra filozof yine karþýlýklý konuþma yöntemiyle kiþinin ruhunda uyur durumda bulunan doðrularý ortaya çýkarýp bilinir kýlar.

Sokrates, insanlarla konuþurken hiçbir zaman onlarýn öðretmeni olduðunu ve onlara bir þey öðrettiðini söylemedi ve hiçbir zaman bir konuyu anlatan kimse durumunda olmadý. Herkesle ve öðrenci- leriyle yatay bir iliþki kurdu. Otorite olmadýðýný defalarca dile getirerek öðrenci- lerine kendisinin bilgeliðine dayanma imkâný vermedi. Sokrates'e göre; her bireyin öðrenme hakký vardýr ve bu hak, doðduðunda kazandýðý bir haktýr. Ýnsanýn seçkin biri olup olmamasýyla hiç ilgilen- meyen, miras alýnmýþ ya da kazanýlmýþ toplumsal statülere itibar etmeyen Sokrates'in bu tutumu, aristokratlar ve zamanýn yönetici sýnýfýný gücendirmekte ve tepki çekmesine neden olmaktaydý. Atina

(23)

gibi, toplumun temelde yurttaþlar, yaban- cýlar ve köleler gibi üç sosyal statüye ayrýldýðý bir yerde Sokrates, statüsü ne olur- sa olsun insaný esas almýþtýr. Sokrates, her insanýn eðitime ayný derecede ihtiyacý olduðunu ve bunun en temel hak olduðunu savunduðu içindir ki bugünün eðitim uzmanlarý, sosyolog ve filozoflarý onun eðitimini " öðrenci merkezli eðitim "olarak nitelendirmekte ve çaðýmýzda bu anlayýþa halen çok ihtiyaç olduðunu dile

getirmededirler. Yine Sokrates'in "Bir þey biliyorsam, o da hiçbir þey bilmediðimdir "

sözü, sürekli öðrenmenin peþinden koþmayý ve hayat boyu eðitimi öner- mektedir. Zira Sokrates'e göre, felsefe ve yaþam hakikate sahip olmak için yetersiz fakat hakikati aramak için gereklidir.

Sadece öðrenme hevesinin bile bilgeliðe ulaþýlabileceðinin kanýtý olduðunu söyler Sokrates. Kendisinin adýný almýþ olan Sokratik Diyalogda eþit haklara sahip bir grup insan, anlamaya yönelik karþýlýklý konuþmalarýný sürdürerek, birlikte siste- matik bir þekilde, felsefi, matematiksel veya yaþama iliþkin sorunlarý veya öner- meleri sýnamaya çalýþýrlardý. Sokratik diyalog, en anlaþýlýr þekliyle insanlar arasýndaki fikir deðiþ tokuþudur. Bilgilen- dirmeye deðil, düþünmeye odaklanarak daha derin bilgilere ve doðrulara ulaþma çabasýndan oluþmuþtur.

Hakikatin berrak bir þekilde ortaya çýkabilmesi için; yanlýþlarýn, tutarsýzlýklarýn ve mantýksýzlýklarýn bertaraf edilmesini hedefler. Sokratik eðitime damgasýný vuran þey, bilginin zahmetsizce aktarýlmasý deðil, öðrencinin bilgiye duyduðu ihtiyacýn farký-

na varmasýný, sorgulamaya ve araþ- týrmaya yönelmesini, düþüncelerini devreye sokarak ve uygulayarak bilgiyi kendisine mâl etmesini saðlamaktýr.

Bilginin gerçekten benimsenip, benim- senmediði ise çeþitli karþý eleþtiri ve sýna- malarla ölçülür.

Yaþamýný, insanlarýn doðru düþünerek gerçeðe yaklaþmasý ve kendi potansiyelleri- ni yetkin bir biçimde kullanabilmesi amacý- na adayan Sokrates, devlet tarafýndan taný- nan tanrýlara saygýsýzlýk etmek ve gençleri yanlýþ yola sevk etmek suçlarýndan zehirlenerek ölüme mahkûm edilmiþtir.

Yakýnlarý ve dostlarý kaçmasý ya da baþka yollar deneyerek cezasýnýn hafifletilmesi, kalan yaþamýný sürgünde geçirmesi için çeþitli öneriler getirmiþ olsalar da Sokrates bunlarýn hiçbirini kabul etmemiþ, zehri kendi elleriyle içmiþtir. Ýnsanlýk tarihinde düþüncelerinden dolayý öldürülen ilk örnek- lerden biridir. Hür düþünceye ve aklýn özgürlüðüne inanan Sokrates, diðer seçenekler üzerinde durmamýþ, ölümünün, hür düþüncenin ölümsüzlüðü olacaðýna inanmýþtýr. Yaþamý boyunca, ölümün korku- lacak bir son olmadýðýný söyleyen ve düþünce özgürlüðünün önemini vurgulayan Sokrates kendisiyle çeliþmek yerine inandýðý doðrular uðruna ölümü göze almayý tercih etmiþtir.

Ölümünden az önce söyledikleri gerçek- ten düþündürücüdür. "Ayrýlýk saati geldi, herkes kendi yoluna gidecek, ben ölüme siz hayata. Hangisinin daha iyi olduðunu sadece Tanrý bilir."

(Sokrates'in Savunmasý; H. Ali Yücel )

(24)

ükûnet yardým ala- caðýnýz en kolay vasýtadýr" demiþ bir bilge. Sükûnet içinde geçen zaman insanýn farkýn- dalýðýnýn geliþmesinde çok etkili oluyor ve kiþinin iç huzurunu art- týrýyor. Japonlar, sükûneti öðren- mek için özel çalýþmalar yapýyor- lar. Mesela; yaz gecesi kýrlara gidip, sessizce bir yerde oturup, gecenin sesini ve böcek seslerini dinliyorlar. Veya "Ay Iþýðý Seyretme" toplantýlarý yapýyorlar.

O toplantýlarda sessizce, konuþ-

madan, huzur veren bir ortamda oturup; ayýn doðuþunu, yükseliþini seyrediyor ve sükûnet içinde ondan zevk almayý öðreniyorlar.

Ayrýca doðanýn onlara sunduðu güzelliði, hayranlýkla seyredip düþüncelerini doðaya yönelterek farkýndalýk geliþtiriyorlar. Çünkü doðanýn derinliklerine dalarak, yavaþ yavaþ kendilerine odaklanmaktan kurtulup, özgür- leþmeye baþlamanýn egzersizini yapýyorlar.

Yaþadýðýmýz ortamda toplumun insana saðladýðý özgürlük, hepimiz farkýndayýz ki, çok kýsýtlý, adeta; kuyuda yaþayan kur- baðanýn gökyüzünü kuyunun aðzý kadar zannetmesi gibi.

Gerçekten özgürleþmemiz için yaþamýn her saniyesinin kýymetini bilmeliyiz. ABD yerlisi Novajo'larýn çocuklarýna ilk hayat dersi þöyle:

"Her gün seni aydýnlatmak için doðan

Ýsparta’da Gül Hasatý

ve Burdur

Seyhun Güleçyüz

“S

(25)

Güneþin sana sunduðu zamaný iyi deðer- lendirmelisin ki, onun emeðini ve ýþýðýný boþa harcamayasýn"

Ben de baharýn mis gibi çiçek kokularýný içime çekmek, onlarý kucaklamak için yola koyuldum. Isparta'ya gül hasadýna gittim.

Antik çaðlara kadar uzanan tarihi, Isparta ve Burdur bölgesi, capcanlý doðasý, ormanlarý, vadileri, gölleri ile beni büyüledi. Gece, hiç olmasa da bu güzellikleri görmeye hep devam etsem diye düþündüm gezi boyunca.

Güzelliðin yaþamýmýzýn neredeyse vazgeçilmez bir unsuru olduðunu hissettim.

Demek ki güzele gösterilen duyarlýlýk, kendimize ve çevremize yönelik tüm davranýþlarýmýzda ilk belirtilerini veriyor ve daha sükûnet içinde huzurlu ve neþeli oluyor insan. Ben de kendimi öyle neþeli ve mutlu buldum Pisidia Antik kentine geldiðimizde.

Burasý Yalvaç ilçemizde, yani Isparta ilinde denizden 1200 m. yükseklikte bir tepenin üzerinde bulunuyor. Vadide bir küçük çay akýyor ve yemyeþil bir küçük kasaba Yalvaç.

Pisidia, MÖ 3. Yüzyýlda Helenistik Krallýklardan, Seleukios hanedaný tarafýndan kurulmuþ, ama 1924'den beri yapýlan kazý çalýþmalarý çevredeki höyüklerle birlikte M.Ö. 3000 yýllarýna dek inen ilk Tunç çaðýn- da var olduðunu göstermiþtir. Ýlk karþýmýza antik kentin, batý kapýsý çýktý. Anýtsal bir görüntüsü var ve 1920'lerde Michigan Üniversitesi'nin kazý ekibi ortaya çýkarmýþtýr.

Kapýnýn ilerisinde bir çeþme havuzu kalýntýsý gördük. Tiyatrosu çok kötü durumdaydý. Az ilerde Merkezi Kilise bulunuyordu epey dolaþtýk ve oradan bizim rehberimiz olan Sayýn Nezih Baþgelen'in talebesi, Kibrya Antik Kent kazýlarýnýn sorumlusu, Sayýn

Þükrü Özüdoðru'nun rehberliði ile Kibrya'ya doðru yola çýktýk.

M.Ö. 2000 yýllarýnda Luviler tarafýndan kurulsa da, büyük depremlerden sonra M.Ö.

300 yýllarýnda Milas'lý göçmenler tarafýndan kurulmuþ, birçok medeniyete ev sahipliði yapmýþ ve 1390'da Osmanlý topraklarýna katýlmýþ olan Gölhisar kasabasýnýn, tepelerine inþa edilmiþtir. Hattâ Gölhisar gölünün kenarýnda erken dönem Kibrya tarihinin çok daha eskilere dayandýðý görülmektedir.

Üç tepeye kurulan bu antik kent, oldukça stratejik bir bölgede bulunuyormuþ o döneme göre. Ayný zamanda bölgenin yangýn merkezi misyonunu da üstlenmiþ. Roma döneminde 25 kentin yargýlama merkezi konumun- daymýþ. Odeon binasý (müzik salonu) ayný zamanda bölge mahkemesi olarak da iþlev görmüþ, kemerleri iþlemeli açýk hava konser ve adliye salonudur.

Kibrya, M.Ö. 197 - 159 yýllarýnda Bergama Krallýðýnýn egemenliðinde kalmýþtýr.

Roma'nýn bölgeye atadýðý Vali, Efes'te bulunurken mahkeme baþkaný, Kibrya kentinde bulunuyormuþ. Antik Çaðda at yetiþtiriciliði ile ün salan bu kente, hýzlý koþan atlarýn þehri demiþler. At yetiþtiriciliði tarihte bu bölgede çok eskiden yaþayan Luvi'lerden miras kalmýþ. Bir de yazýtlarda Luvice 75 adet kelime kullanmýþ Kibrya halký. Demir iþçiliðinde ünlü olan halkýnýn eseri olan ana demir kapý hâlâ bütün ihtiþamýyla duruyordu.

Kibyra önemli askeri güce sahipmiþ, öyle ki 30.000 piyade, 2000 atlý süvarisi varmýþ.

M.Ö. 1. yy da, stadyumundaki 12 bin kiþi- lik muhteþem bir alanda, gladyatör dövüþleri yapýlýrmýþ. Þehir teraslama tekniðiyle kurul- muþ, çok geniþ ve görkemliymiþ. Göl ve ova

(26)

manzarasýna hâkim olan kentin Odeonun da, orkestranýn bulunduðu zemin dünyanýn tek renkli mozaik Medusasýyla, müthiþ bir sanat eseri olarak parlýyor. Yeþil, kýrmýzý, beyaz mermer parçalarýndan yapýlan Medusanýn saçlarý yýlanlardan oluþmuþ, bakýþlarýyla sanki insaný takip eden Medusa görülmeye deðer.

2016 yýlýnda UNESCO Dünya Mirasý Geçici Listesine girmiþ, kalýcý listeye geçmek için gün sayýyor Medusamýz.

En heyecanla bekleyen ise, 7 senedir ailesinden uzak yaz-kýþ hep orada yaþayan baþ arkeolog Þükrü Özüdoðru. Bir insan iþini sevince nasýl mutlu olduðunu, genç, dinamik, heyecanla bize Kibyra'yý anlatan sevgili Þükrü beyde görebilirsiniz. Bu kazýlarda ayrý- ca 540 m2 lik bir mozaik ortaya çýkarýlmýþ.

Çýkarýlan heykeller Burdur Arkeoloji müzesindeymiþ. Çok büyük bir alanda ve yüksek bir tepede olan Kibyra henüz tam açýlmamakla birlikte sona gelinmiþ. Mutlaka, Burdur'a çok yakýn olan dünya harikasý ve çok iyi korunmuþ bu kenti herkes görmeli.

Isparta, Burdur arasý bir buçuk saat, sanki iç içe geçmiþ iki þehir. Isparta 1390 tarihinde Osmanlý Devletinin egemenliðine girmiþ.

Sevr anlaþmasýnda Ýtilaf Devletleri tarafýndan iþgale uðramamýþ þehirlerimizden biriymiþ.

Sonra Ýtalyanlar Isparta'ya girememiþ, çünkü þehrin halkýnýn oluþturduðu Demir Alay askerleri onlarý durdurmuþ.

Isparta 3. Jeolojik zamanda ortaya çýkan beyaz tebeþir ve kalkerden meydana gelmiþ yüksek engebeli bir alana kurulmuþ. Daðlar, yaylalar ve Beyþehir Gölü ile çevrili bir yerde bulunuyor. Denizden yüksekliði 1050 m.

yemyeþil ulu aðaçlarýn olduðu ormanlar ve korularla kaplanmýþ bir bölge. Kibyra'dan ayrýldýktan sonra doðanýn sunduðu bu güzel-

likler, bizleri çok etkiledi hattâ bu mutluluk bizleri birbirimize daha da yakýnlaþtýrdý.

Isparta'da otelimiz beþ yýldýzlý, merkezde çok þýk bir oteldi. Sabah þehir turu yaptýk ve Isparta müzesine geldik. Isparta çok bakýmlý, temiz ve aðaçlý bir þehir, müzede görülmeye deðer, hem estetik açýdan hem de içindeki tarihi eserler açýsýndan. 18.000 üzerinde tarihi esere ev sahipliði yapýyor. Arka bahçesinde yeþil çimenler üzerine yerleþtirilmiþ mermer heykelleriyle, görülmeye deðer bir açýk hava müzesi var.

Isparta halýlarýyla da ünlü. Halý doku- macýlýðý bölgede Türk kültürünün ortaya çýk- masýyla birlikte görülmüþtür. 1274'den sonra Türkmenlerin dokuduðu halýlar ilk Denizli'de görülmüþ. Sonra Isparta'da çok geliþmiþtir. O dönemin ünlü motifleri ise þimdilerde unutul- muþtur. Halýcýlýðýn þirketleþmesi Isparta'da 1889'da baþlamýþ, geliþmesinde Sümer Halý etkili olmuþtur. Sümer Halý, böylece el eme- ðini korumuþ ve geliþmesine sebep olmuþtur.

Isparta Halý Etnografya Müzesi, Isparta'nýn en güzel müzelerinden biriydi, halý motiflerine hayran oldum ama artýk el dokumasý olan bu halýlar yapýlmýyormuþ ne yazýk ki.

Teknolojinin yok ettiði bir el emeði daha…

Öðle yemeðimizi Beyþehir Gölü kýyýsýnda yedik, zengin balýk çeþitleri vardý biz Levrek yedik. Gölün suyu tatlý ve kalkerli. Büyük bir arazi içinde yer alan Beyþehir Gölü, Türkiye'nin üçüncü büyük gölü durumunda, üzerinde 33 ada bulunuyor. En büyük adasý Mada Adasý. Turistik restoranlar çok ve kala- balýk. Konya ve Isparta þehriyle çevrili.

Doðal hayatýn ve insan yaþamýnýn devamlýlýðý açýsýndan oldukça büyük öneme sahip. 68.890 metrekare yüzölçümüne sahip, denizden yük- sekliði 1120 metre, oluþumu jeomorfik olarak

(27)

çökmeden ve çevredeki daðlarýn evreler halinde yükselmesi sonucu Beyþehir Gölü iki fay grubu arasýnda oluþmuþ bir tektonik göldür. Göldeki Mada adasýnda Yörükler yaþamaktadýr. Ýðneli ada geniþ ve çok güzel kumsalý olan bir adadýr. Beyþehir Gölü kýyýlarýndan plaj olarak da faydalanýlmak- tadýr. Güneþin en güzel battýðý yerlerden biriymiþ bu bölge.

Yolumuzun pek üstünde olmasa da Ýslâmköy'e saptýk, çok bakýmlý, bembeyaz badanalý evleri, tertemiz sokaklarý var.

Sokakta, Þevket Demirel'in köye yaptýklarýný anlatan dev bir yazýsý olmasa burasý bizlerin daha da beðendiði bir köy olurdu. Çevreden bir rampa çýkarak Süleyman Demirel

"Demokrasi ve Kalkýnma Müzesine" geldik.

Konum itibariyle karlý daðlarýn korumasýnda, çamlý bir yolla çýkýlan bir anýt mezar, ayný zamanda kabrinin üzerindeki her gün birkaç çuval gül yapraðý ile sanki pembe gül kokulu geniþ bir mozoleyi andýran bu üstü açýk bina estetik açýdan gerçekten görülesi bir teknoloji harikasý ve konumlandýðý doða ile birlikte çok çarpýcý. Önemli olan da, kendisi yaþarken bu anýtmezarýn projesini görmüþ ve çok beðen- miþ olmasý.

Yolda yeþiller ve ilerde görülen karla kaplý gelin gibi süzülen Toroslarýn eþliðinde Atabey kasabasýna geldik. Toroslar denince benim gözlerim doluyor. Anadolu'nun en uzun ve en estetik daðlarýdýr. Güneybatý Egeden, Van Gö- lüne kadar uzanan ormanlarýyla, karlý tepeleri, nadide hayvanlarý ve birçok akarsuyumuzun anasý olan, yaþamýmýn bir bölümünün geçtiði yerdir. Benim evim Toroslardaki Anavarza Kalesini ve Ceyhan Yýlan Kaleyi gören hilal þeklinde bir bölgenin tam ortasýnda bulunuy- ordu. Burasý gözlerimden hasret ve hayranlýk- la akan gözyaþlarým ve özlemimdir.

Toros'un anlamý Arami dilinde TÜR demektir ve ne dikkat çekicidir ki Tür kelimesi hem boða hem dað demektir.

Alman coðrafyacý Heinrich, Kiepert'in

"Eski Coðrafya Ders Kitabý"nýn içinde açýk- lanmaktadýr. Samiler döneminde konmuþtur ad olarak. Böylece eski Yunancaya geçmiþ, TOROS biçimini kazanmýþtýr. Benim için kudret sembolüdür. Nereden geldik buraya?

Atabey kasabasý Toroslarýn komþusu ve geliþ sebebimiz ise Atabey Ertokuþ Türbesi ve külliyesini görmek. Bu külliye 1224'de yapýlmýþ, 19. yy'da yenilenmiþ. Önde büyük bir taþ kapýsý var. Kesmetaþ kaplama olan kül- liye binasý asýrlýk aðaçlar arasýnda ve kapýda- ki Atabey Ertokuþ'un heykeliyle çok

muhteþem bir görüntüdeydi. Atabey Ertokuþ Selçuklu sultanlarýndan üçüne valilik yapmýþ ve bölgenin Türk kimliði kazanmasýnda emeði geçmiþ önemli valisidir. Medresesinde týp ve astronomi alanýnda eðitim verdirmiþtir.

Doðumu, ölümü bilinmese de 1160 ile 1240 civarýnda yaþadýðý biliniyor.

Günü bitirdik. Otelde derin bir uykudan sonra sabah Eðirdir Gölüne vardýk. Ben böylesine güzel bir doða çok az gördüm, þahane bir mavi tonu olan göl ve çevresinde beni her zaman heyecanlandýran, Toros Daðlarý. Ýlerde yemyeþil aðaçlarýn çevrelediði kýyýya köprüyle baðlanmýþ iki ada ile görülesi bir manzaraya bakarak ilerledik, adanýn bir lokantasý önünde durduk. Bu adalar oldukça küçük, ilk ada Can Ada öteki ise Yeþil Ada, Can Ada karaya ve Yeþil Adaya baðlanmýþ ince bir yol ile.

Eðirdir halký Atatürk 1933'de kendilerini ziyarete geldiðinde Can Adayý ona hediye et- miþler. Daha sonra Atatürk ölünce mirasçýlarý Can Adayý tekrar Eðirdir halkýna iade etmiþ.

(28)

Salaþ bir lokantada Yeþil Ada'da yemeðimizi yedik. Burasý tam bir sayfiye kasabasý, ev pansiyonculuðu çok geliþmiþ. Sahilin uzun- luðu 3 km olan Eðirdir Gölü plajlarýyla ünlü.

Bunlarýn içinde Altýnkum plajýnýn bu adý alma sebebi kumunun içindeki bir karýþýmdan dolayý altýn gibi ýþýldamasýymýþ.

Eðirdir Kalesi çok güzel, bir kýsmý restore edilmiþ kasabanýn deniz kýyýsýnda bulunuyor.

Kasaba çok bakýmlý ve merkezinde Hýzýr Bey Camii var. Ana giriþ kapýsýnýn hemen üzerinde küçük bir minaresi var. 1328'de Hýzýr Bey tarafýndan kâgiryaptýrýlmýþ. 3000 kiþinin ayný anda ibadet edebileceði büyük- lükteymiþ. Damýnýn bir bölümü kýþýn biriken karlarý atmak için açýk býrakýlmýþ. Caminin içine de bir kar kuyusu yapýlmýþ. 1814'de yanmýþ, yeniden eski tarza uygun þekilde yaptýrýlmýþ. Yan tarafýndaki Dündar Bey medresesiyle ortak duvarla inþa edilmiþ.

Þimdilerde Dündar Bey medresesi Taþ Medrese diye de anýlýyor. Þehri çevreleyen sur duvarýna bitiþik duruyor. 1301'de inþa edilmiþse de Taç kapýsýnda ikinci bir kitabede 1236'da II. Gýyaseddin Keyhüsrev'in yap- týrdýðý yazmaktadýr.

Gelelim kasabanýn en önemli varlýðý olan Eðirdir Gölüne; kýyý þeridi 150 km. uzun- luðundadýr. Tektonik ve karstik yapýya sahip- tir. Yani kayaçlarýn erimesiyle oluþan yeraltý akýntýlarý olan kireç taþý ve dolomit oluþum- lardan meydana gelmiþtir. Kýyýlar bu yüzden bembeyaz kumla yani stromatik kayaç parçalarýnýn birikimiyle muhteþem bir doða harikasýna dönüþüyor. Yollarda geçen bir saat, muhteþem bir orman ve dað manzarasýyla Salda Gölünde son buldu. Kýyýda yürüyüþ yaptýk. Salda Gölü tüm gördüðümüz göller bölgesi gölleri içinde, dýþa su akýþý olmayan

tek göl. Dünyanýn 5. Ve Türkiye'nin 2. en derin gölü 184 metre derinliðe ulaþýyor bazý yerlerde.

Suya bu inanýlmaz mavi rengi veren bak- teriyel kökenli stromatolit adýndaki arkaik dönemden beri oluþan beyaz kayaçlarmýþ.

Kayaçlar biliyorsunuz ki; yer kabuðunun yapý gerecidir ve bir ya da birkaç mineralden oluþur. Katý haldeki doðal maddelerdir. Suyun buharlaþmasýyla, kýyýlardan çekilen suyun yerini orada bulunan kayaçlar almaktadýr.

Bembeyaz oluþlarý insanlarý çok etkiliyor ve raðbete biniyor. Gölün bu kadar ilgi çekmesi ise buranýn barýndýrdýðý endemik türler olan bazý kuþlar, doða ve bitki alanlarý açýsýndan endiþe uyandýrmaktadýr. Mesela nadir bir kuþ olan Sýðýrkuyruðunun iki türü sadece burada yaþamaktadýr.

Göl ve kýyý þeridi 1. derece doðal sit alanýdýr. Doða görüntüsü olarak Salda Gölü ve çevresi insaný büyülüyor. Ben bu gezi boyunca geceleri keþke uyumasam da hep bu güzellikleri seyretsem diye düþündüm. Salda Gölünün çevresi Toroslar'ýn yeþilleriyle çevrelenmiþ ve Salda Gölüne 17km. uzaklýkta tepelerde Salda kayak merkezi pistleri ve teleferiði ile kýþ aylarýnda günü birlik turizme hizmet vermekteymiþ.

Nasýl ama benim Vataným? Salda kayak merkezi, Burdur'a da çok yakýn olduðu için kýþlarý epey kalabalýk oluyormuþ. Nihayet akþamüstü çayý için manzara tepesine çýktýk.

Yol boyunca tüm tur arkadaþlarýmla ve yemek yediðimiz lokantalarýnda katkýsýyla her git- tiðimiz yerdeki sokak hayvanlarýný doyurduk.

Burada da minik köpekçik olan kahverengi topun yuvarlanarak gelmesini hep birlikte sevinçle alkýþlayýp, gene hep birlikte karnýný

Referanslar

Benzer Belgeler

TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERIN NITELIĞI – SINIRL AMA REJIMI KÖTÜYE KULLANMA YASAĞI – KULLANIMIN DURDURULMASI... Temel Hak ve

Fazıl Sağlam, Temel Hakların Sınırlanması ve Özü, AÜSBF Yayını, Ankara, 1982.. “Temel Hak ve Özgürlükler” Konusu için Seçilmiş

Yaş, Çocuk isteği süresi Önceki gebelikler, sonuçları Kontraseptif öyküsü, tipi Seksüel anamnez Koit sıklık ve zamanlaması, disparoni Menstrüel

İslam hukuku grev hakkını kabul etmediği için, sendikaların grev tatbikatı sebebiyle huzursuzluk kaynağı teşkil etmeleri zaten mümkün değildir. Bunun dışında kalan

Demek ki ruhsal olarak kendinizi daha fazla sevmek zorundasýnýz ve þimdi de bunu yapmak için fýrsat elinize geçti çünkü içinizde trilyonlarca DNA parçasýndan oluþan ve

kadýnýn iç dünyasýnda onun fýrtýnalar gibi coþkulu, en bilinmeyen sýrlar kadar gizler içinde, ama belki de çok küçük bir sevgi ve mutluluk için canýný vere-. cek kadar

Araþtýrmaya katýlan beden eðitimi ve spor eðitimi alan öðrencilerin THU dersi ile beden eðitimi ve spor iliþkisi açýsýndan algýlanma boyutu puanlarý

Kısa Boy Dolap Şişelik (MBKKSTES/MBKKSTEK) Her sepet kaydırmaz tabanlıdır ve her sepetin taşıma kapasitesi 10 kilogramdır. Her iki kapağa ayrı bağlanan bir