• Sonuç bulunamadı

1 GİRİŞ Bu tez 3 temel kaygıyla kaleme alınmıştır. Birincisi, ABD dış politikası ve ABD de faaliyet gösteren düşünce kuruluşlarının savundukları çıkar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "1 GİRİŞ Bu tez 3 temel kaygıyla kaleme alınmıştır. Birincisi, ABD dış politikası ve ABD de faaliyet gösteren düşünce kuruluşlarının savundukları çıkar"

Copied!
154
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
(6)
(7)
(8)
(9)
(10)
(11)

GİRİŞ

Bu tez 3 temel kaygıyla kaleme alınmıştır. Birincisi, ABD dış politikası ve ABD’de faaliyet gösteren düşünce kuruluşlarının savundukları çıkarlar arasında nasıl bir ilişki olduğunu ortaya koymaktır.

İkinci kaygı, ABD’deki karar alma süreçlerine, düşünce kuruluşlarının etki edip etmediğinin ortaya çıkmasını; böyle bir etki var ise, bunun hangi yöntemlerle yapıldığının irdelenmesidir.

Üçüncü kaygı ise, dünyanın en stratejik bölgelerinden Ortadoğu özelinde gelişen Amerikan politikaları üzerinde düşünce kuruluşlarının ne derece etkili olduğunun incelenmesidir.

Amerikan dış politikası, günümüzde sadece ABD’nin değil tüm dünya ülkelerinin dinamiklerini etkileyici bir niteliğe sahiptir. Bu bağlamda, Amerikan dış politikası üzerine yapılan bilimsel çalışmalar literatürde geniş bir yer tutmaktadır.

Ancak bu çalışmaların çoğu, belli bir siyasetin veya belli bir görüşün yine belli çevrelerce veya belli düşünce kuruluşlarınca ortaya konulan düşünce kalıplarının içerisinde yer almaktadır.

Bazı devletler ve çıkar grupları tarafından sadece bilimsel/akademik ihtiyaç için değil kendi politikalarını yürütebilmek ve fikirlerini gerçekleştirmek için kurulan veya kurdurulan düşünce kuruluşları bugün dış politikada karar alma süreçlerinde önemli mevkilere erişmişlerdir. Bu durum en çarpıcı biçimde ABD’de görülmektedir.

(12)

Amerikan hükümetleri, söz konusu düşünce kuruluşları yoluyla, bir çok devletin dış politika kararlarının oluşturulmasına etkide bulunmaktadır. Haliyle, ortaya çıkan sonuçlar aslında Amerikan çıkarlarına uygun olmaktadır.

Bugün ABD’deki düşünce kuruluşları (her ne kadar hepsi aynı seviyede olmasa da) gerek faaliyetleri, gerek ekonomik kuvvetleri gerekse de dış ve iç politikada karar alıcı mercilere olan yakınlıkları ve politikaların oluşumundaki etkileri açısından dünyanın diğer yerlerindeki bu tür kuruluşlardan belirgin bir farkla ayrılmaktadırlar. Özellikle siyasi olarak yanlı bir tutum sergilemekten kaçınmayan bazı düşünce kuruluşları, kendi siyasi görüşlerinin iktidara gelmesi halinde politikaların oluşum süreçlerinde etkin bir nüfuza sahip olmaktadırlar.

Bunun bir örneği Geroge W. Bush yönetiminde görülmektedir. W. Bush yönetimi içinde yer alan yeni muhafazakârlar gurubu ile günümüz Amerikan dış politikasını şekillendiren Amerikan Girişim Enstitüsü (American Enterprise Institute –AEI), The Heritage Foundation, Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (The American – Israil Public Affairs Committee- AIPAC'), Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü (Washington Institute for Near East Policy- WINEP), Güvenlik Meseleleri İçin Yahudi Enstitüsü (Jewish Institute for Security Affairs, JINSA) ve Yeni Amerikan Yüzyılı Pojesi (Project for the New American Century – PNAC) gibi bir çok önemli düşünce kuruluşu yer almaktadır. Bu düşünce kuruluşlarının Washington’ın özellikle Ortadoğu politikasının oluşum aşamasında ve yürütülmesinde çok büyük katkıları bulunmaktadır.

Bush yönetiminin üst kademelerine sahip olan birçok isim aynı zamanda Amerikan politikalarına yön veren düşünce kuruluşlarının yönetim kurullarında da görev almaktadırlar.

(13)

Tez 3 ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümün ilk ana başlığında, dış politika, karar alma süreçleri ve ABD’deki örneği incelenmiştir. Birinci ana başlığın dış politika kısmında, dış politikanın tanımı yapılarak devletlerin dış politika amaçları ve uluslararası yapı, jeopolitik konum, ulusal kamuoyu, doğal çıkarların algılanış biçimi, ulusal birlik bilinci gibi dış politikayı belirleyen faktörler incelenmiştir. Birinci ana başlığın dış politikada karar alma süreçleri kısmında, karar alma süreçleri olan algılama, durumun yorumlanması ve tanımlanması, kararın verilmesi ve politikanın uygulanması aşamaları incelenmiştir. Birinci bölümün ana başlığının son kısmında ise, “ABD dış politikası ve karar alma süreçleri”

incelenmiştir. Bu çerçevede, ABD’nin siyasal yapısı, ABD dış politikasının oluşumu ve temel eğilimler, karar alma süreçleri ve karar alma süreçleri içerisinde yer alan Kongre, Başkan, Yürütme Bürokrasisi ve Dış Politika ve Başkana Yardımcı Birimler başlıkları ele alınmıştır.

Tezin birinci bölümünün ikinci ana başlığı ise “ABD dış politikası ve Ortadoğu” dur. Bu başlık altında önce, ABD’nin Ortadoğu ile gerçekleştirdiği ilk temaslar ele alınmış, ardından, iki savaş arası dönemde ABD’nin Ortadoğu politikası incelenmiş ve son olarak da Truman Doktrini, İsrail’in Kuruluşu, Süveyş Krizi, Eisenhower Doktrini, Nixon Doktrini, Carter Doktrini, 1980 Sonrası Dönem ve Bush Doktrini kapsayan Soğuk Savaş ve sonrası dönemde ABD’nin Ortadoğu politikasının ana hatları incelenmiştir.

Tezin ikinci bölümün ilk ana başlığında, Amerikan dış politikasında düşünce kuruluşlarının yeri ve önemi konusu ayrıntılarıyla irdelenmiştir. İlk ana başlığın altında genel olarak düşünce kuruluşu kavramı, ABD’de düşünce kuruluşlarının ortaya çıkışı ve gelişimi ve George W. Bush yönetimi ve düşünce kuruluşları

(14)

konuları ele alınmıştır. “ABD’de düşünce kuruluşlarının ortaya çıkışı ve gelişimi”

başlığı altında, düşünce kuruluşlarının geçmişten günümüzdeki süreçleri incelenmiştir. Birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü nesil düşünce kuruluşları biçiminde dönemlere ayrılan bu süreçlerde öne çıkan düşünce kuruluşları ve farklı düşünce kuruluşu nesillerinin ortaya çıkış nedenleri üzerinde de durulmuştur.

“George W. Bush yönetimi ve düşünce kuruluşları” başlığı altında ise, ABD’de Yeni Muhafazakârlığın yükselişi ve Yeni Muhafazakârların önemli simaları ve düşünce kuruluşları üzerinde durulmuştur. “ABD’de Yeni Muhafazakârlığın yükselişi”

kısmında muhafazakârlık kavramı tanımlanmış ve muhafazakârlık genel itibariyle iki dönem içinde incelenmiştir. Aynı başlık altında daha sonra Yeni Muhafazakârlık kavramı ele alınmış ve Yeni Muhafazakârların ideolojik yapısı incelenerek George W. Bush yönetiminin fikri temellerini oluşturan Yeni Muhafazakârlık hareketinin tarihsel bir geçmişi ele alınmıştır. Yeni Muhafazakârların önemli simaları ve düşünce kuruluşları başlığı altında ise Richard Perle, Paul Wolfowitz, Douglas Feith, Robert Kagan, Daniel Pipes ve Francis Fukuyama gibi Yeni Muhafazakâr kadronun önemli isimlerine ilişkin çeşitli bilgilere yer verilmiştir.

Tezin üçüncü ve son bölümünde Washington’ın Ortadoğu politikasının şekillenmesinde düşünce kuruluşlarının rolü ayrıntılı olarak incelenmiştir. Amerikan hükümetine ya da Amerikan karar alıcı mercilerine yakın olan ve Amerikan dış politikasının biçimlendirilmesinde etkin olan önemli unsurlar arasında yer alan PNAC, WINEP, JINSA ve AEI gibi düşünce kuruluşlarının çalışmaları, raporları ve eylemleri bu bölümde ele alınmıştır.

(15)

BİRİNCİ BÖLÜM

I - DIŞ POLİTİKA, KARAR ALMA SÜREÇLERİ ve ABD’deki ÖRNEĞİ

A - DIŞ POLİTİKA

1 – Tanım:

Dış politikayı bir devletin kendi sınırları dışında milli çıkarlarını gerçekleştirmek için takip ettiği hedef, hareket tarzı ve kullandığı yöntemler biçiminde tanımlayabiliriz.1

“Dış politika” kavramı üzerinde ciddi tartışmaların başlaması ise Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna rastlamaktadır. Birinci Dünya Savaşı gibi büyük bir kitle savaşının sonunda savaşın zorlukları ile sadece cephede değil yaşamın her alanında karşı karşıya gelinmesi dış politika konusunun da gündeme gelmesine neden olmuş ve İkinci Dünya savaşı ise bu süreci daha da hızlandırmıştır.2

Dış politika hem iç politika sürecini hem de uluslararası politika sürecini kapsamasından ötürü hem içselliği hem de dışsallığı olan bir “siyasal köprüye”

benzemektedir. Bu çerçevede dış politika doğrudan dış dünyayla ilgili görünse de, aslında ülkenin iç politikasının bir uzantısıdır.3

1 Duygu Sezer, Kamuoyu ve Dış Politika, Ankara Üniversitesi SBF Yayınları No: 339, Ankara Sevinç Matbaası, 1972, s.75.

2 Ömer Kürkçüoğlu, “Dış Politika Nedir? Türkiye’deki Dünü ve Bugünü”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C. XXXV., No: 1 – 4., (Ocak – Aralık 1980), s.309.

3 Ramazan Gözen, “Dış Politika Nedir?”, İdris Bal (Der.), 21. Yüzyıl Eşiğinde Türk Dış Politikası, İstanbul, Alfa Yayınları 2001, s.3.

(16)

Ayrıca, dış politikanın içeriğini çeşitli değişkenler de belirlemektedir. Bu değişkenlerin arasında tarih, coğrafya, ulusal kimlik ve kültür gibi sabit ögelerle birlikte, zaman içerisinde değişim kaydedebilen siyasi, ekonomik, sosyal ve askerî unsurlar da yer almaktadır.4

Ülkelerin iç politikaları ile dış politikaları arasındaki karşılıklı bağımlılıktan ötürü, iç politikayı dikkate almayan bir dış politikadan ve dış politikayı dikkate almayan bir iç politikadan kesinlikle söz edilemez. Ülkelerin iç politikaları ile dış politikaları arasında karşılıklı ve kaçınılmaz bir yansıma mevcuttur.5İç sosyal ve siyasi istikrar dış politika etkinliği bakımından son derece önemlidir.6

Dış politikayı ve iç politikayı her ne kadar yapan ve uygulayan aygıt devlet7 olsa da burada her iki politika arasındaki iki temel farka değinmek yerinde olacaktır.

Birincisi iç politikada mücadele ve işbirliğini düzenleyen belirli kuralların mevcut olmasıdır. Buna karşılık dış politikada işbirliğini düzenleyen kuralların gerek yaptırım gücü gerek etkinliği daha zayıftır. İkincisi ise, dış politikanın iç politikadan farklı olarak merkezi bir otoritenin yer almadığı bir yapıda mevcudiyet bulmasıdır.8

2 - Devletlerin Dış Politika Amaçları

Devletlerin dış politika amaçlarından bahsedildiği zaman, hükümetlerin, politika yapıcıları vasıtasıyla ülke dışında meydana getirdikleri etkilerle, diğer devletlerin tutum ve davranışlarını etkilemek ve değiştirmek veya bunların

4 Füsun Türkmen, “ABD’nin Dış Politikası: Devamlılık ve Değişim”, Doğu Batı, C.:8 No:32, s.157.

5 Osman Metin Öztürk, Türk Dış Politikasında Balkanlar, Ömer E. Lütem - Birgül Demirtaş Coşkun (Der.), Balkan Diplomasisi, Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, 2001, s.1.

6 Kâmran İnan, Dış Politika, İstanbul, Timaş Yayınları, 1999 s.33.

7 İlhan Uzgel, Ulusal Çıkar ve Dış Politika, Ankara, İmge Kitabevi, 2004, s.69.

8 Tayyar Arı, Uluslar arası İlişkiler ve Dış Politika, İstanbul, Alfa, 1999, s.13.

(17)

sürekliliğini sağlayarak gerçekleştirmeye çalıştıkları hedefin görünümü akla gelmektedir.9 Burada, devletin en başta gelen amacının varlığını sürdürmek olduğu söylenebilir. Ayrıca, ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal sistemin devamı ve bu çerçevede, toplumsal refah ve ekonomik kalkınma devletin önde gelen dış politika amaçları arasında kabul edilmektedir.

Gerek değerlerden gerek ulusal çıkarlardan gerekse de algılamalardan meydana gelen bir ülkenin dış politikası bazen gelişmelere göre özgül tepkiler de içermektedir. Bu bağlamda saptanan amaçlara ulaşabilmek için kullanılan siyasi, diplomatik, askeri ve ekonomik araçların yanı sıra, sosyal ve kültürel faktörler de burada önemli rol oynamaktadır.10

3 - Dış Politikayı Belirleyen Faktörler

Ülkelerin dış politikaları kendilerine özgü farklılıklar içermektedir. Her ülkenin kendine özgü koşulları bulunmakta ve bu koşullar da o ülkenin dış politikası üzerinde belirleyici rol oynamaktadır.11 Ülkenin coğrafi konumu, ekonomik koşulları tarihi, kültürü, dinsel ve etnik yapısı, iç siyasal yapısı gibi birçok öğeler dış politika hedeflerinin tespitinde dikkate alınması gereken önemli hususlardır. Bu açıdan dış politika çok sayıda öğenin bir araya gelmesinin ürünüdür.

Burada dış politikayı belirleyen faktörleri uluslararası yapı, jeopolitik konum, ulusal kamuoyu, doğal çıkarların algılanış biçimi ve ulusal birlik bilinci başlıkları altında ele alabiliriz.

9 Mehmet Gönlübol, Uluslararası Politika İlkeler – Kavramlar – Kurumlar, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2000, s.87.

10 Türkmen, op. cit., s. 157.

11 Öztürk, op. cit., s. 1.

(18)

a) Uluslararası Yapı

Uluslararası yapı, karşılıklı çıkar algılaması içinde olan ulusal devletlerin irade oluşumu, karar alma ve eylemde bulunma süreçlerinden oluşan – dış politikaları için önemli etkendir.12

Dış politika, diğer tüm politikalar gibi, devletin ve ülkenin karar alma mekanizması tarafından oluşturulmaktadır. Fakat dış politikanın diğer politikalardan farkı onun uluslararası ortamda uygulanıyor olmasıdır. Bu sebeple, uluslararası arenada yaşanan olaylar, mevcut güç dengeleri ve devam eden siyasi, hukuki ve ekonomik süreçler dış politikayı etkilemektedir.13 Bunların yanında, küresel yapının aldığı şekil de mesela, çok kutupluluk, tek kutupluluk veya iki kutupluluk gibi devletlerin dış politikalarında farklı etkilere neden olmaktadır.

b) Jeopolitik Konum

Jeopolitik, genel olarak coğrafi faktörlerin siyaset üzerindeki etkilerinin incelenmesi şeklinde tarif edilebilir. Bu açıdan, bir devletin coğrafi konumunun o devletin dış politikası üzerinde önemli bir etkisi olduğu muhakkaktır.

Bu sebeple de coğrafya, dış politikanın belirlenmesindeki en temel unsurlardandır. Bir ülkenin coğrafi konumu o ülkenin dış politikasına belirgin kısıtlamalar getirebileceği gibi aynı şekilde o ülkeye yeni fırsatlar da sunabilir.

Başarılı ve istikrarlı bir dış politika izlenebilmesi için coğrafyanın dikkate alınması

12 İbrahim S. Canbolat, Almanya ve Dış Politikası: Ulusal Çıkar, Ulusal Birlik, Kamuoyu Tercihi Açısından İnceleme, İstanbul, Alfa Yayınları, 2003, s.33.

13 Ramazan Gözen, “Türkiye’nin II. Körfez Savaşı Politikası: Aktif Politika ve Sonuçları”, İhsan D.

Dağı (Der.), Türk Dış Politikasında Gelenek ve Değişim, Ankara, Siyasal Kitabevi, 1998, s.178 – 179.

(19)

gerekmektedir.14 Bazı devletler yeryüzünde ya bütün bir kıtayı kaplar ya bir kıtanın içinde denize çıkışı olmayan bir yerde bulunur ya da deniz kıyısına ve elverişli limanlara sahip bulunur. Bazı ülkelerde irili ufaklı adalara yayılmış veya bir ana kara ile etrafındaki denize serpiştirilmiş adalara sahip olabilirler. Bazılarını ise herhangi bir şekil içine yerleştirmek hiç de kolay değildir. Bu tür ülkelerin topraklarının bir kısmı ana topraklarından ayrıdır ve arada başka bir ülkenin toprağı bulunmaktadır.

Mesela, Azerbaycan ile Nahcıvan’ın durumu böyledir. Araya Ermenistan toprakları’nın bir kısmı girmiştir. Başka bir örnek olarak da, Baltık kıyısındaki Rusya Federasyonu’na ait Kaliningrad bölgesi ile anavatan Rusya arasında Litvanya ve Beyaz Rusya devletleri yer almaktadır.15

c) Ulusal Kamuoyu

Bir devletin kamuoyunun, o ülkenin dış politikasında söz sahibi olması, dış politikasında belirleyici olması genel kabul görmektedir. Burada üç tip kamuoyundan bahsedilebilir.

İlk kesim, çıkar grupları olarak bilinen ve çoğunlukla kitle iletişim araçlarını elinde bulunduran kesim. İkincisi, etkin çevre, siyasi partiler ve hükümettir.

Üçüncüsü ise, “pasif kamuoyu” yani geniş halk kesimleridir.

Dış politika oluşma ve uygulama sürecinde kamuoyunun etkili olabilmesi o ülkenin demokratikleşme derecesine bağlıdır. Demokratik ülkelerde bir meselenin kamuoyuna maledilmesi, desteğinin alınması, dışarıda kabul görme ve etkili olma

14 Yılmaz Tezkan – M. Murat Taşar, Dünden Bugüne Jeopolitik, İstanbul, Ülke Kitapları, 2002, s. 12 – 13.

15 Ibid., s.19.

(20)

olasılığını da önemli ölçüde artırır.16 Bununla birlikte, kitle iletişim araçları ve çeşitli propaganda tekniklerinin kullanılmasıyla kamuoyu manipüle edilebileceği de unutulmamalıdır.

d) Doğal Çıkarların Algılanış Biçimi

Devletlerin tüm dış politika kararlarının altında yatan temel itici güç olan17 ulusal çıkarı, “bir ulusun kendi refahı ve güvenliği için gerekli olan hususlar”18 biçiminde tanımlayabiliriz. Bu açıdan çıkar algılaması devletlerin dış politikalarını belirleyen temel husustur. Bu çıkar algılamalarının her devlet için ayrı bir anlam ifade etmesi ise o devletin kendi tarihsel, ekonomik, siyasal ve askerî tecrübelerinden kaynaklanmaktadır.

Ulusal çıkarın tayin edilmesi ise, özellikle temsili demokrasilerde ülke içerisinde yer alan iş çevreleri gibi, çeşitli gruplara ait sendikalar gibi çıkar gruplarının istek ve ihtiyaçlarından, bürokratik yapıdan ve politik hiziplilikten etkilenmektedir. Bu çerçevede de dış politikada ulusal çıkar, siyasal gücün tek başına belirleyebildiği bir süreç olmaktan çıkmakta, siyasal iktidarın ülke içerisindeki sınıfsal yapıdan tamamen bağımsız olarak karar veremediği aksine bu süreçte çeşitli sınıflar ve kurumların belirli oranlarda etkide bulunduğu19 bir süreç haline dönüşmektedir.

16 İnan, op. cit. s. 23.

17 Uzgel, op. cit., s.53.

18Ali İhsan Gürler, Büyük Ortadoğu Projesi ve Bush Doktrini, İstanbul,, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2005, s.50.

19 Uzgel, op. cit., s.68.

(21)

e) Ulusal Birlik Bilinci

Ulusal birlik bilinci dış politika açısından bir motivasyon faktörü olarak algılanmaktadır. Bireyler arasındaki aidiyet duygusu bu bilincin mevcudiyet bulmasına olanak verir.

B – DIŞ POLİTİKADA KARAR ALMA SÜREÇLERİ

Dış politika oluşumunun en önemli kısmı olan karar alma mekanizması, dış politika kararlarının yapıldığı sürecin özünü oluşturmaktadır.20 Bu açıdan dış politikada karar verme süreci daha çok dış politikanın yapılışı ile ilgili bir kavramdır.

Bu süreç, dış politikada kararın alınmasında takip edilen aşamaların ve kararların alınmasına katılan kişi, kurum ve kuruluşların incelenmesine ilişkindir. 21

Karar verme kuramcıları, karar vericinin akılcı davranacağını ve bunun sonucunda tüm alternatifleri gözönünde bulundurarak ve bunların sonuçlarını iyi analiz ederek en yararlı olanı tercih edeceğini varsaymaktadırlar. Bu açıdan, karar verme sürecinde en can alıcı noktalardan biri karar vericinin kişisel özellikleridir.

Karar vericinin çocukluk yılları, eğitimi, dinsel inancı, yaşam deneyimi, meslek eğitimi ve daha önceki siyasal tecrübeleri önemli etkenlerdir.

Bununla birlikte dış politika karar alıcıları, dış politika sürecinde sadece kendi dünya görüşlerini, ulusal çıkar algılamalarını ve amaçlarını işin içine katmazlar.

Uluslararası ve ulusal ortamlardan gelen tepkileri, destekleri ve talepleri de dikkate

20 Ramazan Gözen, Amerikan Kıskacında Dış Politika: Körfez Savaşı, Turgut Özal ve Sonrası, Ankara, Liberte Yayınları, 2000, s.151.

21 Tayyar Arı, Amerika’da Siyasal Yapı Lobiler ve Dış Politika: Türk, Yunan, Ermeni, İsrail ve Arap Lobilerinin ABD’nin Dış Politikasına Etkileri, İstanbul, Alfa Yayınları, 2000, s.26.

(22)

almak zorundadırlar. Ayrıca, sivil toplum bireylerinin karar alma süreçlerinde temsil edilebilmeleri ve fikirlerinin dikkate alınması bir diğer önemli noktadır.

Netice itibariyle ortaya çıkan politikalar ne sadece liderlerin, ne sadece ulusun tamamının, ne de sadece uluslararası ortamın bir ürünüdür. Ürün tüm bu faktörlerin bileşimidir.

Bununla birlikte devletlerarasındaki toplumsal ve kültürel ilişkiler, iç politikada yaşanan gelişmeler ve bunların dışında yaşanan birçok dolaylı etmenler dış politikada karar verme sürecinde etkin olan faktörlerdir. Buna bağlı olarak karar vericiler de kendilerinin dışında meydana gelen bazı durumlara ve faktörlere de tepki göstermek zorunda kalmaktadırlar. Bu faktörleri iç ve dış faktörler olarak iki çevrede ele alabiliriz:

İç faktörler, iç politika, siyasal partiler, kamuoyu, baskı grupları ve coğrafi konumu (Jeopolitik konum) kapsamaktadır.

Dış faktörlerden kasıt ise, devletin sınırlarının dışında gerçekleşen ve diğer devletlerin ve toplumların eylem ve karşı eylemlerinin yer aldığı çevredir. Burada dış çevre, tüm küresel sistemi ve güç ilişkilerini kapsamaktadır.

Dış politikada karar verme süreci algılama, durumun yorumlanması ve tanımlanması, kararın verilmesi ve politikanın uygulanması adı verilen dört aşamadan geçerek oluşmaktadır.

1 – Algılama

Karar verme süreci, hakkında karar verilecek olayın farkına varılmasıyla başlamaktadır. Yani karar vericinin olayın farkına varması bu sürecin fiili başlangıcı

(23)

sayılmaktadır. Bu açıdan, karar vericiler gelişmelere karşı son derece duyarlı olmak ve olayları en doğru biçimde algılamak zorundadırlar.

Bu itibarla da, karar vericilere ulaştırılan bilgilerin özenle seçilmesi, çok derin araştırma ve incelemeye tabi tutulması ve tabi ki kusursuz biçimde yorumlanması gerekmektedir.22

Ayrıca, “karar verme” kuramcıları dış politikada yaşanan gelişmeleri ve bu gelişmelerin algılanmasında karar alma süreçleri ile karar vericiler ve onların sosyo- psikolojik ortamlarının da etkili olduğu tezini savunmaktadırlar.23

Bu çerçevede, karar verme sürecinin ilk ayağını oluşturan algılamanın bu süreçte büyük bir önemi bulunmaktadır. Zira takip edilecek olan dış politika bu algılamanın bir neticesi olacaktır. 1950’lerin sonunda Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin Vietnam’a “askeri uzman” göndermesini bu algılamaya örnek olarak verebiliriz. ABD’nin böyle bir eylemde bulunması ise Amerikalı karar vericilerin konuyu Komünistlerle – hür dünya arasında bir mücadele olarak algılamalarıyla ilintilidir.

2 - Durumun Yorumlanması ve Tanımlanması

Bilgilerin karar verici tarafından algılanmasından sonra ikinci aşama olarak algılanan bu bilgilerin yorumlanmasına ve tanımlanmasına geçilmektedir. Bu aşamada çeşitli bürokratlar ve örgütler de etkin rol oynamaktadırlar. Bu kişilere ulaşan bilgiler çeşitli kıstaslara ve yorumlamalara tabi tutulmaktadır. Tabi ki bu yorumlamalar ve değerlendirmeler karar vericinin görüşleri ve değer yargıları göz

22 Arı, op. cit., 1999. s.139 – 140.

23 Tayyar Arı, Irak, İran ve ABD: Önleyici Savaş, Petrol ve Hegemonya, İstanbul, Alfa Yayınları, 2004, s.21.

(24)

önünde bulundurularak gerçekleşmektedir. Burada değinilmesi gereken bir diğer önemli nokta ise, daha önceden de bahsedildiği gibi, karar vericinin psikolojik yapısı, çevresi ve edindiği tecrübelerdir. Her üç unsur da kararın biçimlenmesinde etkin rol oynamaktadır.

Bu duruma ilişkin en iyi örneklerden biri Kuzey Kore’nin Güney Kore’yi işgali sırasında ABD’nin Güney Kore büyükelçisi ile ABD Dışişleri Bakanlığı’nın durumu farklı yorumlarıdır. İşgalden kısa bir süre önce ABD’nin Güney Kore büyükelçisi Washington’dan Güney Kore’ye daha fazla askerî yardım talep etmesine rağmen, bu istek ABD Dışişleri Bakanlığı tarafında reddedilmiştir. Bunun nedeni ise Dışişleri ile büyükelçinin olayı farklı tanımlamalarından ileri gelmekteydi. Dışişleri Bakanlığı’na göre, olası bir Sovyet saldırısı Avrupa için söz konusuydu ve nükleer silahlardaki dengesizlikten ötürü Sovyetler ABD ile büyük bir savaşı göze alamayacakları için böyle bir eyleme atılmazdı. Ayrıca, Güney Kore’nin askerî gücünün olası bir Kuzey Kore saldırısına karşı koyabilecek durumda olduğu düşünülmekteydi.24

3 - Kararın Verilmesi

Bu aşama gerçekleşebilecek iki olguya göre şekillenmektedir. Bunlardan ilki karşı karşıya kalınan durumun aniden ortaya çıkması veya hazırlıksız yakalanılması gibi uluslararası kriz dönemleridir. Bu gibi olağanüstü durumlarda klasik dış politika karar alma süreci terk edilmektedir.

24 Arı, op. cit., 1999. s.141 – 142.

(25)

Bu durumun tehdit derecesi yüksek ise ve zaman açısından da bir kısıtlılık bulunuyorsa karar alma sürecinin hızlı işleyebilmesi ve seri kararların alınabilmesi için kararlar az sayıda yetkili tarafından ve en üst seviyede alınmaktadır. Bu tür kriz zamanlarında sivil toplum bireylerinin karar alma sürecine katılma olasılıkları pek bulunmamaktadır.25 Örneğin, 1962’deki Küba füzeleri krizinde, ABD Başkanı Kennedy ve danışmanları, Sovyet füzelerinin Küba’ya konuşlandırılma işleminin birkaç hafta içerisinde tamamlanmış olacağını fark ederek bir an önce karar vermek zorunda olduklarına inanmışlardır. 26

Olgulardan ikincisi ise, ilkinin tam tersi bir durumu yansıtmaktadır. Yani yüz yüze gelinen hadise beklenen, sonuçları daha önceden tahmin edilebilen veya ipuçları daha önceden beliren bir gelişme ise, tehdit derecesi kaygı uyandıracak düzeyde değil ise ve zaman açısından da herhangi bir sınırlama bulunmuyorsa o zaman kararlar daha geniş bir kitle içerisinde ve daha aşağı seviyede bürokratların katılımıyla alınmaktadır. Örneğin, 1949’da Çin’de Chiang Kai-Shek’in milliyetçi rejiminin Mao karşısında yenilmesinden önce ABD tüm büyükelçiliklerine Amerika’nın komünistlerin kontrolündeki Çin’e karşı yürüteceği dış politikası hakkında gerekli bilgileri vermişti.

Ayrıca, bu iki durumun dışında gerçekleşebilecek bir üçüncü durumla da karşı karşıya kalınabilmektedir. Eğer meydana gelen olay bir sürpriz gelişme ise, tehdit oranı yüksek seviyede olup, karar için de yeterli zamana sahip bulunuluyor ise bu tür durumlarda kararlar az sayıda ve en üst düzeydeki yetkililer tarafından alınır ve daha sonra durum üzerinde daha geniş araştırma ve incelemeye gidilmektedir.

25 Gözen, 2000, op. cit., s.152.

26 Arı, op. cit., 1999. s.143.

(26)

4 - Politikanın Uygulanması

Gelinen son aşama politikanın uygulanması aşamasıdır. Bu aşamada alınan karar devletin politikası olmuştur ve artık politikanın uygulanmasına sıra gelmiştir.

Fakat bu aşamada da politikanın uygulamaya dönüştürülebilmesi için bazı konularda kararlara gerek duyulmaktadır. Bu konulardan bazıları şunlardır: Kaynakların tahsisi, ve miktarı, girişilecek politik davranışların zamanlanması, izlenecek stratejilerin belirlenmesi, ve takip edilecek stratejinin askerî mi yoksa sivil bürokrasi aracılığıyla mı gerçekleştirileceği.

Mesela, ABD Irak operasyonuna kara verdikten sonra, Başkan Bush’un Kongre’den kaynak çıkartması beklenmiş ve harekâtın başlama zamanı da buna göre belirlenmiştir.

Bu çerçevede politikalar uygulamaya geçirildikten sonra uluslararası camiadan gelen tepkiler uzman kişi ve kurumlarca değerlendirilir.

Bu değerlendirmeler sonucunda karar alıcıların alınan kararları uygulamaya devam edip etmemeleri veya takip edilen politikalar üzerinde değişikliklere gidilip gidilmemesi gerekliliği ortaya çıkar. Çıkan bu neticelere göre de takip edilen politika üzerinde herhangi bir değişikliğe gidilir veya gidilmez. Hükümetler bazen yanlış politikalarında ısrarcı olabilirler, bazen de bu politikalarından radikal dönüşler sergileyebilirler. Örneğin, Başkan Johnson Vietnam savaşında sert bir politika seyrederken, Başkan Nixon ise radikal bir adım atarak savaşı sonlandırmıştır.

(27)

C - ABD DIŞ POLİTİKASI VE KARAR ALMA SÜREÇLERİ

1 – ABD Siyasal Yapısı

Amerikan’ın siyasi yapısı 3 temel ilkeye dayanmaktadır. Bu ilkeler güçler ayrımı (seperation of powers), kontrol ve denge (check and balance) ve federalizmdir. Yetkiler ilk önce federal düzeyde, yasama, yürütme ve yargı organları arasında daha sonra da federal hükümet ile eyaletler arasında paylaşılmaktadır.27

Güçler ayrımı ilkesine göre Kongre yasaları çıkarttıktan sonra başkan bu yasaları uygulamaktadır. Federal Anayasa Mahkemeleri ise uygulamanın yasalara uygun olup olmadığını kontrol etmektedir.

Kontrol ve denge ilkesi ise etkisini, Temsilciler Meclisi ve Senato’dan oluşan Kongre’nin iki meclisli yapısında hissettirmektedir.

Amerikan sisteminde kurumsal açıdan, dış politikanın önemli konularında karar alabilmek için, devletin yetkili iki organı arasında, başkan ve kongre, görüş birliğine varılması gerekmektedir.28

Dış politika alanında yetkiler, başkan ve kongre arasında denge gözetilerek dağıtılmış olmasına rağmen ulusal güvenlik ile ilgili esas sorumluluk başkandadır.

Ayrıca bürokrat ve büyükelçilerin atanabilmeleri ve antlaşmaların yürürlülüğe girebilmesi için Senato’nun üçte iki çoğunlukla onayına ihtiyaç duyulmaktadır. Bir başka önemli nokta ise savaş ilanı ve dış politikanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için gerekli olan fon tahsisi de yine Kongre’nin yetkisindedir.

27 Arı, op. cit., 2000, s.8.

28 Gönlübol, op. cit., s.277.

(28)

2 - ABD Dış Politikasının Oluşumu ve Temel Eğilimler

“Yeryüzünde bir tanrı krallığı kurma ideali” olarak tanımlanabilen püriten gelenek ve günümüz Avrupa düşüncesinin temelini oluşturan liberal demokrasi, serbest piyasa ve insan hakları üçgeninde şekillenen “Aydınlanma Felsefesi”

Amerikan dış politikasının düşünce kaynakları arasında öncelik teşkil etmektedir.29 Bununla birlikte Amerikan dış politikasının şekillenmesinin tamamıyla orijinal olduğundan da bahsedilemez. Bu manada değişik yönleriyle Büyük Britanya İmparatorluğu’ndan izler taşıdığı söylenebilir.30 Hatta Amerikan dış politikasının oluşum aşamalarına Anglo – Sakson geleneğinde rastlanması da olasıdır. Bununda temel iki sebebi bulunmaktadır. Birincisi, Amerikan toplumunun ortaya çıkışında belirleyici temel unsur olan Beyaz Anglo – Sakson Protestan (WASP) geleneğinin meydana getirdiği karakteristik yapı, ikincisi ise, o dönem zarfında tüm Avrupa kıtası politika saptama hususunda ciddi bir mutlakiyetçi anlayışa sahipken ve dış politika sadece krallar ve çevresindeki pek az kişi tarafından oluşturulurken, İngiltere’de ise durumun farklılık arz etmesi, dış politikanın parlamentoda tartışılmaya açılması ve bu konuda kamuoyunun görüşünün ve onayının aranmasıdır.31

Henry Kissinger Amerika’nın Dış Politikaya İhtiyacı Var mı? adlı eserinde ABD dış politikasının esas itibariyle “realist yönelimli bir dış politika anlayışı” ile

“liberal ve modernleştirici bir içeriği temsil eden özgürlükçü anlayış” ekseninde temellendiğini savunmaktadır.32

29 Henry Kissinger, Amerika’nın Dış Politikaya İhtiyacı Var mı?, Çev. Tayfun Evyapan, Ankara, ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık ve İletişim A.Ş. Yayınları, METU Press, 2002, s.9 – 10.

30 Okan Arslan – Selçuk Arı, Amerika Özgürlük Havarisi mi? Yoksa Günak Keçisi mi?, Ankara, Platin, 2004, s.114.

31 Ibid. s. 115.

32 Kissinger, op. cit., s. 9 – 10.

(29)

Georgetown Üniversitesi Jeopolitika ve Küresel Adalet profesörü olan ve aynı zamanda Carnegie Endowment for International Peace ve Woodrow Wilson Center for International Scholars’da görev alan John Ikenberry’e göre ise kurulduğu günden itibaren ABD dış politikasını belirleyen iki önemli strateji mevcuttur. Bu stratejiler ise, “realist yönelimli büyük strateji” ve “liberal yönelimli büyük strateji”dir. Ikenberry’e göre, realist yönelimli strateji, çevreleme (containment), caydırma ve küresel güç dengesinin korunması üzerine temellendirilirken, buna karşılık liberal yönelimli strateji ise serbest piyasa ekonomisine dayalı demokratik rejimlerin dünya geneline yaygınlaştırılmasını temel amaç olarak belirlemiştir.33

“American foreign policy: Carter to Clinton” ve “Vietnam: American Involvement at Home and Abroad” adlı eserlerin sahibi Leicester Üniversitesi’den John Dumbrell’in ifadelerinde ise Amerikan dış politikası üç temel üzerinde yükselmektedir. Bunlar; Ulusal misyon, gerçekçilik ve güç dengeleri ve emperyalizm dir.

Ulusal misyon, Amerikan ulusal karakterinin ve ulusçuluğunun Amerikan dış politikasında söz sahibi olmasını ifade etmektedir. “Amerikan Ulusal Karakteri”

veya “Amerikancılık” anlayışına göre, adalet ve özgürlüğü tehdit eden büyük bir

“iblis” bulunmaktadır. Bu iblisin varlığı ise dünyada adalet ve özgürlüğün gerçekleşmesini engellemektedir. Bu bağlamda, Amerika bu iblise karşı mücadele etmeli, demokrasiyi korumalı ve dünyaya adaletin ve özgürlüğün gelmesi için bu iblisi ortadan kaldırmalıdır. 34

Dumbrell’e göre Amerikan dış politikasının ikinci önemli temelini

“gerçekçilik ve güç dengeleri” oluşturmaktadır. Gerçekçi dış politika ise devletlerin

33 John Ikenberry, “America’s Imperial Ambition”, Foreign Affairs, C. 81, No. 5, 2002, s.2.

34 John Dumbrell, The Making of US Foreign Policy, Manchester and New York, Manchester University Press, 1997, s.29 – 33.

(30)

kendi güvenlik ve güç peşinde koşmalarının aslında diğer ülkelerin de güvenlik ve güç peşinde koşması manasına geleceği görüşüne dayanmaktadır. Bu çerçevede, ABD’de hem kendi çıkarları uğrunda güvenlik ve güç dengesi oluşturma peşinde koşmakta hem de diğer ülkelerin güvenlik ve güç dengelerini ortadan kaldırmaktadır.

Dumbrell emperyalizmle ilgili olarak ise, ABD’nin netice itibariyle emperyalist bir yapıya sahip olduğunu ve bu sebeple de ABD’nin aslında

“imparatorluk olmaktan endişe eden bir imparatorluk” olduğunu vurgulamaktadır.35 ABD dış politikası ile ilgili olarak Miroslav Nincic ise farklı bir yaklaşım benimsemektedir. Nincic’e göre Amerikan dış politikasının asıl çehresini “ulusal güvenlik” anlayışı oluşturmaktadır. Ulusal güvenliğe karşı asıl tehdit ise dış kaynaklıdır. Başka ülke ordularının saldırıları, insani tahribat ve tercih edilmeyen siyasal ve iktisadi sistemlerin dayatılması burada bahsedilen dış tehditlerdir.36

South Carolina Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası Çalışmalar Bölümü’nde profösör olan Jerel A. Rosati ise ABD dış politikasını belli dönemler içerisinde ele almaktadır. Bu dönemler; Kıtasal dönem, bölgesel dönem ve küresel dönemlerdir.37

Kıtasal dönem, 1776 ile 1890’lı yıllar arasını kapsamaktadır. Rosati bu dönem içerisinde özellikle Amerika’nın Birinci Dünya Savaşı’na kadar takip ettiği yalnızcı politika anlayışına yeni bir bakış açısı kazandırmaktadır. Rosati burada işe yalnızcılığı tanımlayarak başlamıştır. Ona göre izolasyonizm bir ülkenin hiçbir ülkeye müdahalede bulunmamasıdır ve eğer izolasyonizmden kasıt da bu ise o zaman ABD bu politikayı hiçbir dönemde uygulamamıştır. Ancak izolasyonizmden

35 Ibid., s.32 – 33.

36 Miroslav Nincic, United States Foreign Policy: Choices and Tradeoffs, United States of America, Congressional Quarterly Press, Inc., 1988, s.5 – 7.

37 Jerel A. Rosati, The Politics of United States Foreign Policy, United States of America, Harcourt Brace College Publishers, 1993, s.9.

(31)

kastedilen sadece Avrupa’ya müdahalede bulunmamak ise, bu durumda Amerika izolasyonist bir ülkedir.38 Bu açıdan, kıtasal dönem içerisinde Amerikan devletinin kuruluşu ve kıtasal yayılışı söz konusudur. Yine bu dönem içerisinde ABD toprakları yeni eyaletlerin katılımıyla birlikte daha da genişlik kazanmıştır. Kıtasal dönemde ABD Küba, Dominik Cumhuriyeti gibi ülkeleri de kendine bağlama çabası içinde bulunmuştur. Amerika’nın son büyük toprak kazancı ise Alaska’nın satın alınması ile olmuştur. 1867’de Rusya ile Amerika arasında yapılan bir anlaşma ile, Rusya 7.200.000 dolar karşılığında Alaska’yı Amerika’ya satmıştır.

Bölgesel dönem ise 1890’lar ise 1940’lı yılları kapsamaktadır. Kıtasal dönem ile birlikte Amerika kıtasındaki güvenliğini sağlayan ABD, bölgesel dönem içerisinde de ticari çıkarlar temelinde Latin Amerika ve Asya’da etkisini artırmıştır.

Porto Rico ve Virgin adalarını İspanyol – Amerikan savaşı sonrasında ilhak etmiştir.

Bu dönem içerisinde ayrıca 120.000 Amerikan askeri Filipinler’de görevlendirilmiştir. Yine bu dönem içerisinde cereyan eden Birinci Dünya Savaşı, Versailles Anlaşması, savaşın bitirilmesi ve Milletler Cemiyeti’nin kurulması gibi önemli olaylarda da ABD girişimlerde bulunmuştur. Pearl Harbor hadisesiyle birlikte de ABD dünya işleriyle uğraşmaya, müdahil olmaya başlamış ve dış politikasında ciddi bir dönüm noktası yaşamıştır.39

Üçüncü dönem olan “Küresel Dönem” de ise, ABD II. Dünya Savaşı’nda fiili olarak yer almış ve bunun neticesinde de küresel bir aktör durumuna yükselmiştir.

Bu dönem, Soğuk Savaş dönemini, Vietnam Savaşı’nı, Soğuk Savaş sonrası dönemi ve 11 Eylül olaylarını da kapsamaktadır. 40

38 Ibid.

39 Ibid., s.11 – 12.

40 Ibid. s.12 – 13.

(32)

Amerikan dış politikası ile ilgili söylenmesi gereken diğer önemli husus şudur; Amerikan tarihi incelendiğinde dış politikasında hiçbir zaman tek bir aktör veya grup etkili olamamış bunun tam aksine dış politika genelde çeşitli grupların çabaları ve görüşlerinin bileşkesi sonucunda oluşturulmuştur.41

Dış politikayı oluşturan başlıca aktörler ise, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Ulusal Güvenlik Danışmanı, Başkan Yardımcısı, gizli servis örgütlerinin şefleri ve tabi ki Başkanın kendisidir. Bunun yanında dış politikanın oluşumunda etnik lobiler, baskı ve çıkar grupları, düşünce kuruluşları ve Amerikan halkının tercihleri de rol oynamaktadır.

Birçok ülkede olduğu gibi Amerika’da da dış politika bürokrasisinde en önde gelen kurum şüphesiz Dışişleri Bakanlığı’dır (Amerika’da Dışişleri Bakanlığı “State Department” ya da sadece “State” olarak geçer).42

Dış politikada söz hakkı bulunan bir diğer kurum ise Savunma Bakanlığı’dır (Department of Defense, DoD veya Pentagon veya Defense olarak da adlandırılır).

Savunma Bakanlığı’nın en önemli görevi, dünyanın dört bir tarafındaki Amerikan ordularının askerî operasyonlarından sorumlu olmasıdır.43

Bu iki bürokratik yapının ardından, Amerikan dış politikasının yapılışında rol oynayan bir diğer yapı ise Ulusal Güvenlik Danışmanıdır. Amerikan dış politikasının oluşturulmasında önemli bir role sahip olan Ulusal Güvenlik Danışmanı’nın temel görevi dış politika kurumları arasında koordinasyonu sağlamaktır. Ayrıca başkana en yakın kişiler arasında da yer almaktadır. Bu kurum bazı zamanlar oldukça ön planda bulunmuş bazı zamanlar da öneminde düşüşler yaşanmıştır. Örneğin, başkan Nixon ve Başkan Ford dönemlerinde Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevini yürüten Henry

41 Hakan Tunç, Amerika’nın Irak Savaşı, İstanbul, Harmoni Yayınevi, 2004, s.50.

42 Amerikan Dışişleri Bakanlığı ile ilgili daha geniş bilgilere ileriki bölümlerde değinilecektir.

43 Amerikan Savunma Bakanlığı ile ilgili daha geniş bilgilere ileriki bölümlerde değinilecektir.

(33)

Kissinger bu görevinde oldukça başarılı olmuştur. 1974’de Kissenger’ın yerine Ulusal Güvenlik Danışmanlığına atanan Brent Scowcroft döneminde ise görevin önemimde azalma yaşanmıştır. Ancak, Başkan Carter tarafından bu göreve getirilen Zbigniev Brzezinski ile tekrar ön planda yer almaya başlamıştır. Başkan Reagan, Başkan Bush ve Başkan Clinton dönemlerinde ideal bir yapıya kavuşan Ulusal Güvenlik Danışmanlığına oğul Bush başkanlığının ilk döneminde Condoleezza Rice ikinci döneminde ise Stephen J. Hadley getirilmiştir.

Amerika’da hem hükümetin başı, hem parti lideri hem de yasa belirleyici konumunda olan başkan aynı zamanda silahlı kuvvetlerin de başkomutanı pozisyonundadır. Dış politikada da son söz yine başkana aittir.44

Amerikan siyasi sistemine egemen olan iki siyasi parti bulunmaktadır. Bu partiler Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti’dir. Aslında iki partinin arasında çok derin ideolojik görüş ayrılıkları bulunmamaktadır.

Cumhuriyetçi Parti işveren çevresine, iş dünyasının temsilcilerine, yüksek gelir grubuna ait kişilere ve dini açıdan daha tutucu kesimlere yakın politikalar takip etmektedir.

Demokrat Parti ise alt gelir grubuna, işçi sınıfına ve azınlık gruplarına daha yakın politikalar seyretmektedir. Demokrat Parti bu açıdan daha liberal bir parti olarak tanımlanmaktadır.45

İki parti arasındaki bir diğer fark ise Demokrat Parti sosyal politikalara ağırlık verirken, buna karşılık Cumhuriyetçi Parti daha serbest piyasa ekonomisi ve buna yönelik politikalar takip etmesidir.

44 Arı, op. cit., 2000, s.84.

45 Ibid., s.23.

(34)

Dış politika açısından da Cumhuriyetçiler daha sertlik yanlısı tutum içinde bulunurlar ve dış politikaya iç politikadan daha az ağırlık verirler. Örneğin, son Bush hükümetine Cumhuriyetçi partinin muhafazakâr ideolojisi egemenken ve dış politikada da bu ideoloji temelinde adımlar atılırken, Demokrat partinin son başkanı Clinton zamanında ise dış politikada liberal söylemler ve eylemler daha belirgin şekilde kullanılmaktaydı. Ancak, bu faklılıkları çok da fazla abartmamak gerekmektedir. Çünkü, bunlar küçük faklılıklar olduğu için başkanlar ve partiler tersi uygulamalar içerisinde de bulunabilmektedirler.

Bu siyasi çerçeve içerisinde günümüz Amerikan dış politikasını yönlendiren iki temel dünya görüşü, yaklaşımı, olduğu kabul edilir. Bu temel yaklaşımlar Realist yaklaşım ve İdealist yaklaşımdır.46

Realist yaklaşıma göre, ulusal güvenliğe ve stratejik çıkarlara ve ülkeler arasındaki güç dengelerine soğukkanlı ve rasyonel bir şekilde bakılmalıdır.

Realistlerin temel prensibi askerî bakımdan güçlü olmak ve stratejik önemi haiz olan büyük devletler ile ilişkilere öncelik vermektir.47

Realistler, dış politikasının ahlaki ilkelere göre yürütülemeyeceğini ve yürütülmemesi gerektiğini savunurlar. Onlara göre yabancı ülkelerle olan ilişkilerde Demokrasi ve insan hakları gibi değerler ülkenin güvenliğini tehlikeye sokabilecek konulardır. Bu açıdan Realist görüş temsilcilerinin hepsi ulusal güvenliğin sağlanmasında ön plana askerî gücü çıkarırlar.

Ancak burada yöntem açısında iki faklı gruba ayrılırlar. Bu gruplardan ilki Klasik Realistlerdir. İkincisi ise Şahin Realistlerdir.48

46 Emin Gürses, “ABD Dış Politikasında Realizm ve İdealizm”, Jeopolitik, Yaz 2003, Sayı 7, s. 42 – 44.

47 Ibid.

48 Tunç, op.cit., s.50.

(35)

Klasik Realistler, ittifak ve koalisyona yani çok taraflı siyasete vurgu yapmaktadırlar. Klasik realistlerin kökeni 19. yüzyıl Avrupa siyasetindeki büyük devletlerarasındaki ilişkilere varmaktadır. Klasik Realistlerin temel hareket noktası

“düşmanımın düşmanı benim dostumdur” ilkesidir. George W. Bush yönetiminin ilk döneminde klasik Realistler ABD Dışişleri eski Bakanı Colin Powell tarafından temsil edilmişler, W. Bush’un ikinci döneminde ise Dışişleri Bakanlığının yeni sahibi Condoleezza Rice tarafından temsil edilmektedirler. Ayrıca, Powell’ın Dışişleri Bakanlığı görevi sırasında onun yardımcısı olan Richard Armitage ve planlamadan sorumlu Richard Haass da bu grupta yer alan diğer isimlerdir.49

Onlara göre savaş en son çaredir. Dış ülkelerden gelebilecek tehditleri caydırıcılık (deterrence), çevreleme (containment) politikaları ile önlemeyi düşünürler.

Stratejik çıkarların muhafaza edilmesi, dış politikayı diplomasi aracılığıyla yürütmek ve her türlü ittifaklar içerisinde yer almak klasik Realistler tarafından kabul görür. Bu açıdan çok taraflı Realist anlayış NATO müttefiklerine çok büyük önem atfetmektedir.

ABD dış politikasında Rice’ın görüşlerinin belirleyici olduğu alanlardan biri Rusya’dır. Rice, Rusya ve Çin gibi “büyük devletlerden” Amerika’ya daha fazla tehdit gelebileceğini düşünmekte ve “büyük devletleri” Amerika’nın birincil ulusal güvenlik endişesi olarak algılamaktaydı. Hatta Rice bu düşüncelerini 2000 yılındaki seçimlerde Bush’un seçim kampanyası esnasında yayınlanan bir makalesinde de belirtmiştir.50

49 Ibid., s.56 – 58.

50 Condoleezza Rice, “Promoting the National Interest”, Foreign Affairs, C. 79, No. 5, 2000, s.54 – 60.

(36)

Klasik Realist anlayışın karşısında ise “Şahin” Realistler durmaktadır. Şahin Realistler Klasik Realistlerin tam tersine askerî güce ve stratejik amaçlara öncelik vermektedir. Gerektiğinde müttefiklerinin onayına gerek duymadan “tek taraflı”

eylemlerde bulunurlar. Amerikan ordusunu yüceltme, askerlik şerefi, onuru ve cesareti gibi orduya ait değerleri dış politikaya da yansıtma eğilimindedirler. Şahin Realistlerin kalesi ise Pentagon’un sivil kanadıdır. W. Bush yönetiminde bu yaklaşımı benimseyen isimler ise Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve Başkan Yardımcısı Dick Cheney’dir.51

Realist ideolojinin karşı cephesinde yer alan ve Amerikan dış politikasında ikinci temel yaklaşım olarak kabul edilen İdealizm Başkan Woodrow Wilson’un I.

Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında formüle ettiği dış politika ilkelerinden ilham almaktadır. İdealistlere göre Amerika dış dünyaya özgürlük ve adaleti yaymanın öncüsüdür. Bu sebeple de İdealistler, dış ilişkilerin yürütülmesinde ahlaki değerlerin öne çıkarılmasına büyük önem verirler. Özellikle uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletlere dayalı bir Amerikan politikasını tercih ederler.

Onlara göre, temel Amerikan değerlerinin yani demokrasi ve özgürlük değerlerinin dış dünya tarafından benimsenmesi gerek Amerika’nın güvenliği açısından gerekse de dünya barışı açısından son derece önemlidir.

Amerika’daki İdealistlerde tıpkı Realistler gibi iki sınıfa ayrılmışlardır. Bu sınıflar “Küreselleşme İdealistleri” ve “Şahin İdealistlerdir”.52

Küreselleşme İdealistleri’ne göre serbest ticaret ve ülkeler arasındaki ekonomik entegrasyonun teşvikiyle Amerika kendisini dünyaya demokrasi ve özgürlük modeli olarak lanse edebilecektir.

51 Tunç, op.cit., s.59.

52 Ibid., s.55.

(37)

Yine bu İdealistlere göre ekonomik ve kültürel entegrasyon aracılığı ile Amerika’nın kültürel ve siyasal değerlerini yaymak çok daha kolay olacaktır.

Burada temel söylem ise, Amerika, demokrasiyi silahlı güç kullanarak değil kültürel, teknolojik ve ekonomik araçları kullanarak yaymaya çalışmalıdır. Bunun anlamı ise, Clinton yönetiminde görev almış Harvard Üniversitesi’nden profesör Joseph S. Nye tarafından dile getirilen, “yumuşak”53 gücün demokrasiyi yaymada tercih edilebileceğidir.

Küreselleşme İdealistleri ticaret ve ekonomik bütünleşme sonucunda dünyaya barışın hakim olacağına inanmaktadırlar. Ticaret ve ekonomi sayesinde gerek ülke çıkarları birbirleriyle bütünleşecek gerekse de ülke hakları arasındaki yakınlaşma hızla artacaktır.

İdealist dış politikada ikinci görüş ise Şahin İdealist görüşüdür. Şahin İdealistler yeni – muhafazakârlar biçiminde de adlandırılmaktadırlar. Bu görüşe göre diktatörlük rejimi ile yönetilen ülkeler Amerika için en büyük tehdittir. Savunma eski Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ve Pentagon çevrelerinin etkin ismi olan Richard Perle bu görüşü benimseyen önemli simalardandır.

Şahin İdealistlere göre, küçük devletlerin diktatörlük rejimleri bile Amerika için bir sorundur. Bunun temel sebebi ise kendi halkına karşı son derece kötü davranan bir diktatörün veya liderin başka ülkelere karşı özelliklede Amerika’ya karşı takınacağı tavır kaygı vericidir. Bu sebeple de Amerikan dış politikası bu tür rejimleri yıkmayı ve demokrasiyi yaymayı temel görev addetmektedir. Bu çerçevede de, 11 Eylül’den sonra Irak savaşına giden yolda Ortadoğu ‘ya ilişkin ortaya attıkları gerekçelerle ve düşüncelerle etkili olmuşlardır.

53 Joseph S. Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu, çev.:Gürol Koca, İstanbul, Literatür Yayınları, 2003, s.10 – 14.

(38)

3 - Karar Alma Süreçleri

a - Kongre

Senato ve Temsilciler Meclisi olmak üzere iki meclisli bir yapıya sahip olan ve 100 üyesi Senato’dan, 435 üyesi de Temsilciler Meclisi’nden olmak üzere toplam 535 üyeden meydana gelen Amerikan Parlamentosuna Kongre denilmektedir. 1787 tarihli Amerikan Anayasasının I. maddesinin 1. bölümü yasama yetkisinin tamamen Kongre’ye ait olduğunu ifade etmiştir.54

Temsilciler Meclisi’nde yer alabilmek için 25 yaşını doldurmuş olmak, son 7 yıldır Amerikan vatandaşı olmak ve seçim zamanında o eyalette ikamet ediyor olmak gerekmektedir.

Temsilciler Meclisi üyelerinin görev süreleri Anayasa tarafından iki yıl olarak saptanmıştır. Bu çerçevede Temsilciler Meclisi nüfusa göre orantılı olarak elli eyaletten farklı sayılarda ve toplam iki yıllığına seçilen üyelerden oluşmaktadır.

Eyaletlerin çıkaracakları Temsilciler Meclisi üye sayısı eyaletlerin nüfuslarıyla orantılı olmak zorundadır. Buna bağlı olarak da, eyaletlerin nüfus artışlarına göre çıkaracakları temsilci sayısı da çeşitlilik arz etmektedir. Ayrıca, Anayasa, nüfusu ne olursa olsun her eyaletin en az bir temsilci seçmesini zorunlu kılmaktadır.55

Senato’ya ilişkin olarak ise, Senato üyeliğine seçilebilmek için otuz yaşını doldurmuş olmak, dokuz yıldır Amerikan vatandaşı olmak ve seçildiği sırada ilgili eyalette oturuyor olmak gerekmektedir.

54 Arı, op.cit., 1999, s.148.

55 Arı, op.cit., 2000, s.37-38.

(39)

Altı yıllığına seçilen Senato üyeleri, iki yılda bir yapılan seçimlerle üçte bir oranında yenilenmektedir. Senato her eyaletten eşit sayıda iki senatör olmak üzere toplam yüz üyeden meydana gelmektedir.

Kongre’nin yasama dönemi iki yıl olup, her biri bir yıl süren iki oturumdan oluşmaktadır. Kongre’de güçler dağılımı kuralı işlemektedir.

Kongre, dünyadaki yasama organları içinde en geniş Senato üyelerinin kişisel yardımcılarına (staff) ve uzmanlaşmış ve bağımsız çalışan komitelere sahip yasama organı durumundadır.56

Diğer parlamenter rejimlerden farklılık arz ederek Kongre’nin her iki kanadı bazı istisnalar bulunmakla beraber yasama konusunda eşit yetkilere sahip bulunmaktadırlar.

Anayasa’nın kurucuları, Kongre’ye dış politika konusunda önemli yetkiler tanımıştır. Ayrıca, Anayasa’nın II. maddesi başkana tanınan yetkilerin bazılarını Kongre ile birlikte kullanılmasını öngörmüştür. Bu yetkilerden ikisi antlaşmaların onaylanması ve atamaların kabul görmesine ilişkindir.57

Kongre’nin dış politikaya ilişkin anayasal yetkilerini ise beş ana çerçevede inceleyebiliriz. Bu yetkiler şunlardır: Senato’nun antlaşmaları onaylama yetkisi, Senato’nun atamaları onaylama yetkisi, Kongre’nin mali yetkisi, Kongre’nin savaş ilanı yetkisi, Kongre’nin dış politikaya ilişkin yetkilerinde genişleme yapabilme yetkisidir.

Aşağıda Kongre’nin bu yetkilerinin ayrıntılarına değinilecektir.

56 Ibid., s.47.

57 Cecil V. Crabb Jr. ve Pat M. Holt, Invitation to Struggle: Congress, the President and Foreign Policy, Washington, D.C, Congressional Quarterly, 1992, s.42.

(40)

i - Senato’nun Antlaşmaları Onaylama Yetkisi

ABD Anayasa’sının II. maddesinin 2. bölümünde “Kongre’nin tavsiyesi ve rızası ile yapılan antlaşmaların Senato’nun üçte iki çoğunluğu tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girmesi” öngörülmektedir. Burada dikkat çekilmesi gereken husus ise, Temsilciler Meclisi ile kıyaslandığında Senato’nun daha az üyeye sahip olması, Temsilciler Meclisi’ne oranla yerel baskılardan ve çıkar gruplarından daha az etkilenmesi ve her eyaletten eşit oranda temsilciden meydana gelmesi gibi ötürü antlaşmaların onay yetkisinin sadece Senato’ya tanınmış olmasıdır.

Bununla beraber Senato’nun başkan tarafından kendisine sunulan antlaşmayı onaylama zorunluluğu bulunmamaktadır. Senato bazı hallerde antlaşmayı onaylama veya onaylamama gibi bir tutum takınma ve antlaşma üzerinde hiçbir işlem yapmayarak geri gönderme hakkına da sahiptir. Ayrıca, Senato, antlaşma metninin üzerinde değişiklik yaparak veya antlaşmaya çekince koyarak da onaylayabilir.58

ii - Senato’nun Atamaları Onaylama Yetkisi

Anayasa büyükelçiler, Anayasa Mahkemesi yargıçları, konsoloslar gibi üst düzey bürokratların atanmaları yetkisini başkana vermiştir. Ancak, bunların göreve başlayabilmeleri için Senato’nun onayına gerek duyulmaktadır. Bu açıdan atama yetkileri Kongre ile başkan arasında ortaklaşa kullanılmaktadır. Bu yetkiye dayanarak başkan kabine üyelerini ve üst düzey kamu görevlilerini Senato’nun onayıyla atayabilmektedir. Fakat burada bir istisna bulunmaktadır o da, ulusal

58 Ibid., s.43.

(41)

güvenlik danışmanının başkan tarafından atanması ve Senato’nun onayının gerekmemesidir.

iii - Kongre’nin Mali Yetkisi

Anayasa tarafından mali konulardaki tüm yetki Kongre’ye bırakılmıştır. Bu bırakışta Kongre’nin dış politika sürecindeki etkisini artırmıştır.

Zira Beyaz Saray tarafından gerçekleştirilmesi planlanan bir program için gerekli fon Kongre tarafından engellenebileceği gibi bunun verilmesi belli koşullara da tabi tutulabilir. Hatta daha önceden başlanmış bir programı bile durdurabilme hakkına da sahiptir.59

Örneğin, Kongre 1986 yılında, Başkan Reagan’ın talep ettiği savunma bütçesinde 17,6 milyar dolarlık bir indirimde bulunmuştur. Kongre ayrıca, Reagan’ın Pershing II ve MX füzeleri yapımında kullanılacak olan fon tahsisi isteğine ilk önce onay vermemiş, daha sonra talep edilen miktarın altında ödeme yapmıştır. Kongre, batı Avrupa’da konuşlanan Amerikan askerlerinin 315.000 ile sınırlanması ve ABD’nin NATO’nun savunma programına yaptığı mali katkıda da kesintiye gidilmesi konusunda yine aynı dönemde karar almıştır. 60

Programların Kongre tarafından onaylanması ise iki aşamalı bir sürece bağlıdır.

Eğer program bir dış yardım bütçesine dair ise, programın ilk olarak Senato Dış İlişkiler Komitesinde ve Temsilciler Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesinde incelenmesi ve daha sonra hazırlanacak bir “yetki yasası” ile programın her iki meclis tarafından da kabul edilmesi zorunludur. İkinci olarak ise, program Senato ve

59 Arı, op.cit., 2000, s.74.

60 Ibid., s.75.

(42)

Temsilciler Meclisi’nin Tahsisatlar Komitesi tarafından incelenmekte ve ilgili programın finansmanı içim yeterli miktarın bulunup bulunmadığı göz önüne alınarak karar verilmektedir.61

iv - Kongre’nin Savaş İlanı Yetkisi

Kongre’nin savaş ilan etmeye yönelik yetkisi ABD Anayasası’nın I. maddesinin 8. bölümünde açıkça ifade edilmiştir.62 Bu madde içerisinde ayrıca, asker sayılarının azaltılıp çoğaltılması ve deniz ve hava gücünün meydana getirilmesi de Kongre’nin yetkisine verilmiştir.

Ancak uygulamada bu yetkilere bağlı kalındığı pek görülmemiştir. Bunu Amerika Yüce Mahkemesinde doğrular niteliktedir. Zira Yüce Mahkeme’nin “eğer durum aciliyet arz ediyorsa başkanın savaş ilanını beklemek gibi bir zorunluluğu bulanmamaktadır” yönünde kararı mevcuttur.63

Örneğin, 1802’de Başkan Jefferson’ın ABD donanmasına Amerikan gemilerini tehdit eden Berberi korsanlarına karşı misillemede bulunma emri, Başkan Eisenhower’ın 1958’de Lübnan askeri müdahalesine ilişkin asker sevkiyatı kararı, Başkan Ford’un 1975’te Kamboçya tarafından ele geçirilen Mayquez gemisinin mürettebatının kurtarılması amacıyla Kamboçya’ya verdiği hücum emri, Başkan Reagan’ın 1983’te Grenada ve Lübnan’a asker çıkarma emri gibi kararlar

“Kongre’nin resmi bir savaş ilanı olmaksızın” gerçekleştirilmiştir.64

61 Ibid., s.75.

62 George C. Edwards, Stephen J. Wayne, Presidential Leadership: Politics and Policy Making, New York, St. Martin’s Press, 1985, s. 294.

63 Arı, op.cit., 2000, s.76.

64 Edwards ve Wayne, op. cit., s.294.

(43)

v - Kongre’nin Dış Politikaya İlişkin Yetkilerinde Genişleme

1970’li ve 1980’li yıllarda kabul edilen bazı yasalarla Kongre’nin dış politika üzerindeki etkisi arttırılmaya çalışılmıştır. Bu yetki artırımıyla varılmak istenen hedef, Anayasa’da yasamaya dış politika alanında tanınan sınırlı yetkinin yol açtığı sıkıntıyı gidermek ve Kongre’nin dış politika sürecinde daha etkin bir konuma gelebilmesini sağlamaktır. Bu yetki artırımlarından ilki yasama vetosu adı verilen ve yürütmenin uygulamalarının Kongre tarafından durdurulabilmesine yönelik düzenlemelerdir.65

Yetki artırımlarından ikincisi ise, yürütmenin uygulamaları konusunda veya bir politikanın yürütülmesine ilişkin yasamaya rapor sunulması ile ilgilidir. Bu şekilde de Kongre tasvip etmediği kararlara karşı koyabilme ve dış politika alanında yürütmeyle aynı seviyede yer alabilme hakkını elde edebilmiştir.66

Mesela, Dışişleri Bakanlığı 1978 yılından itibaren her iki ayda bir Kongre’ye Kıbrıs konusundaki gelişmelerle ilgili bilgi vermektedir. Savunma Bakanlığı ise 1975 yılından itibaren yürütülen silah programları hakkında yılda bir defa Kongre’ye rapor sunmaktadır.67

b – Başkan

Amerika’da başkan hem hükümetin başı, hem parti lideri hem de çoğu zaman çıkacak yasaları belirleyen kişidir. Aynı zamanda başkan silahlı kuvvetlerin

65 James M. Lindsay, “Congress, Foreign Policy, and The New Institutionalism”, International Studies Quarterly, C. 38, No. 2, 1994, s.285.

66 Ibid., s.287.

67 Ibid.

(44)

başkomutanı ve dış politikada da son sözü söyleyen kişidir. Bunların yanında başkan uygulanacak programların koordinatörlüğünü de üstlenmiş durumdadır.68

Bu kadar çok yetkilere sahip olan başkan, gerek dış siyasetten gerekse iç siyasetten gelen bir çok baskı altında kalmaktadır.

Dış siyaset açısından baktığımız zaman gerek savaşa ve barışa karar verilme aşamalarında gerek diğer ülkeler ile olan ilişkilerde gerekse dış politikaya etki yapan hususular da sadece mantık veya düz bir bakış açısı yeterli olmayabilir. Aynı zamanda büyük bir entelektüel ve bilgi birikimine de ihtiyaç duyulmaktadır. Bununla birlikte, prensip olarak dış politikanın belirleyicisi olan başkan başta zaman olmak üzere çeşitli baskılara da maruz kalmaktadır.

İç politika açısından ise, dış politikada alınan bazı kararlar içteki siyasal partiler, baskı grupları, kamuoyu69 gibi bazı grupların çıkarlarını belirli ölçülerde olumlu veya olumsuz yönlerde etkileyebileceği için başkan bir orta yol bulma baskısı altında kalmaktadır.

Anayasa’nın II. maddesinin 1. bölümü başkanın, doğrudan halk tarafından değil önce seçmen kolejinin seçilmesini öngören dolaylı bir yöntem öngörmektedir.

Bu sistem, her eyaletin sahip olduğu Temsilciler Meclisi ve Senato üyesi kadar ikinci seçmenini belirlemesini öngörmektedir. Eyalet düzeyinde çoğunluk sistemine göre yapılan seçimlerde seçmen koleji olarak adlandırılan ikinci seçmenlerin mutlak çoğunluğunu elde eden başkan adayı ve başkan yardımcısı seçilmiş olmaktadır.

Temsilciler Meclisi’nden 435 Senato’dan 100 olmak üzere ve ayrıca 1961 yılında Anayasa’da yapılan 23. değişiklikle Washington D.C.’nin de üç tane ikinci

68 Arı, op. cit., 2000, s.84.

69 Kamuoyu ile dış politika konusu hakkında daha geniş bilgi için bkz. Duygu Sezer, Kamuoyu ve Dış Politika, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1975.

(45)

seçmen seçmesi hakkının tanınmasıyla birlikte toplam 538 ikinci seçmenin 270’ni alan Başkan adayı seçimi kazanmış sayılmaktadır.70

Dış politika alanında başkanın anayasal yetkileri Anayasa’nın II. maddesinde tamamıyla belirtilmiştir. Buna göre başkana üç temel yetki verilmektedir. Bunlar şunlardır: Senato’nun üçte iki onayından geçmek koşuluyla diğer ülkelerle antlaşmalar yapmak, yine Senato’nun onayından geçmek koşuluyla bakanları, büyükelçileri, konsoloslar ve diğer bürokratları atamak, yabancı büyükelçileri ve devlet bürokratlarını kabul etmek, bunlara ek olarak diğer bir başlıkta başkomutan olarak başkanın askerî konulardaki yetkileri.

i - Başkanın Antlaşma Yapma Yetkisi

Anayasa’nın II. maddesinin 2. bölümüne göre başkan Senato’nun “onayı ve tavsiyesi” ile diğer ülkelerle antlaşma yapma yetkisine sahip bulunmaktadır. Ancak bunun Senato üyelerinin üçte iki çoğunluğu tarafından onaylanmasının ardından yürürlüğe gireceği ifade edilmiştir. Milletler Cemiyeti’nin kurulmasını öngören ve I.

Dünya Savaşını sonlandıran Versailles Antlaşması’nın Senato’da onay bulmaması hem Başkan Woodrow Wilson’ı hayal kırıklığına uğratmış hem de Kongre ile ortaklaşa çalışılmadığı takdirde istenmeyen sonuçlar ile karşı karşıya kalınabileceği hususunda başkanlara hayati bir mesaj vermiştir.

Bununla birlikte başkan, Antlaşmanın Senato’da kabul görmeyeceğini veya kendi isteği doğrultusunda onaylanmayacağı ihtimalini gördüğünde antlaşmayı geri çekebilmektedir.

70 Thomas Cronin, The State of The Presidency, Boston, Little, Brown and Company, 1980, s.58.

Referanslar

Benzer Belgeler

Örnek olarak Balıkesir Sebzecilik Üretme istasyonu, Yalova, Eskişehir, Ege, Antalya Araştırma Enstitüleri Tarım Bakanlığı bünyesindeki Tarım İşletmelerinde tohum

Nadir Nadi’nin gözlerini yaşama kapamasından sonra ilk toplantısını dün yaparak yeni düzenlemelere ilişkin.. gerekli kararları

Sanayi-i Nefi­ se mektebinin üçüncü sınıfında iken aliyyüâlâ derecede diplo­ ma ile Avrupaya gönderilmeme karar vermişlerdi.. Fakat beş ve altıncı sınıf

Üçüncü bölümde; Soğuk Savaş dönemi İran dış politikasını, bu dönemde yaşanan İran ve bölge ülkeleri için önemli bir kırılma noktasını oluşturan İran İslam

Dikkate değer bir ağırlığı olan ve önemli ölçüde demokratik ve modern, güçlü bir ekonomik potansiyele sahip bir ülke olarak Türkiye’nin, Balkanlardaki

Kazakistan’ın üye olduğu diğer bir bölgesel oluşum olan Orta Asya İşbirliği Teşkilatı (CACO) ise üye ülkeler arasında bazı konularda görüş birliğine varılamaması ve

Horasan’ın Nesa şehrinde doğan Nesevî, İran’ın ünlü münşîlerindendir. Asil ve zengin bir aileden gelen Nesevî, gençliğinde Hârezmşah Alâeddin Muhammed’in bütün

Başka bir değişle, aşağıda belirteceğimiz gibi, DT֒ nün yasal dayanağı geliştirilmiş biçimiyle yeni GATT sözleşmesidir. DTÖ, yasal zemine oturtulan, yaptırım