• Sonuç bulunamadı

İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2023

Share "İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yeşilçam mizahında komedi filmlerinin tek tip üzerin- den geliştiğinin bir ispatı olan Recep İvedik filmleri, Çağdaş Türk Sineması’na yeni bir bakış açısı kazan- dırırken kimi izleyecilerin eleştiri yağmuruna tuttuğu kimi izleyenlerin ise Amerikanvari esintiler gördüğü film serisi olarak karşımızda.

Recep İvedik Filmleri 9’da

Yıl: 3 / Sayı: 23

Türkiye’nin ilk anchorman’i olarak hafızlarda yer edi- nen ve habercilik alanında bir duayen olan Ali Kırca, medya sektörüne dair tecrübelerini gazetemizle pay- laşırken genç iletişimcilere ise tavsiyelerde bulundu.

Yazarlık kariyeriden de bahseden Kırca, ‘Öteki Bahçe’

kitabıyla ilgili açıklamalarda bulundu.

İ N Ö N Ü Ü N İ V E R S İ T E S İ İ L E T İ Ş İ M F A K Ü L T E S İ U Y G U L A M A G A Z E T E S İ h t t p s : / / w w w. i n o n u . e d u . t r / t r / c m s / g a z e t e i l e t i s i m

İ.Ü ULUSLARASI KISA FİLM FESTİVALİ 9 YAŞINDA

İ

nönü Üniversitesi İletişim Fakültesi ile Sinema Topluluğu’nun 26-29 Nisan tarihleri arasında ortaklaşa düzen- lediği İnönü Üniversitesi Uluslararası Kısa Film Festivali’nin 9’uncusu, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Gösteri Salonu’nda düzenlenen açılış töreni ile başladı.

İ.Ü Uluslararası Kısa Film Festivali açılış töreninde konuşan İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Işık, festivalin Malat- ya’daki sanatsal duyarlılığı artırmak ve ülkedeki sanatsal du- yarlılığın artmasına da katkı sağlamak amacını taşıdığını ifade etti. Festivale rekor sayıda başvuru olduğunu belirten Işık, “Ulu- sal kategoride 190, uluslararası kategoride ise 388 başvuru oldu.

Bu, bizi son derece mutlu eden bir durum” dedi. İnönü Üniver- sitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Davut Özbağ da “Malatya’nın tanıtımına Uluslararası Kısa Film Festivali’ni de eklemek isti- yoruz. Festivalin bu yıl 9’uncusunu düzenliyoruz. Bu tür etkin- liklere sonsuz destek veriyoruz” şeklinde konuştu. Açılış töreni, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi öğretim elemanlarından oluşan Oda Orkestrası’nın müzik ziyafeti ile devam etti. 4 gün boyunca çeşitli atölye çalışmaları, söyleşiler, kapalı ve açık alan film gösterimleri ile devam eden festivale sinema sektörünün

Ali Kırca İle Röportaj 4’te

İnönü’de Kültür Mozaiği

#KanBağışıFikrim

Güngör Tarım&İnşaat A.Ş

önemli isimleri katıldı. Festival kapsamında oluşturulan atölye çalışmalarında Barış Taşkın öğrencilere “Türk Sinema ve Ti- yatrosunda Oyunculuk” konusunda bilgiler aktardı. Yönetmen Ertem Göreç ile “Yeşilçam’ın Çınarı” adlı söyleşide Göreç, yö- netmenlik yaptığı yıllarda edindiği tecrübeleri ve Safa Önal’ın yönetmenlik anlayışı ve senaryo tekniklerini anlattı. Sakarya Üniversitesi Sapanca Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Servet Sezgin ile Belgesel Atölyesi’nde Sezgin, “İletişiminiz ne kadar iyi olsa da hayal gücü ve yaratıcılık global dünyada- ki gelişmelere ayak uydurmanızı sağlayacaktır.” diyerek hayal gücünün sinemadaki önemine vurgu yaptı. Karikatürist Devrim Demiral, festivalin üçüncü gününde İletişim Fakültesi’nde “Çiz- gi Film ve Animasyon Karakterler Yaratmak” konulu atölye çalışması ile üniversiteli gençlerle buluştu.

Sayfa 7’de

3’te

8’de

10’da

Son günlerde adını sıkça duyduğumuz Ar-Ge Reform Paketi üzerine Bilim, Sanayi ve Teknoloji Malatya İl Müdürü Akif Gülaçtı ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide Gülaçtı, paketin bilinmeyenleri hakkında bilgiler ak- tarırken Ar-Ge Merkezi açım sürecinden ve yasalaşan Ar-Ge Reform Paketi ile ilgili düzenlemeyi anlattı.

Ar-Ge Reform Paketi

13’te

(2)

DOSYA HABER 2

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE MİNİMALİZM: NAKŞ

Seçil Fişenkçi Görsel sanatların başlangıcına baktığımızda mağara duvarlarını

görüyoruz karşımızda...

O duvarlarda çizili olan her bir çizgi, her bir tasvir insanoğlunun gelecek yüzyıllar içinde yapacağı sanatın en yalın hali olarak çıkıyor önümüze...

Aradan geçen asırlar, sanatın getirdiği birbirinden farklı görsel güzellikler katedilen uzun yolu gösteriyor. Ortaya çıkan birçok sanat dalı içinde bir sanat ise dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor.

Nakş bir diğer adıyla Minyatür...

Batı toplumlarında Minyatür, Osmanlı topraklarında Nakş olarak isimlendirilmiş, plastik sanatlar içinde yer alan ve gerek belge niteliğinde olmasıyla gerekse de ince işçilik isteme-

siyle birçok kişinin beğenisini toplamıştır.

Minayatürün ne olduğuna değinecek olursak; öyküleri, olayları veya bazı bilgileri küçük ve ince bir şekilde yine genelde küçük yerlere işlendiği bir zanaattır.

Nakş sanatıyla uğraşan kimseler “Nakkaş”

olarak tanımlanmıştır.

Osmanlı’da. Minyatür sanatının ilk defa doğduğu yer olan İran’da birbirinden güzel eserler ortaya çıkmış daha sonra digger toplumlarda da beğenilmiştir.

Yazarlara Kaynaklık Yapan Sanat

II. Mehmed Dönemi’nde Osmanlı topraklarında da görülmeye başlanan minyatür sanatı saray ahalisi tarafından da, halk tara- fından da fazlasıyla beğenilmiştir. Öyle ki 16. yy’a gelindiğinde en güzel eserlerini vermiştir nakkaşlar ve sarayın hemen yanında kurulan nakkaşhanede 500’den fazla nakkaş çalışmıştır. Saraya yönelik eserlerin fazla takdir görmesiyle “Saray Sanatı” olarak isimlendirilmiştir.

Osmanlı’da önceleri kitapları süslemek amacıyla yapılan minyatürler daha sonra gerçekçi tasvirleriyle adeta bilgi kaynağı haline gelmiştir. Günümüzde dahi dönem araştırmaları yapıl- dığında nakş eserleri önemli bir yer tutmaktadır. Minyatürler, dönemi yansıtan önemli özellikleriyle dikkatleri üzerine çek- mektedir. Bu sanat sarayda gerçekleşen her önemli olayın veya toplumlardaki önemli gelişmeleri de kaydederken aynı zamanda dönemin kıyafetleri ve gelenekleri hakkında da bilgiler vermek- tedir.

Minyatür sanatı, öyle çok zahmet ve emek isteyen bir meslek ki, Türk Edebiyatı’nda önemli bir yeri olan yazar Orhan Pamuk’un

“Benim Adım Kırmızı” adlı eserine dahi konu olmuş ve nak- kaşların ilerleyen yaşamlarında gözlerini dahi kaybettiklerine ve gözlerini kaybeden nakkaşların mesleklerinde en iyi isimler olduğuna yer vermiştir kitabında.

Kedi Tüyü Fırçalar ve Kök Boyalar

İslam Dünyası’nda önemli bir yer edinen minyatür sanatı camilerin süslemelerinde, saray duvarlarında kullanılmış perspektif ve alan derinliğinin olmayışından dolayı dinen olum-

suz bakılmamıştı. Mısırlılar’dan Yunanlılar’a, Romalılar’dan Bizanslılar’a ve Süryaniler’e kadar uzanan bu sanat her kültürde kendine göre şekillense de özünden hiçbir şey kaybetmemiştir.

Rütbe olarak üst olan kişinin büyük gösterilmesiyle rütbelerin belli edildiği sanat, 19. yy’a gelindiğinde duvar,ahşap,tuval ve deri üzerine yapılmıştr. Özellikle Sultan Süleyman döneminde yapılmış olan minyatür eserler hala dikkatleri üzerine çekerken dönemin en usta isimlerinden Nakkaş Osman’ın resmettiği Şeyhname destanı büyük beğeni toplamaktadır. Kedilerin tü- yünden yapılan fırçalar ve bitkilerden elde edilen kök boyalarla

süslenen minyatür, tabiri caizse el emeği göz nuru eserlerdir.

Türk resim sanatı uzun yıllar minyatür eserler üzerine gelişim göstermiştir. Minyatür Sanatında gölgelerin,yansımaların görün-

tüsü yer almazken her obje çizgilerle belirlenmiştir. Minyatür eserler kuşbakışı bir görüntü olarak çizilirken her objeye karşı- dan bakılıyormuş gibi görünmektedir. Geleneksel Türk Sanatları

içinde adından söz ettiren minyatür sanatı günümüzde yeniden gözde bir sanat haline gelmiştir.

http://gulcinanmac.com/minyatür-çalışmalarım

http://zehracekin.net/media/gallery/2014/03/dc-260-78c9383777.jpg

http://gulcinanmac.com/minyatür-çalışmalarım

(3)

3 BİZDEN HABERLER

Yasemin ÇİFTÇİ

Hayata Kısa Bir Film Arası...

Festivaller, yerel ekonominin, yerel kültürün ve sosyal yapının değişmesi ve gelişmesinde kul- lanılan önemli çekicilikler olarak kabul edilir. Bu yapının kültürel ve sosyal bir kolunu oluşturan da günümüzde son derece popüler bir boyuta u- laşmış olan Kısa Film Festivalleri’dir. Kısa Film

Festivali denilince hemen hemen herkesin ka- fasında festivale dair birkaç etkinlik canlanır ama genel anlamıyla Kısa Film Festivali , kısa filmlerin belirli zaman dilimleri arasında gösterime gir- diği bir sinema etkinliğidir. Film izlemeyi seven, çok fazla film izleyen ya da sadece hafta sonunu boş geçirmemek adına sinemaya gidip birkaç filme bakınan insanlar değil de, akademik olarak eğitimini alıp sektörde kısa film alanında çalışan sinemaseverler, düzenlenen Kısa Film Festival- leri’nde bir araya gelme fırsatı yakalıyor. Bu fes- tivallere özel düzenlenen gösterimler, çekilecek diğer filmlere uzmanlaşma yolunda da bir ön ayak olabiliyor. Popülerliğe yaslanmayan, sinemayı eğlence kaynağından başka yerlere de koyabilen insanlar için yapılmış, genel izleyicinin sıkıcı ve anlaşılmaz bulduğu filmler, bir taraftan Kısa Film Festivalleri’nde yarışarak kıyasıya mücadele verirken, diğer taraftan sinemaseverlere keyifli dakikalar sunuyor.

Bu filmlerin bir kısmı da bu yıl 9.’su düzenlenen **

İnönü Üniversitesi Kısa film Festivali’nde mü- cadele etti. 9 yıldan beri gelenekselleşen İnönü Üniversitesi Kısa Film Festivali bünyesinde yal- nızca yarışma filmleri değil, düzenlenen söyleşiler

ve atölye çalışmaları ile Yeşilçam’dan günümüz modern sinemasına dair birçok isim, öğrencilerle bir araya geldi. Bu etkinliklerde öğrenciler, sinema sektörünün tecrübeli isimleriyle konuşma fırsatı yakalayıp, onların deneyimlerinden yola çıkarak belki de sinema sektörüne kazandırılacak yeni bir kısa film için adım atmış oldu. Ulusal ve uluslar- arası olmak üzere kurmaca, belgesel ve deneysel

kategorilerinde gösterimleri yapılan kısa filmlerin saat 18:00’den sonra açık hava gösterimleri ile meşrubat ikramı ve müzik eşliğinde öğrencilere sunulması festivalin rengine renk kattı. Böylece öğrenciler, 4 gün boyunca açık hava film gösteri-

minin verdiği tadı doyasıya yaşadı.

Festivalin 4. ve son gününe geldiğimizde ise, yapılan ödül ve kapanış töreni ile sinemaseverler kazanan filmlerin yönetmenlerinin heyecanlarına ortak oldu. İnönü Üniversitesi Kısa Film Festivali de dahil olmak üzere diğer Kısa Film Festivalle-

rin de devamının gelmesi temennisiyle...

Keyifli okumalar...

Feride Ömeroğlu Harun Kutlu

İ

nönü Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde oku- yan yabancı uyruklu öğrenciler İnönü Üni- versitesi ile ilgili düşüncelerini İletişim Fakülte- si Uygulama Gazetesi İnönü İletişim ile paylaştı.

Suudi Arabistan, Ürdün, Filistin, Mısır gibi çeşitli ülkelerden İnönü Üniversitesi’ne okumak amacıyla gelen yabancı uyruklu Alaaddin Ayyad, Rawan Şe- haada, Samira Necmeddin, Abdelrahman Abdalla, Ahmed Alkhdour, Mohammad Alsaid Ali, Sardar Agha Sahel isimli öğrenciler İnönü Üniversitesi’nin öğrencilere sağlamış olduğu imkânlarından ve Tür- kiye’de geçirdikleri zamandan mutlu olduklarını söyledi. Daha önce Türkiye’de hiç bulunmayan öğ- renciler, geliş süreçlerinde akıllarında birçok soru- nun olduğunu ve büyük bir sorumluluk aldıklarının farkında olduklarını ifade ettiler. Afganistanlı Sardar Agha Sahel, Türkiye’deki eğitimini en iyi şekilde tamamlamayı hedeflediğini belirtti. Öğrenci Alaad- din Ayyad, Türkiye’ye gelirken Türkçe bilmedikleri ve Türkiye’de daha önce bulunmadıkları için bir ta- kım endişeler taşıdıklarını fakat Türkiye’ye geldik- ten sonra bu endişelerinin kaybolduğundan bahsetti.

İNÖNÜ’DE KÜLTÜR MOZAİĞİ

“Üniversitenin İmkanlarından Memnunuz”

Türk insanının ve İnönü Üniversite öğrencilerinin samimi ve yardımsever olduklarını, Türk kültürünü kendi kültürlerine yakın bulduklarını ve bu konuda zorlanmadıklarını söyleyen yabancı uyruklu öğren- ciler, üniversiteye dair tek sorunlarının ders notları- nın Türkçe olmasından kaynaklı olduğunu belirtti.

Samira Necmeddin ise gelecek yıllarda Türkiye’de yaşayarak burada iş hayatına da atılabileceğin- den söz ederken Türkiye ve kendi ülkesi olan Suri- ye’nin özellikle bazı geleneklerinin birbirlerine çok benzediğinden bahsetti. Abdelrahman Abdalla ise bazı kelimelerin kökenlerinin aynı olmasından do- layı İngilizce bilmeyen arkadaşlarıyla dahi anlaşa- bildiklerini dile getirdi. Tıp Fakültesi’nde İngilizce eğitim gören öğrenciler, Türkiye’nin ve özellik- le üniversitenin gelişiminin kendilerine de birçok avantaj sağladığını ifade ettiler. Üniversite içerisin- deki sosyal faaliyetler, sağlık ve ulaşım imkânla- rından da memnuniyetlerini dile getiren öğrenciler, zamanlarını verimli geçirdiklerini vurguladı. Dok- tor adayları çalışma alanlarının ve mesleki anlam- da kendilerine katkıda bulunabilecekleri alanların var olmasından çok mutlu olduklarının altını çizdi.

(4)

Şehristan SAYIN Zekiye KURT Foto Muhabirleri Ali Ekber ÇIPLAK Fahri KARAMAN Harun KUTLU İbrahim Ali KOMAN Görsel Tasarım ve Uygulama

Burak GÖZÜTOK Hüseyin Can AYDIN

Düzelti

Öğr. Gör. Yasemin KESKİN YILMAZ

Basım Yeri: Emart REKLAM Basım Tarihi: Nisan 2016

Sayı: 23 Yıl: 3

Yayın Türü: Yerel, süreli eposta: gazeteiletisim@inonu.edu.tr

Adres: İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Merkez Kampüsü

Merkez / MALATYA.

Tel: +090 422 377 46 90 - 1107 Fax: +090 422 341 01 63

RÖPORTAJ 4

İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Adına Sahibi

Dekan Prof. Dr. Metin IŞIK Genel Yayın Yönetmeni Yrd. Doç. Dr. M. Barış YILMAZ

Yayın Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Fatma NİSAN Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARACA

Yazı İşleri Müdürü Öğr. Gör. Yasemin KESKİN YILMAZ

Öğrenci Editörü Yasemin ÇİFTÇİ

Muhabirler Ayşegül ŞAHİN Doğan GÜNEY Elif ERDEN Fatma ÖZAL Gülnihal TÜRKMEN

Nazlı GENÇ Neslihan KORKMAZ

Nezahat ERİŞMİŞ Özge SEVER Seçil FİŞENKÇİ Sevil ADIGÜZELMAN

Sibel YAĞCİ

İ N Ö N Ü Ü N İ V E R S İ T E S İ İ L E T İ Ş İ M F A K Ü L T E S İ U Y G U L A M A G A Z E T E S İ h t t p s : / / w w w. i n o n u . e d u . t r / t r / c m s / g a z e t e i l e t i s i m

İnönü İletişim Gazetesi

KIRCA: “HER ZAMAN EN İYİ PROGRAM, HENÜZ YAPILMAYANDIR”

B u yıl dördüncüsü düzenlenen Malatya Deniz Kitapevi Kitap Festivali birbirinden değerli yazarlara ev sahipliği yaptı. İnönü İletişim Gazetesi olarak anchorman aynı zamanda yazar olan Ali Kırca ile hayat tecrübeleri, medya sektörü, son kitabı ‘Öte- ki Bahçe’ ve iletişim fakültesi öğrencilerinin başarılı olabilmesi için neler yapması gerektiğiyle ilgili bir söyleşi gerçekleştirdik.

Fahri Karaman Sevil Adıgüzelman

Merhaba, öncelikle sizi tanımak isteriz bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?

Ben Nasrettin Hoca’nın memleketi olan Akşehir’de doğdum. Akşehir, benim için çok önemlidir, bende birçok iz bırak- mıştır. Akşehir hem Nasrettin Hoca’nın memleketi hem de çok kültürlü bir yapıya sahip oluşu yayıncı, gazeteci, te- levizyoncu ve yazar kimliğimin oluşma- sında çok etkili olmuştur. Hayatımın bir kısmını Deniz Lisesi, Deniz Harp Okulu, deniz teğmenliğinden ayrılma akabinde tıp fakültesi öğrenciliği, hukuk fakültesi öğrenciliği gibi alanlarda geçirdim. Ama en son televizyonculuğa demir attım.

1974’te TRT’de işe başladım. 40 yıl- lık televizyonculuk hayatımın yarısını TRT’de, yarısını özel kanallarda geçir- dim. Son dönemlerde ATV’de yayınlanan Siyaset Meydanı programının anchor- manliğini yaptım. Sabah gazetesinde köşe yazarlığı pozisyonundayım. Şu ana kadar yayınlanmış 14 kitap ve sayısız program sunuculuğum var.

Tıp, hukuk gibi alanlarda bir süre eği- tim almışsınız. Medyayı veya muhabirli- ği tercih etmenizin sebepleri nelerdi?

Eğitimlerim hep ekonomik nedenlerle ya da başka sebeplerle yarım kaldı. Biraz açık söylemek gerekirse gazeteciliğe veya televizyona TRT’de başlarken asıl sebep bir iş bulabilmekti. Tabi ki gazete-

ciliğe hevesim vardı ama televizyonculuk daha yeniydi, ben televizyonu görmeden televizyoncu oldum. TRT’de 1974’te işe başladım ve kısa bir süre sonra bu mesleğin benim hayatımın temel unsuru olabileceğini anladım. Yani orada başarılı olmaya çalıştım, farklı olmaya çaba gös- terdim ve bunu başardım. İyi ki o dönem- de tıp fakültesini ve hukuk fakültesini bırakmışım yoksa o zaman televizyoncu olamazdım.

En büyük hayaliniz ve gerçekleştirmek istediğiniz bir projeniz var mı?

Hiç bir zaman hayallerin sonu yoktur, en iyisini yaptım derseniz tükenmiş olur- sunuz. Her zaman en iyi program henüz yapılmayandır, en iyi köşe yazısı henüz yazılmayandır, en iyi roman hala kaleme alınmayandır derim. Açıkçası televizyon- da yapmak istediğim birçok şeyi yaptı- ğımı düşünüyorum. Çünkü Türkiye’de ilkleri gerçekleştirdim ve hala onların izleri sürüyor. Ama asıl roman alanında Türkiye’de herkesi kapsayacak, herkesi içine alacak herkesin içine girebileceği ve kendini bulabileceği çok sayıda roman yazmak istiyorum. Ayrıca filmimin ol- masını istiyorum. Bir değil, birden fazla filmin altına senarist olarak imza atmak istiyorum. Ve son olarak da romanlarımın beyaz perdeye bir şekilde aktarılmasını isterim. Bu benim için önemli bir hayal.

Siyaset, tarih, spor gibi birçok alanda kitaplarınız var. Farklı konularda yaz- manızı ne ile bağdaştırıyorsunuz?

Sanırım bu televizyoncu kimliğimle ala-

kalı. Çünkü televizyon habercisi hayatın her alanını gözlemler, gözlemlediklerini aktarır. Ben Siyaset Meydanı programı- nı yaptığımda siyaseti hiçbir zaman dar kabuklar içerisinde ya da Başkent’teki siyaset kapsamında, siyasi partilerin yaptığı siyaset kapsamında düşünmedim.

Siyaset Meydanı’nda da aynı renkler vardı; futboldan aşka, müzikten sanata, mizaha her konunun siyasetini bulduk ve o siyasetin şifrelerini çözmeye çalıştık.

Çünkü hayatta her şey siyasetin konu- sudur, hayat siyasetin kendisidir. Tıpkı Siyaset Meydanı’nda olduğu gibi benim kitaplarım da hayatın her alanından kesit- ler taşır.

“Öteki Bahçe” isimli kitabınızdaki Me- tin karakteri sizin hayatınızı anlatıyor gibi söylentiler var. Bu konuda siz neler söylemek istersiniz?

Evet, doğru çünkü bütün yazarlar kaleme aldıkları eserlerinde kendi hayatlarından kesitler verirler. Eğer hayatından izler ta- şımazsa o romanın ayakları yere basmaz.

Romanımın diğer karakterleri de gerçek hayattan alınmıştır. Metin karakterinin de bana benzeyen birçok yönü var.

Ali Kırca deyince habercilik konusunda hafızalarda yer edinmiş bir isim akla

geliyor, insanlara verdiğiniz samimi- yet duygusu, sohbet eder havasındaki sunumlarınız sizi birçok meslektaşınız- dan ayırdı. Bu üslup bir anda mı yoksa zamanla mı oluştu?

Bu planlı ya da tasarlanmış bir şey değil- di. Bir kimlik arayışı değil, böyle olayım diye yapılmış bir şey de değil zaten, öyle olsa bu söylediklerinizi söylemezdiniz.

İçinizden geçtiği gibi davrandığınız için, başkası olmamaya çalıştığınız için o seyirciye yansıyor. Televizyon izleyi- cisi her şeyi çok çabuk algılar; sizin rol yaptığınızı da anlar, sahici olduğunuzu da. O farkı hemen fark eder, dolaysıyla bu benim planlayarak yaptığım bir şey değildi. Kendim olmaya çalıştım ve ken- dim oldum.

Mehmet Ali Birand, Uğur Dündar ve siz

‘‘aptal kutusu’’ diye tabir edilen televiz- yonu deyim yerindeyse akılcılaştırdınız.

Aranızdaki dostluk programlarınıza nasıl yansıdı ve dostlarınızla yaşadığınız sıkıntılı anlarınız oldu mu?

Ben kendi adıma söylersem, sıkıntılı anlarım hiç olmadı. Benim hem Uğur’la hem de Mehmet Ali’yle çok eski yıllara dayanan bir dostluğum var. Hiçbir zaman aramızda tatsız bir şey yaşamadık, onlar

(5)

5 RÖPORTAJ

kendi aralarında yaşadılar mı bilemem ama biz üçümüz bir sacayağı gibi olduk.

Bizim aramızda hiçbir zaman acımasız bir rekabet ortamı oluşmadı. Mehmet Ali ile ben, aynı programda çalışmış kişiler olarak son ana kadar birbirimize bir şeyler danışarak yaptık, tatilimizi bile beraber kararlaştırıp birlikte yaptık.

Televizyon hayatını bıraktınız, geri dön- meyi düşünmüyor musunuz?

Bu benim karar verebileceğim bir durum değil, bunun için objektif koşulların oluş- ması gerekir. Bunu bilemiyorum hayat ne gösterir, hayat beklemediğiniz bir anda beklemediğiniz bir durumla karşılaşma- nızı sağlayabilir. Ayrılışım öyle olmuştu, dönüşüm de öyle olabilir. Zaten ayrıldım da denemez, çünkü bunu ben bir iletişim dünyası olarak görüyorum. Tümüyle iletişim araçlarını bıraktığınız zaman bu işi bırakmış olursunuz. Ben zaten roman yazdığım zaman o dünyanın içindeyim.

Onlar birer araç; televizyon, gazete, köşe yazıları, internet, sosyal meyde bunla- rın hepsi birer araçtır. Burada asıl olan toplumla ve insanlarla iletişim kurabil- mek ve ben onu romanlarım aracılığıyla kuruyorum, değişen bir şey yok.

Gündemdeki televizyon programlarında yanlışlık görüyor musunuz? Televizyona dönseniz hangi yanlışlıkları düzeltirdi- niz?

Aslında bana şu an doğruluk görüyor musunuz diye sorsanız yerinde olur. Şu an yapılan birçok yanlış var, en büyük yanlış tabi ki haberciliğin ve gazetecili- ğin temeli olan ‘tarafsızlık’ duygusunun kaybolmuş olmasıdır. Bu, içselleştirilen bir şeydir. Bir gazeteci, bir televizyoncu tarafsız olayım diye bir çaba göstermez zaten öyle olması gerekir. Bu işin doğa- sında vardır, oysa şimdi tam tersi oldu ve bunu düzeltmek bir hayli zaman alacak.

Bir anchorman olarak medyada bulun-

duğunuz süre zarfında hiç zorlandığınız oldu mu?

Yok, hiç olmadı çünkü anchormanlik za- ten belli bir yaştan sonra yapılan bir mes- lektir. Anchorman kavramını Türkiye’ye taşıyan benim. Amerika’da kullanılan bir modeldir. Bu model 45 yaşından başlayıp 75 yaşına kadar sürebilen bir modeldir.

Bunun için hiç böyle bir endişem olmadı.

Entelektüel olmanız işinizi ne şekilde etkiledi?

Entelektüel ya da aydın kavramları çok tartışılan, göreceli, subjektif kavramlar- dır. Entelektüelim diye iddia eden insanın arkasında, heybesinde çok şeyin olması gerekir. Sadece entelektüel olmaya çalı- şırsınız ve ben olmaya çalıştım, olmadan olmaz. Zaten dünyaya, aydın bakış açınız ve bilgi dağarcığınız dolu olmadan adım atamazsınız.

Medya sektörüne girecek olan İletişim Fakültesi öğrencilerine tavsiyeleriniz nelerdir?

Herkes kendi yolunu çizecektir ama ilk olarak farklı olmak gerekir. Yani farklı olan fark edilir. Eğer herkes birbiriniz benzeri bir şeyler yaparsa bir ilerleme olmaz, bu her alanda geçerlidir. İkinci olarak gözlemdir, kişi sürekli gözlem yapmalıdır, dünyayı tanımaya, etrafında- ki olup bitenleri anlamaya çalışmalıdır.

Üçüncüsü tabi ki okumaktır, televizyoncu ve gazeteci için okumak bir elzemdir.

Dördüncüsü de çalışmaktır. Benim ça- lışmaktan kastım yılmamaktır. Başarısız olabilirsiniz, engellere takılabilirsiniz, ayağınız kayabilir düşebilirsiniz ama yola devam etmeniz gerekir.

Peki, son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Sizlere bu yolda başarılar dilerim.

(6)

BİZDEN BİRİ 6

“MALATYA KÜLTÜRÜNE KATKI SAĞLAMAYA ÇALIŞIYORUZ”

İ nönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hasan Kavruk ile bilgi dolu, keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Bize yazdığı kitaplar ve yaptığı çalışmalar hakkında bilgi veren Prof. Dr. Kavruk, Türkçe’nin gelişimine iliş- kin düşüncelerini gazetemizle paylaştı.

Pınar Kalkandelen Harun Kutlu

Genel olarak çalışmalarınızı hangi alan üzerinde yoğunlaştırdınız?

Normal şartlarda Türk Dili ve Edebiyatı, Eski Türk Edebiyatı ihtisas alanım. Ama Eski Türk Edebiyatı’na devam ederken bir taraftan da Türkçe eğitimiyle ilgili çalışmalara yer verdim. Hem Türkçe eği- timi bölümü ile ilgili araştırmalarım var, hem de Türk edebiyatı ihtisas alanıyla ilgili olarak çalışmalarımı sürdürüyorum.

Bu arada doktora alanım Türk hikâyecili- ği. Şu anda hikâyecilikle ilgili çalışmala- rım devam etmektedir.

Malatya ile yakından ilgilisiniz. Özel- likle “Geçmişten Günümüze Malatya Şairleri” adlı eserinizden biraz bahse- delim. Kitabın içeriği nedir? Nelerden bahsettiniz?

Sadece akademik hayatla olmuyor, akademik elemanın biraz da çevresiyle, sosyal hayatla bire bir ilişki içinde olması gerekiyor ki, ayakları yere basabilsin. Bu çerçevede Malatya’ya geldiğimden beri Malatya ve yöresinin kültürel hayatıyla, Malatya yöresinde yaşayan şairlerle ya- kından ilgileniyorum. Bu çerçevede daha önceden Malatya şairlerinde önemli addettiğim Niyazi Mısri’nin hayatını, sanatını ve şiirlerini yayınlamıştım. Bu arada Aşık Borani diye bir şairimiz var, onun şiirlerini yayınladım. Böylece Malatya ile ilgili sanat, estetik alanında tebarüz etmiş şahsiyetleri toplamaya başladık. Bu çalışmalarımız daha da gelişti. “Geçmişten Günümüze Malatya

Şairleri” isimli bir kitap oluşturduk ve burada 360’a yakın şairin hayatıyla, şiir- leriyle, eserleriyle tanıtılmasını hedefle- dik. Bunu da Malatya Belediyesi Kültür Yayınları’nda neşrettik. Malatyalı olup da herhangi bir özelliğiyle gün yüzüne çık- mış, halk arasında yaygınlaşmış, ulusal ve uluslararası şahsiyetleri, eser sahibi şairleri, sanatkarları, yazarları ve sanat erbapları, müzisyen, ressam, spor dünyası meşhurlarını bir araya getirerek, bunların biyografilerinden, etkinliklerinden bahse- decek, bir ansiklopedik eser oluşturmaya çalıştık. Tamamlanmış durumda, kısa zamanda basılacak. Bu arada Malatya Valiliği kapsamında “Malatya Kitaplığı”

çalışmalarımızla epey bir mesafe aldık.

Malatya kitaplığında 40’a yakın eser neş- rettik. Malatya’yı ilgilendiren Malatyalı yazarları, şairleri ilgilendiren, Malatya tarihini ilgilendiren 40’ın üzerinde eser ile Malatya kültürüne katkı sağlamaya çalışıyoruz.

“Anadolu masalları gerçekleşen bir rüya” adlı kitabınız var. Siz ve Doç. Dr.

Mehmet Yardımcı tarafından kültür hayatına kazandırılan bir kitap. Halk kültürünü ve masal anlatı geleneğini yaşatmaya yönelik bir kitap. Kitabın ba- sım aşamasına kadar devam eden süreç nasıl gelişti, biraz anlatabilir misiniz?

Anadolu masalları daha önceden İnö- nü Üniversitesi Rektörlüğü tarafından organize edilen bir yarışmada ortaya çıkan malzemelerle kitap haline getirildi.

1988-1989 yıllarında yarışma düzenlen- mişti. İnönü Üniversitesi Rektörlüğü’nce bu yarışmaya katılıp değerli atfedilen masalların yayınlanacağı ilan edilmişti.

O yıllarda değişiklikler oldu. Rektör değişti, zaman değişti. Eserin dizgisi yapıldığı halde basılmamıştı. Rektörlü- ğün bünyesinde kaldı ve kayboldu gitti.

Aşağı yukarı on beş yirmi sene zaman geçti. 2011 yılında bir gün İzmir’den bir telefon geldi. Telefondaki hanımefendi, ağlayarak on yıl kadar önce 15 yaşlarında oğlunu kaybettiğini, oğlunun devamlı rüyasına girdiğini ve oğlunun “Ger- çekleşen Rüya” isimli bir masal kitabı istediğini ısrarla belirterek bana yardımcı olur musunuz diye sordu. Ben de tabi buralarda böyle bir kitabın basılmadığı- nı söyledim. Benim de o arada aklıma zamanında böyle bir yarışmamızın ilan edildiği geldi. Bu masalların içinde böyle bir hikaye veya masalın olup olmadığı aklımdan geçti. Telefon numarasını aldım hanımefendinin. Bu arada yarışmanın malzemeleri bende duruyordu. Bu ma- salların içinde böyle bir masal var mıydı diye açıp baktım. O masal yarışmasında birinci gelen masal, “Gerçekleşen Rüya”

ismini taşıyordu. Ertesi günü hanıme- fendiyi aradım. Masalın bir fotokopisini çekip hanımefendinin belirttiği adrese gönderdim. Bu arada bunlar yapılırken bir fırsatını bulup Rektör Bey’e de bu olayı anlattım. Rektör Bey de bu masalla- rın yayınlanmasının iyi olacağını söyledi.

Onları bir araya getirerek dizgisini yap- tık. İnönü Üniversitesi Yayınları arasında

“Gerçekleşen Rüya” adıyla kitabı yayın- lamış olduk.

Tıp alanında yapmış olduğunuz hika- yeleştirilmiş, gerçek yaşam öyküleriniz var. Ya da hastalıklarla ilgili olarak yayınlanan kitaplarda katkılarınız var.

Prof. Dr. Cengiz Yakıncı hocayla birlikte

“Acilin Öyküsü” diye bir öykü kitabı çıkardınız. “Lokman Hekim Öyküleri”

bunlardan bir tanesi. Bu kitapların orta- ya çıkış süreci nasıl oldu?

Yazmıyorum sadece ön ayak olup editörlük yapıyorum. 2012’de İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı,

“Her Hastalık Bir Hikayedir” konulu bir hikaye yarışması düzenlenmesini talep ettiler. Öğretimde ve öğrenimde tahkiye, bilginin insan zihninde çok daha rahat ve sağlıklı bir şekilde kalmasını, bilginin kalıcı olmasını sağlıyor. Bu gerçekten ha- reketle, Tıp Fakültesi öğrencilerine katkı sağlaması amacıyla bir hikaye yarışması düzenlenmesi istendi. Üniversitemiz Tıp Fakültesi’nde “Her Hastalık Bir Hikaye- dir” adıyla bu yarışmayı gerçekleştirdik.

Orada ortaya çıkan hikayeleri kitaplaştır- dık. Pek çok üniversiteden ve kurumdan teklifler geldi. Kendileri için de böyle bir yarışma düzenlememizi istediler. O çerçevede Çukurova Üniversitesi, Fırat Üniversitesi, Bezmiâlem Üniversitesi, Acil Tıp Derneği, Malatya Tabipler Odası ve pek çok yerden gelen teklifleri değerlendirerek böyle bir hikaye orga- nizasyonu yapıyoruz. Bu çalışmaların iki şekilde faydası var; biri özellikle tıp öğrencilerine daha rahat, sağlıklı ve etkili

bir şekilde vakaları anlatmak ve çözüm yolları oluşturmak, bir diğeri ise estetik dünyasına yeni şeyler kazandırmak.

Son yıllarda gelişen iletişim teknolojile- riyle birlikte, Türkçe’nin gençler arasın- da kullanımı farklılaştı. Özellikle sosyal medyada cümleler değiştiriliyor. Bir yozlaşma söz konusu. Türkçe’nin daha rahat ve güzel kullanımı için üniversite- ler ve akademisyenler neler yapabilir?

Her şeyden önce okuma zevkini geliş- tirmemiz lazım. Eğer gençlerimizin, çocuklarımızın ve öğrencilerimizin oku- ma zevkini geliştirecek birtakım etkin- likler yapabilirsek mesele kendiliğinden çözülür. Okumadığımız için de bir şeyler elde edemiyoruz, kelimeleri sağlıklı bir şekilde kullanamıyoruz. Zaten yeterince kelime haznemiz de yok ve sağlıklı dü- şünemiyoruz. Karşımızdakini yeterince anlayamıyoruz. Bunların hepsi bizim için büyük problemdir. Bu nedenle elimizden geldiği kadar kelime haznemizi gelişti- recek etkinliklerde bulunmamız lazım.

Eskiden çocuklara ‘sen kitabını oku, sana hediyeler alacağım’ gibi vaatlerde bulunurduk, haliyle okuma işi adete bir ceza gibi algılanırdı. Çocuğun zihninde oluşan ise eğer kitabı okumazsam hedi- yeyi elde edemeyeceğim şeklinde olurdu.

Eğer okumayı zevk haline getirebilirsek öğrenci çok rahat ve sağlıklı okuyacak;

okuduğundan da her halükarda kendisine bir şeyler kalacaktır. Biz hala sağlıklı düşünmeyi, sağlıklı okumaya bağlayama- dık.

Yeni neslin Türk Edebiyatına bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni nesil umut vaad ediyor mu?

Yeni nesil eğer okur ise bir şeyler ola- cak, okumaz ise kendi kabuğunun içinde kaybolup gidecek. İleri seviye ülkelere bakarsak insanlar otobüsler de, trenler de, parklar da, yolculuk esnasında sürekli okuyor. Gelişmiş ülkelerde okuma oranı ne kadar yüksek olursa, gelişmişlik oranı da o kadar fazladır. Eğitimden öğretim- den bir haber, öğrenmeyi sadece meslek sahibi olmak için katlanan, nesillerle çok fazla bir şey elde edemeyiz, çok fazla bir şey kazanamayız.

Şu an için yayınlamayı düşündüğünüz, projeleriniz ya da kitaplarınız var mı?

Şu an “Malatyalılar Ansiklopedisi” bitti.

Niyazi Mısri ile ilgili çalışmalarımız da devam ediyor ve bu konuyla ilgili bir kitabımız hazırs. Bunların dışında Divan konusuyla ilgili çalışmalarımız var.

Biz sağlıklı düşünmeyi,

sağlıklı okumaya

bağlayamadık

(7)

Yasemin Çiftçi Ali Ekber Çıplak

Yeşilçam Rüzgarı İnönü’de Esti

Y

eşilçam’ın ünlü isimlerinden Oyun- cu Nuri Alço, festivalin ikinci gününde öğrencilere keyifli dakikalar ya- şattı. 80’li yılların Türk Sineması’na dair tecrübelerini öğrencilerle paylaşan Alço, o dönemde sinemada yaşanan zorluklar- dan bahsetti. Söyleşi’nin sonunda İleti- şim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Işık tarafından “Yaşam Boyu Onur Ödülü”

verildi. Festival son gününde ise, Türk Sineması’nın kadın oyuncularından Ufuk Kaplan, Deniz Türker ve İncilay Özde- mir ile gerçekleşen “Türk Sineması’nda Kadın Oyuncu Olmak” isimli söyleşide oyuncular, kadın oyuncu olarak Türk Sineması’nda var olmanın zorluklarını, tiyatro ve sinemada oynadıkları karak- terleri ve yaşadıkları keyifli hatıraları dinleyenlerle paylaştı. Dolu dolu geçen dört gün boyunca sinemaseverler, İnönü Üniversitesi Merkez Kampüsü’nde açık hava film gösterimleriyle de eğlenceli saatler geçirdi. Redbull ve Kuru Kahveci Mehmet Efendi’nin ikramlarıyla festival- de finale kalan filmleri izleme şansı ya- kalayan sinemaseverler, açık havada film izlemenin zevkini yaşadı. Gösterimlerin ikinci gününde Malatya Huzurevi’nden gelen misafirler de genç sinemaseverlerle birlikte film gösterimine katıldı.

Ödüller Sahiplerini Buldu

Toplamda 578 filmin başvuru yaptı- ğı festival, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nde düzenlenen açılış töreni ile son buldu. Her yıl yüzlerce filmin birbi- riyle yarıştığı festivalin kapanış ve ödül törenine Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik, Rektör Danışmanı Doç. Dr. Cafer Mum, İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Işık, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. A. Metin Karkın, Festi- val’in jüri üyeleri, öğretim üyeleri ve çok sayıda öğrenci katıldı.

Programda konuşan Rektör Prof. Dr.

7 BİZDEN HABERLER

ULUSLARARASI KISA FİLM FESTİVALİ 9. YAŞINDA

Cemil Çelik, “Bir işe katılanların sayısın- dan ziyade, yaptığımız işin devamlılığı, sürekliliği son derece önemlidir. Ana- dolu’da bir üniversite, 9’uncu kez film festivali yapıyorsa, o üniversitenin artık kurumsallaştığını ve bu faaliyetin gele- nekselleştiğini ifade etmektedir. Umu- yorum ki, bu faaliyet daha da kaliteli ve güzel bir şekilde sürdürülecektir. Üniver- sitemiz sadece sağlıkta, güzel sanatlarda, mühendislikte değil, aynı zamanda ileti- şimde, müzikte, filmde de sesi duyulan bir üniversite olmayı başarmıştır. Bu hususta gösterilen gayretleri önemsiyo- rum. Bu yıl 9’uncusu yapılan ve uluslara- rası nitelikte olan Kısa Film Festivali’nin bundan sonra da böyle başarılara imza atmasını diler, emeği olan herkese teşek- kür ederim” şeklinde konuştu. İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Işık ise festivalin geleneksel hale getirilerek her yıl başarıyla yapılmasının mutluluk verici olduğunu dile getirdi. Ön jüri ekibi tara- fından Ulusal Kurmaca, Ulusal Belgesel ve Ulusal Deneysel kategorilerinden top- lamda 45 film, Uluslararası Kısa Filmler içinde ise Uluslararası Kurmaca, Ulus- lararası Deneysel, Uluslararası Belgesel dallarında 30 kısa film finalde yarıştı.

Yarışmada birincilik ödülünü kazanan filmler ise şöyle:

Ulusal Kurmaca

İpler – Gökçe Pehlivanoğlu Ulusal Belgesel

Rağmen – Emre Karapınar Ulusal Deneysel

Deniz Feneri – Ferhat Barış Zengin Uluslararası Kurmaca

Photosynthesis - Juan David MejíaVásquez (Colombia) Uluslararası Deneysel

Saga- Dominique Maury-Lasmartress (France)

Uluslararası Belgesel

Worlds On Edge - Thiago B. Mendonça (Brazil)

Prof. Dr. Cemil Çelik

Prof. Dr. Davut Özbağ

Barış Taşkın

Nuri Alço

Ertem Göreç Vadullah Taş

Devrim Demiral

Haydar Işık

(8)

BİLGELER YOLU RÖPORTAJI 8

Zekiye Kurt / Fahri Karaman

Kan bağışı ile birçok hastaya yardımcı olabiliyoruz.

Herkesin kan vermesi önemli ve bu konuya daha fazla eğilmeliyiz. Ben 3 ayda 1 kan bağışında bulunuyorum.

Üniversitemizde kan bağışı yapan gençler vardır elbette ama bence bu oran yeterli değil. Biz gençlerin bu konu hakkında daha fazla bilinçli olması gerekiyor. Acil kana

ihtiyaç duyulduğunda değil her zaman bağış önemli olmalıdır.

Kan bağışı sosyal bir sorumluluktur ve bu konuya gerçekten önem veriyorum. Kan değerlerim düşük olduğu için kan bağışı yapamıyorum. Gençler kan bağışı

konusunda bilinçliler

. Çünkü üniversitemizin belli noktalarında kan bağışı için stant kurulduğunda katılım

olduğunu görüyorum ama sayı olarak yeterli midir bilemiyorum.

Kan bağışı çok önemli ama gereken önem verilmiyor 1 ünite kanın 3 can demek olduğunu biliyorum ama bir türlü .

iğne korkumu yenemediğim için kan veremiyorum. Sadece üniversite öğrencileri değil, her yaştan insan bilinçli değil.

Genel anlamda kan bağışı hakkında bir bilinçsizlik var İnsanlar yeterince duyarlı değil. Hastalık başa gelmeden, . kimsenin dikkatini çekemiyorsunuz. Bilinçli insanların çoğu

yaşayıp gören, çevrelerinde şahit olan kimseler.

Herkes kan bağışında bulunmalı bence. Çünkü yarın başımıza ne geleceğini bilmiyoruz. Bizim de acil kana ihtiyacımız olabilir

. Bu nedenle herkesin kan bağışında bulunması gerektiğini düşünüyorum. Gençlerimizin bilinçli olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Herkesin dilinde bir bilinçlilik var gibi görünüyor ama uygula

- maya gelince kimse duyarlı değil.

Kan bağışı için kurulan stantlara yeterince ilgi yok.

Kan bağışı kültürü ülkemizde tam oturmamış. Hastanede kana ihtiyaç duyulduğunda aile bunu bulmak zorunda. Bu

konuda halkımızın bilinçlenmesi gerekiyor.

Kan, herkese bir gün lazım olabilecek bir şey. Bizim kendi- mize olmasa bile mutlaka ailemize veya yakınlarımıza lazım

olabilir. Üniversitede de yeterli diyebileceğim bir bilinç olduğunu düşünmüyorum.

Kan bağışında bulunmak bence çok anlamlı, başka hayatlara faydalı oluyorsun. Kan bağışını herkesin desteklemesi gereki- yor. Kan bağışı demek hayat kurtarmak demek. Çoğu hastanın

buna o kadar çok ihtiyacı var ki hele de lösemili çocukların.

Aferez ya da trombosit olsun çok ihtiyaç duyuluyor. Üniver- site gençlerinin bu konu hakkında yeterince bilinçli olduğunu

düşünmüyorum. Birçok kişi ben vermezsem nasılsa biri verir düşüncesinde.

Kan bağışı özellikle vücudun dinlenmesi, rahatlaması, kanın yenilenmesi konusunda faydalı bir durum. Ben 3 ayda bir

düzenli kan veriyorum. Üniversitedeki gençlerin bilinçli olduğunu düşünmüyorum. Çünkü kan bağışı noktalarına gitti-

ğimde, insanları zorla kan vermeye getiriyorlar gibi görünü- yor. Aslında bu sadece üniversite gençleri için geçerli değil, çoğu insan kan bağışı hakkında bilgili değil. İnsanlarımız

gönüllüler vasıtasıyla kan vermeye ikna ediliyor bence.

Nazan Demiri Sınıf Öğretmenliği Esra Şahin

İktisat

Necip Geldi Hukuk

Sevgi Özmen

Okul Öncesi Öğretmenliği

Enes Öztoprak

Sosyal Bilgiler Öğretmenliği

Cansu Bakbak

Halkla İlişkiler ve Tanıtım

Hüseyin Uğur

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

#KanBağışıFikrim

T oplumda kan bağışı, önemli bir sosyal sorumluluk olmasının yanı sıra kişinin kendi sağlığı için de ayrı bir önem taşımaktadır.

İhtiyacı olan hastanın durumunu kurtarmanın huzuru ile yardımlaşma duygusunun gelişmesine yardımcı olan kan bağışı,

bağışlanan kan miktarı kadar vücudun kan üreterek kendini yenilemesine yardımcı olmaktadır. Bu anlamda toplumumuzun kan

bağışı konusunda bilgilendirilmesi ve teşvik edilmesi konusunda İnönü Üniversitesi öğrencilerine “Kan Bağışını” sorduk.

(9)

9 KÜLTÜR SANAT

MİZAHIN TERS YÜZÜ

-AGRESİF VE KOMPLEKSLİ KOMEDİ-

Biraz Yeşilçam Hatıraları

Yeşilçam’da mizah unsuru; her kesime hitap eden, insanları kırmayan, incitmeyen ve toplumu yozlaştır- mayan bir anlayış çerçevesinde gelişmiştir. Mizahın kalitesine önem vererek senaryolarını ustalıkla oluşturan Yeşilçam senaristleri, özellikle zeka ürünü olan esprile- rinin arkasına ders niteliği veren öğeler eklemeyi ihmal etmemiştir. Türk sinemasının yapı taşı olan senaristlerin, usta mizah yazarlarından etkilenerek senaryolarını yaz- maları, sinemanın sanat anlayışına destek olmuştur.

Özellikle Ertem Eğilmez’in yarattığı farklı bir bakış açı- sıyla aktarılan mizah anlayışı, samimiyet ile bütünleşmiş ve izleyenler günlük hayatın kesitlerini beyazperdede bulmuştur. 1972 yılına gelindiğinde Kemal Sunal’ın da aralarında bulunduğu Yeşilçam’ın “mizah” deni- lince akla gelen isimlerinin -Şener Şen, Ali Şen, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Münir Özkul vb- oluşturduğu ekip Yeşilçam’ın unutulmaz komedi oyuncuları olarak karşımıza çıkmıştır. Sinema işini bir sanat olarak gören dönem yönetmenleri, senaristleri ve oyuncuları sinema- nın ve diğer kitle iletişim araçlarının toplumu derinden etkileyen birer araç olduklarının farkında olarak bilinçli hareket etmiştir. Söz ettiğimiz isimler; kitlelerin düşün- cesini, hayata bakış açısını ustalıkla yönlendirebilen kitle iletişim araçlarının doğru kullanılmadığında büyük bir tehlike haline gelebileceğinin farkında olmuşlardır.

Bu çerçevede değerlendirildiğinde, Yeşilçam’ın sahip olduğu özverili ve dikkatli davranış, Türk halkı tarafın- dan da takdir görmüştür.

İvedik’li Yıllar Başlıyor

Türk Sinema Tarihi’nde 2008 yılına gelindiğinde alışa- gelmişin dışında esprileri, konuşma tarzı ve davranışı olan Recep İvedik karakteri hayatımıza girmiştir. Kaba, topluma uyum sağlayamayan, argo konuşan, modernle- şen topluma ayak uyduramayan, yeri geldiğinde fiziksel eşitsizlikleri lehine kullanabilen bir karakterdir Recep İvedik. Bu özelliklerinin yanında sahip olduğu çocuksu ve merhametli tavırlarıyla da her şeye rağmen kendini sevdirmeye çalışmaktadır.

Kimdir Recep İvedik?

“Dikkat Şahan Çıkabilir” programında üst komşusuyla olan ilişkisi üzerine odaklanılan Recep İvedik karakterinin skeçlerinin beğenil- mesi üzerine aynı adı taşıyan filmin baş karak- teridir. “Agresif, kompleksli ama özünde de kedi gibi uysal” olan Recep İvedik, iri cüssesi, turun- cu gömleği ve siyah kumaş pantolonuyla adeta çizgi filmlerde hafızalarımıza hep aynı şekilde yer edinen karakterler gibidir. “Dikkat Şahan Çıkabilir” skeçlerinden biraz daha farklı olarak sinemada karşımıza çıkan “Recep İvedik” yeni bir anlayışı başlatmış ve sert eleştirilerinde, bol övgülerinde ana karakteri haline gelmiştir.

Recep İvedik karakteriyle daha sonraki yıllarda devam filmleri çekilmiş hatta reklamlardan tutun da birçok programa kadar konu olmuş ve ilgiyle izlenmiştir.

Recep İvedik’i kimileri itici bulurken, kimileri ise gayet espirili bir karakter olarak görmüştür. Şahan Gök- bakar’ın hayat verdiği Recep İvedik, yine Şahan Gök- bakar’ın hazırladığı skeçlerden oluşan bir programın karekteriyken sinema perdesine aktarılmıştır. Şakaların ayarlanmayan dozajı izleyenlerin birçoğunu rahatsız ederken geri kalan izleyenler ise South Park gibi Ameri- kanvari yapımların esintilerini görmüştür.

Güldürürken düşündüren anlayıştan farklı olarak basit espirilere odaklanan İvedik karakteri, hayata karşı umur- samaz tavrıyla hem kendine hem de etrafındaki kişilere karşı acımasız yorumlarda bulunmaktadır. Bu durum, karikatürize edilmiş bir karakter oluşuna bağlansa dahi fazlasıyla abartılı olduğunu söylemek mümkündür.

Erkek egemen bir sinema anlayışının olduğu Recep İvedik serisinde; küfürü, cinselliği, fiziksel kusurları vb birer güldürü ögesiymiş gibi gösterilmesi Türk Çağdaş Sineması’nı, sanat algısından uzaklaştırmıştır. Sonuca bağlanan bir konudan ziyade anlık güldürüye önem veren İvedik serisi, tüketim kültünün bir parçası olarak

karşımıza çıkmaktadır. Anında güldüren, unutulan ve ardından yenisinin eklendiği bir çark haline gelen Recep İvedik, Yeşilçam güldürülerinde olduğu gibi 30 yıl sonra da insanları güldürüp güldürmeyeceği merak konusu.

Olumlu Bir Bakış

Bu eleştirileri bir yana bırakır ve film serileri içinde göze çarpan ayrıntılara odaklanılırsa Recep İvedik’in her serisinde güncel olaylara değinmeden geçmediğini görüyoruz; çocukların top oynadıkları araziyi AVM’ler- den birine kaptırmamak için yarışması, korsan filmlere gönderilen mesajlar ve günümüz “plaza insanına” yapı- lan eleştirelere kadar birçok eleştiri de bulunuyor Recep İvedik serisi.

Geleneksel ve modern toplumlar arasına sıkışan insanla- rın sorununu da gözler önüne seriyor film “Bir iş, Bir eş ve Saygınlık...”

Toplum içinde kaybolan birey zamanla kendini başka özellikleriyle ortaya çıkarmaya çalışır, kimi insanlar bunu tıpkı Recep İvedik gibi fiziksel üstünlüğünü ortaya koyarak yapar, kimi insanlar hayata dair başarılarını göstererek... Gerçek şu ki, aslında her insanın içinde bir parça da olsa Recep İvedik’in başka bir özelliği olduğu- dur. Recep İvedik adete içimizdeki kaba, aşağılayıcı ve basit espirilere dahi kahkaha atan bizlere birer aynadır.

Recep İvedik filmi her ne kadar çokça eleştirilse de devam filmlerinin art ardına geldiği ve gişe rekorları kırdığı kaçınılmaz bir gerçektir.

Vizyona girdikten bir hafta sonra izleyici sayısında rekora koşan İvedik serisi sinema ustalarının eleştirisine maruz kalsa da kamuoyu tarafından beğenilen bir film olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanların günlük hayat- tan sıkıldıklarında ve abartılı bir dünyanın içine girebil- dikleri bir seri olarak karşımıza çıkıyor Recep İvedik.

Önemli olan bu gibi yapıtlardan gençlerin ve özellikle çocukların nasıl etkilendiğini düşünmekten geçiyor.

Eğer ki sinema salonundan çıktıktan sonra herkes Recep İvedik’e dönüşmüyorsa sorun büyük değildir fakat aksi takdirde Recep İvedik karakteri topluma inebiliyorsa üzerine düşünülmesi gereken bir film serisidir Recep İvedik...

Seçil Fişenkçi

(10)

EKONOMİ 10

Yasemin Çiftçi

Güngör Tarım İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş, taahhüt sektöründeki 30 yıllık tecrübesini kullanarak 2008 yılında Malatya 2. Organize Sanayi Bölgesi’nde kurmuş olduğu modern entegre tesis ile gıda sektörüne adımını attı. Gıda sektöründe faaliyet alanları kayısı, kayısı çekirdeği, kuru incir, kuru üzüm ve kuru gıda olan Güngör A.Ş, 8 bin 500 m2 kapalı işleme, üretim ve paket- leme, 500 m2 kurutma için kapalı sera ve 51 bin m2 açık alana sahip kuru ve yaş kayısı işleme tesisi ile dünyadaki birçok ülkeye Malatya kayısısını ihraç ediyor.

Şirket hedeflerinde ise öncelikli olarak kaliteden ödün vermeden sonsuz müşteri memnuniyeti sağlamak ve güncel değişimleri takip edip firmaya uygulayarak pazarda hızla büyümek yer alıyor.

GOLDEN BRANCH ve ALTIN DAL markası ile ihracat yapan şirketin gıda

üretimi, %100 hijyenik bir ortamda tamamen ihracata yönelik işleniyor ve paketleniyor. Paketlemeler ise 200 gr, 500 gr ve 1000 gr’lık poşetlerde, 200 gr, 400 gr ve 500 gr’lik köpük tabaklarda, 5 kg’lık üstü dizilmiş karbon ku- tularda, 10 kg ve 12,5 kg’lık karbon kutularda dökme olarak pazara sunulu- yor. Kuru kayısı tedariğinde dünyanın en iyi markası olma vizyonu ve ürünleri müşterilere kaliteden ödün vermeden rekabetçi fiyatlarla sunma misyonu taşıyan Güngör Tarım A.Ş, tarımsal faaliyet olarak 400 bin m2 arazi üzerin- de kayısı yetiştiriciliği yapıyor. Gıda güvenliği ve hijyen kalite politikası ile hareket eden Güngör A.Ş kalite kontrol ekibi, işinde uzman gıda mühendis- leri, biyolog, laborant ve teknikerlerden oluşuyor. Ekip aynı zamanda, müş- terilerden gelen dilek ve şikayetleri değerlendirip, gıda güvenliği ve hijyen konusunda sıfır hatayı hedefliyor.

(Bu haber İnönü Üniversitesi bünyesindeki Ajans İletişim’in reklam uygulamasıdır.)

GOLDEN BRANCH ve ALTIN DAL Markası ile Kalitede Son Nokta

(11)

11 BİZDEN HABERLER

İÜ Vakfı Kreşi, 23 Nisan’a

engelli kardeşleriyle girdi Kuş Gözlem Topluluğu’ndan Kuş Türleri Sergisi

Yeşilyurt MYO’dan

“Evvel Zaman İçinde” Sergisi

Doğan Güney İbrahim Ali Koman

İ

Ü (İnönü Üniversitesi) Vakfı Özel Eği- tim ve Rehabilitasyon Merkezi ve İnö- nü Üniversitesi Çocuk Kreşi’nin birlikte düzenledikleri etkinlikte 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlandı.

Turgut Özal Kongre ve Kültür Merke- zi’nde gerçekleştirilen kutlamaya Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Davut Özbağ, Rektör Danışmanı Doç. Dr. Cafer Mum, TRT Türk Halk Müziği Ses Sanatçı- sı Reşit Muhtar, öğretim elemanları, öğrenciler ile çok sayıda öğrenci ailesi

katıldı. Etkinlik Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından kısa bir konuşma yapan Okul Müdürü Zülal Muhtar Kaleci, katılımcılara Merkez ve Kreş hakkında bilgiler vererek bu anlamlı günde kendilerini yalnız bırakmayan tüm katılımcılara teşekkür etti. Reşit Muhtar Kreş öğrencilerinin eşliğiyle mini bir konser verdi. Ardından kreş öğrencileri tarafından şiir, müzik, dans gösterisi ve çeşitli oyunlar sergilendi. Etkinlik sonun- da Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Davut Öz- bağ, TRT Türk Halk Müziği Ses Sanatçısı Reşit Muhtar’a çiçek takdim etti.

Özge Sever Fahri Karaman

İ

nönü Üniversitesi Yeşilyurt Meslek Yüksekokulu Tekstil Bölümü Giyim Üretim Programı öğrencileri, Malatya Park AVM’de “Evvel Zaman İçinde...”

isimli masal kostümleri sergisi düzenle- di. Serginin açılışına İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemil Çelik, Malatya Girişim Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Kavuk, Yeşilyurt Meslek Yük- sekokulu Müdürü Prof. Dr. Ergun Ekinci ve öğretim elemanları katıldı.

8 aylık süre zarfında 45 öğrencinin hazırladığı 60 kostümden oluşan serginin açılış konuşmasını yapan Rektör Çelik,

“Öğretim üyeleri ve öğrencilerin göz

nuruyla hazırladıkları, özellikle masal kahramanlarını günümüze taşıyan kos- tüm sergisinin açılışında beraberiz. Ülke ve coğrafya olarak sıkıntılı bir dönem- deyken öğretmenlerimizin ve öğrenci- lerimizin, çocuklarımıza çocukluklarını yaşatmak için masal kahramanları ile ilgili bu sergiyi açmalarının bir miktar da olsa katkısı olacağını düşünüyorum.

Başta Okul Müdürü ve Öğretim üyeleri olmak üzere emeği geçen öğrencilerimi- ze, bu sergide giysilerin sunumunu yapan çocuklara sevgilerimi bildirmek istiyo- rum.” şeklinde konuştu.

Sergi, renkli görüntülere sahne olurken Malatyalılar’ın sergiye ilgisi yoğundu.

Masal kahramanları kostümleri, Malatya- Park AVM’de iki gün boyunca sergilendi.

Ali Ekber Çıplak

İ

nönü Üniversitesi Kuş Gözlem Toplu- luğu tarafından çeşitli türde kuş fotoğ- raflarının yer aldığı bir sergi düzenlendi.

İnönü Üniversitesi Merkez Kampüsü Mudanya Meydanı’nda düzenlenen sergi, Malatya’da var olan kuş türleri hakkında bilgilendirerek gençlerde bilinirliğini sağlamak, topluluğun tanınırlığını artır- mak ve öğrencilere topluluk faaliyetlerini duyurmak amacıyla gerçekleştirildi.

Malatya ve çevresindeki önemli kuş gözlem alanlarına yapılan gezilerle, kuş gözlemciliğini ve Malatya’nın önemli

kuş alanlarını tanımak ve tanıtmak, kuş gözlemciliği eğitimi vererek bu uğraşı geliştirmek, kamuoyuna kuş gözlemci- liğin önemini ve ülkemizin kuş zengin- liğini tanıtmak, Türkiye’deki diğer kuş gözlem toplulukları ve kuruluşları ile işbirliği içerisinde etkinlikler yapmak amacıyla kurulan topluluk, çeşitli pro- jelerle etkinliklerini sürdürmeye devam edecek. Topluluk, ilerleyen zamanlarda Türkiye Üreyen Kuş Atlası’nda var olan kuşları gözlemleyerek İnönü Üniversitesi Kuş Gözlem Topluluğu olarak Malatya’yı temsil edecek.

PDR Topluluğu’ndan

“1. PDR Günleri” etkinliği

Müzeyyen Yüceekin Harun Kutlu

İ

nönü Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik (PDR) Topluluğu tara- fından düzenlenen “1.Geleneksel PDR Günleri” etkinliği öğrencilerin yoğun ka- tılımıyla Merkez Amfi Bloğu’nda gerçek- leşti. 4 oturum şeklinde gerçekleşen et- kinliğin ilk gününde “Toplumsal Travma ve Baş Etme Yolları” başlığı ile Psikiyatr Dr. İlker Küçükparlak sunumunu gerçek- leştirdi. Travma konusunda farklı tanım- lara değinen Parlak, “En temel anlamıyla travmayı, bir kontrol kaybı, kişinin ve algılama biçiminin değişmesi olarak ta- nımlayabiliriz. Bağlanma, insanların içsel durumuyla alakalı olup, kendi istemleri doğrultusunda gelişen bir durumdur.

Ancak kişiler, kendilerini yakınlık dere- celerine ve ruh hallerine göre kendilerini bağlanmaya ikna eder.” şeklinde konuştu.

Bağlanma biçimlerini; güvenli bağlanma, kaygılı bağlanma, korkulu bağlanma ve kayıtsız bağlanma olarak ele alan Kü- çükparlak, “Toplumun %60’ı güvenli bağlanma içeriğine sahiptir. Bağlanma çocuklukta nasılsa erişkinlikte de öyle devam eder. Travma, geniş bir zaman- da yaşanır ve etkileri günümüze kadar devam eder. Bunu önlemek içinse önce öyküleme yapmak gerekir. Travmadan kurtulmanın yolu ancak güven bağlarının kurulması ile sağlanır.’’ dedi. Etkinliğin 2. oturumda ise Psikiyatr Dr. Agah Aydın,

“İnsan Nasıl İnsan Olur?” konulu sunu- munu gerçekleştirdi. 1. Geleneksel PDR Günleri etkinliği, 3. gününde İnönü Üni- versitesi Kütüphane Seminer Salonu’nda izlenen ve paranoid şizofreniyi konu alan psikolojik film gösterimiyle devam eder- ken, 4. gününde Prof. Dr. Nilüfer Voltan Acar’ın “Danışma Uygulaması” ile son buldu.

(12)

Neslihan Korkmaz Ali Ekber Çıplak

İ

nönü Üniversitesi Türkçe Toplulu- ğu’nun düzenlemiş olduğu “Türk’e Ad Veren Türkler” konferansı, Ordu Üni- versitesi Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Bölüm Baş- kanı Prof. Dr. İsmail Doğan’ın katılımıy- la gerçekleşti.

Prof. Dr. İsmail Doğan’ın öz geçmişinin anlatılması başlayan konferans, ‘Tür- koloji’ şiirinin okunmasıyla devam etti.

Türk’ün nereden geldiğinden ve Türk’ün ilk atasının kim olduğundan bahseden Doğan, Manas Üniversitesi’nde görev yaparken bu konu üzerinde durduğu pro- jesi hakkında bilgiler verdi. Bu projede Türk adlarının nereden geçtiğinin, Türk

Nezahat Erişmiş Harun Kutlu

İ

nönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ta- rafından düzenlenen İlim Yayma Cemi- yeti Malatya Şubesi, Ensar Vakfı Malatya Şubesi ve İlahiyat Derneği tarafından desteklenen “Üniversite Öğrencileri Arası Ödüllü Bilgi Yarışması”nın final programı Hoca Ahmet Yesevi Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Programa Rektör Vekili Prof. Dr. Davut Özbağ, Rektör Da- nışmanı Doç. Dr. Cafer Mum, Malatya İl Müftüsü Ümit Çimen, Yeşilyurt Belediye Başkanı Hacı Uğur Polat, öğretim ele- manları ve öğrenciler katıldı. Programın Sevil Adıgüzelman

Ali Ekber Çıplak

İ

nönü Üniversitesi Maliye Topluluğu tarafından düzenlenen “Geleceğimi Güvenle Planlıyorum” adlı konferans, Pamukkale Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.

Dr. Kamil Orhan’ın katılımı ile Hoca Ahmet Yesevi Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Konferansa Malatya Sosyal Güvenlik Kurumu İl Müdürü Yardımcısı Bekir Polat, Proje Ulaşım Uzmanı ve Rehberlik Sorumlusu Hayriye Ataş katı- lırken İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğrencileri konferansa yoğun yoğun ilgi gösterdi. Doç. Dr. Kamil Orhan, konuş- masında gençlerin gelecekleri ile ilgili kaygılarından, meslekler hakkındaki bilgileri entegre edemediğinden bahse- derken gençlerin plan yapamama neden- lerine değindi.

Orhan, “Hayatta kendinizi bir üst basa- mağa taşımak isteyeceksiniz. Günümüz nesli 5-6 kez iş değişebiliyor. Bir yerde mutlu değilseniz oradan ayrılacaksınız.

Mevcut işler yok olacak ve farklı işler ortaya çıkacak, bu yüzden her şeye hazır- lıklı olmanız gerekir. Kendinize yetenek katın, katmak zorundasınız. Hayata karşı cesur, kararlı, hazırlıklı olun. Ne yapacağınızı bilirseniz istifa durumunda

BİZDEN HABERLER 12

MALİYE TOPLULUĞU’NDAN KARİYER SÖYLEŞİSİ

Prof. Dr. Doğan: “Irkları Ayırt

Eden, Kültür ve Kan Bağıdır” İlahıyatçı Gençler, Kutlu Doğum Yarışması’nda Ödüllerini Aldı

beklemeden ilk 5 saniyede kararınızı ve- rirsiniz. Mezun olmak, bir kuyunun içine serbest düşmek gibi bir şeydir.” şeklinde konuştu. Nereye gidileceği bilinmiyorsa hangi yöne gidildiğinin bir önemi olma- dığını belirten Orhan, insanların her şeye vakit ayırdığını ancak geleceklerine vakit ayırmadıklarını belirtti.

Kayıtsız İşçi Çalıştırmak Hırsızlıktır Doç. Dr. Kamil Orhan mutlu olmak için yapılması gerekenleri ise;

“Mesleğinize yönelik emek sarf eder- seniz sonuç elde edebilirsiniz. Umutsuz insan, mutsuz insandır. Mutlu olmak için kararlı olmanız gerekir. Hayal ettiği şeyleri yaşayan insan, mutludur. Herkesin idealar dünyasının olması gerekir. İdeali- niz yoksa mutlu değilsinizdir. Şu anınıza şükür etmek için şu anın farkında olmak gerekir.” sözleriyle belirtti. Daha sonra iş hayatına değinen Doç. Dr. Orhan, iş hayatınıza adım attığınız andan itibaren sigorta işlemlerinizi yapın. Bu kanunen de önemlidir. Sosyal güvenlik kurumla- rındaki kayıt dışı çalışmalar artık kontrol altına alınmaktadır. Kimse sizi kayıtsız çalıştırmamalıdır, bu bir hırsızlıktır. Artık ne günümüz nesli kayıtsız çalışır ne de kimseyi çalıştırır.” diyerek sözlerine son verdi.

adlarının hangi anlamlarda kullanıldığı- nın, Türk tipinin nasıl tarif edildiğinin ve nasıl bir yapıya sahip olduğunun anlatıl- dığını söyledi.

Moğolların sarı ırk bizim ise beyaz ırk olduğumuzu söyleyen Doğan, “Bunlar az çok belirleyici unsurlar olabilir. Irkları ayırt eden kültür ve kan bağıdır” dedi.

Türk dillerinden ve adını bilmedikleri bir dili konu alan İsmail Doğan, bu dilin sa- hibinin Orta Asya’da yaşamış bir kavmin olabileceğini söyledi. Doğan aynı zaman- da Özbekistan Türkleri ile ilgili de bilgi vererek onların konuşmalarını dinletti.

Konferans, Türkçe Eğitimi Bölüm Başka- nı Prof. Dr. Hasan Kavruk’un Prof. Dr.

İsmail Doğan’a plaket takdimi ile son buldu.

açılış konuşmasını yapan İlahiyat Fakül- tesi Dekanı Prof. Dr. Fikret Karaman, si- yer, ibadet, hadis alanlarında düzenlenen yarışmayla ilgili bilgiler verdi. Karaman, başarılı ve faydalı olduğunu düşündükleri yarışmaya katılan öğrencilere başarılar dileyerek katkısı olan herkese teşekkür dileklerini sundu.

Yarışmaya toplamda 3 bilim dalında 611 öğrenci müracaat etmiş olup yazılı sınav sonucu 3’ü yedek olmak üzere toplamda 30 öğrenci finale kaldı. Yarışmada derece yapan öğrencilerden birincilere tam, ikin- cilere yarım, üçüncülere ise çeyrek altın hediye edildi.

(13)

Yasemin Çiftçi

G

enel seçimin tamamlanıp hükümetin kurulmasıyla meclisin ve kamu- oyunun önündeki en önemli gündem maddelerinden biri olan Ar-Ge Reform Paketi üzerine Bilim Sanayi ve Teknoloji Malatya il Müdürü Akif Gülaçtı ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Ar-Ge Reform Paketi bize ne getiriyor, Ar-Ge merkezi nedir, Ar-Ge merkezleri hangi desteklerden yararlanabiliyor gibi paket hakkında merak edilen soruları yanıtlayan Gülaçtı, paketin ihracat odaklı büyümeyi ve teknolojik ürünlerin üreti- mini hedeflediğini vurguladı. Akif Gü- laçtı, Ar-Ge merkezlerini; Türkiye’de bu- lunan sermaye şirketlerini, organizasyon yapısı içinde ayrı bir birim olarak örgüt- lenmiş, yurt içinde Ar-Ge yapan ve tam zaman eş değer Ar-Ge personeli istihdam eden, yeterli Ar-Ge birikimi ve yeteneği olan, aynı bina içinde yer alan birimler şeklinde tanımladı. AR-Ge Merkezle-

13 BİZDEN HABERLER

AR-GE REFORMUNUN BİLİNMEYENLERİ

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI’NDA GÖNÜLLÜLÜK KONUŞULDU

Neslihan Korkmaz İbrahim Ali Koman

M

alatya Kent Konseyi tarafından Sivil Toplum Örgütleri’nin kapasi- telerini geliştirmek amacıyla “Sivil Top- lumu Anlamak” ana başlığında düzenle- nen programlar dizisinde “Sivil Toplum Kuruluşları’nda Gönüllülük ve İletişim”

konulu konferans, İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd.

Doç. Dr. Mehmet Emin Babacan’ın sunu- muyla gerçekleşti.

Malatya Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferansa Kent Konseyi Genel Sekreteri Abdullah Pektaş, İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Babacan, Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyeleri, kamu kurum ve kuruluş temsilci- leri, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, mahalle muhtarları ve üniversite öğrenci- leri katıldı.

Konferansın açılış konuşmasını yapan Kent Konseyi Genel Sekreteri Abdul- lah Pektaş, “Şehirleşme, sanayileşme, kalite, tüketim, moda, iş ve istihdam gibi

kavramların içi dolarken, ete kemiğe bü- rünürken, komşuluk, akrabalık, gelenek, himaye, gönüllük gibi kavramlarımız gittikçe zayıflamıştır. Kaybolan sivil anlayışımızın ve daralan sivil alanımızın genişlemesini temenni ediyoruz.” dedi.

Sivil toplum ve gönüllülük hakkında bilgi aktaran Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Babacan, “Sivil toplum kuruluşları, toplumun bağlarını güçlendiren toplumun nefes borularıdır. İnsan, insanın kurdu değil, yurdudur. Hepimiz iyiliğin bir parçasıyız. Sivil toplum kuruluşlarının en önemli amacı, isteklerimizi ve talep- lerimizi yüksek sesle duyurmasıdır. Bir gönüllünün taşıması gereken en önemli ilke, samimiyetle gönüllüğü elden bırak- maması meselesidir. Kötüler ve zalimler asla bizim öğretmenimiz olamaz. Sivil toplum, bir toplumun fethedilemeyen kalesidir. Asla o kaleyi terk etmeyelim.”

ifadelerini kullandı.

Konferans, Kent Konseyi Yürütme Kuru- lu Üyesi ve Cem Vakfı Başkanı Eşref Do- ğan’ın Yrd. Doç. Dr. M. Emin Babacan’a plaket takdimiyle son buldu.

ri’nin vergi indirimi, gelir vergisi stopajı, sigorta primi ve damga vergisi istisnası desteklerinden yararlanabildiğini belirten Gülaçtı, “Ar-Ge Merkezi açmak isteyen firmalar Bilim Sanayi ve Teknoloji Ba- kanlığı’na başvururlar. Başvurular, ilgili alanda çalışan akademisyenlerinde bulun- duğu, Bakanlığın koordinasyonluğunda oluşturulan heyet tarafından değerlendi- rilir. Uygun görülmesi halinde faaliyet belgesi alarak desteklerden yararlanmaya başlar” şeklinde konuştu. Malatya’da bir adet Ar-Ge Merkezi olduğunu söyleyen Gülaçtı, Reform Paketi’nin getirdiği yeni müessesenin tasarım merkezleri olduğunu, paket ile Ar-Ge merkezlerinin yanı sıra tasarım merkezlerinin de Ar-Ge Merkezi gibi destekleneceklerini vurgu- ladı. Siparişe dayalı Ar-Ge ve tasarıma destek uygulaması hakkında da bilgiler veren Akif Gülaçtı, “Değişiklik ile söz- leşme çerçevesinde siparişe dayalı olarak yürütülen Ar-Ge ve tasarım faaliyetleri, teşvik kapsamına alındı. Burada destek

uygulaması kardeş payı diyebileceğimiz bir şekilde formüle edildi. Bu faaliyetlere ilişkin gerçekleşen harcamaların sadece yüzde ellisi Ar-Ge ve tasarım merkezleri tarafından, kalan yüzde ellisi ile siparişi veren gelir ve kurumlar vergisi mükel- lifleri tarafından indirime konu edilecek.

Böylece Ar-Ge veya tasarım harcaması- nın tamamı, Ar-Ge veya tasarım merkezi tarafından indirilebilecek. Bu durum, Ar-Ge yapma imkânı kısıtlı olan küçük ve orta boy işletmelerin (KOBİ), Ar-Ge ve tasarım ihtiyaçlarını sipariş yoluyla karşılamalarına imkân veren önemli bir yeniliktir” dedi.

Yeni Düzenleme İle Temel Bilimler Mezunları Da Teşvik

Kapsamına Alındı

Getirilen yeni düzenleme ile ilgili bilgiler aktaran Akif Gülaçtı, “Temel Bilimler alanından en az lisans derecesine sahip Ar-Ge personelinin, ödedikleri o yıl

için uygulanan asgari ücretin aylık brüt tutarı kadarlık kısmı, 2 yıl süreyle Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi- ne konularak ödenekten karşılanacak.

Üniversite son sınıf, yüksek lisans ve son sınıf öğrencilerine yönelik 100 bin TL’lik Teknogirişim Sermaye Desteği, 500 bin TL’ye kadar arttırılarak, mezuniyet son- rası 5 yıl olan başvuru süresi de, 10 yıla çıkarıldı” ifadelerine yer verdi.

Son olarak Reform Paketi’nin Malat- ya’ya olan katkılarını ele alan Gülaçtı,

“Yeni düzenleme ile 8-10 civarında yeni Ar-Ge Merkezi kurulabileceğini bekle- yebiliriz. Gerek tekstil, gerekse makine sektörü Tasarım Merkezleri için uygun sektörler gibi görünüyor. Bunlar için yeni bir hareketlenme olabilir. Bu öngörüleri- mizin gerçekleşmesi sonucunda ilimizde hem katma değeri yüksek ürünler üretile- bilecek, hem de Ar-Ge yapacak nitelikli personel istihdamı için uygun ortam yaratılmış olacaktır” şeklinde konuştu.

(14)

AÇIK HAVADA FESTİVAL KEYFİ 14

Referanslar

Benzer Belgeler

Tüm faaliyetlerinde devlete, müşteriye, ortağa ve çalışanları- na karşı dürüst davranma, gelişen teknolojiyi yakından takip ederek evrensel kalitede mal ve hizmetler sunma,

Rektör Kızılay, İnönü Üniversitesinin güçlü bir beşeri sermaye ve fiziki potan- siyeli sahip olduğunu kaydederek, “Fiziki altyapısını büyük ölçüde tamamlayan

Turgut Özal Tıp Merkezi’nde gerçekleştirilen organ nakil- lerinden karaciğer naklinin ilk sırada yer aldığını dile get- iren Rektör Çelik, “Karaciğer nakli

Ahmet Kızılay da yabancı uyruklu öğrencilerin Hem Türkiye hem Malatya hem de İnönü Üniversitesi için çok önemli olduğunu ifade ederek, “Sizi çok kıymetli,

Dünyanın önde gelen organ na- kil cerrahlarından biri olan ve Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi olarak organ na- kil merkezi başta olmak üzere, birçok

Ulusal ve uluslararası yarışma film gösterimleriyle devam eden festival, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi konferans salonunda İnönü Üniversitesi Gençlik

Güç ise eğitim, bilim, teknoloji, sanayi, tarım, sanat ve spor gibi her alanda çok çalışma, araştırma ve geliştir- meyle ancak elde edilir.” Mezun olan öğrencilerin

Eğitim almak için İNOSAR’a başvuran herkese eğitim verdiklerini dile getiren Yetkiner, bütün eğitimleri- nin sertifikalı olduğunu bu güne kadar çok