• Sonuç bulunamadı

İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2023

Share "İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

inonu.edu.tr/tr/cms/gazeteiletisim Şubat 2016 Yıl: 3 Sayı: 21

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ UYGULAMA GAZETESİ

Hizmet ve kalite standartlarını her geçen gün daha da artıran İnönü Üniversitesi (İ.Ü) İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı, TSE Malatya Belgelendirme Müdürlüğü tarafından verilen TSE-ISO-EN 9001:2008 Kalite

Yönetim Sistemi Belgesini almaya hak kazandı.

İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemil Çelik, Rektör Yardım- cıları Prof. Dr. İsmail Özdemir, Prof. Dr. Davut Özbağ, Rektör Danışmanı Doç. Dr. Cafer Mum, Genel Sekreter Doç. Dr. Kadir Kartalcı, Genel Sekreter Yardımcıları Cevdet Atalan ve Alpaslan Avşar, TSE Belgelendirme Merkez Başkanı Alper Veyisoğlu, TSE Belgelendirme ve Koordinasyon Grup Başkanı Mesut Duru, TSE Malatya Belgelendirme Müdürü Eraslan Yılmaz, İdari ve Mali İşler Daire Başkanı Nurettin Çakmak ve diğer daire başkanları ile idari personelin katıldığı tören, Üniversite’nin Senato Toplantı Sa- lonu’nda düzenlendi.Törende konuşan Rektör Prof. Dr. Cemil Çe- lik, “Kalite Yönetim Sistemi Belgesi’ni almak, kurumların hizmet adına yaptığı işlerin düzenli ve kaliteli olduğunun bir göstergesidir.

İşleyişindeki başarının bir kanıtı olan TSE-ISO-EN 9001:2008 Kalite Yönetim Belgesi’ni alan İdari ve Mali İşler Daire Başkan- lığı’nı ve bu konuda yardımcı olan TSE Belgelendirme Merke- zi’ni kutluyorum” dedi. Nurettin Çakmak ise konuşmasında, “Bu belgeyi almanın büyük mutluluğunu yaşarken, bizi teşvik eden ve her türlü desteği veren Sayın Rektörümüz Prof.Dr. Cemil Çelik başta olmak üzere Üniversitemiz’in tüm üst yöneticilerine, beraber çalıştığımız mesai arkadaşlarıma, yanımızda olan diğer birim yö- neticilerine teşekkür ediyorum” dedi.TSE Belgelendirme Merkez Başkanı Alper Veyisoğlu, TSE-ISO-EN 9001:2008 Kalite Yöne- tim Sistemi Belgesini, Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik ve İdari ve Mali İşler Daire Başkanı Nurettin Çakmak’a teslim etti.

ICCI ENERJİ ÖDÜLLERİ KÜLTÜR-SANAT BİLGELER YOLU

RÖPORTAJ DOSYA HABER

S.12 S.10 S.09

S.06 S.02

Türk Şiir Dünyasın’da kendine

“farklı” ama önemli bir yer edinen, kullandığı üslubu ve oynadığı kelime oyunlarıyla dikkatleri üzerine çeken şair Cemal Süreya, eserleriyle, hayatıyla, yaşama bakışıyla bu sayımızda sizlerle buluşuyor.

14 Şubat Sevgililer Günü, her geçen yıl toplumsal bir fenomene dönüşen özelliği ile özellikle gençle- rin ilgi odağı olmaya devam ediyor. Bu sayımızda üniversiteli gençlere 14 Şubat’ı sorduk.

70 yıl sonra popüleritesini arttıran, Raif Efendi ve Maria Puder’in aşkını anlatan, Sebahattin Ali’nin

“Kürk Mantolu Maddonna” sı, yürek burkan sözleri ve sürekliyici diliyle bu sayımızda sizlerle.

Enerji’nin Oscarları olarak bilinen “ICCI 2015 Enerji Ödülleri” güneş enerjisi alanındaki ödül, 5.3 MW kapasiteli Güneş Enerji Santrali çalışmasından dolayı İnönü Üniversitesi’ne verildi.

Gazeteci-Anchorman Mehmet Derindağ ile gerçekleştir- diğimiz röportajda Derindağ, medya sektörüne yönelik önemli ipuçları verirken öğrenciler için kariyer adım- ları, hitabet ve etkili iletişim konularına değindi.

İ.Ü’YE KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ BELGESİ

(2)

ve herkes mutluluğu isterken mutsuzluğa da razı olan edebi- yatımızın usta şairidir. Şiirle- rini okuyanlar âşık değilse âşık olma isteği içine girerken âşık olanlar ise, aşklarının hüzünlü tarafını fark eder.

‘Cemal Süreya Şiirleri’ de- nilince akıllara gelen ortak kanı, kelimelerin kaleminin ucundan büyük bir ahenkle döküldüğüdür. Hayattan çok edebiyata âşık bir adamdır ki O, Chevrolet marka arabasını bile, bir kapatılıp bir açılan Pa- pirus dergisini çıkartmak için satmıştır.

Düz yazılarında dahi söz öbeklerini ince bir zeka ürünü olarak kullanması, aslında şiirden hiç kopamadığının bir göstergesi olurken kitabındaki insan betimlemelerini adeta bir portre çizer gibi önemli tasvir- lerle anlatmıştır. İmgeleri kul- lanma tarzından mıdır bilinmez ama Cemal Süreya eserleri, her duygunun karşılığını verir oku- runa. Hüzünlü okunduğunda yalnızlığa çare olurken mut- luyken okunduğunda özlenen bir dost gibi kucak açar okuru- na. İlk şiirlerinden son şiirlerine kadar kullandığı üslubunu hiç değiştirmemiş, “aşk-ayrılık- özlem” üçlemesini bir arada tutmuştur. Yüreğinde hep eksik kalmış bir parçası bulunan şair, şiirleriyle bu parçayı tamamla- maya çalışmıştır.

Sarkastizmi (ironik-alaycı) şiir dünyasına öyle dengeli katmıştır ki, yaşamak için şiir- lerini dizmemiştir sıra sıra, şiir yazmak için yaşamıştır adeta.

Yazılarında duyguları aktarma- ya çalışmamış, hissettiklerini hissettirmeye çabalamıştır.

Cemal Süreya kelimeleri, sıla dostluğu gibidir; kimsenin yazamayacağı ama her başı sıkışanın imdadına yetişen bir sıla dostluğu gibi.

Batı edebiyatını da Doğu edebi- yatını da sentezlemiştir Şair Süreya koşuklarında.

Aşk, sevda, özlem demişken ölüm gibi bir konuyu da atla- mayan şair “ölüm” kavramının tasvirini de diğer tasvirleri gibi gayet yerinde ayarlamaktadır.

Ölüm geliyor aklıma bird- en ölüm

Bir ağacın gövdeine sarılıyorum

tanbul’u hiç atlamamıştır.

Vapurdaydık vapur kıyıdan gidiyordu

Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu

Özgün şiir anlayışla kendini ikinci yeni akımının içinde bile farklı bir konumlayan Süreya, şiirlerindeki serbestliği ve okurlarının hayatına ade- ta el uzatan tavrıyla yürekle- rimize dokunmaktadır. Ce- mal Süreya’nın İkinci Yeni Akımı’nda yoldaşları olan; Ece Ayhan İlhan Berk, Ülkü Tamer, Edip Cansever, Turgut Uyar, Sezai Karakoç’un eserlerinden farklı olarak ‘kadın’ imgesine daha çok yer vermesi ve ke- limelerle fazlasıyla oynamasın- dandır ki, Üvercinka şiir kitabı İkinci Yeni Akımı’nın adeta mührü olmuştur.

Cemal Süreya’nın kasvetli dün- yamıza kattığı yeni soluk şiir- leriyle kelimelere hükmedişini görürüz.

Kes yüreğine giden bileti

“Can” kenarı olsun

Hisleri, dizelere ve ölçülere sığdıramayacak kadar büyük uzaklaştırmış ve edebiyatın

‘karşı abisi’ olarak tanıtmıştır.

Şiirlerinde basmakalıp yapılardan uzaklaşan şair Seber, çocukluğunda şimdi ol- duğu gibi ellerine her an kitap geçmediğinden her bulduğunu okuduğunu hatta yolda bulduğu gazete sayfalarını bile okudu- ğunu dile getirmektedir bir röportajında. İşte böyle bir zamanda -çocukluk dönemi- nin huzursuzluğunda- Dos- toyevski’yle tanışmış ve içinde yaşadığı ve bir türlü anlatama- dığı hüznü, kelimelere dökmeye karar vermiştir. İçine kapanık bir yapısı olsa bile şiirlerinde kullandığı alaycı üslubu ile aslında hayata verdiği değerin başka bir açısı görülmektedir. O en güzel manzaraları, en güzel aşkları kelimeleriyle izletmiştir okurlarına. Şiirlerin serbestlik kazanmasını sağlayan Cemal Süreya, şiirde imge kullanımını çok iyi gerçekleştirmiştir.

Hüzün, sabır, aşk...

Her şiirinde duyguların saflığıy- la karşımıza çıkan şair, duy- gularımızın sesi olmuş; beyaz rengi ve güvercini şiirlerinin baş tacı yapmış, bu sırada İs- Seçil Fişenkçi

Cemalletin Seber adıyla 1931 tarihinde doğan yazar/şair daha sonraları Cemal Süreya Seber ismini kullanarak sevenleriyle buluşmuştur. O yılda doğan birçok kişi gibi onun da doğum günü belli değildir. Çok küçük yaşta kaybettiği annesinin edebiyata atılmasındaki önem- li nedenlerden biri olduğunu sık sık dile getiren Seber, özel- likle şiirlerinde kullandığı aşk dolu dizeleri ve kadınlara olan sevgisiyle karşımıza çıkmıştır.

Aradığı anne şevkatini eşle- rinde aramış, aşkları, edebiya- ta bağlılığı, Papirüs dergisinin onun için olan önemi, üver- cinkası, imzası ve daha birçok özelliği ile edebiyat dünyasının bambaşka bir ismi olmuştur Cemal Süreya...

Seni Seviyorum

Cümlesinin Sen’i Öldü..

Cümle’mizin Başı Sağ olsun...

Aşkının mı yoksa öfkesinin mi yansıması mıdır sözcükleri...

Belki de küçük yaşta kaybettiği annesine olan hasretidir yazdığı duygu dolu dizeleri.

02

DOSYA HABER

EDEBİYATIN UÇARI ABİSİ: CEMAL SÜREYA SEBER

Bir iddia uğruna ismindeki

“y” harfinden vazgeçen, Türk Edebiyatı’nda “İkinci Yeni Akımı”nın temsilcilerinden biri olan Cemal Süreya, sevda yüklü her kelimesiyle okuyan- larını mest etmiş, şiirle ilgisi olmayanlar da bile şiir merakı uyandırmıştır. Kelimeler üze- rinde ince oyunlar oynayan usta ozan, şiirleriyle kalplerim- izi ısıtmış ve Türkiye’de şiirin mihenk taşı olmuştur.

Şiirleri, denemeleri, derle- meleri, mektupları ve diğer birçok eseriyle okuyucularının yüreklerinde ince bir sızı bıra- kan şair, sadece şiirleriyle değil aşklarıyla da hafızalara kazın- mıştır. İmzasıyla bile dikkatleri üzerine çeken Cemal Süreya, aşkla hayata bağlılığıyla da okurlarının yüreğini ısıtmıştır.

İmzasına dik bir açı ile bakıldığında kendi simasının yansımasını çizdiği görülmek- tedir usta şairin.

Yazarlığı süresince sessizlikte hiçbir yazısını ve şiirini yaz- mamış, okulda yazdığı şiirleri sırasında edindiği alışkanlıktan dolayı her daim ses aramıştır etrafında. Kuşkusuz sahip ol- duğu bu özellikler onu edebiyat dünyasının bilindik rollerinden

(3)

03 DOSYA HABER

Yasemin ÇİFTÇİ Canlı Kırmızı ile Canlandık…

Fakültemize bağlı Reklamcılık Topluluğu’nun düzenlemiş olduğu ve üç gün süren “Reklam Günleri” etkinliğine dair izlenimlerimi ve deneyimlerimi paylaşmak istedim bu sayıda.

Dolu dolu geçen bu üç günlük süre zarfında, sektörün deneyimli ve tecrübeli isimleri biz İletişim Fakültesi öğrencileriyle bir araya geldi ve bize bilgi aktarımında bulundu. Etkinliğin ilk gününde

“Kampüste Canlı Kırmızı” adı altında Hürriyet Gaze- tesi Reklam İletişim ve Kırmızı Ödülleri Koordinatörü Gürül Öğüt ile canlandık, kendimize geldik. Deneyimli reklamcı, gerçekleştirdiği söyleşinin ardından bir atölye çalışmasıyla da canımıza can, heyecanımıza heyecan kattı.

İstanbul’da bir reklam ajansı tarafından hazırlanan briefin, atölyede oluşturulan guplara dağıtılmasıyla ilk terimizi dökmeye başladık.

Üniversitemiz’in Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi öğrencileriyle, ki biliyorsunuz sektör olarak iki birbirine ihtiyacı olan yakın grubuz, koordineli olarak çalıştık. Verilen briefleri yerine getirmek için gösterdiğimiz çaba görülmeye değer bir deneyim oldu ve anı olarak akıllarımızda yer etti.

İçimizden bir “kreatif” çıktı…

İçimizdeki kreatifliği dışarı vurup eğitim yılı boyunca öğrendiğimiz ve hala da öğrenmeye devam ettiğimiz teorileri yalnızca bir saatlik bir süre zarfında pratiye dökmek ve kıyasıya mücadele bizi terletti ama bir o kadar da mutlu etti. Etkinlikler,

devamında Murat Öner , Tayfur Sonkaya ve Üniversitemiz Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Grafik Tasarım Bölüm Başkanı Doç. Dr.

Fatih Özdemir ile yine reklam ve reklamcılık üzerine gerçekleşen söyleşiler ve atölyeler ile de bizlere değer katmaya devam etti. Yani tabiri caizse edindiğimiz bilgileri bir güzel hazmettik, cilaladık…

Üç gün süren ve bizim için oldukça verimli geçen bu etkinlik için kendi adıma emeği geçen herkese teşekkürü borç bilirim.

Yaratıcılığınıza yaratıcılık katacak bol reklamlı günler görmeniz dleğiyle…

Gülün tam ortasında ağlıyorum GÜL Her akşam sokak ortasında öldükçe

Önümü arkamı bilmiyorum

Azaldığını duyup duyup karanlıkta

(4)

İnönü Üniversitesi

İletişim Fakültesi Adına Sahibi Dekan

Prof. Dr. Metin IŞIK Genel Yayın Yönetmeni Yrd. Doç. Dr. M. Barış YILMAZ Yayın Danışmanı

Yrd. Doç. Dr. Fatma NİSAN Yazı İşleri Müdürü Öğr. Gör. Yasemin KESKİN YILMAZ

Öğrenci Editörü Yasemin ÇİFTÇİ Muhabirler Elif ERDEN Erkan ÇELİK Fahri KARAMAN Fatma ÖZAL Nazlı GENÇ Nezahat ERİŞMİŞ Pınar KALKANDELEN Seçil FİŞENKÇİ Sevil ADIGÜZELMAN Sibel YAĞCİ

Şehristan SAYIN

İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Uygulama Gazetesidir Zekai MEHDER

Zekiye KURT Foto Muhabirleri Ali Ekber ÇIPLAK Harun KUTLU İbrahim Ali KOMAN Görsel Tasarım ve Uygulama Burak GÖZÜTOK

Hüseyin Can AYDIN Düzelti

Öğr. Gör. Yasemin KESKİN YILMAZ

Basım Tarihi: Şubat 2015 Sayı: 21

Yıl: 3

Yayın Türü: Yerel, süreli

eposta: gazeteiletisim@inonu.edu.tr Adres: İnönü Üniversitesi

İletişim Fakültesi Merkez Kampüsü Merkez / MALATYA.

Tel: +090 422 377 46 90 - 1107 Fax: +090 422 341 01 63 İnönü İletişim Gazetesi

ÖZDEMİR: “FARKI ORTAYA KOYAN ŞEY; YARATICILIK”

04

BİZDEN BİRİ

İ nönü Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Grafik Tasarımı ve Eğitimi Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Fatih Özdemir ile mesl- ek hayatı ve akademik başarıları üzerine gerçekleştirdiğimiz röportajda Özdemir, dijitalleşen dünyada grafik tasarımın geldiği noktaya ilişkin izlenimlerini gazetemizle paylaştı.

Yasemin Çiftçi

İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakült- esi Grafik Tasarımı ve Eğiti- mi Bölümü Öğretim üyesisi- niz. Sizi bu alana yönelten bir neden ya da bir dönüm nok- tası oldu mu, neden grafik tasarım?

Hani hep “Çocukluğumdan beri çiziyordum” falan denir ya. Hep öyle bir şey vardı aslın- da. Ben 6-7 yaşlarındayken, biz o dönem Giresun’daydık.

Çok net hatırlıyorum; o dönem Milliyet Gazetesi’ydi galiba, Red Kit, Tenten gibi ek ola- rak çizgi romanları veriyor- du. Onları alıyordum. Sahile giderek denize girip çıkıyord- um. Onları okuyup, kenarları- na onların aynılarını çiziyor- dum. Aslında yüzme bilmem.

Belki de yüzme bilmememin sebebi aklımın orada olup yüz- meye vakit ayırmamamdı.

Hep çizerdim. O hep vardı.

Beni engelleyen tek şey şuydu:

Anadolu Lisesi öğrencisiydim ve Anadolu Lisesi’nde oku- yor olmamın hem ailem hem çevrem açısından şöyle bir al- gısı vardı. “Anadolu Lisesi’nde okuyorsun. Ya doktor olacaksın ya da mühendis.” Ben de yıl- larca hep güzel sanatlar isti- yorum dedim. Çünkü çiziyor- dum. Sınıf arkadaşlarımdan bile

“Ya boşver çizip napacaksın”

diyen oluyordu.

Yani her şey çizmekle başladı?

Yani, o hep vardı. Hatta ben üniversite sınavına ilk girdiğim zaman hiç soru kitapçığını aç- madan sadece cevap kâğıdını doldurdum ki bir yeri kazana- mayım diye. Çünkü babamla öyle bir mücadelemiz vardı. O iyi bir bölüm istiyordu. Sonuç açıklandığında neden kaza- namadığımı sorduğunda ben de anlattım meseleyi. “Nasıl bili- yorsan öyle yap.” dedi. Ben de özel yetenek sınavına girdim.

Öyle başladı…

Peki bu tercihinizden dolayı hiç pişmanlık duydunuz mu?

Hiç duymadım. Hatta tekrar bir şansım olsa, aynı yollardan bir daha geçerim. O konuda hiç sıkıntı yok.

Grafik tasarım, masaüstü yayıncılık, tipografi, kinetik tipografi, tiyatro afişleri, font gibi birçok farklı alanda iş üretiyorsunuz. Özellikle şu işi yaparken keyif alıyorum de- diğiniz bir alan var mı?

Tabi, birbirlerinden farkı çok.

Keyif almadığım işi yap- mıyorum zaten. Grafik tasarım uzmanlık alanım ve bu alanda akademisyen olduğum için de bu işi zaten yapıyorum ve çok keyifli gidiyor. Onun içerisinde de tipografi, yazı dediğimiz o meseleye ve afişlere çok il- giliyim. Onlardan müthiş keyif alıyorum. Özellikle tiyatro afişlerinden. Onun haricinde bir taraftan sinema benim hobimdi.

Yani hep böyle sevdiğim işler aslında. Çok farklı disiplinler.

Bu ara iç mimari dekorasyon ile uğraşıyorum.

İnönü Üniversitesi Kısa Film Festivali etkinliklerinde de fes- tival yönetmeni, festival idare kurulu üyesi, görsel yönet- men ve ön eleme jürisi olarak görev aldınız. Bu Festival hak- kında geçmişten günümüze bir değerlendirme yapacak olur- sak neler söylemek istersiniz?

2007’ydi galiba, öğretim görevlisi ve o dönemin Si- nema Topluluğu akademik danışmanı Kadir Beycioğlu ile Mühendislik Fakültesi’nden Murat Erdemoğlu vardı. “Sine- ma Topluluğu ile birlikte Kısa

Film Festivali yapacağız, yapar mıyız?” dediler. Yapalım de- dik. İlkini yaptık, ön elemesinin jüri üyeliğini de biz yaptık.

Ben afişini, kataloğunu hazır- ladım ve görsel yönetmenliğini yaptım. Kadir Hoca da Al- tın Koza Film Festivali’nden tanıdığı jüri üyelerini çağırdı.

Çok amatör bir ruhla öğrenci etkinliği olarak başladık. En temel noktamız oydu. Bu bir öğrenci etkinliği ve her şey- ini öğrenciler yapacak. Biz bu işi hep öğrenciler üzerinden yaptık. Ben ilk afişi tasarladım.

Ardından afişi iptal ettim. Daha az iddialı bir afiş tasarladım.

Afişimiz çok iddialıydı. Festi- val büyüdükçe, iddiasının da afişinin de büyümesi gereki- yor. Öyle büyüye büyüye gel- di. Bir süre sonra Kadir Hoca gidince topluluğun akademik danışmanlığını ben aldım. Fes- tivalleri birlikte yürüttük. Fes- tival yönetmenliği ve ön eleme jüri üyeliği yaptım. Yani festi- valin her şeyiyle içindeydim.

Ama belli bir süre sonunda şunu fark ettim. Ben sinemay- la amatör olarak ilgilenen bir sinemaseverim. Benim yapa- bileceğim festival ancak bu kadar olur. Ama bu festivalin büyümesi gerekiyor. O yüzden bir şeyden fedakarlık etmem gerekiyordu. İletişim Fakül- tesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim üyesi Yrd.

Doç. Dr. Mevlüt Akyol ile konuştuk. Dedim ki bir İletişim Fakültesi var ve bu sizin işiniz.

Ufak ufak alın bu işi. Bu sene festival jüri üyeliği de yapma- yacağım. Yavaş yavaş zaten festival rayına girdi. Bu sene 9.’su yapılıyor. Bunun keyfi de yeter. Artık sadece salonda gidip sadece keyifle film izleye- ceğim. Sunabileceğim katkıyı sunduğumu düşünüyorum.

Bildiğiniz gibi üniversite- mizde “Reklam Günleri” et- kinliği kapsamında reklamda yaratıcılık üzerine söyleşi ve atölye çalışması gerçekleş- ti. Sizin bu etkinliğin düzen- lenmesinde ya da hazırlık

Bir şey yapıyorken

ondan keyif alıyorsan, ne yaptığının çok

önemi yok

(5)

BİZDEN BİRİ

05

aşamasında ne gibi kat- kılarınız oldu?

Bu etkinlik kapsamında “yeni bir marka yaratmak” üzerine benim de bir atölye çalışmam var. Fikir atölyesi gibi bir şey bu, bir de uygulama kısmı var.

O anlamda atölye olarak katkı sağlıyorum. Onun haricinde de atölyede İletişim ve Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakülte- si öğrencileri ortak grup ku- rup birlikte iş ürettiler. Bu an- lamda etkinliğe öğrencilerle desteğimiz oldu.

Özellikle atölye çalışmaların- da İletişim Fakültesi öğren- cileriyle fakülteniz öğrencileri koordineli çalışmalar yürüttü.

Bu iki fakültenin birbiriyle olan ilişkisi desek neler söy- lersiniz?

Önceden Grafik Tasarım ve İletişim Fakülteleri ortada yokken afiş ressamlığı diye bir meslek vardı. İhtiyacı karşılayan ressamlar vardı.

Ressamlar afişleri illüst- rasyon şeklinde resimliyorlardı.

Reklam meseleleri artınca ihti- yacı karşılayabilmesi açısından bu sefer grafik tasarım diye bir meslek ortaya çıktı. Önceden grafik tasarımcılar her şeyi kendileri yapıyorlardı. Mesela İletişim Fakültelerinin şu anda yaptıkları pazarlama strateji- leri vs hepsini onlar yapıyordu.

Sektör, artık o kadar büyüdü ve profesyonelleşti ki İletişim Fakültelerine ihtiyaç doğdu ve onlar ortaya çıktı. Siz işin öncesini her şeyiyle planlıyor- sunuz, her şeyi hazır hale getiri- yorsunuz ve grafik tasarımcıya diyorsunuz ki, doneler bunlar.

Pazar araştırmasını yaptık, hedef kitleyi ve pazarlama stratejilerini belirledik, al sana malzeme. Bize bununla ilgili bir basın ilanı hazırla. Grafik tasarımcı da o doneleri doğru bir şekilde kullanarak müşte- rinin ihtiyacı doğrultusunda bir grafik tasarlıyor. Artık böyle bir iş birliği içerisindeyiz.

Hocam biraz da geçmişe gide- lim. 2009 yılında Geleneksel Türk Sanatları Etkinlikleri Projesi: Şenlik – Panel – Ser- gi isimli bir çalışmanız var. Bu

çalışma ile ilgili kısaca bilgi alabilir miyiz?

Ben aslında o projeye sonradan dahil oldum. Çünkü gelenek- sel el sanatları benim alanım değil. Geleneksel el sanatların- da hat var, tezhip var, kaligrafi var. Bizim tipografi ile çok alakalı durumlar. O anlam- da projeye dahil olmak beni heyecanlandırdı. BAP destekli bir projeydi zaten. Bahar şen- liklerinde, bütün öğrencilerin aktif olarak orada olduğu bir ortamda bütün bu geleneksel el sanatlarının grafik tasarımla olan bağını görmelerini sağla- yacak bir proje olduğu için katkı sağlamak istedim ve son- radan dahil oldum.

Bu bağlamda yeni projeler olacak mı, geleceğe yönelik plan ve projeleriniz var mı?

Son bir senedir bölümümüzü taşıma işiyle ilgilenince pro- jelere vakit ayıramadık. Artık bundan sonra projelere baka- cağız ama bölüme dair şöyle bir projem var. Artık ismine ka- riyer günleri mi deriz, ne deriz bilmiyorum ama İnönü Üniver- sitesi’nden mezun olmuş ve şu an da sektörde çok iyi yerlerde olan bir sürü arkadaşım var. O insanları tek tek buraya getirip öğrencilerle buluşturup öğren- cilerin geleceklerini biraz gör- melerini istiyorum. Malatya’da Güzel Sanatlar okuyoruz, ne olacak, iş bulabilecek miyiz?

diye bir algı var. Nasıl iş bu- lunuyor, ne kadar para ka- zanılıyor ya da sektörde neler oluyor bunu görmeleri adına, yaşamış, deneyimlemiş insan- ların bunu anlatması için böyle bir proje var kafamda. Hatta arkadaşlarımla görüştüm hepsi tamam dediler. Bir de atölye yapacaklar tabi buraya gel- dikleri zaman.

Akademik anlamda

başarılarınız dışında sosyal etkinliklerde de aktif katılım sağlayan bir hocasınız. Nor- veç ve Yunanistan olmak üzere iki farklı ülkede ve ülkemizde çeşitli çalıştaylarınız mevcut.

Bu sosyal faaliyetlerin size ve bu etkinliğe katılan kişi- lere ne gibi katkısı olduğunu düşünüyorsunuz?

Umarım onlara bir katkısı ol- muştur. Ondan çok emin deği- lim. Onun dönütünü bilmi-

yorum ama bana müthiş kat- kıları oldu. Sosyallik meselesi biraz yaptığım işle alakalı aslın- da. Yunanistan’daki çalıştay sanat sempozyumuydu. Orada gece gündüz tüm dünyadan ge- len sanatçılarla resim yaptık.

Sonra yaptığımız resimleri oraya bıraktık. Tüm dünyadan gelen sanatçıların anında üret- tiklerini görüyorsunuz, sohbet ediyorsunuz, Yunanistan’da neler oluyor görüyorsunuz. Bi- rinci ağızdan dünyadaki olayları dinliyorsunuz. İnsana çok şey katıyor. Norveç’teki de farklı ülkelerden lise çağında çocuk- ları topluyorlar. Onlara belirli bir konuda belirli bir alanda iki haftalık bir eğitim verili- yor. -Benden eğitmen olarak gitmemi istediler. 25 öğrenciye temel fotoğraf ve sinema eğiti- mi verdik. Bir haftanın sonun- da öğrencilerden hem fotoğraf çekimi hem de bir senaryo yazıp bir kısa filmini çekmele- rini istedik. Sonunda bir fotoğraf sergisi açtık ve çektikleri kısa filmleri gösterdik. İnanılmaz bir deneyimdi. Burada 4 yıl- da verdiğiniz eğitimi orada bir haftada vermek zorundasınız.

Çocuklara kurgudan monta- ja kadar çoğu süreci öğrettik, öyle bir süreçti. Çocuklar alma- ya çok açıklardı. Sabah 9’dan gece 1’lere kadar çalışıyorduk kimse de yoruldum demiyordu.

Öyle çocuklarla tanıştık ki, öyle ufuk açtılar ki… Çok da güzel dört tane kısa film çıktı. Hem projeyi yapan ekiple hem de çocuklarla hiçbir kopukluk ol- madı, iletişimimiz hala devam ediyor.

Sizce herkes grafiker olabi- lir mi, bu alan için yetenek mi önemli, yoksa sadece eğitimini almak mı? Bu alanı seçmek isteyen öğrencilere ne gibi tav- siyelerde bulunursunuz?

Tabiî ki herkes grafik tasarımcı olur. Teknik koşulları olan bir alan. Kompozisyon bilirseniz, briefi doğru okursanız, biraz da dünyaya karşı gözünüz açıksa, almaya meyilliyseniz yapıl- mayacak bir şey değil. Topu topu 3 tane program kullanmayı öğreneceksiniz. Biraz da en- tellektüel birikim olacak. İmge kurmayı bileceksiniz, nesne- ler arasında bağ kuracaksınız.

Biraz teknik bir mesele, evet çalışarak olur. Ama çalışarak olmayacak bir şey var. O da iyi grafik tasarımcı ile vasat grafik

tasarımcı arasındaki farkı or- taya koyuyor. O da yaratıcılık dediğimiz mesele. Picasso dev- let memuru da olsaydı Picasso olacaktı zaten. Çünkü o adam o ruhla doğmuştu. Picasso gibi deha bir insan bile bir iş için bir aylık bir çalışma sürecin- den geçmişse, bizim daha çok çalışmamız gerekiyor ki bir şeyler yapabilelim. Çalışmak ön koşul.

Doğu Anadolu Bölgesi’nde okuyor olmanın öğrenciler için bir dezavantaj olduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa olay tamamen öğrencide mi bitiyor?

Önceden “Doğudayız, hiçbir şeye ulaşamıyoruz.” düşün- cesi vardı. Sektöre dair bütün profesyonel reklam ajansları İstanbul’da. İş orada dönüyor.

Önceden böyle bir açmazımız vardı ama artık öyle bir şeyimiz yok. Ben buradan bir buçuk saatte İstanbul’a gidiyorum.

Ulaşımda sıkıntı yok. Malat- ya’da olmak hiçbir şeye engel değil. Onun dışında kıymetini bilmiyoruz ama internet gibi nefis bir şey var ayağımızın altında. İstediğin her yere ve her şeye ulaşabiliyorsun. Artık freelance (serbest meslek) diye bir kavram var. Bu anlamda doğuda olmanın artık hiçbir

dezavantajı yok. Aksine avan- tajı var. Çünkü İstanbul’da çalışan kişiler tamamen sektöre ve trafiğe boğulmuş durumda.

Onlar hiçbir şeyi göremiyorlar artık. Biz o kadar açığız ki o konuda, kafamız o kadar rahat ki. Ben burada besleniyorum, orada iş üretiyorum. Onlar ora- da beslenip, orada iş üretmek zorunda. Bir avantajımız da şu;

bizim burada kafalarımız bi- raz daha temiz aslında. Bizim öğrenciler oradaki öğrencilere göre çok daha farklı ve yaratıcı fikirlerle ön plana çıkabiliyor.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı hocam?

Mercan Dede’yi bilir misi- niz bilmem. Kanada’da akad- emisyenlik ve müzisyenlik yapıyor. Türk asıllıdır. Bahar Şenlikleri’nde bizim üniversi- teye geldi. Söyleşi yaptık. Ho- calardan biri Mercan Dede’ye

“Çok başarılı bir insansınız gençlere bir mesajınız var mı?

diye sordu. O da dedi ki, “Be- nim onlara değil de size bir me- sajım var. Biraz rahat bırakın onları, peşlerinden bu kadar koşmayın. Onların kafaları çok açık, çok akıllı insanlar. Neyi, ne zaman, nasıl yapacaklarını çok iyi biliyorlar. Tek engelleri sizsiniz. Siz onlara güvenme- yip onların önünde durduğunuz sürece onlar hiçbir şeyi başara- mıyorlar. O yüzden onlara öğüt vermeye çalışmayın, onların böyle bir şeye ihtiyaçları yok.

Siz onlara karışmayın yeter”

dedi. Hala hatırlarım. O yüzden de öğüt vermek gibi bir derdim yok.

Sektörde

deneyim esastır

Doğu Anadolu “

Bölgesi’nde okuyor

olmanın

avantajları var

(6)

DERİNDAĞ: “İNSANIN MARKASI, KENDİ BAŞARISIDIR”

Pınar Kalkandelen Erkan Çelik

Mehmet Derindağ medya sektörüne ne zaman ve nasıl başladı? Hedeflerinizde haber spikeri olmak var mıydı?

2000 yılının Mayıs ayında Şair Necip Fazıl Kısakürek’in ölüm yıldönümünde okumuş olduğum “Sakarya Türküsü”

şiiri bu sektörde yer almamı sağladı. Tanıdıkların vasıtasıy- la Malatya’da yerel bir kanalda haftada bir gün “Gönül Say- famız” adlı şiir programı yap- maya başladım. Spiker olmak aklımın ucundan geçmezdi.

Çocukluğumuzda zorla haber bültenlerini izlerdik. Dedem

“havadis başladı kapatın bunu”

dediğinde, “mutlu akşamlar”

diyen spikere pek de mutlu baktığım söylenemez. Anlama- dığımız haber, çocuk hayatımızı nasıl anlamlandırabilirdi ki!

Dedemin aldığı denizci kıyafeti çok hoşuma gitmiş ve denizci olacağımı düşlemiştim. Daha sonra birçok mesleğe sahip oldum. Bir gün doktor, bir gün öğretmendim, bir gün şarkıcı, bir gün tiyatro oyuncusuydum.

Çocukluğumun kabusuyla bir gün yüzleşeceğim aklımdan hiç geçmezdi. Hiç sevmediğim haberin içinde buldum kendimi ve dedeme her akşam ekran- lardan “mutlu akşamlar” de- dim.

Günümüzde “marka spiker- ler” şeklinde adlandırılan bir kavram var. Kendinizi bir mar- ka olarak görüyor musunuz?

Marka spiker nasıl olunur?

ABD’li ressam ve film yapım- cısı Andy Warhol’un “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacaktır” dediği gün bugündür.

Marifet marka olmak değil, oluşan markayı ayakta tutmak ve onu layıkıyla sürdürebil- mektir. Hiçbir zaman marka olmak yolunda bir mücadele göstermedim. Sadece işimi iyi yapabilmek ve kalıcı olabilmek için çaba sarf ediyorum. İnsanın markası, kendi başarısıdır. Ve markayı kendiniz değil, sizi

K ameramanlık, muhabirlik, seslendirme gibi sektörün birçok farklı alanında tecrübe kazanan ve şimdilerde haber spikerliği yapan Me- hmet Derindağ ile bizimle deneyimlerini paylaştığı bir röportaj gerçekleştirdik. Türkiye’nin birçok üniversitesinde “İletişim ve Güzel Konuşma Sanatı (Diksiyon)” üzerine seminerler veren Derindağ, öğrencilere medya sektörüne ilişkin tavsiyelerde bulundu.

takip ve takdir edenler, sizi be- nimseyenler belirler.

İstanbul Üniversitesi’nde eği- tim aldınız. Anadolu’da okuy- an İletişim Fakültesi öğrenci- leri, dezavantajları avantajlara nasıl dönüştürür?

Bu sorunuza cevabı, ekran- larda ve bütün İletişim Fakül- tesi okuyan ya da İletişim Fakültesi’ni düşünen öğren- cilere yönelik vermek ister- dim. Maalesef mümkün değil.

Ben bu mesleğe istemeyerek de olsa alaylı başladım. Yani mesleğimle istemeyerek ev- lendim ama sonradan sevdim.

Bu işi yapıp yapamayacağımı zamanla görmüş oldum. Sa- dece lise mezunu olarak bu işi yapmam beni bir yerlere kadar taşırdı sonrasında hep eğitim engeli çıkacaktı karşıma. Ulu- sallarda çıta yüksekti. Üniver- site mezunlarının karşısında kendimi ezik hissetmemek ve özgüvenimi yitirmemek adı- na sınavlara girdim. Bir yan- dan mesleğimi sürdürerek bir yandan da okulumu okuyarak bir bütünlük sağlamış oldum.

Şaşırdığım nokta, bu kadar çok İletişim Fakültesi ve mezunu varken neden televizyonlarda hem haber sunan, hem haber yazan, hem de bu işin başın- da yönetici olan insanlar farklı

branşlardan seçilir? Eğer mese- le yetenekse neden bu mesleğe uygun özelliklere sahip ol- mayanlar İletişim Fakülte- leri’ni tercih ederler? Sorun te- levizyon-radyo yöneticilerinde mi? Öğrencilerde mi? Ya da çocuğunu keşfedememiş aile- lerde mi? Bence atılması gere- ken ilk adım; insanın kendisini iyi tanıması ve mesleğini kendi özelliklerine göre belirlemesi.

gelen tanınma her zaman uzun soluklu olup, güven vermiştir.

Yani adınızın sizi geçmesine izin vermeyin. Önce sağlam donanımlara sahip olun, sonra adınızı ortaya koyun.

Üniversiteleri gezip etkili iletişim, beden dili, doğru nefes alma ve etkili okuma teknikleri üzerine eğitimler veriyorsunuz. Bu programın biz gençlere iş hayatında ve sosyal hayatta sağladığı kolay- lıklar nelerdir?

İnsanların güvenini kazanmak kolay değil. Beden hareketleri düşüncelerimizi, niyetlerimizi

yansıtır. Bilinçsizce sergile- diğimiz bir hareket karşı taraf- ta olumsuz etkiler bırakabilir.

Vitrinimize koyduğumuz her hareketin mutlaka bir anlamı vardır. Anlamını bildiğimiz hareketler yaşamımızda bize ne yapmamız gerektiği hususunda rehber olacaktır. Özellikle iş görüşmelerinde nasıl davran- mamız gerektiğinde kolaylık sağlayacaktır. Başarmanın te- melinde etkili iletişim vardır ve bunu sağlayansa konuşma be- cerimizdir. Etkili bir konuşma yeteneğine sahip olduğunuz- da hep bir adım öndesiniz de- mektir. İnsanların düşüncelerini etkileyecek ve onları ikna ede- cek yöntemlerin başında hitabet gelir. Hitabı düzgün olan siya- set adamı toplum üzerinde daha etkili olmuştur. Doğru nefes al- madığımız sürece sağlığımızı da tehlikeye atmış oluyoruz.

Dolayısıyla “Her şeyin başı sağlıktır” sözü çok da boşuna söylenmemiş. Sağlımızdaki en ufak bir sıkıntı iletişimin mi- henk taşlarını yerinden oynat- abilir.

Bu alanda kitap yazmayı düşünür müsünüz?

Basılmaya hazır “Spiker Türkçesi” adlı bir çalışmam var. Zamanı geldiğinde raflar- da yerini bulacaktır. Sabır en

büyük tecrübedir. Özellikle de mesleğimizde. Hayat, her gün yeni şeyler öğretiyor. Sabret- tikçe yeni yeni bilgilere sahip olup, beyin heybemizi daha da dolu hale getirebiliriz.

Şu anki kariyerinizde kendini- zi nerede görüyorsunuz?

Yolun ortasında görüyorum.

Mesleki ömrümü yarıladığımı düşünüyorum. Koşmadan emin adımlarla ilerlediğim söylene- bilir.

Duygularınızı kontrol etmekte en çok zorlandığınız haber ne- dir?Kötü sonuçlanmış çocuk haber- lerini okuduğumda etkilenirim.

Yeri geldiğinde gözyaşlarıma hakim olamam. Çocuklarım olduktan sonra o acıyı daha da hissediyorum. Kendimi o ailenin yerinde görüyor ve duygularıma hakim ola- mıyorum.

Doğru ve tarafsız haberciliğin tanımı sizce nedir?

Taraf her zaman karşı tarafı doğurur. Doğruluk göreceli bir kavramdır. Benim doğru- larım size, sizin doğrularınız bana yanlış gelebilir. Bu kon- uda doğrular ikiye ayrılır. Be- nim doğrularım ve sizin doğru- larınız. Elinizde daha ikna edici kanıtlar varsa. Tarafsızları kendi doğrularınıza çekebilir ve doğrularınızı artırabilirsiniz. En tarafsız habercilik, siyasetin ol- madığı haberciliktir.

Tiyatro oyunculuğu da yapıyor- sunuz. Oyunculuk kariyer- inizde kendinizi geliştirmeyi düşünüyor musunuz?

Tiyatroyu hem izlemeyi hem de izletmeyi seviyorum. Unut- mamalıyız ki, halk en doğalını tercih eder. Tiyatro, mesle- ki rolümü doğal sağlamaya çalışmıştır. Jestleri ve mimikleri kullanmamda çok etkili olmuş- tur. Tiyatro, mesleki hayatımın bir parçasıdır. Oyunculuğumu geliştirmekten öte mesleğim- deki rolümü geliştirmek adına oyunculuğa devam diyorum.

06

RÖPORTAJ

Başarmanın

temelinde etkili

iletişim vardır

(7)

BİZDEN HABERLER

07

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ’NDE HUKUK KÜLTÜRÜ KONUŞULDU

Sevil Adıgüzelman Ali Ekber Çıplak

İnönü Üniversitesi Genç Fikir Topluluğu’nun düzenlemiş olduğu “Hukuk Kültürü Ne İşe Yarar?” konulu konferans Hoca Ahmet Yesevi Konferans Sa- lonu’nda gerçekleşti.

Konferansa, İstanbul Üniver- sitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Aydın Gülan, Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Dekan Yardımcıları Doç. Dr. Hayri Keser, Doç.

Dr. Tamer Budak, öğretim ele- manları ve çok sayıda öğrenci katıldı.

Konferansa konuşmacı olarak katılan ve hukuk kültürü konu- sunda ayrıntılı bilgiler aktaran Prof. Dr. Aydın Gülan, “İstan- bul Üniversitesi Hukuk Fakül- tesi’nde zorunlu ve seçmeli dersler dışında ayrıca hukuk kültürü isimli bir döneme başladık. Bu bir ders değil.

Buna yol açan zemin, derslerde çok başarılı olup sınavlardan yüksek not alan fakat hukukçu- luk bakımından parlak başarılar gösteremeyen öğrenciler old- uğunun farkına varmamızdı.

Bazen ise tam tersi fakültede fazlasıyla gayret göstermesine, ders çalışmasına, birebir ilişki- lerinde önemli bir hukuk man-

tığı olmasına rağmen derslerde iyi not alamayan öğrenciler olduğunu fark ettik. Bunun üzerine bu eksikliği gidermek için acaba hukuk dersi mantığı dışında ne gibi bir eksiklik- ten yola çıkılarak bir açıklama yapılabilir? diye düşündük”

şeklinde konuştu.

“Hukuk Diline Sahip Olmak Zamanları, Dönemleri,

Kanunları Aşabilmek İçin Önemlidir”

Hukuk kültürünün bir üst dil edinmemize, yani hukuk man- tığı ve hukuk dili edinmemize yarayan bir kavram olduğunu belirten Gülan, “Kanunlara bağlı bir teknik hukukçulukta, kanunun kullandığı kavramlar dışında bir üst dil vardır. Bu üst dili anlayabilmek ve varlığını görebilmek için sonuçlarına bakmak lazımdır. Hukuk diline sahip olmak zamanları, dönem- leri, kanunları aşabilmek için önemlidir. Aksi taktirde, sa- dece bir kanunun maddelerini iyi bilmek gerekir. Dolayısıyla belli sınavlarda başarılı olan kimselere başarılı denilemez.

Hukuk dili kavramları azsa sa- dece kanun bilgisinin veya ders kitabı bilgisinin olması kim- seyi iyi bir hukukçu yapmaz.

Tarafları tatmin edecek adil

çözümler bulamayıp, gerekçe- ler üretemiyor ise gerekçe üretebilmesi için kavrama ih- tiyaç vardır. Hukuk kültürü zihin donukluğunu gidermeye yarar. Zihin donukluğu zihnin

eksikliği değil, hareketliliğini yitirmesidir. Bilgi üretilmiş ve bilgi üretimine yaramayan bir bilgi ise insanın zihnine bir yüktür ve zihni dondurur.

Bir insanın üretilmiş bilginin hareketli hale getirilebilmesi hukuk dili kavramlarıyla il gilidir. Sadece hazır bilgi kul- lanılırsa trans yağlar gibi zihni dondurur. Zihni donan kimse hazır cevap veremez. Kendisine söylenen alay veya saldırı an- lamlı kelimelere hemen cevap bulamaz. Kendisine söylenen lafın esasında bir hakaret mak- satlı olduğunu günler sonra anlar. Bu sefer de yaralanır, sürekli düşünür, söylenenleri anlamaya çalışır. Halbuki zihin, berraklığa hazırlığı sağlayan bir şeydir” ifadelerini kullandı.

“Kanmamayı Sağlayacak Olan Şey; Hukuk Kültürüne

Sahip Olmaktır”

Zihnin hareketliliğinin yapılan sözlü saldırının anlaşılıp an- laşılmaması ile ilgili bir şey olduğunu vurgulayan Prof. Dr.

Aydın Gülan, “Hazır cevaplılık,

sadece insanın yetişmesinden ve karakterinden kaynaklanan bir şey değildir. Bir sözü an- layamaması, ortaya çıkan yeni bir durumu algılayamaması, anlaşıldığı dışındaki bir duru- ma hemen teşhis koyamaması, esasında sürekli düşüneceği kavramlar olmadan hazır üretil- miş bilgilerle aklının dondurul- masından kaynaklanır. Hazır cevaplılık gibi görünen bir saldırıyı anlayabilmek ve ona nezaketle cevap vermek için hukuk kültürü kavramlarına ih- tiyaç olduğu düşünülmektedir.

Zihinsel donukluğu gidermek için zihinsel berraklığa ihtiyaç vardır. Zihni donuk insanlar çok çabuk kanarlar. Emin olun, okumamış insanlar okumuş insanlardan daha az kanarlar.

Hayatta yetiştikleri için oku- muş insanlar kadar kanan kimseler yoktur. Kanmamayı sağlayacak olan şey; hukuk kültürüne sahip olmaktır” di- yerek konuşmasını sonlandırdı.

Konferans, Doç. Dr. Tamer Bu- dak’ın Prof. Dr. Aydın Gülan’a plaket takdim etmesiyle son buldu.

(8)

#Benimİçin14Şubat

08

BİLGELER YOLU RÖPORTAJI

Zekai Mehder / Erkan Çelik 14 Şubat benim için sadece kapitaliz-

min etkisiyle ortaya çıkmış ve insan- ları tüketime yönlendiren, anlamını

tamamen yitiren bir gün.

Daha önce hiç kutlamadım, arkadaşların da kutlamasını tavsiye etmem. Sevgililer günün nasıl ortaya çıktığını insanlarımız bilselerdi kesinlikle kutlamazlardı. Toplumu-

muzun yapısına ters düşen ve benim için hiçbir anlamı olmayan bir gün olduğunu

düşünüyorum.

Sevgililer günü bence sadece bir güne sığdırı- labilecek bir gün değil. 14 Şubat’ın, insanların birbirlerine hediye almaya zorlandığı, çılgınlar gibi alışveriş yaptığı ve medyanın insanları para

harcamaya yönlendirmek için ortaya çıkardığı bir gün olduğunu düşünüyorum.

14 Şubat bence küresel ekonomidir.

Benim için hiçbir özel yanı yok. 14 Şubat’ın insanları tüketime özendiren

ve alışveriş yapmalarını sağlayan bir gün olduğunu düşünüyorum.

Bence gereksiz bir gün. 14 Şubat’ın kapitalist sistemin insanlara empoze etmeye çalıştığı bir gün

olduğunu düşünüyorum. Özellikle maddi durumu iyi olmayan insanların zor durumda kaldığı ve eşler

arasında sıkıntılar yaratan bir gün.

İnsanların sevgilerini göstermeyi sadece bu güne sığdırmaya çalışmaları

bence çok yanlış.

Ben bu günün gereksiz ve saçma olduğunu dü- şünüyorum. İnsanları alışverişe yönlendirmek için uydurulmuş bir gün bence. Sevgililerin birbirleriyle hediyeleşmesi elbette çok anlamlı ama bunu sadece bir güne indirmek bence çok

yanlış.

Ben şimdiye kadar Sevgililer Günü’nü kut- lamadım. Çünkü kutlamak istemedim. Bana hitap eden bir gün değil. İnsanların sevgile-

rini sadece bir güne sığdırmaya çalışmaları yapmacık ve gereksiz geliyor.

İbrahim Halil Yıldırım Kamu Yönetimi Sümeyye Duyan

İngilizce Öğretmenliği

Muhammet Güzel BESYO

Enes Akyüz

Sosyal Bilgiler Öğretmenliği

Nazan Demir Sınıf Öğretmenliği Serhat Cemaloglu

Makine Mühendisliği

Şebnem Al PDR

Ö zellikle gençlerin sevgililerine hediyeler alıp çılgınca alışveriş yaptığı, her yıl Şubat ayının 14’ünde kutlanan Sevgililer günü, kimileri

için özel bir anlam ifade ederken, kimileri içinse bir şey ifade etmiyor. Biz de bu sayımızda, 14 Şubat Sevgililer Günü’nün İnönü Üniver-

sitesi öğrencileri için ne anlam ifade ettiğini sorduk.

(9)

BAZEN KELİMELER HAYATI RESMEDER: KÜRK MANTOLU MADONNA

KÜLTÜR SANAT

09

Seçil Fişenkçi 70 YIL SONRA NEDEN?

Kitabın barındırdığı naif ve saf aşk hikayesinin yanında, sahip olduğu toplumsal eleştiri ögeleriyle Sebahattin Ali’nin toplumsal bakış açısı, torpille dönen dünya düzenine getirdiği eleştirel yaklaşımı sayesinde “Kürk Mantolu Maddona” yeni kuşak okuyucuların dikkatini çekmiş, özellikle sosyal medya üzerinde Kürk Man- tolu Maddona esintisi başlamıştır. Kitapta kullanılan dilin yer yer ağırlaşmasının okuyucular tarafından yadırganmaması yeni kuşağın bu dile önem verdiğinin mi yoksa sosyal medya üzerinde popülerleşen ögelerin gitgide hayatımıza daha fazla gireceğinin göstergesi midir bilinmez ama daha uzun süre “Kürk Mantolu Madon- na” hayatımızda olacak gibi görünüyor.

SEBAHATTİN ALİ’DEN BİR KLASİK

Bir kitap düşünün ki; tekrar tekrar okunduğunda sıkmayacak olsun, bir de üstüne üstlük her seferinde yeni bir zenginliği ortaya çıksın...

Aşkı da, insanı da dünyayı da size anlatsın...

Ve uzakların değil, kendi edebiyatımızın eseri olsun...

Başucu kitapları içinde kendine güzide bir yer edinmiş olan “Kürk Mantolu Ma- donna” edebiyatımızın derinliklerine gizlenmiş, Sebahattin Ali’nin usta kalemin- den kopmuş, okuyucularının yüreklerini ısıtmış ve onları güzel bir aşk hikayesi- yle buluşturmuştur. Sebahattin Ali’nin genelde siyasi ve toplumsal içerikli konu- lar üzerine yoğunlaştığı hikayelerinden sonra yazdığı bu aşk hikayesi, önceleri çok tutmadıysa da daha sonraları okurları tarafından vazgeçilmez kitaplar arası- na girmiştir. Tesadüfen gelişen bu aşk hikayesini konu edinen kitapta çoğu za- man hayatımızda yer alan tesadüflerin en önemli anılarımızı oluşturduğu her satırda okurlara aktarılmıştır.

Kitabı okuyanlar görmüştür ki yazar, hikayenin baş karakteri olan Raif Bey üzerin- den insanların iç analizlerini yaparken günlük hayatlarına dair birçok tespitte bulun- muş aslında her zaman değindiği o toplumsal kaygıların içine aşkı yerleştirmiştir.

Kitap özellikle sahip olduğu tasvirlerle adeta kelimelerle resim çizmiştir.

“Her İnsan Bir Dünya, Her Dünya Bir Karmaşa”

Hikayesinde sıradanlığın dışına çıkan Sebahattin Ali sayesinde okurlar, özenle yazılan betimlemelerle gerek Raif Bey ve Maria’nın dolaştıkları sokakları gezer gerekse onların gülüşmeleriyle mutlu olur ve hatta onların hüzünleriyle içlenir.

Toplumsal konular “Kürk Mantolu Madonna’’da aslında fazlasıyla göze çarpsa da yine de okurları rahatsız etmemektedir.

Yeryüzünde iki durumun -ölüm ve aşk- önüne geçilemeyeceğinin anlatısıdır bu hikaye.

Yazar Dostoyevski’nin esintisilerinin olduğu kitap, “Suç ve Ceza” kitabının baş karakteri olan Raskalnikov’un suçluluk duygusundan kaynaklanan iç buhranın yansıması Raif Bey’de pişmanlık duygusu olarak ortaya çıkmaktadır.

Bazen bir insanın yarattığı boşluk ve yalnızlık duygusu en kalabalık ortamlarda bile kişinin içindeki o duygudan kurtulamadığının anlatısıdır aslında bu kitap.

İnsan davranışını ve psikolojisini iyi analiz eden yazar, bu özelliğini hikayesine naif bir şekilde aktarmıştır. Raif karakteri, her insanın içinde yaşadığı huzur- suzluğun aktarılışıdır. Rasim karakterinin anlatımıyla okuduğumuz hikaye, iç ve dış dünyasında mutlu olmayan Raif Efendi’nin bir portreye aşık olmasıyla başlamış ve hafızalara kazının hikayenin esas satırları ikinci bölümde okurlarıyla buluşmuş- tur.Kitabı bitirdiğimizde, 160 sayfaya sığıdırılan hikayenin aslında Raif Efendi’ye değil, içimizde barındırdığımız yaşanmışlıkların kelimelere aktarılışı olduğunu fark ederiz.

Sahip olduğu derinsel düşünce önyargılarımızdan sıyrılarak yaşayabilmemizin kolaylığına da değinir.

Kitap, bize hayatın sunduklarını kabul etmek zorunda kalışımızla ve iç dünyamızda yaşadığımız çatışmamızla bizi yüzleştirir.

Kendimizi tanımadan geçirdiğimiz hayatta -ezberlenmiş hayatın bir parçası ola- rak yaşadığımız dünyada- gerçekten yaşadığımızı hissetiğimiz anları bırakmamız gerektiği tokat gibi yüzümüze çarpar.

Görsel Kaynak: http://41.media.tumblr.com/e08a0cc07ef63b3c244f4ab0666c7899/tumblr_n75yr6RBf01tac1bko1_500.jpg

KISA BİR ANLATI

Sebahattin Ali’nin 1943 yılında 160 sayfa olarak yayımladığı kitabıdır “Kürk Man- tolu Madonna”. Sebahattin Ali, önceleri gazetede yayımlanan yazılarını daha sonra kitap haline getirerek Kürk Mantolu Madonna’yı oluşturmuştur. Konusuna gelince;

içine kapanık, çok okuyan ve okuduğu kitaplarda hayatı yaşayan Raif Efendi ile onun tam zıttı karakterde dik başlı, dış dünyasını kendine göre ayarlayan ressam, Maria Puder ile olan aşkını anlatmaktadır kitap. Raif Efendi’nin günlüğüne yazdığı bu aşk hikayesini Raif karakterinin ölümden sonra iş arkadaşı Rasim’in bulması ve Onun gözünden yaşadıkları aşkın kelimelere dökülmesidir. Raif Efendi’nin iş için gittiği Berlin’de dolaşırken bir anda girdiği bir sergide tesadüfen karşılaştığı,

Sahip olduğu bazı satırları yüreğimizde sevgiye

dair izler bırakır;

“Seni seviyorum...

Deli gibi değil gayet aklı başında olarak

seviyorum.”

hikayenin temelini ve adını oluşturan “Kürk Mantolu Madonna” otoportresine aşık olmasıyla başlar hikaye. Kitabın bu bölümü öyle güzel tasvirlerle anlatılmıştır ki, okuyan her okuyucu o anda kendini orada tabloya bakarken bulmuştur. Sebahattin Ali’nin çözümleme ve betimlemedeki ustalığı bu noktada karşımıza çok belirgin bir şekilde çıkmaktadır. Daha sonraları bu otoportreyi resmeden Maria Pulder’le yaşadığı aşk, Raif Efendi’nin Türkiye’ye dönmesiyle de mektuplar aracılığı ile de- vam eder fakat belli bir süre sonra mektuplar gelmemeye başlar. Geçen süre içinde sevmediği bir kadınla evlenen Raif Efendi daha da mutsuz, pişman ve içine kapanık bir insan haline dönüşür. Raif Efendi’nin ölümüyle birlikte arkadaşı Rasim, sırlarla dolu bu sevda hikayesinin ayrıntılarını öğrenecektir.

(10)

DEKAN PROF. DR. METİN IŞIK’A ZİYARETLER SÜRÜYOR

İLETİŞİM FAKÜLTESİ’NDE YENİ BİR BİRİM; AJANS İLETİŞİM

Yasemin Çiftçi Ali Ekber Çıplak

İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi bünyesinde çeşitli kategorilerde faaliyet göstere- cek olan “Ajans İletişim” Şubat ayı içerisinde kuruldu.

Kurum ve kuruluşların her türlü örgütsel ve yönetsel sorunlarının analizine yönelik olarak uygu- lamaya dönük çözüm önerileri sunan Ajans İletişim, reklam, grafik tasarımı, kamuoyu ve piyasa araştırmaları ile firma danışmanlığı olmak üzere dört farklı kategoride oluşturuldu.

Ajans, öğrencilere faydalı bir uygulama atölyesi sunabil- menin yanında gerek üniver- site projeleri, devlet teşvik ve destekleri, gerekse Malatya’nın önde gelen kamu kurum-ku- ruluşları ve özel sektör yöne- ticilerin desteği ile fakültenin uygulama alanlarındaki eksik ekipmanların tamamlanması amacıyla kuruldu. Her bir kate- goride fakültenin ilgili alanında çalışmalarını sürdüren öğretim

elemanlarının faaliyet göstere- ceği Ajans İletişim çalışanları, İletişim Fakültesi’nden mülakat yoluyla seçilen öğrencilerden oluşacak. Ajansın genel koor- dinatörlüğünü üstlenen İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı Yrd.

Doç. Dr. Mustafa Karaca,

“Bu ajansta çalışmak isteyen öğrenciler için iki alternatif söz konusu. Birincisi, kuramsal çalışmalar yapabilecekler. İkin-

cisi ise kuramsal bilgiyi mutla- ka alacaklar ama bunun yanında da tamamen uygulamaya dönük çalışmalar yürütebilecekler.

Bu tamamen gönül işi. Hiçbir öğrenciyi ajans biriminde çalış- maya zorlamıyoruz. Öğren- cilere iki kapı da açık. Fakat uygulama konusunda kendisini yetiştirmek, geliştirmek iste- yen öğrencilerimiz ajansımız- da, gazetemizde, radyomuz- da, ileride kuracağımız te-

10

BİZDEN HABERLER

levizyonumuzda istedikleri çalışmaları yapabilecekler.

Böylelikle mezun oldukları durumda iş hayatına hazır hale gelebilecekler. Her çalışmanın bir hak edişi bir bedeli var. İs- tihdam ederken gönüllük esas.

Fakat bizimle birlikte çalış- maya başlayan arkadaşlar, yaptıkları iş oranında, ajansın döner sermayeye katkısı oranında bir gelir elde ede- cekler” şeklinde konuştu.

Ajans,

Birçok Birimi Kapsıyor Ajans, örgütsel davranış araştır- maları, finans araştırmaları, in- san kaynakları ve örgütsel kültür araştırmaları, işletme yönetimi ve örgüt araştırmaları, pazarla- ma, halkla ilişkiler ve kamuoyu araştırmaları birimleri şeklinde birçok farklı alanı kapsıyor.

Farklı alt birimlerin yanı sıra ajansta pazarlama stratejisi, iç marka yaratma, pazarlama yönetimi, siyaset pazarı, niş pazarlama, hedef pazar seçim stratejileri, kurumsal itibar yönetimi, lobicilik, kurumsal reklamlar, sponsorluk yöneti- mi, kriz iletişimi, bilimsel rapor hazırlama teknikleri, satış pro- mosyonu, araştırma ve ölçüm- leme, kurumsal ve outdoor reklam sosyal sorumluluk, konu ve gündem yönetimi, ku- rum içi halkla ilişkiler, yatırım- cılar iletişimi, web ve görsel tasarımlar, SPSS uygulamalı veri analizi gibi farklı alanlarda da çalışmalar yürütülebilecek.

Yasemin Çiftçi

İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Me- tin Işık’a nezaket ziyaretinde Ortak Değer Malatya Derneği Başkanı Ergün Kılıç, Yönetim Kurulu Üyesi Dilaver Gür ve

Ramada Otel Genel Müdürü Zerrin Palancı ile İletişim Fakültesi’nde bir araya geldiler.

Görüşmede karşılıklı işbirliği adına bir girişimde bulunmak amacıyla bir araya gelen dernek üyeleri, Prof. Dr. Metin Işık ile birebir görüş alışverişinde bu-

lunarak Ortak Değer Malatya Derneği ile Fakültemiz arasın- da sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirilmesi konusunda işbirliği sağlandı. Ayrıca Ra- mada Otel’in İletişim Fakültesi organizasyonlarında çözüm or- tağı olacağı ve İletişim Fakült-

esi etkinliklerinin de ana spon- soru olarak destek sağlayacağı yönünde karar alındı.

İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı Yrd.

Doç. Dr. Mustafa Karaca,

“İleriye dönük sosyal sorumlu-

luk projeleri , sempozyumlar, çalıştaylar düzenlenecek. Kısa Film Festivali organizasyonu içerisinde projeye gerekli kat- kılar Ortak Değer Malatya Derneği ve Ramada Otel’in katkılarıyla gerçekleştirilecek”

şeklinde konuştu.

(11)

İ.Ü’DE 19’UNCU ACİL TIP KIŞ SEMPOZYUMU

BİRIŞIK: “BU KİTAP HAYATIMIN DÖNÜM NOKTASI”

BİZDEN HABERLER

11

Gülnihal Türkmen Harun Kutlu

İnönü Üniversitesi Bakış Açısı Topluluğu ile Milli Türk Talebe Birliği’nin ortaklaşa düzen- lediği “Sen Allah’ın Özel Bir Misafirisin” isimli kon- feransa, Araştırmacı-Yazar Feyzullah Birışık konuşmacı olarak katıldı. Hoca Ahmet Yesevi Konferans Salonu’nda gerçekleşen etkinlik, İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sa- natları Bölümü Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Fethullah Zengin, İlahiyat Fakültesi Öğretim görevlisi Abdurrah-

man Ateş, Genç MUSİAD Şube Başkanı Muhammed Barış Yılmaz, Birlik Vakfı Malatya Şube Başkanı Sadi Ergül, Malatya Kızılay Başkan Yardımcısı, Battalgazi Muhtar- lar Derneği Başkanı Abdul- vahap Ortaç, sivil toplum ku- ruluşu üyeleri ve öğrencilerin katılımıyla gerçekleşti. “Sen Allah’ın özel bir misafirisin”

isimli kitabından alıntılar yapan Birışık, insanların yaratılışı ve yaratılan her varlığa karşı nasıl yaklaşılması gerektiği konu- sunda bilgiler verdi. Birışık, kitabının kendisi için bir dönüm noktası olduğunu vurgulaya-

rak şözlerine şöyle devam etti:

“Sonradan gelene misafir, kalıcı olana ise ev sahibi diyorlar. Biz sonradan gelip gideceğimiz için bizim adımız ve konumumuz burada misafirdir.” diyerek,

“Ben biliyorum ki iyi bir ev sahibi, misafir gelmeden önce, misafir üşümesin diye mutlaka ya doğalgazı yakar ya da so- bayı tutuşturur. Adına ‘Güneş’

dediğimiz, Allah tarafından tu- tuşturulmuş bir soba” şeklinde konuştu. Konferans, Milli Türk Talebe Birliği ve Bakış Açısı Topluluğu Başkanı Mehmet Sağdıç’ın Fethullah Birışık’a plaket takdimiyle son buldu.

Zekiye Kurt Harun Kutlu

“19’uncu Acil Tıp Kış Sem- pozyumu” Acil Tıp Uzmanları Derneği (ATUDER) ve İnönü Üniversitesi (İ.Ü) işbirliğiyle Turgut Özal Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Sempozyumun açılış törenine Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik, Malatya Büyükşehir Belediye- si Genel Sekreter Yardımcısı Ertan Mumcu, Acil Tıp Uz- manları Derneği (ATUDER) Yönetim Kurulu Başkanı Prof.

Dr. Başar Cander, Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanı Doç.

Dr. Muhammed Gökhan Tur- tay, Rektör Yardımcıları Prof.

Dr. İsmail Özdemir, Prof. Dr.

Davut Özbağ, Tıp Fakülte- si Dekanı ve Turgut Özal Tıp

Merkezi Başhekimi Prof. Dr.

Ünsal Özgen, Malatya Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kızılay ve çok sayıda akade- misyen katıldı. Saygı Duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunmasıyla başlayan sempozyumun açılış konuşmasını gerçekleştiren Doç. Dr. Muhammed Gökhan Turtay, 19’uncu Acil Tıp Kış Sempozyumu hakkında bilgiler vererek katılımcılara teşekkür etti. Ülke gündeminde acil tıb- bın olması gerektiğini vurgu- layarak konuşmasına başlayan Prof. Dr. Başar Cander, “Acil çalışanları önemsenmelidir.

Bazen bir acil servise yaklaşık 2 bin hastanın başvurduğunu görmekteyiz. Bu yüzden acil servisler mutlaka mutlaka ül- kede en önemli eylem plan- ları içinde farklı bir yere sa-

hiptir. Acil çalışanları kahra- manlar gibi gazi gibi farklı bir statüdedir. Bahsedilen bu kahramanların özel bir statüde değerlendirilmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle acil servislerin ve o servislerde fed- akârca çalışanların ülke günde- mindeki yerini almaları gerek- mektedir.” dedi

Prof. Dr. Cander, “Yıllardır artan bir hızla, eğitim amaçlı sempozyum ve kongreler yap- maktayız, yapmaya devam ede- ceğiz.. Yıllarca emek verilerek ulusal ve uluslararası olarak düzenlediğimiz bu organi- zasyonlar, acil tıp camiasının yükselişinde ve gelişmesinde önemli bir rol almıştır. Bölgesel sempozyumlarımız bize ayrı bir bakış açısı kazandırmış, o bölgelerde hizmet veren acil çalışanlarımızla bir araya gelmemizi sağlamıştır.” di- yerek konuşmasını bitirdi.

“Acil Tıp, Bütün Hastanelerin

Yüz Akıdır”

Konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet edilen İnönü Üniversitesi Rektörü Prof.

Dr. Cemil Çelik, “Biz toplum olarak hafızası çok net olma- yan çabuk unutan bir milletiz.

20 yıl önce Türkiye’de acil tıp, yöneticilerin hoşlarına git- meyenleri cezalandırmak için görevlendirdikleri bir alandı.

Ancak daha sonra böyle bir

bilim alanı gelişti ve bugün yüzlerce üyesi olan ve anabilim dalı olarak şu an Türkiye’de en çok uzmana ,asistana sahip olan bir alan haline geldi.” dedi Acil Tıp Bölümlerinin bütün hasta- nelerin yüz akı olduğunu be- lirten Prof. Dr. Çelik, “Eğer acil alanında başarılı değilseniz, öbür alanlarda istediğiniz ka- dar iş yapın, bunun çok da kıy- metinin olmadığını biliyorum.

Burada da sevgili acil tıpta- ki genç dinamik bir grup ar- kadaşlarımızın bu işi fevkala- de iyi yaptıklarını, ilk göreve başladığımda en çok üniversite hastanesiyle ilgili sıkıntıların acilden geldiğini biliyorum.

Üniversite’de acille ilgili ciddi

bir sıkıntı ile karşılaşmadığımızı ifade etmek istiyorum. Biz, acil hizmetini erişkin ve çocuk acil olmak üzere birbirinde ayırdık.

Çocuk acile ayrı bir giriş ver- dik ve dizayn edilmiş belki de Türkiye’nin en iyi çocuk acil bölümlerinden birisini ortaya koyduk.” Şeklinde konuştu.

Konuşmaların ardından Prof.

Dr. Cemil Çelik’e ve Prof. Dr.

Başar Cander’e plâket takdim edildi. Açılış töreninden son- ra sempozyum oturumlarına geçildi. Üç gün süren “19’uncu Acil Tıp Kış Sempozyumu”n- da travma, solunum, nörolojik, kardiyak, toksikolojik aciller ve acil servis başlıkları ele alındığı kaydedildi.

(12)

Sevil Adıgüzelman İbrahim Ali Koman

İnönü Üniversitesi Dans Top- luluğu, modern dans türü olan

‘Salsa’ eğitimlerinin ikinci- sini düzenledi. Eğitime La- tin Dansları Eğitmeni Özlem Boz, asistanı Cansu Ahu Bon- cuoğlu, topluluğun kurucu- larından Fen-Edebiyat Fakülte- si Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.

Doç. Dr. Tuncay Özdemir, Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Uğraş ve top- luluk üyeleri katıldı. Bu dans etkinliğinin amacının ruh, be- den ve zihin üçlüsünün öğe- lerini birleştirip dansa farkın- dalık katarak insanlara dansı sevdirmek olduğunu dile ge- tiren Boz, “Dans insanlara, kendilerini iyi hissettiklerini görmeleri, salon danslarının da eşli danslarda olduğu gibi hayatın ne kadar güzel olabi- leceğini görmelerini sağlamak- tadır. İlerleyen dönemlerde kaç kişi olduğumuz önemli değil, etkinliklerimizi sosyal bir pro- je tadında yapmaya devam edeceğiz.” diye düşüncelerinin

12

BİZDEN HABERLER

ifade etti. Deneyimli dansçı Boz, dansın kendi hayatında- ki önemini, “Açıkçası dansın benim hayatıma büyük kat- kıları oldu. Hayatım boyun- ca yaşadığım hastalıklar veya yaşadığım bir takım kişisel so- runlar hiçbir zaman beni depre- syona sokmadı. Dans, kendimi yeniden toplayıp zevkle hayata devam etmemi stresten uzak- laşmamı, hayatıma daha keyifli yaklaşmamı sağladı. Bu yüzden elimden geldiğince insan- lara bunu tattırmak istiyorum.

Üniversitelerde ki sosyal pro- jeleri arttırmayı ve kolej, okul, yetimhane evlerine etkinlikler

düzenlemeyi düşünüyorum”

şeklinde açıkladı.

“Dansın Yaşı Yoktur”

Boz, “Yediden yetmişe her- kes dans edebilir. Dansın herhangi bir yaşı yoktur. En güzel şey de insanı kimliksi- zleştirmesi ve özgün bir insan haline getirmesidir. Dans, ne iş yaptığımı hangi kademelerde olduğumu bir kenara bırakıp kendimi sıfırlamamı ve ken- dimi ruhumla var ettiğim biri olarak tanımlamamı sağladı.

Bu yüzden herkese elimden geldiği kadarıyla dokunmaya

çalışıyorum. Bana göre dans, yaşamla ölüm arasında hayatın içinde su içmek, insanı sevmek gibidir. Önemli olan insanların ne tarz olduğu, stilinin nasıl olduğu değil, bir neden bulup dansa adım atmalarını sağla- maktır” şeklinde konuştu. Can- su Ahu Bozcuoğlu ise, dansın en önemli özelliğinin insanlara dansı sevdirmek, tanıtmak ve ruhlarını genç tutarak onları yaşlandırmamak ve çevredeki izlenim baskısını yok etmek olduğunu vurguladı.

“Dans, Evrenseldir ve İnsanlarla İletişimin

Bir Yoludur”

Topluluğun kurucusu ve 2004 yılından 2012 yılına kadar akademik danışman- lığı görevinde bulunan Murat Uğraş, “Atatürkçü Düşünce Topluluğu’ndan sonra üye sayısı bakımından ikinci sı- radayız. Tabi ki öğrencilerin konuya ilgisinin gözlenmesi bakımından düzenli ve aktif olarak katılan 20-25 çiftimiz var. Dans evrensel bir şey, dünyanın neresine giderseniz gidin aynı dili konuşmayabi- lirsiniz ama dans aynı danstır.

Dolayısıyla insanlarla iletişimin bir yoludur. Son derece sosyal bir faaliyettir. İnsana kültür ve olgunluk katar, bu bakımdan dans etmeyi öğretmekten zi- yade burada olduğumuz süre zarfında dansla insan gibi yaşa- mayı öğreteceğiz. Üniversitede bilimsel faaliyetlerin yanı sıra dans topluluğunun yer alması ve faaliyetlerinin serpiştirilmesi üniversitenin imajı ile kendi- lerine olan güveni tazelemeleri bakımından olumlu bir faali- yettir. Dans nefes almakla aynı şeydir.” ifadelerine yer verdi.

İ.Ü’DE DANS TOPLULUĞU PROVALARI BAŞLADI

GÜNEŞ KATEGORİSİ ICCI 2015 ENERJİ ÖDÜLÜ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ’NE

Fahri Karaman

Enerji’nin Oscarları olarak bilinen “ICCI 2015 Enerji Ödülleri”, 22 Şubat’ta Ankara JW Marriott Otel’de yapılan törenle sahiplerine teslim edil- di. Üst düzey bir katılım ile bu yıl beşincisi gerçekleşti- rilen törene Rektör Prof. Dr.

Cemil Çelik’in yanı sıra ETKB

Müsteşarı Fatih Dönmez, EFDK Başkanı Mustafa Yıl- maz, TBMM Çevre Ko- misyonu Başkanı Cihan Pek- taş, TBMM Enerji Komisyonu Başkanı Ziya Altunyaldız ile kamu üst düzey çalışanları, akademik ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve enerji sektörünün önde gelen profesyonelleri katıldı. Enerji

sektörünün Türkiye’deki en önemli etkinliklerinden biri sayılan törende, güneş enerjisi alanındaki ödül, 5.3 MW kapa- siteli Güneş Enerji Santrali çalışmasından dolayı İnönü Üniversitesi’ne verildi. Ödülü, İnönü Üniversitesi adına Rek- tör Prof. Dr. Cemil Çelik aldı.

Değişik alanlarda birçok özel sektör temsilcisinin katıldığı

ve ödüllendirildiği törende ödül alan tek kamu kurumu İnönü Üniversitesi oldu. İnönü Üniversitesi, daha önce de Sağlık Bakanlığı’nın 14 Mart Tıp Bayramı çerçevesinde geleneksel hâle getirdiği ‘Yılın Doktorları Ödül Töreni’nde, karaciğer nakilleri konusunda dünya ölçeğinde sağladığı başarıdan dolayı İnönü Üniver-

sitesi karaciğer nakli ekibi

“Sağlık Çalışanları Ödülü”ne, ayrıca İnönü Üniversitesi öncülüğünde kurulan Malat- ya Teknopark, “2011-2012 yılından sonra faaliyete geçen Teknoparklar” arasından en iyi 3 Teknopark içerisinde yer alarak ödüle layık görülmüştü.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sklerodermalı hasta grubu ile sağlıklı kontrol grubu karşılaştırıldığında tüm T-reg hücrelerin düzeyleri istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde hasta grubunda

Teknesyum (Tc99m) perteknetat tiroid sintigrafisi (TS) ve radyoaktif iyot tutulum testi (RIU), bu amaçla yaygın olarak kullanılan yöntemlerdir.. Bu derlemenin amacı, bilimsel

11 Nefrotik sendromlu vakaların %85-90’ında steroid tedavisine yanıt alınır (steroid sensitif nefrotik sendrom, SSNS) ve bu hastaların uzun dönem prognozları

Giriş:Bu çalışmada acil servisimizde pulmoner anjiyografi ile pulmoner emboli (PE) tanısı alan hastaların sosyodemografik- klinik özellikleri ve bu özelliklerin

Özellikle deride yara dokusu üzerine topikal olarak ve/veya oral yoldan bağırsak mikrobiyotası üzerinden sistemik etkilerinden faydalanmak amaçlı kullanılan

Radikal parametrektomi ve radyoterapi, basit histerek- tomi sonrası tanı alan servikal kanser olgularındaki iki tedavi modalitesidir.. Bu çalışmada, histerektomi sonrası tanı

– Antibiyotik seçimi MSSA etkeninide kapsamalı – İV Penisilin, Seftriakson, Sefazolin, Klindamisin – Penetran travmaya eşlik eden selülitli hastalarda veya MRSA

 Sistemik olarak trombin oluşumu başlıca ekstrensik yolun (doku faktörü-fVIIa yolu) aktivasyonu ile artar..  Endotoksemi yaratılmış şempanzelerde doku faktörü-fVIIa