• Sonuç bulunamadı

ULUSLAR ARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU Bildiriler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ULUSLAR ARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU Bildiriler"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ULUSLAR ARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU

Bildiriler

22-24 Mayıs 2008 İSTANBUL

INTERNATIONAL IBN SINA SYMPOSIUM Papers

May 22-24, 2008 İSTANBUL

I

Mart 2009

(2)

Maltepe Mahallesi Topkapı Kültür Parkı Osmanlı Evleri Topkapı - Zeytinburnu / İstanbul

Tel: 0212 467 07 00 Faks: 0212 467 07 99 www.kultursanat.org / kultursanat@kultursanat.org

ULUSLARARASI İBN SÎNÂ SEMPOZYUMU BİLDİRİLER

INTERNATIONAL IBN SINA SYMPOSIUM PAPERS

Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Bayhan Genel Yayın Danışmanı

Prof. Dr. İlhan Kutluer Yayın Koordinatörü

Müjdat Uluçam Hasan Işık

Editörler Mehmet Mazak

Nevzat Özkaya Kapak Aydın Süleyman

Yapım

Ekim / 2008 İstanbul Copyright © KÜLTÜR A.Ş.

ISBN:

Baskı ve Cilt ...

(3)

İbn Sînâ, Zorunlu Varlık’ın Cüz’iyyâtı Bildiğini Tutarlı Olarak İddia Edebilir mi?

Can Ibn Sînâ Coherently Assert that the Necessary Existent Knows the Particulars?

Doç. Dr. Fehrullah Terkan

*

Abstract

In his exposition of how the knowledge of the Necessary Existent relates to the particu- lars, İbn Sînâ claims both that God knows the particulars “in a universal manner” and that He encompasses them all, be it superlunary or sublunary. Thus his explanations are interpreted in such a way as to mean both that God’s knowledge does not include particulars and that it does.

This paper makes it a point that while İbn Sînâ’s arguments and his conclusion concerning divine knowledge of particulars seem appealing, the insinuated conclusion that establishes a re- lation between divine knowledge and the particulars turns out to have diffi culties and ambigu- ities, which lie in his deeming it possible for God’s knowledge to encompass the ever-changing particular properties. I argue that the “universal way of knowing” only describes some sort of ontological relationship founded on a causational nexus between God and this world. Howe- ver, İbn Sînâ puts this relationship in an epistemological manner as well, which misleads the reader to render the creative force of divine knowledge as if it were also connected with the corruptible. Pointing to İbn Sînâ’s postulates concerning this issue and the problems therewith, I consequently assert that İbn Sînâ’s exposition does not entitle him to hold that God knows the particulars of this world.

Keywords: Ibn Sînâ, Necessary Existent, Particulars, Divine knowledge Giriş

A)

Zorunlu Varlık’ın cüz’iyyatı/tikelleri bilip bilmediği meselesinde fi lozofun kendi ifadeleri aslında çok açıktır: Zorunlu Varlık zamansal tikelleri tikel olarak bilemez. Bu açıklıktan dola- yıdır ki o, bu tikellerin nasıl bilinebileceğine dair bir açıklama getirmek istemiştir: “ala nahvin

* Ankara Üniversitesi İlahiyat Fak.

(4)

kulliyyin.” Yani Zorunlu Varlık, tikelleri tikel olarak bilemez, ama onları tümel yolla bilir. Ne var ki aynı ifade problemleri de beraberinde getirmektedir. Zira o, aynı zamanda bir paradoks yaratırcasına destek olarak kullandığı bir Kur’an ayetinin iması vasıtasıyla Zorunlu Varlık’ın bütün tikelleri bildiğini iddia eder gözükmektedir.

Aslına bakılırsa, İbn Sînâ’nın, Zorunlu Varlık’ın cüz’iyy0tı nasıl bildiğine dair yaptığı açıklamalar, hem hayranlık uyandırıcıdır, hem zihin karıştırıcı ve yanıltıcıdır ve hem de son tahlilde kendi sistemi açısından sorunludur. Bu tebliğde, ulaştığımız bu hükümleri İbn Sînâ’nın kendi öğretileri ışığında değerlendirip onun ileri sürdüğü mezkur iddianın teorik zorluklarına işaret edeceğim. İbn Sînâ’nın bu husustaki düşüncelerini, Allah’ın tikelleri bilmediği anlamına gelecek tarzda yorumlayanları eleştiren Rahim Acar’a göre, bir hususun nasıllığına dair yapı- lan izahların başarısızlığından yola çıkarak o hususun varlığı ve yokluğu hakkında bir yargıya gidilmemesi gerekir.1 Yani Acar, eğer İbn Sînâ, “Zorunlu Varlık tikelleri bilir” diyorsa, bizim bunu dikkate almamız gerektiğini söylemektedir haklı olarak. Aslında eğer İbn Sînâ’nın bu yöndeki aleni ifadelerine rağmen, “İbn Sînâ’ya göre Zorunlu Varlık tikelleri bilemez” diye bir iddia öne sürülmüşse, bunun altında yatan sebep, onun bu iddiasının, gerçekte bu iddia- yı temellendirmek için yaptığı açıklamalarla temellendirilemeyeceği kanaatiyle kayda değer görülmemesi olabilir. Bu tebliğ, yine de Acar’ın bu tenbihini de dikkate alarak, İbn Sînâ’nın

“cüz’iyyatın bilgisinin nasıllığına” dair açıklamalarına binaen “ona göre Zorunlu Varlık tikel- leri bilemez” diye bir yargıya varmaktan ziyade, İbn Sînâ’nın böyle bir iddiada bulunmak için yeterince açık ve mantıken sağlam bir teorik temele sahip olmadığını ileri sürecektir.

Bu amaca yönelik olarak burada konuyu şu başlıklar altında irdeleyeceğim:

1) İbn Sînâ’nın teorisindeki paradoksal problemler;

2) Nedenlerin kavramsal bilgisi ile zamansal tikellerin bilgisi arasında fark: Zorunlu Varlık’ın sebepler yoluyla cüz’ilere varlık vermiş olması, O’nun o cüz’ileri bulundukları hal üzere bilmesini zorunlu kılmamaktadır.

İbn Sînâ’da Sudur ve İlahi Bilme Tarzı B)

İbn Sînâ’nın Allah’ın genel olarak eşyayı nasıl bildiğine dair izahatında merkezi önemi haiz şu ilkelere dayalı bir argüman kurabiliriz:

Her “zat” kendinden sudur eden şeyi bilir.

1) 2

Zorunlu Varlık’ın bilgisi, varlığı sebepleyici bir bilgidir.

2)

Zorunlu Varlık’ın kendi kendini tefekkürü, varlıkların sudurunun sebebidir.

3)

Dolayısıyla, Zorunlu Varlık, Kendisinin bu sudur sırasında varlığa çıkan her şeyin var- 4)

lık ilkesi olduğu gerçeğinin bilincindedir.3 (1 ve 3’ten)

1 Bkz. Rahim Acar, “Allah’ın Cüz’ileri Bilmesi: Klasik İbn Sînâ Yorumunun Değerlendirilmesi,” Divan İlmi Araştırmalar, 20 (2006/1), s.111 vd.

2 İbn Sînâ, eş-Şifâ’: el-İlahiyyât, tah. G. Anawati, S. Dunya, S. Ziyad (Cairo, 1960), c.2, s. 403. El-İlahiyyat şeklinde kısaltılacaktır.

3 El-İlâhiyyât, 402 ve 403.

(5)

INTERNATIONAL IBN SINA SYMPOSIUM 347

Zorunlu Varlık, sebeplediği her şeyi Kendi zatıyla akleder.

5) 4 (2 ve 4’ten)

İlk sebep olarak Zorunlu Varlık, kendisinden sadır olan ikincil sebepleri bilir.

6)

Her şey kendi sebebinden ötürü zorunludur.

7) 5

Dolayısıyla, Zorunlu Varlık’ın her şeyi bilmesi zorunludur.

8) 6 (5-7’den)

Dolayısıyla, Zorunlu Varlık her şeyi bilir. (

9) 4-8’den)

Bu genel argüman, bize Allah’ın bilgisinin, insani bilginin aksine yaratıcı bir bilgi olduğunu söylemekte ve özellikle önerme (4), İbn Sînâ’nın teorisinde, ilahi bilgi ile bu bilginin nesnele- ri arasında kurulan temel bağlantının ilkesidir. Bu demektir ki Zorunlu Varlık, tikeller dahil bütün varlıkları, ilk ilke/sebep olması bakımından bütün sebepleri ve onların sonuçlarına dair sahip olduğu şümullü bilgi ile

Bir defada (

10) def’aten vahideten) bilir.7

B.1. Zorunlu Varlık Tikelleri Nasıl Bilir?

Zorunlu Varlık, öncelikle varlığa çıkardığı her şeyi ve sonra da bu varlıklardan ortaya çı- kan her şeyi akleder. Bu nedensel ve hiyerarşik düzende “belli bir şekilde (min cihetin ma) ken- di sebebinden ötürü zorunlu olmayan hiç bir varlık yoktur. … O zaman bu sebepler, birbirleriyle karşılaşmaları/ilişkileri (musademat) yoluyla, tikel olayların (el-umuru’l-cuz’iyyeh) varlığına sebep olurlar.” 8 Şu halde, İbn Sînâ’nın ifadeleriyle,

“Zorunlu Varlık bu sebepleri ve onlara uygun gelen sonuçlarını bilir; ve böylece onla- 11)

rın nedenlediği şeyleri [de] bilir. Zira O’nun ilkini bilip ikincisini bilmemesi imkansızdır.”

“Zorunlu Varlık, tikel olayları, külli olmaları itibariyle (

12) min haysu hiye kulliyyeh),

yani sıfatlara sahip olmaları bakımından kavrar.”9

“Tikeller, [Allah tarafından] tıpkı tümellerin akledilmesi gibi akledilir (

13) tu‘kalu).”10

İbn Sînâ’nın “tümel tarzda” (‘ala nahvin kulliyyin) olduğunu söylediği bu bilme şekli nasıl işliyor?

B.1.1. İnhisarcı Tikeller, Paylaşımcı Tikeller ve Bunları Bilmenin Yolları

Allah’ın tikellerle olan ilişkisini izah etmek için, İbn Sînâ iki farklı tikeller/cüz’iyyat kü- mesini birbirinden ayırmaktadır. Bu ayırım, esas olarak tikellerin, kendilerine hamledilen ni- telikleri ve bağlı oldukları türler açısından yapılmaktadır: a) Ay-üstü aleme ait tikeller (kısaca

“A-tikeller” adıyla anılacaktır) ve b) Ay-altı aleme ait tikeller (kısaca “B-tikeller” adıyla anılacaktır).11

4 El-İlâhiyyât, 359.

5 El-İlâhiyyât, 359.

6 İbn Sînâ, Kitâbu’l-İşârât ve’t-Tenbîhât, III, 297. KİT şeklinde kısaltılacaktır.

7 El-İlahiyyat, 363.

8 El-İlâhiyyât, 359-360.

9 El-İlâhiyyât, 359-360.

10 İbn Sînâ, KİT, III, 296.

11 İbn Sînâ’da görülen farklı tikel tiplerini birbirlerinden ayırmak için yaptığım bu tasnif (A-Tikeller ve B-Tikel-

(6)

Ay-Üstü Tikeller (A-tikeller) ve Bunların Bilinmesinin Yolu I)

İbn Sînâ’ya göre, bu kümedeki her bir tikel, kendi türüne ait bütün nitelikleri/tümelleri kendisinde topladığı ve onları tek başına temsil ettiği için, kendi türünü temsil eder. Yani bu nitelikteki bir tikelin nevi, kendi şahsına münhasırdır; türün yegane örneği olduğu için de sa- hip olduğu nitelikleri sadece kendisi temsil eder. Başka hiçbir tikel, onlara ait olan tümellere iştirak etmez.12

Zorunlu Varlık, A-tikelleri nasıl bilir?

Akıl olması hasebiyle Zorunlu Varlık’ın bilgisi tümelleri kapsar. (

a) Tanım gereği)

Tikeller, kendilerine hamledilen tümeller vasıtasıyla bilinir. (

b) 12 ve 13’den)

Zorunlu Varlık, Ay-üstü aleme ait bir tikelin tümellerini bilir.

c)

Tümeller, tür ve cinse ait niteliklerden oluşur.

d)

Ay-üstü aleme ait bir tikel, kendi türünün tek üyesidir.

e)

Dolayısıyla Ay-üstü tikel, türüne ait tümelleri sadece kendisi taşımaktadır.

f)

(c ve d’den)

Dolayısıyla bir Ay-üstü tikel, akıl tarafından tikel olarak kavranır. (

g) b ve f’den)

Dolayısıyla Zorunlu Varlık, Ay-üstü tikeli tikel olarak bilir. (

h) a, f ve g’den)

İbn Sînâ’ya göre, Zorunlu Varlık, tikellerin bilgisine, doğrudan bilişsel bir erişime sahip olduğu için değil, onların sahip oldukları niteliklerin tümelliğini soyut ve kavramsal bir biliş ile bildiği ve onları paylaşan başka hiçbir tikel olmadığı için onları bildiğine hükmedilir. “Allah tikelleri tümeller vasıtasıyla bilir” ifadesinden ortaya çıkan duruma göre, Zorunlu Varlık bu tikellerden her birinin münhasıran temsil ettiği tümelleri bilerek, o tikeli kendi tikelliği içinde bilmektedir.13 Diğer bir ifadeyle, Zorunlu Varlık o tikeli, o tikel kendi türünün tümellerinin ta- mamını temsil ettiği için, yani bu tümellerin referansı tek olduğu için tikel olarak bilir. Nitelik- lerin bu şekildeki inhisarından ötürü, Güneş veya Jüpiter feleklerinde örneklendiği gibi, akıl bu üyeyi ve onun münhasıran taşıdığı bütün nitelikleri, bilişsel olarak aklen “tek bir şey” olarak algılamaktadır. İşte bu sebeple, Allah, Güneş’in niteliklerini bildiğinde, bu bilgi, O’nun Güneş’in taşıdığı nitelikleri bildiği anlamına gelir; ve Güneş’in tümellerinin referansı tek olduğu için, bu, Zorunlu Varlık’ın, Güneş’i kendi tikelliği içinde biliyor olması demektir. Çünkü sahip olduğu nitelikler, onun tikelliğini ve tek üye oluşunu ortadan kaldırıp tümellerle bilgisel özdeşliğini yok edecek ve böylece aklın algısını engelleyecek şekilde başka tikeller tarafından paylaşılmamak- tadır. Bu durum, onun akıl tarafından bir tikel olarak kavranabilir olması demektir ve işte bu da tam olarak o tikellerin, sadece soyut tümelleri algılayabilen aklın kavrayışına uygun kılın-

ler), ifade kolaylığı amacını taşımaktadır ve J. E. McTaggart’ın “The Unreality of Time,” (Mind, new series, v.17, ss.457-474, 1968 ) adlı makalesinde zaman teorileri bağlamında yaptığı A-Series ve B-Series ayrımıyla metafi ziksel ve teorik bir bağlantısı yoktur.

12 İbn Sînâ, KİT, III, 286.Bu tikeller, “sebepleri vasıtasıyla, türü kendi tikelliği içinde münhasıran kendine ait olan bir ilkeye bağlıdırlar.”

13 Et-Tusi’nin bu anlamı onaylayan yorumu için bkz. KİT, III, 286 vd. Bu hususun daha detaylı izahı için bkz. M.

Marmura, “Some Aspects of Avicenna’s Theory of God’s Knowledge of Particulars.” Journal of the American Oriental Society, v.82 (1962), 307.

(7)

INTERNATIONAL IBN SINA SYMPOSIUM 349

maları için gereken şarttır. Ve yine işte bu, tam olarak İbn Sînâ’nın, A-tikeller hakkında, tikel yolla değil, “külli bir tarzda bilme” (‘ala nahvin kulliyyin)14 dediği yoldur.

Buraya kadar anlatılanlardan çıkan sonuç, Allah’ın bilgisinin tümel ve kavramsal; zaman- sız ve değişmez olduğudur.15 “Tümel yolla bilme” ifadesi, “tümel olmaları bakımından” ifade- sinin yeniden formüle edilmiş şekli olarak da görülebilir, öyle ki Allah’ın bilgisi, sadece tümel- leri kapsadığı için tümellerin bilgisiyle sınırlandırılmıştır. Bu şekilde duyuya dayalı ve zamansal tikel bilgi, ilahi bilginin kapsama alanı dışına çıkarılmış olmaktadır; zira duyusal bilgi, değişen tikellerin bilgisidir ve her zaman, ‘bilen özne’de gerçekleşecek bir değişimi ima eder.16 İlahi bil- gi, ezeli, def‘aten ve değişmez olduğuna göre, bu bilginin tikel olarak işlev görmeyeceği açıktır.

Bütün bunlara rağmen İbn Sînâ, Kur’an’dan bir ayetin desteğine ihtiyaç hissederek, “hiçbir tikel/tekil şey, O’nun bilgisinden kaçamaz; ne de gökyüzünde ve yeryüzünde bir atom ağırlığına sahip bir şey O’nun dışına çıkabilir”17 şeklinde bir görüş ileri sürmektedir. (İbn Sînâ’nın böyle bir felsefi sorun hakkında çözüm ararken Kur’an ayetini iktibas etmesi kendi içinde ayrı bir sorun oluştursa da bu nokta burada tartışılmayacaktır.)

İşte problem, tam olarak bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çünkü İbn Sînâ’nın tümel yolla bilme tezi, B-tikeller hakkında, A-tikellerle ilgili olduğu kadar açık seçik değildir. Bu sebeple, B-tikellerle ilgili sorun bakidir. Pekala, o zaman problem nedir?

Ay-Altı Tikeller (B-tikeller) ve Problemin Başlangıcı II)

Bu türdeki tikellerin en temel özelliği, nitelikler noktasında A-tikellerin aksine, tür içerisin- de, o türe ait nitelikleri/tümelleri birden fazla üyenin paylaşmasıdır. Paylaşımcı olan B-tikeller ayrıca zamansaldırlar ve değişime tabidirler. Bunlar tümel nitelikleri, “farklı terkibler” oluş- turacak şekilde paylaşmaktadırlar18 ve bu paylaşımdan ötürü, türe ait nitelikleri belli bir ti- kele münhasır kılmak aklen imkansızdır. Tümellerin referansı tek olmadığı için akıl, bunları, A-tikellerde yaptığı gibi, tek tek temyiz edemez. Bunu yapmak için hariçten gelen ve tikelleş- tirici bir rol oynayan (bi-aletin mutecezzi’etin) bir bilgiye, yani duyusal bilgiye ihtiyaç vardır.

Yani, B-tikeller tabiatları gereği maddi, hissi ve zamansal oldukları için, “akl”ın algı alanına doğrudan girmezler. Tümelleri birden fazla üye paylaştığı için de akıl, tümellerin hamlini tek şeyle sınırlayamaz.

O zaman Zorunlu Varlık bu tür tikelleri nasıl bilir?

[Zorunlu Varlık], varlığa çıkan ve yok olan varlıkları (

14) el-mevcudat el-ka’ineh el-

fasideh), önce onların türleri vasıtasıyla (bi-enva‘iha) bilir; ve [sonra] bunlar aracılığıyla da onların tikellerini (eşhis) bilir. 19

14 İbn Sînâ, el-İl!hiyy!t, 359.

15 Marmura, “Divine Omniscience and Future Contingents in al-F"r$b" and Avicenna,” T. Rudavski (ed.), Divine Omniscience and Omnipotence in Medieval Philosophy: Islamic, Jewish and Christian Perspectives (Dordrecht, Boston & Lancaster: D. Reidel Publ. Co., 1985) içinde s. 88.

16 İbn S(n), el-İlâhiyyât, 359.

17 Allah’ın bilgisinin her şeyi kapsadığını ifade eden Kur’an ayetine işaretle. Bkz. Kur’an, 10:61; 35:11.

18 Marmura, “Divine Omniscience …,” s.90. Daha fazla bilgi için bkz. Marmura, “Some Aspects …,” ss. 304, 310.

19 İbn Sînâ, el-İlâhiyyât, 359.

(8)

Buna göre, Allah B-tikelleri, onların üyesi oldukları türler vasıtasıyla yani aklın algı alanına giren tümel vasıtasıyla bilir; bu türler aracılığıyla da onların altında yer alan tikel üyeleri bilir.

Bu, İbn Sînâ’nın, daha önceki “tikelleri tümel yolla bilir” düşüncesinin başka bir ifadesidir. As- lında bu ifadeler, B-tikellerin nasıl bilindiğine dair yeni ve ilave bir bilgi sunmamaktadır. Burada söylenen aslında şudur: hangi tümellerin, ezeli olmayan yani oluş ve bozuluş alemindeki varlıklara ait olduğu Zorunlu Varlık tarafından bilindiği için, Zorunlu Varlık bu tümellere sahip türler ara- cılığıyla bu türlerin altında yer alan tikellere dair genel bir bilgi sahibidir. Yani bu, İbn Sînâ’nın şu ifadeleriyle paraleldir: “Zorunlu Varlık tikelleri tıpkı tümellerin akledilmesi gibi akleder” ve

“Zorunlu Varlık tikelleri nitelikleri vasıtasıyla akleder.” Ancak bu bilgi hala tümeldir ve bu du- rumda zamansallar hala bir sorundur ki bu sorunun ne olduğu aşağıda izah edilecektir.

Diğer taraftan, A-tikellerde olduğu gibi, tümellerin tek bir üyeye hasredilmesi, aklın onu idrak edebilmesi için zorunlu olduğuna göre, bu “inhisar”ı taşımayan B-tikellerin bilgisi, tabi- atıyla, akli algıya uygun durumda değildir. Yukarıda bahsettiğimiz özellikleri dikkate alırsak, İbn Sînâ’nın da kabul ettiği gibi, Zorunlu Varlık’ın bu türden tikelleri bilmediği, çünkü bileme- diği sonucuna varmak kaçınılmazdır.20 Eğer değişen şeyler, Zorunlu Varlık’ın bilgisini ve dola- yısıyla özünü değiştirebiliyorlarsa, o zaman Zorunlu Varlık, fasid/bozulan şeyleri, fasid/bozulan şeyler olarak kavrayamaz, yani kendi tikellikleri içinde zamansal ve değişen şeyler oldukları için kavrayamaz. Ayrıca, bu tür tikelleri oldukları şekliyle kavramak, duyusal donanımı gerek- tirmektedir ki bu da Zorunlu Varlık’ın sahip olmadığı bir şeydir. Zorunlu Varlık’ın bilgisi hiçbir şekilde duyusal olmadığı için, O, eşyayı sadece aklen kavrar ve aklen kavrama ise sadece tümel yolla olur. Dolayısıyla İbn Sînâ’nın, Allah’ın her şeyi bildiğini öğreten ayeti öne sürerek O’nun zamansal ve değişen tikelleri de bildiği ima etmeye çalışması, kendisinin ilahi bilginin tabiatına dair ileri sürdüğü postulatlarla uyum arzetmemektedir.

Teorinin Sorunları: Zamansalların ve Mahsusatın Aklen Algılanmasının C)

İmkansızlığı

Burada işaret edeceğim sorunlar şunlardır: a) Nedenleme zinciri ve Zorunlu Varlık’ın bi- linçli nedenleme meselesi, b) Zamansalların ve tikellerin tabiatı, ve son olarak c) “Def‘aten vahideten” problemi.

C.1. Zorunlu Sudurda Nedenleme Zinciri ve Zorunlu Varlık’ın Bilinçliliği Meselesi

Tikelleri tümel yolla bilme tarzı (önermeler #12 ve #13) ve Zorunlu Varlık’ın bilgisinin var edici olduğu düşüncesi (önerme #2) yan yana getirilince; ayrıca buna İbn Sînâ’nın “Her zat, kendisinden sudur eden şeyi bilir” (önerme #1) doktrini eklenince, buradan onun teorisine

20 Bu sonucu destekleyecek şekilde İbn Sînâ, biri ilahi bilginin tabiatına ve diğeri hadis varlıkların tabiatına dayalı iki argüman sunmaktadır. İlk argüman: Zorunlu Varlık’ın eşyayı, bizzat kendileri vasıtasıyla veya eşya olmaları hasebiyle akletmesi imkansızdır. Eğer öyle olsaydı, o zaman, ya a) O’nun zatı, aklettiği şeyler tarafından oluşturulmuş olurdu ve dolayısıyla zatı, var olan şeylere bağlı olurdu; veya b) O’nun akletmesi, zatına arızi olurdu ve dolayısıyla zatı, her açıdan zorunlu olarak var olmazdı. Halbuki bunların hepsi Allah için muhaldir.

Bu argüman, Zorunlu Varlık’ın bilgisinin var edici bilgi olduğunu da temellendirmektedir. İkinci argüman: Zo- runlu Varlık’ın sürekli değişen tikelleri, zaman ve tikellik bakımından geçirdikleri değişimlerle birlikte bilmesi imkansızdır. Zira, Allah “onları bazen yokken var olarak veya bazen varken yok olarak akledemez. Bu olgusal durumların her birinin, diğerinden bağımsız olan akl( bir sureti vardır ve hiçbiri diğeri ile birlikte [var/doğru]

kalamaz. Dolayısıyla, [şayet onları bilseydi], Zorunlu Varlık’ın özü değişime uğrardı.”İbn Sînâ, el-İl!hiyy!t, 358-359; krş. Kitâbu’n-Necâh, tah. Macid Fakhri (Beyrut: Daru’l-Afaki’l-Jedide, 1985), s. 283.

(9)

INTERNATIONAL IBN SINA SYMPOSIUM 351

uygun bir şekilde en basit anlamıyla şu anlaşılabilir: Zorunlu Varlık, nedenlerin yaratıcı bil- gisine sahip olduğu için, sadece ve sadece O’nun bildiği şey var olabilir. Bu ise O’nun var olan her şeyi bildiği anlamına gelir. Temel denklem budur.21 Diğer bir ifadeyle, İbn Sînâ’ya göre Zorunlu Varlık’ın B-tikelleri de bilebileceğini iddia eden yaklaşımın kullandığı “Allah, bilgisi yaratıcı olduğu için bilir” argümanıyla, tümeller ve tikellerin Allah tarafından, Kendisi onların var edicisi olduğu için veya diğer bir deyişle Allah onları bildiğinden ötürü onlar var oldukları için bilindiklerini ileri sürülmektedir. Yani tikellerin, tümellerin bilindiği gibi bilinmesi, Allah’ın her iki varlık türünün de var edicisi olduğu ve onların var olmalarının doğrudan Allah’ın onları bildiği anlamına geldiği iddiasıyla temellendirilmektedir.

Allah, bu dünyanın tikellerini (B-tikeller), onların evrensel olan türleri dolayısıyla bilir ki bu bilme tarzı, teoriye göre ilahi bilginin öz niteliğidir. Dolayısıyla O, türlerin üyelerini de onların sebeplerinin gerektirdiği etkiler/sonuçlar olarak kavramsal yolla bilir. Burada referans, doğrudan, tür üyelerinin iştirak ettikleri nitelikleredir. Bu ise Zorunlu Varlık’ın o üyelere dair bilgisinin de tümel ve kavramsal olduğu anlamına gelmektedir. Bu tarz bilme, şu ifadede tas- virini bulmaktadır: “tikeller, [Zorunlu Varlık] tarafından tıpkı tümellerin bilindiği gibi bilinir”

(önerme #13). Şu halde açıktır ki Allah’ın bilgisinin tabiatı göz önünde bulundurulunca, bu, ancak kavramsal bir tarzda olabilir. Zira tümeller, varlıkların tür ve cinslerinin kavramsal bil- gisinden ibarettir. Buna göre, diyelim ki A bir ilk sebep ve S ise B’nin C, D, E, (…) ara nedenleri üzerinden sağladığı bir sonuçtur. İbn Sînâ’ya göre, A sebebi, S sonucunun ortaya çıkacağını, kendisinin, D, E, F (…) ara nedenlerinin var edicisi olduğunun “bilincinde olduğu” için, o se- beplerin S sonucunu doğuracağının da mezkur ara sebepleri bildiği için “bilincindedir.” S’nin, gerçekleştiği zaman gerçekleştiğinde, nedensel zincirin geriye doğru takip edilmesi suretiyle A’nın bunun tümel bilgisine sahip olduğu sonucuna varılmakta ve bu da A’nın S’yi bildiğinin kanıtı olarak sunulmaktadır.

Burada ileri süreceğim şey, ontolojik nedenlemenin, zamansal-epistemik bir veri doğurmak zorunda olmadığı düşüncesidir. Teoriye göre Zorunlu Varlık, ilk sebep olarak nedenlediği her bir varlığın ve her bir ikincil sebebin nedenlediği diğer bütün etkileri ve sonuçları, bu sebepler, doğurdukları veya doğurabilecekleri sonuçları kendi içlerinde taşıdıkları için “bilmektedir.”

Yukarıdaki 4), 5), ve 6) nolu önermelerden çıkan anlam şudur: Allah, eşyayı, Kendisinden çıkan etkiler olmaları açısından bilir. Allah, o tikellerin sahip olduğu bütün niteliklerin yani tümellerin bilgisine sahiptir. Zira sebeplerin bilgisi, o sebeplerin ürettiği veya sebeplediği her şeyin bilgisini de ihtiva eder. Yani, sebeplerin bilgisi, ortaya çıkan sonuçların/etkilerin bilgisini gerektirir. Yukarıdaki öncüllerden bariz hale gelen bir husus da bu tür bilginin kavramsal oldu- ğudur, zira bu bilgi tikelleri, onların evrensel olan nitelikleriyle bilir. O zaman Allah’ın bilgisi, tümel bilgiyi esas alır ve bu da, tekrar edecek olursak, sebeplerin genel karakteristiklerini içerir ve bunlardan ötürü Zorunlu Varlık’ın tikellere dair bilgi sahibi olduğuna hükmedilir. İbn Sînâ’nın “tikeller, [Zorunlu Varlık] tarafından tıpkı tümellerin kavrandığı gibi kavranırlar”

derken kastettiği bu olmalıdır.

Bu ise ancak tümel önermelerin tikellerin özüne ait soyut bilgileri içerdiği şeklinde anlaşıla- bilir. Fakat İbn Sînâ’nın kendi önermeleri gereği, bunun, zamansal ve değişen varlıkların zaman

21 Bkz. Acar, a.g.m.

(10)

içerisindeki hallerini, zamansal bir kip çerçevesinde bilme olarak algılanması imkansızdır ve yine teori gereği, böyle bir algı Zorunlu Varlık için muhaldir. Bu noktada hatırlarsak İbn Sînâ, Zo- runlu Varlık’ın bilgisinin insani bilgiden tamamen farklı olduğunu ifade etmektedir. Ancak yine de İbn Sînâ’nın Zorunlu Varlık’ın zamansal tikelleri bildiğini ima etmesi ve bu imaya dayalı olarak ileri sürülecek bir iddianın ispatlanabileceğine dair ortaya konan açıklamalar, İbn Sînâ’nın kendi uyarılarına rağmen, Zorunlu Varlık’a insani bilme tarzını mümkün kılan techizatı atfetmek zorun- dadır. İlk paradoksal olan kısım budur. Allah’ın B-tikelleri bilmesi için duyusal donanıma sahip olmasının gerekmediğini ileri süren Acar, “Allah’ın hem yaratıcı olduğunu kabul etmek hem de cüz’ilerin varlığında ve aklen tayin ve tesbit edilmesinde duyu bilgisine ihtiyaç duyacağını öne sür- mek, açıkçası saçmadır”22 şeklinde kesin bir hüküm vermiş olsa bile, Zorunlu Varlık’ın B-tikelleri bildiğini, sırf “Allah’ın bilgisi yaratıcı bilgidir” postulatına dayandırarak iddia etmek kolay değil- dir. Zira bu iddianın tutarlılığını zedeleyecek diğer önermelerin de tutarlı bir şekilde teoriye enteg- re edilmesi gerekmektedir. Öncelikle şunu söyleyebiliriz: bir açıdan bakınca, burada asıl mesele, Zorunlu Varlık’ın bilgisinin işleyiş tarzı (yaratıcı olması) ile ilgili değil, B-tikellerin O’nun bilgisinin kapsamına girme kapasitesine sahip olup olmadığıdır. Zira ilahi bilginin ara nedenler vasıtasıyla B-tikelleri meydana çıkardığını söylemek bir şeydir, o ilahi bilginin B-tikellerin ahvalini de içerdi- ğini söylemek ise başka bir şeydir. Son tahlilde ilki, ikincisini zorunlu olarak gerektirmemektedir.

Dolayısıyla Allah’ın bilgisinin, nesnelerden bağımsız olması ve yaratıcı olması, yani insan bilgisi ile nesnesi arasındaki ilişkinin tam tersi olması, o ilahi bilginin B-tikelleri idrak edeceğini mantıksal olarak garanti etmez. Ayrıca burada başka bir paradoks kendini göstermektedir: Eğer var olan her şey, Zorunlu Varlık onların bilgisine sahip olduğu için var oluyorlarsa, bu durumda teorinin bazı postulatları gereği zamansal, maddi ve değişen olmaları bakımından ilahi bilgiye konu olmayan B-tikeller, evvel emirde var olmak için paradoksal bir şekilde ilahi bilgide bulunmak zorundadırlar.

Ama eğer bunlar, tümel ve kavramsal niteliğe sahip ilahi bilgi tarafından algılanamıyorlarsa, o zaman bunların varlığa çıkmaları nasıl açıklanır? Çözüm olarak, her bir B-tikel, tümel yönleri ile ilahi bilgide yer alır denirse, burası yine ta başta sorduğumuz soruya geri döndüğümüzü gösteren noktadır ve İbn Sînâ hala bunun nasıl olacağını açıklamak zorundadır. Fakat burada asıl çözüm, ilahi bilginin içerdiği ara nedenlerden bazılarının, ilahi bilgiye konu olmayacak özelliklere sahip etkiler doğurduğunu kabul etmekten geçmektedir. Bu ise, Zorunlu Varlık’ın ortaya çıkan bu tür etkilere dair bir “bilince” sahip olup olmadığı meselesini gündeme getirmektedir.

Bu noktada belirtmek gerekir ki ontolojik nedenlemenin bilinçli bir bilişe delalet edip etme- yeceği hususu hala tartışmaya açıktır. İbn Sînâ’nın Zorunlu Varlık’a atfettiği “bilgi,” tamamen tümel önermelerden oluşur. Ancak eğer bu “bilgi,” A sebebinin, bu sebebin tabiatında yerleşik olan ve onun nedenlediği B sonucunu doğurma kuvvesi olarak anlaşılırsa, bu tür bilgiye “bilinçli biliş” atfetmek, kanaatimce el-Ğazali’nin de isabetle vurguladığı gibi,23 oldukça zor gözükmek- tedir. Zira İbn Sînâ’nınki gibi bir zaruretçi kozmogonide, söz konusu bilgi, nedensellik meka- nizmasını zorunlu olarak işleten bir sistemdir ve bilinçlilik halini içermesi, yine el-Ğazali’nin belirttiği gibi, mantıkan zorunlu değildir. Şu halde bu sonuç, İbn Sînâ’nın “her zat kendisinden sudur eden şeyi bilir” ifadesinin yeniden yorumlanmasını gerekli kılmaktadır. İşte bu sebeple, böyle bir “bilgi,” nedenler zinciri üzerinden geriye doğru bir hareketle tasavvur edilebilecek ve

22 Rahim Acar, “Yaratan Bilmezse kim Bilir? İbn Sînâ’ya göre Allah’ın Cüz’ileri Bilmesi,” İslam Araştırmaları Dergisi, 13 (2005), s.21.

23 Bkz. El-Ğazali, Tehâfutu’l-Felâsife, özellikle 12. ve 13. Meseleler.

(11)

INTERNATIONAL IBN SINA SYMPOSIUM 353

“ontik bir kodlama” şeklinde tasvir edilebilecek bir olgudur; ve ayrıca nedenlerin “bilgisi”ni içerdiği için tam anlamıyla kavramsal ve tümeldir. Buna göre, Zorunlu Varlık’ın böyle bir kodlama şeklinde anlaşılan “bilgisi,” nedenlerin kavramsal mahiyetini kapsamasından ötürü ve bu nedenler hakkındaki kavramsal bilgiye rağmen, zincirdeki her hangi bir nedenin zaman içerisinde gerçekleştireceği bir sonuç veya eser bile, Zorunlu Varlık’ın “bilgisi” kapsamında görülemez. Zira kavramsal olmalarına rağmen ikincil nedenlerin bilgisi, onların eserleri/etki- leri zaman içinde vuku bulmak zorundadır ve zamansal vukuat ise Zorunlu Varlık’ın bilgisinin konusu olamazlar. İşte bu gerçek, İbn Sînâ’yı, Zorunlu Varlık’ın, tikelleri onların tümel olan nitelikleri vasıtasıyla bildiğini söylemeye zorlamıştır.

C.2. Zamansal Tikellerin Tabiatı

“Zorunlu Varlık’ın cüz’iyyata dair bilgisi, zamansal bilgi olamaz, zira [böyle bir bilgi] şim- di, geçmiş ve geleceği ihtiva eder ve dolayısıyla O’nun özsel sıfatlarının değişmesine sebep olur.

Bilakis, O’nun cüz’iyyata dair bilgisi zamandan daha üstün bir tarzda olmalıdır. Ayrıca, O’nun her şeyi bilmesi zorunludur, çünkü her şey, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla O’ndan çıkar.”24

B-tikeller, daha önce değindiğimiz gibi, maddi, mekansal ve zamansaldır. Ay-altı alemde, örneğin A sebebinin, B sonucunu z anında doğurduğu bilgisi, tamamen zamansal ve değişen bir bilgidir; ve bu z faktörü, teori gereği değişmeyen tümeller vasıtasıyla algılanmadığı için Zorunlu Varlık’ın bilgisi dışında kalmalıdır. Zorunlu Varlık’ın zamansız olduğunu ileri sürerek, bizim için zamansal olan tikellerin O’nun için zamansız olduğu iddia edilirse, yeniden meselenin başına dönmek zorunda kalırız. Yani Zorunlu Varlık’ın B-tikelleri zamansız bildiği iddiasıyla, tümel bil- ginin tikellere nasıl delalet ettiği meselesi tekrar karşımıza çıkacaktır. Burada sorun olan husus, tikelleri, tikelliklerini bozmaksızın, onları tikel yapan niteliklerden soyutlayarak hala tikel olarak bilme sorunudur. Unutulmamalıdır ki İbn Sînâ’nın bu bilgiye sahip olduğunu iddia ettiği Zorunlu Varlık’ın bilgisi tümeller yoluyla işlemektedir ve tikelleştirici niteliklerden uzaktır.

Diğer taraftan, eğer Zorunlu Varlık’ın bilgisi, oluş ve bozuluş alemindeki tikelleri (B-tikeller) kapsıyorsa ve bu bilgi zorunlu olarak konu edindiği şeyin varlığa çıkmasını zorunlu kılıyorsa, bu bilginin iki yönü olabilir: bu bilgi ya a) bahsettiğimiz zorunluluk zinciri sebebiyle zamansal olaylara müdahil olmak zorundadır veya b) zamansal tikellerin olgusal durumlarını algılaya- maz durumdadır. Eğer zamansal algı niteliği varsa, bu durumda zaman içerisinde meydana ge- len her olayı tikelleştirici ögelerle bilmek ve dolayısıyla zamansal kiplere maruz kalmak duru- mundadır. Zira bir bilginin, hem zaman içerisindeki bir eylemi algılayıp hem de bilişsel olarak o zaman kipinden bağımsız olması düşünülemez. Mesela, “A şahsı z1’de oturuyor” ve “z2’de ayağa kalkıyor”. İlahi yaratıcı bilginin, A şahsının z1 ve z2’deki durumlarını ezelden bildiği için z1’de oturmayı ve z2’de A şahsının ayağa kalkması eylemini zorunlu olarak var kılması gerekir.

Bu ise Zorunlu Varlık’ın zamansal kipleri takip ediyor olmasını gerektirmektedir. z1 ve z2 gibi zamansal terimlerin Zorunlu Varlık için geçerli olmadığını teori gereği biliyoruz. Bu da her şeyi bilen Zorunlu Varlık’ın, bize göre z1 ve z2’de olan olayları zamansız bildiği iddiasıyla eş anlam- lıdır. Tersinden okunduğunda bu, Zorunlu Varlık bu olayları “zaman içinde gerçekleşen şeyler”

olarak bilemez demektir. Şu halde, Zorunlu Varlık’ın eşyayı tümel yolla bilmesi bir postulat

24 İbn Sînâ, KİT, 296-297.

(12)

olarak ortaya konduğu ve İbn Sînâ’ya göre, değişim ve zaman B-Tikellerin niteliği olup bir tü- mel oluşturmadığı için, bu yaklaşım teori içinde en iyi ihtimalle bir paradoks oluşturmaktadır.25 Hatta buna göre, Zorunlu Varlık, inhisarcı bir tikel (A-tikel) olan Güneş’in tümel olarak bilinen tutulması olayını, tümel bilgiler sayesinde zamansız bilebildiği halde, Güneş’in z1 anında tu- tulmaya girdi ve z2’de tutulmadan çıktığı gibi zamansal olayları bildiği bile söylenemez. Zira Zorunlu Varlık’ın bildiği şey, belli nedenlerin bir araya gelmesi sonucu “tutulma” denen tikel bir olayın gerçekleşeceğidir, bu tutulmanın her hangi bir zaman kipinde gerçekleşeceği değil.

Bütün bunlar ışığında ve zamansal tikellerin tabiatı göz önünde bulundurulunca, Zorunlu Varlık’ın zamansal tikelleri bildiğini iddia etmek bir tutarsızlık olarak karşımız çıkmaktadır.

Dolayısıyla, bu teori esas alındığında ilahi yaratıcı bilginin zamansal olgulara taalluk etme- diğini kabul etmekten başka bir seçenek gözükmemektedir. Bu İbn Sînâ’nın ta başta kabul ettiği husustur. Sonuç olarak, İbn Sînâ Zorunlu Varlık’ın her şeyi bildiğini postulat olarak öne sürmesi, problemin başlangıcını göstermektedir. Şu halde İbn Sînâ’nın hem Zorunlu Varlık’ın istisnasız her şeyi bildiğini söyleyip hem de O’nun bilgisinin zaman içinde olan olaylara taalluk edemeyeceğini ileri sürmesi, B-tikellerin nasıl bilineceğinin mantıksal olarak yeterli şekilde temellendirilmemiş olduğunu göstermektedir.

C.3. “Def‘aten Vahideten” Anlayışından Kaynaklanan Zamansal Sorun

Çizim 1:

Sebeplerin soyut bilgisi ve zamansallar. İbn Sînâ’nın teorisinden anlaşıldığına göre, Zorun- lu Varlık B, C, D nedenlerini bilir. Ancak zaman içinde var olan K, L, M (…) nedenlerini bilmesi teoride problemli iken K, L, M, nedenlerinin Z1, Z2, Z3 (…) anlarında sebep oldukları zamansal tikelleri bilmesi ise imkansızdır.

İbn Sînâ’ya göre, Zorunlu Varlık her şeyi def‘aten vahideten yani bir defada tek bir bilgi ile bilir. Yani geçmiş ve gelecek zaman olarak değil, her şeyi tek bir anda veya şimdi olarak bilir. Eğer külli bilme tarzı bu “defaten” anlamında alınırsa, sorun ne olabilir? Ezeli şimdi, Zorunlu Varlık’ın başından beri olmuş ve olacak bütün olayları, var olmuş ve olacak bütün eşyayı zamansal ardışıklığı dışlayan bir tarzda, aynı anda ve tek bir bilgiyle varlıklarını olduk- ları halleriyle ve değişen sonsuz halleriyle bir anda bildiğini kabul etmememizi gerektirir. İlk sorun, bunun nasıl mümkün olduğudur. Böyle bir anlayış, Zorunlu Varlık’ın tüm zamanlarda

25 Bu paradokstan şöyle bir argümanla çıkılabilir: 1) Zorunlu Varlık, zaman içinde hareket etmez ve zamanın hükümlerine göre bilmez. 2) Zamansal tikeller, makulattan değil, mahsusattandır. 3) Zorunlu Varlık, bilgisinin mahsusata taalluk edebilmesi için duyusal techizata sahip olmalıdır. 4) Fakat Zorunlu Varlık, bu tür techizata sahip değildir. 5) O halde, Zorunlu Varlık mahsusatın bilgisine sahip olamaz.

(13)

INTERNATIONAL IBN SINA SYMPOSIUM 355

olan ve olacak her şeyi, hem de zamansal tikelleri, ama zamanın dışında kalarak ve fakat aynı ezeli anda bildiğini varsaymaktadır. Buna göre, bizim terimlerimizle geçmiş ve gelecek diye bir şey yoktur ve her şey “bir anda” olmaktadır. Bu ise, biz insanlara göre geçmişte olmuş ve bize göre gelecekte olacak her şey, ilahi vizyonda eş-zamanlı olarak aynı anda “cereyan ediyor”

demektir. Eğer “def‘aten” ifadesi bu şekilde yorumlanırsa, sorun şudur: geçmiş ve gelecek her şey aynı anda vuku buluyor olduğuna göre, tabii olarak bu, geçmiş ve gelecek kiplerini dışarıda tutacaktır. Sonsuz sayıda olayların aynı ayna vuku buluyor olmasının aklen tasavvurunun zor- luğunu bir kenara bırakırsak, bizim için zamansal olan olayların böyle bir vizyonda Zorunlu Varlık için temyiz edilmesinin, imkansız bir manzara sunduğu açıktır. Zamanın hükmü İbn Sînâ’nın Zorunlu Varlık’ına taalluk etmediği halde bu nasıl mümkündür? Yani bizim için za- mansal olanı, Zorunlu Varlık ezeli bir anda nasıl bilmektedir? Zamandan münezzeh olan Tanrı, zaman içinde olan şeyleri nasıl kavrar? Eğer bu “kavrayış,” “eşya, O eşyayı bildiği için vardır”

anlamında ise ve eğer bunun epistemolojik bir anlamı varsa bile, daha önce de değindiğimiz gibi, ilahi bilgi, zamana endeksli tikelleri bilmek için paradoksal olarak zamansal ardışıklığı takip etmek zorunda kalmaktadır.

Çizim 2:

Ezeli Şimdi: Zorunlu Varlık, bu olayları ezeli bir “an”da tümel olarak bilse bile, zamansal kipleri oldukları haliyle temyiz etmesi mümkün gözükmemektedir.

Bütün z kiplerinde tikel olarak meydana gelen bu tikel olaylar kümesini, onlara “bu” veya

“şu” şeklinde işaret edecek bir donanıma sahip olmayan Zorunlu Varlık’ın, bir Akıl olarak ve tümel bilgiye sahip olarak, “mahsusat”tan olan ve sadece insanlar için z1, z2, z3, … şeklinde algılanabilen yukarıdaki tikellerden her birini yine z1, z2, z3 şeklinde diğerlerinden temyiz etme- si imkansızdır. Ezeli şimdi anlayışında, Tanrı’nın bu tikel önermeleri ayrı ayrı ama aynı anda bildiği varsayılmaktadır. Öyle ki bu zamansal olaylardan her bir z kipi için, sadece bir önerme doğrudur ve her bir olayla ilgili her bir önerme aynı anda doğrudur. Diyelim ki bize göre bütün bu önermeler tek bir tikel hakkında ve o tikelin farklı zamansal modlarını ifade etmektedir.

Bir anda bilme tarzında, tek tikel hakkındaki bize göre farklı zamanlara ait yani değişen öner- meleri, Zorunlu Varlık teori gereği aynı anda doğru olarak bilmektedir. Buradaki soru şudur:

böyle bir durumda, Zorunlu Varlık, bu önermeleri birbirinden temyiz edip, bize göre mesela z1 anında olan olaya tikel anlamda işaret edebilir mi? İbn Sînâ’nın teorisi esas alındığında, bu ezeli kozmik manzarada aklın o tikelin, hangi önermenin belirttiği “hal”de bulunduğunu

(14)

temyiz etmesi imkansızdır. Gerçekte her bir önermenin belirttiği bir “tikel” durum vardır ve bu tikel durumu aklın kavraması imkansızdır. İbn Sînâ’nın kendi ifadesiyle bu tikeli bilmek için duyusal donanım gerekir, yani “bu” veya “şu” şeklinde tikelleştirici bir araç gerekir. Zorunlu Varlık için hepsi aynı anda cereyan ettiği için ve O, tikelleştirici bir unsur olan zamanın dışında bulunduğu için zamanda cereyan eden tikellerin her birini, zamana dahil olmaksızın veya za- manın hükmüne tabi olmaksızın, ayrı ayrı “bu” veya “şu” diye zamansal ayrıma tabi tutması imkansız gözükmektedir. Sonuç olarak Zorunlu Varlık’ın “defaten vahideten” sahip olduğu bilgi, ardışıklığı dışladığı ve tikelliğin en önemli özelliği olan ardışlıklığı kavrayamayacağı için, İbn Sînâ’nın teorisi nu noktada bir açmaza düşmektedir.

Yukarıdaki tartışmadan yola çıkarak şu sonuçlara varılabilir:

Zamansal olaylar hesaba katıldığında İbn Sînâ’nın, Zorunlu Varlık’ın B-tikelleri bildi- 1.

ğini kendisinin genel teorilerine dayanarak mantıklı ve tutarlı olarak iddia etmesini imkansız kılmaktadır.

Basit bir ifade ile, eğer Zorunlu Varlık tümel yolla biliyorsa, zamansal tikelleri bile- 2.

mez. Eğer bilgi tümel ise, tikelleri kapsayamaz; eğer tikelleri kapsarsa, o bilginin öz niteliği tümel olmaz.

Eğer külli, sıfatları, cins ve türleri kapsıyorsa, zamana ve mekana endeksli önermeler 3.

dışarıda bırakılmaktadır.

Var olan tikeller, ilahi bilgiden dolayı var iseler, o zaman ilahi bilginin zamansal tikel- 4.

lerin varlığıyla ilişkisi açık değildir. Varsayımdan yola çıkarak bilginin sadece nedenlerin bil- gisini kapsadığını söylemek gerekir. Şu halde İbn Sînâ yine Zorunlu Varlık’ın tikelleri bildiğini söyleyemez.

Diğer taraftan, Zorunlu Varlık, A-tikel olayları sırf sahip oldukları tümel nitelikleri 5.

yoluyla bilmesine rağmen, onları bile kendi tikellikleri içinde bildiği söylenemez. Yani O’nun bu tümellerin zamansal-mekansal örneklemesini kavraması imkansızdır. Zira O’nun bilgisi, tikel- lerden soyutlayarak elde edilen bilgi değildir; aksine tümel bilgiye ilahi özü itibariyle zorunlu olarak sahiptir; ama bu bilgi, “tikel”i tikel yapan özellikleri kapsamadığı için, tikelin bilgisini içeremez.

Zorunlu Varlık’ın her şeyin varlığının nedeni olması, sonuç olarak, yeniden yorumlan- 6.

malıdır. Bu, en iyi ihtimalle, Zorunlu Varlık’ın sadece nedenlerin tümel bilgisine sahip olabildiği anlamına gelir. Ama O’nun bilgisinin, B-tikellerin yine B-tikel olan nedenlerini kapsadığını bile söyleyemeyiz. Bu ise İbn Sînâ’nın teorisinde bir açmaza sebep olmaktadır.

Sonuç olarak, İbn Sînâ’nın kendisinin Zorunlu ve Varlık ve tikellere atfettiği nitelikler 7.

temel alınarak Zorunlu Varlık’ın B-tikelleri tikel olarak bildiğini iddia etmesi, teorik tutarsız- lıkla malüldür.

Referanslar

Benzer Belgeler

Protokolü (KP) kabul edilmiştir. KP taraf olan sanayileşmiş ülkelere, 2008-2012 yılları arasında 1990 seviyesine göre belirli bir sera gazı indirim hedefine ulaşmayı

Mutfak eşyası olarak sahan (sahan), sini (tepsi), kevgir (süzgeç), elek (elek), gözer (kalbur), evreağaç (yufkayı çevirme ağacı), oklavı (oklavı), ekmek tahtası (yuvarlak

– Kalkınma ve sermaye birikimi ihtiyacı – Tarımsal kapitalizm ve altyapı ihtiyacı – Dış sermaye ve yardım ihtiyacı: ABD – DP’nin Yükselişi. – Batı Bloğunda Açıktan

mümkündür. Alevi-Bektaşllerin Diyanet işleri Başkanlığı'nda temsil edilmesi düşüncesi ve hizmet beklentisi ile cinsiyet faktörü ararsırıda anlamlı bir fark

Tarım ve Orman Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdür Yardımcısı Cengiz Ceylan, bu yıl kurbanlık için hayvan ithal edilmeyeceğini bildirdi..

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

Bu çalışmanın konusu, İbn Sînâ felsefesine göre varlık ve mahiyet ilişkisinin ne olduğu sorusudur. Bu çalışma, bu soruyu sorar ve onun ayrıntılı ve kapsamlı bir

Within the framework of the ethical approach adopted by Etkileşim’s nationally and internationally valid academic studies and research rules, the types of research that require