• Sonuç bulunamadı

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ) ANABİLİM DALI EVLİ ÇİFTLERDE ALGILANAN GÜCÜN BAĞLANMA BOYUTLARI VE

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ) ANABİLİM DALI EVLİ ÇİFTLERDE ALGILANAN GÜCÜN BAĞLANMA BOYUTLARI VE"

Copied!
170
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ)

ANABİLİM DALI

EVLİ ÇİFTLERDE ALGILANAN GÜCÜN BAĞLANMA BOYUTLARI VE YATIRIM MODELİ DEĞİŞKENLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİ

Yüksek Lisans Tezi

Meryem KAYNAK MALATYALI

Ankara-2014

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ)

ANABİLİM DALI

EVLİ ÇİFTLERDE ALGILANAN GÜCÜN BAĞLANMA BOYUTLARI VE YATIRIM MODELİ DEĞİŞKENLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİ

Yüksek Lisans Tezi

Meryem KAYNAK MALATYALI

Tez Danışmanı

Doç. Dr. Ayda BÜYÜKŞAHİN SUNAL

Ankara-2014

(3)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ)

ANABİLİM DALI

EVLİ ÇİFTLERDE ALGILANAN GÜCÜN BAĞLANMA BOYUTLARI VE YATIRIM MODELİ DEĞİŞKENLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİ

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Ayda BÜYÜKŞAHİN SUNAL

Tez Jürisi Üyeleri

Adı ve Soyadı İmzası

Doç. Dr. Ayda BÜYÜKŞAHİN SUNAL ………..

Prof. Dr. Şennur TUTAREL KIŞLAK ………..

Yrd. Doç. Dr. Ayça ÖZEN ………..

Tez Sınavı Tarihi ...

(4)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.

19.08.2014

Meryem KAYNAK MALATYALI

(5)

TEŞEKKÜR

Tezimin her aşamasında, tezimi sabırla okuyup bana yol gösteren ve beni cesaretlendiren sevgili danışmanım Doç. Dr. Ayda Büyükşahin Sunal’a çok teşekkür ederim. Tezimi okuyup bana değerli geri bildirimlerini sunan sevgili jüri üyelerim Prof. Dr. Şennur Tutarel Kışlak’a ve Yrd. Doç. Dr. Ayça Özen’e teşekkür ederim.

Hayatımın her döneminde benden desteğini esirgemeyen sevgili annem Münevver’e ve rahmetli babam Abdullah’a… Her birinin hayatımda ayrı önemi olan kardeşlerim Fevzi, Keriman, Meral, Selma, Sibel, Ayşe ve Yaşar’a… Biricik ikiz kardeşim, mesai arkadaşım ve dostum Bağdat’a…

teşekkürler.

Arkadaşlarım Ceren, Ahmet, Ercan, Gülşen, Ilgın ve Burçak’a tez yazım sürecinde yalnız olmadığımı hissettirdikleri için… Şeri’ye desteklerini benden esirgemediği için… Adem’e veri toplama sürecindeki yardımları için… çok teşekkür ederim.

Tez yazım sürecinde beni desteklediği, beni dinlediği ve bana sabrettiği için sevgili eşim Hasan’a… Sadece varlığı bile beni mutlu etmeye yeten canım kızım Zeynep’e… çok teşekkür ederim.

Son olarak, bu süreçte beni destekleyen ve burada isimlerini sayamadığım bütün arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunarım… İyi ki varsınız...

(6)

i

İÇİNDEKİLER

1. BÖLÜM ... 1

GİRİŞ ... 1

1.1. Güç ... 3

1.1.1. Kuramsal Yaklaşım ... 5

1.1.2. Güç ve Bireysel Kazançlar ... 8

1.1.3. Güç ve İlişkisel Kazançlar ... 11

1.1.4. Evlilerde Güç Eşitliği ... 12

1.2. Güç ve Yatırım Modeli ... 15

1.2.1. Karşılıklı Bağımlılık Kuramı ... 15

1.2.2. Yatırım Modeli ... 17

1.2.3. Güç ve Evlilik Doyumu ... 24

1.2.4. Güç ve Seçeneklerin Niteliğini Değerlendirme ... 25

1.2.5. Güç ve Evliliğe Yapılan Yatırımlar ... 28

1.3. Bağlanma Boyutları ve Güç ... 30

1.3.1. Bağlanma Kuramı ... 30

1.3.2. Yetişkinlerde Bağlanma ... 33

1.3.3. Bağlanma Boyutlarının Güç ile İlişkisi ... 39

1.4. Yetişkinlerde Bağlanma ve Yatırım Modeli ... 42

1.4.1 Bağlanma Boyutları ve Evlilik Doyumu ... 43

1.3.3. Bağlanma Boyutları ve Evliliğe Yapılan Yatırımlar ... 46

1.3.3. Bağlanma Boyutları ve Seçeneklerin Niteliğini Değerlendirme ... 48

1.5. Bağlanma Boyutları ile Yatırım Modeli Değişkenleri Arasındaki İlişkide Gücün Aracı Rolü ... 49

1.6. Aktör Partner Karşılıklı Bağımlılık Modeli (APKM) ... 50

1.7. Araştırmanın Denenceleri ... 51

(7)

ii

2. BÖLÜM ... 54

YÖNTEM ... 54

2.1. Katılımcılar ... 54

2.2. Veri Toplama Araçları ... 55

2.2.1. Kişisel Bilgi Formu ... 56

2.2.2. Çift Güç Ölçeği (ÇGÖ) ... 56

2.2.2.1. ÇGÖ’nün Türkçeye Uyarlanması ... 57

2.2.2.1.1. Katılımcılar ... 58

2.2.2.1.2. Veri Toplama Araçları ... 60

2.2.2.1.2.1. Kişisel Bilgi Formu ... 60

2.2.2.1.2.2. Evişi Paylaşımı Ölçeği (EİPÖ) ... 60

2.2.2.1.3. İşlemler ... 61

2.2.2.1.4. ÇGÖ’nün Geçerliliğine İlişkin Bulgular ... 61

2.2.2.1.5. ÇGÖ’nün Güvenirliğine İlişkin Bulgular ... 69

2.2.3. İlişki İstikrarı Ölçeği (İİÖ) ... 70

2.2.4. Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri II (YIYE II) ... 71

2.3. İşlemler ... 72

3. BÖLÜM ... 73

BULGULAR ... 73

3.1. Betimleyici İstatistikler ... 73

3.2. Aktör-Partner Karşılıklı Bağımlılık Modeli Kullanılarak Çalışma Denencelerinin Test Edilmesi ... 79

3.2.1. Bağlanma Boyutlarının Yatırım Modeli Değişkenleri Üzerindeki Yordayıcı Rolüne İlişkin Modelin Test Edilmesi ... 80

3.2.2. Bağlanma Boyutları ile Yatırım Modeli Arasındaki İlişkide Gücün Aracı Rolü ... 84

3.3. Düzenleyici Değişkenli Regresyon Analizi Kullanılarak Çiftlerin Bağlanma Boyutlarının Çalışma Değişkenleri Üzerindeki Ortak Etkisinin Test Edilmesi ... 91

(8)

iii

4. BÖLÜM ... 100

TARTIŞMA ... 100

4.1. Betimleyici İstatistiklere İlişkin Bulguların Tartışılması ... 100

4.2. Bağlanma Boyutlarının Yatırım Modeli eğişkenleri Üzerindeki Yordayıcı Rolüne İlişkin Bulguların Tartışılması ... 104

4.3. Bağlanma Boyutlarının Güç Üzerindeki Yordayıcı Rolüne İlişkin Bulguların Tartışılması ... 108

4.4. Gücün Yatırım Modeli Değişkenleri Üzerindeki Yordayıcı Rolüne İlişkin Bulguların Tartışılması ... 110

4.5. Gücün Bağlanma Boyutları ile Yatırım Modeli Değişkenleri Arasındaki İlişkideki Aracı Rolüne İlişkin Bulguların Tartışılması ... 112

4.6. Düzenleyici Değişkenli Regresyon Analizine İlişkin Bulguların Tartışılması ... 114

4.6.1. Demografik Değişkenlerin Etkisine İlişkin Bulguların Tartışılması . 115 4.6.2. Bağlanma Boyutlarının Ortak Etkisine İlişkin Bulguların Tartışılması ... 118

SONUÇ VE ÖNERİLER ... 121

ÖZET ... 125

ABSTRACT ... 127

KAYNAKLAR ... 129

EKLER ... 153

Ek-1: Bilgilendirilmiş Onay Formu ... 153

Ek-2: Kişisel Bilgi Formu ... 154

Ek-3: Çift Güç Ölçeği ... 155

Ek-4: Ev-İşi Paylaşımı Ölçeği ... 156

Ek-5: İlişki İstikrarı Ölçeği ... 157

Ek-6: Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri II ... 160

(9)

iv ÇİZELGELER

Çizelge 2.1: Katılımcıların Demografik Özellikleri. ... 55 Çizelge 2.2: Ölçek Uyarlama Çalışmasının Katılımcılarına ait Demografik

Özellikler. ... 59 Çizelge 2.3: Çift Güç Ölçeğinin Açımlayıcı Faktör Analizi Sonuçları ... 64 Çizelge 2.4: Çift Güç Ölçeğinin İki Faktörlü Yapısı için Uyum İyiliği İndeksleri

... 67 Çizelge 2.5: Çift Güç Ölçeğinin Doğrulayıcı Faktör Analizi Sonuçları ... 68 Çizelge 2.6: Çift Güç Ölçeği Toplam Puan ve Alt Boyutlarının Ev-İşi Dağılımı

ile İlişkisi... 69 Çizelge 2.7: Çift Güç Ölçeğinin Güvenirlik Katsayıları ... 69 Çizelge 3.1: Çalışmanın Ana Değişkenlerine İlişkin Cinsiyet Farklılıkları ve

Betimleyici İstatistikler ... 74 Çizelge 3.2: Çalışmanın Ana Değişkenleri Arasındaki İlişkiler ... 78 Çizelge 3.3: Bağlanma Boyutlarının Güç ve Yatırım Modeli Değişkenleri

Üzerindeki Ortak Etkisi... 93

ŞEKİLLER

Şekil 3.1: Bağlanma Boyutlarının Yatırım Modeli Değişkenleri Üzerindeki Yordayıcı Rolü ... 82 Şekil 3.2: Bağlanma Boyutları ve Yatırım Modeli Değişkenleri Arasındaki

İlişkide Gücün Aracı Rolü ... 86

GRAFİKLER

Grafik 3.1: Kadının Evlilik Doyumu Üzerindeki Kadının ve Erkeğin Bağlanma Kaçınmasının Ortak Etkisi ... ..96 Grafik 3.2: Erkeğin Evlilik Doyumu Üzerindeki Erkeğin Bağlanma Kaçınması

ve Kadının Bağlanma Kaygısının Ortak Etkisi………..97

(10)

1

1. BÖLÜM

GİRİŞ

“Enerji” fizikteki temel kavram olduğu gibi “güç” de sosyal bilimlerdeki temel kavramdır… Sosyal dinamiklere ait kanunlar yalnızca “güç”

üzerinden ifade edilebilir.

Russell (1938)

Güç sosyal hayatta çok önemli bir yere sahiptir. Yurt dışında yapılan birçok çalışmada gücün bireyler (Scheepers, Wit, Ellemers ve Sassenberg, 2012 ), ikili ilişkiler (Karremans ve Smith, 2010) ve gruplar arası ilişkilerde (Sachdev ve Bourhis, 1991) etkili bir faktör olduğu bildirilmektedir. Sosyal güç kuramı (Social power theory, French ve Raven, 1959), karşılıklı bağımlılık kuramı (Interdependence theory, Thibaut ve Kelley, 1959), kaynak kuramı (Resource theory, Blood ve Wolfe, 1960) ve güç-yaklaşım/ketleme kuramı (Power-approach/inhibition theory, Keltner, Gruenfeld ve Anderson, 2003) gibi birçok sosyal psikoloji kuramı da gücün çok önemli bir sosyal dinamik olduğunu vurgulamaktadır. Buna rağmen yapılan alanyazın incelemesinde Türkiye’de konu ile ilgili herhangi bir çalışma olmadığı görülmüştür. Yapılan çalışmalar gücün evliliklerde de önemli bir yerinin olduğunu göstermektedir (Brezsnyak ve Whisman, 2004; Gray-Little, Baucom ve Hamby, 1996; Gray-

(11)

2

Little ve Burks, 1983; Tang, 1999). Evlilikler için önemli bir diğer etmen ise bireylerin ilişkilerine olan bağlanımlarıdır, çünkü bağlanımın ikili ilişkilerin sürdürülüp sürdürülmemesinde en önemli belirleyicilerden birisi olduğu rapor edilmektedir (Impett, Beals ve Peplau, 2001; Le ve Agnew, 2003; Rusbult, 1983; Rusbult ve Martz, 1995). Yapılan çalışmalar yatırım modeli değişkenlerinin (ilişki doyumu, ilişkiye yapılan yatırımların miktarı ve seçeneklerin niteliğini değerlendirme) ilişkiye bağlanımı açıklayan en önemli etmenlerden birisi olduğunu göstermiştir (örn., Impett, Beals ve Peplau, 2001;

Le ve Agnew, 2003; Rusbult, 1980a; Rusbult ve Martz, 1995; Taluy, 2013).

Diğer taraftan, bağlanma örüntülerinin de kişilerin ilişkilerine bağlanımlarının diğer bir önemli belirleyicisi olduğu bildirilmektedir (örn., Etcheverry, Le, Wu ve Wei, 2013; Pistole, Clark ve Tubbs, 1995; Simpson, 1990). Bununla birlikte, yatırım modeli değişkenleri (ilişki doyumu, seçeneklerin niteliğini değerlendirme ve ilişkiye yapılan yatırımlar) ile bağlanma boyutlarının (bağlanma kaygısı ve kaçınması) ilişkiye olan bağlanımı açıklamada birbirlerine rakip iki kuram olmadığı aksine bu iki kuramın bağlanımı açıklarken birbirlerini tamamladığı öne sürülmüştür (Etcheverry ve ark, 2013). Buna göre, bağlanma boyutları yatırım modeli değişkenlerini, yatırım modeli değişkenleri ise ilişkiye bağlanımı etkilemektedir. Bu çalışmada ise bir adım daha ileri gidilerek evlilerde algılanan gücün bağlanma boyutları ile yatırım modeli değişkenleri arasındaki ilişkiye aracılık edeceği öne sürülmektedir. Bir başka deyişle, bağlanma kaygısı ve kaçınmasının eşe yönelik algılanan güç aracılığıyla yatırım modeli değişkenlerini etkilemesi beklenmektedir. Buna göre, bağlanma boyutlarının evlilikte eşe yönelik algılanan gücü yordadığı,

(12)

3

algılanan gücün ise yatırım modeli değişkenlerini etkilediği ileri sürülmektedir.

Bu beklentilerin test edilmesi bu çalışmanın ana amacını oluşturmaktadır. Bu doğrultuda, çalışmanın bu bölümünde ilk olarak güçle ilgili alanyazın incelenmiştir. Sonrasında gücün yatırım modeli ve bağlanma boyutları ile ilişkisi gözden geçirilmiştir. Son olarak bağlanma boyutları ile yatırım modeli arasındaki ilişki ele alınmış ve gücün bu ilişkideki olası aracı rolü değerlendirilmiştir.

1.1. Güç

Alanyazın incelendiğinde gücün farklı şekillerde tanımlandığı görülmektedir. Türk Dil Kurumu, Büyük Türkçe Sözlük’te “güç” kavramını “fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme ya da bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet” olarak tanımlamıştır (TDK, 2013). Sosyal psikoloji alanyazınında ise güç, bireyin diğerlerinin davranışlarını etkileme ve onlar üzerinde değişim yapabilme yetisi ya da potansiyeli (Blood & Wolfe, 1960;

French & Raven, 1959); diğerinin kazançlarının kalitesini etkileyebilme yeteneği (Thibaut ve Kelley, 1959); kendileri ve diğerlerine ait kaynakları kontrol edebilme yeteneği (Galinsky, Gruenfeld ve Magee, 2003) ya da diğerini etkileyerek kendi hedeflerine ulaşabilme yetisi (Huston, 1983) olarak tanımlanır. Ek olarak, güç kişinin diğerinin etkileme girişimlerine direnebilme yeteneğini de içerir (Galinsky ve ark., 2008; Huston, 1983; Simpson, Farrell, Orina ve Rothman, basımda). Evliliklerde gücü araştıran Rollins ve Bahr (1976) gücün ilişkinin bir ürünü olduğunu vurgulamış ve gücü bireyin eşinin sahip olduğu etkileme yeteneğine görece sahip olduğu etkileme yetisi olarak tanımlamıştır. Son olarak güç bir potansiyel olarak değerlendirilmektedir,

(13)

4

çünkü kişinin sahip olduğu gücün diğerlerinde değişime neden olması için her zaman kullanılması gerekmemektedir (Dunbar, 2000; French ve Raven; 1959).

Örneğin, eşler arasındaki güç farkı çok yüksekse güçlü eşin sadece varlığı onun eşini etkilemesi için yeterli olabilir. Sonuç olarak, kişilerin ilişkilerinde sahip olduğu güç bir taraftan eşlerinin etkileme girişimlerine direnirken, diğer taraftan onun duygu düşünce ve davranışlarını etkileyebilme becerisi ya da potansiyeli olarak tanımlanmaktadır.

Gücün özellikleri incelendiğinde ilk olarak bireylerin sahip oldukları gücün eşlerinin sahip olduğu gücün tersi olmadığı görülür (Langner ve Keltner, 2008). Buna göre, bireylerin sahip olduğu güç eşlerinin gücünü azaltmak zorunda değildir. Ayrıca yapılan çalışmalar eşlerden birinin sahip olduğu gücün, diğerinin sahip olduğu güçle olumlu yönde ilişkili olduğunu göstermiştir (Langner ve Keltner, 2008; Lennon, Stewart ve Ledermann, 2013). Eşlerin güçleri birbirlerine göre değerlendirildiğinde ise sahip oldukları güç birbirine eşit olabilir ya da bir eşin gücü diğerine göre daha fazla veya daha az olabilir (Felmlee, 1994; Sprecher ve Felmlee, 1997). Cromwell ve Olson (1975), gücün üç bileşenli bir yapı olduğunu öne sürmüştür: güç temelleri, güç süreçleri ve güç sonuçları. Güç temelleri, bireylerin evliliklerinde eşlerini kontrol etmek için kullanabilecekleri kaynaklardır (örn. ekonomik güç ve çekicilik gibi).

Güç süreçleri, bireylerin eşleri ile etkileşimleri esnasında kararlılık, çaba ve ikna gibi iletişim tekniklerini kullanarak ilişkide kontrolü sağlama girişimleridir.

Güç sonuçları ise, evlilikte alınan kararlar üzerinde bireylerin ne kadar etkin olduğudur. Bu yaklaşıma göre, bireylerin eşlerini süreçsel olarak etkileme girişimleri ve alınan kararlardaki etkinlikleri onların sahip oldukları kaynaklar

(14)

5

kadar önemlidir. Gücü kaynaklar üzerinden değerlendiren Blood ve Wolfe’a (1960) göre de eşlerine kıyasla daha fazla değerli kaynağa sahip olan bireyler daha güçlüdür. Buna göre, eşlerine daha bağımlı olan bireyler daha güçsüz kabul edilmektedir. Bu doğrultuda bazı çalışmalarda (örn. Cast, 2003; Inesi, Gruenfeld ve Galinsky, 2012) güç, bağımlılığın tersi olarak değerlendirilmiştir.

Ancak Anderson, John ve Keltner (2012), güç algısı değerlendirilirken bireylerin diğerlerini etkileme yeteneğinin de önemli olduğunu vurgulamıştır.

Buna göre, bir kişi değerli kaynaklara sahip olsa ve diğerlerine bağımlı olmasa dahi, eğer bu kişinin diğerlerini etkileme yeteneği düşükse bu kişi güçsüzdür.

Bu çalışmada ise güç, bireylerin eşlerine bağımlılık düzeyi üzerinden değerlendirilmek yerine, süreçler ve sonuçlar üzerinden değerlendirilmiş ve süreçsel olarak ve alınan kararlardaki etkinlik açısından eşleri üzerinde kendisini daha etkili algılayan bireyler daha güçlü kabul edilmiştir.

1.1.1. Kuramsal Yaklaşım

Gücün kişiler ve ilişkiler üzerindeki etkisi hakkında birçok kuram açıklama getirmiştir. Karşılıklı bağımlılık (Thibaut ve Kelley, 1959) ve güç- yaklaşım/ketleme (Keltner, Gruenfeld ve Anderson, 2003) kuramları da bunlardandır. Bu çalışmanın deneceleri bu iki kurama dayandırılmıştır. Bu nedenle çalışmada yalnızca bu iki kuram ayrıntılı olarak anlatılmıştır (Güç kuramları ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Simpson ve ark., basımda).

İlk olarak güç-yaklaşım/ketleme kuramına (Keltner, Gruenfeld ve Anderson, 2003) göre güç, bireylerin ellerinde bulundukları kaynakları kullanarak ya da diğerlerini cezalandırarak onların durumunu

(15)

6

değişimleyebilme kapasitesidir. Bu kurama göre eşlerin ilişkilerinde sahip oldukları güç onların kişisel özelliklerinin (örn. fiziksel çekicilik ya da dışadönüklük) ve ilişkinin özelliklerinin (örn. eşin ilişkiye yatırımları ve bağlanımı) sonucudur. İlişkide güçlü bireyler daha özgürdür. Güçsüz bireylerse daha fazla kısıtlanırlar ve onların tehdit ve cezalarla karşılaşma ihtimalleri daha yüksektir. Bu da güçlü ve güçsüz bireylerde farklı duygusal, bilişsel ve davranışsal süreçlerin işlemesine neden olur. Buna göre, ilişkilerinde yüksek güce sahip olan bireylerde daha çok yaklaşımla ilişkili süreçler, güçsüz bireylerde ise daha çok ketlenme ile ilişkili süreçler devreye girer. Güçlü bireyler coşku ve gurur gibi olumlu duyguları daha fazla deneyimler ve ifade ederler, bilgiyi daha basit ve otomatik yollarla işler ve çekingen davranışları daha az sergilerler. Ayrıca, onların ödüllere yönelik dikkatleri daha açıktır.

Güçsüz bireylerse kaygı ve depresyon gibi olumsuz duyguları daha fazla deneyimler ve ifade ederler. Onların tehdit, ceza ve diğerlerinin isteklerine yönelik dikkatleri daha açıktır. Ayrıca, kendilerinin değil diğerlerinin hedeflerine daha fazla odaklanırlar. Daha fazla kısıtlandıkları için çekingen/engellenmiş davranışları daha fazla sergilerler. Bilgiyi ise daha karmaşık ve sistematik yollarla işlerler. Sonuç olarak, güç yaklaşım/ketleme kuramı gücün kişiler üzerinde bilişsel, davranışsal ve duygusal olarak olumlu; güçsüzlüğün ise olumsuz etkilerinin olduğunu göstermektedir.

İlişkilerde güce yönelik açıklamalar getiren diğer bir kuram da karşılıklı bağımlılık kuramıdır (Thibaut ve Kelley, 1959). Karşılıklı bağımlılık kuramına göre güç kişinin eşinin ilişkiden elde ettiği kazançların kalitesini etkileyebilme yeteneğidir. Kişi, eşinin elde ettiği kazançları ne düzeyde etkileyebiliyorsa o

(16)

7

düzeyde güçlüdür. Ek olarak, kişilerin ilişkideki gücü eşlerinin onlara bağımlılığı arttıkça artar. Kurama göre kişiler eşleri üzerinde kaderci kontrole ya da davranış kontrolüne sahip olabilirler. Kaderci kontrolde birey, eşinin elde ettiklerini onun yaptıklarından bağımsız olarak kontrol edebilir. Bir başka deyişle, eşin ilişkiden elde ettikleri, bireyin kendi seçiminden başka bir şeyden etkilenmez. Davranış kontrolünde ise kişiler kendi davranışlarını değişimleyerek eşlerinin yapmasını istedikleri davranışları onlar için daha istenilir hale getirirler. Kurama göre, kişi eşine onun alternatif bir ilişkiden elde edeceğinden daha az ödül sunamaz. Bu nedenle, eşin seçeneklerinin niteliği düştükçe bireyin ilişkideki gücü artar. Ayrıca, bireylerin sahip oldukları güç ilişkinin türüne göre de değişir. Asimetrik bağımlılığın hâkim olduğu ilişkilerde eşlerden diğerine daha fazla bağımlı olan daha az güce sahip olur (Kelley ve ark., 2003). Buna karşılık, evlilik gibi yüksek düzeyde karşılıklı bağımlılığın var olduğu ilişkilerde ise eşlerin ikisi de diğerinin ilişkiden elde ettikleri üzerine söz sahibidir ve ikisinin de diğerine yönelik gücü yüksektir (Thibaut ve Kelley, 1959). Bu ilişkilerde eşlerin güç girişimleri karşı güçle sonuçlanabilir. Diğer bir deyişle, karşılıklı bağımlılık bireylerin eşlerinin kontrol girişimlerine direnme ihtimalini arttırır ve bu da ilişkilerde çatışmaya neden olabilir. Ancak, eşlerin ikisinin de birbirlerine yönelik gücü fazla olduğunda eşlerin birbirlerini ödüllendirme düzeyi de yükselir. Eşler birbirlerini ödüllendirdikçe birbirlerinden istedikleri davranışları öğrenirler, böylece çatışmalar zamanla her iki eşin de en fazla yarar sağladığı durumla sonuçlanır. Karşılıklı ödüllendirme zamanla karşılıklı bağımlılığın artmasını ve doyumlu ve istikrarlı bir ilişkinin oluşmasını sağlar. Bu kurama göre güç, ilişki düzeyinde olduğu gibi birey düzeyinde de

(17)

8

önemlidir. Bireyler güç sahibi olduklarında onların ilişkideki ödül-bedel durumu iyileşir. Güçsüz bireyler ise daha çok eşlerinin isteklerine odaklanırlar ve bu durum kendi başına bir bedel olarak kabul edilebilir. İlişkide gücü düşük olan birey sürekli bedel ödemek zorunda kaldığında bu, onun ilişkiye olan bağlılığını düşürebilir ve ilişkiden kopmasına neden olabilir. Ayrıca güçlü eşin, gücünü eşi üzerinde aşırı kullanması da onun eşi üzerindeki gücünü azaltır ve eşinin ilişkiden kopmasına neden olabilir.

Sonuç olarak, bu iki kuram birarada değerlendirildiğinde, kişilerin eşlerine yönelik yüksek gücünün onların ilişkiden elde ettiği kazançları arttırdığı, ilişki için ödedikleri bedelleri ise azalttığını öne sürmek mümkündür.

Ayrıca karşılıklı bağımlılığın yüksek olduğu ilişkilerde eşlerden ikisinin de birbirlerini etkileme yeteneği yüksektir ve bu ilişkiler için olumlu sonuçlara neden olur. Bu iki kuramın yanı sıra konu ile ilgili yürütülen çalışmalar da bu öngörüleri desteklemektedir. Bir sonraki bölümde bu çalışmalar incelenecektir.

1.1.2. Güç ve Bireysel Kazançlar

Güç yaklaşım/ketleme ve karşılıklı bağımlılık kuramlarından yola çıkarak bireylerin evliliklerinde eşlerine yönelik sahip oldukları gücün onların ilişkilerinde elde ettikleri bireysel kazançları artırdığı öne sürülmektedir.

Anderson ve Berdahl (2002), bu düşünceyi destekleyecek şekilde, kişilik olarak daha baskın ve güçlü olan bireylerin olumlu duyguları olumsuz duygulardan daha fazla deneyimlediğini ve çevresel ödüllere daha fazla odaklandığı; baskın olmayan ve güçsüz bireylerinse olumsuz duyguları olumlu duygulardan daha fazla deneyimlediğini ve çevresel tehditlere daha fazla

(18)

9

odaklandığını bulmuştur (Anderson ve Berdahl, 2002). Ayrıca güçlü bireylerin ortamın onlar üzerinde kurduğu baskıya dirençlerinin daha yüksek olduğu bildirilmektedir (Cast, 2003; Galinsky ve ark., 2008). Örneğin, yeni evli bireylerden daha güçlü olanların eşlerinin onlara sunduğu kimliğe karşı daha dirençli oldukları ve kendi kimlikleri ile daha uyumlu hareket ettikleri bulunmuştur (Cast, 2003). Ek olarak, güçlü bireylerin davranışsal olarak harekete geçme düzeyi daha yüksektir (Galinsky, Gruenfeld ve Magee, 2003) ve onlar hedefleri ile ilgili bilgilere daha fazla odaklanırken hedefleri ile ilgili olmayan bilgileri daha fazla görmezden gelirler (Guinote, 2007a). Çevresel etkilere daha dirençli, harekete geçme düzeyi daha yüksek ve hedefleri ile ilgili içeriğe daha dikkatli olan güçlü bireylerin ise güçsüz bireylere göre daha fazla hedef odaklı oldukları bulunmuştur (Gervais, Guinote, Allen ve Slabu, 2013;

Guinote, 2007b; Slabu ve Guinote, 2010). Örneğin, Guinote (2007b) yaptığı bir seri çalışmada, güçlü bireylerin güçsüz bireylere göre hedeflerine ulaşmak için harekete geçmekte daha az zamana ihtiyaç duyduklarını, hedeflerine ulaşmalarını engelleyen faktörlere karşı daha dirençli olduklarını ve onları hedeflerine ulaştıracak fırsatları daha iyi değerlendirdiklerini bulmuştur. Ayrıca güçlü bireylerin, hedeflerine ulaşmaları için yaratıcılık gerekli olduğunda onu güçsüz bireylere göre daha fazla kullandıkları; yaratıcılık hedefe ulaşmak için gerekli olmadığında ise yaratıcılığı kullanmadıkları görülmüştür (Gervais, Guinote, Allen ve Slabu, 2013). Güçlü bireylerin hedef odaklı olmaları onların istedikleri sonuca ulaşma ihtimallerini yükselten bir etmen olarak değerlendirilebilir. Sonuç olarak, güçlü bireylerin daha fazla olumlu duygu deneyimledikleri, hedefleri doğrultusunda daha hızlı harekete geçtikleri,

(19)

10

çevrenin baskısına karşı daha dirençli oldukları ve hedeflerine ulaşma ihtimallerinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Buradan yola çıkarak güç, kişiler için kendi başına bir ödül olarak değerlendirilebilir.

Güç içsel olarak bir ödül sağlamakla birlikte gücün bireyler üzerinde olumlu etkiye sahip olduğu da görülmektedir. İlk olarak, yüksek gücün kişilerin kalp sağlığı açısından olumlu etkilerinin olduğu bulunmuştur (Scheepers, Wit, Ellemers ve Sassenberg, 2012). Buna göre, yüksek güce sahip olmak kişilerde sağlık için elverişli olan bir kardiyovasküler örüntüye neden olurken düşük güce sahip olmak ise sağlık için elverişsiz olan bir kardiyovasküler örüntüye neden olmaktadır. Ayrıca, ilişkilerinde yüksek güç rapor eden kadınların düşük güç rapor edenlere göre benlik saygılarının daha yüksek olduğu bildirilmektedir (Galliher ve ark., 1999). Ek olarak, yüksek gücün bireylerin öznel iyilik halini ve iş, arkadaşlık ve romantik ilişki doyumlarını olumlu yönde yordadığı bulunmuştur (Kifer, Heller, Perunovic ve Galinsky, 2013). Ayrıca, güçlü bireyler güçsüz bireylere göre durumdan duruma daha az değişen, daha tutarlı bir benlik algısına sahiptirler ve kendilerini daha fazla oldukları gibi görürler (Kifer ve ark., 2013; Kraus, Chen ve Keltner, 2011). Diğer bir deyişle, güçlü bireyler bulundukları ortamda daha özgün olma eğilimindedirler ve bu da gücün bireylerde öznel iyilik halini ve duruma özgü doyumu (iş-arkadaşlık-romantik ilişki) artırmasına yardım eder (Kifer ve ark., 2013). Tüm bulgular birarada değerlendirildiğinde, gücün hem kendi başına hem de bireyler için sağladığı sonuçlar açısından kazançlarla ilişkili olduğu sonucuna varılabilir.

(20)

11 1.1.3. Güç ve İlişkisel Kazançlar

Gücün bireyler için olumlu çıktılarının olduğu görülse de, bireylerin diğerleri ile ilişki kurma ve sürdürmeleri üzerindeki yapıcı/yıkıcı etkileri ile ilgili farklı bulgular vardır (Fiske, 1993; Galinsky, Magee, Inesi ve Gruenfeld, 2006;

Gordon ve Chen, 2013; Karremans ve Smith, 2010; Inesi, Gruenfeld ve Galinsky, 2012). İlk olarak gücün ilişkiler üzerinde yıkıcı etkileri olduğu iddiasını destekleyecek şekilde, güçlü bireylerin güçsüzlere göre diğerlerini daha kalıpyargısal değerlendirdiği (Fiske, 1993; Goodwin, Gubin, Fiske ve Yzerbyt, 2000); diğerlerinin bakış açısını daha az alabildiği, başkalarının yerine kendilerini daha az koyabildiği ve diğerlerinin duygularını tahmin etmede daha başarısız olduğu (Galinsky ve ark., 2006); ve diğerlerinin onlara yaptıkları iyilikleri daha art niyetli algıladığı (Inesi ve ark., 2012) bulunmuştur.

Tersine, gücün bireylerin ilişkileri üzerinde yapıcı etkisinin olduğu iddiasını destekleyecek şekilde, güçlü bireylerin, özellikle ilişkiye bağlanımları yüksek olduğunda, güçsüzlere göre eşlerinin ihanetlerini daha fazla affettiği (Karremans ve Smith, 2010); diğerlerinin duygu ve düşüncelerini daha iyi anladığı (Schmid-Mast, Jonas ve Hall, 2009), sosyal olarak reddedildiklerinde tekrar ilişki kurmak için daha fazla çaba gösterdiği (Narayanan, Tai ve Kinias, 2013); diğeri-odaklı olduklarında gücün diğerlerinin bakış açısını almalarını engellemediği (Gordon ve Chen, 2013) bulunmuştur. Gordon ve Chen (2013), gücün bireyin diğerleri ile ilişkisi üzerindeki etkisini değerlendirirken ilişkinin özelliklerinin önemli olduğunu vurgulamıştır. Buna göre, karşılıklı bağımlılığın yüksek olduğu ilişkilerde ilişkinin korunması/devam ettirilmesi amaçlanmaktadır ve hedefe ulaşma güdüleri daha yüksek olan güçlü bireyler,

(21)

12

bu hedefe ulaşmak için daha fazla özen gösterirler. Bu nedenle, güç bu bireylerin ilişkilerinin korunmasına yardım eder. Benzer şekilde, karşılıklı bağımlılık kuramı (Thibaut ve Kelley, 1959) da gücün, karşılıklı bağımlılığın yüksek olduğu ilişkilerde, ilişkiye olumlu katkılarının olduğunu öne sürmektedir.

Bağlanımı yüksek olan güçlü bireylerin, kendilerinin aleyhine bile olsa, birincil amaçları olan ilişkinin devamlılığı için eşlerini daha fazla affediyor olmaları da (Karremans ve Smith, 2010) bu öngörüleri desteklemektedir. Güç, bağlanımın düşük olduğu ilişkilerde ilişkiye zarar verebilir (örn., Galinsky ve ark., 2006).

Bu çalışma evli çiftlerle yürütüldüğünden gücün evli bireylerin ilişkilerini olumlu yönde etkilemesi beklenmektedir. Sonuç olarak, evlilikte güçlü olmanın bireysel ve ilişkisel olarak kişilere kazançlar sağladığı öne sürülmektedir.

Ancak, evli çiftlerin algıladıkları gücün ilişkiye ve bireye etkisi değerlendirilirken eşlerin algıladıkları gücün eşit olup olmadığı da göz önünde bulundurulması gereken bir etmendir. Çalışmanın bundan sonraki bölümünde evlilerde güç eşitliği ile ilgili alanyazın değerlendirilmiştir.

1.1.4. Evlilerde Güç Eşitliği

Alanyazın incelendiğinde gücün evlilik üzerindeki etkileri değerlendirilirken eşler arasındaki güç eşitliğinin dikkate alınmasının gerekli olduğu görülür. İlk olarak, evlilik doyumu ile güç arasındaki ilişki incelendiğinde güç dengesinin eşitlikçi olduğu çiftlerde evlilik doyumunun en yüksek olduğu bildirilmektedir (Brezsnyak ve Whisman, 2004; Gray-Little, Baucom ve Hamby, 1996; Gray-Little ve Burks, 1983; Tang, 1999). Eşler arasındaki güç eşit olmadığında, özellikle kadının baskın olduğu evliliklerde, doyumun daha düşük olduğu bulunmuştur (Bean, Curtis ve Marcum, 1977; Gray-Little ve Burks,

(22)

13

1983). Bununla birlikle, daha mutlu evliliklerin erkeğin gücünün yüksek olduğu evlilikler olduğu ve bu evliliklerde erkeğin problem çözme becerilerinin daha yüksek olduğu da bulgular arasındadır (Kolb ve Stratus, 1974). Ayrıca, bireylerin birbirlerine yönelik güçlerinin daha eşitlikçi algılandığı ilişkilerde saldırganlığın daha az yaygın olduğu (Coleman ve Stratus, 1986; Tang, 1999), eşlerin daha az depresif belirtilere ve daha yüksek benlik saygısına sahip oldukları (Neff ve Suizzo, 2006) ve iki eşin de cinsel isteklerinin daha yüksek olduğu (Brezsnyak ve Whisman, 2004) bildirilmektedir. Sonuçta, bulgular güç açısından eşitlikçi evliliklerin çiftler için daha olumlu sonuçlara yol açtığını göstermektedir.

Gücün eşler arasında eşit olmamasının sonuçları incelendiğinde ise bunun kadın ve erkekler üzerinde farklı olmakla birlikte ikisi için de olumsuz olduğu görülmektedir. Yapılan çalışmalarda, evliliklerde erkeğin sahip olduğu düşük gücün onun saldırganlık düzeyini arttırdığını (Sagrestano, Heavey ve Christensen, 1999); eşlerine göre daha az güce sahip olan erkeklerin eşlerine daha fazla fiziksel istismar uyguladıklarını (Babcock, Waltz, Jacobson, ve Gottman, 1993); kadının daha baskın olduğu ilişkilerde cinsel şiddete uğrama ihtimalinin daha yüksek olduğunu (Gage ve Hutchinson, 2006); erkeklerin sahip oldukları güçten duydukları memnuniyetsizliğin eşlerine uyguladıkları fiziksel ve psikolojik istismarı arttırdığını (Ronfeldt, Kimerling ve Arias, 1998) göstermektedir. Ayrıca, erkeklerin kadınlara yönelik güçlerini kaybetme algılarının, kadınları daha olumsuz değerlendirmelerine neden olduğu bulunmuştur (Herrera, Expósito, ve Moya, 2012) ve bunun onların kadınlara yönelik saldırganlıklarını arttırdığı öne sürülmüştür. Ek olarak bazı

(23)

14

araştırmacılar (Babcock ve ark., 1993) evliliklerinde güçsüz olan erkeklerin daha saldırgan olmasını gücü geri kazanma girişimi olarak yorumlamışlardır.

Eşleri tarafından saldırıya maruz kalan kadınların eşlerinin bunu kendilerini kontrol etmek için kullandıklarını rapor etmeleri de (Ehrensaft, ve ark.,1999) bu yorumu desteklemektedir. Evlilikte güçsüzlüğün kadınlar üzerindeki etkileri incelendiğinde ise depresyonu olmayan kadınlarla karşılaştırıldığında, depresyonu olan kadınların kendilerini daha güçsüz algıladıkları (Byrne ve Carr,2000); eşlerinin evliliklerinde kendilerine göre daha baskın olduğunu düşündükleri (Hoover ve Fitzgerald, 1981); evliliklerinde aldıkları kararlar üzerinde sahip oldukları güçten daha az memnun oldukları (Byrne, Carr ve Clark, 2004) görülmektedir. Halloran’a (1998) göre, kadınların evliliklerinde algıladıkları kontrolün düşük olması öğrenilmişlik çaresizliğe ve depresif belirtilere neden olmaktadır. Ayrıca, yazara göre güçsüz kadınlar, depresif belirtileri evliliklerinde eşlerini kontrol edebilmek için kullanmaktadırlar. Bir başka deyişle, eşlerine istediklerini sağlıklı davranışlarla yaptıramayan kadınlar depresif belirtileri kullanarak onları etkileyebilirler. Bu anlatılanlar ışığında, evlilerde güç eşitliğinin hem birey hem de çiftler üzerinde olumlu çıktılarının olduğu görülmektedir. Eşler arası güç dengesizliği söz konusu olduğunda ise özellikle güçsüz bireyin bundan olumsuz etkilendiği öne sürülebilir.

Çalışmanın buraya kadarki bölümünde güçle ilgili kuramsal yaklaşımlar ile gücün bireyler ve ilişkiler üzerindeki etkileri incelenmiştir. Bundan sonraki bölümde ise güç ile yatırım modeli arasındaki ilişkinin ele alınması amaçlanmaktadır.

(24)

15 1.2. Güç ve Yatırım Modeli

Rusbult (1980a, 1983) tarafından öne sürülen yatırım modeli, bireylerin romantik ilişkilerine (Impett, Beals, ve Peplau, 2001; Rusbult, 1980a), arkadaşlarına (Rusbult, 1980b), işlerine (Rusbult ve Farrell, 1983), bulundukları gruba (Lehmiller ve Konkel, 2013) ya da hedeflerine (Burkley, Anderson, Curtis ve Burkley, 2013) bağlanımlarını açıklayan önemli bir kuramdır. Model, temellerini karşılıklı bağımlılık kuramından (Thibaut ve Kelley, 1959) almaktadır. Bu bölümde, ilk olarak karşılıklı bağımlılık kuramı ve arkasından yatırım modeli anlatılmıştır. Sonrasında, yatırım modeli değişkenlerinin güçle ilişkileri incelenmiştir.

1.2.1. Karşılıklı Bağımlılık Kuramı

Sosyal mübadele kuramlarından birisi olan karşılıklı bağımlılık kuramına (Thibaut ve Kelley, 1959) göre eşler arası etkileşim, tüm ilişkiler için önemli bir unsurdur. Bu etkileşimler sonucu kişiler ilişkilerinden ödüller elde ederler ya da ilişkileri için bedeller ödemek zorunda kalırlar. Bireylerin ilişkilerinde elde ettikleri sonuçlar/kazançlar, ödüllerin bedellerden çıkarılmasıyla oluşur. Eşler, zaman içerisinde birbirlerinin kazançlarını etkiledikçe karşılıklı olarak bağımlı hale gelirler. Kuram, bireylerin ilişkilerinden aldıkları doyumun ve ilişkilerine bağımlılıklarının düzeyine karar vermek için iki standardı kullandıklarını öne sürer: karşılaştırma düzeyi (KD) ve seçenekler için karşılaştırma düzeyi (KDseç). Bu kurama göre doyum düzeyi kişinin eşinin onun ihtiyaçlarını tatmin etme düzeyi ve ilişkinin olumluluk derecesidir. Bireyler ilişkilerinden doyum alıp almadıklarına karar vermek için KD’yi kullanırlar. KD, bireylerin geçmiş

(25)

16

ilişkilerinden sağladıkları, başkalarının ilişkilerinde gördükleri ya da eşlerinin kendi ilişkilerinden elde ettikleri göz önünde bulundurularak oluşturdukları referans noktadır. İlişkiden elde edilenler bu referans noktasının üstündeyse, bireyler kendilerini ilişkilerinde doyumlu; altındaysa doyumsuz hissederler.

Bağımlılık düzeyi ise bireyin ihtiyaçlarını karşılamak veya değerli kaynaklara ulaşmak için ilişkisine veya eşine ne kadar muhtaç olduğunu ifade eder.

Kurama göre bireylerin ilişkilerini devam ettirmelerinin nedeni ilişkilerine olan bağımlılıklarıdır. Bireylerin bağımlılık düzeyi ise KDseç’e göre belirlenir. KDseç

bireylerin ulaşılabilir en iyi seçenekten elde edebilecekleri kazancı göz önünde bulundurarak, ilişkiyi sürdürmeleri için gerekli en düşük kazanç düzeyi olarak tanımlanabilir. Kişinin ilişkiden elde ettiği kazançlar KDseç’i geçiyorsa, bireyler kendilerini ilişkiye bağımlı hissederler ve bu bireylerin ilişkilerini sürdürme ihtimalleri yükselir. Birey, alternatif bir ilişkiden şu anki ilişkisine göre daha az bedel ödeyerek daha fazla ödül alıyorsa, bu kişinin ilişkisine bağımlılığı da düşük olur. Ayrıca, kurama göre bireylerin ilişkilerinden aldıkları doyum ve ilişkilerine bağımlılık düzeyleri ilişkili olmak zorunda değildir. İlişkilerden elde edilen kazançların KD’yi ve KDseç’i geçip geçmemesine göre dört farklı durum ortaya çıkabilir (Rusbult ve Buunk, 1993). Buna göre, bireyin ilişkiden elde ettiği kazançlar hem KD’yi hem de KDseç’i geçiyorsa, bireyler ilişkilerinden hem doyum alırlar hem de bu kişilerin ilişkilerine olan bağımlılıkları yüksek olur ve bu kişiler ilişkilerini gönüllü olarak sürdürürler. Elde edilen kazançlar hem KD’nin hem de KDseç’in altındaysa bireylerin ilişki doyumları ve ilişkilerine olan bağımlılıkları düşüktür ve bu ilişkilerin sonlanma ihtimali yüksektir. Kazançlar KD’nin üstünde olmasına rağmen KDseç’in altındaysa bu bireylerin doyumları

(26)

17

yüksektir ancak, ilişkilerine olan bağımlılıkları düşüktür. Son olarak bireylerin ilişkilerinden elde ettikleri KD’in altında olmasına rağmen KDseç’in üstündeyse bu bireylerin doyumları düşük olmasına rağmen ilişkilerine olan bağımlılıkları yüksektir ve kişiler ilişkilerini gönülsüz olarak devam ettirirler. Hovardaoğlu da (1996) bu dört farklı koşul için hipotetik öyküler oluşturarak kuramın iddialarını doğrulamıştır. Bu çalışmada, kazançlar hem KD’nin hem de KDseç’in üstünde olduğunda katılımcılar ilişkiyi istikrarlı, bağlanımı yüksek ve doyum verici olarak değerlendirmişlerdir. Kazançlar KD’nin üstünde olmasına rağmen KDseç’in altında olduğunda ilişki doyum verici ancak istikrarsız olarak değerlendirilmiştir. Kazançlar KD’nin altında olmasına rağmen KDseç’in üstünde olduğunda ilişki doyumsuz ancak istikrarlı olarak algılanmıştır. Son olarak ilişkide elde edilen kazançlar hem KD’nin hem de KDseç’in altında olduğunda katılımcılar ilişkiyi doyum ve bağlanımı düşük ve istikrarsız olarak değerlendirmişlerdir.

1.2.2. Yatırım Modeli

Karşılıklı bağımlılık kuramına (Thibaut ve Kelley, 1959) dayanan yatırım modelinin (Rusbult, 1980a; 1983) temel amacı da bireylerin farklı ilişki türlerine olan bağlanımın ve bu ilişkilerden sağladıkları doyumun belirleyicileri hakkında bilgi edinmektir. Modele göre ilişki doyumu, ilişkiye yönelik duygularının olumluluk derecesi ve ilişkiyi çekici bulma düzeyidir. Bireylerin ilişkilerindeki doyum düzeylerini, karşılıklı bağımlılık kuramı ile benzer şekilde, ilişkiden aldıkları ödüller, ilişki için ödedikleri bedeller ve ilişkiye dair beklentileri (KD) belirler. KD, karşılıklı bağımlılık kuramındaki gibi, bireyin ilişkisinin çekiciliğini değerlendirmek için kullandığı referans olarak tanımlanmıştır. Bireylerin KD’si

(27)

18

kendi ilişki deneyimlerinden, çevrelerindeki ilişkilerden, eşlerinin ilişkilerinden sağladığı kazançlardan ya da ideallerindeki ilişkiden etkilenebilir (Rusbult ve Buunk, 1993). Bireylerin KD’si ya da ilişkiden beklentileri ne kadar düşükse ve ilişkiden sağladıkları kazançlar (ödül – bedel = kazanç) KD’den ne kadar fazlaysa, ilişki doyumları da o kadar yüksek olur. Bir başka deyişle, ilişki doyumunun yüksek olması için ilişkiden sağlanan ödüllerin yüksek; ilişki için ödenen bedellerin ve ilişkiye yönelik beklentilerin düşük olması gerekir. Ayrıca yatırım modeli ilişki doyumu ve bağlanımının farklı kavramlar olduğunu öne sürer. Bağlanım, bireyin ilişkisini sürdürme yönelimi ve psikolojik olarak ilişkisine ve eşine bağlılığı olarak tanımlanmıştır (Rusbult, 1980a; 1983).

Bununla birlikte bağlanım, bireyin yapısal olarak ihtiyaçlarını karşılamak için eşine ne kadar muhtaç olduğunu gösteren bağımlılığı yansıtan psikolojik bir duygu durumdur (Rusbult ve Buunk, 1993) ve bu bağımlılığın öznel olarak deneyimlenmesidir (Le ve Agnew, 2003). Yatırım modeline göre bireylerin ilişkilerine bağlanımlarının belirleyicilerinden ilki, onların ilişkiden aldıkları doyumdur (Rusbult, 1980a; 1983). Buna göre, ilişki doyumu yükseldikçe ilişkiye bağlanım da yükselir. Ancak model, doyumun ilişki bağlanımının tek belirleyicisi olmadığını ileri sürer, çünkü eğer doyum ilişki bağlanımının tek belirleyicisi olsaydı bireyler doyum almadıkları ilişkileri hemen sonlandırırlardı.

Ancak, şiddetin yaygın olduğu ilişkiler gibi birçok ilişki eşler mutsuz olmasına rağmen sürmektedir (örn., Rusbult ve Martz, 1995). Yatırım modeline göre bireylerin ilişkilerine bağlanmalarının doyumdan başka iki nedeni daha vardır:

seçeneklerin niteliği ve ilişkiye yapılan yatırımların miktarı.

(28)

19

Yatırım modeli, karşılıklı bağımlılık kuramı ile benzer şekilde bireylerin daha olumlu değerlendirdikleri seçeneklerinin olmasının onların ilişkilerine olan bağlanımlarını düşüreceğini öne sürmektedir (Rusbult, 1980a; 1983).

Bireyin sürmekte olan ilişkisine başka bir romantik ilişki, arkadaşlarla, aile üyeleri ile veya kendi başına vakit geçirmek alternatif olabilir. Bireyler, ulaşılabilir en iyi seçenekten sağlanacak ödüllerle bu seçenek için ödenecek bedelleri değerlendirirler ve ulaşılabilir en iyi seçenekten elde edebilecekleri kazançları şu anki ilişkilerinden elde ettikleri kazançlarla karşılaştırırlar.

Sonuçta, sürmekte olan ilişkilerinden aldıkları doyum ya da sağladıkları kazanç, ulaşılabilir en iyi seçenektekinden ne kadar yüksekse ilişkiye bağlanım da o kadar yüksek olur. Rusbult ve Buunk’a göre (1993), seçeneklerin niteliği kişinin ihtiyaçlarının ilişki dışında da karşılanabileceğine dair inancının seviyesini göstermektedir ve bu inancın düzeyi bireylerin ilişkiye bağlanımlarını etkiler. Örneğin, bireyin ekonomik alternatifleri kaliteliyse bu kişinin ilişkiye olan bağımlılığı ve dolayısıyla bağlanımı da düşük olacaktır. Ancak, birçok mutsuz ilişki çekici alternatiflerin varlığına rağmen devam edebilmektedir. Örneğin, ekonomik özgürlüğü olan bir kadın doyumu düşük olmasına rağmen çocukları için evliliğini sürdürebilmektedir. Yatırım modeline göre doyum ve seçeneklerin niteliğinin yanında, ilişkiye bağlanımı etkileyen bir faktör daha vardır, bu da ilişkiye yapılan yatırımların büyüklüğüdür.

Yatırım modeli, karşılıklı bağımlılık kuramından farklı olarak, bireylerin ilişkilerine yaptıkları yatırımların onların ilişkilerine olan bağlanımlarını etkilediğini ileri sürmektedir. Yatırımlar, bireylerin ilişkiye dâhil ettikleri soyut ya da somut kaynaklardır (Le ve Angew, 2003). Modele göre ilişkinin

(29)

20

sonlanmasının bedeli ilişkiye yapılan yatırımların kaybedilmesi veya ciddi bir şekilde azalmasıdır. İlişkiye yapılan yatırımlar arttıkça ilişkinin sonlanmasının bedelleri artar ve bu da bireylerin ilişkilerine bağlanımlarını arttırır. Başka bir deyişle, bireyler ilişkilerine yaptıkları yatırımları kaybetmemek için ilişkilerini sürdürebilirler. Yatırım modeline göre ilişkiye yapılan yatırımlar içsel ya da dışsal yatırımlar olabilir (Rusbult, 1980a; 1983). Dışsal yatırımlar normalde ilişkiden bağımsız olan bir şeyin ilişkiye bağlanması ile oluşur. Birlikte alınan ev, araba veya ortak arkadaşlar buna örnek olabilir. Kişi, ilişki sonlandığında evini kaybetmekten korkuyorsa, bu onun ilişkisine bağlılığını arttırabilir. İçsel yatırımlar ise ilişkiye doğrudan yapılan yatırımlardır. Bunlar ilişki için harcanan zaman ya da çaba olabilir. Bu durumda bireyler, örneğin, ilişkileri için harcadıkları çabanın boşa gitmemesi için ilişkilerini sonlandırmayabilirler.

Rusbult ve Buunk’a (1993) göre, eşlerin zaman içerisinde birbirlerine karşılıklı olarak bağımlılıkları artar ve zamanla benliklerini ilişkileri ile bütünleştirirler.

Bireylerin ilişkilerini sonlandırması ise benliklerinden bir parçanın kopmasına neden olabilir ve bireyler bu büyük bedeli ödememek için ilişkilerini sonlandırmayabilirler. Rusbult ve Buunk (1993) ayrıca, sosyal normların ve ahlaki kuralların da yatırımlar olarak değerlendirilebileceğine işaret etmişlerdir.

Johnson da (1991; akt. Rusbult ve Buunk, 1993) bireylerin kendi ahlaki yapılarından veya toplumun onlar için koyduğu kurallardan dolayı ilişkilerini sonlandırmayabileceklerini öne sürmüştür. Buna göre, örneğin, bireyler mutsuz olsalar dahi eşlerini yüz üstü bırakmak kendi ahlak yapılarına ters olduğu veya toplumun dullara bakışı olumsuz olduğu için eşlerini terk etmeyebilirler. Sonuç olarak, yatırım modeline göre bireylerin ilişkilerine

(30)

21

yaptıkları yatırımlar, ne şekilde olursa olsun, onların ilişkilerine olan bağlanımlarının önemli belirleyicilerinden biridir.

Buraya kadar anlatılanlar özetlenecek olursa, yatırım modeline göre (Rusbult, 1980a; 1983) bireylerin ilişkiden sağladıkları ödüller arttıkça, ilişki için ödedikleri bedeller ve ilişkileri ile ilgili beklentileri düştükçe ilişki doyumları artar. İlişki bağlanımını ise ilişki doyumu ve yatırımların artması, seçeneklerinin niteliğinin azalması yükseltir. Ayrıca kişinin ilişkiye bağlı olması için bu üç etmenin birlikte olması da şart değildir (Le ve Angew, 2003). Örneğin, kişiler evliliklerinde mutsuz olsalar dahi çocuklardan dolayı boşanmayabilirler. Bazen de bu üç etmenden birinin olmaması kişilerin ilişkilerine bağlanımlarını düşürebilir (Le ve Angew, 2003). Örneğin, kişi ilişkisinden doyum alıyor olsa dahi onun seçeneklerinin niteliğini daha olumlu değerlendirmesi ilişkisine bağlanımını azaltabilir.

Alanyazın incelendiğinde, yatırım modelinin iddialarını destekleyen birçok çalışmanın olduğu görülür (Carter, Fabrigar, MacDonald ve Monner, 2013; Impett, Beals ve Peplau, 2001; Le ve Agnew, 2003; Rusbult, 1980a;

Lennon, Stewart ve Ledermann, 2013; Rusbult, Johnson ve Morrow, 1986;

Rusbult ve Martz, 1995; Taluy, 2013; Toplu-Demirtaş, Hatipoğlu-Sümer ve White, 2013). Örneğin, Rusbult (1980a) yaptığı iki çalışmanın sonucunda, ilişki doyumunun ilişkideki ödüllerin artmasıyla bedellerin ise azalması ile yükseldiğini; ilişki bağlanımının ise ödüllerin ve ilişki için yapılan yatırımların artmasıyla, ilişki için ödenen bedellerin ve seçeneklerin niteliğinin azalması ile yükseldiğini bulmuştur. Konu ile ilgili önemli bir çalışma da Le ve Agnew’e (2003) aittir. Bu çalışmada ilişki doyumu, ilişki yatırımları ve seçeneklerinin

(31)

22

niteliğini değerlendirmenin ilişki bağlanımı yordama gücü ile ilgili, 11.582 kişinin oluşturduğu 60 örneklemin dâhil olduğu 52 çalışmanın meta-analizi yapılmıştır. Çalışmanın bulguları, yatırım modelinin öngörülerini destekleyecek şekilde, ilişkiye bağlanımı ilişki doyumunun ve ilişkiye yapılan yatırımların olumlu yönde; seçeneklerinin niteliğinin ise olumsuz yönde yordadığını göstermiştir. Ayrıca, bu değişkenlerden doyumun bağlanımı açıklama gücü diğer iki değişkenden daha fazladır ve bu üç değişken ilişki bağlanımındaki değişimin yaklaşık üçte ikisini açıklamaktadır. Yatırım modelinin Türkiye örneklemi için geçerliliği incelendiğinde ise bu modelin iddialarının Türkiye örnekleminde de doğrulandığı ve doyum, yatırımlar ve seçeneklerin niteliğinin ilişki bağlanımını beklenen yönde yordadığı görülmüştür (Taluy, 2013; Toplu- Demirtaş, Hatipoğlu-Sümer ve White, 2013).

Yatırım modeli, ilişkiye bağlanımın belirleyicileri hakkında bilgi sağlamakla birlikte, bireylerin ilişkilerini sonlandırma veya devam ettirme kararlarını onların ilişkilerine olan bağlanımlarının belirlediğini de ileri sürmektedir (Rusbult, 1983). Ayrıca, bağlanım diğer yatırım modeli değişkenleri ile kalma/gitme davranışı arasındaki ilişkide aracı rol oynamaktadır. Yapılan çalışmaların bu iddiayı da desteklediği görülmektedir (Impett, Beals ve Peplau, 2001; Le ve Agnew, 2003; Rusbult, 1983; Rusbult ve Martz, 1995). Rusbult (1983) konu ile ilgili 13 dalga süren boylamsal bir çalışma yürütmüş ve sonuçta ilişkiyi sürdürenler ve bitirenler karşılaştırıldığında ilişkiyi sürdürenlerde zamanla doyumun ve yatırımların arttığını, seçeneklerin niteliğini olumlu değerlendirmenin ise azaldığını buna bağlı olarak bağlanımın yükseldiğini; ilişkisini bitirenlerde ise tam tersinin söz

(32)

23

konusu olduğunu bulmuştur. Ayrıca, bireylerin kalma gitme kararı ile doyum, seçeneklerin niteliği ve yatırımlar arasındaki ilişkide bağlanım kısmi olarak aracılık etmiştir. Le ve Agnew (2003) de 52 çalışmanın meta-analizi sonucu ilişki bağlanımının ilişkiyi bitirme/sürdürme davranışındaki değişimin yaklaşık yarısını açıkladığını bulmuştur. Bu konu ile ilgili önemli bir çalışma da Rusbult ve Martz’a (1995) aittir. Bu çalışma şiddet gördüğü için kadın sığınma evine gelen kadınların eşlerine dönme ihtimalini onların eşlerine olan bağlanımlarının arttırdığını göstermiştir. Ayrıca bu çalışma gönülsüz birlikteliklere de ışık tutmuş ve bireylerin ilişkilerinden doyum almasalar dahi ilişkiye yaptıkları yatırımlardan ve nitelikli seçeneklerin olmamasından dolayı ilişkiye tutsak olabileceklerini göstermiştir.

Son olarak, yatırım modeli değişkenlerini cinsiyete göre değerlendirmek gerekirse, yapılan çalışmaların birçoğunda kadınların erkeklere göre ilişki doyumlarının (Rusbult, Martz ve Agnew, 1998) ve ilişkiye bağlanımlarının (Fitzpatrick ve Sollie, 1999; Rusbult, Martz ve Agnew, 1998) daha yüksek olduğu; ilişkiye daha fazla yatırım yaptıkları (Fitzpatrick ve Sollie, 1999;

Rusbult, Martz ve Agnew, 1998; Sprecher, 1988; Taluy, 2013) ve seçeneklerinin niteliğini daha olumsuz değerlendirdikleri (Büyükşahin, Hasta ve Hovardaoğlu, 2005; Hasta ve Büyükşahin, 2006; Rusbult, Martz ve Agnew, 1998) bildirilmektedir.

Sonuç olarak, yatırım modeline göre bireylerin ilişkilerine bağlanımını, ilişkiden aldıkları doyum, ilişkiye yaptıkları yatırımlar ve seçeneklerin niteliğini değerlendirmeleri belirlemektedir. İlişkiye bağlanımları ise bireylerin ilişkiyi devam ettirme/sonlandırma kararları üzerindeki en önemli değişkenlerden

(33)

24

birisidir. Çalışmanın sonraki bölümünde yatırım modeli değişkenlerinin güçle ilişkisi değerlendirilecektir.

1.2.3. Güç ve Evlilik Doyumu

Kişilerin eşlerini etkileme yeteneği veya potansiyeli olarak tanımlanan güçle evlilik doyumu ilişkili midir? Daha önce de belirtildiği gibi, hem karşılıklı bağımlılık kuramı hem de yatırım modeli, bireylerin evliliklerinde sağladığı kazançların evlilik doyumunun artmasında doğrudan etkili olduğunu öne sürmektedir. Gücün tanımından yola çıkarak, güçlü bireylerin istediklerini daha çok elde edecekleri dolayısıyla evliliklerinden daha fazla doyum alacakları düşünülebilir. Güç-yaklaşım/ketleme kuramına göre (Keltner, Gruenfeld ve Anderson, 2003) ise güçlü kişiler daha özgürdür, daha fazla olumlu duygu deneyimlerler, ödüllere yönelik dikkatleri daha açıktır ve davranışları daha rahattır. Güçsüz bireylerse, tam tersine daha fazla kısıtlanır, daha fazla olumsuz duygu deneyimler, dikkatlerini daha çok tehditlere ve diğerlerinin isteklerine verir ve daha fazla engellenmiş davranış sergiler. Bu kuramın sayıltıları göz önünde bulundurulduğunda, gücün kişilere çeşitli kazançlar sağladığı ve dolayısıyla evlilik doyumunu arttırdığı düşünülebilir. Ayrıca, yapılan bazı çalışmalar da gücün çeşitli kazançlarla ilişkili olduğunu göstermektedir. Örneğin, yüksek gücün öznel iyilik halini olumlu yönde yordadığı (Kifer ve ark, 2013); güçlü bireylerin benlik algılarının durumdan duruma daha az değiştiği (Kraus, Chen ve Keltner, 2011); olumlu duyguları olumsuz duygulardan daha fazla deneyimlediği (Anderson ve Berdahl, 2002);

daha sahici oldukları (Kifer ve ark., 2013); ve güçlü kadınların benlik saygılarının daha yüksek olduğu (Galliher ve ark., 1999) bildirilmektedir.

(34)

25

Karşılıklı bağımlılık kuramına göre, (Thibaut ve Kelley, 1959) bireylerin sahip olduğu gücün, özellikle karşılıklı bağımlılığın simetrik ve yüksek olduğu ilişkiler için olumlu sonuçları vardır. Ayrıca, bu kurama göre güçlü kişiler güçsüz kişiler gibi gücü elde etmek için çaba sarf etmek zorunda kalmazlar ve bu da kendi başına bir kazanç olarak değerlendirilebilir. Evlilikte güçsüzlüğün ise çeşitli problemlerle ilişkili olduğu bildirilmektedir (örn., Babcock ve ark., 1993;

Sagrestano, Heavey, ve Christensen, 1999). Sonuç olarak, evlilerde yüksek gücün evlilikten elde edilen kazançları arttırdığı; ilişki için ödenen bedelleri ise azalttığı görülmektedir. Dolayısıyla, evlilerde gücün doyumu arttırması beklenmektedir. Bu beklenti ile paralel olarak, Zimbler (2012), gücün evlilik doyumunu olumlu yönde yordadığını bulmuştur. Brezsnyak ve Whisman (2004) da algılanan gücün evli erkeklerde hem evlilik doyumu ile hem de cinsel istekle olumlu yönde ilişkili olduğunu bildirmektedir. Benzer şekilde, Kifer ve arkadaşları (2013) gücün hem öznel iyilik halini hem de iş, arkadaşlık ve romantik ilişki doyumunu yükselttiğini rapor etmektedir. Bu bulguların tersine Lennon, Stewart ve Ledermann (2013), flört eden bireylerde gücün ilişki doyumu ile olumsuz yönde ilişkili olduğunu saptamıştır. Ancak, bu bulgular genel olarak değerlendirildiğinde, gücün birçok kazançla ilişkili olduğu görülmektedir. Sonuçta, diğer çalışmaların bulguları ile paralel olarak bu çalışmada da gücün yatırım modeli değişkenlerinden evlilik doyumunu olumlu yönde yordaması beklenmektedir.

1.2.4. Güç ve Seçeneklerin Niteliğini Değerlendirme

Bir ilişkinin korunması veya devamlılığı ilişkinin huzurlu ve güvenli bir şekilde sürmesi için belki de en önemli etmenlerden birisidir. Karşılıklı

(35)

26

bağımlılık kuramına göre (Thibaut ve Kelley, 1959), çiftler çeşitli ihtiyaçların karşılanması için birbirlerine bağımlıdır. İlişkinin sonlanması ise her iki eş için de ihtiyaçlarının doyurulmaması anlamına gelir. Bu nedenle, özellikle evli bireylerin ilişkilerini korumak yönünde bir güdüye sahip olmaları beklenir.

Birçok araştırmacıya göre ise ilişkinin devamlılığını tehdit eden faktörlerden birisi çekici seçeneklerdir (Karremans, Dotsch ve Corneille, 2011; Rusbult, 1983; Simpson, Gangestad ve Lerma, 1990). Çekici seçenekler, bireylerin ilişkilerinden uzaklaşmalarına ve ilişkilerini bitirmelerine neden olabilir. Bu nedenle ilişkilerinin devamlılığını sağlamak isteyen kişiler, ilişkilerini çekici seçeneklerin tehdidinden korumak zorundadır. Bu doğrultuda, bireylerin ilişkilerini sürdürebilmek için birçok davranışsal ve bilişsel sürdürme mekanizması kullandıkları ve seçeneklerin niteliğini küçümsenmesinin de bu mekanizmalardan biri olduğu bildirilmektedir (Büyükşahin, 2007; Karremans, Dotsch ve Corneille, 2011; Rusbult ve Buunk, 1993). Buna göre, kişiler ilişkilerini korumak için ilişkiyi tehdit edebilecek seçenekleri görmezden gelebilir veya değersizleştirebilirler. Örneğin, Simpson ve arkadaşları (1990), romantik ilişkisi olan bireylerin olmayanlara göre karşı cinsten çekici bir kişinin fotoğrafını, fiziksel ve cinsel yönden daha az çekici değerlendirdiğini göstermiştir. Ayrıca, fotoğrafı gösterilen çekici kişi ilişkiler için tehdit oluşturduğunda, romantik ilişkisi olan bireyler, bu kişinin görüntüsüne daha az dikkat etmekte veya onu daha fazla görmezden gelmektedir (Maner, Gailliot ve Miller, 2009). Ek olarak, çekici seçeneğin fotoğrafına maruz kaldıktan bir müddet sonra bu kişilerin çekiciliğinin hatırlanması istendiğinde, romantik ilişkisi olan kişilerin onları daha az çekici hatırladığı bulunmuştur (Karremans,

(36)

27

Dotsch ve Corneille, 2011). Bir tür ilişki sürdürme ve koruma mekanizması olan seçeneklerin küçümsenmesinin ise özellikle ilişkisine bağlanım düzeyi yüksek bireylerce daha fazla kullanıldığı bildirilmektedir. Johnson ve Rusbult (1989), bağlanım düzeyi yüksek bireylerin ilişki için tehdit oluşturan seçenekleri daha fazla değersizleştirdiğini bulmuştur. Ülkemizde yapılan bir çalışmada (Büyükşahin ve Hovardaoğlu, 2007) evlilerin ve nişanlıların flört ilişkisi olanlara göre seçeneklerin niteliğini daha olumsuz değerlendirdiğini bildirilmektedir.

Simpson ve arkadaşlarına (1990) göre, karşılıklı bağımlılığın ve bağlanımın yüksek olduğu ilişkilerde eşler arasında duygusal bağ da sağlamdır ve bu nedenle bu kişilerin ilişkilerini sürdürmeye yönelik güdüleri de yüksektir.

Gordon ve Chen (2013) ise karşılıklı bağımlılığın yüksek olduğu ilişkilerde güçlü bireylerin ilişkiyi koruma amacına ulaşmak için daha fazla özen gösterdiklerini öne sürmüştür. Daha önce de belirtildiği gibi, bireylerin yüksek güce sahip olmaları onların hedeflerini daha iyi takip etmelerini sağlamaktadır (Guinote 2007b; Slabu ve Guinote,2010). Bu açıdan değerlendirildiğinde, bağlanımın yüksek olduğu evlilerin öncelikli amaçlarından birisinin ilişkinin korunması/sürdürülmesi olduğu ve gücün bu amaca yönelik mekanizmaların işlemesine yardım edeceği akla gelebilir. Ek olarak, Guinote (2007a) güçlü bireylerin hedefleri ile ilgili içeriğe daha fazla dikkat ederlerken hedefleri ile ilgili olmayan içeriği daha fazla görmezden geldiklerini bulmuştur. Buradan hareketle, çekici seçeneklerin evli kişilerin evliliği koruma hedefleri ile çeliştiği ve gücün bu kişilerin çekici seçenekleri görmezden gelme ihtimallerini arttırdığı iddia edilebilir. Thibaut ve Kelley’e (1959) göre ise eşlerine yönelik gücü yüksek olan kişilerin evliliklerinden elde ettikleri ödüller de yüksektir ve bu

(37)

28

nedenle bu kişilerin zamanla seçenek ilişkilerden beklentileri de yükselir.

Güçsüz bireylerse evliliklerinde sürekli bedeller ödemek zorunda kalırlar ve bu bireylerin seçenek ilişkilerden beklentileri zamanla düşer. Buradan yola çıkarak, seçeneklere yönelik yüksek standartları olan güçlü bireylerin seçenekleri daha olumsuz değerlendirmeleri beklenebilir. Evlilerde seçeneklerin çekiciliğini güce göre değerlendiren bir çalışmaya rastlanmamıştır, ancak Karremans ve Smith (2010) güçlü bireylerin, özelikle bağlanımları yüksek olduğunda, eşlerinin ihanetlerini bağışlama ihtimallerinin güçsüz bireylere göre daha yüksek olduğunu bildirmiştir. İhaneti bağışlama ise, seçeneklerin niteliğini küçümseme gibi, ilişkiyi koruma/sürdürme mekanizmalarından birisi olarak değerlendirilmektedir (Büyükşahin, 2007).

İlişkiyi koruma güdüleri daha yüksek olan güçlü bireylerin bu amaç doğrultusunda eşlerini daha fazla affettikleri görülmektedir. Bu çalışmada da benzer şekilde, bireylerin güç düzeyinin onların nitelikli seçeneklere yönelik değerlendirmelerini daha olumsuz hale getirmesi beklenmektedir.

1.2.5. Güç ve Evliliğe Yapılan Yatırımlar

Bir önceki bölümde, güçlü bireylerin hedeflerine ulaşmaya yönelik güdüleri yüksek olduğu için ilişkiyi koruma amacını daha iyi takip etmelerinin beklendiği ifade edilmişti. Büyükşahin (2007) ise davranışsal olarak ilişki sürdürme mekanizmaları olarak bireylerin kendi istekleri ve ilgileri ile çelişse dahi eşleri ile uyumlu davranışlar sergileyebileceğini ve kendi isteklerinden ödünler verebileceğini belirtmiştir. İlişkinin devamlılığı için yapılan tüm bu davranışlar da ilişki için yapılan yatırımlar olarak değerlendirilebilir. Güçlü bireylerin ise hedeflerine ulaşma doğrultusunda davranışsal olarak daha etkin

(38)

29

oldukları ve onları hedeflerine ulaştıracak fırsatlardan daha iyi yararlandıkları rapor edilmektedir (Galinsky, Gruenfeld ve Magee, 2003; Guinote, 2007b).

Buradan hareketle, amaçları ile daha uyumlu hareket eden güçlü kişilerin ilişkilerini sürdürmek için daha fazla yatırım yapacakları düşünülebilir. Ayrıca daha önceki bölümlerde güçlü olmanın bireylere çeşitli kazançlar sağladığı belirtilmişti. Thibaut ve Kelley de (1959) güçlü olmanın bireye çeşitli kazançlar sağladığını, güçsüzlüğün ise çeşitli bedellerle ilişkili olduğunu vurgulamaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, güçlü bireylerin ilişkilerinden daha fazla yarar sağlamaları onların ilişkiyi yatırım yapmaya değer görmelerine neden olabilir. Nihayetinde, şu anda kişiye çeşitli yararlar sağlayan ilişkinin ileride de yarar sağlaması beklenir. Bu da bireyleri ilişki için bir şeyler yapma yönünde güdüleyebilir. Ayrıca, Blood ve Wolfe’a (1960) göre, kişilerin sahip olduğu değerli kaynaklar onların gücünü arttırır. Galinsky, Gruenfeld ve Magee (2003) ise gücü bireylerin kendileri ve diğerlerine ait kaynakları kontrol edebilme yeteneği olarak tanımlamışlardır. Buradan yola çıkarak güçlü kişilerin güçsüzlere göre yatırım yapabilecekleri daha fazla kaynağa sahip olduğu ileri sürülebilir. Bunun da onların yatırım yapma ihtimallerini arttırması beklenebilir. Sonuç olarak, bu çalışmada, yukarıda belirtilen nedenlerle, evlilerin ilişkilerinde algıladığı gücün evliliklerine yaptıkları yatırımları olumlu yönde yordaması beklenmektedir.

Çalışmanın bundan sonraki bölümünde evliliğe bağlanımın diğer bir belirleyicisi olan yetişkin bağlanma boyutları ile gücün ilişkisinin incelenmesi amaçlanmaktadır.

(39)

30 1.3. Bağlanma Boyutları ve Güç

Yetişkinlerin eşlerine bağlanma şekli ilişkiler üzerinde oldukça etkili bir etmendir. Yapılan çalışmalar, kişilerin eşlerine bağlanma tarzının ilişki niteliği, eşten algılanan sosyal destek, eşe duyulan güven, kıskançlık, aile içi şiddet gibi pek çok değişken üzerinde belirleyici olduğunu göstermektedir (Ayrıntılı bilgi için bkz. Mikulincer ve Shaver, 2007). Bu çalışmanın amacı ise bireylerin eşlerine bağlanma tarzlarının onların eşlerine yönelik algıladıkları güç üzerindeki belirleyici rolünün araştırılmasıdır. Yetişkinlerde eşe bağlanmanın temelleri erken dönem çocukluk deneyimlerine dayanmaktadır. Bu nedenle, bu bölümde ilk olarak Bowlby’nin (1969; 1973) bağlanma kuramı kısaca incelenmiştir. Sonrasında yetişkinlerde bağlanma ve bunun evlilerde güçle ilişkisi ele alınmıştır.

1.3.1. Bağlanma Kuramı

Anne ve çocuk arasında kurulan bağ, birçok kuramın konusu olmuştur.

Bowlby (1969; 1973) tarafından öne sürülen bağlanma kuramı da anne ve çocuk arasındaki ilişkiye etiyolojik bir yaklaşım getirmektedir. Bu kurama göre, anne figürü ile bebek arasında kurulan bağ çocuğun tehlikelerden korunması ve yaşamını sürdürmesi işlevini görür; çünkü bebekler yaşamlarını sürdürebilmek için bir bakıcı ve koruyucuya ihtiyaç duyarlar. Bebekler, ilk aylardan itibaren diğer bazı memeli hayvanlar gibi anne ile yakınlık kurmak ve bu yakınlığı korumak için bazı içgüdüsel bağlanma davranışları gösterir. Ancak diğer memeli hayvanlardan farklı olarak bu davranışlar öğrenme ile de desteklenerek yavaş yavaş gelişir. Bebek, yaklaşık olarak bir yaşına geldikten

(40)

31

sonra, dolayısıyla hareketlendiğinde ise, bu bağlanma davranışları iyice artar ve bebek etrafta bir tehdit algıladığı zaman sergilenmeye başlanır. Tehlikenin yoğunluğuna göre bu davranışlar, kimi zaman sadece anne figürünün sesini duyduktan veya onu gördükten sonra kimi zamansa bebek annenin kucağına gidip ona sarıldıktan sonra sonlanır. Ayrıca bu kurama göre, bağlanma figürü erişilebilir olduğunda güvenlik ve mutluluk; bağlanma figürü ile olan ilişki tehdit altındaysa kıskançlık, kaygı ve öfke ve bu ilişki sonlandıysa yas ve depresyon duyguları oluşur (Bowlby, 1988). Bağlanma kuramının temel sayıltılarından birisi de anne figürünün bebek için bir “güven üssü” işlevi görmesidir. Bebekler, anne figürünün güvenilir olduğundan ve ihtiyaç duydukları zaman ona erişebileceklerinden emin olmak isterler. Emin olduklarında kendilerini güvende hissederler ve annelerinden ayrılıp onlara yabancı olan dünyayı güvenle keşfedebilirler. Tehlike anında ise korku ve kaygı hisleri oluşur, bağlanma davranışları tekrar aktifleşir ve bebekler korku ve kaygılarını gidermek için hızla bu güven üssüne yönelirler ve birincil bakıcıları ile tekrar yakınlığın kurulmasını sağlarlar. Bu durumlarda anne figürü bebeklerin korku ve kaygılarını gidererek yeniden rahat hissetmelerini sağlayan “güvenli bir liman” görevi üstlenir. Hazan ve Shaver’a (1994) göre “güven üssü”, “yakınlığın korunması” ve “güvenli liman” kavramları bağlanmanın üç tanımlayıcı özelliğini oluşturmaktadır.

Ainsworth, Bleher, Waters ve Wall (1978) da “yabancı ortam” diye adlandırılan bir gözlemsel çalışma tasarlayarak bebeklerde bağlanmanın ölçülmesine önemli bir katkı sağlamışlardır. Çalışmacılar, 12-18 aylık bebeklerin anneleri onları yabancı birisiyle yalnız bırakıp bir müddet sonra geri

Referanslar

Benzer Belgeler

BK.m.390/2’ye göre, “vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir surette ifa ile mükelleftir.” İsviçre Borçlar Kanununda ise ‘iyi bir suretle ifa’ ifadesi yerine ‘sadakat

Geçmiş deneyimleri hatırlamak için kodlama sırasında kullanılan şemalar ile hatırlama sırasında kullanılan mevcut şemalar (bellek yapıları) aynı

London’ın, The Iron Heel’de para gücünün sağladığı olanaklarla kapitalist bir devletin kurduğu baskı ortamını, Orwell’in ise Nineteen

hapsedemez, durdurarnaz yani teknoloji ve teknik üstünlük, insan ruhunu fet- hedemez; insanın azınini kıramaz, iradesini yok edemez, hele hele iman kalesini hiç

İntihar girişimi olmayan grupta intihar girişimi olan gruptan farklı olarak ilişki yatırımı seçeneklerin niteliğini değerlendirme, aile içi şiddet ve tüm şiddet

Yapılan literatür taraması sonucunda elde edilen verilerin sonucuna göre; 24 bestecinin 8 konçerto, 8 solo viyola eseri, 1 iki viyola için eser, 6 viyola ve keman için eser,

Bu çalışmanın amacı, yaşamın her alanında giderek artan bir öneme sahip enerji konusunu, sürdürülebilirlik kavramı çerçevesinde temiz ve yenilenebilir enerji

Bu bölümde, Ankara Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Fõrat Üniversitesi, İnönü