ÇANAKKALE ZAFERiNDE MANEVİ GÜCÜN ROLÜ
Prof. Dr. SÜLEYMAN HA YRİ DOLAY
Önce bir olayı anlatarak söze başlamak istiyorum.
Onsekiz Mart Üniversitesi; benden böyle bir konuşma istediği zaman uzun süre tereddüt ettim; kabul edeyim mi, etmeyeyim mi? Geçirdiğim bir rahatsızlıktan dolayı doktor, uzun ve yorucu yolculuğu yasaklamış, yorulmamamı istemişti. Bir taraftan da içimde buraya gelmek için bir arzu vardı. Bu tereddüt içerisinde iki hafta kadar dolaşum. Bir gün öğle narnazına duracağım sırada hayret verici bir
şey oldu, içimden kuvvetli bir ses;
-Ne tereddüt edip duruyorsun? Amcanın ruhu seni bekliyor! Tereddüt bir- den kayboldu. İçime birdenbire bir huzur ve sükun hakim oldu. Günlerdi.r süren git-gitme çauşması, birdenbire durmuştu. Bunda bir hayır var deyip, toplanuya kaulmaya karar verdim.
Demek ki benim buraya katılmamda bir "manev1 güç" rol oynadı. Bu ruh, amcaının ruhudur. Babamın büyüğü olan arncam "İsa Efendi", İstanbul'daki med- reselerde yüksek tahsilini tamamlamıştı. Medrese mezunları o zaman askere alın
mazdı. Buna rağmen amcam, gönüllü olarak, Birinci Cihan Harbi'ne katılmış ve Çanakkale'de şehit düşmüştü. Amaşehadetinden seksen sene sonra, onun ruhu
yeğenini Çanakkale'ye çağırıyordu. Bu benim için en büyük saadet idi!..
İşte size Çanakkale Zaferi'nde manevi gücün nasıl bir rol oynadığını an- lamakta yardımcı olacak küçük bir olay.
Şimdi esas meseleye gelelim :
Çeşitli harplerde olduğu gibi, Çanakkale muharebelerinde de bir takım
fevkiUede olaylar görülmüştür. Mesel~ bir askerin tek başına 276 kiloluk bir top . mermisini kendi başına kaldırıp, basamaklardan çıkıp topun namlusuna sürmesi, fevkalade bir olaydır. Bunu bir insanın tek başına başarması mümkün değildir.
Çünkü, bu olay, en kuvvetli insanın takatının da üstündedir. Nitekim aynı kimse harpten sonra, aynı şeyi denediği halde mermiyi yerinden kaldıramamışur.
Demek ki ortada bir fevkaladelik var. Bu fevkaHidelik nereden gelmektedir?
554 S.HAYRIBOLAY
Bence bu, insanın imanından ve ruh gücünden gelmektedir. Ruh diye, mad- deden bağımsız bir varlık var mıdır'! Maddenin varlığından başka bir varlık kabul etıneyen""materyalistlere göre, maddeden başka bir şey yoktur. Ruh denilen şey, maddenin bi! ö~elliğidir.
Bu takdirde onlara şöyle sormak lazım :
Bütün fonksiyonları sağlam olarak çalışan genç bir adamın vücut makinası birdenbire duruveriyor. O, gepegenç, güçlü-kuvyetli adam bir külçe gibi yı
ğılıveriyor. Eğer, her şey maddeden ibaret ise, madde (bed€_:n) olduğu gibi or-
tadadır. Gençtir, yıpranmarnıştır, dinamiktir. Ama kıpırdamas~ bile mümkün de- ğildir. Öyleyse neden yığılıp kalmaktadır?
. İşte ruh, o koca bedeni çalıştıran, koşturan, hareket ettiren, daha da mü- himi onu düşündUren, ona hayat veren candır. O çıkınca, ıie beden hareket ede- biliyor, ne motor (kalp) çabşabiliyor., ne de madde (beyin) düşünebiliyor.
Ruh, böyle güçlü bir varlıktır. Ruha önem veren, onu iyi besleyenler de· manevi gücü yüksek olan insanlar ve toplumlardır.
Burada esas mesele, manevi gücün maddi güce nasıl üstün geldiğidir. Nasıl
oluyor da teknik medeniyete, teknolojinin üstünlüklerine insan galip gelebiliyor?
Bir atom bombası, bir kimyasal silah, bir anda milyonları mahvedebilirken, insan maddi-bedeni güçsüzlüğüne rağmen nasıl mücadele edip galip gelebiliyor?
Önemli olan nokta, bu meselede, şudur:· İnsana nasıl bakmalıyız? İnsan ta-
biatın bir parçası mıdır? Hayvanın gelişmiş şekli midir? Yoksa tabiattan ve hay- vandan ayn yaratılışta bir varlık mıdır? Tarih boyunca, kavganın merkezi de bu nokta olmuştur ..
Natüralistler ve materyalistler, insanın mekanik bir varlık olduğunu söy- lerler. Yani insan onlara göre bir makinedit. Hatta aydınlanma döneminin fi- lozoflarından La Metterie'nin "Makina İnsan" diye bir kitabı var. Bu anlayışa göre insan, ade~ bir ro6ot, bir otomattır. Böyle maddi bir varlığı, maddi medeniyet ile, teknolojinin ürünleri ile mağlup etmek veya yok etmek mümkündUr.
·"Hatta "~üzgara Karşı Yürüdüğü" söylenen."Adarn":
"Trum Trum l'rum
Makineleşrnek istiyorum" diyordu.
Makineleşmiş bir medeniyet, insana ne verebilir? İnsandan neler altr? Tek- nik, insanın bir gayeye göre, eşyaya şekil vermesidir. Ama bu şekil venne, he-
ÇANAKKALE ZAFERI'NDE MANEVI GÜCÜN ROLÜ.. 555
defini aşar da tabiatı hakimiyeti altına alma amacına düşerse, tabialtan şiddetli
tepki gelebilit.
İspanyol filozofu Ortegay Gasset, diyor ki :
"İnsanın tabiatı yoktur, tarihi vardır." İnsan, tarih yapan bir varlıktır. Bun- dan dolay;, hayvanın tarihi yok, tabiatı vardır. İnsan; tabiatını yenen, tarihe yön ve
şekil veren _varlıktır.
Teknik, bizatihi bir moral değeri taşır mı? Yahut temsil eder mi?.
Evvela makinede, hayal gücünün, bilincin, imanın olmadığını söylemek ge- rekir. Makine, milliyeti, dini, ırkı dikkate alamaz. ·Çünkü şunun bunu~ taleplerine göre hareket etme özelliği yoktur. Makina determinizme bağlıdır. Orada iradi ha- reket ve hürriyet yoktur.
Makineleşme ve sanayileşme çok önemli bir hadisedir. Ondan vaz- geçilemez. Ama dikkatli makineleşrnek lazımdır. Yani insanın içini boşaltmadan
onu yüzaltı elementten meydana gelmiş bir madde yığını olarak görmeden rna- kineleşmek gerekir. İnsan, maddeye ve cansız tabiata indirgenince, onun ma-
neviliğive ruhsal üstünlüğü kaybolur. Bu da teknokrasiye ve neticede sömürüye yol açar. Şuursuz makineleşme ile insan sadece tüketicidir, hatta tüketen brr hay-
vandır.
q
zaman insanın, insani özellikleri kaybolur. Tabiatta olmayan manevidiinyası ve inançları yok olur.
Mühim olan makineye teslim olmamaktır. Makine ile biitünleşmemektir.
Makineyi ve maddeyi putlaştırmamaktır. Makine bir aletken, insanı esir almamalı,
ona yön vermemelidir.
Batı medeniyetinde makine zihniyeti galip gelmiştir. Bu da neticede şid
detli sömürgeciliğe yol açmıştır. Batılı toplumlarda maddeci zihniyete ve tek- nolojinin açtığı yaralarakarşı mücadele eden akımlar, felsefeler ve dini anlayışlar vardır. Fakat bunlar çok etkili olamamaktadırlar.
Onun için, insana madde ve makine gözüyle bakan sömürgeci zihniyet, tek- nik üsfiinlüğüne güvenerek, Çanaklçale'ye çullanmıştı. Bunların hesapları sağ
lamdı, teknik ve teknolojik üstünlük ile sayıca fazlalık, her şeyi halledecek, düş
manlarını yerle bir edeceklerdi.
"Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bel~" olan sömürgeci ve kaba kuvvete tapan kişiler, kısa zamanda hesaplarının tıkandığını anladılar. Gerçi ta- rihte de bunun örnekleri çoktur. Alparslan'ın ellibeş bin kişilik ordusu, vaktiyle, ikiyüzbin kişilik Bizans ordusunu yenmişti. Kanuni Süleyman'ın ikiyüzbin kişilik
556 S. HAYRIBOLAY
·ordusu, bcşyilzbin kişilik Macar (Haçlı) ordusunu perişan etmişti. Fakat tarihi okuyan kimdi?
Madde ve tekniği gaye edinen zihniyet, Allah'ın rızasını kazanmayı gaye edinen zihniyct karşısında büyUk ve ummadığı bir mağlubiyet tatrnıştı.
Modem makineleşme, enerji kaynaklarıyla beslendiği için, geri bıraktırılan toplurnların sömUrUlmesi lazundı. Böylece enerji makineyi beslernekte, makine sö- mütdükçe canavarlaşmakta idi. Mehmet Akifin "Tek dişi kalmış canavar" dediği
olay bu idi. Bu anlayışta manevi hayat, maddeye dönüştürüldüğü için de ahlaki
değerlerin yeri yoktu veya varsa bile kendilerine, menfaatlerine elverdiği nispette
vardı.
Mehmet Akif Ersoy merhum, 20. asrın ne kadar gözdesi varsa "Hakkıyla
sefil'' olduğunu bu sebepten dolayı söylüyordu. Bu medeniyelin teknik im-
kanlarının çok yilksek olması, her birinin bir ülkeyi harap edecek güçte olması, in-
sanları ve toplumları ürkütmektedir. "Çelik zırhlı duvarlarla" örülmüş bir me- deniyetin tahrip ederneyeceği hiç bir kuvvet olmarnası gerekirdi.
Halbuki "MehmetÇik"i, o yilksek imanı ile, o cihat rphu ile, o vatan sev- gisiyle "Ne çelik tabyalar" korkutabiliyor, ne de sayısız uçakları, gemileri ve top-
ları yıldırabiliyordu.
Müstahkem mevkilerin bir bir düşürülmesi onu sindiremedi bile. Çünkü Mehmet Akif Bey'in ifadesi ile "Beşerin aımin'i tevkif edemez sun'i beşer" yani in- sanın yapuğı işler, kurduğu tuzaklar ve yaratuğı üstün teknoloji, '1nsanın aımini"
hapsedemez, durdurarnaz yani teknoloji ve teknik üstünlük, insan ruhunu fet- hedemez; insanın azınini kıramaz, iradesini yok edemez, hele hele iman kalesini hiç hiç elegeçiremez.
"Alanır Kal'a mıdır göğsündeki kat kat iman" Mehmet Akif merhum, ma-
neviyatın maddeye üstünlüğünü ve teknolojik. üstünlüğün acizliğini de şöyle ifade etmektedir.
"Hangi kuvvet, onu hô.şa, edecek kahrına ram?"
Evet, hangi kuvvet onu kahredebilecek? Hiç biri. Mehmet Akif merhum,
"Haşa" sözüyle bir kuvveti istisna ediyor: Allah'ın yüce kudreti.
Maddi üstünlüğün iman kalelerini ele geçirememcsinin sebebi nedir? Yani maddi güç; manevi gücü niçin yenemiyor? Yine Akif Bey bunun sebebini şöyle
izah·ediyor: "Çünkü.Te'sis-i Ilahi o metin istihkam"
ÇANAKKALE ZAFERl'NDE MANEVi GÜCÜN ROLÜ 557
Zira, ele geçirilmez istihkam mevkll Allah yapmıştır; O, ilah! bir tesistir.
İman kalelerinin yeri olan göğüsler ise Hüda'nın "ebedi serhaddi"dir. Bu serhaddi tesis ederken de Allah, insana şöyle seslenmiştir: "O benim sun'i Bediim, onu çiğnetme! .. "
Yani "O benim en güzel eserimdir, onu iyi koru ve düşmana çiğnetme!"
Mehmetçİk de onu layıkıyla korumuştur. Mehmetçile iman kalesinin de-
ğerini bildikçc, Allah'a bağlıhğı devam ettikçe, fizik ve manev'i güçleri arasındaki
dengeyi korudukça, teknolojiye ve teknik üstünlüklere en azından yenilıneyecektir.
Maddeye ve tekniğe esir olma:yan ruhlar daima üstünlüklerini ve şah
siyetlerini korumuşlar ve koruyacaklardıt. Kıyametekadar bu manevi üstünlükleri ve bundan kaynaklanan şahsiyetleri ile anılacaktır. 63 kişiyle üçbin kişilik İngiliz çıkartmasını önleyen Yahya Çavuş ve daha nice ünlü-ünsüz kahramanlar, Ça- nakkale muharebelerinde o maneviyatın tekniğe ve ezici kaba kuvvete ga- libiyetinin unutulmaz destanını yazmışlardır. Bunu manevi güçle başarmışlardır.
Mustafa Kemal'in dediği gibi "öleceğini bildiği halde, ölümü küçümseyerek ve
Allah'ına, onun cennetine kavuşmak arzusu ile nefsini feda ederek .... "
İşte Manevi Güç ve zaferdeki rolil!..