• Sonuç bulunamadı

SEYYİD BURHANED DİN MUHAKKİK-İ TİRMİZİ (SEYYİD-İ SIRDAN) İNCELEME / ARAŞTIRMA EMRAH BEKÇİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "SEYYİD BURHANED DİN MUHAKKİK-İ TİRMİZİ (SEYYİD-İ SIRDAN) İNCELEME / ARAŞTIRMA EMRAH BEKÇİ"

Copied!
195
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SEYYİD BURHANED’DİN MUHAKKİK-İ TİRMİZİ (SEYYİD-İ SIRDAN)

İNCELEME / ARAŞTIRMA EMRAH BEKÇİ

YAYINLARI

(2)

MUHAKKİK-İ TİRMİZİ (SEYYİD-İ SIRDAN)

İNCELEME / ARAŞTIRMA EMRAH BEKÇİ

Genel Yayın Yönetmeni Vefa LALE

İç Mizampaj & Kapak Tasarımı Erol ATICI

BEYAZIT YAYINLARI

Hoca Ahmet Yesevi Mah.3896. Sk. No : 3/B Kocasinan / KAYSERİ

TEL : 0 545 231 82 28 ISBN : ...

Baskı ve Cilt Kardeşler Ofset Matbaacılık

Yenidoğan Mah. Matbaacılar Sit. 7. Blok No: 76 Kocasinan / KAYSERİ

Tel : 0 352 331 61 00 – Faks: 0352 331 09 52 www.kardeslerofset.com.tr

KOLYOS YAYINLARI : 004

(3)

3

‘’Merhum Dedelerim:

Halis BEKÇİ-Kore Gazisi Necaaddin BEKÇİ ve Deniz Gözlü Çocuk Erbay BEKÇİ’nin Baki Ruhlarına İtafen.’’

(4)
(5)

5

Emrah BEKÇİ Araştırmacı / Yazar

Yazar Emrah Bekçi; Giresun Bulancak doğumlu. Eğitimini Ankara’da tamamladı. 1989 yılından günümüze kadar kitap ve arşiv belgeleri toplayarak, Türk kültür, tarih, sanat konularını araştırmaya başladı.

2006 yılı sonunda, Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Koso- va, Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek olmak üzere, Bulgaristan Deliorman bölgesi Razgrad vilayeti merkezli, erken dönem Türk Tarih ve Kültürel mirasları konusunda saha araştırmaları yapıp, 2008-2009 senesi arası ‘’Balkanlarda Türk İşaretleri’’ belgeselini çekti.

2009 senesinden sonra, saha ve kültür araştırmaları için, Rusya Federasyonuna bağlı Murmansk Eyaleti, Revda Eyaleti, Lo- vozero kasabasında ‘’Sami-Komi’’ klanlarıyla yaşayarak kültürel saha araştırmaları yaptı. Yine Rusya Federasyonuna bağlı Perm Eyaletinde- ki, Ural Dağlarında Rusya Federasyonu tarafından koruma altına alınan

‘’Mansi Türkleri’’ hakkında kültürel bilgiler topladı. Aynı sahada, Aleksandrovsk, Solikamsk, Berezniki, şehirlerinde saha çalışmaları ve araştırmaları yaptı.

2012 senesi sonuna kadar Orta Asya ve Azerbaycan Zakatala Vilayetinde, Şeyh Şamil ve Dede Korkud üzerine veriler topladı. Ya- zar saha araştırmaları için 18 bin Km fazla yol kat etti. Çalışmalarını, ücretsiz olarak vakıf, dernek, kar amacı gütmeyen eğitim kurumlarının dergilerinde makale olarak yayımladı. Bulgaristan ve Moskova Eğitim kurumlarında Türk-İslam Tarihi ile ilgili kürsü aldı, konuşmalar yaptı.

Türkiye’de Yunus Emre ve Türk Tarihi konusunda az bilinen hususları konferanslarına taşıdı ve konferanslar verdi. Yazar ‘’Çoban Ateşi’’ Tv.

Programı Yapımcısı ve Sunumunu yaptı.

Türkiye’de Zihinsel engelli çocuklara Yunus EMRE’yi, ney eşliğinde anlatan ilk kişidir. Yazarın, 600 fazla kültürel makale-

(6)

si, uzun metraj film senaryoları, tiyatro senaryoları ile ‘’YUNUS EMRE’’, ‘’MEVLÂNÂ’’, ‘’SEYYİD BURHANEDDİN MUHAKİK-İ TİRMİZİ’’, ‘’TANRININ BELGELERİ CİLT: I-II-III’’, ‘’ERMENİ YALANLARI ÇIĞLIK isimli yedi kitabı bulunmaktadır. Ayrıca yurt dışında faklı lisanlara çevrilmiş ve kullanılmış 10 adet kültürel yazısı vardır. Emrah BEKÇİ çalışmalarını serbest olarak, halen devam et- tirmektedir.

(7)

7

KİTAP HAKKINDA GÖRÜŞLER Emrah BEKÇİ;

Kendisini Türk Dünyası araştırmalarına adamış, yetenekli, cesur, atak bir yazar…

On seneden fazla bir zamandır kültür araştırmalara amacıyla Orta Asya, Kafkasya ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerini dolaşarak kültürel saha araştırmaları yapmakta, Türk’ün, Türk’e ait bilgi ve belgelerin bulunduğu her coğrafyaya ulaşmaya çalışmaktadır. Ayrıca Dede Kor- kut, Ahmet Yesevi gibi Türk dünyasına mal olmuş şahsiyetler hakkında şimdiye kadar gün yüzüne çıkarılmamış belgeleri milletimizin bilgisine sunmaya çalışmaktadır. Bu konudaki çalışmaları birçok yabancı dile çevrilip makale olarak önemli dergiler tarafından yayınlanmıştır.

Yurt içi ve yurt dışında bazı üniversitelerde İslam Tarihi ile ilgili birçok söyleşi programına katılmakta olan yazar, aynı zamanda Televizyon programcılığı ve sunuculuk da yapmaktadır. Aynı zamanda Yunus Emre’yi ney eşliğinde anlatan ilk şahsiyet unvanına sahiptir.

‘Yunus Emre, Mevlana, Tanrının Belgeleri, Ermeni Yalanları’

gibi önemli araştırma ve tarama kitaplarının yazarı olan Bekçi’nin son olarak büyük emek harcayarak sabır, özveri ve titizlikle birçok kaynak- tan yararlanarak hazırlamış bulunduğu ‘Seyyid Burhaneddin Muhakk-i Tirmiz-i’ isimli esrinin öteki kitapları gibi çok ses getirerek aranan kay- nak bir kitap olacağına kesin gözüyle bakmaktayım. Ayrıca eserin son kısmına ilave etmiş olduğu, kitabın tiyatro senaryosuna çevrilmiş hali harika…

Ahmet Yesevi Dergâhının günümüzdeki temsilcisi olarak gördüğüm, son günlerde insanlarımızın dilinden düşmeyen, “Biz bu ülkeyi karşılıksız sevdik” sloganını adeta bünyesine sindirmiş olan sevgili Emrah BEKÇİ’yi bu son harika eserinden dolayı kutluyor, yol- unun ve bahtının açık olmasını diliyorum.

Abdullah AYATA Eğitimci-Yazar

(8)
(9)

9

SEYYİD BURHANED’DİN MUHAKKİK-İ TİRMİZİ

Hz. Mevlana’nın “Varsın olmasın hayatta her istediğimiz…

Biz olana ‘Elhamdülillah’ olmayana da ‘Eyvallah’ demesini biliriz…”

sözünü hayatına düstur edinmiş, genç yaşına rağmen günümüz Evliya Çelebi’si, İbn-i Batuta’sı diyebileceğimiz, Türk tarih, kültür ve sanatını araştırmak üzere kilometrelerce yol kat ederek Balkan ülkel- erine, Orta Asya, Rusya ve Türki Cumhuriyetlerine giderek, oralarda aylarca hatta senelerce kalarak, yerinde araştırmalar yapmış olan araştırmacı, yazar ve gönül adamı kıymetli Emrah BEKÇİ kardeşimizi, bir inceleme/araştırma olan son eseri SEYYİD BURHANED’DİN MU- HAKKİK-İ TİRMİZİ’yi yazmış olmasından dolayı can-ı gönülden te- brik ediyorum. Zira bu eserin kolay kolay ortaya çıkmadığını yaki- nen bilen, bunu için ömrünün 28 senesini okumaya vakfetmiş ve kendisini “Milli Fikir İşcisi” olarak tanımlayacak kadar alçakgönüllü olan kıymetli dostum Emrah BEKÇİ, sadece bu eser için iki sene Kay- seri’ye kapanıp, Kütüphane ve Arşivlerden 8000 sayfalık bir doküman taraması yapmıştır. Yüzlerce kültürel makalesi bulunan yazarımız, bu çalışmalarını ve makalelerini kar amacı gütmeyen pek çok eğitim ku- rumlarında, vakıf ve derneklerde ücretsiz olarak yayınlamış; bununla birlikte çeşitli film ve tiyatro senaryoları yazmış, konferanslar vermiş, ardından bu milli ve manevi kültürel birikimin neticesinde “YUNUS EMRE” ve “MEVLANA” adlı kitabından sonra bir inceleme eser olan SEYYİD BURHANED’DİN MUHAKKİK-İ TİRMİZİ ile manevi yolculuğunu taçlandırmıştır. İlmi, tevekkülü ve insanların gönüllerindeki sırları bildiği için “Sırların Efendisi” anlamına gelen “Seyyid-i Sırdan” lakabı ile bilinen yüceler yücesi Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi Hz.lerinin ata yurdu Belh’e kadar uzanmaktadır. Mürşidi Bahaeddin Veled’dir, yani Hz. Mevlana’nın babası. 12 sene şeyhine hizmet et- tikten sonra onun ölümü üzere gördüğü rüya sonrası Konya’ya gelip, Hz. Mevlana Celaleddin Rumi’ye mürebbiyelik ve atabeklik yapmıştır.

Zira Konya’ya geldiğinde Hz. Mevlana’ya hitaben:

“Din ve dünya ilminde babanı hayli geçmişsin. Fakat babanın hem dünya ilmi, hem de ahiret ilmi tamamdı. Bundan sonra, senin de

(10)

“Hâl” ilmine (manevi ilimleri, tasavvuf deryasına) girmeni istiyorum. Bu, peygamberlerin ve velilerin ilmidir. O ilme “Ledün İlmi” derler. “Biz ona yanımızdaki ilimden verdik”, ayetindeki ilim bu ilimdir. O mâna, Şeyh Hazretleri babandan bana ulaşmıştır. Onu yine benden al ki bütün halle- rde gizli ve açık hiç bir şey kalmasın ve babanın hakiki varisi olasın”

demesi üzerine, Hz. Mevlana da hocasına dokuz sene hizmet eder. Hizmeti tamamladıktan sonra Kayseri’ye dönüp, burada Hakk’a yürür.

Bu inceleme eseri okuduğumda gördüm ki, sanki SEYYİD BURHANED’DİN MUHAKKİK-İ TİRMİZ Hz.’nin Hz. Mevlana Rumi’nin halveti için hazırlamış olduğu ve kırk gün içinde kaldığı o hücrenin duvarlarında, bu hikayenin burada bitmeyeceğine dair geriye adeta bir nefes bırakmıştı. İşte o nefes ki, araştırmacı yazar Emrah BEKÇİ Bey kardeşimize sirayet edip, onun Kayseri’de geceli gündüzlü iki sene boyunca sadece kitaplardan ve kahvesinden ibaret olan kendi çile- hanesine çekilip, aşk ve muhabbetle kaleme aldığı alanında ilk ilmi sayılabilecek 70 sayfalık bir inceleme eser, ardından 30 sayfalık da bir tiyatro senaryosu ortaya çıkmasını sağlamıştır. Emrah BEKÇİ Bey baş- ka bir vilayette ikamet etmesine rağmen, bir gün bana: “ Fatma Ho- cam, bilmiyorum neden ama Kayseri beni adeta çağırdı. Beni oraya çeken bir şeyler vardı. Ben de kalktım gittim, kütüphanelere ve arşiv- lere kapandım” demiştir. Seyyid Burhaned’din Hz. ile ilgili pek çok konferans ve makalesinin de yolda olduğunu biliyor olmak, mutluluk verici.

Elimdeki inceleme eserde Sayın Bekçi, şimdiye kadar Seyy- id Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi hakkında yapılmış tüm inceleme ve kitapların tamamını gözden geçirerek bunları karşılaştırmış ve yapılan yanlışları düzelterek, kendi yapmış olduğu ciddi araştırma- larının neticesinde, gerek fotoğraflar ve arşivdeki orijinal belgelerle, gerekse yerli ve yabancı kaynaklardan yapmış olduğu uzun soluklu titiz ve ciddi araştırmalarla doğrusunu aktararak, (mevcut eserleri de kapsayacak şekilde) Anadolu’nun tarihi şehri Kayseri merkezde

(11)

11

medfun Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin Hocası ve Atabek’i olan, günümüzdeki en geniş Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi ( Seyyid-i Sırdan) hakkında bize hayatı, eserleri ve türbesi hakkında derli toplu bir bilgi sunan bu eseri meydana getirmiştir. Ayrıca Seyy- id Burhaned’din Hz. nin “Maarif” adlı eserini ve kendisini tanıtmak üzere Kayseri’de bir ilk yaşatarak, halka açık bir konferans vermiştir.

Ayrıca bu konferansta derin ve titiz araştırmaları neticesinde, Seyyid Burhaned’din Hz.’nin Türbesi’nin üstünün niçin açık kalması ger- ektiğini delillerle ortaya koymuştur. Bu da burada değinilmesi gerek- en çok önemli bir husustur.

Bu alanda derli toplu yapılmış önemli bir çalışma olarak niteleyebileceğim bu eserin sonunda, milli ve manevi şahsiyetlerim- izi görsel hafızamıza da nakşetmek üzere, 777 sene sonra alanında bir İLK olacak bir Tiyatro Senaryosu’nun yer alması da, gelecek nesil- lere ve bilhassa gençlere Seyyid Burhaned’din Hazretlerini doğru bir biçimde aktarılması noktasında çok yerinde olduğunu düşünüyorum.

Kolay değildir bir eser yazmak, hele ki söz konusu manevi dünyamızı aydınlatanlar ise, bu çok daha zor ve cesaret gerektiren bir husustur. Zira bu senelerce araştırma ve titiz bir çalışma gerektirir.

Edeple yola çıkılmalı, gönül ehli olunmalı, kah yanmalı kah küllerin- den yeniden doğmalı… Bıkmadan usanmadan… Halvet ehlini an- layanlar, ancak halvete niyet edenlerdir… Kıymetli araştırmacı yazar dostumuz Emrah BEKÇİ Bey ise bu niyet ve edeple yola çıkıp, sekiz asırdır tüm insanlığa:

“Gel, gel, ne olursan ol yine gel,

İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel, Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...”

diye seslenen Hz. Mevlana Celaleddin’i yetiştiren hocası Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi ( Seyyid-i Sırdan) bize her yönüyle anlatmaya ve tanıtmaya çalışarak, gönül dünyamızı gıdalandırmıştır. Keyifle okunacak, alanında ilmi ilk geniş kapsamlı

(12)

bu inceleme eserle, Türk manevi kültürüne büyük bir hizmet sunul- maktadır. Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi Hz. nin himmetleri daim olsun…

Kalb-i muhabbetle… Yrd. Doç. Dr. Fatma DOĞANAY

(13)

13

Ö N S Ö Z

‘’Onlar o kimselerdir ki, Allah imanı kalplerine yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir.1 ’’

‘’Allah mı daha hayırlıdır, yoksa O’na ortak koştukları varlıklar mı?2 ’’

Bütün kâinatın efendisi, kudretiyle can yaratan, hikmetiyle dilde söz yaratan, ‘’OL!’’ değince olduran Allah’ın adıyla başlıyorum.

Başta beşerin efendisi olmak üzere, bütün peygamberlere salât ve selam eder, dini ilimleri ihya etmiş olan Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi (Seyyid-i Sırdan) hakkında bir kitap yazmak için coşmuş bulunan azmimin bana müspet neticeler kazandırmasını, Al- lah Teâlâ’dan dua ile dilerim.

Anadolu Selçuklu Devleti dönemi günümüzün yaşamsal temellerinin atıldığı, hatta bütün dünyayı düşünce ve kültür olarak etkileyen bir zaman dilimidir. Türk tarihinin eski dönemleri, üzerinde az çalışılmış, kaynakların noksanlığı, umumi olarak yazımı bitmiş ve kabul edilmiş bir eserin de günümüzde vücuda gelmemesi, Anadolu Selçuklu döneminde yaşayan insanlık tarihini etkisi altında bırakan insanları, günümüzde tanımamamıza neden olmaktadır. Bu hadiseyi

1 Mücadele: 22 2 Nelm, 27/59

(14)

1971 senesinde merhum Enver Behnan Şapolyo Selçuklu İmpara- torluğu Tarihi isimli eserinin önsözünde şu şekilde arz etmektedir:

‘’..Şu gerçek ki engin bir tarihe malik olduğumuz halde henüz milli tarihimiz yazılmamıştır. İnsanlık tarihi içinde bugüne kadar «Türk»

keşfedilememiştir. Edilmesi de zordur. Bu işi fert olarak başarmağa da imkân yoktur. Prehistorik devirlerden başlayıp tarihin her çağında kültür ve medeniyet bakımından bir varlığa sahip Türklerin tarihini ancak geniş bir heyet yazabilir.

Asya ve Avrupa siyasal tarihinde rol oynamış bir millet cihan tarihinde pek azdır. Devlet teşkilatı kurmakta birinci, askerlikte üstün, medeni müesseselerde şaheserler yaratmış, kültürde ise çok kuvvetli olan Türk Milletini anlamak, sonra da tarihini yazmak kolay bir iş değildir. İşte bu sebeple de büyük bir Türk tarihi yazılamamıştır.

Asya tarihi içinde Türkün varlığını yaza bilmek için Çin belge ve tarihlerini toplamak öncelikle lazımdır. Ayrıca Hind, Moğol, İran ve Bizans, Venedik arşivleri incelenmelidir. Türklerin en fazla rol oynadıkları Önasya’dır. Mezopotamya’da kurulmuş olan in- sanlığa örnek Sümer medeniyeti, Elamlar. Orta Anadolu’da Hitit medeni- yeti, Doğuda Hurriler. Batı Anadolu’da ise Karyalılar, Likler, Leleçlerin örnek medeniyetleri İyon medeniyetini meydana getirmiştir. Bu medeni Türklerin geniş bir tarihi henüz yazılmamıştır.

Türklerin Kavmi Tarihi (M.Ö. 4000) den başlamaktadır.

Tarih boyunca 16 devlet kurmuşlardır. Bu devletler Orta Asya’da, Çin’de, Hind’de, İran’da, Avrupa’da, Arabistan’da ve Afrika’dadır. Avrupa’da İskitler, Avarlar, Hazerler, Alanlar, Çin’de Tisinler. Hind’de Kuşan- lar, Baburlar. Mrikada Akşitler. Tutanoğulları hep Türk’tü. Bun- lar sayılmakla tükenmez. Kavmi tarihimizi «Türk Tarihi» adıyla yazmak lazımdır.

Milli tarihimize gelince: Türklerin kesin olarak tari- hleri Oğuzlarla başlamaktadır. Oğuzlar Tarihi de iki bölümdür.

(15)

15

Müslümanlıktan önce Oğuzlar, Müslümanlıktan sonra Oğuzların tarihidir. Müslümanlıktan önce Milli tarihimiz «3000» yıl tutmaktadır.

Bu da Hun Türk İmparatorluğu, Göktürk İmparatorluğu ile başlamak- tadır. Uygurlar da bunlardandır. Oğuzların Tarihi aynı kültür, dil ve müesseseleri bir olmak üzere zincirleme ve müstakil olarak devam et- miştir. Oğuz Türklerinin tarihine esaret yazılmamıştır. Biz onların torunlarıyız.

Oğuzlar onuncu yüzyılda Müslümanlığı kabul edince

«Selçuklu İmparatorluğu»nu, sonra da Osmanlı imparatorluğunu kurmuşlardır. Önceleri ilk Müslüman olanlar «Samanoğulları»,

«Karahanlılar», «Gazneliler», «Akşitler», «Tulonoğulları», Karah- anlıların en önemli bir devleti olan Selçukluların Tarihini halkımı- za anlatmak ve öğretmek maksadiyle «Selçuklu İmparatorluğu Tarihi»ni yazdım.

Bu eseri bana yazdıran olay şu olmuştur. Bir gün Milli Eğitim Bakanlığı Kütüphaneler Müdürü Hasan Fehmi Turgalı ziyarete gitmiş- tim. O gün önünde yazma bir eser vardı. Ondan notlar alıyordu.

Biraz sonra benimle konuşmağa başladı. Üstada sor- dum:

- Bir şey mi yazıyorsunuz?

- Selçuklulara ait notlar alıyorum.

- Hangi Kitaptan?

- Müneccimbaşı Derviş Ahmet Efendinin yazmış olduğu Sahaifül-1-Ahbar adlı tarihinin Selçuklulara ait olan kısmını ter- cüme ediyorum.

- Eser ne dilde yazılıdır?

(16)

- Arapça.

- Bu eserin tercümesi yok mu?

Dedim, bana:

- Müneccimbaşı bu eseri, Üçüncü Mehmet zamanında yazmış. Fakat ‘Üçüncü Ahmet zamanın meşhur şairi Nedim Türkç- eye çevirmiştir. Bu tarihe Müneccimbaşı Tarihi denilir.

- O halde niçin Türkçesinden yararlanmıyorsunuz?

- Bu eserin aslı Kayseri Kütüphanesindedir3 . Oradan ge- tirtip, aslından tercüme ediyorum.

- Bu tercümeyi neden yapıyorsunuz?

- Geçenlerde Atatürk, Çankaya Köşkünde bir toplantı yapmış, Orada bulunan tarihçilere demişti ki:

«..Anadolu’da yeni bir devlet kurduk, fakat Anado- lu’nun tarihini bilmiyoruz. Bilhassa Selçuk tarihi hakkında toplu bir bilgi veren bir esere de rastlamadım. Bana bir eser veriniz de inceleyeyim.» demişler. Fakat her yönü ile yazılmış bir Selçuklu Tarihi olmadığından Paşa’ya verememişler. Atatürk bundan üzüntü duymuş.

Memduh Şevket Esendal Bey vasıtasıyla bana müracaat ettiler. Ben de Selçuklulara ait bilgi toplayıp Atatürk’e göndereceğim!.» Dedi.

Ben de bir Türk çocuğu olarak bundan acı duydum. Osman- lılardan daha mühim olan Selçuklu Tarihine merak sardım. Hasan Fehmi Hoca notlarını Atatürk’e gönderdikten sonra kalan müsveddelerin üzer- ine ben «Anadolu Selçukluları» diye yazdım. Bu notları da Türkiye Yayıne- vi bastırdı..’’ 4

**

3 Kayseri Raşid Efendi El Yazma Eserler Kütüphanesi.

4 Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Enver Behnan Şapolyo, Güven Matbaası Anakara 1972, s.2-3.

(17)

17

Yukarıda yapmış olduğum alıntıdan da anlaşılacağı üzere, günümüzde de halen ‘Selçuklu Dönemi’ üzerinde az çalışılmış ve bilgi eksikliği bulunan tarihimizdir. 2015 senesinde bende bir zerre olsun diye tarihimize katkıda bulunmak maksadıyla, Anadolu Selçuk- lu Devleti döneminde yaşamış ve Kayseri’de vefat etmiş olan ‘Seyy- id Burhaned’din Hazretleri’ni araştırmaya başladım. Çalışmaya başlamama neden; 2013 senesi ortalarında ‘’Yunus Emre’’ ve 2014 sesi ortalarında ‘’Mevlânâ’’nın hayatını dünya görüşünü anlatan, günümüze kadar bilimsel inceleme ve değerlendirmelere dahi nadir şekilde giren, ülkemizde ‘’Hocaların Hocaları’’ diye bileceğimiz âlim- lerimizin düşüncelerinden damlayan heceleri teker teker toplayıp bir bütün haline getirdiğim basılı eserlerimdi.

İzlediğim yol ve yazımlar, Türk İslam Tasavvuf- Felsefesi ve Edebiyatını ilgilendiren önemli şahıslar üzerine oldu. 2014 senesi- nin ortalarında tamamlanıp basılmış olan ‘’Mevlânâ’’ isimli kitabımı hazırlar iken ‘’Mevlânâ’yı, Mevlânâ yapan etkenler nelerdir?’’

sorusunu kendime çok sordum. Sorduğum sorular üç adrese çıkıyor, bu üç adres ise, beni Mevlânâ’nın ‘’GEL!’’ hecesi gibi mistik bir halde düşüncelere sevk ediyordu.

İşte bu adreslerden Anadolu’nun güzel ve tarihi şehri Kay- seri merkezde metfun olan, Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin Ho- cası-Atabek’i, Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi ( Seyy- id-i Sırdan) idi. Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi hakkında günümüzde kaynak ve malumatlar dağınık halde bulunmaktaydı.

Hatta gerek ülkemiz, gerek ise yabancı milletlerin araştırma ve Türk İslam Tasavvufuna ilgi duyan insanlarının çoğu, Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi’nin ne kendisinden, ne de eseri olan ‘’Maarif’’ den çokça haberdarlardı.

Kayseri merkezde türbesi bulunan Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi, adeta insanların akın akın kendisine koştuğu bir kutup halinde-ydi-dir. Ama türbeye koşan bu insanların büyük çoğunluğu Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi’yi tam olarak

(18)

tanımamaktaydı. Tanıdığını sanan kesimin çoğu ise, sadece dilden dile dolaşan anlatımları nakarat halinde tekrarlamaktaydılar.

Bu durum ‘Türk ve Müslüman Aydın-Yazar’ olarak beni çok rahatsız etti. Kayseri Valiliği İl Kültür Turizm Müdürlüğü ile irti- bata geçtim. Durumu kendilerine anlattım. Konu üzerine Kayseri İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve yönetimi büyük bir alaka göster- diler. Şahsımdan araştırmalarımı bitirdikten sonra Valilik kanalıyla bünyelerinde halka açık konferans vermemi istedirler. Çalışmalarımı bitirdim ve Seyyid Burhaned’din Hazretleri vefatından sonra ‘’Türk ve İslam Tarihinde 27 Kasım 2015’de 775 sene sonra ilk olarak’ şahsını ve eseri Maarifi halkımıza konferans olarak aktarmış oldum.

2016 senesi 27 Kasım’da ise 776’ıncı senesinde talebesi

‘Mevlânâ Celaled’din-i Rumi’yi’de anlatarak ikinci bir konferans verdim. Netice itibariyle 2017 senesinde ise 777 sene sonra Seyyid Burhaned’din hakkında ilmi düzeyde derli toplu bilgileri barındıran elinizdeki eseri vücuda getirdim.

Elinizde bulunan bu eser, günümüze kadar Seyyid Bur- haned’din Muhakkik-i Tirmizi hakkında yapılmış inceleme ve çıkmış olan kitaplardaki hataları da düzelterek, ilmi bir şekilde kaynakları karşılaştırıp, sizlere sunacaktır. Kapsamı ve hacmi bu vakte kadar yapılmış olan çalışmaları da kapsayarak günümüzde ki en geniş Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi (Seyyid-i Sırdan)’yi anla- tan eser olmaktadır.

Kitap içerisinde ayrıca şahsımın kaleme almış olduğu 777 sene sonra ilk defa vücuda gelen ‘Tiyatro Senaryosu’ da bulun- maktadır. Kitap bu hali ile hem merak edilen birçok noktaya işaret ederken, ayrıca bir sanat eserini de içeriğinde barındırması, Seyyid Burhaned’din Hazretlerini ileride her yönden çalışılmasına öncülük edeceğine inanmaktayım.

Mevlânâ Celaleddin-i Rumi gibi bir dehanın yetişmesine

(19)

19

önemli katkıda bulunan, Hocası-Atabek’i, Sırlar Sultanı, gizli il- imlerin arifi, (Sultan’ül Ulema) Baha’ed’in Veled’in talebesi Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi (Seyyid-i Sırdan)’nin baki ruhuna selam ederim.

Kitabı okuyarak, Türk İslam Tasavvufu Ariflerinden, İn- san-ı Kamillerinden Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi’yi doğruca tanıyarak-atide tanıtacaklara şimdiden teşekkürlerimi sunuyorum.

Sürç-i lisan var ise, bendeniz miskin candandır…

Selam, Saygı, Sevgilerimle Emrah BEKÇİ Araştırmacı / Yazar

(20)
(21)

21

SEYYİD BURHANED’DİN MUHAKKİK-İ TİRMİZİ (SEYYİD-İ SIRDAN)

Hayatı:

Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi; Anadolu Velile- rindendir. Hazreti Hüseyn’in torunlarından olup, Seyyid’dir. Kıymetli düşünceler ve hoş haller sahibi olduğu için ‘’Seyyid-i Sırdan’’ denme- kle meşhur olmuştur. Nisbeti Hüseyni’dir. Miladi: 1165-66/ Hicri 561- 62 senesinde, günümüz Özbekistan’ın Tirmiz şehrinde doğmuştur.

İlk tahsilini babasının yanında yapmıştır. İlim öğrenme ar- zusunun fazlalığından dolayı Belh’e giderek Sultan-ül Ulema Ba- haeddin Veled Hazretlerine talebe oldu. On iki sene hocasının hizmetinde bulundu. Bu zaman zarfında bütün ilimleri öğrendi ve manevi yüksek derecelere kavuştu. Hocası Sultan-ül Ulema Ba- haeddin Veled, oğlu Mevlânâ’nın terbiyesini Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi’ye havale etti ve Mevlânâ’nın lalası ve atabeği olmakla meşhur oldu.

Daha sonra Allah’ü Teâlâ’nın aşkı ile uzun süre dağlarda tek başına yaşadı. Nefsinin istek ve arzularını yapmamakla çok riyazat(

Nefsi terbiye, Oruç) çekti. On iki günde bir yemek yerdi. Bir gün seher

(22)

vakti gayb âleminden; ‘’Bugünden itibaren riyazatı bırak!’’ diyen bir ses geldi. Bunun üzerine Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi;

‘’Peygamber Efendimizi bütün insanlara gönderen Allah’ü Teâlâ’ya yemin ederim ki, Cenab-ı Hakk’ın cemalinin tecellileri ile şereflenmeden mücahedeyi (Nefs ile savaş) bırakmam.’’dedi.

Allahü Teâlâ’dan bütün isteklerine kavuştu.

Bu sırada Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled, ailesiyle birlik- te Anadolu’ya göç etti. Nefsiyle savaşı tamamlayıp, hocasını ziyaret için Belh’e geldiğinde, onun Anadolu’ya hicret ettiğini öğrenince doğduğu şehir olan günümüz Özbekistan’ın Tirmiz şehrine yerleşti. 5

Hocası Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled’in vefat haberini manevi yönden alan Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi, yanı- na güvendiği birkaç dostunu alarak Konya’ya geldi. Konya’ya geld- iğinde Hocası Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled vefat edeli bir sene geçmişti. Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi, hocasın- dan kendisine geçen ilimleri öğretmek ve bazı sırları emanet etmek için Mevlânâ’nın eğitimi ile meşgul oldu. Mevlânâ’ya, hocasından öğrendiği tüm ilimleri öğretip, lalalık ve atabeklik vazifesini tamam- lamıştır.

Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi, Kayseri’de Sultan Alaaddin Keykubad’ın eşi Mahperi Hatun tarafından yaptırılan. Huand Hatun Cami bitişiğinde, Huand Hatun Medre- sesinde ders vermiştir. Hakırdaklı Camii’nde bir süre imamlık yapmış, fakat istiğrak hali sebebiyle namazda uzun süre durması üzerine cemaatten af dileyerek görevi terk edip caminin yanın- daki halvethanede inzivaya çekilmiştir.6

Evliya Çelebi de Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi’in kabrini Kayseri’deki ziyaret yerleri arasında göstermektedir.7 Bugünkü türbe, Sadrazam Ahmed Cevad Paşa (1891-1895) nın,

5 Emrah BEKÇİ, Mevlana, IQ Kültür Sanat, s.166.

6 Eflakî, Menâkıbu’l-Arifîn, c. I, ss. 61-62.

7 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, c. II-IV, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1986, s. 147.

(23)

23

Sultan II. Abdülhamid’e sunduğu telhis üzerine, Mesnevi mü- tercimi zamanın Ankara Valisi Abidin Paşa’nın da desteği ve sul- tanın emriyle 1894 yılında vakıf bütçesiyle yaptırılmıştır. 8

Ayrıca günümüzde Seyyid Burhaned’din Hazretlerini ve tale- besini ‘Moğol Ajanı ve Anadolu Selçuklu Devleti Düşmanı’ olarak gösteren ve lanse eden; gerek bilim, gerek ise oryantalizme hizmet eden vatandaşlık kimliği ile ülkemize bağlı bulunan kişiler bulunmak- tadır. Elinizdeki eserle bu kişilere ve konuya cevap vermiş olacağım.

Bu hal hem bir vatan, hem de Mevlânâ’nın dizelerinde de bulunan

‘..Sessizlerin ahına karışmak..’ düşüncesinin bir eylemi olarak kabul edilmelidir.

Seyyid Burhaned’din Hazretleri ve talebesi Mevlânâ Celaled’din-i Rumi’ye iftira atan güruh; Seyyid Burhaned’din hazretlerinin vefat tarihi olarak kabul ettikleri Miladi: 1244 tarihin- den yola çıkarak. Miladi: 1243 senesinde meydana gelen Anadolu Selçuklu Devleti yenilgisi ‘Kösedağ Savaşı’ndan sonra Seyyid Bur- haned’din hazretlerine ve talebesi Mevlânâ’ya casus ve Moğol dostu yakıştırması yapmışlardır.

Utanmadan dil uzatan bu zümre, tarihsel hadiselere tam vakıfmış gibi ahkâm keserek, halkımızın ve en önemlisi genç neslin zihninde soru işaretleri bırakmışlardır. Bu zümre kendile- rine bilim insanı denildiği halde iddialarında hep ‘rivayet-menakıb’

kullanarak, halkın başta Seyyid Burhaned’din Hazretleri olmak üzere Mevlânâ’ya olan sevgisini zedelemeye gayret etmişler-et- mektedirler.

Dünyanın bilimsel olarak kabul ettiği kaynaklardan İbni Bibi’nin Selçuknamesinin tercümesinde; Sahib Şemseddini İsfa- hanı 639 (M:1241)Yılında Kayseri Valisi idi, Mevlânâ’nın mürşidi ve lalası Seyyid Burhaned’din-i Muhakıki Tirmizi’ye muntesip idi. Seyy- id öldüğünde Kayserililer ona başın sağ olsun demişlerdi. Seyyid’e ilk türbeyi yaptırmıştır, Selçukilerin kalem ve ilim sahibi vezirlerin-

8 Sözkonusu telhîs metni için bkz. Çayırdağ, “Seyyid Burhâneddîn’den Sonra Kayseri’de Mevlevîlik”, ss. 112-113.

(24)

dendir.9 Denmektedir.

Miladi 1241 senesinde vefat eden Seyyid Burhaned’din Hazretleri; miladi: 1243 senesinde nasıl oluyor da Kayseri’de Moğollara yardım ediyor anlamak mümkün değildir.

Burada sadece Seyyid Burhaned’din Hazretleri’nin vefat tar- ihi olan 27 Kasım 1241’i iki kaynakla daha sizlere arz etmek isterim.

Yukarıdaki birinci kaynaktan hariç günümüz türbesinde bulun- mayan bir kitabe mevcuttur. Bu kitabeden bizleri haberdar eden 1962 senesinde kısa süreliğine Kayseri’de bulunan Merhum Abdül- baki Gölpınarlı Hocadır. Kitabe metni Hazreti Seyyid’in vefat tari- hini ebced hesabına göre belirtmektedir.

Kitabe Metni:

Seyyid-i Tirmizi Muhakkik-i Din Hest Burhaned’din be rah-ı yakin Çünki sanist o be Muhyiddin Sal-i mevlüd-i o be ‘’SANİ’’ bin Şüd rakam sal-i nakli on sami Kaddesallahü Sırrahüs-Sami Günümüz Türkçesi:

‘’Tirmizli Seyyid, Din Muhakik’i yakın yolunda dinin bur- hanıdır. O, Muhyiddin’i Arabî’ye ikinci olduğundan doğum yılını da

‘’sani’’ ikinci bil. O Yüce erin ölüm yılının tarihi de ‘’Kaddesallahü Sırrahüs-Sami oldu’’ (Allah sırrını kutsal kılsın)

Yukarıda Türkçesini naklettiğim metinden de anlaşılacağı üzere; Miladi: 1241 tarihi açık bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Me- tin içerisinde ‘Şeyh’ül Ekber’ diye bilinen Muhyiddin’i Arabî’nin vefat tarihi Miladi: 1240 Şam olarak bilinmektedir. Metin içerisinde

9 Anadolu Selçuki Devleti Tarihi, İbni Bibi’nin Farsça Muhtasar Selçuk namesinden, Türkçeye çeviren: M. Nuri Gençosman, Notlar: F. Nafiz Uzluk, s.241 dipnot.

(25)

25

‘’ikinci bil..(Sami oldu.)’’ geçmektedir. Buradan anlaşılacağı üzere Seyyid Burhaned’din Hazretleri Miladi: 1241 tarihinde vefat etmiştir.10

Ayrıca 27 Kasım 1982 tarihinde, Kayseri İl Kültür Müdürlüğü’nün davetlisi olarak Kayseri’ gelen ve Seyyid Burhâneddîn Tirmizî Tirmizi hakkında bilgi veren Merhum Sayın Mehmet ÖNDER şöyle demiştir:

-Seyyid Burhâneddîn Tirmizî Hazretlerinin vefat tari- hi, Şemsi-i Tebrizi’nin bir eseri kenarına (Makalat), Mevlânâ’nın kalemiyle kırmızı mürekkeple Hicri: 639 ( 27 Kasım 1241) olarak tespit edilmiştir ki doğru olan da budur. Demiştir.11

Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere Seyyid Bur- haned’din Hazretleri 27 Kasım 1241 tarihinde Kayseri’de vefat etmiş, kabri Moğollar tarafından değil; Anadolu Selçuklu Dev- letinde ‘Sahib-(Vezirlik)’ yapmış olan, o zamanki Kayseri yönet- icisi Sahib Şemseddin İsfahani tarafından yaptırılmıştır.

Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi’nin vefat tarihine açıklık getirdikten sonra eserine geçmek istiyorum. Seyyid Hazretler- inin Maarif12 adlı eseri bulunmaktadır. Bu eserinden başka, Sure-i Muhammed (On bir ayetin tefsiri) ve Sure-i Fetih (Sekiz ayetin tefsiri) tefsirinin olduğu da bilinmektedir. Maarif ve Tefsir, 1960 yılında Prof. Dr. Bediüzzaman Fürüzanfer tarafından neşredilm- iştir. 1972 yılında da Abdülbaki Gölpınarlı tarafından tercüme edilmiştir.13

10 Emrah Bekçi, Kayseri Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ‘’775. Senesinde Seyyid Burhaned’din Hazretleri 27 Kasım 2015- 776. Senesinde Senesinde Seyyid Burhaned’din Hazretleri 27 Kasım 2016 Konferans sunumu.

11 Kayseri’de Meşhur Mutasavvıflar, Ali Rıza Karabulut, 14 Eylül 1984 Kayseri, s.7-18.

12 Maârif: Seyyid Burhâneddîn’in sözleri, sohbetleri vaazları ve mürîdleri ile karşılıklı konuşmalarının yer aldığı eserinin adıdır. Eserin sonunda Muhammed ve Fetih Sûrelerinin tefsîri de bulunmaktadır. Bkz. Seyyid Burhâneddîn, Maarif, terc. Ali Rıza Karabulut, Mektebe Yayınları, Kayseri 1995, ss. 11-12; Mehmet Önder, “Seyy- id Burhâneddîn’in Maarif’i”, I. Kayseri Kültür ve Sanat Haftası Konuşmaları ve Tebliğleri, 7-13 Nisan 1987, s.

84 13 Ali Rıza Karabulut, “Seyyid Burhâneddîn Tirmizi’nin Tevhid ve İbadet Konularındaki Bazı Düşünceleri”, I.

Kayseri Kültür ve Sanat Haftası Konuşmaları ve Tebliğleri, 7-13 Nisan 1987, s. 91; aynı yazar, “Seyyid Burhâned- dîn Tirmizî’den Ahmet Remzi Dede’ye Kadar Meşhur Kayseri İlim Adamları ve Eserleri”, II. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (16-17 Nisan 1998), Kayseri 1998, s. 239.

(26)

Tasavvuf tarihi söz konusu olduğunda, hangi sufî ele alınırsa alınsın, onların hayatlarında çeşitli değişim ve gelişim aşamalarıyla bir tekâmül sürecinin yaşandığını görmek mümkündür.14 Seyyid Bur- haned’din Muhakkik-i Tirmizi’nin de hayatında böyle bir değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Hocası Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled, Anadolu dışında kurulup Anadolu’ya gelemeyen tari- katlardan Necmü’d-din Kübra (ö.H.618- M.1221)’nın Harezm’de kurmuş olduğu Kübreviyye halifesidir. İlmi eğitiminin tamamını Hocası Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled’den alan Seyyid Bur- haned’din Muhakkik-i Tirmizi ‘’Kübreviyye’’ öğretilerini Anado- lu’da yaymış ve Mevlânâ’ya da aşılamıştır.

Müridin Allah’a vuslatını usulü aşere15 adı verilen bir meto- da bağlayan Kübrevîlik, derin tasavvufi sezgilerle birlikte müridleri yetiştirici ve olgunlaştırıcı sistematik öğütler içermektedir. Eski Türk Alplik telakkilerini yansıtan Melâmeti fikirleri ile Türk psikolojis- ini ihtiva eden bir anlayışa sahiptir.

Bu yönüyle daha çok Orta Asya ve Hindistan’da kabul görmüş olmakla birlikte, Mevlânâ’nın tasavvufi düşüncelerini zengin- leştirip Anadolu’da Mevleviliğin doğuşuna zemin hazırlamıştır. Hz. Ali ile özdeşleşen kahramanlık ve Türk Alp’lik telakkilerine büyük önem atfeden Necmeddin Kübra’nın ve Kübreviliğin Mevlânâ’nın tasavvufi düşüncesinde belirgin bir yeri vardır. Necmeddin Kübra vasıtasıyla Hz. Ali’ye ulaşan Mevlânâ’nın tarikat silsilesi

14 İmam-ı Gazzâlî, Yunus Emre, Muhyiddin İbn Arabî, İmam-ı Rabbânî ve İsmail Hakkı-i Bursevî vs. hangi sufiyi örnek olarak ele alırsanız, benzeri durumlarla karşılaşırız. Meselâ Dr. Müjgan Cunbur, Yunus Emre’nin psiko-tar- ih arka planına dayalı olarak geçirdiği kemalât evrelerini, “füsûn, cünûn ve sükûn” diye üç ana başlıkta toplamak- tadır. Buna göre Yunus Emre’nin, önceki dönem şiirlerinde, şeyhe, şekle, törene, yola bağlı kalmanın önemine endeksli anlatımlarıyla, cünûn dönemindeki şatahât/türrehât’a kadar uzanan ifadeleri, daha sonraki sükûn döne- mindeki hakikate erişi veya serdettiği, dengeli, temkinli görüşleri, tarihî akışı içerisinde yan yana konulursa, ona ait psiko-tarih çalışması daha anlaşılır biçimde ortaya çıkmaktadır. Yine, İmam-ı Rabbâni’nin, ilk dönemine ait olmak üzere şeyhi Muhammed Hâce Bakî-i Billah-ı Kabûlî’ye yazdığı mektuplar (ki bunlar, Mektûbât’ın ilk yirmi bir mektubudur) ile, sonraki mektuplar arasındaki fark, içe ait tekamülü gösteren bir başka örnektir. Sistematik telif ve düşünce tarzıyla dikkat çeken Gazzâli ise bu tekâmülü kendi biyografisini yazdığı el-Munkız’da işlemekte ve her bir aşamasına ilişkin birincil elden bilgi vermektedir. “ (bkz. Gazzâli, el-Munkızu min-ad-Dalâl, çev. Hilmi Güngör, İstanbul 1990, ss. 55-70), tasavvuf İlmi ve Akademik Araşttınna Dergisi, Ankara, 2005. Psiko-Tarih Açısından Farklı Rûhî Tekâmül Mertebelerinin Mevlânâ’nın Anlaşılmasındaki Rolü -Metodolojik Bir Yaklaşım, s.31. Prof. Dr. Ethem CEBECİOĞLU, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

15 Usûlü aşere; tövbe, zühd, tevekkül, kanaat, uzlet, zikir, Allah’a teveccüh, sabır, murâkabe ve rızadır. Geniş bilgi için bk: Necmeddin Kübrâ, Tasavvufî Hayat, haz.: Mustafa Kara, İstanbul 1980.

(27)

27

ve dolayısıyla da Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi Tarikat silsilesi şöyledir:

Mevlânâ

Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi Sultanü’l-Ulema Muhammed Bahaeddin Veled Necmeddin Kübra

Ammâr Yâsir (ö.582/1186)

Abdülkahir Ebu’n-Necib Sühreverdi (ö.563/1167) Ömer el-Bekri (ö.?)

Vecidüddin el-Kadi (ö.503/1109) Muhammed el-Bekri (ö.380/990) Muhammed ed-Dineveri (ö.370/980) Mimşad ed-Dineveri (ö.299/911) Cüneyd el-Bağdadi (ö.297/909) Seri es-Sakati (ö.257/870) Marüf el-Kerhi (ö.200/816) Davud et-Tai (ö.165/781) Habib el-Acemi (ö.130/747-748) Hasan el-Basri (ö.110/728) Hz. Ali.

Şems-i Tebrizi (ö.645/1247-1248) vasıtasıyla gelen silsile- si ise: Rükneddin es-Sincani ve Kutbeddin el-Ebheri ile Abdülkahir Ebu’n-Necib Sühreverdi’de birleşir. 16

16 Vassâf, c.I, ss.357-358. Sefine’de yer alan bir diğer silsile şöyledir: Mevlânâ-Seyyid Burhâneddin Muhakkık-ı Tirmizî-Sultânü’l-Ulemâ Muhammed Bahâeddin Veled-Şemsü’l-Eimme Serahsî-Ahmed el-Belhî-Ahmed el- Gazzâlî- Ebu Bekir en-Nessâc-Ebu Ömer Muham-med ez-Zeccâc-Ebu Bekir eş-Şiblî- Cüneyd el-Bağdadî-Serî es-Sakatî-Mârûf el-Kerhî-Dâvud et-Tâî-Habib el-Acemî-Hasan el-Basrî-Hz. Ali.

(28)

Silsilenin diğer bir kolu ise şöyledir:

Mevlânâ

Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi Sultanü’l-Ulema

Necmeddin Kübra (ö.618/1221) Ammar Yasir (ö.582/1186)

Ebu’n-Necib Abdülkahir Sühreverdi (ö.563/1167) Ahmed Gazzali (ö.517/1123)

Ebu Bekir Nessac (ö.487/1094) Ebu’l-Kasım Gürgani (ö.450/1058) Ebu Osman Mağribi (ö.373/983) Ebu Ali Katib (ö.340/951) Ebu Ali Rüzbari (ö.321/933) Cüneyd Bağdadi (ö.297/909).17

Necmeddin Kübra’nın güçlü bir dini ve felsefi eğitim üzerine bina ettiği tasavvuf anlayışı aşk, muhabbet, vecd ve cezbe yolu olan tarik-i şuttar’dır. Bilindiği gibi Mevlânâ da bu yolu tercih etmiştir.18

Kübreviliğin Pirinin şeriat, tarikat ve hakikat ile ilgili söyle- diği sözlerle, Mevlânâ’nın Mesnevi’nin beşinci cildinin dibacesinde (önsöz) bu terimlere yüklediği anlamlar örtüşmektedir.19 Nitekim Necmeddin Kübra şeriatı gemiye, tarikatı denize, hakikati de denizin dibindeki inciye benzetirken,20 Mevlânâ şeriatı ışık saçan muma, tarikatı mum ışığında yol almaya, hakikati ise hedefe var- maya benzetir. 21

17 Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İstanbul 1983, ss.201-203. Bir başka silsile şöyledir:

Mevlânâ-Seyyid Burhâneddin-Sultânü’l-Ulemâ-Şemsü’l-Eimme Serahsî (ö.483/1090)-Ahmed Hatîbî Sultânü’l- Ulemâ’nın büyük babası (ö.527/1133)-Ahmed Gazâlî-Ebu Bekir Nessâc-Muhammed Zeccâc (ö.484/1091)-Ebu Bekir Şiblî (ö.335/946)-Cüneyd Bağ-dadî. Gölpınarlı’nın da vurguladığı gibi, burada fıkıh âlimi Serahsî’nin yer alması bu silsile-nin güvenirliğini şüpheye sokmaktadır.

18 Mevlana’nın Tasavvufi Düşüncesinin Kaynakları, Mehmet Necmettin BARDAKÇI, Tasavvuf, İlmi ve Akade- mik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19, s.64-65.

19 Can, Mevlâna, s.335.

20 Necmeddin Kübrâ, Tasavvufî Hayat, haz.: Mustafa Kara, İstanbul 1980, s.18.

21 Mevlânâ, Mesnevî, c.V, Dibâce, s.5.

(29)

29

Ayrıca, Anadolu dışında kurulup Anadolu’ya gelen tarikat- lardan biri de Cavlakiyye adı ile de bilinen Kalenderiye’dir. İlk defa İran ve Maveraünnehir bölgesinde X.yy.’da ortaya çıkan tarikatın öğretilerinin Kayseri’de temsilini Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi yapmıştır diyebiliriz.

Hatta İbn-i Bibi, Moğol istilası sırasında Kayseri’de şeh- ri savunanlar arasında bir grup Cavlakiye’nin de bulunduğunu belirtmektedir.22 Bu bilgiden hareketle Kayseri’de bulunan Kal- enderhânenin kuruluşunun bu döneme rastladığı söylenebilir.

Nitekim Kayseri mahalleleri23 arasında yer alan Kalenderhane Mahallesi Selçuklular döneminde kalenderhanenin etrafında teşekkül etmiş olmalıdır.

1500 tarihli Kayseri tahrir defterlerinde Bulancak ve Kızılca-in mezralarının gelirlerinin Kayseri merkezinde bulunan Kalenderhâneye vakfedildiği,24 ayrıca Kalenderhane mahallesi sakinlerinden Necmeddin Biruni ile Şücaeddin Fakih veled-i Timur’a, Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından muafname ver- ildiği belirtilmiştir.25 Muhtemelen Necmeddin Biruni ile Şücaed- din Fakih veled-i Timur ilk dönem Kalenderilerinin soyundan gelmekteydi.

Kayseri’ye ait diğer tahrirlerde zaviye hakkında bilgi yer almazken, Kayseri’ye uğrayan Evliya Çelebi Yılanlıdağ’daki Koyun Baba tekkesi ile eski Kayseri yakınındaki Kalenderan tek- kesinden bahsetmektedir. Her iki tekkede de Bektaşilerin bulun- duğu yine Evliya Çelebi tarafından verilen bilgiler arasındadır.26

Tekkede Bektaşilerin bulunması dikkat çekici bir husus-

22 İbn Bibi, El Evamirü’l- Ala’iye Fi’l-Umuri’l-Ala’iye, Hazırlayan. Mürsel Öztürk, C. II, Kültür Bakanlığı Yayın- ları, Ankara 1996, s. 73.

23 BOA. TD. nr. 387/I, s. 199.

24 MAD. nr. 20, s. 106; Bkz. “Mezra-i Bulacak ve Kızılca-in nısıf. Amma mezkur mezra nefs-i Kayseriye’de olan kalenderhâneye vakf ber muceb-i hüccet-i kadıhâ.”

25 MAD. nr. 20, s. 21.

26 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Hazırlayanlar. Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı, C. III, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999, s. 105.

(30)

tur. Nitekim bir Haydari Kalenderisi olduğu bilinen Hacı Bektaş Veli’den sonra Kalenderi ve Haydariler XVI. yüzyılın sonlarına doğru Bektaşi tarikatı içinde eriyerek kaybolmuşlardı.27

Bu konuya girmemin nedeni; Seyyid Burhaned’din Mu- hakkik-i Tirmizi’nin düşünce ve felsefesinin nasıl ve ne derece hangi tarikatlar ile şekillendiğine işarettir. Çünkü Seyyid Bur- haned’din Muhakkik-i Tirmizi, dünya çapında büyük bir talebeyi kendi öğreti ve ilmi düşünceleri ışığında ‘’Mevlânâ’’ yapmıştır.

Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi’yi anlamak, düşünceler- ini, hayat felsefesini, İslami duruşunu tanımak istiyor isek, böyle bir yol izlememiz daha akla göre olacaktır.

Mevlânâ Celaleddin Rumi’yi, Sultan Veled’i, Şeyh Sela- haddin Zerkob’u, Sahip Şemsed’din İsfahani’yi tanımadan Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi’yi tanımak tam olarak mümkün değildir. Bundan dolayı birazdan aşağıda sizlere takdim ede- ceğim eserleri kalame alan Veli şahsiyetler, Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi’nin talebeleridir. En önemlisi bizzat kendisini dinlemiş, hayat hikâyesini yakinen bilenlerdir. Ayrıca günümüze ise doğru araştırma yapıp eserleriyle nakledenlerin çalışmaların- da bulunan kısımlar yer alacaktır.

27 Ahmet Y. Ocak, a.g.e., s. 199-209.

(31)

31

Mevlânâ Celalaeddin Rumi’nin Dilinden Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi:

Sultan’ül Ulema Bahaeddin Veled (ölm.628 / 1231) müridi, Mevlânâ Celaleddin Rumi’nin (604-/ 1207-672/ 1273) hocası ve mürşi- di, Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi hakkında Mevlânâ’nın eserlerinde ve Mevlevi kaynaklarında, ‘’velilerin ve gerçeği arayan- ların tacı, temiz ve arif kişilerin özü, meczupların övdüğü, kılı kırk yaran (müdekkik), keşif ve sırlar sahibi.28 ‘’gibi siyişkar if- adeler bulunmakla beraber, hayatı menkıbelerin kapalı perdeleri- yle örtülüdür.29 Onun hakkında kesin bildiklerimiz, adı, memleketi, Mevlânâ’nın babası Sultan’ül Ulema’nın halifesi ve O’nun vefatından bir yıl sonra Konya’ya gelerek, Mevlânâ’ya dokuz yıl mürşitlik edip, Kayseri’de vefat 30 etmiş olmasıdır.

Devrinde Kayseri’de idari mevkide bulunan Selçuklu Devleti Veziri, Sahip Şemseddin İsfahani (ölm.1249)31 Seyyid Burhaned’din

28 Feridün b. Ahmed Sipehsalar, Risale, nşr. Said Nafisi, Tahran, 1325, s.119; Ahmed Eflaki, Menakıbü’l Arifin, nşr. Tahsin Yazıcı, Ankara, 1959, I, 56.

29 Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana Celaleddin, İstanbul, 1959, s.46.

30 Seyyid Burhâneddîn Tirmizi’nin ölüm tarihi kesin olarak belli değil; 638 7 1240-644/ 1246 tarihleri arasında gösterilir: Bu konuda Mevlevi Ahmed Remzi Dede (Akyürek)’de: Hazretin rıhleti tarihini tayin edemem. Gör- medim doğrusunu doğru değildir ne desem. (Abdullah Satoğlu, Mevlana’nın Hocası Seyyid Burhaned’din Anka- ra, 1969, s.54.) der. Ölüm tarihi hakkında fazla bilgi için bk. Eflaki, Menakıb, ayn. Eser. I.56.; Seyyid Burhâneddîn Tirmizi, Maarif trc. Abdulbaki Gölpınarlı, Ankara, 1972, (önsöz), s.15-17; Mehmet Çayırdağ, Seyyid Burhaned- din Hüseyin, Kayseri, 1981, s.3-4.

31 Sahip Şemseddin İsfahani, II- İzzeddin Keykavus (644/1246-655/1256)’un veziri idi. Eflaki’nin anlattığına

(32)

Muhakkik-i Tirmizi’ye büyük yakınlık göstermiş, aynı zamanda onun müridi32 olmuştur. Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi ilk Mev- levi kaynaklarda, bizzat Mevlânâ, Mesnevi’sinde O’nu şöyle anlatır:

‘Piş, ol da bozulmadan, değişmeden kurtul. Yürü Seyy- id Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi gibi nur ol. Kendinden kur- tuldun mu, tamamıyla Burhan olursun. Kul yok oldu mu, sultan olur.’ 33

Mevlânâ bu iki beyitinde, ey salik sen de, seyr-u sülükte Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi gibi iyice kemale erip, pişer- ek tamamen nur ol.34 Kul nefsinin istek ve arzularını yenmek suretiyle manevi âlemlerin sultanı olur. Bu beyitlerin şerhinde, Mesnevi Şarihi İsmail Ankaravi (ölm. 1041/ 1631) de, kul aşk ve riyazet yardımıyla ke- male erişip, noksan ve değişmelerden uzaklaşır. İlahi nurla dolu olan kimse, kendi bağlarından tamamen kurtulup, kul iken sultan olur. Bu mertebeye ulaşan kulun vücudu vahdet nuruna gark olup, fenafillâh (Allah’da yok olmak) derecesine yükselerek, kul sultan olup, hilafeti ilahiye mertebesine ulaşır. Bu mertebeye ulaşan bir kul, artık nefs-i emare (günah ve kötülükleri emreden nefis) tehlikesine düşmez.35

Mevlânâ, kul bu mertebeye yükselince, artık derecesini key- betmeyeceğini şöyle bir misalle açıklar:

Hiçbir üzüm, artık koruk olmadı, hiçbir olmuş meyve, yeniden turfanda hale gelmedi. 36

göre, Seyyid Burhâneddîn Tirmizi’nin yakın dostlarından olup, O’na büyük saygı gösterirdi. (Eflaki, Menakıb, ayn. Eser. I, s.60-64, 71-72, 81, 555; 11, 707-709). İsfahani, Seyyid Burhâneddîn Tirmizi’ye ve Mevlana’ya pek bağlı, kitap mütealasına, sufilerle zahidlerle sohbete de çok düşkündü (Eflaki, Menakıb, trc. Tahsin Yazıcı, Ari- flerin Menkıbeleri, eserin tahlil ve tenkid bölümüne bk. Ankara, 1953, I. LIII-LV).

32 Sipehsalar, Risale, ayn. Esr. S.119; Eflaki, Menakıb, ayn. Esr. I.60.

33 Mevlana Celalaeddin, Mesnevi, nşr. R. A. Nicholson, London, 1925, 11, 265/ 1319-20; krş. A. Gölpınarlı, Mesnevi Şerhi, İstanbul, 1973, 11, 203/ 1322-3; bu iki beyiyi manzum olarak, Nahifi’de şöyle tercüme etmiştir:

‘’Puhte ol tağyir-i dilden dür ol. Var çu Burhan-ı Muhakkık nür ol. Varlığını terk eyleyemeyen Burhan olur.

Bende mahv olsa heman sultan olur.’’(bk. Süleyman Nafihi, Manzum Mesnevi Şerif, aslı ve sadeleştirilmesiyle, nşr. Hz. Amil Çelebioğlu, İstanbul, 1967, II-48/ 1332-3).

34 Tahir el-Mevlevi (Olgun), Şer-i Mesnevi, Konya, 1971, II-427-428.

35 İsmail Ankaravi, Mesnevi Şerif Şerhi, İstanbul, 1257, II, 209-210.

36 Mesnevi, ayn. Esr. II, 262/ 1318; krş. Tahir el-Mevlevi, Şerh-i Mesnevi, ayn. Esr. II, 428/ 5276; A. Gölpınarlı, Mesnevi Şerhi, ayn, esr. II, 203/ 1321.

(33)

33

Yine Mevlânâ, varlığından kurtulup ve nefsini yenmiş olan insanın derecesinin pek yüksek olduğunu belirtir:

Varlıktan kurtulan topluluğa gökyüzü de secde eder, güneş de, ay da. Kimin bedeninde, ateşe tapan nefid öldüyse, güneş de O’nun buyruğuna ram olur bulut da. 37

Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi’nin manevi sahada mesafeler kat ettiğini ve ehl-i halden bir kimse olduğunu şu olay da gösterir:

Şeyh Şihabeddin Sühreverdi (1144-1234)38 Anadolu’ya geldiği vakit, Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi’yi ziyaret eder, fakat aralarında hiçbir konuşma cereyan etmez. Konuşmama sebe- bini müridleri, Şeyh Şihabeddin Sühreverdi’ye sorarlar ve şu cevabı verir: Hal ehlinin huzurunda, hal dili lazımdır. 39 Böylece O’nun hal ehli olduğunu belirtmiş olur.

Mevlânâ, meclislerinde Hocası’nın yüksek ve değerli söz ve düşüncelerinden de bahsederdi. Bu konuda Mevlânâ’nın sohbetlerini ihtiva eden ‘’Fihi ma fih’’ adlı eserinde bize gelen bazı nakiller vardır:

Şeyhül-İslam Tirmizi40 ’nin nakline göre, Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi, şeyhlerin kitaplarını, makalelerini ve sırlarını müteala ettiğinden gerçeğe ait sözleri güzel söylediği belirtildiğinde, birisi: Sen de müteala ediyorsun, neden öyle sözler söylemiyor- sun? Değince, O’nda derd var, amel ve mücahede var. Dedi. O da dedi ki: Peki, neden bunu söylemiyorsun ve hatırlatmıyorsun.41

Bu hikâye de, bir insanın manevi olgunluğa ulaşması için

37 Mesnev-i manevi, ayn, esr. I, 148-149/ 3003-4; krş. A.Gölpınarlı Mesnevi Şerhi, ayn, esr. I. 516/ 3015-6.

38 Şihab al-Din Abü Hafs Omar b. Abd Allah, sufi ve şafi’i alimi, 1221 de Bağdat halifesi Nasır Lidinillah tarafın- dan, Selçuklu Sultanı Ala’al-Din Keykubad’a elçi olarak gönderilmiştir (bk. Osman Turan, Selçuklular Zamanın- da Türkiye, İstanbul, 1971, s.330).

39 Sipehsalar, Risale, s.120-121; Eflaki, Menakıb, s.72.

40 Şeyh al-İslam Tirmizi’nin kim olduğu tesbit edilemedi (bk. Mevlana, K. Fihi ma fih, nşr. Bad’al-Zaman Fürüzanfer, Tahran, 1348, s.309.

41 Mevlanai K. Fihi ma fih, ayn. Esr. S.111; krş. Sipehsalar, Risale, ayn, esr. S.121.

(34)

sadece çeşitli kitapları okuyup, müteala etmesi ve öğrenmesi kâfi gelmeyip, öğrendikleri ile amel edip, manevi mücahedelerden de geçmesi gerektiği anlatılır.

Yine Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi’nin, ‘’güzel sö- zler söylüyor amma sözlerine Senai (ölm.525/ 1131)42 ’nin şiirin- den iktibaslar yapıyor.’’ Dediler. Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi buyurdu ki: Bu, şu söze benzer; güneş güzel amma ziya veriyor, bunda bir ayıp yoktur. Çünkü Senai’nin sözünü naklet- mek, o sözü göstermek, belirtmektir. Zira her şeyi güneş göster- ir. 43

Burada, Senai’nin şiirlerini güneşe benzetip, bu ışıktan da is- tifade etmenin lüzumunu belirtip, böylece O’nu ve sözlerini de, takdir etmiş olur.

Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi faydalı bir şey anlatırken ahmağın biri, sözü arasında, ‘’bize örneksiz söz gerek.’’

Dedi. Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi dedi ki: Sen örneksiz söz getir de, örneksiz söz işit. Nihayet sen de bir örneksin, kendin de bundan kurtulamazsın. Senin bu vücudun, senin gölgendir.

Birisi öldü mü, filan gitti derler. Eğer o, bu şahıssa o halde, o ne- reye gitti. Anlaşıldı ki, senin görünen şeklin, için gibidir. Senin dışından için anlaşılır.44

Yine Mevlânâ, hocasından şöyle bir kıssa nakleder: Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi’ye birisi, ‘’ senin mehdini filandan duydum.’’ Dedi. Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi: Bir göreyim bakayım. O filanda kim? Kimin nesi? Beni tanıyacak, övecek bir derecede mi? Beni sözle tanıdıysa, tanımamış demektir. Çünkü bu söz kalmaz, bunların hepsi de arazdır. Fakat zatımla tanıdıysa

42 Hakim Abu’l-Macd Maclül b. Adem al-Sana’i al-Gaznavi, İran Edebiyatının büyük şairlerinden biri Farsça tasavvufi mesnevi tarzının kurucusu olup, Mevlana, şiirlerinden bazılarını Mesnevi’de kaydeder (bk. İA., X, 476- 486; Hakim Sena’i Divanı, nşr.hz, Mazahir Musaffa, Tahran, matbuatı amir kabir, 1336, önsçz, s. XVI-LXXV;

Zabih Allah Safa, Tarih-i edebiyat dar İran, Tahran, 1351, II, 552-566).

43 Mevlana, K. Fihi ma fih, ayn, esr. s. 207.

44 Mevlana, K. Fihi ma fih, ayn, esr, s. 219-220.

(35)

35

o vakit beni övebilir.45 Dedi.

Mevlânâ’nın hocası ile ilgili ‘’Fihi ma fih’’ den nakledilen meseleler, O’nun hocasına ve fikrine nasıl bağlı olduğunu göstermesi bakımından büyük değer taşır. Mevlânâ, sadece hocasının fikirlerini benimseyip, savunmakla kalmaz. Bizzat O, şu üç beyitin hocasından kendisine yadigâr kaldığını belirtip, daima tekrar ederdi:

‘Ruhun başlangıcı, Tanrı’nın arşının nurundandır. Cisim ve bedenin aslı da topraktır. Cebbar ve melik olan Tanrı (Ben Rab- biniz değil miyim)46 ayetindeki ahdi ve mihnetleri kabul etsinler diye, onların arasını bağdaştırdı. Ruh gurbette, cisim de vatanın- dadır. Vatanından ayrılan biçare ve hazin garibe acı. ’47

Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi, bu şiirinde, insan- ların ruh ve madde cephesini ve yaratılışını anlatmıştır. Cenabı Hak, insanlara ait mücerred ruhları beden kisvesi ile ortaya koydu. Ruhu ehadiyyet ve ceberut âlemin (ilahi kudret)’den ayırıp, nasüt âlemine (İnsanlık âlemine) indirip, insanın cismi ile birleştirdi. Bu birleşme ve kaynaşmadan iki çocuk doğdu ki biri asli ve yüce makamına istekli ruh ve öteki de, sufli lezzetlere istekli olan nefistir. 48

İşte ruh bu dünyada vatanı asliyesinden ayrı düşmüş olup cisim kalıbında misafirdir. Mevlânâ, hocasından dokuz yıl ders görüp, feyz aldığını 49 hatta babasının eseri olan Maarif’i O’ndan bin defa takrir ettiğini50 anlatır.

Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi, Maarif adlı eserinde zikrettiği bazı kıssaları, Mevlânâ’nın da anlattığı görülür. Mesela; savaşta bir müşrikin Hz. Ali (R.A)’nin yüzüne

45 Sipehsalar bu meseleyi aynen kaydeder (bk. Risale, s. 121).

46 Kur’an-ı Kerim VII (Araf), 172.

47 Eflaki, Menakıb, ayn, esr. I, 272-273.

48 Abdullah Develioğlu Gülzar’ı Sofiyye, İstanbul, 1961, s.2-5.

49 Sultan Veled, İptidaname, ayn, esr. s. 195-196.

50 Sipehsalar, Risale, ayn, esr. s.119 (Buradan bin defa takrir ettiği bilirtilir ise de, bu kesretten kinaye olsa ger- ek).

(36)

tükürme kıssasını51 ve Hz. İsa (A.S)’dan en çetin şey nedir, sorusu- na, O’nun ‘’öfke’’ diye cevap vermesini 52 Mesnevi’de de tespit et- mek mümkündür. 53

51 Seyyid Burhâneddîn Tirmizi Maarif, nşr. Bad’al-Zaman Furüzanfer, Tahran, 1960, s. 2-3; krş. Mesnevi, I. 183/

3721-3725; Bad’al-Zaman Furüzanfer, Maahız-ı kasas ve tamsilat-ı Mesnevi, Tahran, 1347, s. 37.

52 Seyyid Burhâneddîn Tirmizi, Maarif, ayn, esr. s. 3.; Mesnevi, IV, 631/ 113-119.

53 Dr. Ahmet Sevgi, Mevlana’nın Dilinden Seyyid Burhan Al-Din Muhakkık-ı Tirmizi (Seyyid-i Sırdan), s. 331- 337.

(37)

37

Sultan Veled’in İptidanamesinde Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi:

Bir olan Allah’ın sırlarını bildirmek için meydana getirilen ve Veled’in eseri olan Mesnevi’nin yazılmasına sebep şudur: Babam, üstadım ve şeyhim, bilginlerin, ariflerin sultanı, Hak ve Dîn’in Celâl’i Belh’li Hüseyn oğlu Muhammed’in oğlu Mevlânâ Muhammed, Allah aziz sırrıyla bizi kutlasın. ‘’Mesnevi’’ sin de geçmiş erenlerin kıssalarını zikretmiş, onların kerametlerini, makamlarını beyan buyurmuştur ki onların kıssalarını anlatmaktan maksadı da kendi kerametlerini, kendi makamlarını belirtmekti.

Allah’a ulaşanların sultanı, Seyyid Burhaneddîn-Muhakkık-ı Tirmizî. Sevilenlerin ve sevgililerin sultanı efendimiz Tebrizli Şemsed- din Muhammed. Kutupların kutbu Kuyumcu lakabıyla tanınan Konyalı Şeyh Salahaddin Feridun. Erenlerin ve manevî yol alanların özü-özeti Konyalı Ahi-Türkoğlu Çelebi Hüsameddîn gibi, Allah anılışlarını ulu- lasın, kendisiyle aynı gönülde olan, onunla düşüp kalkan erenlerin hallerini anlatırken kendi hâllerini de, onların hâllerini de geçmişler- in kıssalarına sığıştırmış. Kendinin ve onların hâllerini, geçmişlerin hallerini bildirerek belirtmiştir..

**

Nurdan doğan nura doğru gider; sarhoşları canları, sevince

(38)

doğru yol alır. Sır, perdesiz bir surette meydana çıkınca parça - buçuk- lar, tüme doğru giderler. Arı - duru sır, arı - duru denize kavuşur; temiz olmayanın başıysa, o savaşta kesilir - gider, Onun başı, vefa âleminin ta kendisinden belirir; bunun başıysa kılıcıyla kesilir de yere serilir, Bu essiz ve az bulunur anlamlar, Allah aziz ruhunu kutlasın, Veled diye tanınan ulu Mevlânâ Bahaeddin Muhammed’in müridi ve şakirdi Seyyid Burhâneddin Muhakkık-ı Tirmizî’nin bağıslarıdır..

**

Dünyanın bezentileri, gönül perdesidir; çünkü hepsi de su- dan topraktan var olmuştur, Ben bunları size gösteriyor, gerçekleri söylüyorum; gözü olan görür de can defineleri nerdedir, bilir. Beden bakımından altı yönle beş duygudan ibaretsiniz ama her biriniz, yüzlerce definesiniz. Melek gibi göğe uçmadasınız; arılık - duruluk göğüne yücelip durmadasınız. Can gibi başsız - ayaksız gidiyorsunuz;

yuvar - teker, yerden, yersizlik, mekânsızlık âlemine yürüyorsunuz.

Beden hapishanesine dört mıhla çakılmışsınız, çarmıha gerilmişsiniz ama şüphe yok ki hepiniz de benim nurumsunuz. Aşk dünyasında iki- lik yoktur; geç ikilikten; hepsi de tümden, sensin, sen. Bu söze son da yoktur, sınır da yok; durma, yürü, Burhaneddin’i anlat..

**

Allah ondan razı olsun. Seyyid Burhâneddîn Tirmizî-i Muhak- kık-ı Tirmizi’nin, Allah antlısını ululasın. Hazret-i Mevlânâ Baha’ül-Hak- kı ve’d-dîn’e Belh’te mürad olması, Belh müftülerinin, esenlik ona, Hazret-i Peygamber’i, rüyalarında, büyük bir çadırda otururken, Ba- haeddin Veled’i karşılayıp tam bir ağırlayışla yanlarına oturttuklarını, müftülere, bundan böyle, bunu Sultan’ül Ulema diye çağırın tarzında emrettiklerini görmeleri. Müftülerin sabahleyin bu şaşılacak rüyayı söylemek üzere geldikleri zaman, onlar söze başlamadan, gördükler- ini, bütün belirtileriyle söylemesi; o toplumun da şaşkınlığı birken iki oluşu. Daima halkın gönlünden geçenleri söylemesi, daha da onların bilmedikleri, başka faydalı şeyleri haber vermesi..

(39)

39

Gençliğinde (Burhaneddîn), Belh’e gelmiş, oraya yerleşmek istemişti. O arayıp duran, atamızı gördü; kendisinde de Allah aşkı, üstün bir derecedeydi..

**

Allah bizi aziz sırrıyla kutlasın. Mevlânâ Celaleddin’in, Allah ondan razı olsun. Babası Mevlânâ Bahaeddîn’in yerine geçmesi; ba- bası gibi bilgiyle, ibadetle zabitlikle, takva ile fetva vermekle bezen- mesi. Allah anılışı ululasın, Seyyid Burhâneddîn-i Muhakkik’ in, şeyhini aramak üzere Konya’ya gelmesi, şeyhini bulamaması. Oğlu Mevlânâ Celaleddin’i zahir bilgilerinde babasının mertebesine ulaşmış bulması ve ona, bilgide babana mirasçı oldun; ama babanda bu zahir hallerin- den başka haller de vardı ki onlar, öğrenmekle elde edilmez. Allah vergisidir; onlar, eklenti - bağlantı değildir; özden belirir; o hâller, o hazretten bana ulaştı; onları da benden elde et de her hususta za- hirde de, batında da babana mirasçı ol, tıpkı ona dön demesi...

**

Hak ve Din Celali’nin, Allah bizi aziz sırrıyla kutlasın. Seyy- id Burhâneddîn Tirmizî-i Muhakkık’a mürid olması Allah Ondan razı olsun; dokuz yıl onun sohbetinde bulunması ondan sonra Seyyid Burhâneddîn Tirmizî ve Mevlânâ’nın mücahede ve riyazatla uğraşma- ları. Ve Celaleddin’in, Şeyhlik makamının olgunluğuna ulaşması, onun aynı olması, zamanın kutbu kesilmesi; olgun ve ulaşmış kişilerle önce ve sonra gelen kutupları hepsinin de, onun yardımına muhtaç olma- ları…54

54 Sultan Veled, İbtidanamesinden alıntıdır.

(40)
(41)

41

Sipehsalar’da Seyyid Burhaned’din Muhakkik-i Tirmizi:55

Meczupların övüncü, ârif, kâmil, Seyyid Burhâneddîn Tirmizî Tirmizî Hazretleri büyük velilerden, keşf ve sır sahiplerinden olup devamlı tevekkül ve tecerrüdde idi. Marifette büyük deniz gibiydi.

Bütün ömrü mücahede ve müşahede içinde geçmişti. Daima tevhide dair konuşur, uzleti, yalnız kalmayı sever, dünya ve halktan yüz çevirir- di. Dönemin ebdal ve evtadlarındandı. Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled Hazretlerine bağlı olup Hazreti Hudavendigâra lalalık ederdi.

Resmi ilimleri tahsil ettikten sonra bir gün Hazreti Mevlânâ’ya dedi ki:

- Gözümün nuru, gerçi ilim tahsilinde zahmetler çektin, parmakla gösterilen bir âlim oldun. Ama bu ilimlerin ötesinde bir ilim vardır ki, bu ilimler onun kabuğudur. O ilmin anahtarını pederin bana lütfedip verdi, onu öğrenmen lazım!

Ondan sonra kendisine sülûk tarikatını ve meşayih edepler- ini telkin etti. Sohbet tam dokuz yıl devam etti. Bu müddet içinde

55 Hazreti Mevlana’yı hakkındaki en sağlam kaynak eser olan “Sipehsâlar Risalesi”nin aslı Farsça’dır. Selçuk- lu ordusunda komutan olduğundan ‘sipehsâlar’ yani kumandan namıyla tanınmış olan Ahmet oğlu Feridun, (Ö:1312) Hazreti Mevlânâ’ya 40 yıl müritlik yapmış, şeyhinden gördüklerini ve işitip öğrendiklerini “Risale-i Sipehsâlar be-Menakib-i Hudavendigâr” adlı Farsça kitabında toplamıştı. Bu eser 1319 (1901)’de Cawnpore’da ve 1325 (1947)’de Tahran’da basılmıştır. Âlim ve ârif bir kimse olan yazarın edebi bir üslupta yazmış olduğu bu çok meşhur ve pek önemli kaynak eser; Ahmet Avni tarafından 1331 (1912) yılında Osmanlı Türkçesine çevrilip bastırılmıştı.

(42)

Sultan’ül Ulema Hazretleri’nin maarifini Hazreti Mevlânâ’ya belki bin defa tekrarlayarak tevhid ve maarif sırlarını gereğince öğretip yetiştir- di, onu kat kat fazlasıyla görülmedik makamlara eriştirdi.

Sultan’ül Ülema Bahaeddin Veled Hazretleri Konya’da ahirete göçettikleri vakit Seyyid Burhâneddîn Tirmizî Tirmizî Hazret- leri orada değildi. Şeyhinin vefat haberini alınca çok üzüldü, derin bir yasa girdi, tam bir sene onun ayrılığı ile mum gibi eridi. Bir gece rüyasında şeyhini, Bahaeddin Veled Hazretlerini gördü; kendisine hiddetle şöyle diyordu:

- Burhaneddin, benim Muhammedim’i nasıl bırakırsın, onu korumakta kusur edersin?

Bunun üzerine Konya’ya geldi, Hazreti Mevlânâ’ya ulaştı.

**

Elbise Yıkamaya mı Geldik?

Seyyid Burhâneddîn Tirmizî Hazretleri’nin müridlerinden olan, Anadolu’nun yüksek şahsiyetlerinden ve vezirlerinden Sahip İs- fahanî bir gün Seyyid Burhâneddîn Tirmizî Hazretlerine hizmet etmek için elbisesini yıkatmak istedi, ama şeyh müsaade etmedi ve dedi ki:

- Yine kirlenirse ne yapalım?

Sahip İsfahanî de şöyle cevap verdi:

- Yine yıkarlar!

- Yine kirlenirse?

- Yine yıkarlar!

(43)

43

Bu şekilde birkaç defa tekrar edince şeyhin canı sıkıldı, şöyle buyurdu:

- Boş konuşuyorsun, biz bu âleme elbise yıkamak için mi geldik?

Seyyid Hazretleri bu şekilde yaşadıkları halde yanına gelen- ler mis gibi güzel bir koku duyarlardı.

**

Hal Dili

Tirmiz’in şeyhülislamı Şeyh Şehabeddin Ömer Suhreverdi Bağdat’tan Anadolu’ya gelmişti, Seyyid Burhâneddîn Tirmizî Hazret- lerini ziyaret etmek istedi. Bunun için Sahip İsfahanî’ye başvurdu. O da Şeyh Hazretlerine;

- Efendim, büyük şeyhlerden biri gelmiş, zatıâlinizin huzuruna gelmek istiyor! Diye haber verdi.

Seyyid Hazretleri izin verdi, Şeyh Şehabeddin yanına geld- iğinde Seyyid Hazretleri toprak üzerinde oturuyordu. Birbiriyle konuş- maksızın, hal diliyle, vasıtasız olarak sırlar alıp verdiler. Şeyh Şehabed- din bundan çok duygulandı, bir süre sonra ağlayarak dışarı çıktı.

Bazıları ona niçin konuşmadıklarını sordular. Şeyh dedi ki:

- Aramızda çok konuşmalar oldu, çok müşküller çözüldü.

- Seyyid Burhâneddîn Tirmizî Hazretlerini nasıl bul- dunuz? Diye sordular. Şöyle cevap verdi:

- Yüzü gizli bir hakikat ve maarif deryasıdır!

**

Referanslar

Benzer Belgeler

Yazarlar aynı çalışmalarında İndirgenmiş Fayda modelinin varsaydığının aksine, her dönem elde edilen faydanın ondan önceki ve sonraki dönemlerde ne kadar ve

Bundan bin iki yüz sene evel Or- hon vadilerinde Türk halkı için dü­ şündüklerini, taşların, devamlı hatırası­ na emanet etmiş olan (B ilgi Han) kendi­ ni

[r]

– World distribution: Andorra, Austria, Azerbaijan, Belgium, Bul- garia, Croatia, Denmark, England, France, Finland, Germany, Hungary, Iran, Moldova, the Netherlands, Norway,

Çünkü, her iki gru- bun hücre duvar› yap›s›na da silisyum bileflikleri kat›l›yor ve deniz suyunda- ki silisyum için rekabete girilmesi ne- deniyle, bu dönemden

gölünde yaflanan olay›n nedeni bafllan- g›çta belirlenemedi¤i için olay, önce bir terörist sald›r›s› gibi gösterildiyse de, as›l suçlunun gölün

Bu günlükte bir de, “utangaç” diye nite­ lediğim bir bilgeliğin, zaman zaman satırlaş- tığını sezdim ben. “Utangaç” nitelemesi, “za­ man zaman”dan