Kasım
2005 - Ocak 20, 06
Yıl
: 7
Sayı: 27
"iillJDilı;
November 2005 - January 2006
Volume : 7 .Number: 27
Divan
Şiiri GeleneğindeMeslek ve
Şair Şeyhülislamların DivanlarındaDini ve Mesleki Terimler
Yusuf ÇETİNDAG*
Terket heva-yi şi'ri ki sevda-yı lılimdur Silır-i lıalal olursa da diJne Jıarcmıdur Ebussuııd Efendi
Her edebi akım ya da geleneğin "varlık, tabiat ve gerçekler" karşısında bir
duruş biçimi vardır. Bu duruş aynı zamanda o geleneğin üslubunu da belirleyen en önemli etkendir. Diğer bir deyişle tüm eleştiri mektepleri; herhangi bir akım
ya da edebi eseri incelerken bu duruşu göz önünde bulundurmuş, edebi eserin temelde varlığı iıe ölçüde yansıttığım tespit· etmeye çalışmış ve buna göre
değerlendirmede bulunmuşlardır. Batıda 'Sanat nedir ve nasıl doğmuştur?' sorulaı:ı Antik Yunan' dan beri tartışıla gelmiştir. Sokrates· sanatı tarif ederken:
"Eline bir ayna al ve gezdir. İşte yaptın sanatı"1 der, küçümseyici bir eda ile.
Talebesi Eflatun da aynı görüşü paylaşmaktadır. Aristo ise sanat ve edebiyatı -
tabiatı taklit ettiği için- küçümsemenin aksine; sanat eserlerinin tabiatı
taklit(mimesis) ederek yapılabileceğini vurgulamıştır. Her halükarda sanatın
taklit sonucu oluştuğu fikri uzun süre tartışmasız bir şekilde kabul görmüştür.
Yirminci yüzyıla gelindiğinde ise soyut sanat akımı doğmuştur. Önceleri sadece resimlerde gördüğümüz bu tarz zamanla şiirde de görülmeye başlanmıştır. Bu
görüşü benimseyen sanatçıların eserlerinde eserle eserin anlatmak istediği şey arasında birebir bir örtüşme söz konusu değildir. Diğer bir.tabirle Dil ile Nesne
arasındaki mantıki bağ kopmuştur.
Görüldüğü gibi klasik dönemde çok somut bir tarzda ifade edilen sanat,
sonraları Picasso gibi sanatçılar tarıı.fından soyutlaştırılmış ve sanat eseri ile
gösterdiği nesne arasında bağ inceltilmiştir. Daha sonra Levi-Strauss gibi dilbilimciler orta yolu bulmuş, sanat yapıtının Nesne (doğa) ile Dil arasında bir
"ara-konum" olması gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu durumda sanat yapıtı ne bir taklittir ve ne de bir Dil olarak varlıktan tamamen kopmuştur. Hilmi Yavuz da Levi-Strauss'un bu görüşüne katılır. Çünkü sanat yapıtından semantik bir görev de beklenmemelidir. Yani sanat (şiir) ne bir yansıma olmalı, ne de soyut bir yapı arz etmeli. Ne doğrudan gerçeği göstermeli, ne de gerçekten tamamen kopmalı, "ara-konum"da bulunmalıdır.2 Meseleye Divan şiiri açısından
bakıldığında bu şiirin hayatı ve gerçeklerini "birebir, olduğu gibi" yansıtan bir
yapıya sahip olmadığı görülecektir. Levi-Strauss'un teorısıne göre
değerlendirecek olursak Divan şiirinin "ara-konum" şiiri olduğunu ve varlığı doğrudan yansıtmadiğını, ya da belli ölçüler çerşevesinde yansıttığını
14 Joumal of Academic Studies
Divan Şiiri Geleneğinde Meslek ve Şair Şeyhülislamların Divanlarında Dini ve Mesleki Terimler
söyleyebiliriz. Konuyu biraz daha açacak olursak ''Divan şiirine "dış"tan dahil olacak her unsurun -ister sosyal hayata ait olsun, isterse şairin kendi iç
dünyasına ait olsun- geleneğin süzgecinden geçtiğini ve belli oranlarda orada 'yerini aldığını söyleyebiliriz.
Yüzyıllar boyunca fazla bir değişikliğe uğramadan bir süreç içinde hayatiyetini sürdüren Divan şiirinin malzemesi ve hayal dünyası bir ölçüde sabittir denilebilir. Konuyla ilgili temel eserler Divan şiirinin malzemesinin
geniş olduğunu, ancak temelde birkaç kaynaktan beslendiğini söylerler. Bu
kaynakların en dikkat çekenleri şöyledir: 1.Dinl Bilgiler: Kur'an, hadis, peygamber ve evliya hikayeleri, tasavvuf, 2.Şfilıname ve 3.Yerel malzeme.
Bu makalede genel anlamda "meslekler'', özelde ise "şeyhülislamlık" ele
alınacağı için ''Divan şiirinde mesleki terimlerin ya da tecrübelerin mazmun konusu edilmesi ve bunun hangi ölçülerde yapıldığı irdelenmeye çalışılacaktır.
Şiire, kullanılan malzeme açısından bakıldığında şairlerin kendi mesleklerini
(şairlik dışındaki asıl meslek) mazmun konusu yapmalarını, yerel malzeme grubunda değerlendirebiliriz. Bu noktada dikkat edilmesi gereken iki önemli husus vardır ve biz makalemizde dolaylı olarak bu soruların da çevabını arayacağız: 1. Divan şairleri mesleklerine -daha genel bir ifadeyle varlığa- ait herhangi bir bilgiyi şiire hangi ölçüde yansıtmıştır? 2. Acaba şairler kendi mesleklerine ait terimleri şiirde daha fazla kullanmışlar mıdır? Ancak bu
soruların cevabını şeyhülislamlık mesleği ve şiirde yer alması açısından arayacağımız için soruyu şöyle soralım: Acaba şeyhülislamlık mesleğine ait terimler, divan şiirinde yerini alırken, hangi usuller esas alındı? Şeyhülislam şairler kendi mesleklerine ait terimleri şiirde hangi ölÇüde kullandı? Bu şairler sevgiliye ait bir unsuru anlatırken, mesleki malzemeden. nasıl yararlandı? Tabi ki bu soruların cevabını bulmak, hele bir makalede sonucu ulaşmak imkansızdır,
fakat yine de her iki soruya cevap olabilecek bazı ipuçlarına ulaşabileceğimizi
tahmin ediyoruz.
Farklı meslek gruplarından olan Divan şairleri, bu şiirin müşterek hayal
dünyasına kendi meslekleri, deneyimleri ve meşguliyetleriyle ilgili birçok terim katmışlardır. Bir askerin askeri terimleri, bir müzisyenin musiki terimlerini, bir
falcının falcılık terimlerini şiirine malzeme yapması bu kabildendir. Ancak bazı
mesleklere ait terimler, bu şiirle o kadar bütünleştirmiştir ki o konudaki temel bilgileri öğrenmeden şiir yazmak adeta imkansız hale gelmiştir. Hatta bu mesleklere ait terimlerin kullanıldığı bazı beyitleri daha iyi anlayabllmek için bu mesleklere ait ayrıntılı bilgiye ihtiyaç duyulduğu da görülmektedir. Mesleki terimler kullanıldıkça yerleşmiş ve diğer şairler tarafından da benimsenmiştir.
Ayrıca yeni hayal ve mazmunlara kapı açtığı için, divan edebiyatı açısından çeşni olmuş, ona zenginlik kazandırmış ve yeni .ufuklar açmıştır. 'Mesela askerlik, hattatlık, müzisyenlik, doktorluk, falcılık, okçuluk vb. mesleklerin - kullanılan malzeme açısından bakıldığında- divan şiirini en fazla besleyen meslekler arasında yer aldığını söyleyebiliriz.
Mesleklerin, şairlerin geliştirdikleri imaj ve mazmunlara tesiri hakkındaki
ilk değerlendirmelere Şuara tezkirelerinde rastlanır. Anadolu tezkirecileri
arasında bu konuya ilk dikkati çeken Sehi Bey'dir. O, Süvan maddesinde ilginç bir konuya değinir ve şairin mesleğiyle (cambazlık) şiirleri arasında bazı
paralellikler olduğunu iddia eder. Buna delil olarak da şairin konuyla ilgili bir
· beytini gösterir. Süvan'nin mesleği cambazlıktır. Gerçekten de beyitte kurgulanan hayal ve kullanılan kelimelerin tamamen cambazlıkla ilgili olduğu açıktır:
Halka-i zülfünde can. u dil mu'allakdır döner Birbirine karşı oynar san iki ~nbazdır
Sehi Bey, aynı konuya Ganbi maddesinde de değinir ve meslek-şiir etkileşimini bir kez daha dikkatlere sunar. Ona göre Garlbl'nin mesleği okçuluk
olduğu için kurduğu hayallerde mesleğine ait terimlere daha fazla yer vermiştir.
Burada da çok sık dile getirilen bir hayalin, okçuluk terimleriyle ifade edildiği
görülmektedir:
Tir-i ahımdan sakın kim kametim yay eyledin Gafil olma dostum tir ü kemarumdan benim
Şiir-meslek ilişkisine değinen tezkirecilerden birisi de Gelibolulu AI1(ö.1600)'dir. Afi, Edirneli Emri'nin hayatını imaretlerde muhasebecilik yaparak geçirdiğini ve bu sebeple zihninin sürekli hesap işleriyle meşgul olduğunu vurgular-. Ali'ye göre Emri'nin muamma fenniyle meşgul olmasının ve
şiirlerinin lirizmden yoksun olmasının gerçek sebebi budur. O, daha çok muhayyel şiirler yazrnıştır.3
Tezkirelerin verdikleri bu örneklere ve açıklamalara rağmen Divan şiirine,
. mevcut mesleklerin tesirini, ona ne tür terimler kattıklarını ve bunun derecesini tespit etmek oldukça zordur. Bu tesirin bütün yönleriyle ortaya çıkarılması için önce şairlerin meslek grupları tespit edilmeli, daha sonra aynı meslekteki şairlerin şiirleri mesleki terimler açısından incelenmelidfr. Ancak yine de
sağlıklı sonuçlar elde etmek mümkün olmayabilir. Çünkü bazı şairler, kendi meslekleri olmasa bile, Divan şiirinin ortak malzeme dünyasından dolayı
mesleki terimler kullanabilınektedir. Mesela müzisyen olmayan bir şairin musiki terimlerini beyitlerinde kullanması gibi. Bütün bu zorluklarla beraber Divan
şiirinin meslekler açısından incelenmesi ve çeşitli meslek dallarının Divan
şiirine hangi oranlarda malzeme kattığının tespit edilmesi mümkün olabilir. Bu arada mesleklerin şiire nasıl bir zenginlik kazandırdığı da ortaya çıkmış olur.
Bunun için öncelikle Divan şairlerinin meslek dağılımına göz atmak yerinde olacaktır. Prof. Dr. Mustafa İsen'in tespitine göre tezkirelerde; 108 değişik meslek grubundan, toplam 3182 şair ismi zikredilmektedir. 3182 şairin meslek dağılımı ve yüzdesi ise şöyledir: "İlmiye Sınıfı: 1147 kişiyle % 36, Bürokrat
Sınıfı: 892 kişiyle % 28, Şeyhler.ve Dervişler: 182 kişiyle %5.7, Askerler:
117 kişiyle %3.7, Esnaf ve Serbest Meslek: 117 kişiyle %3.7, Din Adamları: 62 kişiyle% 1.8, Saray Mensupları: 60 kişiyle %1.8."4
16 Joumai of Academic Studies
Divan Şiiri Geleneğinde Meslek ve Şair Şeyhülislamların Divanlarında Dini ve Mesleki Terimler
Biz makalemizde bu meslek gruplarından şeyhülislamlık üzerinde
duracağlmız ve şeyhülislam şairlerin şiirlerindeki mesleki tesiri tespit etmeye
çalışacağımız için bu konudaki istatistik! bilgilere yer vereceğiz. Yukarıdaki
bilgilere göre 108 meslek arasında 16. sırada olan şeyhülislamlar, 31 şairle
%1 'lik oranı oluşturmaktadırlar. Bilindiği gibi şeyhülislamlık Osmanlı
devletinde en itibarlı mesleklerden birisidir. Şeyhülislam, Osmanlı Hanedanı
hariç, imparatorluğun sadrazamdan sonra gelen ikind önemli şahsiyetidir.
Şeyhülislamlar, bütün imparatorlukta dini otoritenin başı olduklarından hem halktan, hem de devrin padişahlarından saygı görmüşlerdir. Osmanlı İmparatorluğu boyunca toplam 131 şeyhülislam meşihat makamında bulunmuştur. 131 şeyhülislamdan 31 'i şiirle meşgul olmuş, 15'i ise divan veya divançe tertip etmiştir.5 Şeyhülislam şairler İlmiye sınıfından olmaları sebebiyle ömürleri rahlenin başında kitap okumak, ders vermek ve fetva yazmakla
geçmiştir. Osmanlı Devleti'nde tarih boyunca belli aileler şeyhülislam yetiştirmiştir. Dolayısıyla muhtemel şeyhülislam adaylarının aileleri de İlmiye sınıfından olunca, şeyhülislam namzetleri çok erken yaşlarda dini ve ilmi meselelerle tanışmaktadırlar. Çocukluklarından itibaren zihinler( bu tür meselelerle meşgul olan şeyhülislamların şiirlerine mesleki teri~leri ve tecrübelerini aktarmaları da kaçınılmazdır.
Ancak burada akla şöyle bir soru gelebilir: "Divan şairlerinin çoğu aynı
zamanda birer din alimi oldukları için dini bilgilere de hakimdirler. Bu durumda her şair dini bilgileri beyitlerde malzeme olarak kullanabilir.Acaba meslek-şiir ilişkisini incelemek böyle bir durumda ne derece sağlıklı olur? Yanılgıya düşmüş olmaz mıyız?" Biz makalemizde bu problemi aşmak için iki şeye dikkat ettik. Birincisi dini bilgilerin malzeme olarak kullapıldığı her beyti almak yerine, herkesin kullanmadığı, özel uzmanlık isteyen bazı bilgilerin kullanıldığı
beyitleri seçmeye çalıştık. İkincisi şeyhülislamların tasavvuf, nübüvvet, tevhit vb. gibi konuları işlediği beyitleri almak yerine, sadece sevgili ve ondaki güzellik unsurlarını anlattığı beyitleri aldık. Böylece şeyhülislam bir şairin
sevgiliden bahsettiği bir beyitte dini ya da mesleki bilgisini nasıl kullandığını
tespit etmeye çalıştık. Konumuz açısından söylemek icap ederse; mesela aşk
veya sevgiliyle ilgili bir hayal kurgulanırken bir şeyhülislamın tecvit, fetva veya tefsir ilmine ait bir kuralı şiirde nasıl kullandığını anlamaya çalıştık.
Bu noktada üzerinde durulması gereken bir nokta daha olduğunu gördük. O da mesleki terimlerin şiirde malzeme olarak kullanılması yanında," şiirin mesleki terimlere mevzu edilmesidir. Osmanlı döneminde bircok meslek
.
erbabı . kimi zaman daha kolay akılda kalsın diye, kimi zaman şairlik kudretini göstermek için, kimi zaman daha geniş kitlelere ulaşmak için, kimi zaman da farklılık olsun diye kendi mesleklerine ait herhangi bir konuyu ifade ederken; şiir dilinikullanmayı tercih etmiştir. Özellikle de bazı mesleklerin, nazım dilini daha fazla tercih ettiklerini görüyoruz. Nazım dilini kullanan meslek dallarından belli
başlılarını saymak gerekirse: tarih, tıp, sözlükbilim, tezkirecilik, tasavvuf vb. ilk anda akla gelenlerdendir.
Bu gruba şeyhülislamları da dfilıil etınek mümkündür. Bu durumda şeyhülislamların şiirle olan ilişkisinin iki farklı şekilde gerçekleştiğini söylemek mümkündür. !.Şeyhülislamların mesleklerinde şiir dilini kullanmaları, mesela manzum fetvalar yazmaları. 2. Şiirlerinde kendi mesleklerine ait bazı tabir ve terimleri kullanmaları. Demek ki Osmanlı İmparatorluğu boyunca şiirle meşgul olan otuz bir şeyhülislam, kimi zaman mesleklerine ait bazı konuları şiir diliyle ifade ederken; kimi zaman da birçok meslek erbabının yaptığı gibi, mesleklerine ait . bazı terimleri divan şiiri geleneğinin müsaadesi nispetinde şiire kazandırmışlar, kurguladıkları mazmunlarda bu terimlere yer vermişlerdir.
Makalemizde şeyhülislamların meslekleriyle Divan şiiri ilişkisini irdelerken;
öncelikle birinci duruma dikkat çekip, konuyla ilgili birkaç örnek üzerinde durmak istiyoruz. Yani şeyhülislamların yazdıkları "manzum fetvalar''a dikkat çekmek istiyoruz.
Kanuni Sultan Süleyman, "halde lıaldaşzm, sinde sindaşzm, ahiret
karmdaşzm, tarfk-i Hak'da yoldaşım" diye hitap ettiği Hace Çelebi lakaplı
Ebussuud Efendi'ye, karıncaların bürüdüğü bir ağacın kesimiyle ile ilgili:
Ağacımı bürüyüpdür karınca Günahı var mıdır anı kesince
beytinin yazılı olduğu bir tezkereyi gönderir ve bu konudaki fetvasını sorar.
Hace Çelebi şiir formatında sorulan bu fetvaya şiirle mukabele eder:
Yarın mahşer yerine (kim) varınca
Hakkın alır Süleyman' dan karınca6
Ebussuud Efendi'nin lügazlı ve bilmeceli fetvaları yanında, Türkçe manzum
fetvaları olduğu da bilinmektedir. Bu fetvalardan birinde Hace Çelebi'ye ribayla
imamlığın caiz olup olmadığı, çalgılı düğünle ribadan hangisinin azabının daha çok olduğu manzum bir şekilde sorulur. Hace Çelebi bu soruyu yedi beyitlik
kıt'a ile cevaplar, bazı beyitleri şöyledir:
Çün riba malini suaı etdin Hak Kelamıyla dinle ana cevab
Ger riblldan yese imam ücret Fiisid olur namazı haJi harab
Çalgılı da'vet ana göre düğün
Kim riba-horadır eşedd-i azab
Va'zı etınez kulilb-ı nasa eser Her kime rehber olur ise gur1l.b7
Yine Ebussuild Efendi'ye, Eıninü'd-dlnü'l-Aceıni kıta nazım şekliyle
"ta'lik-i tal1l.k" hakkında:
18 Joumal of Academic
Divan Şiiri Geleneğinde Meslek ve Şair Şeyhülislamların Divanlarında Dini ve Mesleki Terimler
Çe nüvtd cevab-ı tn fetva Kıdve-i dehr ve zübde-i İslam
beytiyle başlayan, Farsça bir fetva sorar. Hace Çelebi bu soruyu:
Ger husfis-ı 'ibaret·i hfiltf Çentn şod be-vakt-i sevk-i kelam beytiyle başlayan bir kıtayla cevaplandırır. 8
Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler yazan Ebussuud Efendi şiir hakkındaki
·fetvasını da vermiştir:
Terket heva-yi şi'ri ki sevda-yı hamdur Sihr-i halfil olursa da dime haramdur9
Manzum fetvalar veren şeyhülislamlardan birisi de Sa'dt Çelebi el-Müfü lakabıyla da anılan Hoca Sadeddin Efendidir. xvı. Yüzyıl tezkirelerinden Seht Bey, Aşık Çelebi ve Kınalızade'nin naklettiğine göre Sadeddin Efendi, Meşihat makamında bulunduğu esnada farklı bir dava gelir. Bu sefer davalılar iki şair.ve dava konusu da ''Üstine" redifli iki şiirdir. Rivayete göre bir gün Gubart isimli bir şair:
Nakş iden hakkı hilali tak-ı rntna üstine Görmedüm ebru ben ol ebrfi-yı garra üstine
matlaıyla başlayan ve:
Beş filori vireyin her şa'ir-i sihr-aferin Ger nazire dir ise bu şi'r-i edna üstine
beytiyle sona eren bir gazel kaleme alır ve gazele nazire yazabilecek kişiye
"beş flori" ödül vereceğini duyurur. Bu gazeli duyan ve gazele konan ödülü kazanmak isteyen Yahya isimli bir şair de bir naziresöyler ve ödülü almak ister.
Fakat Gubart, Yahya'nın naziresini kendi şiirinden daha güzel bulmaz, bunun ilzerine aralarında anlaşmazlık çıkar ve mesele devrin şeyhülislamına intikal eder. Kendisi de şair olan Hoca Efençli, davayı inceledikten sonra fetvasını, davalıların anlayacağı lisanda verir: ·
Zeyd-i şa'ir şi'riyle laf ederse vechi var Hüsn-i
nazmı
dil-daretdiği
da'va üstine10Bir başka seferinde ise Aşık Çelebi'nin naklettiğine göre; iki sofu. zikirde hangi tespihin daha faziletli olduğu konusunda anlaşmazlığa düşerler.
Aralarınd.aki anlaşmazlık büyüyünce devrin şeyhülislamına danışmak isterler ve Hoca Efendi'ye: "Sübha-i mercan ve sübha-i yüsrün kankısını isti'mfilün sevabı artukdur?" diye bir soru sorarlar. Hoca Efendi manzum bir fetva ile davayı çözer:
Yüsrü mercan degül halasa sebeb Yüri ih!as-ı niyyet eyle taleb11
Manzum fetva yazan Şeyhülislam şairlerden birisi de İbn Kemal'dir. Aynı zamanda divan sahibi de olan İbn Kemal'in şiirleri, genelde lirik ve şuhtur. Ibn Kemal esrar ve bade ile ilgili sorulan manzum fetvaya, manzum bir cevap verir:
Mes'ele:
El-cevab:
Esrara helal dedin eya müfti-i zaman Billah diye bade-i gülgfuıa ne dersin
Badenin hilline hoş nükte buldum ghş edin Mest olun tekli'f sfil<ıt olsun andan nfrş edin12
Şiir formunun, şekil itibariyle, mesleki bilgilerin aktarımında nasıl kullanıldığını -özellikle de şeyhülislamların fetvalıırında- verdiğimiz birkaç örnekte özetlemeye çalıştık. Şimdi asıl konuµıuza, yani şeyhülislamlıkla ilgili mesleki terimlerin, "sevgili ve sevgilideki güzellik unsurları" anlatılırken kullanılması konusuna geçebiliriz. Bu konuyu enine boyuna irdeleyebilmek ve
doğru sonuçlar elde edebilmek için öncelikle şiir yazan otuz bir şeyhülislamın şiirlerini taradık ve konuyla ilgili beyitleri tespit etmeye çalıştık. Elde ettiğimiz
beyitleri 1. Dini Terimler, 2. Mesleki Terimler olmak üzere iki bölümde incelemeye karar verdik. Beyit beyit incelemeye geçmeden önce, güzellik
unsurlarıyla ilgili mesleki benzetmelerini toplu halde vermenin uygun olacağım düşündük:
a. Güzellikle İlgili Benzetmeler
Mushaf, Kitap, Berat, Cami, Mescid-i Aksa, Ka'be, Deyr, Mescid, Ayet.
b. ·Saçla İlgili Benzetmeler
Müsvedde, Tuğra, Ka'be, Bt-din, Kıl Kalem, Ehl-i Salih, Mahşer, Asa-yı
Musa, Leyle-i Kadr, Fazl-ı Arab.
c. Kaşla İlgili Benzetmeler
Milirab, Tuğra, Ayet, Kıble, Raki', Besmele, Secdegah, Sacid, İmza, Kalem, Rida, Vetk-i İsmet.
ç. Göz ve Gamze İle İlgili Benzetmeler İmam, Sacid, Sufi.
d. Kirpik İle İlgili Benzetmeler
Saf, Tir-i Kaza, Kalem, İ'rab, Du'a-i Müstehab.
e. Yüz ve Yanalda İlgili Benzetmeler
Mushaf, Levha, Nüsha, İman, M~nşur, Varak, Safha, Kitap, Mescid, Y ed-i Beyza.
f. Beri İle İlgili Benzetmeler
Süveyda-yi Deri'.ln, Ashab-ı Suffe, İhvan-ı Safü.
g. Hat İle İlgili Benzetmeler
Ayet, Hızr, Name, Hat, İ'rab, Berat, Tefsir, Meşk, Nüsha, Ecel, Hüccet,
Haşiye, Kıyamet, Arab Asıllı Acem, Leyle-i Berat, Si'.lre-i Kevser, Eyyam-ı Şek,
Kur'an, Mühr, Şiraze, Sehv-i Kalem, Ka'be-i Ulya, Mecus Dini, Hatm, Sfire-i Neml, Ve'l-Leyl, Ferman, Hadis, Menşur, Ma'na-yı Dakik, Hil'at-ı Semmur.
h. Ağız ve Dudakla İlgili Benzetmeler
İhfa, Zemzem, Kevser, Selsebil, Ayet-i Feth-i Karib, Hatem, Ayet-i Şifa, Ayet-i Can.
j. Boy İle İlgili.Benzetmeler
Kıyamet, Tuba, Sidre, Minare.
20 Journal of Academic Studies
Divan Şiiri Geleneğinde Meslek ve.Şair Şeyhülislamların Divanlarında Dini ve Mesleki Terimler
k. Bel İle İlgili Benzetmeler Fena, Sırat.
1. Kfiy-ı Yar ve Eşile İle İlgili Benzetmeler
Cennet, Ka'be, Kıble, Mescid, Bağ-ı Cinan, Dfuu'ş-şifa, Mahşer, Divan.
m. Rakip İle İlgili Benzetİneler Şeytan, Nemrud, Zahid, İblis.
Şimdi de bu benzetmelerin bazılarını beyitlerde takip etmeye çalışalım:
a. Dini Terimler
Kaynaklara göre şiirle meşgul olan ilk şeyhülislam, Molla Hüsrev(Ö.1480)'dir. Fatih Sultan Mehmed, Molla Hüsrev için "zamanın Eba Hanife'si" der. Hüsrev sevgiliyi yeşiller içinde görünce tiiuye, siyahlar içinde görünce de Ka'be'ye benzetir:
Yeşiller giydiğince tilti-i gfiyaya benzersin Siyeh-pfiş aldığınca Ka'be-i 'ulyaya benzersinl3
Sevgili ile ilgili güzellik unsurlarını anlatırken, dini terminolojiye yer veren şairlerden birisi de İbn-i Kemal(Ö.1533)'dir. Bir şeyhülislam şairin, sevgilinin yüzüyle ilgili hayallerde kullandığı malzemeyle, başka meslekteki bir şairin
malzemesi arasında bazı farkların olması doğaldır. Aşağıdaki beyitte İbn Kemal, sevgilinin yüzünü, el yazması bir eserin sayfasına benzetmiştir. Bu sayfada ayva tüyleri i'rab, benler nokta, dudaklar cezm, kaşlar da med vazifesi
yapmaktadır:
Mushaf-i hüsnünde hat i'rftb u hfilindir nukat Leblerinle kaşların birisi cezm u biri med 14
Sevgilinin yüzü bir tefsir olarak hayal edilince, kaşlarının kenarda olmasında
şaşılacak bir durı,ım yoktur; çünkü bazı tefsirlerde ayetler sayfanın kenannda(derkenar) olur:
Devr-i hüsnünde kaşın n'ola kenare düşdise Ba'z-ı tefsirin içinde·ayet olur der-kenar15 Sevgilinin ağzıyla beraber dişleri; şeddeli mim gibidir:
Dür dişleri gösterdiği çün sfuet-i teşdid
Gonca dehenine dediler mlın-i müşedded16
Şair, sevgilinin saçını. ve ayva tüylerini Kur'an-ı Kerim'deki iki sfueye benzetir:
Okurdum zülfü hattin ayetini Biri "Ve'l-Leyli" imiş biri "Kevser"17
Sevgilinin yüzü cennet bahçesi olduğu için, orada yılana(zült) yer yoktur:
Gülşen-i cennetdurur yüzü içinde har yok Zülfü neyler anda çün cennette derler mar yok18
Şair, sevgilinin dudağını ve üzerindeki ayva tüylerini; tefsir ettiği bir ayete benzetir. Ancak bu ayet, müfessirini zorlamaktadır, çünkü içinde "gizli sır"ları
olan "müşkül bir ayet"tir:
Can aldı hatt-ı la'lün tefsir içre aciz
Sırr-ı nihanı vardur bir müşkil ayet ancak19
Şair, sevgiliden alacağı üç buse karşılığında canını vermeye hazırdır.
Busenin üç olmasının özel bir sebebi vardır. "Bir fetvaya göre şarap üç kere kaynatılırsa helal olmaktadır. "2
°
Fakat şair, "derler" sözüyle buna inanmadığınıda ima etmeyi ihmal etmez: ·
Leblerinden alsam üç bilse olur kanım helfil Kim müselles olıcak <lirler haram olmaz şarab21
Sevgilinin yüzü mektep, ben'i meşk karalayan çocuk, ayva tüyleri de yazıdır:
Saflıa-i ruhsan üzre hattınun yanında hfil Tıfldır kim mekteb-i hüsn içre meşkin k~alar22
Şeyhülislam Fenarizade Muhyiddin (ö.1548), mesleğiyle ilgili dini terimleri şiirde en çok kullanan şairdir. Divanı, devrin büyük şairlerine yazdığı
nazirelerden oluşan şair, bir beytinde sevgilinin yüzünü mushafa, ayva tüylerini de mushaf üzerinde yapılan kalem hatalarına benz~tir:
Cemalin mushafı almış mükemmel Veli anda hatun sehv-i kalemdür23
Şair, sevgilinin dudağı; üzerindeki ayva tüylerini "şifa ayeti"ne benzetir.
Şifa ayetlerinin suda eritilerek içildiği bilinmektedir:
Emsem öpsem cam-ı la'linden ne tan Hattı yazmış anda ayat-ı şifü24
Az sadakayla çok belalar def olacağından, sevgili "güzelliğinin sadakası';nı buse cinsinden vermelidir:
Bana ver bilse küssün gitsin ağyar
Tasaddukla beıalardur çü merdfrd25
Saçın sünbüle benzetilmesi çok sık kullanılan benzetmelerdendir. Fakat sevgilinin iki yanından sarkan saçların; mescitte asılı bulunan iki süpürgeye benzetilmesi pek görülmemiştir:
İki zülfi yüzünde salınur ki geh sağ u geh sol
Asılmış sanki bir mescidde sünbülden iki carub26
Ashab-ı Suffe, Hz. Muhammed zamanında mescitte yatıp kalkan ve ilimle uğraşan bekar gençler topluluğuna verilen isimdir. İ'tikaf ise mescide kapanıp ibadetle vakit geçirmeye denir, Bu gerçeklerden yola çıkan şair, sevgilinin
güzelliğini mescide, benlerini de orada i'tikafa giren Ashab-ı Suffe'ye benzetir:
Benlerin Ashab-ı Suffe da'im edip ittifak İ'tikaf etmekde hüsnün mescidinde ca-be-ca27
Sevgilinin kaşına karşı namaza duran aşık, bile bile hata yapar ve "sehiv secdesi" yapmak zorunda kalır. Böylece bir kez daha secde yapma imkanını bulmuş olur:
Dil dursa namaza kaşına karşı eder sehv Ta kim o bahaneyle ola bir dahi sacid28
Sevgilinin uyuması gözün, kaş mihrabı içinde naz uykusuna yatması şeklinde yorumlanır. Şair, uyandırılmasını ister; çünkü .. namaz vakti çıkmak
üzeredir:
22 Joumal of Academic
Divan Şiiri Geleneğinde Meslek ve Şair Şeyhülislamların Divanlarında Dini ve Mesleki Terimler
Kaşının mihrabı içre çeşmin etmiş hab-ı naz Olmasın gafil uyandur kim geçer vakt-i namaz29
Bülbülün gül fidanında ötmesi, aslında aşk namazı için yapılan bir çağrıdır:
Minare eyleyip gül şfilıım bülbül gülistanda Namaz-ı 'aşk için 'ilşıklara anda ezan eyler3°
Duaların en makbul olduğu vakit gece yarısıdır. Bu yüzden bu vakitte teheccüd namazı kılınır. Aşığın gönlü ise sevgilinin dudağına ulaşmak için dua yeri olarak saçını seçer. Burada saç-karanlık ilişkisine dikkat çekilmektedir:
Etse du'a zülfünde dil anın lehine ermeğe
Tan mı çil cevf-i leylde makbfil olur dürlü du'a31
XVII. yüzyılın en önemli şairlerinden birisi olan Şeyhülislam Yahya, hem Divan şiiri geleneği içinde rindane ve aşıkane şiirler yazmış, hem de meslek!
terimleri şiirine malzeme yapmıştır. Ancak geleneği anlamayan ve sanatın dünyası ile gerçeğin dünyasını birbirine karıştıran Hurşit Çavuşoğlu adındaki şeyh, şairin o günlerde yazdığı:
Mescidde riya-pişeler etsin ko riyayı
Meyhaneye gel kim ne riya var ne müray!
beytini okumuş ve: Ümmet-i Muhammed! Her kim bu beyti okursa kafir olur. Zira bu beyt küfr-i sarihtir. Bunu yazan adam hfila fetva makamında
bulunuyor." diyerek halkı Yahya Efendi aleyhine kışkırtmak istemiştir. Ancak beyitteki mana inceliğini anlayan cemaat: "Böyle b!-pervfilık ve mufü-i asrı
tekfir etmek ne demektir?" demiş ve şeyhin bu sözlerine kızarak: camiden çıkıp gitmiştir. 32
Başka bir beyitte ise Yahya sevgilinin saçım çengel, güzelliğini camı, kaşım
da mihrap olarak hayal eder. Bu durumda şairin gönlü de çengelde asılı duran kandildir:
Bağlayıp kandllveş göplüm saçın kullabına
Cilmi'-i hüsnünde revnakdur kaşın mihrabına33
Sevgilinin yüzüne dökülen saç Ka'be örtüsü olduğu için aşık ona yüz sürer:
Dökülse rfiyuna estar-ı Kabe zannedersin Tevazu' ile o zülf-i dil-taya yüz süreriz34
Sevgilinin güzelliği Kur'an, ayva tüyleri de tamamlanmamış tefsir olduğu
için kenara yazılmıştır:
o
hat ki safha-i ruhsare-i canane yazmışlarTamame ermemiş tefs!rdür Kur'an'a yazmışlar35
İshak Efendi, sevgilinin bir mushaf olan yanaklarım harf harf ezberlediğini söyler:
Tfil!-i fıkr-i mushaf-ı ruhsanyım müdam Ayat-ı hattı harf-be-harf ezberimdedur36
Aşık, sevgilinin yüzündeki benlerini remlde kullanılan noktalara benzetir.
Bir şeyhülislam bir tür falcılık olan "reml"i şiirine konu edebilmektedir:
VukO.f-ı sırra sebebdür nezare-i h1ilin.
Medar-ı 'ilm nukatdur heınlşe remmalin37
Sevgilinin güzelliği muskadır ve aşıklar onu koynuna alınca tüm dertlerine çare bulurlar. Eskiden zorda kalanlara müşküllerinin halli için "muska"
yazılırdı:
Şifü-yı sadr buldum müşkilatım cümle feth oldu Alınca koynuma ol nüsha-i hüsnü kitabasa38
Bilindiği gibi "idgam-ı mütecaniseyn" bir tecvid kaidesidir ve aynı cinsten olan iki harften birincisi sakin, ikincisi harekeli olarak yan yana geldiklerinde, birinin diğerine dönüşmesine denir.39 Şair, sevgilinin dudağıyla ilgili bir hayalde bu kaideye yer verir:
Leb-i nazikter-i ştrlnini aldım dehene İki harf-i müteca~is gibi idgam oldu4°
Aşığın sinesi nişangah, sevgilinin kirpikleri de oktur. Fakat bu ok, Allah
katında kabul görmüş dua gibi hedefine ulaşmıştır:
Nişan-ı sinede oldı nişan-dih tır-i müjganın
İsabet menzilin buİdı du'a-yı müstecabasa41
Şair, sevgilinin kirpik oklarını, Harut'un sihirde kullandığı kaleme benzetir:
Her müjen Harilt-ı nazik hame-i ı;:fsfindur
Sürme-i çeşmin iriidad-ı sihridür cadfiların42
Sevgilinin yüzündeki ayva tüyleri, güzelliği koruyan şirazeye benzetilir.
Bilindiği gibi "şiraze" kitiıpla:nn dağılmasına engel olmaktadır:
Mümkin oldı hat gelip bakmak kitab-ı rfiyuna Buldı çün mecmfi'a-yı dil şimdicek şiraze hüsn43 Sevgili, ayva tüylerini tıraş edince,.yüzü parlar ve mecfisilere,benzer:
Hattın tıraş 'edip ruh-ı dil-sfiza verdi tab Dönmiş Mecus dinine ehl-i kitab iken44
Ş~ir, "hürmet" kelimesinde iham-ı tenasüp yaparak; kelimeyi hem haram, hem de saygı manasına gelecek şekilde kullanır:
Etdi inkar şarab-ı lehinin hürmetini Hep rakibi bu güneh mficib-i tekfir oldu45
b.Mesleki Terimler
Sevgilinin güzelliği yuzuge, dudağı da onun taşına benzetilir. Şair,
davalarda verilen hükümleri şeyhülislamların mühürleriyle teyit ettiklerini
hatırlatır:
Çün hatem-i cemille leb-i la'li düzdi fas Da'va-yı hüsne kaşı gÖzü zahir etdi nas46
Şair, sevgilinin· güzelliğini ferman, ayva tüylerini mühür, kaşını da tuğra
olarak niteler:
Hatt-ı lebi nakşıla nigarun kaşı resmi Menşfir-ı cemale biri mühr ü biri tugra47
24 Journal of Acadernic
Divan Şiiri Geleneğinde Meslek ve Şair Şeyhülislamların Divanlarında Dini ve Mesleki Terimler
Aşk davasının görüldüğü bir mahkemede aşık olduğunu iddia eden
davacıdan iki şahit istenir. Bunun üzerine davacı aşık olduğıinu ispat edebilmek için kanlı gözyaşını ve sararıp solmuş yüzünü şahit olarak gösterir. Bilindiği
gibi eskiden davacıdan, en az iki şahit istenirdi:
Da'va-yi 'aşka ruh-ı zerd eşk-i sürh iste güvah Demesin her müdde'l kim mübteıa oldum sana48
Şeyhülislam Mehmet Sahib Efendi(Ö.1748), sevgiliyi ve onunla ilgili özellikleri anlatırken "istihkak", "dava", "hat'', "davanın düşmesi" gibi mesleki terimleri sıkça kullanan şairlerdendir. Hayalinde bir mahkeme canlandıran şair, sanık sandalyesine sevgiliyi oturtur. Sanık sevgili olunca, dava konusu da onun
güzelliğidir. Şair, hat kelimesinde iham, dava düşmesinde de kinaye yapar ve
şimdilik bu davayı sevgilinin kazandığını söyler; fakat hattın(ayva· tüyleri) gelmesiyle davanın sevgilinin aleyhine sonuçlanacağını ve davanın düşeceğini
söyler: ·
Senündiir şimdi istihkakda da'va-yı hiisn ey meh Gelür elbette hattın bana da bir gün diişe da'va49
Şair, sevgilinin ayva tüylerini fetva yazısı, kaşlarını da onun tuğrası olarak hayal eder. Bu mahkemeden çıkan hüküm ise aşığın ölüm fermanıdır:
Ma'na-yı tuğra-yı ebrfisun edip te'k!d-i hat Yazdı katl-ı 'aşıka ferman ferman iistüne50
Şahid ve müebbed ·kelimeleri hukuk! birer terimdir. Şair bu kelimelerle mahkeme tablosu çizmeye çalışır ve sevgilinin güzelliğinin "müebbed"
olduğuna kaşlarının "şahid"lik yaptığını söyler:
Müekked kıldı mazmfin-ı cemalinhatt-ı dil-cfisu Değil mi şahid-i hiisn-i mü'ebbed beyt-i ebrfisu5ı
Hatt, divan-ı şeh ve berat gibi teknik terimler fermanı hatırlatn:ıaktadır.
Sevgilinin güzelliğini tescil eden bir· fe.rmanın yazısı onun a)İVa tüyleridir. Şair
bunu anlatırken padişah tarafından birine bir rütbe veya nişan verildiğine de
işaret eder:
Hatt ile verildi sana ey malı meliihat Dtvan-ı şeh-i hüsnde var anı berat et52
Şair, sevgilinin ayva tüylerini fermana, saçını da tuğraya benzetir:
Zülfün tekaddüm etse n'ola hatt-ı fitnede Tuğra olur sütfirda fermaria ibtida53
Sevgilinin kaşı, aşk iilkesinin padişahının tuğrasına benzemektedir:
Ebru-yı yari güya sultan-ı kişver-i 'aşk
Hatt-ı şerff-i hüsne tuğra-yı tar çizdi54
Sevgilinin yüziindeki ayva tüyleri, aşıklar için güzellik padişahı tarafından
gönderilen kavuşma fermanıdır:
Geldi uşşakına hat padişeh-i hüsnünden Zabt için memleket-ı vuslatı menşfu gibi55
Sonuç olarak eski kültür ve özellikle de Divan şiirinin yarı soyut bir yapıya
sahip olduğu söylenebilir. Bu yapı şiirin dış dünya ile olan münasebetine de yön
vermiştir. Divan şairleri dış dünyadan aldıkları unsurları, şiire olduğu gibi sokmak yerine, mevcut sistemin süzgecinden geçirmiş ve onlara yepyeni bir görünüm vermişlerdir. Dolayısıyla dış dünyada var olan gerçekler bu sistem·
içinde yüzeyde aranmamalıdır. Aksine aranan ister şairle ilgili, isterse sosyal hayatla ilgili bir gerçek olsun; mutlaka 'derin yapı'da aranmalıdır. Çünkü D~van edebiyatı toplumu ve hayatın gerçeklerini bir "ayna gibi birebir" yansıtmaz. Bu dernek değildir ki Divan şiirinin gerçek yaşamla hiçbir ilgisi yoktur. Divan ,
edebiyatının kendine has bir sistemi olduğu için yaşamla ilgili gerçeklere
ulaşmak ancak sistemin iyi bilinmesiyle mümkün olacaktır. Çünkü herhangi bir
edebiyatın hayattan tamamen koplık olması düşünülemez. Divan şiiri iyi bir tetkikle derinlemesine irdelendiğinde, alt yapıda gerçek yaşamla ilgili ipuçlarına ulaşmak mümkün olacaktır. Bu problem biraz d~a şiire yaklaşma biçimiyle ilgilidir.
Biz bu gerçekten yola çıkarak Divan şairlerinin şiirlerinde meslekleriyle ilgili bilgilere ne derece yer verdiklerini tespit etmeye çalıştık. Verilen örneklerden de anlaşıldığı gibi şairlerin yaşam biçimlerinin, bilgi ve kültür düzeylerinin şiire belli ölçülerde yansıtıldığ} görülmektedir. Bu açıdan bakılınca
şeyhülislamların şiirlerinde meslekleriyle ilgili terimlere daha fazla yer verdiklerine şahit olduk. Tabi ki şeyhülislam şairler de diğer şairler gibi sevgiliyi ve sevgilideki güzellik unsurlarını anlatmışlardır. Onların bu sistem içinde çok farklı şeyler anlatması veya en azından sevgiliyi çok farklı anlatmaları beklenemez. Örneklerden anlaşılacağı üzere onlar da aynı imaj ve
mazmunları kullanmış; fakat bu mazmunları kendi mesleklerine ait terimlerle süslemişlerdir. Özellikle de mesleklerinin parçası olan diru ve hııkuki terimlere çok sık yer verdikleri görülmektedir. Kısacası Divan şiiri incelenirken estetik
kaygıların yanında, sosyal yaşamla ilgili gerçeklerin de incelenmesi farklı bir
açılım getirecektir. Derin yapıda şairlerin kendi yaşamlarıyla ilgili bilgilere veya en azından ipuçlarına ulaşmak mümkün olacaktır.
*
Yrd.Doç.Dr., Fatih Üniversitesi1Bema Moran, Edebiyat Kurumları ve Eleştiri, İstanbul Cem Yay., 1994, s.15
2 Hilıni Yavuz, Yazm, Dil ve Sanat, İstaı;ıbul Boyut Yay., 1996, s.221
3 Mustafa İsen, "Divan Şairlerinin Mesleki Konumları", Ötelerden Bir Ses, Ankara
Akçağ, 1997, s.227
4 İsen, a.g.m., s.224
26
Journal of Academic Studies
Divan Şiiri Geleneğinde Meslek ve Şair Şeyhülislamların Divanlarında Dini ve Mesleki Terimler
5 Şeyhülislam şairler şiirleri ve divanları hakkında daha geniş bilgi için bakınız: Yusuf Çetindağ, Şeyhülislam Şairlerde Sevgili, (Yüksek Lisans Tezi, 1988), Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
6 Amil Çelebioğlu, Kanuni Sultan Süleyman Devri Tiirk Edebiyatı, İstanbul MEB., l 994,s.57; Nureddin Kayagil, Şeyhülislam Ebııssııııd Efendi, Açıklamalı Dua Mecmuası, İstanbul l 977,s.10.
7 Çelebioğlu, a.g.e.,s.57.
8 Aşık Çelebi, Meşa'inl'ş-Şıı'ari'i (Haz:Filiz Kılıç, Doktora Tezi, 1994), Ankara Gazi Üniversitesi SBE, s.36
9 Kılıç, a.g.e., s.260.
10 Sehl Bey, Heşt Bilıişt, (haz.Mustafa İsen), İstanbul Tercüman 1001 Temel Eser, 1980, s.95; Kınalızade Hasan Çelebi, Tez}dretii,'ş-Şıı'ara, (haz. İbrahim Kutluk), Ankara TTK,
1989,s.465
11 Kılıç, a.g.e., s.535.
12 Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam Ebııssıııld Efendi Fetvaları, İstanbul Enderun Kitabevi, s.145
13 Şeyhülislam Molla Hüsrev md. Nail Tuman, Tıılıfe-i Naili, Ankara 2001, C.II, s.248 ı4 Mustafa Demirel, İbn-i Kemal Divam, İstanbul Fakülteler Mat., 1996, 35/43-3
15 İbn-i Kemal, a.g.e., 59/85-4 ,
16 İbn-i Kemal, a.g.e., 36/45-4
17 İbn-i Kemal, a.g.e., 81/120-3
18 İbn-i Kemal, ag.e., 104/158-1
19 İbn-i Kemal, a.g.e., 109/165-3
20 Ahmet Talat Onay, Eski Tiirk Edebiyatıııda Mazmımlar, Ankara TDV, 1993, s.305
21 . • . .
Ibn-ı Kemal, a.g.e., 20/9K-3
22 İbn-i Kemal, ag.e., 64/93-3 ···
23 Fenarizade Muhyiddin, Divan, Süleymaniye Ktb., Reşid Efendi, No:772, vr. 49a/177- 5
24 Fenarizade, a.g.e., 9a/18-4
25 Fenarizade, ag.e., 38a/135-5
26 Fenarizade, ag.e., 28a/95-3
27 Fenarizade, a.g.e., 5b/3-2
28 Fenarizade, a.g.e., 43b/156-2
29 Fenarizade, ag.e., 66a/249- l
3
°
Fenarizade, a.g.e., 49b/180-231 Fenarizade, ag.e., 13b/37-2
32 Erten, a.g.e., s.13.
33 Rekin Ertem, Yalıya Efendi Divam, AnakaraAkçağ, 1995, 207/365-1
34 Yahya Efendi, a.g.e., 93/138-4 .
35 Yahya Efendi, ag.e., 83/118-1
36 Muhammed Nur Doğan, Şeyhülislam İshak Divanı, İstanbul MEB, 1997, 330/26-5
37 İshak Efendi, a.g.e., 381/93-2
38 Mehmed Sahih Divanı, İstanbul Ünv .. TY.9745, 9a/2
39 İsmail Karaçam, Kur'tın-ı Kerfm'in Fazfletleri ve Okunma Kaideleri, İstanbul Şamil Yay., 1980, s.314
40 Mehmed Sahib, a.g.e., 27a/90-2
41 Mehmed Sahib, a.g.e., 9a/2-4
42 Mehmed Şerif Divam, İstanbul Ünv., TY.9586, 63b
43 Mehmed Şerif, a.g.e., 74a
44 Yahya Tevfik Divam, Süleymaniye Ktb., Yahya Tevfik, No: 1596/296, 75a/105-3
45 Melımed Ataıılltılı Diva111, İstanbul Ünv., TY.3590, 15b/52-7
46 İbn-i Kemal, a.g.e., 95/143-1
47 İbn-i Kemal, a.g.e., 19/17K-3
48 Fenarizade, a.g.e., 18a/56-5
49 Mehmed Sahib, a.g.e., 9a/6-4
50 Ataullajı, ag.e., 14a/43-2
51 Mehmed Şerif, a.g.e., 5la
52 Yahya Efendi, a.g.e., 37125-2
53 Mehmed Sahib, a.g.~ .• 9b/5-2
54 Muhammed Nur Doğan, Şeylıiilislam Melımed Esad, İstanbul MEB, 1997, 2951198-4
55 Mekkf Divanı, İstanbul ünv., TY.9673, 30b/48-4
-Özet
Divan Şiiri Geleneğinde Meslek ve Şair Şeyhülislamlann Divanlannda Dini ve Mesleki Terimler
Osmanlı 1mparatorluğu boyunca toplam 131 şeyhülislam meşihat makamında bulunmuştur. 131 şeyhülislamdan 31 'i şiirle meşgul olmuş, 15'i ise
divan veya divançe tertip etmiştir. Şairlerin yaşam biçimlerinin, bilgi ve kültür düzeylerinin şiire belli ölçülerde yansıtıldığı görülmektedir. Bu açıdan bakılınca şeyhülislamlann da şiirlerinde meslekleriyle ilgili terimlere daha fazla yer verdikleri anlaŞılmaktadır. Tabi ki şeyhülislam şaifler de diğer şairler
28 Journal of Academic Studies
Divan Şiiri Geleneğinde Meslek ve Şair Şeyhülislamların Divanlarında Dini ve Mesleki Terimler
gibi sevgiliyi ve sevgilideki güzellik wısurlaruıı anlatmışlardır. Onlaruı bu sistem içinde çok farklı şeyler anlatması veya en azuıdaıı sevgiliyi çok farklı anlatmaları beklenemez. Onlar da ayııı imaj ve mavmınları kullanmış; fakat bu
mavnuııları kendi mesleklerine ait terimlerle süslemişlerdir. Özellikle de mesleklerinin parçası olan dinf ve hukukf terimlere çok sık rastlanmaktadır.
Ana!ıtar Kelimeler: Divan Şiiri, Sosyal Hayat, Meslekf Terim, Şeyhülislam,
Fetva.
Abstract
Professıon In The Dıvan Poetıc Tradıtıon And Tlıe Relıgıous And
Professıoııal Tennmology In Tlıe Poems Of The Poet Sheykhulıslams
During tlıe reigıı ofOttoman Empire 131 religious dignitaries and scholars served as shayklıulislaıns. Amoııg these 131 shayk/ıulislaıns, 31 of tlıem dealt
wit/ı poetry, aııd 15 oftlıem wrote divans or divançes (little divans). It is clear tlıat tlıe poets reflected their lifestyles, knowledge and culiural levels witlıin ·
their poems. From tlıis poiııt of view, it can be understood tlıat tlıe shayklııılislanıs often used t/ıeir ternıinology in tlıei~ poems. Of course,
shayklıulislams also used tlıe tlıemes of love, lover, and similar subjects as well as tize ot/zer poets. Tlıey used similar sııbjects in tlıeir poems by using ·dif.ferent
terniiııology. Especially~ tlzere are lots o/terms related witlı religious aııd judicial affairs asa part of tlıeir profession.
Key Words: Divan Poetry, Social Life, Professionai Terms, Slıeylıulislam, Fetwa