• Sonuç bulunamadı

159 Numaralı Ayntab Şer`îyye Sicili`nin transkripsiyonu ve değerlendirmesi (H.1319-1323, M.1903-1907; Sayfa 1-242)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "159 Numaralı Ayntab Şer`îyye Sicili`nin transkripsiyonu ve değerlendirmesi (H.1319-1323, M.1903-1907; Sayfa 1-242)"

Copied!
654
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI

159 NUMARALI AYNTAB ŞER‘ÎYYE SİCİLİ’NİN TRANSKRİPSİYONU VE DEĞERLENDİRMESİ

(H.1319-1323, M.1903-1907; SAYFA 1-242)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADEM ÇALIŞKAN

GAZİANTEP OCAK 2011

(2)

T.C.

GAZĠANTEP ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

TARĠH ANA BĠLĠM DALI

159 NUMARALI AYNTAB ġER‘ÎYYE SĠCĠLĠ’NĠN TRANSKRĠPSĠYONU VE DEĞERLENDĠRMESĠ

(H.1319-1323,M.1903-1907; SAYFA 1-242)

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

ADEM ÇALIġKAN

Tez DanıĢmanı: Yrd. Doç. Dr. Celâl PEKDOĞAN

GAZĠANTEP OCAK 2011

(3)

T.C.

GAZĠANTEP ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

TARĠH ANA BĠLĠM DALI

159 NUMARALI AYNTAB ġER’ĠYYE SĠCĠLĠ’NĠN TRANSKRĠPSĠYONU VE DEĞERLENDĠRĠLMESĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

ADEM ÇALIġKAN

Tez Savunma Tarihi: 25.01.2011 Sosyal Bilimler Enstitüsü onayı

Yrd. Doç. Dr. Ahmet AĞIR Sosyal Bilimler Enstitüsü

Müdürü

Bu tezin Yüksek Lisans tezi olarak gerekli Ģartları sağladığını onaylarım.

Doç. Dr. Bilgehan PAMUK Tarih ABD BaĢkanı Bu tez tarafımca okunmuĢ, kapsamı ve niteliği açısından bir Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiĢtir.

Yrd. Doç. Dr. Celâl PEKDOĞAN Tez DanıĢmanı

Bu tez tarafımızca okunmuĢ, kapsam ve niteliği açısından bir Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiĢtir.

Jüri Üyeler Ġmza

Doç.Dr. Bilgehan PAMUK ___________________

Doç.Dr. Özkan YILDIZ ___________________

Y. Doç.Dr. Celal PEKDOĞAN ____________________

(4)

159 NUMARALI AYNTAB ġER‘ÎYYE SĠCĠLĠ’NĠN TRANSKRĠPSĠYONU VE DEĞERLENDĠRMESĠ (H.1319-1323.M.1903-1907; SAYFA 1- 242)

ÇALIġKAN, Adem

Yüksek Lisans Tezi, Tarih Ana Bilim Dalı Tez DanıĢmanı: Yrd. Doç. Dr. Celâl PEKDOĞAN

Ocak 2011, … sayfa 1-242

Hicri 1319-1323 (M. 1903-1907) tarihli 159 numaralı Ayntab Ģer„îyye sicili toplam 499 sayfadan oluĢmaktadır. Bu çalıĢmada, Ģer„îyye sicilinin ilk 242 sayfasında 302 hüküm tespit edildilerek transkripsiyonu ve değerlendirilmesi yapıldı.

Bu hükümlerin içerisinde i‟lam, hüccet, veraset, vasi tayini, vekâlet, vakfiye, miras taksimi, gasp gibi hükümler yer almıĢtır. Hükümlerin değerlendirilmesi yapılarak Ayntab‟ın sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik-iktisadi açıdan var olan bilgilerine katkıda bulunmak amaçlanmıĢtır. Hükümler içinde tespit edilen kaza, nahiye, kasaba, köy ve diğer yer isimleri belirlenerek coğrafi açından da Ģehrin yerleĢimine katkı sağlanmaya çalıĢılmıĢtır.

Ayrıca 159 Numaralı Ayntab Ģer„îyye sicili içerisinde Ermeni isimleri ve mahalleleri tespit edilmiĢtir. Bunun yanı sıra Ermenilerinde sorunlarını ġer‟i Mahkemeler kanalı ile çözdükleri de görülmüĢtür.

Anahtar kelimeler: Ayntab, ġer„îyye sicili, Ġ„lâm, Kassâm, Hüccet, Vakfiye

(5)

ABSTRACT

TRANSCRIPTION AND ASSESSMENT OF THE ġER’IYYE REGISTRY (H.1319-1323.M.1903-1906; PAGES 1-242)

ÇALIġKAN, Adem

Post-graduate thesis, Department of History Advisor: Asst. Prof. Dr. Celâl PEKDOĞAN

January 2011, … pages 1-242

Hijri 1319-1323 (A.D 1903-1907) dated 159 numbered Ayntab Islamic registers consist of 499 pages totally. In this study, 302 provisions in the first 242 pages of Islamic registers have been determined, transcripted and assessed. These provisions include decision(i‟lam), script(hüccet), devolution, appointment of guardianship, proxy, endowment (vakfiye), partition of inheritance and seizure. It is aimed to make a contribution to the present knowledge of Ayntab from social, political, cultural and economical aspects. It is also aimed to make contribution to the settlement of the province from geographical aspect by determining the township, district, town, village and the other place names in the provisions.

On the other hand, in the 159 numbered Islamic registers, Armenian names and neighbourhoods have been detected. Besides, it has been founded out that Armenians also handled their matters through Islamic Courts.

Keywords: Ayntab, Islamic register, Decision(Ġ‟lam), Kassâm, Script(Hüccet), Endowment(Vakfiye)

(6)

ÖN SÖZ

Osmanlı Devletinde hukuk anlayıĢının hangi amiller üzerinde kuruluğunu ve nasıl Ģekillendiğini anlamak için mahalli kaynak olarakta aynı zamanda çok önem ihtiva eden ġer‟iyye sicilleri, hala bugün önemini koruyabilen kaynak olarak varlığını devam ettirmektedir. ġer‟iyye sicilleri (Mahkeme Kayıtları) dönemim sosyal, siyasal, iktisadi ve idari açıdan nasıl Ģekillendiği ve nasıl uygulandığı hakkında bize bölgenin yerel tarihçiliği açısından bilgiler sunarken aynı zamanda da devlet mekanizmasında hukuk iĢlerinin nasıl uygulandığı hakkında da önemli bilgiler vermektedir. Osmanlıda hukuk iĢlerinin taĢradaki uygulayıcısı olan kadılık, teĢekkül ettiği andan itibaren çok zahmetli ve yorucu iĢlerle meĢgul olan bir kurum olagelmiĢtir. Kadı Osmanlı Devleti‟nin diğer bir tabirle Osmanlı padiĢahının adaletini taĢrada temsil eden kiĢi olması hesabiyle çok hassas ve zahmetli görevlerde bulunmuĢtur. Bu yüzden ġer‟iyye sicillerini kayda geçen ve merkeze sağlıklı bir Ģekilde ulaĢmasını sağlayan kiĢi kadı olmuĢtur.

Bu yüzden 159 Numaralı Ayntab ġer„îyye Sicili‟nin (Hicri 1319-1323-M.

1903-1907) transkripsiyon ve değerlendirmesini yaparken bütün bunların nasıl teĢekkül ettiğini öğrenmiĢ olmak ve bilimsel anlamda tarihçiliğe katkıda bulunmuĢ olmak çok anlamlı geldi.

Ayrıca bir ömür minnettar kalacağım babam Enver ve annem Emine ÇALIġKAN‟a ve çalıĢmam sırasında benden yardımlarını esirgemeyen hocam ve tez danıĢmanın Yrd. Doç. Dr. Celal PEKDOĞAN‟ a ayrıca her zaman için benim akademik anlamda yetiĢmememde yardımlarını ve fikirlerini hiçbir zaman esirgemeyen sayın hocam Doç. Dr. Bilgehan PAMUK ve hocam Dr. Ġsmail ALTINÖZ „e teĢekkürü bir borç bilirim

Gaziantep Adem ÇALIġKAN

Ocak 2011

(7)

ĠÇĠNDEKĠLER

Sayfa No ÖZET………..……...Ġ ABSTARCT……….……….……ĠĠ ÖNSÖZ………..…….…..ĠĠĠ ĠÇĠNDEKĠLER………...………….ĠV TABLO LĠSTESĠ ………..VĠĠ

KISALTMALARIN LĠSTESĠ………...………...VĠĠĠ

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

1.1.GĠRĠġ……….………..1

1.2. GAZĠANTEP TARĠHÇESĠ……….…..2

1.2.1.Coğrafi Konum ………...2

1.2.2.ġehrin Adının MenĢe‟i……….…3

1.2.3.ġehrin Tarihçesi………...………4

ĠKĠNCĠ BÖLÜM 2. ġER‘ÎYYE SĠCĠLĠ ĠLE ĠLGĠLĠ LĠTERATÜR BĠLGĠLERĠ VE ġER‘ÎYYE SĠCĠLĠ TRANSKRĠPSĠYONU……….………12

2.1.GENEL OLARAK ġER‟ĠYYE SĠCĠLLERĠ VE ġER‟ĠYYE SĠCĠLLERĠNDEKĠ BELGE ÇEġĠTLERĠ………....12

2.1.1.Ġ‟lâm………..…13

2.1.2.Maruzlar……….………...14

2.1.3.Muraseler……….…..…14

2.1.4. Vakfiye ………....15

2.1.5. Vasi Tayini………...15

2.1.6. Temessükler……….…..…...16

2.1.7. Tezkireler………....……..16

2.1.8. Ferman……….…..…...17

2.1.9. Berat……….……….……....17

2.1.10.Buyruldu………...17

1.11.Hüccet (senedât-ı Ģer'iyye ) ………...…...…..18

(8)

2.2 ġER‟ĠYYE SĠCĠLLERĠNE GÖRE MAHKEMEDEKĠ

GÖREVLĠLER……….………..18

2.2.1 Kâdı………..……..19

2.2.2 Nâib………..……..20

2.2.3 Kâtip………...…..20

2.2.4 ÇavuĢ………....…..20

2.2.5 Kassam ……….……...…..21

2.2.6. Muhzır ……….…...…..21

2.2.7 MüĢavirler………..…...22

2.2.8 MübaĢirler……….…….22

2.2.9. Mukayyid……….……….22

2.2.10.ġuhudu‟l- hal ………..22

2.3.AYNTAB‟LA ĠLGĠLĠ ÇALIġILMIġ ġER‟ĠYYE SĠCĠLLERĠ LĠSTESĠ...23

2.4. 159 NUMRALI AYNTAB ġER‟ĠYYE SĠCĠLĠNĠN HÜKÜM ÖZETLERĠ VE TRANSKRĠPSYONU………..…...26-590 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. MATERYAL VE YÖNTEM……….……..….591

3.1 159 NUMARALI AYNTAB ġER‟ĠYYE SĠCĠLĠNĠN TRANSKRĠPSĠYONUNDA TAKĠP EDĠLEN YÖNTEM…………..………..….591

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 4. BULGULAR……….…...593

4.1159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicilinde Adı Geçen Dava Türleri….…..….593

4.2.159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicilinde Adı Geçen Nahiye Ve Mezra Ġsimleri………..607

4.3.159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicilinde Adı Geçen Kazalar…………..….607

4.4.159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicilinde Adı Geçen Köyler………....607

4.5.159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicilinde Adı Geçen Mahalleler…………..608

4.6.159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicilinde Adı Geçen Cami Ve Mescitler….608 4.7.159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicilinde Adı Geçen AĢiret isimleri……....609

4.8.159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicilinde Adı Geçen Ermeni Ve Musevi isimleri………..……….…………...609

4.9.159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicilinde Ermenilerin Oturdukları Mahalle Ġsimleri………..……….………...610

4.10.159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicilinde Adı Geçen Kadı ve Naib Ġsimleri………..610

4.11.159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicilinde Adı Geçen Asker Bölükleri…....611

4.12.159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicilinde Adı Geçen Han isimleri………..611

4.13.159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicilinde Adı Geçen Diğer Yer Ġsimleri……….…...611

BEġĠNCĠ BÖLÜM 5.159 NUMARALI GAZĠANTEP ġER’ĠYYE SĠCĠLĠ’NĠN DEĞERLERNDĠRĠLMESĠ ……….……...612

5.1. Ġdari Yapı………..………612

(9)

5.2. Sosyal Yapı………..………...…..613

5.2.1. Müslim Reaya………...………..613

5.2.2.Gayri Müslim Reaya………….………..……….614

5.2.3.Evlenme-BoĢanma…...………615

5.2.4.Vakıf……….616

5.2.5.Miras……...………...617

5.3. Ticari ve Ekonomik Hayat………...…..………...620

5.4. Zanaat Dalları Ve Meslek………...……..621

6. SONUÇ………....…623

KAYNAKÇA……….………...625

EKLER………..…..628

TRANSKRĠPSĠYONU YAPILAN AYNTAB ġER’ĠYYE SĠCĠLĠNDEN ÖRNEKLER………...629

SÖZLÜK……….………..…..632

ÖZGEÇMĠġ………643

(10)

TABLO LĠSTESĠ

Safya

Tablo 4.1. Dava Türleri………...…593

Tablo 4.2. Nahiye Ve Mezra Ġsimleri………..….….607

Tablo 4.3. Kazalar………...607

Tablo 4.4. Köyler………...…607

Tablo 4.5. Mahalleler………...608

Tablo 4.6. Cami Ve Mescitler………...608

Tablo 4.7. AĢiret isimleri……….…………..609

Tablo 4.8. Ermeni Ve Musevi isimleri………...609

Tablo 4.9. Ermenilerin Oturdukları Mahalle Ġsimleri………...610

Tablo 4.10. Kadı ve Naib Ġsimleri……….….610

Tablo 4.11. Asker Bölükleri………..….611

Tablo 4.12. Han Ve ÇarĢı isimleri……….….…611

Tablo 4.13. Diğer Yer Ġsimleri……….………..…611

(11)

KISALTMALAR LiSTESi

Adı geçen eser a.g.e.

Adı geçen makale a.g.m.

Adı geçen tez a.g.t

Cilt c

Çeviren Çev.

Bkz. Bakınız.

D.Ġ.A Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi.

Ġ.A Ġslam Ansiklopesi

Hicri H.

Miladi M.

Milli Egitim Bakanlıgı M.E. B.

m metre

Sayfa/sayfalar s./ss.

Türk Tarih Kurumu T.T.K.

Kilometre km

v.b ve benzeri

(12)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM GĠRĠġ

1.1.GĠRĠġ

Bir yerleĢim birimi olan Ayntab ilk çağlardan itibaren tarihi bir kent olarak varlığını devam ettirmiĢtir. Güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunan kent önemli geçiĢ noktalarında bulunması, Mezopotamya ve Orta Doğuya yakınlığı, Ġpek ve Baharat yolarınında bu kentten geçmesi, kentin tarih boyunca ekonomik olarak Ģehri kalkındırırken bunun yanında kent‟e sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanda da katkıda bulunmuĢtur. Bu özelliklerini muhafaza eden Ayntab, Dulkadır Beyliği ve Selçuklular Döneminde de önemli çekiĢmeler içinde kalmıĢtır.

Yavuz Sultan Selim‟in Memluk Devletine (1516-Mercidabık SavaĢı) son vermesinden sonra Osmanlı hâkimiyetine resmen geçen Ayntab, ticari ve sosyal canlılığını korumayı baĢarmıĢtır. Osmanlı hâkimiyetindeki Ģehir idari ve siyasi olarak teĢekküllenme içine girmiĢ. Ġdari olarak her kentte olduğu gibi Ayntab‟a da Osmanlı kadı ve naib tayini gerçekleĢtirmiĢtir. Kadı Osmanlı adaletini ya da padiĢahın adaletini kentte temsil eden görevliydi ve bunlar ġer‟iyye sicilleri ya da Kadı Sicilleri de denilen sicillere kayıt edilerek verilen kararı kayda geçmiĢtir. Ayntap Sicilleri toplam 174 olup, bu siciller Ankarada Milli Kütüphane‟de bulunmaktadır.

Tez konusu olan, 1319-1323 (M.1903-1907) tarihli 159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicili‟nin transkripsiyon ve değerlendirmesini yaparak o dönem Ayntab‟ın sosyal hayatı ile ilgili bilgilere ulaĢıldı. Osmanlı adalet sisteminin nasıl iĢlediğini hangi temeller üzerine kurulu olduğunu gösteren ġer‟iyye sicilleri bunun yanında kentin siyasal, iktisadi ve kültürel anlamda da bize önemli bilgiler sunmuĢtur. 159 Numaralı Ayntab ġer‟iyye Sicili toplam 499 safa olup, sicilin ilk 242 sayfasını çalıĢıldı. Sicilde i‟lâm, hüccet, vekâlet, vasi tayini, kadı ve müderris atamaları vb.

gibi hükümlerle karĢılaĢıldı. Bu hükümlerden farklı olarak sadece bir hükümde cinayet ve cinnet geçirme olayı tespit edildi.

(13)

1.2. GAZĠANTEP TARĠHÇESĠ 1.2.1. Coğrafi Konum

Gaziantep; ġuan 36o 281 ve 38o 011 doğu boylamlarıyla 36o 381 ve 37o 321 kuzey enlemleri arasındadır. 6 216 km2 yüzölçümü il merkezinin deniz seviyesinden yüksekliği 850 metre olmasına karĢın yer yer yükseklik 250 ile 1.250 metre arasında değiĢir. Yüzey alanının % 52‟sini dağlar, %27‟sini ovalar kaplamaktadır. Kentin doğu kesimindeki topraklar 500-700 m. yükseklikteki platolar halindedir. Güneye ve doğuya doğru yüksekliği giderek azalan ovalar, birçok akarsu vadileriyle yarılarak az çok tepelik görünümü alır1.

Coğrafi konum itibariye yüzyıllardan beri önemini koruyan Gaziantep, Akdeniz Bölgesi ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi‟nin birleĢtiği noktada yer almaktadır. Güneyde Suriye ile komĢu olan Gaziantep‟in büyük bir bölümü Güneydoğu Anadolu Bölgesi‟nin batı kesimindedir. Gaziantep; doğuda ġanlıurfa‟nın Birecik ve Halfeti, kuzey doğuda Adıyaman‟ın Besni, Kuzeyde KahramanmaraĢ‟ın Pazarcık, batıda Adana‟nın Osmaniye ve Hatay‟ın Hassa ilçeleri güneyde ise Kilis il sınırı ile çevrilidir2.

Kentte genellikle dalgalı ve engebeli araziler yaygındır. Güneyde Hatay ve Osmaniye il sınırını oluĢturan Amanos (Nur) dağları yer almaktadır. Burada tepeler 1.527 m‟ye kadar yükselmektedir. Ġlin diğer dağlık kısmı ise bir yandan Nur dağlarına paralel, Ġslâhiye ilçesi ile Kilis ili arasında, güneyde Suriye‟den baĢlayıp kuzeyde KahramanmaraĢ sınırına ulaĢmakta, il topraklarını Akdeniz‟den ayıran Amanos dağları, Ġslâhiye ilçesinin doğusunda yükselen Sof dağı 1.496 m‟lik doruğuyla kentin en yüksek noktasıdır. Kentin yaklaĢık dörtte birini baĢlıca ovalar;

Ġslâhiye, Barak, TilbaĢar (Oğuzeli) Araban ve Yavuzeli‟dir. Kentteki en önemli akarsu Fırat ırmağıdır3.

Gaziantep yarı karasal bir iklim yapısına sahip olduğundan yazları oldukça kurak geçmektedir. Haziran aynın son haftası baĢlayıp Temmuz ve Ağustos ayları oldukça kurak geçer ve Eylül ayının son haftasına kadar devam eder4.

1 Bilgehan Pamuk.(2009). Bir Şehrin Direnişi Antep Savunması, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Ġstanbul, s.25.

2 Pamuk, a.g.e, s.25

3 Türkiye Ġstatistik Kurumu.(2009).Bölgesel Göstergeler TRC1 2008 Gaziantep, Adıyaman, Kilis Türkiye Ġstatistik Kurumu Matbaası, Ankara, s.IX.

4 Türkiye Ġstatistik Kurumu, a.g.e, s.IX

(14)

1.2.2. ġehrin Adının MenĢe’i

Bölgenin bilinen en eski adı “Dülük” olarak geçmekte olup, Ayntab adına ilk döneme ait belli baĢlı kaynaklarda rastlanmamaktadır. Ayntab isminin eski Arap coğrafyacıları tarafından zikredilmemiĢ olmasından dolayı, ilk sıralarda buranın önemli bir Ģehir olmadığı ve asıl ehemmiyetinin Dülük‟e ait olduğu söylenmektedir.

Antik dönemde “Dolichenus” olarak geçen Dülük Ģehri, Antik Kommegena bölgesi sınırları içerisinde yer almakta olup, Ayntab‟ın 12 km kuzeyinde, KahramanmaraĢ yolu üzerinde bulunmaktadır. Bu Ģehir Asurlular tarafından Babigu, Bilabhi, Doluk;

Yunanlılar ve Romalılar tarafından, Dolichenus adıyla anılırken, Bizanslılar ise, Tolonbh Ģeklinde zikretmiĢlerdir. Diğer taratan eski kaynaklarda geçen (Diba, Diva )‟nın aynı Ģehir olabileceği vurgulanarak, Antiochia ad Taurum Ģehrinin de yine burada bulunabileceği tahmin edilmektedir. Doliche Ģehrinin adı ortaçağ kaynaklarında Teluk, Tulupa Ģeklinde geçerken Arap kaynaklarında da Dülük olarak geçmektedir5.

Dülük eski bir yerleĢim merkezi olduğundan, ortaçağlardan itibaren Fırat Nehri yolu ile Mezopotamya‟dan gelen kervanların uğrak yeri konumunda olan mühim bir kavĢak noktasında bulunduğundan önemli bir Ģehir konumundaydı. Bu kavĢak noktası aynı zamanda Urfa, MaraĢ ve Halep yollarının kesiĢtiği noktada yer almaktaydı. Bu dönemde Ayntab adıyla anılan bir Ģehrin bulunmadığını kaynaklar zikretmektedir. Ancak, 1317 tarihli Halep Vilayeti Salnâmesine dayanılarak verilen bilgiye göre; vaktiyle bu havalinin merkezi olan Dülük kasabasının harap olması sebebiyle H.800/ M.1397-1398 tarihine doğru terk edilerek, merkezin Ayntab‟a naklolunduğu ġer‟iyye sicillerine atfen yazılmakta ise de, aslında Dülük isminin H.351/M.962 yılında Hemedâni hükümdarlarından Seyfü‟d- Devle yönetimi altındaki Dülük Ģehrinin önemini kaybederek, Ayntab Ģehrinin ehemmiyet kazandığı anlaĢılmaktadır6.

ġehrin ismi muhtelif kaynaklarda zikredilmektedir. Yakût‟a göre; Ayntab‟a

“Dülük” denilirken, Ayntab adına ilk defa rastlanılan haçlı seferlerine aid kroniklerde ise, “Hamtam” kelimesi kullanılmıĢtır. Ayntab ismi “Hantab”, “Entab”, “Hamtab”,

“Ayıntâb” olmak üzere değiĢik isimlere anılmakla birlikte, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de kullanıldığı bilinmektedir7.

5 Ġsmail Altınöz.(1999).Dulkadır Eyaletinin Kuruluşunda Antep Şehri (XVI. Yüzyıl) ,Cumhuriyetin 75.

Yılına Armağan GAZĠANTEP,Gaziantep Üniversitesi Vakfı Kültür Yayınları Gaziantep, ss. 95-96

6 Altınöz, a.g.m, s.96

7 Altınöz, a.g.m, s.97

(15)

Rivayetlere göre; Ayıntab Ģehri ismini, burada hüküm süren Ayni adındaki bir kraldan almıĢtır. Kelimenin aslı “Hantab”tır. “Han” hükümdar, “Tab” ise eti dilinde arazi demektir. Buna göre “Hantab”ın manası “Han arazisi” demektir. ġehrin eski adı

“Entab”tır. “Tab” Geldanî lisanında “güzel ” demektir. Buna göre Entab “En güzel”

demektir. ġehre suyunun iyiliğinden dolayı “Aynî Tab” adı verilmiĢtir. “Ayin” pınar, kaynak “Tab” iyi, güzel demektir. Buna göre ”Aynitab” veya “Ayıntab” güzel kaynak, iyi pınar manasını ifade etmektedir. Ayıntab adı suyunun bolluğundan kinayedir. Burada “Tab” sözü Farsçadır. Tâkat, kûdret manasındadır. Ayrıca

“Alleben” için kullanılan “Aynü‟l-leben” kelimesinin de parlak pınar manasına geldiği savunulmaktadır8. Ayntab‟ta güneĢ baĢka taraflardan daha parlaktır. Bunun sebebi Ģudur; Ģehrin evlerinin hemen hemen tamamı beyaz taĢlarla yapıldığından, güneĢ ıĢığı akis yapmaktadır. Bu yüzden Ģehre “Ayni Tab” denilmiĢtir. Ayni: tıpkı, Tab: sıcaklık ve ziya verici ( Farsça ) demektir. Buna göre Ayintab “ziya ve sıcaklık verici, güneĢ gibi parlayan Ģehir” demektir. Yaygın olan kanata göre, Ģehrin isminin menĢe‟i Arapçadır. Suyunun tatlılığından, pınarlarının bolluğundan dolayı “Ayntab”

denilmiĢtir. Osmanlıca kaynaklarda da hep bu isimle yâdedilmiĢtir9.

1.2.3. ġehrin Tarihçesi

Anadolu‟nun en eski Ģehirlerinden biri olan Ayntâb, tarih boyunca birçok devletin hâkimiyeti altında yaĢamıĢtır. Ġlk çağlardan itibaren tarihi kaynaklarda bugünkü Gaziantep‟in 12 km kuzeyinde Dülük antik kentinin mevcut olduğu görülmektedir. Ancak Ayntab‟ın bulunduğu yerde bir yerleĢim birimi bulunmamaktaydı. Tarihi kaynaklar bu yerleĢim yerinin ismini vermemektedir10.

Ayntab ve çevresi Ġlk çağda Hitit, Asur, Pers, Ġskender, Selefkoslar, Kommagene, Roma; Ortaçağda Bizans, Sasanî, Müslüman Araplar, Hemadanîler, Selçuklular, Haçlılar, Eyyubîler, Moğollar, Memlûkler ve Dulkadıroğulları gibi beylik, devlet ve imparatorlukların hâkimiyet sahası içinde kalmıĢtır11.

XI. yüzyılın sonlarına doğru Büyük Selçuklu Devleti zamanında Ayntab ve havalisinde Türk-Ġslam hâkimiyeti kurulmaya baĢlandı. Selçukluların Anadolu‟ya yönelik harekâtı sırasında uç komutanlarından AfĢin Bey, Fırat‟ı geçerek Ayntab‟ın

8 Altınöz, a.g.m, s.99.

9 Burhan Bozgeyik. (2000). Her Yönüyle Gaziantep, Tarih/Kültür/ Folklor, Gaziantep ġehit Kamil Belediyesi Kültür Müdürlüğü Yayınları No: 4, Gaziantep, ss. 33-34

10 Ġlyas Gökhan.(2000). Gaziantep Ve Yöresinin Osmanlı Hâkimiyetine Geçmesi, Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu (22 Ekim 1999), Gaziantep Valiliği Ġl Özel Ġdare Müdürlüğü, Gaziantep s.59,

11 Gökhan, a.g.m. s. 59.

(16)

kuzeybatısındaki Karadağ‟da geniĢ fetih harekâtında bulundu. 1607 senesinde AfĢin, Ayntab ve Rabân‟ı aldığı gibi fetih harekâtları için Dülük‟ü askeri üs haline getirdi12. AfĢin Bey daha sonra Antakya dukalığı arazisine girerek pek çok ganimet ve esir toplayarak Suriye hâkimiyetini de elde etmiĢ oldu13.

1071 yılında Malazgirt zaferi ile Selçuklu Sultanı komutanlarına Anadolu‟nun fethi emrini verdi. Bu bağlamda Anadolu Selçuklu Devletinin hükümdarı olan Süleyman ġah‟ın komutanlarından GümüĢ Tekin, Ayntab ve çevresinde tekrar Selçuklu hâkimiyetini tesis ettiyse de Bizans‟ın etkili olduğu görüldü. Bizans ile Selçuklu mücadelesinin yoğun Ģekilde yaĢandığı Ayntab havalisi, 1085‟den sonra Süleyman ġah tarafından tekrar ele geçirildi14. Fakat 1096 Haçlı Seferleri sırasında Kudüs‟e ilerleyen Haçlılar Suriye‟ye geldiklerinde Ayntab, Selçuklu elinde idi. Bölgeye Haçlıların hâkim olmasıyla birlikte Ayntab, 1098‟de Boudoin de Boulogne‟nin idaresindeki Edessa (Urfa) Latin Kontluğuna daha sonra da Josselin de Courtenai yönetiminde ki MaraĢ senyörlüğüne tabi oldu15.

Haçlı seferleri Ģiddetini kaybedince, I.Mesud‟un damadı olan Atabeg Nûreddin Mahmud Zengî 1149 yılında düzenlediği bir seferle Ayntab, TelbâĢir ve Azâz‟ı geri aldıysa da kuvvetleri mağlup oldu. Bunun üzerine Sultan Mesud, oğlu Kılıçarslan‟la beraber kuzey Suriye‟ye sefer yaptı ve MaraĢ'ı kuĢatarak aldı. Franklar savaĢa cesaret edemeyince, bundan sonra Sultan Mesud Kılıçarslan‟la beraber 1150 yılında Haçlıların iĢgalinde bulunan Göksun, Behisni, Göynük, Ra‟bân ve Ayntâb Ģehir ve kalelerini zaptetti16. Bu sırada Fatımî Devleti kısa süre Ayntâb‟a egemen olsa da bölge, Haçlıların kontrolündeydi17.

1155 yılında Sultan I.Mesud‟un ölümü ile Haleb Atabeyi Nureddin Mahmud Zengî, Ayntab ve Rabâ‟ı idaresi altına aldı. Babasının yerine geçen Sultan II.

Kılıçarslan, eniĢtesi Nureddin‟den aldığı Ģehirleri iade etmesini istediyse de Nureddin teklifi kabul etmediği gibi akınlarını sürdürdü. Bunun üzerine Kılıçaslan, 1157 yılında ordusuyla gelerek Ayntab‟ı kuĢattı ve ele geçirdi. Nureddin Mahmud Zengî ise Haleb‟e çekildi. Kılıçaslan ile Nureddin Mahmud Zengî arasındaki mücadele ilerleyen süreçte de devam etti. 1160‟lı yıllarda Kılıçaslan‟ın DaniĢmendli Yağı-Siyan ve Ġmparator Menuel ile uğraĢmakta olduğu sırada Nureddin Mahmud,

12 Pamuk, a.g.e. s.42

13 Hüseyin Özdeğer.(1996). “Gaziantep” Diyanet İslam Ans.c. XXIII, Ġstanbul, s. 466

14 Pamuk, a.g.e. s.43

15 Pamuk, a.ge. s.44

16 Özdeğer, a.g.e. s. 466

17 Pamuk, a.g.e. s.44

(17)

Ayntab ve havalisine taarruzda bulundu. Nureddin Mahmud, 1172‟de Ayntab ve havalisini iĢgal ettiyse de bir yıl sonra ele geçirdiği yerleri Sultan Kılıçaslan‟a iade etti18.

XII. yüzyılın sonlarına doğru Ayntab ve havalisi, Eyyübî Devletinin idaresine geçti. 1183 yılında Salâhaddin Eyyübî zamanında bayındırlık faaliyetlerinin yoğun Ģekilde devam ettiği Ayntab‟ı geri almak için Selçukluların birtakım teĢebbüsleri oldu. Selçuklu Sultanı Ġzzeddin I.Keykavus, Eyyübî Devletinin himayesi altındaki Haleb Atabeyliği topraklarını almak istedi. Gayesi doğrultusunda harekete geçen Selçuklu birliklerine Eyyübî‟lerin Samsât emiri Melikü‟l-Efdal‟de katıldı.

Ancak Melikü‟l-Efdal‟ın ihaneti üzerine Selçuklu kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalınca Ayntab, yine Haleb Atabeyliği‟nin idaresi altında kaldı. Eyyübî‟ler zamanında Ayntab‟taki imar faaliyetleri dikkat çekmekteydi. Melik Salih Ahmed‟in Ayntab valiliği döneminde kentin çevresini çiçek ve meyve bahçeleri kuĢattığı gibi halk için evler yaptırarak Ģehir adeta Küçük ġam‟a dönüĢtürüldü19.

Anadolu‟yu sarsan Moğol istilası önce bu bölgede etkili oldu. 1259‟da Hülâgû Suriye seferine çıkıp Haleb‟i alınca Baycu Noyan‟ın 1258‟de baĢlattığı harekât tamamladı ve Ayntab bölgesi Moğollar‟ın eline geçti. Ancak az sonra Memlûk Sultanı Kutuz Moğollarla mücadeleye giriĢerek 1260 yılında Aynicâlût‟ta onları yendi. Böylece Ayntab ve bölgesi Memlûk nüfuzu altına girdi. Moğolları tamamıyla Kuzey Suriye‟den uzaklaĢtırmak isteyen I.Baybars 1277‟de Ayntab‟tan geçerek Elbistan ovasında Muînüddin Süleyman Pervâne idaresindeki Selçuklu- Moğol ordusunu mağlup ederek Kuzey Suriye‟yi Moğol baskısından kurtardı20

Bundan sonra Ayntab ve bölgesi Memluk Sultanlığı ile MaraĢ ve Elbistan‟a hâkim Dulkadıroğulları arasında ihtilaf konusu oldu. Dulkadır Beyliği‟nin kurucusu olan Zenüddîn Karaca Bey Dulkadır ulusunu bir beylik haline getirmiĢ, aynı zamanda Bozoklar‟ın ve Haleb Türkmenlerinin de reisi olmuĢtu. Ayntab ve çevresi ise daha fazla Dulkadırlı Türkmenleri ile meskûndu. Bu yüzyılda Memluk-Dulkadır çatıĢmaları bölgede etkili oldu. Mücadeleler sırasında Atabeg Berkuk 1381 yılında büyük bir orduyu Dulkadırlılar üzerine sevk etti. Ayntab ve Haleb bölgesi Memluk denetimine geçti. Dulkadır ile Memluklar arasında Kuzey Suriye arasındaki hâkimiyet mücadelesi devam ederken Timur da ordusu ile G. Doğu Anadolu‟ya

18 Pamuk, a.g.e. s.45

19 Leslie Peirce.(2005). Ahlak Oyunları-1540-1541 Osmanlı’da Ayntab Mahkemesi ve Toplumsal Cinsiyet, (Çev. Ülkün Tansel), Tarih Vakfı Yurt Yayınları 148,Ġstanbul, s. 57

20 Özdeğer, a.g.m. s.467

(18)

gelerek Mardin‟i kuĢattı ve Diyarbekir‟i zaptetti. 1400‟de önce Behisni‟yi ele geçirip Ayntab‟a yöneldi ve Ģehri muhasara altına aldı21. Timur, halkın bir kısmını bağıĢladı ise de çoğunu kılıçtan geçirdiği gibi Ģehirdeki pek çok binayı da tahrip etti22.

Timur istilasının ardından Ayntab tekrar Memluk idaresine geçti. Fakat Ģehir 1418 yılında Akkoyunlu beyi Karayülük Osman Bey, Karakoyunlu topraklarına girerek Mardin‟i kuĢatıp civarını yağmalamıĢ, Kara Yusuf‟un üzerine gelmesiyle de kaçarak Memluklu topraklarına sığınmıĢ, bunun üzerine Karakoyunlu kuvvetlerinden Kara Yusuf‟un oğlu Pîr Budak‟ın idaresindeki bir kısım askerler Ayntab üzerine yürümüĢlerdi. Bunun üzerine Memluk baskısından çekinen Karakoyunlu kuvvetleri geri çekilirken Ayntab çarĢı ve pazarlarını yaktığı gibi Ģehri de askerlerine yağma ettirdi, ayrıca Ayntab halkından 100.000 dirhemle 40 at aldı. Bu tarihten sonra yeniden baĢlayan Dulkadırlı – Memluk mücadelesi Osmanlıların da devreye girmesiyle farklı bir safhaya büründü ve Ayntab‟ı da etkiledi. 1467‟de doğrudan Memluklarla savaĢa giriĢerek önce ġam Nâibi Berdi Bey kumandasındaki orduyu Turnadağı eteklerinde yenen Dulkadirli Beyi ġehsüvar Bey, Memluk Sultanı Kayıtbay‟ın Emîr Canıbek Kulaksız idaresindeki ordusunu da Ayntab yakınlarında bozguna uğrattı (30 Mayıs 1468) ve Ayntab dâhil Haleb‟e kadar olan yerleri kontrolü altına aldı. Ancak az sonra Emîr YeĢbek kumandasındaki bir Memluk ordusuna Ayntab yakınlarındaki savaĢta yenildi. Bunun üzerine Ayntab yeniden Memluk Sultanlığı idaresine girdi. Alâüddevle‟nin beyliği sırasında ise Ayntab Dulkadiroğulları‟nın hâkimiyetinde bulunuyordu. Dulkadıroğulları‟nın çok önem verdiği bu Ģehir, daha önce olduğu gibi Alâüddevle Bey tarafından imar edildi.

Alâüddevle burada kendi adıyla anılan bir cami ile bir maslak (büyük su hazinesi) yaptırdı, bunların masrafları için vakıflar kurdu. Dulkadır Beyliği, Osmanlı himayesi altında ġehsüvaroğlu Ali Bey‟in idaresine verilirken Memluklar bu fırsattan faydalanarak Ayntab Ģehrini tekrar iĢgal ettiler. Yavuz Sultan Selim‟in Ġran seferi sırasında ve sonrasında Memluk Sultan‟ı Kansu‟nun ġah Ġsmail‟i desteklemesi, Memluk tebaası Sünnî halkın memnuniyetsizliğine neden oldu. Yavuz Sultan Selim bu hususta geniĢ bir propagandaya baĢlayarak Sünnileri Osmanlı tarafına davet etti.

ġam ve Haleb Nâibleri yanında Ayntab Nâibi de bu davete olumlu yanıt verdi.

Nitekim Osmanlı Ordusu Memluk topraklarına doğru ilerleyerek Behisni üzerinden gelip Ayntab yakınlarında ki Merzüban suyu kenarında ordugâh kurduğu sırada

21 Özdeğer, a.g.m. s. 467

22 Pamuk, a.g.e. s.47

(19)

Memlukların Ayntab Nâibi Yunus Bey Osmanlı hizmetine girdi. Yavuz Sultan Selim 20 Ağustos 1516‟da Antep‟e gelerek üç gün konakladı. Bu surette Ayntab ġehri Osmanlı Devletine katılmıĢ oldu23.

Osmanlı idari yapılanması içerisinde Ayntab Sancağı; Suriye, Mısır, Filistin ve Hicaz‟ı içine alan “Vilayet-i Arab” eyaletinin sınırları içerisinde yer aldı. Kanuni döneminde Arab vilayetlerinin yapısında değiĢiklikler yapıldığından Ayntab, Haleb vilayetine bağlandı. Ancak daha sonra 1531 yılında teĢekkül edilen Dulkadir Eyaletine bağlı bir sancak haline getirildi. Ayntab‟ın idari statüsü, XVI. yüzyıl sonlarına kadar devam etti. 1598 yılında Ayntab sancağı, Haleb Beylerbeyliğine bağlandı. Haleb Beylerbeyi Hacı Ġbrahim PaĢa, Haleb Defterdarı ve Ayntab kadısının müracaatları üzerine, Ayntab sancağı, MaraĢ Beylerbeyliği‟nin Ayntab sancağından

“mâl-ı mîrîyi” tahsilde zorluk çekmesi ve halka eziyet etmesi üzerine idari yapıda zorunlu bir değiĢiklik yapıldı. Ancak bu durum geçici surette yapılan bir düzenlemeydi. Nitekim daha sonra Ayntab, MaraĢ Eyaleti sınırları içerisinde de yeraldı24.

XVI. yüzyılda Ayntab güçlü ve görkemli değilsede bölge ölçeğinde kozmopolitik bir merkezdi. Osmanlı barıĢı kapsamnındaki Ayntab, Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye arasındaki bölgeyi meydana getiren iktisadi, kültürel, yönetimsel ve hatta suç da olabilen çeĢitli ağların içinde önemli bir bağlantı olarak iĢlev görüyordu. Ayntab alım-satım merkezi olmuĢ, bununla birlikte oldukça büyük bir göçebe ve aĢiret nüfusunu geçindirmekte deneyimliydi. Hem bir kale ile güçlendirilmiĢ, hemde istihkamlarala sağlamlaĢtırılmıĢ daha küçük yerleĢimlerin arasında merkezi bir yer olmuĢtur. Dahası Ayntab, din ve hukuk öğrenimi alanında ünlü olmuĢ ya da yakın yüzyıllarda ünlenmiĢtir25.

Yine bu yüzyılda sancak sınırları içinde 1543 sayımına göre, büyük olasılıkla 9.000 ila 10.000 arasında değiĢen nufusuyla oldukça büyükbir sancak olmuĢtur. XVI. yüzyılın ortalarında nüfusu büyük olasılıkla 13.000 ile 20.000 arasında olan Bursa, Ankara ve Kayseri gibi kuruluĢu eskiye dayanan sancaklardan hemen sonra gelmiĢtir26. 1536 ve 1574 yıllarına ait tahrir defterleri Ayntab‟ta

23 Özdeğer, a.g.m. s.467

24 Özdeğer, a.g.m. s.467-468

25 Peirce, a.g.e. s.5-6

26 Peirce, a.g.e, s.68

(20)

vergilendirilebilir hane sayısının 1.865‟ten 2.998‟e yükseldiğini göstermiĢtir27. Ayntab‟ın bu yüzyılda ki demografik yapısına baktığımızda, Müslüman olmayan nufus oldukça az görünmektedeydi. Genellikle hristiyan Ermeniler bunlunmakta idi.

Ayrıca Ayntab‟ta Yahudi nufusu da yok denecek kadar azdı. Bununla birlikte, büyük olasılıkla Halep‟te oturmakta olan Yahudi sarrafların Ayntab‟ın iktisadi ve yönetsel yaĢamında önemli rolde oynamıĢlarıdır28. Ve 1543 sayımına göre Ayntab‟ın dokuz mahallesinden bir Ermeni mahallesiydi ve tapu sayımlarında mahalle-i Ermeniyan olarak belirtilmiĢ ama mahkeme tutanaklarında Heyik olarak geçmiĢ ve XX. yüzyıla kadar bu adla kullanılmıĢtır29.

XVII. yüzyıldan itibaren Osmanlı idaresi sırasında Ayntab‟ta önemli bir olay meydana gelmedi. Yalnız Anadolu Ģehirleri gibi burası da XVII. yüzyıldan itibaren Celali Ġsyanlarına uğradı; yöredeki bazı nüfuzlu Ģahsiyetler ve mütegallibenin etkisi altına girdi30. Celali isyanları diğer bölgelerde olduğu gibi Ayntab‟ta da etkili oldu. 1599‟da Halep ile MaraĢ arasında kalan bölgenin tümü Ayntab yakınlarında imparatorluk güçleriyle çatıĢan asi Kara Yazıcı‟nın neden olduğu askeri galeyana maruz kalmıĢtır. 1609 yılında yazılmıĢ bir ermeni kroniğine göre, Kara Yazıcı‟nın ardından bu kezde Köse Sefer PaĢa yedi yıl boyunca binlerce insanı emri altında toplayarak Ayntab yöresini bir birine katmıĢtır. 1606 yılına gelindiğinde Ayntab Canbulaoğlu Ali Ġsyanı ile çalkalanmıĢ, ardından 1624-1639 Ġran savaĢlarından nasibini alan Ayntab daha sonra 1626 Ayntab-Halep Civarını etkileyen büyük bir depremi yaĢamıĢtır31. Bu isyanlardan sonra Ayntab, XVII yüzyılın II. yarısından sonra toparlanmıĢtır. Evliya Çelebi ilkkez 1648‟de daha sonra da 1671-1672 „de Ayntab‟ı ziyaret ettiğinde, Ayntab‟ın büyüdüğünü, artık daha fazla han, daha fazla camii ve daha fazla dükkân bulunduğunu kaydetmiĢtir. Bu dönemde ayntab‟ın Celali Ġsyanları sırasında nufusunun düĢüp daha sonra artıĢa geçtiği ve 1680‟lerden sonra 14.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. 1697 yılına gelindiğinde Ayntab‟ta 45 mahalle varken, 1735 „te 52 yükselmiĢ, 1817 „de iki mahalle daha eklenmiĢtir32.

27Hülya Canbakal.(2009).17.Yüzyılda Ayntâb-Osmanlı Kentinde Toplum Ve Siyaset, (Çev.Zeynep YELÇE ), ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul,s.43

28 Peirce, a.g.e. s.78

29 Peirce, a.g.e. s.79

30Pamuk, a.g.e. ss.51-52

31 Canbakal, a.g.e. s.44

32 Canbakal, a.g.e. ss.47-48

(21)

XVIII. yüzyılda Osmanlı Devletini sarsan ekonomik sıkıntılar Ayntab‟ta da etkili oldu. Bu durum yerel seçkinler tarafından kurulan hayri vakıflarında yansıttığı üzere, yapı faliyetlerinde büyük bir artıĢa Ģahit oldu. Gerçektende de Ayntab‟ta en önemli vakıf binalarından bazıları bu dönemde yapıldı. Hüseyin PaĢa Külliyesi (1718-1720),AyĢe Bacı (1722), Karagöz (1724-1755?) ve Karatarla (1775) Camileri, Ahmet Çelebi Külliyesi (1713-1727?) ve Nuri Mehmet PaĢa Camii (1785) bunlara örnek gösterilebilir. Ve Ayntab‟ın nüfusu bu yüzyıl için 14.000 olduğu tahmin edilmektedir33.

XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti çok sancılı ve buhranlı dönemler yaĢamamıĢtır. Kırım savaĢı, Ġngiltere ile 1838 „de Balta Limanı antlaĢması, Macar isyanı, sonra Rusyanın Hasta Adam ifadesi özllikle Ġngiltere, Fransa‟nın dikkatini çekmiĢ, Trablusgarb ve hemen ardından Balkan SavaĢlarını yaĢamıĢtır. Budurum Ayntab‟da bir takım sorunları beraberinde getirmiĢtir34. XIX. yüzlın II. yarısında 1832-1840 yılları arasında Mısırlı Ġbrahim PaĢa ordularıyla savaĢılmıĢ daha sonra 1853 kırım savaĢında Ayntab‟tan Osmanlı ordusuna asker alımı sürmüĢtür35.

1847 yılında Ayntab sancağı Halep‟e bağlı üç sancaktan birisiydi. Yine 1862‟de Ayntab yine Halep‟e bağlı bir sancak merkezi olarak görünmekteydi36. Ancak; 1864‟te Ayntab Halep merkez sancağına bağlı bir kaza merkezi halinde teĢkilatlandırılmıĢ bu durum 1918‟e kadar sürmüĢ ve 1918 „de müstakil sancak olmuĢtur37. O dönemde Ayntab‟ta 5001 hane bulunmakta, bunun 3907‟si Müslim, 1094 „ü ise gayrimüslim idi. Gayrimüslim hanelerin 67‟si Yahudi kalanı ise Hristiyandı38. Ayntab‟ın nufusu XIX. ve XX. yüzyılda farklılık gösterdi. Ayntab‟ın toplam nufusu 57.976 idi. Bunun 47.599‟u Türk-Ġslam, 9.833 Ermeni-Hristiyan, 544‟ü Musevi idi. 1906‟ya gelindiğinde toplam nufusunun 89.994 olduğu bunun 69.920‟sinin Türk-Ġslam, 19.378‟nin Ermeni-Hristiyan 696‟sının ise Musevi olduğu görülüyordu. Bu rakamlar incelendiğinde 1871 „den 1906‟ya kadar geçen 35 yıl Türk nufusu ortalam %46.9 artmıĢ bir yıllık artıĢ oranı ise %0 12.3 olmuĢtur. Ermeni nufusu ise, bu süre içerisinde %96 artmıĢ bir yıllık nufus artıĢ oranı %0 28 olmuĢtur.

Buna göre Ayntab nufusunun XIX. yüzyıl sonunda 65.085 i Müslüman olmak üzere

33 Canbakal, a.g.e .s.48-49

34 Hale ġıvgın.(1997). 19.Yüzyılda Gaziantep, Gaziantep Büyük ġehir Belediyesi Yayınları, Ankara, s.50-51

35 ġıvgın, a.g.e. s.91

36 ġıvgın, a.g.e. s.67

37 ġıvgın, a.g.e. s.69

38 ġıvgın, a.g.e. s.68

(22)

86.988 olduğunu belirtmektedir39. Bunun yanında XX. yüzyıl baĢlarında Ayntab Ģehri ticari, sanayi ve zirai varlığının yarıdan vazlası Ermenilerin eline geçmiĢtir.

Bunun nedeni hem nufus bakımından artıĢların olması hemde ayntab‟ta Ermenilerin büyük bir misyonerlik faliyeti içinde bulunmuĢ olmalarıdır40. Ayrıca Ayntab‟ta XIX.

ve XX. yüzyıllarada yıkıcı olmasa da, korkuya neden olan depremler yaĢanmıĢtır.

1852 diğeride 1875 „te olmak üzere iki defa kolera salgını yaĢanmıĢ, bu hastalık sebebiyle birçok insan yaĢamını yitirmiĢtir41.

39 Ramazan Erhan Güllü.(2010). Antep Ermenileri, Sosyal-Siyasi ve Kültürel Hayatı, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Ġstanbul, s.65

40 ġıvgın, a.g.e. s.71

41 Güllü, a.g.e. ss.51-52

(23)

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

2. SER‘ÎYYE SĠCĠLĠ ĠLE ĠLGĠLĠ LĠTERATÜR BĠLGĠLERĠ VE SER‘ÎYYE SĠCĠLĠ TRANSKRĠPSĠYONU

2.1 GENEL OLARAK ġER’ĠYYE SĠCĠLLERĠ VE ġER’ĠYYE SĠCĠLLERĠNDEKĠ BELGE ÇEġĠTLERĠ

Kadıların verdikleri Ġlâm, Hüccet ve cezalarla görevleri gereği tuttukları çeĢitli kayıtları ihtiva eden defterlere Ģer‟iyye sicilleri, Kadı Defterleri, Mahkeme Defterleri ve Zabt-ı Vekâyi sicilleri adı verilir42. Bunların ayrı ayrı tutulduğu gibi genel hepsinin kayıt edildiği Ģer‟iyye sicilleri de bulunmaktadır. ġer‟iyye sicilleri genel olarak Osmanlı yargı iĢleyiĢinin nasıl ve hangi Ģartlarda uygulandığını göstermesi açısından önemlidir. Hem genel olarak Osmanlı yargı iĢleyiĢini tanıtırken ayrıca yerel yönetimlerde ne gibi kararların alındığını da ispat etmesi açısından önem ihtiva eder. ġer‟iyye sicilleri içerisinde bulunan Ġ‟lâm, Hüccet, Vekâlet, Kefalet, Maruz vb gibi hükümleri ve kayıtları görmek mümkündür. ġer‟iyye sicillerine bakıldığında sadece davaların ya da hükümlerin kayıt altına tutulmasının yanında noter iĢleminin de kadılar tarafından tutulduğunu görmek mümkündür.

Osmanlıda özellikle yerel yönetimlerde padiĢahın otoritesini ve adaletini temsil eden kadı bu anlamda çok zahmetli iĢler üstlenmektedir. Mahalle, sosyal hayatın cereyan ettiği önemli bir yerdir. YaĢam mahalle içinde baĢlar ve genel olarak burada son bulur. Mahallelerde sosyal, siyasal, iktisadi tüm olgular yaĢanmaktadır.

Bu yüzden ġer‟iyye sicillerinde reaya‟nın birçok sorunlarını kadı aracılığı ile çözüme kavuĢturduğunu görmek mümkündür.

Osmanlı Ġmparatorluğunda kadı (hâkim) yetiĢtirmek için çabalar harcanmıĢtır. Ġlk defa 1853 yılında kadılık eğitimi medreselerde okutulan bilimlerin içinden çıkartılmıĢ ve salt kadı yetiĢtirmek için hazırlıklar yapılmıĢtır. Ġlk kez Nâibler için Muallimhane-i Nüvvap açılmıĢ daha sonra Medrese‟tül Kuzat (Kadılık Yüksek

42 Abdülaziz Bayındır.(1999). Osmanlıda Yargının İşleyişi. Osmanlı Ansk, c.VI, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, s. 432

(24)

Okulu) kurulmuĢtur. Böylece kadı olabilmek için ayrı bir hukuk medresesinde okumak gerekmiĢtir. Bu medreseden mezun olan kadılar 1878 yılında hukuk okulu mezun verinceye karar nizamiye mahkemelerinde baĢkanlık yapmıĢlardır. Kadı yetiĢtiren medreselerde Ġslâm hukuku sistemli olarak öğretilmiĢtir43.

Kadılar genel olarak hem adli hem de idari görevler üstlendiklerinden Ģer‟iyye sicillerinde onların idari görevleriyle ilgili kayıtlarda vardır. Bunlar; memur ve müderris tayini, resmi yapıların keĢif ve tamiri, vakıfların denetimi, vakıf binalarının kiraya verilmesi, vergi toplanması esnaf teftiĢi, narh koyma (Fiyat belirleme) yiğitbaĢı ve kethüda tayini, mukataa teftiĢi ve ihtida iĢlemleri gibi kayıtlardır44. Türkiye deki ġer‟iyye sicilleri ile ilgili tek müstakil arĢiv, 1312 H/ 1894 M tarihinde, Sultan II. Abdulhamid‟in emriyle kurulan Ġstanbul Müftülüğü ġer‟iyye Sicilleri ArĢivi‟dir. Bu ArĢivin dıĢında kalan siciller Ankara Etnografya Müzesindedir. ġer‟iyye sicilleride kadının hem idari hem adli görevlerinin olması onun ne kadar fazla davalarla uğraĢtığını göstermektedir. Bu yüzden ġer‟iyye sicillerine baktığımızda birçok hüküm‟ün olduğunu görmekteyiz. Bunlar içinde genel olarak Ġ‟lâm, Hüccet, Maruz, Vakfiye, Vasi Tayini, Muraseler, Temessükler, Fermanlar, Beratlar, Vekâlet, Buyruldu vb. hükümleri görmek mümkündür. Bunlara kısaca değinmek konunun anlaĢılırlığı açısından önemli olacaktır.

2.1.1. Ġ’lâm:

Arabca “ilm” kökünden gelen “i‟lâm” ın kelime manası “bildirme, anlatma”

demektir. Hukuk terimi olarak ise i‟lâm bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren belgeyi ifade eder. Ancak Osmanlı diplomatiğinde kadıların Ģer‟i mahkemeye intikal eden bir davanın kararının tasdikini temin maksadıyla Ģeyhülislamlığa veya her hangi bir konuda bilgi vermek üzere üst makama yazıldıkları resmi yazılar içinde i‟lâm tabiri kullanılmıĢtır. Bir konuda bilgi vermek için üst makama yazılan i‟lâmlar arz mahiyetindedir45. Ġ‟lâm, hâkimin bir davada verdiği kararını, üstünde imza ve mühr‟ünü taĢıyan belgedir. Belgeye davacının iddası, davalının cevabı, eğer savunmada bulunmuĢsa dayandığı deliller ve hâkimin gerekçeli kararı yazılır46.

43 Ömer Sever.(2007).Ülkemizde Osmanlı İmparatorluğu Ve Cumhuriyet Döneminde Hâkim Ve Savcılığın Düzenlenmesi, Ticaret üniversitesi Yayınları. Ġstanbul, s.8-9

44 Bayındır, a.g.m. s. 432

45 Mübahat S.Kütükoğlu.(1998). Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), Kubbealtı Akademisi Kültür Ve Sanat Vakfı Yayınları No:35, Ġstanbul, s. 345

46 Bayındır, a.g.m. s. 432

(25)

Ġ‟lamlar da kullanılan elkablar genellikle;

“Ma‟ruz-ı dâ‟i-i devlet-i aliyyeleridir ki”

“Der-i devlet-i mekîne, arz dâ-i kemîneleridir ki”

Ve ya

“Der-i devlet-i mekîne, arz-ı abd-ı dâ‟î kemîneleridir ki” elkabları ile baĢlar47.

Ġ‟lâmlar da davalının hüviyetinin tespiti, dava konusu, davalının cevabı, davalının suçu kabul etmesi ya da suçu reddetmesi yahut kısmen kabul etmesi, davalının karĢı suçlamada bulunması ve beyyine talebi, davalıya yemin teklifi, hüküm, tarih, imza ve mühür gibi kısımları görmek mümkündür48.

2.1.2. Marûzalar:

Mahkemelerde yapılan Ģikâyetler, hâkimin emriyle görevliler tarafından yapılan keĢif ve tahkikat raporları ve naiblerin, daha çok ceza konularında yürüttükleri soruĢturma ve hâkimin onayına sundukları kararlar ile hâkimlerin üst makamlara arz ettikleri konular marûz baĢlığı ile sicil defterlerine kaydedilmiĢlerdir.

Mahkemenin safhalarıyla ilgili daha geniĢ bilgi ve yargı bölgesinde iĢlenen suçlar marûzların incelenmesiyle tespit edilebilir. Marûzlar, bazı ilâm ve Hüccet sicillerinin ortasında veya sonunda bulunurlar. Bu konuda müstakil sicillerin tutulduğu da görülür49.

Maruz çeĢitleri; halkın Ģikâyet ve dilekçeleri; Nâiblerin keĢif ve tahkikat raporları; Nâibler tarafından verilmiĢ sulh hüccetlerinin kadıya arzı; Nâiblerin ceza davalarıyla ilgili olarak tuttukları ilk soruĢturma tutanakları gibi çeĢitleri mevcuttur50.

2.1.3 Muraseler:

Muraseler, mektublaĢma anlamına gelmektedir. “Mektub” Arabca asıllı

“keteb” kökünden mef‟ûl vezninde bir kelime olub lügat manası “yazılmıĢ”

demektir. Diplomatik bakımdan ise iki belde, memleket arasındaki Ģahıslarca iĢ, tebrik, taziye, arz-ı muhabbet gibi vesilelerle birbirlerine gönderilen yazılara denir.

47 Kütükoğlu, a.g.e. s. 345

48 Kütükoğlu, a.g.e. s. 345

49 Bayındır, a.g.m. s. 432

50 Handan Bozkurt.( 2002 ).Gaziantep 17 Numaralı Şer’iyye Sicili, Yüksek Lisans Tezi, Ġnönü üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya, s. 7.

(26)

Nitekim “bitik, nâme, nemîka, varaka, risâle” tabirlerde hemen aynı manada kullanılmıĢtır. Mektubları, resmî ve özel; hitâbî ve cevâbî olarak gruplamak mümkündür51.

Istılahi olarak kadılar tarafından bir husus hakkında yazılan resmi kâğıtlara mesala; merkezden gelen bir ferman veya buyrudu üzerine, herhangi bir sanığın yakalnması için mahallin voyvodasına vaya kethusına resmi bir yazıyla herhangi bir naib‟e devredebilirler. ĠĢte sicillerde yeralan ve kadının kendisine denk veya daha aĢağıdaki rütbedeki Ģahıs yahut makamlara hitaben yazılan belgelerdir. Müraseler genellikle ya sanığın mahkemeye celbi isteğini havi müraseler veya değiĢik konulara dair müraseler olabilir52.

2.1.4. Vakfiye:

Arabça asıllı bir kelime olan vakf, “durdurmak, alıkoymak” manalarına gelmektedir. Terim olarak vakıf, bir kimsenin Allah‟a yakın olmak gayesi ile menkul veya gayr-i menkul mal veya mülkünü dînî ve sosyal bir gaye için tahsis etmesidir.

Vakfiye ise vakf edilen Ģeyin vasıfları ve vakf edilme Ģartlarını ihtivâ eden ve kadı tarafından tasdik edilen bir belgedir. BaĢka bir ifade ile vakıf tasarrufunun senet ve hücceti, vakıf hükmî Ģahsiyetinin nizamnamesidir.

Hür aklı baĢında ve ergin olmak, her hangi bir borç yüzünden malını kullanmaktan alıkonulmamıĢ bulunmak Ģartıyla herkes vakıf te‟sis etme hakkına sahiptir. Bunun gibi, vakf edilen Ģeyde de, gelirinin devamlı olması, vakıf‟ın tam mülkiyeti altında bulunması gibi bazı Ģartlar aranırdı. Bütün bu Ģartların mevcut olması halinde vakıf denilen vakıf sahibi, vakfettiği Ģeylerin bir dökümünü ve ne gibi Ģartları hâiz olacağını bütün teferruatıyla kayd ettirdiği bir vakfiye / vakıfname tanzim ettirirdi. Vakfiyede tasdik ibaresi, davet, vakıf‟ın tanımı, mütevellinin tanımı, vakfedilen Ģeyin tanımı (Mevkuf), vakıf Ģartları, vakfın mütevelliye teslim Ģartları, hâkimin hükmü, vakfı bozanlar için beddua, tarih, Ģuhûdül-hal gibi kısımları görmek mümkündür53.

2.1.5. Vasi Tayini:

Vasî, “vesâyet” kelimesinden gelmekte ve „Ölen birinin vasîyetle iĢlerini düzenlemeye ve malını idare etmeye vekil tayin ettiği kiĢi‟ veya „Bir yetimin veya

51 Kütükoğlu, a.g.e. s.221

52 Bozkurt. a.g.t, s.9

53 Kütükoğlu, a.g.e. ss. 359-366

(27)

malını idare edemeyecek durumda olan bir kiĢinin malını idare eden ve kendilerini besleyen kiĢi‟ anlamında kullanılmaktadır. Osmanlıda kanunun uygulayıcısı olan kadılardı. Kadılar padiĢahın veya devletin adaletini temsil eden bugünkü tanımla o dönemin hâkimleri idi. Osmanlıda ölen birinin küçük yaĢta olan çocuklarının mallarının korunması, kollanması, güvence altına alınması ve değerlendirilmesini sağlamak için Osmanlı tarafından resmi olarak vasi tayini kadılar vasıtasıyla gerçekleĢtirilirdi. Ve vasi tayini Osmanlıda Müslim ve gayr-i Müslim olmaksızın tüm halk için yapılırdı. Ancak Vasi tayin edilen kiĢinin bu görevi kabul etme Ģartı vardır.

Ve sicillerde “vasî-i mansûb”, “vasî-i nasb ve tayîn” ve “vasî-i guremâ” gibi ifadelerle mahkeme tarafından atanan vasi olduğu anlaĢılırdı54.

2.1.6. Temessükler:

Arapça”mesek” kökünden gelen kelimenin lügat manası “tutunma”,

“yapıĢma” , “sarılma”dır. Diplomatik bakımından temessük, bir borcun ödenmesinin kabul edilmesi, bir Ģeyin teslim alındığının gösterilmesi gibi hususlarda karĢı tarafa verilen bir nevi senettir. Bunun için çok çeĢitli konularda Temessükler verilmiĢtir.

Bazı hallerde temessük karĢılığı olarak “Tahvil” de kullanılmıĢtır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında temessük kelimesinin yerini zamanla “sened” almıĢtır55.

Klasik devir Temessükleri; Ahidname, Emr-i Ģerif verilmesi için, Tesellüm temessükleri, Borç için verilen, Mukavele temessük‟ü, Zabıtname Temessük‟ü, diye grublara ayrılmıĢtır. Son devir temessükler ise; Tasdikname mübâdele senedi, Tapu senedi, MaaĢ senedi, Borç senedi, Rehin senedi, Memur makbuz senedi gibi kısımlara ayrılmıĢtır56.

2.1.7. Tezkireler:

Tezkire Arapça “zikr” kökünden gelmekte olup, kelime manası “tezekküre vesile olan Ģey” demektir. Diplomatik olarak ise, ayını beldedeki resmi daireler veya Ģahıslar arasındaki haberleĢmleri temin eden belgeler için kullanılır. Tezkireler, maksadı tam ve açık bir Ģekilde anlatacak Ģekilde, fakat lüzumsuz teferruata kaçmadan sade bir dille kaleme alınırlardı57.

54Haldun Eroğlu.(2007). On dokuzuncu yüzyılda yetim çocuklara vasî tayini: Antalya örneği. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, s.285-288

55 Kütükoğlu, a.g.e. s.281

56 Kütükoğlu, a.g.e. ss.281-294

57 Kütükoğlu, a.g.e. s.245

(28)

Tezkireler, çıktıkları daireye veya veriliĢ sebebine göre pek çeĢitli olup belli baĢlıcaları; Adet tezkiresi, Berat tezkiresi, Divan tezkiresi, Esâme tezkiresi, Hazine tezkiresi, Ġrade tezkiresi, Kalemiyye tezkiresi, Mübayaa tezkiresi, Mühimmat tezkiresi, Ruus tezkiresi, Masraf tezkiresi, Arz tezkiresi vb tezkire çeĢitleri mevcuttur58.

2.1.8. Fermanlar:

Ferman, Divan-ı Humayun veya PaĢakapısı‟ndaki divanlarda alınan kararlara uygun olarak yazılan ve tuğra bulunan PadiĢah emirlerine verilen addır. Ferman kelimesi tek baĢına değil hangi padiĢaha aid olduğunu, itibarının yüksk olduğunu, emir olduğunu gösteren bir takım kısımlardan oluĢmaktadır59.

PadiĢahın umumi olduğu gibi hususi Ģahısları ilgilendiren ve vazife tevcihi, tımar tefvizi, ticaret beratı vb. konulara ait halka duyrulup sicillere katdedilen kadılara gönderilen emirlerdir. Memleket dâhilinde meydana gelen bazı aksaklıkları giderme ve yeninden düzen kurma yönünde sadır olan kanunnamelerin suretleri ile padiĢahların, Ģehzadelere yazdıkları siyasetnameler ve mektup suretlerine de sicil defterinde rastlanmaktadır60.

2.1.9. Berat:

Berat, Arapça asıllı bir kelime olub “yazılı kağıt” demektir. Bir adı da niĢan olan ve ilk devirlerde bitti ve misal de denilen berat Osmanlı diplomatiğinde padiĢah tarafından bir memuriyete tayin, bir gelirden tahsis, bir Ģeyin kullanılma hakkı, bir imtiyaz veya muafiyetin verildiğini gösteren ve veren padiĢahın tuğrasını taĢıyan belgedir. Bu manası dolayısyla da beretlı kelimesi, musaadeli veya imtiyazlı; eli beratlı tabiri ise selahiyet sahibi olma manası taĢımaktadır61.

2.1.10. Buyuruldu:

Türkçe “buyurmak” mastarından yapılmıĢ bir isim olan buyruldu, Osmanlıda Sadrazam, Vezir, Defterdar, Kadıasker, Kapdan PaĢa, Beylerbeyi, vs. yüksek rütbeli

58 Kütükoğlu, a.g.e. s.245

59 Kütükoğlu, a.g.e. s.99

60 Bozkurt. a.g.t. s. 9.

61 Kütükoğlu, a.g.e. s.124

(29)

vazifelilerin, kendilerinden aĢağı mevkilerde bulunanlara gönderdikleri emirler için kullanılan bir terimdir62.

2.1.12. Hüccet (senedât-ı Ģer'iyye ):

Arapça asıllı bir kelime olan “Hüccet”, delil, vesika, sened manalarına gelir.

Osmanlı diplomatiğinde ise Ģer‟i mahkemeler tarafından verilen, fakat i‟lâmdan farklı olarak, hüküm ihtiva etmeyen; sadece kadı huzurunda iki tarafın antlaĢmaya vardıklarına dair kadı‟nın tasdikini ihtiva eden bir belgedir. Hüccetler, çok çeĢitli hususların tespiti için tertip edilmiĢ olup kadılar tarafından tanzim edilen bir nevi noterlik belgeleri olarak kabul edilebilir. Kadı huzurunda tespiti yaptıran Ģahsın eline verildikten baĢka ġer‟iyye sicillerine de iĢlenirdi. Bunlarda yapılan tespitlere göre, alım-satım, kira, nafaka, vekâlet, vasiyet, kefâlet, Ģehâdet, ferağ (kat‟i veya Ģartlı),borç, hibe, rüĢdün ispatı, nezir, keĢif, sulh, irsâliye, vs konularda hüccetler bulunmaktadır. Ve konunun sicile kaydı ile son bulur. Hüccetlerde de kadıların ve naiblerin tasdik ettiğine dair farklı ibareleri görmek mümkündür63.

Sicillerdeki hüccet çeĢitleri; bey, nafaka, vasiyet, vekâlet, ikrar, istidâne, sulh, vasi ve kayyım tayini, ferâğ-ı kati, ferâğ bi‟l-vefa, fekk-i-vefa, ikâle, icâre, kefalet, havale-i deyn, hibe ve teslim, tahmîl-i Ģehadet, isbât-ı rüĢd, ibra, akd-i muzâraa, mudârebe, muhalaa, tâtlik, gedik mubayaası, ihtida gibi birçok meseleler hüccetle tanzim edilmiĢtir64.

2.2 ġER’ĠYYE SĠCĠLLERĠNE GÖRE MAHKEMEDEKĠ GÖREVLĠLER Genellikle Osmanlı devletindeki mahkemelerde Ģer‟i ve hukuki bütün meseleler Hanefi mezhebi üzerine hal ve fasıl edilirdi. Bu mahkemeler den baĢka da mahkeme yoktu. Aynı zamanda Ģehir ve kasabaların belediye iĢleri bugünkü noter gibi vekâletnameler, alım-satım muamelelerinin tanzimi de bunlara aitti. Hükümetin mahalli herhangi bir iĢ hakkında göndermiĢ olduğu fermanların infaz ve tatbikide kadıların Ģer‟i sicillere geçmesi ile gerçekleĢmiĢ olurdu65.

62 Kütükoğlu, a.g.e. s.197

63 Kütükoğlu, a.g.e. ss. 350-351

64 Bozkurt. a.g.t. s. 8.

65 Ġsmail Hakkı UzunçarĢılı.( 1988). Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, TTK Yayınları, Ankara, s.

83

(30)

2.2.1 Kadı:

Arapça olup “itkan, ihkâm, iblâğ, edâ, inhâ, vaz‟,ve takdir” kökünden gelir ve fiilin masdarı olan kazâ, ıstılah olarak “hüküm, karar, hâkimlik” manalarını ifade eder; kâzî bundan ism-i fail olup, “hâkim” demektir. Vaktiyle Türk medenî kanunu olan “mecelle-i ahkâm-ı adliye‟de” hâkim “beyannâs vuku bulan dâva ve muhasamayı ahkâm-ı meĢrûasına tevfikan fasl ve hasm için, taraf-ı sultâniden nasb ve tâyin olunan zattır” Ģeklinde tarif edilmektedir66.

Kadı Ģer‟i hükümleri tatbik edici kimsedir. Aynı zamanda hükümetin emirlerini de yerine getiren bir makamdır. Kadılara hâkimü‟Ģ-Ģer‟î ve daha sonrada alelıtl-lak hâkim denilmiĢtir. XIV. asır sonlarına kadar Osmanlı devletinde kadılığa rağbet azdı ve müderrislik kadılığa tercih ediliyordu; buna da sebep, kadıların ücretlerinin az olması idi. Kadıların muayyen maaĢları olmayıp aidatlarını her hangi bir dava münasebetiyle zuhuratla bağlı olmuĢtur. Fatih Sultan Mehmet Kanunnamesinde Kadıların alacakları ücretler dava türlerine göre belirlenmiĢ ve maaĢlarında düzenlemeler yapılmıĢtır67.

Kadılar, medrese tahsili görüp icazet alarak mülâzemet edenlerden tayin edilirdi. Medreseden çıkıp Kazasker divanına mülâzemet edenler, müderris olmak istemeyip kadılık etmek isterlerse doğrudan doğruya kaza kadılıklarına tayin edildikleri gibi bir müddet müderrislik edip sonra kadı olmak isteyenlerde müderrisliklerinin derecesine göre kaza, sancak veya eyaletlerden birinin keza kadısı olurlardı. Kadı atamalarının defterini kazasker tutar ve akdiye defteri- Kadılar defteri denilirdi. Ayrıca kadılardan üç yüz akçe yevmiyeli olanlar isterlerse Mal defterdarı olma hakkına sahipti68.

Kadılar büyük ve küçük kazalarla sancak ve eyalet olmak üzere baĢlıca iki sınıftı. Son zamanlarda ilçe denilen ve mülkiye teĢkilatında kullanılan kaza adı, herhangi bir ilçenin askeri iĢleri hariç olarak diğer idari, hukuki ve mahalli iĢlerin kadılar tarafından görülmesi sebebiyle idari teĢkilata girmiĢ ve devam etmiĢtir. Kaza kadılıkları Rumeli, Anadolu ve Mısırda ki kazaların kadılıkları olmak üzere üç sınıftı; Rumeli de kadılık edenler Rumeli Kazaskeri defterinde kayırlı olduklarından bunlar Anadolu kadılığına geçemezler. Rumeli de ki kazalarda terakki etmek suretiyle kadılık ederlerdi. Keza Anadolu kazalarında kadılık edenlerde Anadolu kadılığı defterinde kayıtlı olmariyle orada devir yaparlardı. Kazaskerlerin kadıların

66 Ebül‟ulâ Mardin.(1968). “Kadı”, İslam Ans. (M.E. B) , Milli Eğitim Basım Evi, Ġstanbul, s. 42,

67 UzunçarĢılı, a.g.e, ss. 83-86

68 UzunçarĢılı, a.g.e. ss. 87-89

(31)

derecelerini gösteren defterleri mucibince Rumeli de ki kaza kadılıkları dokuz sınıfa ve Anadolu„dakiler on sınıfa ve Mısır kadılıkları altı sınıfa ayrılmıĢlardır. Ayrıca Kazalardan sonra sancak kadılıkları gelirdi69.

2.2.2 Nâib:

Nâib vekil demektir. Mehkeme-i Ģer‟iyyelerde kadılar namına muhtelif hizmetlerde vazife gören nâib‟ler vardır. Nâib‟in bir veya birkaç olması kadının tayin edildiği kazanın büyük veya küçük olmasına muamelâtının geniĢ olup olmamasına bağlıdır. Bundan dolayı kaza, sancak ve eyalet kadılarının nâibleri ona göredir.

Nâibler vazifelerinin mahiyetlerine göre kaza nâibleri, kadı nâibleri, mevali nâibleri, bab nâibleri, ayak nâibleri, arpalık nâibleri olarak baĢlıca altı kısım‟a ayrılmıĢtır70.

2.2.3 Kâtip:

Devlet dairelerinde çeĢitli iĢlerin yerine getirilmesiyle görevli memurdur.

Sözlükte “ketb” fiilinden türemiĢ ism-i fail olan “kâtip ( çoğulu küttâb, ketebe)” yazı iĢleri ile uğraĢan kimse, sekreter, yazıcı; bilgili kiĢi, noter: muharrir demektir. Kitâbet iĢiyle uğraĢanlardan kelâmın telifi ve mânanın tertibiyle ilgilenenlere “inĢâ kâtibi”, malların tahsili ve sarf edilmeleriyle uğraĢanlara ise “emval kâtibi” denir71.

Kâtipler Mahkemede tarafların iddia ve savunmalarını ve Ģahitlerin beyanlarını doğru olarak zabta geçiren kimselerdir. Bunun yanında hademeler ise evrak takibi, güvenlik ve ayak iĢlerini yapan kimselerdir72.

2.2.4 ÇavuĢ:

ÇeĢitli Türk devletlerinde bazı saray hizmetlerini ifade eden ve askerî rütbe olarak kullanılan terimdir. PadiĢah veya Veziriâzam tarafından verilen bir emrin tebliği, idam hükümlerinin icrası, ikametgâhlarında gözaltında tutulan sefirlere nezaret etme gibi iĢle çavuĢlara aittir73.

ġer‟i mahkemelerden çıkan i‟lâmların icrası, borçlunun mallarını satarak ödemesi, borçlunun mahkeme kararı ile tazyik edilmesi, kesinleĢen nakdi ve bedeni

69 UzunçarĢılI, a.g.e. s. 91-95

70 UzunçarĢılI, a.g.e, s.117

71 Mustafa Sabri KüçükaĢçı.(2002).“ Kâdı” , Diyanet İslam Ans. c.XXV, Ankara, s. 49.

72 Bozkurt, a.g.t. s.7

73 Orhan F. Köprülü.(1993). “Çavuş”, Diyanet İslam Ans, c.VIII Ġstanbul, s. 236-237.

(32)

cezaların infazı gibi günümüzde icra memurları, kısmen emniyet görevlileri ve savcının vazifelerini ifâ eden memurlardır74.

2.2.5 Kassam:

Vefat etmiĢ olan bir kimsenin terekesini varisleri arasında taksim eden Ģer‟i memura kassam denilirdi. Osmanlı devletinin Ģer‟iyye teĢkilatında miras taksimi, biri kazasker kassamları ve diğeri de bir mahallin kadılığında yani Ģer‟i mahkemelerde bulunan kassamlar olarak üzere iki kısım kassam vardır. Anadolu‟dakiler Anadolu Kazaskeri, Rumeli‟dekiler Rumeli Kazaskeri tarafından atanırlardı. Eyalet, sancak ve kazalarda kadıların maiyyetlerindeki kadı ve mevali kassamları kanunen askeri sınıftan olmayan raiyyetin ve Ģehirlinin miras iĢlerine bakıp resm-i kısmetleri tahsil ederlerdi. Her kadılıkta bir kassam defteri vardı. Vefat eden Ģahsın tereke denilen bıraktığı emval ve eĢya kasamsın huzuriyle kalem kalem bu deftere yazıldıktan sonra ehl-i Hibre (bilirkiĢi) marifetiyle her birinin kıymeti takdir olunup altlarına yazıldıktan sonra zevcin ve ya zevcenin ve diğer varislerin hisselerine isabet eden miktar tespit olunup kassamın alacağı para müteveffanın techiz ve tekfin ve ıskat masrafları tereke yekûnundan tenzil edildikten sonra geri kalan miktar ne tutarsa Ģer‟i kanuna göre varislere verilirdi75.

2.2.6. Muhzır:

Mahkemelerde davalı ve davacıyı mahkeme huzuruna celbeden görevli, yüksek rütbeli bir yeniçeri kumandanının unvanı. Sözlükte “huzura getiren hazır bulunduran” anlamında gelir. Klasik Ġslam hukuku kaynaklarında davalı ve davacıyı mahkemeye sevk eden memur için a‟vân ve müĢhiĢ kelimeleri de kullanılmıĢtır.

Osmanlı döneminde Konya ve Kayseri gibi bazı iç Anadolu Ģehirlerinde muhzırla birlikte Ģahne/Ģıhne adı da görülür. Mahkeme kâtipliğine ihtiyaç duyulmayan küçük kadılıklarda da muhzır bulunur ve Kitâbet iĢini kadı veya muhzır yapardı.

Mahkemede hazır bulunması istenen kadı tarafından bir celb kâğıdı çıkarılır, muhzırda bununla ilgili Ģahsı mahkemeye çağırırdı. Muhzır‟ın zor kullanmaya yetkisi yoksa da bazı durumlarda kadının talebiyle yanına asker alabilirdi.

Muhakeme sırasında mahkemede ki asayiĢin temini de muhzır tarafından sağlanırdı.

Zaman zaman merkezden kadılık bölgesindeki suçluların takibi, asilerin

74 Bozkurt, a.g.t. s.6

75 UzunçarĢılı, a.g.e. ss.121,123-124

Referanslar

Benzer Belgeler

170 iken senedleĢmiĢ ve kazâ-i mezkûr sicilinde mebaliği-i mezkue ol vakide alunub verilmiĢ madde olduğından ahâlî-i merkûmenin ol vecihle iddi´âları

Medîne-i Ayıntab‟da Tarla-yı Cedîd Mahallesinde sâkin iken bundan akdem fevt olan El Hac Ömer bin Halil ÇavuĢun sülbi kebîr oğulları Ali ve Yasin ve cüssesinin

Medine-i Ayntab’da Tarla-yı Atik Mahallesi ahalisinden Battal es-Seyid Ömer beğ tarafından vekil-i müseccil-i şer‛isi olan yeğen es-Seyid Ali Ağa nam kimesne ve Medine-i

‘asâkir-i mansûre ile iş bu sene-i mübâreke Şevval-i şerîfinin beşinci günü Mısır’dan hareket (tahrib olmuş) ve’l-ikbâl Şam-ı Şerif’e dâhil olmağla Şam-ı

itmekçi Hâcî Hasan Oğlu bayrâğının Ağâ ve Alemdârına verilen guruĢ 155 kuyûddan iki guruĢden ziyâde gümrük alınmamak içun ilâm harcı guruĢ 60 devletlü Hüsrev

Vilayet-i Haleb’a tabi Medine-i Ayntab ahalisinden iken bundan akdem fevt olan Hacı Ramazan Hocazâde Hacı Mehmed Efendi ibn-i Hacı Mehmed’in veraseti sağîr kebîr oğulları

Hacı Abdü’l-vehhab hânesi İmam Efendi ba‘de’s-selâm inhâ olunur ki mahalleniz de sâkine Emiş binti Hasan nâm bâkirin mâni‘-i şer‘îsi yoğsa işbu tâlibi olan Hacı Ali

Haleb vilâyet-i celîlesi dâhilinde medîne-i Ayntâb mahallâtından İbn-i Şeker Mahallesi sâkinlerinden iken bundan akdem fevt olan Tâlibzâde Mehmed Ağa ibni Seyyid