• Sonuç bulunamadı

Ýyiliðe Meyilli Varlýklar mýyýz?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ýyiliðe Meyilli Varlýklar mýyýz?"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ýyiliðe Meyilli Varlýklar mýyýz?

GERÇEK DIÞIMIZDA

GERÇEK DIÞIMIZDA DEÐÝL, ÝÇÝMÝZDE DEÐÝL, ÝÇÝMÝZDE ÝNSAN NÝÇÝN

ÝNSAN NÝÇÝN Y Y AÞADIÐINI BÝLMÝYOR AÞADIÐINI BÝLMÝYOR

EKÝM 2012 Sayý: 526 Fiyat: 7 TL

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna

Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme ve Okur/Abone Ýliþkileri:

P.K: 227 Beyoðlu/Ýstanbul Yönetim Yeri:

Ceylan Sk. No: 9/bod.kat Güzelyalý, Pendik/Ýst.

Baský:

Hedef Dijital Baský Taksim Cad. No: 19/A

Taksim/Ýstanbul Fiyatý: 7 TL Yýllýk Abone: 75 TL

Yurt Dýþý: 90 TL Cilt: 44 Sayý: 526 Ekim 2012

Ýnsan Niçin Yaþadýðýný

Bilmiyor ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Doðru Düþünmek

Gerçek Bir Ýbadettir ... 7

Ahmet Kayserilioðlu

Gerçek Dýþýmýzda Deðil

Ýçimizde ... 13

Güngör Özyiðit

On Yetkinlik ... 18

(Kadim Bilgiler, Son Araþtýrmalar)

Derleyen: Nihal Gürsoy

Günümüzdeki Durum ... 25

(Ýslâm ve Bilim - ýýý)

Yalçýn Kaya

Ýyiliðe Meyilli

Varlýklar mýyýz? ... 33

(Yaþamýn Yapraklarý)

Nelda Bayraktar

Büyük Resim:

“Yalnýz Deðilsiniz” ... 39

(Canlý Kryon Celsesi)

Dergimizin internet sitesini

www.sevgidunyasidergisi.com, www.dostluk.org adreslerinden ziyaret edebilirsiniz

ÝÇÝNDEKÝLER

(3)

1

Sevgili Dostlar

Ýnsanoðlunun ölesiye merak ettiði, heyecanlandýðý, ölesiye arzu ettiði ve ölesiye korktuðu bir olgu cinsellik. Bir organizma olarak susuzluktan sonra gelen en önemli hayati ihtiyacýmýz. Pek çoklarý için hayat, sevgi, baþarý, mutluluk onun etrafýnda dönmekte, onun için nice hayatlar verilip bedeller ödenmekte. Bu kadar bizden ve doðal olan bir olguyu nasýl olup da iþin içinden çýkýlmaz, çözülmez, üzerinde iktidar fýrtýnalarý kopan, hakkýnda konuþulmasý bile ayýp hattâ günah bir konu hâline getirmiþiz... Kadýn konusuyla birlikte cinselliðin de artýk olgun ve eþitlikçi insanlara yakýþýr bir þekilde çözümlenmeye çalýþýlmasý gerekmez mi?

Herkesçe onaylanmýþ, belgelenmiþ çiftlerin yaþamasýna izin verilen cinselliðin dýþýndaki tüm seksüel kavramlarýn kirli, kötü, haram ve ölümü hak eden tiksindiri- cilikte olduðuna dair þuuraltýndaki kanýlar, çoðu zaman insanlarýn yaþamýna mâl olmakta... kimi zaman da hayvanlarýn ...

Bir ailenin evine sarhoþ gelen damadý kümeslerindeki bir ördeðe tecavüz etmiþ;

þikâyet üzerine damat hayvanlara kötü muameleden tutuklanmýþ, sonra bir rapor- la serbest býrakýlmýþ. Bîçare ördek de tedavi edilip evine geri verilmiþ ama kayýn- peder iki kanadýný açacak þekilde onu yakalamýþ göstererek þöyle demekte: Bu artýk kirlendi, burada tutamam, kesip etini hayvanlara yedireceðim.

Psikologlar, psikiyatristler mutlaka akýllýca analizler yaparlar bu konularda.

Bizler de devamlý içki içip karýsýný, çocuklarýný döven, hýrsýný onlardan ve hay- vanlardan alan insanlarýn haline duyarsýz deðiliz. Ve elbette onlarýn hýþmýna uðrayanlara da ayný duyarlýlýk içindeyiz. Bu olayda cinselliðin kutsallýðýnýn hiç bilincinde olamamanýn çok acý örneði üzerine dikkatinizi çekmek istedik. Akl-ý selim sahibi sizler zaten bunu farketmiþsinizdir. Kirlenen kurbanlar deðil, hele ölümüne karar verilenler hiç deðil. Kirlenen cinselliðin kendisi... Bize sunulmuþ, sahip olduðumuz en büyük zevklerden birini, kendimize lâyýk bir þekilde kullan- madýðýmýz için onu kirletmekte, kutsallýðýný ayaklar altýna almaktayýz.

Temizlenmek için de güçsüz olaný, kurban olaný, çoðu zaman da günahsýz olanýn ortadan kaldýrýlmasýný doðal görmekteyiz.

Tam insan olduðumuzda, sadelik ve sükûnet içinde rýzýklarýmýzý paylaþarak yaþamaya baþladýðýmýzda, cinselliði de hayatýmýzda olmasý gereken yere doðallýðý ve saflýðý ile oturtacaðýmýza inanýyoruz.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Dr. Refet Kayserilioðlu

Ýnsan, NiçinYaþadýðýný Bilmiyor

Bizleri Sevgisinden,

severek Yaratan, insan için çok parlak bir gelecek hazýrlamýþtýr.

Ama o parlak geleceðe herkes yalnýz kendi çabasýyla ulaþabilir.

Ýnsan dünyada Yükselmenin Beþ Basamaðý’ndan çýkarak yükselecektir. Aklýyla gönlünü yýkayarak kötülüklerin her çeþidinden kurtulacak, arýnacakýr. Sonra insanlarý kardeþ bilerek, evlât bilerek, sevgili bilerek gönlüne alacaktýr.

Onlara hizmet edecek, sevgi verecek, bilgi verecek, doðruyu gösterecek,

iyilik edecek, hayra çekecektir.

(5)

oðunluk dünyada niçin yaþadýðýný, neden varedildiði- ni, neden doðduðunu, niçin öldüðünü bilmiyor.

Hiç bilmiyor deðil, ama bilgileri çok yüzeysel.

Ýþte herkes doðuyor, kimisi erken, kimisi geç ölüyor. Ama sonunda herkes ölüyor. Niçin?

diye soruyorsunuz.

"Dünyanýn kanunu bu"

diyor. Ölüm, çaresiz kat- lanýlan acý bir son olarak görülüyor. Çoðu kiþi, ölümün nedeni üzerinde düþünmek bile istemiyor.

Ýnsan gözünü gerçeklere kapatýrsa, gerçekleri öðrenemez ve kendini de o gerçeklere uydurarak yükseltemez. Bir süre gerçekleri yok sanarak kendini avutsa da, bir süre sonra acý gerçek ya onun kapýsýný, ya da çok sevdiði birisinin kapýsýný çalacaktýr. O zaman üzülecek ama, yine o gerçeðin anlamýný, sebe- bini, gayesini anlayama- yacaktýr.

Hayatýn ve yoktan varoluþun gayesini öðrenemeyenler veya öðrenmek istemeyenler, hayatýn hep iyi yönlerini

düþünmeye, olabildiðince iyi yaþamaya, eðlenmeye kendilerini veriyorlar. Bir süre olanaklarý yettiðince eðleniyorlar, yiyorlar, içiyorlar... Sonra ister istemez acý gerçekle karþýlaþýyorlar. Hayatý boþa geçirenin piþmanlýðý büyük oluyor.

Eski devirde bir paþa uzun süre iþsiz kalmýþ.

(Osmanlý Ýmparatorluðu döneminde asker kökenli olmayan sivil paþalar da vardý.) Bir ile vali olarak atanýr. Halktan vergi toplarlar. Bir kýsmýný hükümete verirler, bir kýsmýný kendilerine alýr- lardý. Uzun süre iþsiz kalan paþamýz, uþaklarýný ve hizmetçilerini birer, ikiþer çýkarmýþ. Bir tek Babýâli'ye (þimdiki baþbakanlýk) gitmek için bir atý, bir de ona bakan seyisi kalmýþ. Fakat ata arpa alýnamýyormuþ.

Hayvan yalnýz samanla beslendiði için güçsüz kalýyormuþ. Seyis (at bakýcýsý) ara sýra paþa'nýn yanýna çýkýp: "Efendim bu ata arpa almak gere- kiyor" diyecek oluyor- muþ. Paþa kýzgýnlýkla

"Lâhavle" diyormuþ.

Seyis boynunu bükerek huzurdan çýkarmýþ. Bir iki gün sonra dayanama- yýp "Paþam ata arpa..."

derken, paþa yine "Lâ- havle!" diye azarlýyor- muþ. Böylece üç dört kere seyisi terslemiþ. Bir gün yeniden Babýâli'ye gitmesi gerekmiþ paþa- nýn. Seyise: "Atý hazýrla, Babýâli'ye gideceðim bugün" demiþ. Seyis atý hazýrlamýþ, binek taþýnýn yanýna getirmiþ. Paþa binek taþýnýn üstüne çýk- mýþ, oradan atýn üstüne atlamýþ. Fakat atýn üstüne binmesiyle hayvanýn diz- lerinin üstüne çökmesi bir olmuþ. Paþa çýkýþmýþ:

"Seyis, nedir bu hal?!."

Seyis boynunu bükerek cevap vermiþ: "Lâhavle ile beslenen at, Velâkuv- ve olur Paþam" demiþ.

(Yani lâhavle ile besle- nen at iþte böyle kuvvet- siz kalýr demiþ).

Gerçeklere gözlerini kapatanlar da hesap vere- cekleri günde güçsüz kalýrlar. Bütün yýl dalga geçen bir öðrenci de imtihan gününde sýkýlýr, bunalýr, piþman olur.

Ama, bunlar acý sonucu deðiþtiremez.

3

Ç

(6)

Hayatýn gayesini, insaný Vareden'in, insaný Yaratan'ýn insandan bek- lediklerini öðrenen ve o bilgilere uygun yaþayan bir kimse endiþesiz ve korkusuz olur. Çünkü o güzellikler ve mutluluk- lara ulaþacaðýný bilir.

Bizleri Sevgisinden, sev- erek Yaratan, insan için çok parlak bir gelecek hazýrlamýþtýr. Ama o par- lak geleceðe herkes yal- nýz kendi çabasýyla ulaþabilir. Ýnsan dünyada yükselmenin beþ

basamaðýndan çýkarak yükselecektir. Aklýyla gönlünü yýkayarak kötülüklerin her çeþidin- den kurtulacak, arý- nacakýr. Sonra insanlarý kardeþ bilerek, evlât bil- erek, sevgili bilerek gön- lüne alacaktýr. Onlara hizmet edecek, sevgi verecek, bilgi verecek, doðruyu gösterecek, iyi- lik edecek, hayra çeke- cektir.

O zaman, iþte o zaman, Yüce Yaradan'ýn sevgisi- ni ve takdirini

kazanacaktýr. Yeni güçlerle donanacak, çok mutlu olacaðý, çok güzel yerlere gidecektir.

HER ÞEYE BOÞ VERENLER Her þeye boþ verenler, gerçekleri görmeyenler, gününü gün etmeye çalýþacaklardýr. Onlarda Allah saygýsý ve bu ha- yatýn sonunda hesap sorulacaðý bilgisi olmadýðý için, ne yapar- larsa, ne kadar iyi yaþar- larsa yanlarýna kâr kala- caðýný sanmaktadýrlar.

Onlara göre iyi yaþamak, kimseye acýmadan, kim- senin gözünün yaþýna bakmadan para, menfaat, imkân saðlamaktýr. Bu arada baþkalarýna hak- sýzlýk edecekmiþ, can yakacakmýþ, hýrsýzlýk yapacakmýþ, hattâ adam öldürtecekmiþ önemli

deðil. Kendi çýkarý için, benliði için, bazen de gururu için her kötülüðü yapacakmýþ, düzenleri bozacakmýþ, insanlýða yakýþmayacak iþler ola- cakmýþ, hiç umurunda deðildir. Tek o yakalan- masýn, ona en küçük bir zarar gelmesin. Bu insan kýlýðýndaki kötüler pek çoðaldý ülkemizde.

Çeteler, mafyalar, vuran kýran caniler, çeþit çeþit suç örgütleri. Kanun, düzen tanýmaz, Allah'tan korkmaz bu zavallýlar kendilerine yandaþ da bulabiliyorlar, yetkili kimseler arasýndan.

Yozlaþma, düzenlerin bozulmasý, adaletin etki- siz kalmasý, yöneticilerin

(7)

çýkarcýlýðý hepsi birbi- rine ekleniyor. Ortalýkta tetikçiler dolaþýyor.

Küçücük paralar için hiç tanýmadýðý insanlarý öldüren tetikçiler, katil- ler. Ve onlarý ulu orta kullanan, ellerine geçen para gücüyle herkese kafa tutabilen kabada- yýlar, caniler...

Bu gidiþ ülkemiz için çok acý sonuçlar doðu- ruyor ve doðuracaktýr.

Bunu önlemek için elbette önce kanunlarýn, adaletin ve güvenlik güç- lerinin çok iyi olmasý, en güzel þekilde iþlemesi gerekiyor. Ama iþi temelden, kökten deðiþtirmek için ahlâkýn yeniden yapýlanmasý gerekiyor. Ahlâkýn yeniden gönüllere hükmedebilmesi için, Yaradan'ýn tanýnmasý ve bilinmesi gerekiyor.

O'nun deðiþmez düzeninde kötülük de, iyilik de dönücüdür.

Herkes ne ekerse onu biçer. O ve O'nun emrindeki Yüce yöneti- ciler her þeyi görürler, her düþüncemizi bilirler.

Onlardan hiçbir þey gizlenemez. Öyleyse bu

kötü iþler, bu kötülükler, bu zulümler, bu aldat- malar ve kandýrmalar cezasýz mý kalacak?

Dünya kanunlarý, o kötü- lerin yakasýna yapýþmasa bile, ilâhi kanunlar onlarýn yakasýný asla býrakmaz. Yaradan zalim deðildir, kimseye zulmet- mez. Ama haksýzlýða, zulme uðramýþ ve ezilmiþlerin haklarýný da elbet o zalimlerde býrak- maz

Zaten ergeç uyanacak olan onlarýn kendi vic- danlarý da, onlarýn

yakasýný býrakmaz. Kendi gönülleri onlarýn cehen- nemi olur elbette bir gün.

O'nun hükmü þaþmaz ve O abes iþ yapmaz.

Kötülük yapan mutlaka kötülük bulur, çok defa faiziyle. Bu bir ceza deðil, ilâhi kanunun gereði olarak karþýlaþýlan doðal bir sonuçtur.

KÖTÜLÜK BÝLGÝSÝZLÝÐÝN SONUCUDUR Doðru Yaþama Bilgilerinden haberdar olmayanlar, Yaradan'a inanmayanlar ve O'nun

buyruklarýna ve düzenine uymayan cahiller,

kötülükleri fütursuzca yapýyorlar. Bu, yalnýz onlarýn geleceðini karart- mýyor, pek çok kimsenin de acý çekmesine, felâke- tine ve gözyaþýna sebep oluyor.

Bütün toplum kö- tülerin zararýný çe- kiyor. Genel düzen de bozuluyor, insan- larýn yarýn güven- celeri kalmýyor. Bir insan, küçük bir çýkarý için onca kiþinin azabýna nasýl göz yumabilir? Bu kâinat düzenini, çevresinde olup duran onca olayý görmemek deðil midir? Büyük kör- lük, büyük cahillik deðil midir?

Etrafýmýza þöyle bir bakýnca, Dünya'nýn düzenle döndüðünü, mevsimlerin düzenle biribirini takip ettiðini, insanlarýn doðduðunu, büyüdüðünü, öðrendiði- ni, vakti gelince

5

(8)

öldüðünü görüyoruz.

Peki doðal olaylarý, milim þaþmadan, böyle düzenle yürüten Büyük Güç, o her þeyi sevgisin- den vareden Allah, o kötülerin yaptýklarýný görmüyor mu? Bilmiyor mu? Görüyor ve biliyor elbette, zamaný gelince de, o her þeyi yaparým zannedene küçük bir çelme takýyor. O zaman o kötü neye uðradýðýný þaþýrýyor.

Ama Yaradan istiyor ki, insanlar korku ile ve ceza ile düzelme yoluna girmesin, çünkü bu tarz düzelme

ömürsüz olur. O, insanlarýn tecrü- belerini ve bilgileri- ni artýrarak doðru yola kendi akýllarýy- la, kendi kararlarýy- la girmelerini bek- liyor. Doðru yolu kendi aklýyla ve tecrübeleriyle bulan, yaptýðý eski hata- larýnýn, kötülük- lerinin azabýný elbette çekecektir.

Ayrýca da zarar verdiði her kiþinin onu baðýþla- masýný isteyecektir.

Onlarýn haklarýný helâl etmelerini dileyecektir.

Doðru yolu bulma ve bu uyanma ne kadar erken olursa kiþinin azaplarý, gözyaþlarý, piþ- manlýklarý o kadar az olacaktýr. Uyanma gecik- tikçe azaplarý, piþmanlýk- larý, gözyaþlarý o kadar büyük olacaktýr.

Cahillerin bilgisizlik- lerini gidermek için Yaradan yüce katýndan yol gösterici bilgiler gön- dermiþtir. Yine de gön- derecektir. Her devrin seviyesine uygun, git- tikçe artan bilgiler gele- cektir. Bugün insanlar bir büyük gerçeði daha öðrenmek zorundadýrlar.

ÝNSANLAR BÝRÝBÝRÝNDEN SORUMLUDURLAR.

Bilenlerin, gerçekleri görenlerin, bilmedikleri için kötü yola sapanlarý doðruya çekmeleri, onlara gerçekleri öðret- meleri gerekmektedir.

Tüm insanlar kader bir- liði içindedirler.

Biribirlerine yardým ettikçe, el uzattýkça top- yekûn insanlarýn kurtul- masý daha kolay olur.

Bugün ülkemizde ve dünyada bozulma ve yozlaþma artmýþ- sa, bunun sebebi, insanlarýn temel gerçekleri, insaný yükseltecek ve arýndýracak Doðru Yaþama Bilgilerini bilmemesidir. Yaþamý sadece maddi yönü ile görenler, bir âhi- ret hayatý, bir tekrar dünyaya gelme zorunluluðu, bir ruhsal ve beyinsel yükselme ve üstün insan olma zorunlu- luðu olduðunu bilmiyorlar. Hayat sadece iyi yaþamak, eðlenmek ve bir ta- kým çýkarlar saðla- mak aracý deðildir.

Yaþamýn gerçek anlamý ve deðeri, insana yüksel- me, olgunlaþma, üstün insan olma imkânýný saðlamasýnda saklýdýr.

(9)

7

DÜNYAMIZIN GERÇEK SAHÝPLERÝ

4,5 milyar yýl önce bir ateþ topu gibi Güneþin etrafýnda dönen dünyamýz, ilk 1,5 milyar yýlda uzaydan gelen sularla adým adým soðumuþtu. Etrafýný çepe- çevre saran ve kimyasý þimdikinden çok

farklý olan okyanuslarda, sürekli yanýp sönen yüksek voltajlý elektrik akým- larýnýn etkisiyle oluþan organik madde- ler her tarafý alabildiðine doldurmuþtu.

Ve nihayet 3 milyar yýl kadar önce, tüm canlýlarýn temel genetik maddesi olan çift sarmal DNA'nýn ve en basit yapýda- ki hücrenin boy gösterip son derece Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

Doðru Düþünmek

Gerçek Bir Ýbadettir

(10)

hýzlý bir tempoda bölünerek çoðalma- sýyla yeryüzü hayata ilk adýmýný atýyor- du. Böylece "ilkin" ve sonra da "ilkel"

dediðimiz çekirdeksiz prokaryot hücre- lerin yani bakterilerin ve mavi-yeþil alglerin (yosunlarýn) saltanatý baþlýyor- du dört bir tarafta. Ve ne saltanat!..

Neredeyse 2,5 milyara yakýn çok uzun yýllar boyunca sadece onlar vardý dünyamýzda. Hiçbirimiz görüp bilmiþ deðiliz bunlarý ama fosil kayýtlarýný inceleyen bilim adamlarýnýn anlattýðý serüven tam da böyle. Sadece son 600 milyon yýllýk kýsa dönemde geliþmiþ çekirdekli ökaryot hücrelere ve çok hücreli yüksek organizmalara rastlýyo- ruz dünyamýzda. Ve þimdi bile aslýnda hâlâ o ilkel prokaryot hücreler saltanat- larýný sürdürüp duruyorlar her tarafta. O prokaryot ilkel hücrelerden geçiþ form- larý olmaksýzýn ve ansýzýn çok geliþmiþ çekirdekli ve organelli ökaryot hüc- relerin nasýl oluþtuðu bugün tam bir bilmece bilim âleminde. Ancak "Bu bir evrimsel sýçrama" diyerek yasak savý-

yorlar. Bu geliþmiþ hücrelerdeki, her- birinin ayrý görevi olan organellerin isimlerini bile hatýrda tutmak hüner istiyor. Ýlkokul çaðýndaki çocuklar bun- larý öðrenirken ne terler döküyorlar gör- menizi isterim. Hepsini bir tarafa býra- kalým sadece organellerden birinin ener- ji merkezi "mito- kondirinin" bilgi- li, akýllý, hünerli bir el iþe karýþma- dan nasýl oluþa- bileceðini bile aklýmýza sýðdýra- mýyoruz. Dar- winist biyologlar- dan Prof. Dr. Ali Demirsoy "Kalý- tým ve Evrim"

kitabýnýn 92-95.

sayfalarýnda bu konuyu enine bo- yuna inceledikten sonra aynen þunlarý söylemek zorunda hissetmektedir ken- dini:

"....Konunun en can alýcý noktasý mitokondirilerin bu özelliði nasýl kazandýðýdýr. Çünkü tek bir bireyin dahi rastlantý sonucu bu özelliði kazanmasý aklýn alamayacaðý kadar aþýrý olasýlýk- larýn biraraya toplanmasýný gerektirir.

Burada evrimsel bir sorunla karþýlaþý- yoruz. Hücre, gelecek yeni duruma bile- rek uyum mu yapmýþtýr? Daha doðrusu ata hücre o þekilde yavrular mý oluþtur- muþtu? Yoksa koþullar oluþmadan, rast- lantý sonucu bu özellikleri taþýyan bir hücre baþarýlý bir uyum mu yapmýþtý?....

Solunumu saðlayan ve her kademede

(11)

9 deðiþik þekilde katalizör olarak ödev

gören bir takým enzimler mekanizmanýn özünü oluþturmaktadýr. Bu enzim dizisi- ni bir hücre ya tam içerir ya da bazýlarýný içermesi anlamsýzdýr. Çünkü enzimlerin bazýlarýnýn eksik olmasý herhangi bir sonuca götürmez. Burada bilimsel düþünceye oldukça ters gelmekle beraber, daha dogmatik bir açýklama ve spekülasyon yapmamak için tüm solu- num enzimlerinin hücre içerisinde bir defada ve oksijenle temas etmeden önce, eksiksiz bulunduðunu ister iste- mez kabul etmek zorundayýz..."

Darwinist bir biyolog ancak bu kadarýný söyleyebilir. Bilim maddiyat ile maneviyat arasýna Berlin duvarý gibi bir engeller yerleþtirdiðinden, öteye geçmek onlar için çok zor. Ama geçen sayýmýzdaki temsili örneklerimden ha- týrlayacaðýnýz gibi, biz otomatik arabaya kumanda eden çocuðu da hesaba kata- caðýmýzdan evrende ve dünyada ya- þamýn geliþmesinde, ilâhi âlemin hüner- li ellerinin varlýðýný da inkâr etmeye- ceðiz. Ve ayrýca üst âlemden dosdoðru gelen ilâhi bilgilerle de mutlaka düþüncelerimizi aydýnlatacaðýz. "Spe- külasyon" ve "dogmatik" diye kim ne sýfatla itham ederse etsin, maddi veya manevi her türlü doðru bilginin ýþýðýnda rahatlýkla düþüncelerimizi söyleyeceðiz.

Yani çekirdeksiz, ilkel, prokaryot hücrelerden; çekirdekli, organelli geliþmiþ hücrelerin oluþmasýnda Yaradan'ýn hünerli elinin olaylarý yön- lendirmiþ olmasý gerektiðini söylemek- ten kaçýnmayacaðýz. Nitekim 600 mil- yon yýl önce aniden beliriveren ökaryot

hücreler ve yüksek organizmalarý materyalist bir görüþle evrimle ve doðal seçilimle açýklamaya çalýþýrken bilim adamlarý çok zorlanmaktadýrlar.

KAMBRÝYEN'ÝN HEMEN ÖNCESÝ Kambriyen Patlamasýndan 40 milyon yýl kadar önce ökaryot hücreler ve bazý yüksek organizmalar ilk defa hayat sah- nesinde aniden rol almaya baþlamýþ- lardý. 1947'de Avusturalya'da Ediacara faunasýnda pek çoðu yumuþakçalardan olan bu canlýlarýn fosilleri bulunmuþtu.

Ve sonra da yine Kambriyen öncesi canlý fosillerinin sadece orada deðil, neredeyse dünya çapýnda yaygýn olduðu anlaþýlmýþ Ediacara dönemi 2000'lerde jeologlar tarafýndan zaman çizelgesinin baþýna yerleþtirilmiþti. Birkaç milyon yýl dünyamýz böylece yüksek organi- zasyonlu canlýlarla kaynaþtýktan sonra, Ediacara Dönemi nasýl aniden baþlamýþsa, yine benzeri bir þekilde geriye nesil býrakmadan aniden sona ermiþti. Fosil kayýtlarýndan bugün bilim adamlarýnýn söyledikleri özetle bu. Prof.

Stephen Jay Gould (1943 - 2002) ironik bir cümleyle bu dönemdeki hayat için

"Baþarýsýz bir deney" demekten kendini alamamýþtýr.

Ediacara sonrasýnda aradan geçen milyonlarca yýl boyunca ilkel prokaryot hücreler yalnýz yaþamlarýný eskisi gibi sürdürürken ne olduysa, yine aniden zamanýmýzdan 530 milyon yýl önce bir patlama tarzýnda yüksek organizmalarla dünyamýzýn dolmakta olduðunu görü- yoruz. Hem de Kambriyen'in baþlarýn-

(12)

d a k i 530 - 520 milyon yýl arasýndaki jeolojik olarak 10 milyoncuk çok kýsa bir zaman süresinde, memeliler hariç, þimdiki canlýlarýn pek çoðu- nun atasý olabilecek yüksek organiz- malarla dünyamýz doluveriyor. Ve daha da ötesi... Nesli tükendiðinden þimdi dünyamýzda karþýlaþmadýðýmýz baþka garip canlýlar da var aralarýnda. Örneðin o devrin hayvanlarýndan "Opabinia"

diye adlandýrýlan 8 cm boyundaki 5 gözlü, hortumlu canlýnýn bir benzeri bile yok þimdi dünyamýzda.

Aniden ve çok kýsa bir zamanda, ata- larý da olmadýðý halde böyle pek çok çeþitteki canlýlarla dünyamýzýn dolmasý- na doða bilginleri haklý olarak

"Kambriyen Patlamasý" adýný yakýþ- týrdýlar. Ve o zamaný canlýlýðýn bir "altýn dönemi" olarak gördüler. Aslýnda Darwin zamanýnda bile Kambriyen can- lýlarý hakkýnda az da olsa bilgi vardý.

Ancak bu altýn dönemin tüm detaylarýy- la anlaþýlmasýnýn da ilginç bir öyküsü var. Kanada'nýn 3000 m yükseklikteki þimdi Burgess Shale Faunasý denilen bölgesinde fosillere rastlandýðýný duyan Charles D. Walcott (1850 - 1927) isimli ABD'li paleontolog kollarý sývýyor. Yýl 1909. Gerçekten etraf fosil kaynýyor. 7 yýl süren hummalý bir çalýþma ile tam 65.000 fosil toplayýp, doðruca baþkaný olduðu doða müzesinin kasasýna kilit- liyor. Herkesten saklýyor. Ýnternet

haberlerinde, bu örneklerin Darwin'in materyalist evrim kuramýný sarsacaðýn- dan korktuðundan böyle davrandýðý söyleniyor. Günahý boynuna. Aradan epeyce yýllar geçtikten sonradýr ki, fosil kolleksiyonu incelenip yeniden araþtýr- malar yapýlýyor ve böylece "Kambriyen Patlamasý" tüm bilim âleminin malý ola- biliyor. Ve tabii dünyanýn baþka yer- lerinde de benzer fosiller bulunup doða müzelerinin vitrinlerini süslüyorlar.

Þimdi güvenilir biyoloji bilginlerinin kitaplarýndan bu dönemi anlatan kýsa alýntýlar yapacaðým. Sonra da yorum konusunda metodoloji bakýmýndan ayrý- ca söyleyeceklerim olacak.

BÝYOLOJÝ BÝLGÝNLERÝNDEN

"KAMBRÝYEN PATLAMASI"

"Kambriyen Döneminde, yani fosil çaðlarýnýn ilkinde oluþan Kanada'daki bir kaya yapýsý olan Burgess Þisti zoolo- jik bir hazinedir. Acayip þartlar, hay- vanlarýn bütün parçalarýný, yumuþak parçalarý da dahil olmak üzere üç boyut- ta muhafaza etmiþtir. Gerçek anlamda 530 milyon yaþýndaki bir hayvaný kesip doðrayýp inceleyebilirsiniz. Burgess fosillerini 1909 da keþfeden ünlü fosil bilimci C.D. Walcott bunlarý kendi zamanýnýn modasýna göre sýnýflandýr- mýþtýr." (R. Dawkins "Bir Þeytanýn Papazý S: 283)

"....Herhangi biri herhangi bir anda Kambriyen kayaçlarýnda bir memeli fosili bulursa evrim teorisi anýnda yerle bir olurdu. Diðer bir deðiþle evrim yan-

Opabinia

(13)

11 lýþlanabilir bir teoridir. Dolayýsýyla bi-

limsel bir teoridir." (R.Dawkins "Yeryü- zündeki En Büyük Gösteri"S: 98)

"Fosil kaydý Darwin için sevinçten çok kedere neden olmuþtu. Hiçbir þey onu, hemen tüm karmaþýk organizma tasarýmlarýnýn - yerküre tarihinin baþlangýcýnda deðil de, yolun altýda beþi alýndýktan sonra- ayný anda ortaya çýk- týðý Kambriyen Patlamasý denli rahatsýz etmiyordu. Karþýtlarý bu olayý yaratýlýþ aný olarak yorumluyorlardý. Çünkü Darwin Türlerin Kökeni'ni yazdýðýnda Kambriyen öncesi yaþamýn en ufak bir izi bile keþfedilmemiþti. " (S. Jay Gould

"Pandanýn Baþ Parmaðý" S: 268)

"Büyük omurgalý hayvan filumlarýnýn çoðu, ilk olarak yaklaþýk 600 milyon yýl önce jeologlarýn Kambriyen dedikleri dönemin baþýnda, birkaç milyon yýl gibi kýsa bir süre içinde ortaya çýktý. Dünya tarihinin daha önceki 4 milyar yýlýnda neler olmuþtu? Erken Kambriyen'in, böyle bir evrimsel etkinlik patlamasýna yol açan özelliði neydi? Evrimsel görüþ 100 yýl önce zafer kazandýðýndan beri, bu sorular fosil bilimcileri rahatsýz edegelmiþtir.... Kambriyen Patlamasý Darwin'i o kadar rahatsýz etmiþti ki,

"Türlerin Kökeni" nin son basýmýnda þunlarý yazmýþtý: 'Bu olay henüz açýk- lanamamýþtýr ve gerçekten de, burada ortaya konan görüþlere karþý geçerli bir sav olarak ileri sürülebilir ' Aslýnda Darwin zamanýnda durum çok daha kötüydü. O zamanlar tek bir Prekambriyen fosil bulunmamýþtý. Ve yeryüzündeki yaþamýn en eski kanýtlarý,

Kambriyen dönemdeki karmaþýk omur- galý patlamasýna iliþkindi. Bunca yaþam formu ayný anda ve en baþtan karmaþýk bir yapýya sahip olarak ortaya çýkmýþsa, Tanrý'nýn yaratma aný için Kambriyen Dönemi'nin baþýný seçmiþ olduðu iddia edilemez miydi?" (S. Jay Gould

"Darwin ve Sonrasý" S: 120-121)

"Kambriyen öncesi dönemin en son bölümü dýþýndaki fosil kayýtlarý, 2,5 milyar yýl boyunca hüküm sürmüþ bak- teri ve mavi - yeþil alg fosillerinden da- ha fazlasýný içermez. Karmaþýk yaþam, Kambriyen Dönemin baþýna doðru hayret verici bir hýzla ortaya çýkmýþtýr.

".... Bu dönem belki solunum için yeterli oksijenin ilk kez birikmesini, belki karmaþýk yaþamý destekleyemeye- cek kadar sýcak olan yeryüzünün serin- lemesini, belki de okyanus kimyasýnda kalsiyum karbonatýn tortullaþarak, önceleri yumuþak gövdeli olan hayvan- larýn koruyucu iskeletlere bürünmesini saðlayan bir deðiþikliði temsil ediyor- du." (S. Jay Gould ayný kitap S: 128)

METOT ÝÇÝN BÝRKAÇ SÖZ

Kambriyen Patlamasý evrim kura- mýnýn yorumu için gerçekten çok önem- li bir fenomen. S. Jay Gould bu ve ben- zeri evrimsel olaylarý inceleyerek, yine Darwin'in izinde yürümekle beraber, ondan biraz farklý "Kesintili Denge"

yorumunu kitaplarýnda sýk sýk tekrarlar.

Bu yorum ateistleri çok rahatsýz eder.

Richard Dawkins: "Eldrege ve Gould derinden yüzeyseller. Konuþmalarý

(14)

sanatsal, edebi ama sözleri 'yaradý- lýþçýlara' yardým ediyor" diyerek onlarý kitaplarýnda yeri geldikçe eleþtirir.

Bilim âleminde eleþtiri vazgeçilmez bir hak. Ama biraz aykýrý gibi görünen yorumlara bu þekilde "Sen rakiplerimi- ze pas veriyorsun" diyerek, yüzeysellik gibi acý yaftalar takmak ne kadar doðru bir tutum acaba? Bu aile içi bir kavga ama, bir de gerçekten Darwin Kuramýný lânetleyen gruplarýn, Kambriyen'deki bu çok ani ve çok muhteþem canlýlar patlamasýný dile getirerek, evrimi temelden reddetmelerine tanýk olmak- tayýz. Özellikle dini çevrelerin kitap- larýnda ve internet makalelerinde bunun çok örneklerini görmekteyiz.

Evrimin Darwin yorumuna ben de karþýyým. Ama sadece yorumuna. Yani bir zekâ ve hüner iþe karýþmaksýzýn tür- den türe geçiþlerin, otomatik olarak kendiliðinden süregeldiðine. Ama sýk sýk tekrarladýðým gibi, evrimi onunla birlikte ortaya koymuþ olan Russel Wallace'ýn (1824-1914) yorumu tama- men farklý. Zamanýnda parapsikolojide- ki patlama tarzýndaki ruhsal olaylarý adým adým izleyen ve öte âlem varlýk- larýnýn madde üzerindeki bilinçli fizik etkilerine pek çok defa bizzat tanýk olan Wallace, bu bilgilerin ýþýðýnda canlýlarýn evrimine bambaþka bir gözle bakýyordu.

Yani hem evrim kuramýna inanýyor hem de bu evrimde ruhsal âlem varlýklarýnýn etkili olduklarýna. Ne yazýk ki günümüzdeki dindarlar parapsikolojiyi gündemlerine alýp iyice incelemedikleri için Wallace gibi "hem o hem de bu"

diyemiyor ve "ya o ya da bu" mantýðýy- la evrim kuramýný külliyen dýþlayarak

kuramý doðrulayan pek çok bilimsel bulguya sýrtlarýný dönüyor, gerçeðin, bilimin dýþýna çýkýyorlar. Bilim âlemi, maneviyata sýrtýný döndüðünden, sadece madde kanunlarýyla yolunu bulma ve yorum yapma eksikliðini yaþýyor.

Dindar çevreler de, gerçekte manevi inancý çok destekleyen parapsikolojiden ve rehber varlýk bilgilerinden mahrum olmanýn sýkýntýsý içinde. Bizim âlet kutumuz çok zengin. Ýçinde bilim, kut- sal metinler, parapsikoloji ve doðrulu- ðuna derin düþüncelerle kani olduðu- muz yüce ruhsal rehber varlýklardan alý- nan bilgiler var. Boþuna söylememiþler

"âlet iþler el öðünür".

Rehber varlýk "Doðru düþünmek gerçek bir ibadettir" der. Bu nedenle yorumlarýmýzda her doðru bilgiyi kul- lanmaktan sakýnmayacaðýz. Ve kul- lanacaðýmýz âletlerin sayýsý çok fazla olduðundan akýl ve mantýktan asla ayrýl- madan çok daha deðiþik yorumlara git- mek bizim için daha kolay olacak.

Wallace parapsikolojiyi derinliðine incelediðinden "hem o hem de bu" gibi doðru bir yoruma giriþebildi. Onun ben- zeri bir yorumumuzu iyice aydýnlata- bilmek için; ruhsal âlemin þimdi de madde dünyasýnda iþbaþýnda olduðunun somut örneklerinden biri olan "Ekin Çemberleri"nden gelecek sayýmýzda uzunca yeniden söz edeceðim. Eski yazýlarýmda Ekin Çemberlerinde nasýl geometrik mucizeler sergilediðini sizlerle paylaþmýþtým. Havada dolaþ- madýðýmýzý, canlýlarýn evriminde ayaðýmýz yerde yorumlar yaptýðýmýzý kanýtlayabilmek için bunlarý tekrarla- makta yarar görmekteyim.

(15)

13

Gerçek Dýþýmýzda Deðil Ýçimizde

Güngör Özyiðit, Psikolog

Kutlu kadýn Rabia, gün batýmýnda evinin önünde, kaybettiði bir þeyi aramaktadýr. Ne aradýðýný sorarak yardýmcý olmak isteyen

komþularýna

"Dikiþ iðnemi düþürdüm de, onu arýyorum" der. Birlikte aramaya baþlarlar, ama bulamazlar.

Neden sonra, içlerinden birisi, iðneyi nerede düþürdüðünü sorar.

Rabia "evin içinde" deyince, hepsi birden, "Öyleyse neden onu dýþarýda arýyorsun, deli misin? diye çýkýþýrlar. Bunun üzerine

Rabia, söylemek istediðini dile getirerek, baklayý aðzýndan çýkarýr:

"Peki siz, akýllý geçinenler, içinizde olan gerçeði neye hep dýþarýda

arayýp duruyorsunuz?!"

(16)

ZEN USTASI

Gerçeði Olduðu gibi algýlamak, bir aydýnlanma ve uyanma yöntemi olan Zen düþüncesinin temel öðretilerinden biridir. Bunu anlatan Zen öykülerinden birinde bir keþiþ, Zen ustasýyla

konuþurken soruyor:

-Gerçek yoluna girmek için bir yön- teminiz var mý?

-Evet, var..

-Yönteminizi açýklar mýsýnýz?

-Acýkýnca yiyorum, yorgun düþünce de uyuyorum..

-Ama bu herkesin yaptýðý bir iþ deðil mi?

-Deðil; çünkü onlar yedikleri zaman yemiyorlar, yediklerinin tadýna varamýyorlar, çeþitli baþka þeyler düþünüyorlar. Uyuduklarý zaman da uyumuyorlar, bin türlü þeyin düþünü görüyorlar..

Gerçek içimizde. Ve içimizin dýþa yansýmasý olan her günkü iþleri- mizde.. Ne var ki gönül arýnmadan, zihindeki sis daðýlmadan, insan gerçeði olduðu gibi göremez. Ve yaþadýðý anýn tam hakkýný verip, tadýna varamaz.

KORKUDAN KURTULMAK Çoðu kiþi, kendi korku ve kuruntu- larýyla, kendine yapay bir dünya kurar ve gerçek dünyadan uzak yaþar. Oysa yaþamýn her aný ve olayý, insan için gerçeðe açýlan bir penceredir. Ve bak- masýný bilene, ibret verici derslerle doludur.

Gönül erlerinden biri olan Hasan'a, ölüm döþeðindeyken, arkadaþlarýndan biri sorar: "Ey Hasan, senin hocan, yol göstericin kimdi?"

Hasan, geride kalan yaþamýna þöyle bir göz gezdirircesine

"Benim bir deðil, bin- lerce hocam oldu" der ve

"Hocalarým- dan biri de bir köpekti"

diye devam eder: "Günün birinde çok susamýþ, göle doðru gidiyordum. O arada bir köpek de gölün kýyýsýna geldi.

O da susamýþtý anlaþýlan. Ancak gölün yüzeyinde, kendi aksini görür görmez ürktü, havlayarak kaçtý. Ne var ki, susuzluðuna yenik düþüp, yeniden geri geldi. Sonunda korkusunu yenmek için suya atladý. Böylece ürktüðü köpek görüntüsünden kurtuldu. Tanrý'nýn bana bu köpek aracýlýðýyla þu mesajý yol- ladýðýný hemen o anda kavradým:

"Korkularýmýzýn çoðu, kendi düþünce ve hayallerimizin ürünüdür.

Onlarýn üstüne giderek onlarý yenebilir ve o tür korkulardan kur- tulabiliriz."

SÖZDE FÝLOZOF

Diðer taraftan insan, bir baþkasýnýn gerçeðini, onu yaþadýðý ölçüde anlaya-

(17)

15 bilir. Ve bir baþkasýyla özdeþleþtiði

oranda onu sevebilir. Eski Ahitte

"Yabancýyý sev. Çünkü bir zamanlar sen de Mýsýr'da yabancýydýn. O yüzden, yabancýnýn halini iyi bilirsin" der.

Filozof'un biri, ayakkabý tamircisine gider ve ayakkabýlarýný onarmasýný ister. Ayakkabýcý, filozofa "Þu anda elimde gördüðünüz gibi baþka iþler var.

Sýra seninkilere gelinceye kadar þu ayakkabýlarý giy; sonra yarýn gel. kendi ayakkabýlarýný al" der. Filozof biraz bozularak "Ben bana ait olmayan bir ayakkabýyý giyemem" diye söylenir.

Bunun üzerine ayakkabý tamircisi, ken- dini bilge sanan filozofa, hiç unuta- mayacaðý þu dersi verir: "Ayaklarýný baþkalarýnýn ayakkabýlarý ile saramayan sen, gerçekten bir filozof musun

acaba?!"

Bunu þöyle de söyleyebiliriz:

Baþkasýnýn çarýðýný giyip, onunla bir süre yürümeyen, baþkasý hakkýnda doðru bir yargýda bulunabilir mi?!

SEVGÝ BÝRLEÞTÝRÝR

Birliðe ve bütünlüðe ermek, yaþamýn en büyük hedeflerinden birini yakala- mak demek. Onun için ayýrýcý, bölücü her þeyden uzak durmak, buna karþýlýk parçalarý birleþtirip bütünleyen her þeye yakýn olmak, özellikle yüreði, en büyük birleþtirici güç olan sevgiye açýk tutmak gerek.

Ünlü mistiklerden Farid'i, bir kral ziyarete gelir. Armaðan olarak üstü pýr-

lantalý, yakutlu, çok deðerli bir makas getirir. Sofi, makasý alýp inceledikten sonra þunlarý söyler: "Teþekkür ederim kralým. Bu makas gerçekten çok deðer- li. Ama benim iþime hiç mi hiç yara- maz. Bunun yerine bana bir iðne ver- menizi yeðlerdim."

Kral biraz þaþkýn, kekeler:

"Anlayamadým doðrusu. Ýðneye ihtiyaç duyulan yerde, makasa da gerek yok mudur sizce?"

O zaman Farid, daha açýk konuþarak þu karþýlýðý verir: "Makasý istemiyo- rum; çünkü bölücü, ayýrýcý bir nesnedir.

Her þeyi keser. Ýðne ise birleþtiricidir.

Makasýn kestiðini diker. Ben sevgiyi öðretiyorum. Tüm öðretim sevgiden kaynaklanýyor. Benim amacým her þeyi birleþtirmek, parçalarý bütünleþtirmek.

O nedenle kralým, bir dahaki geliþiniz- de bana sadece bir iðne getirin, yeter."

(18)

CENNET VE CEHENNEM

Kendini dizginlemek, nefsini kontrol edip arzularýna hakim olmak, dünyada gerçeðe ermenin, cennete ve parlaklar arasýna girmenin en emin yollarýndan biri.

Bilge Hakuin'e, Japonlarýn soylu savaþçýlarýndan bir Samuray gelip sorar: "Cennet, cehennem var mý?

Varsa nerede?" Hakuin, bir asker edasýyla sorar: "Sen kimsin?" Adam kasýlarak cevap verir: "Ben bir Samuray'ým. Ýmparatorlar bile benden çekinirler." "Hakuin gülerek "Oysa ben seni bir dilenci sanmýþtým" der

Samuray, hiddetinden kendini kaybe- dip, derhal kýlýcýný çeker, tam Hakuin'i öldüreceði sýrada "Ýþte" der Hakuin

"Bu. cehennemin kapýsýdýr. Bu davranýþ seni cehenneme sokar." "Samuray bu söz üzerine aklýný baþýna alýp topla- narak, kýlýcýný kýnýna yerleþtirince "Ýþte bu da cennetin kapýsýdýr. Böyle

davrandýðýnda, cennetin kapýlarý açýlýr sana" diye sözünü tamamlar Hakuin.

Cennet ve cehennem, gidilecek bir yer deðil, yaþanacak bir haldir aslýn- da. Burada ve orada (âhirette), cen- net ve cehennem iç içe ve insanýn içinde. Her ikisinin kapýsý da elimizi uzatýp açacaðýmýz denli yakýnýmýzda.

Ýnsan, kontrolsüz davrandýðýnda,.

yaptýðý kötülüðün azabýyla, içindeki cehennemin ateþiyle kavrulur. Akla uygun davranýp, düzgün yaþadýðýnda

ise içinde cenneti bulur, gönlü serin ve huzurlu olur.

BÜYÜDÜKÇE KÜÇÜLMEK Gerçek bilge ile sahtesini birbirinden ayýran ölçülerin en önemlisi,

büyüdükçe küçülebilme erdemi.

Ünlü yazar Henry Miller, günün birinde çok bunalýr. Nerdeyse intihar edeceði bir sýrada, bir arkadaþýnýn

"Neden þu ünlü bilge Swami'ye akýl danýþmýyorsun?" demesi üzerine, o umudun da ipine sarýlmayý dener.

Swami'ye telefon ederek, kendisiyle konuþma ihtiyacýnda olduðunu, bunun için randevu istediðini söyler. Swami, büyük bir sevecenlikle ve kucaklayan bir sesle "Elbette, ne zaman isterseniz

Henry Miller

(19)

17 gelin, emrinizdeyim" der. "Yarýn ola-

bilir mi?" sorusunu ise "Yarýn mý, mükemmel" diye yanýtlar.

Fakat tuhaf bir þey olur. Telefon ettiði günün gecesi bütün sorun, bir

mucizeyle sanki kendiliðinden çözüm- lenir. Ýçindeki sýkýntý daðýlýp, gider.

Swami'nin "Elbette geliniz,

emrinizdeyim, hizmetinizdeyim, ne zaman isterseniz gelin" sözü, sihirli bir þekilde iyileþmesine yol açar. Buna raðmen Miller, ertesi günün sabahý Swami'ye gider. Ve kapýnýn eþiðinde kendisine her þeyin çözümlendiðini, görüþmeye gerek kalmadýðýný söyle- mek ister. Swami, elini tutarak ona "Siz yine de giriniz. Belki de benim size ihtiyacým vardýr. Belki siz bana yardým edebilirsiniz" der. Gerisini Miller'den dinleyelim: "Olaðanüstü bir þeydi! Ýçeri girdim, onunla bir saat geçirdim;

konuþtuk. Belki de ona gerçekten yardýmým dokundu. Kendisi bende böyle bir izlenim uyandýrmaya özen gösterdi. Böyle bir þey yapabilmek, böyle konuþabilmek için büyük bir yaþam ustasý olmak gerek. Bir bakýma, mucize benim randevu istediðimde yanýt olarak bunu hemen kabul etmesiydi hiç kuþkusuz. Bu gibi

durumlarda ihtiyacýmýz olan iþte budur:

Sempatik bir kulak ve dinlemeye hazýr biri."

Evet, gerçek burada, Swami'nin kiþiliðinde, büyüdükçe küçülmenin ve küçülerek hizmet etmenin erdemi

olarak ortaya çýkýyor. Miller de bunu çok güzel deðerlendirip, ondan yararlanýyor.

USTA - ÇIRAK ÝLÝÞKÝSÝ Yol göstericinin iþi kendini deðil, kendinde yolu göstermektir. Gerçek usta, hünerli eliyle, çýraða ustalýk yolunu gösterir ve onu da kendi gibi usta hale getirir.

Hani çýraðýn biri, ormanda tek baþýna yaþayan bir bilgeye, kendini ziyaret edip edemeyeceðini sordurur. Bilge haber gönderir: "Elbette gelsin, beni görmeye gelsin. Yalnýz yol uzun ve yorucudur. Tehlikelerle doludur." Çýrak bunu bilerek ve zoru göze alarak yola koyulur. Yolda bir sürü engelle

karþýlaþýr. Bu engelleri çýraðýn yetiþme- si için düzenleyen ustadýr þüphesiz.

Ama çýrak, sonuna kadar dayanýrsa, sabrýný çabasýna destek edip, tüm engelleri aþarsa, ustanýn yanýna ulaþýr.

O zaman çýrak da ustalaþmýþ, ikisi eþit ve denk olarak karþýlaþmýþ olurlar.

Burada amaç ustaya ulaþmak deðil, ustaya giden yoldan geçerek ustalaþ- maktýr. Öylece ustada görüp beðendiði gerçeðe benzemeye çalýþarak ve onun yolunca yürüyerek, o gerçekle bezen- mektir. Sonra da gerçeðin bir baþka belirtisine özenerek, evrimin sonsuz basamaklý merdiveninde, O Eriþilmez Olan'a doðru, aþkla ve þevkle yürümek, hep yürümektir..

(20)

sikolojik saðlýk ve ruhsal huzura olan ilgide ve bu konudaki araþtýr- malarda son yýllarda çok önemli artýþlar yaþanmaktadýr. Ýnsanlarýn çeþitli nedenlerle içki, farklý antidepresanlar, uyuþturucular ya da marjinal yaþam biçimleriyle bir tür kaçýþ eðiliminde

olmalarý, saðlýðýn yalnýzca hasta olma- maktan öte bir kavram olduðu fikri konusunda uzmanlarý ayný çatý altýnda toplamýþtýr. Batý'da Abraham Maslow, Eric Fromm, Lawrence Kohlberg ve Ken Wilber gibi saygýn düþünürler eriþkin ruh saðlýðýnýn üst sýnýrý ya da normali olarak

On Yetkinlik

Derleyen: Nihal Gürsoy

(Kadim Bilgiler ve Son Araþtýrmalar)

P

(21)

19 kabul edilmiþ olanýn ötesinde, sýrasýyla

motivasyon, tutum, ahlâksal düþünme ve biliþsel geliþme düzeylerinin varlýðýnýn çok önemli olduðunu göstermiþ ve savunmuþlardýr. Diðer yandan doðu psikolojileri, Hindu, Budist ve Sufi gelenekler psikopatoloji açýsýndan çok daha az þey içermelerine raðmen, insan ve ruh saðlýðý konusunda son derece geliþmiþ metodlar içerirler.

Huston Smith'in yeniden basýlan dene- mesinde belirttiði gibi: "Büyük gelenek- ler içerisinde, mesajýný en psikolojik yolla ortaya koyaný Budizm'dir."

Budizm'de psikolojik saðlýk ve geliþme, bilinç hallerine iliþkin zengin içerikler bulmak mümkündür. Tüm büyük dinsel gelenekler gibi, Budizm de çok sayýda okula ayrýlmýþtýr. Varlýðýný bugün de sürdüren en eski okul, bugün büyük çoðunluðu Güneydoðu Asya'da bulunan Theravadin'dir. Theravadin'ler, Budist tutucularý temsil ederler. Baþlýca kay- naklarý yaklaþýk 2000 yýl geriye giden erken dönem Budist yazýlardýr. Diðer Budist okullar da bu yazýlara büyük deðer verirler. Ancak onlara bir çok yeni düþünce ve metin ilave etmiþlerdir.

Sonuç ise Therevadin geleneðinin ve düþüncelerinin tüm çaðdaþ Budizm okullarý tarafýndan paylaþýlmasý, ama farklý biçimde deðerlendirilmesidir.

Sýra dýþý psikolojik refahýn niteliklerine iliþkin aþaðýdaki model, bu Therevadin geleneðinden türetilmiþtir. Bu model, saðlýklý insanlarý niteleyen on özellik, nitelik ya da etkinlik diyebileceðimiz davranýþ modellerinden oluþur. Aslýnda bu niteliklere farklý derecelerde tüm

insanlar sahiptir ancak bunu yaþam biçi- mi olarak benimseyip uyguladýðýmýzda giderek bilgelerin ruhsal huzuruna ulaþa- bilir ve kendimiz de birer bilge haline gelebiliriz.

Karþýlaþtýrmalý dinler ve dinler pratik alanýnda öðrenim gören öðrenciler, on yetkinlikte tüm büyük din/felsefe/bilinç disiplinleri için ortak olan özellikleri tanýmlamýþlardýr. On yetkinlik, bu disip- linlerin anlatmaya çalýþtýklarý görüþlerin tam bir listesini oluþturmasa da, insan geliþimini yükseklere taþýyacak temel vasýflara iþaret eder.

Þimdi Therevadin geleneðinin bu on uygulamasýný inceleyelim.

KARARLILIK- Budizm açýk seçik olarak kiþinin kendini gerçekleþtirmedeki becerisinin ve bunun derinliðinin kendi kararlýlýðýndan kaynaklandýðýný söyler.

Gerçek zihinsel saðlýðýn sadece insanýn kendi çabasý ve kararlýlýðýyla oluþabile- ceðini ve bu iþi bizim yerimize yapacak baþka hiç kimsenin olmadýðý vurgulanýr.

Kiþi bu yolda usanmadan ilerledikçe güçlenir, güçlendikçe kararlýlýðý ve hedefe ulaþmadaki baþarýsý artar.

ENERJÝ- Kararlýlýkla yakýndan iliþkili nitelik enerjidir ve ayný zamanda gayret ve çaba gibi yan anlamlarý da içerir.

(J.Goldstein). Buda'nýn en çok sözünü ettiði niteliktir çaba. Ýlerlemenin beþ engelinden biri olan tembellik ve

uyuþukluðu alt etmek için çok önemlidir.

Özellikle ruhsal yolculuðun baþýnda olanlar için yol üzerindeki bildik bir tuzak olduðunu dile getirir Buda.

(22)

AHLÂKLILIK- Budizm'deki ahlâk- lýlýk bir yaptýrým veya dýþarýdan dayatma içermez. Uygulayýcý ahlâkdýþý davranýþýn ilerlemesine ve bilgeleþmesine engel ola- caðýný bilir. Hýrs, öfke, kýskançlýk gibi duygularýn ahlâk dýþý davranýþý beslediði- ni kýsa sürede anlar. (J.Goldstein). Budist felsefe, bu tarz güdülerin terbiye

edilmediklerinde giderek güçlenecek- lerinin ve kendisine de baþkalarýna da zarar vereceðinin farkýnda olduðu için süreci tersine çevirerek öncelikle onlarý kontrol etmeye çalýþýr.

DOÐRULUK- Buda'nýn oðluna "Asla yalan söyleme, þaka yollu olsa bile" diye uyarýda bulunduðu söylenir. Görünürde oldukça kesin bir hüküm taþýyan bu öðüt, Buda'nýn konuþmanýn düþünce ve

davranýþlarýmýz üzerindeki güçlü etkisini bilen içgörüsünden kaynaklanýr.

Ahlâksýzlýk gibi yalan da baðýmlýlýklarý, korkularý diðer olumsuz davranýþlarý güçlendiren ve devamýnda baþka yalanlar söylemeyi gerektiren kiþiyi kendine ve diðerlerine yabancýlaþtýran bir

davranýþtýr. Öte yandan doðruluðun kusursuz biçimde yaþama geçirilmesinin kiþinin ruhsal geliþimindeki en önemli unsurlardan biri olduðu anlatýlýr.

Kiþiyi ahlâklý olmaya yüreklendirir, konuþma esnasýnda söylediklerinin tam farkýndalýðýný gerektirir. Olaylarýn arý duru algýlanýp, anýmsanmasý güçlenir.

Doðruluk, aklý ve ruhu suçluluk duy- gusundan uzaklaþtýrýr. Keþfetme ve bilme motivasyonunu artýrýr. Endiþeden özgür- leþtirir, korkunun gireceði kapýlarý kapa- týr. Tam olarak yücelmiþ bir insanýn açgözlülük, öfke, hakikati çarpýtmak ya da ahlâklý olmayan bir davranýþta bulun-

mak gibi bir arzusu ve niyeti olamaz.

Bütünüyle ahlâklý olanlarýn gizleyecek hiç bir þeyleri yoktur.

"Güzel bir çiçek gibi Parlak ve hoþ kokuludur Güzel ve hoþ sözleri, Anladýðýný konuþan insanýn"

BUDA

FERAGAT- (Fedakârlýk) - Roger N.

Walsh: "Feragat bizim batýlý düþünme biçimimize biraz yabancý bir davranýþtýr.

Çilecilik, hazdan vazgeçme gibi

çaðrýþýmlara neden olur" diyor. Bununla birlikte Budist terminoloji daha derin ve kalýcý mutluluklara eriþme hakký kazana- bilmek için, belli bir haz kaynaðýndan gönüllü olarak vazgeçme olduðuna dair anlamý yakalamak gerektiðini vurgulu- yor. Geleneksel batýlý modellerin tersine, Budist öðreti dört tip haz tanýmaktadýr.

a. Duyusal hazlar

b. Aþýrý zihinsel konsantrasyon hal- lerinden doðan hazlar

c. Ýçgörü hazlarý (zihinsel duruluðun ve ruhsal uyumun sonucu olarak doðarlar)

d. Nirvana hazzý (her þeydeki birliði görme) (J.Goldstein)

(23)

21 Feragat ise diðer üç

hazzý elde edebilmek için ilk haz durumu olan duyusal hazlardan vazgeçme olarak

düþünülebilir. Bunlar daha aþaðý düzeyin gereksinimlerinden oluþmaktadýrlar ve bunlardan gönüllü olarak vazgeçildiðinde ötekilere yer açýlmýþ olur. Böyle

olduðunda gönüllü olarak daha basit bir yaþama ayak uydurulabilir. Daha az yiye- cek, giyecek, lüksten deðil ihtiyaçtan oluþan bir yaþam biçimi v.s...gibi (William Morrow)

Algýsal duyarlýlýðýn derinleþmesiyle birlikte uygulamacýlar, hýrs ve baðým- lýlýðýn etkilerini daha kolay görebildik- lerini söylemektedirler. Ayrýca daha önceleri dýþsal olarak sahip olunan þeylere ve uyaranlara baðlý kalan refah ve mutluluk duygusunu ve baþka olumlu duygularý yaratmaya yetenek kazandýk- larýný ve bu duygunun giderek derinlik kazandýðýný söylerler.

Bu açýdan bakýldýðýnda feragat, fedakârlýk ve acý çekmek isteyen bir pratik deðil, tam tersine, daha yüksek bir hazzýn elde edilmesini önleyen ve zihni baþka yöne çeken þeyleri zihinden uzak- laþtýrmanýn ustalýklý bir aracý olarak görülür.

Bu niteliði yetkinleþtirmiþ bireyde, zih- nin baðýmlýlýktan ve nefretten özgür olduðu, dolayýsýyla artýk her hangi bir deneyime imrenmediði ya da herhangi bir deneyimden kaçýnmadýðý söylenir.

Bireyin mutluluk duygusu eskisi gibi çevreye baðlý deðildir.

"Eðer arzu doluysan

Üzüntülerin yaðmur sonrasý Çimenler gibi kabarýr Ama eðer arzulara boyun eðdirirsen

Üzüntülerin, su damlalarýnýn Bir lotus çiçeðinden düþüþü gibi,

Üzerinden dökülür."

BUDA

SABIR- Sabýrsýzlýk, þimdiki deneyim- den doyumsuzluðu ve beklenen deneyi- me düþkünlüðü yansýtýr. Sonuç hemen herkesin farkýnda olduðu gibi, huzursuz- luk ve rahatsýzlýkla dolu bir zihin halidir.

Ancak zihinsel eðitimin iþi, þimdi olana direnmeyip, olabilecek olan üzerine düþ kurmayýp, þimdi olanla gelecekte olabile- cekleri karþýlaþtýrmayýp her an deneyime açýk olmak, onu kabul etmek ve onun derinden farkýnda olmaktýr. (E. Fromm) Bununla birlikte, "Sabýr" gerçekte yeterli bir çeviri deðildir. Budistler bu sözcükle ayný zamanda hoþgörü, dayanma, baðýþlama gibi davranýþlarý da içeren anlamlarý ifade ederler. Sabýrlý bir insan daha yavaþ öfkelenir ve çabuk baðýþlar, ahlâklý ve þefkatli davranýr. Böyle olmayanlarý baðýþlar. Baþka bir deyiþle, yalnýzca durumlara ve olaylara karþý deðil, insanlara ve onlarýn eksiklerine karþý da sabýrlýdýr.

DENGE- Hoþlanma ve hoþlanmama durumlarýnda kendiliðinden tepki veren insanlar haz ve acýnýn egemenliði altýn- dadýrlar ve özgür deðildirler. Aslýnda çaresiz bir durumdadýrlar, çalkantýlý, denetimi ve konsantrasyonu zor, amaçta ve yönde deðiþken, algýda ve içgörüde duyarsýzdýrlar. (E.Fromm). Birey kendisi-

(24)

ni eðiterek koþullu tepkiselliðini azalta- bilir ve dinginleþebilir, böylelikle dene- tim kazanabilir. Olaylar karþýsýnda altüst olmaz. Giderek, tüm deneyimleri kucak- layabilme ve rahatsýzlýk duymadan olay- larý görebilme yeteneðine ulaþabilir.

(Buddhagosa).

"Haz ve acý Övgü ve suçlama Ün ve utanç Yitim ve kazanç Tümüyle aynýdýr."

BUDA

CÖMERTLÝK- Buda, cömertliðin gücünü kendisi kadar derinden

anladýðýmýzda, bir yemeðin baþýna onu paylaþmadan oturamayacaðýmýzý söyler.

Cömertlik, büyük dinlerde ve büyük disiplinlerde ruh olgunluðunun en büyük göstergesi olarak kabul edilir. Hýrs, baðýmlýlýk ve nefret gibi olumsuz

davranýþ biçimlerinin güçlü bir engelleyi- cisidir. Cömert insanlar ayný zamanda çok daha hayýrseverdirler, hizmet ve fedakârlýk yaþamlarýnýn ayrýlmaz bir parçasý olmuþtur. Bu son zamanlarda yapýlan bilimsel araþtýrmalarda da açýkça görülmüþ, kanýt bulmuþtur. (A.Waterman, American Psychologist)

Budizm cömertliði üç düzeyde taným- lar:

a. Dilencilere özgü cömertlik b. Kardeþlere özgü cömertlik c. Krallara özgü cömertlik

Dilenci gibi verdiðimizde, elimizdeki en az deðer taþýyan þeyi bile büyük bir tedirginlikle ve uzun süre düþünüp taþý-

narak veririz. Kardeþçe verdiðimizde eþit olarak paylaþýrýz. Krallara yaraþýr

biçimde verdiðimizde ise baþkalarýnýn haz almasý ve hoþlanmasý için en deðer verdiðimiz þeyleri bile duraksamadan sunabiliriz.

Bütünüyle olgunlaþmýþ bir bireyin ego bazlý bir dürtüyle hareket etmesi

mümkün deðildir. Tersine, onun

davranýþlarý baþkalarýna en etkili ölçüde hizmet edecek ve katkýda bulunacak biçimde, herhangi bir duruma kendiliðin- den uygun olarak doðar. Böyle olunca vermek artýk bir fedakârlýk deðil, tersine ona eþlik eden þefkat, feragat ve ahlâk- lýlýk yetkinliklerinden doðan doðal, sevinç dolu bir ifade biçimi olarak yaþanýr. (G.Goleman)

ÞEFKAT- Budist öðreti, þefkatin geliþtirilmesi için çeþitli pratiklerden söz eder. Sistemli olarak duyguyu tersine çevirmek gibi belirli davranýþ teknikleri önerir. Öfke ve nefret gibi olumsuz hal- lerin yerine þefkati geçirmeyi tavsiye eder. (Buddhagosa)

Davranýþ tekniklerinin geliþtirilmesin- den 2500 yýl önce sözü edilen bu uygula- ma oldukça düþündürücüdür. (D.Shapiro) Kiþi yetkinleþtiðinde ise artýk kendili- ðinden doðar. Sevginin ürünüdür. Þef- katte olmasý gereken dört nitelik J.

Goldstein tarafýndan þöyle belirtilmiþtir:

a. Evrensel þefkat b. Evrensel merhamet

c. Duygudaþlýk sevinci (Baþkalarýnýn mutluluðuna sevinebilmek)

d. Denge (On yetkinlikten biri) BÝLGELÝK- Öteki yetkinlikler gibi,

(25)

23 bilgeliðin de bir çok düzeyi vardýr.

Baþlangýç eðitimi için bile bir miktar bil- gelik tohumu aranýr. Eðitim yoluyla; algý yanýlmalarý, yararsýz davranýþ alýþkanlýk- larý, bozucu etkiler ve diðerleri büyük ölçüde kiþinin denetimi altýna sokulur.

Bu, bireyi daha saf algýya ve daha derin konsantrasyona götürür. Henüz ortaya çýkmamýþ iyi ve doðru davranýþlar bu sayede kolaylýkla belirmeye baþlar. Bu döngüde beceriden ve yarardan yoksun davranýþlar ortadan kalkmaya ve geliþtikçe daha büyük bilgeliðe götüren ustaca davranýþlar yetkinleþmeye baþlar.

Sonuçlardan biri "Varoluþun üç gösterge- si" diye adlandýrýlan "ducca, annica ve annata"nýn (J.Goldstein) doðrudan deneyimden doðan derin bir içgörü ve anlayýþtýr.

Ducca: Doyumsuzluk ve acýnýn, eðitimsiz bireye ne kadar yerleþtiðinin ve yayýldýðýnýn hiç bir engel ya da

uyarýcýnýn onu tamamen ortadan kaldýra- mayacaðýnýn anlaþýlmasýdýr.

Annica: Geçiciliðin, her þeyin sürekli bir akýþ içinde olduðunun, hiç bir þeyin ayný kalmadýðýnýn anlaþýlmasýdýr.

Annata: Kalýcý ve deðiþmez bir egonun olmadýðý içgörüsüne iliþkindir.

Eðitilmemiþ zihin aldanýr, egoyu varoluþunun kanýtý olarak algýlar.

Bu üç varoluþ sürecinin derinden anlaþýlmasý sonucunda, birey kökten bir deðiþim geçirebilir ve duygusal hazlarýn, geçici ve önünde sonunda bütünüyle doyurucu olmaktan uzak yapýsýný ve alýþýldýk bencil kimliðimizin yanýlsamalý

doðasýný görmek, ego merkezli motivas- yonu zayýflatýr, böylece feragati dengeyi güçlendirir. Þefkatli bir anlayýþ doðar, bunun sonucunda ise, baþkalarýna hizmet etme ve olanaklý her durumda acýyý yatýþtýrma arzusu ve eylemi devreye girer. On yetkinliðin geliþtirilmesiyle birey "Boddhisattava" olmuþtur. Yani hem aydýnlanmýþ hem de baþkalarýna benlikten uzak hizmet etmeyi üstlenen biridir artýk.

SON SÖZ

Bu on yetkinlik birlikte ele alýndýk- larýnda, geleneksel batý psikoloji model- lerinin geldikleri noktayý son derece aþan zihinsel ve ruhsal bir saðlýk düzeyini gösterirler. Budist sav, batý psikolojisinin insan potansiyelini küçümsemekle kalmayýp, bu pratiklere eriþebilmek konusunda da önyargýlý olduðunu gös- terir. Bu savlar, batý psikolojisinin en temel varsayýmlarýna karþý büyük bir meydan okumadýr. Bu kalýcý savlarýn en önemli sonuçlarý uygulamaya ve deneyi- me dayalýdýr. Mutluluk ve huzur üzerine hiç bir kuramsal yazý onun deneyimlen- mesi kadar anlamlý olamaz. Doðu psikolojilerinin akýl ve ruh saðlýðýný güçlendirebileceði yolundaki savlarý sýnamak için en önemli yer kendi yaþan- týmýzdýr. Ýnsanlýðýn kendi tarihinde kritik bir döneme eriþtiði sýr deðildir. Bu dönemde hem gezegenimizin, hem türümüzün yazgýsýný belirleyebiliriz.

Hýzla büyüyen çevre ve kaynak sorun- larýnýn, nükleer tehlikelerin tehdidi altýn- da olan dünyamýzda her yýl 15 milyon insan kötü beslenmeye baðlý nedenlerle ölüyor. Atýklar atmosferi ve suyu kir-

(26)

letiyor, tarým ve doða kaynaklarý tükeni- yor. 20 milyon TNT'ye denk düþen nük- leer baþlýklar, bir anlýk bir kararla fýrlatýl- mayý bekliyor. (R.Walsh)

Tüm bu büyük tehditler, insandan kay- naklanmasýyla da benzersizler. Hýrs, nefret, korku, savunma, cehalet, psiþik geliþmemiþlik, bunlar ve daha baþkalarý bugünkü bunalýmlarýmýzýn temel neden- leri arasýndadýr. (R.Walsh)

Öyleyse, bunalýmlarý baþarýlý bir biçimde çözmek için, insan faktörünü ele almak zorundayýz. (R.Walsh)

Hatanýn nedeni sorunun nasýl giderile- ceðini tam olarak bilmemek ve önem vermemekten kaynaklanýyor. Örneðin

"on yetkinlik" gibi geliþme tekniklerinin, doðu savlarýnýn doðru olmasý için çok küçük bile olsa olanak varsa, durumu- muzun acilliði göz önünde tutulduðunda, toplumsal ve kiþisel olarak bunlara büyük bir öncelik vermemiz gerekiyor.

(R.Walsh)

Roger N. Walsh:

Kaliforniya Üniversitesinde Psikiyatri Bölümü öðretim üyesidir. Týp, psikiyatri ve nöroloji eðitimleri almýþtýr. Psikolojik saðlýk üzerine, Doðu ve Batý

Psikolojilerini içeren çalýþmalar yapmak- tadýr. Ayrýca küresel tehditler ve baþ etmenin yollarý üzerine kitap yazmýþtýr.

Meditasyon ve psikiyatri deneyimleri ile ilgili pek çok çalýþma ve araþtýrmalar yapmýþtýr. Çeþitli ulusal yayýnda editör olarak görev almýþtýr.

John White: Bilinç araþtýrmasý, insan geliþimi ve bilim ötesi alanlarda ulus- lararasý üne sahip bir yazar ve editördür.

Ayrýca beden, zihin ve tinde kendi kendine yönelik bir okul olan Alpha Logics'in baþkanlýðý görevinde bulun- muþtur. Çeþitli akademik ve ruhsal örgütün yazý kadrosundadýr. Dartmouth College ve Yale Üniversitesi'nden dere- celeri vardýr.

Kaynakça: Roger N. Walsh

"Sýradýþý Zihin Saðlýðý"

Roger Walsh John White

(27)

25

ugünkü Ýslâm dünyasýnýn yekvücut bir yapý olmadýðý kesindir. Paraya gömülü Körfez Araplarý, ellerindeki parayý, tüm Ýslâm dünyasýnda bilimsel araþtýrmalarý desteklemek amacýyla harca- mayý bir görev olarak kabul edebilirlerdi.

Bu, olanak dahilinde olmasýna karþýn, böyle bir tutum içine girmediler; hattâ kendi yurttaþlarýna karþý bile.

Ýkinci bir konu da þudur: Mýsýr, Ýran, Pakistan, Nijerya, Türkiye, Malezya ve Lübnan son yýllarda en çok bilimsel lite- ratür üreten Müslüman ülkeler olmalarýna karþýn dünya bilim çevrelerinde önemli konumlara gelememiþlerdir. Örneðin Mýsýr, en büyük bilim adamý topluluðuna sahip olmasýna karþýn, bu ülkenin bilimsel stan- dartlarý, mühendislik ve küçük teknoloji sahalarý dýþýnda, istikrarlý bir düzeye sahip deðildir.

Türkiye'ye gelince: Cumhuriyetin ilk yýl- larýnda atýlan eðitim adýmlarý, Avrupalý bilim adamlarý yardýmýyla yapýlan üniver- site reformlarý maalesef ülkemizde bekle- nen bilimsel geliþmeyi saðlayamamýþtýr.

Uzun yýllardýr iktidarda olan sað görüþlü partiler din eðitimi veren Ýmam Hatip okullarýnýn açýlmasý için çaba harcamýþlar, bilimsel eðitim kurumlarý olan teknik okullarý ve kaliteli eðitim veren üniver- siteleri göz ardý etmiþlerdir. Gerçi üniver- site sayýsýnda büyük artýþlar yaþanmýþtýr ama çoðu doðru dürüst yerleþkesi olmayan, yeterli öðretim üyesinden mahrum

"gecekondu üniversiteler"dir.

Üstelik bu üniversitelerde "bilimsel"

çalýþmalar yapan ya da öyle yaptýðýný söyleyen bilim adamlarýnýn epeyce kabarýk bir bölümünün "bilimsel intihal" denilen hýrsýzlýklarla bilimsel tezler yazdýklarý da zaman zaman gündeme gelmektedir.

Bu yazý dizisinin en aðýrlýklý bölüm- lerinden biri de, Ýslâm'da ulemanýn konu- munu irdeleyen bölümdür. Birçok araþtýr- macýnýn dediði gibi "Ýslâm'da kilise, despotvari bir dinsel otorite yoktur; her bireyin din adamlarýnýn yardýmý olmaksýzýn doktrini yorumlama hakký vardýr. Ýslâm'da bir ruhban sýnýfý olmamasýnýn Ýslâm peygamberi Hz. Muhammed'in "lâ ruh-

Ýslâm ve Bilim - III

Günümüzdeki Durum

Yalçýn Kaya

B

(28)

baniyet-ül fil Ýslâm" (Ýslâm'da ruhbanlýk yoktur) hadisine dayandýðý söylenir. Erkek olan her Müslüman birey namaz kýldýrýr, ezan okur, kurban kesebilir ve de ölü yýkayabilir. Müftülük ve Þeyh-ül-Ýslâmlýk gibi unvanlar ve görevler Ýslâm'ýn baþlangýcýnda deðil 10. yüzyýldan sonra ortaya çýkmýþtýr.

Bu unvanlar din ve dünya iþlerinin ayrýl- mazlýðýndan doðmuþtur. Ýslâm'da Halife baþlangýçtan beri bir unvan olarak vardýr.

Halife bütün Müslümanlar üzerinde hem dünyevî hem de manevî güce sahip olan kimsedir. Þeyh-ül-Ýslâm ise Halifenin manevî erkinin temsilcisi olarak iþ görür.

Tüm Ýslâm tarihi boyunca ayaktakýmýnýn isyana kalkýþmasýndan sorumlu olan, ulema adý verilen kesimin baðnaz tutumu,

sergilediði küstahça gurur, açgözlülük, düþük saðduyu düzeyi ve hoþgörüsüzlük, Ýran, Hindistan, Orta Asya ve Türkiye'de her düzeydeki þair ve yazar tarafýndan alay konusu edilmiþtir.

Aþaðýdaki dizeler Kazak Abdal adlý halk ozanýnýn aðzýndan toplumun medreseli ule- maya bakýþ açýsýný dile getirmektedir:

Ormanda büyüyen insan azmaný Çarþýda pazarda insan beðenmez Medrese kaçkýný softa bozgunu Selam vermeye derviþ beðenmez Alemi ta'n eder yanýna varsan Seni yanýltýr bir mesele sorsan Bir cim çýkmaz eðer karnýný yarsan Câmiye gelir de erkân beðenmez.

Bu konu ile ilgili olarak þunu da ekleye- lim Anadolu Türk köylüsü bu tip din adamlarýyla ilgili olarak pek çok atasözü ve deyim yaratmýþtýr. Örnekler verirsek:

" Evi baca, köyü hoca yýkar

" Ölü evinde yaþ, imam evinde aþ, Ýslâm'da bir ruhban sýnýfýnýn olma- masýnýn, politik ve ekonomik alanda sis- tematik bir organizasyon zayýflýðýna yol açmýþ olabileceði zaman zaman öne sürülmüþtür. Dinsel otorite boþluðunun bi- limsel ve teknolojik geliþmeler üzerinde ne denli etkili olabileceði tartýþma konusudur.

Gene de kimi araþtýrmacýlar Batý dünyasýn- daki bilimsel geliþmelere uzun yýllar set çeken Kilise'nin bir süre sonra bilimsel geliþmelerin destekçisi olduðundan yola çýkarak; Ýslâm'daki otorite boþluðunun bilimsel geliþmelerdeki olumsuzluða neden olduðunu öne sürerler.

Bana kalýrsa Batý dünyasýndaki Kilise örgütünün benzeri olan ve bilimi

destekleyen bir Ýslâmî din sýnýfýnýn varlýðý halinde Ýslâm ülkelerinde bilimsel geliþ- menin yaþanabileceðini öne sürmek utopik bir hayalcilikten öte bir þey deðildir. Çünkü Ýslâm ahiret yaþamý kadar -belki de daha çok- dünyevî yaþamý da yönetmek üzere ortaya çýkmýþ bir dindir.

Kilise benzeri bir din adamlarý örgütü olmamasýna raðmen Ýslâm dünyasýnda zaman zaman Batý dünyasýndaki aforoz silâhýnýn tekfir adý altýnda eyleme konul- duðu tarihsel bir gerçektir. Tekfir silâhýyla öldürülen, ya da en azýndan halkýn gözünde deðerleri sýfýra indirilen, saray desteðinden yoksun býrakýlan bilim adamlarý ve filo- zoflarýn sayýsý yüzleri geçer. Ýslâm'da

(29)

27 örgütlü bir din adamý sýnýfý olmamasýna

karþýn tüm bu geliþmeler yaþanmýþtýr. Ýslâm dininde bir ruhban sýnýfýnýn olmayýþý bir bakýma böyle tekfir olaylarýnýn hiç olma- masýný gerektirmekteydi oysa uygulama hiç de düþündüðümüz gibi olmamýþtýr.

Orta Çað Hýristiyan dünyasýnda rast- ladýðýmýz aforoz etme olayýnýn benzeriyle Ýslâmiyet'in altýn çaðlarýnda bile karþýlaþ- mak mümkündür. Ýmam Ali, Ebu Hanife, Ýbn-i Arabî, Ýmam Melik, Ýbn-ür Rüþt, Ýbn-i Sina, Ýbn-i Haytam gibi bilgin ve

Ýmam'larýn tekfir ile suçlandýklarý bilin- mektedir. Tekfir olaylarýnýn içerisinde zaman zaman ölüm cezasý uygulamalarý da karþýmýza çýkar. Hallac-ý Mansur,

Þehabettin Sühreverdi, Molla Kabýz, Nadajlý Sarý Abdurrahman, Hamza Balî, Þeyh Bedrettin gibi Ýslâm bilgin ve düþünürlerini tekfir suçlamasýyla þehit edilenlerin listesine ekleyebiliriz.

Hint asýllý bir din adamý olan Mevlâna Ebul Kelam Azad (1888-1958) þunlarý yazmýþtý:

"Son 1300 yýl boyunca Ýslâm fakihlerinin (hukuk âlimlerinin) kalemleri, çekilmiþ bir kýlýç görevi gördü ve Tanrý'nýn pek çok seçilmiþ kulunun kaný kendi insanlarýný lekeledi... Bu þehadetler Sufîlerle sýnýrlý kalmadý, hür düþünürler ve hattâ töreye uygun düþünce yapýsýna sahip en büyük Müslümanlar bile kurban edildi."

Ulemanýn tekfir silahýný kullanma yönün- deki eðilimi ve yöneticilerin ve genel kamuoyunun onlarý dinlemeleri nedeniyle Sünnî Ýslâm'da ruhanî bir sýnýfýn olup olmamasý artýk önemli deðildi.

Ýslâmî toplumlarda bilimin önünü açabil- menin önemli bir anahtarýnýn din

adamlarýný bu konuda eðitmek ve yön- lendirmek olduðunu öne sürenler de var.

Bu iddiada bulunanlarýn yaklaþýmlarý þöyle:

Din adamlarýnýn büyük bir bölümü; esas görevi, ibadet edenleri kýrsal alandaki camilere yönlendirmek, nikâh kýymak, ölü- leri defnetmek, camilerin bakýmýný saðla- mak gibi iþleri yaparak bu iþlerden para kazanan sýradan vaizlerdir.

Bu, geçimini saðladýktan sonra, köktenci giriþimlere pek ilgi duymayan profesyonel bir sýnýftýr ve bu din adamlarý grubu bilim ve teknolojinin ilerlemesini yavaþlatmaya kalkýþmazlar. Kalkýþsalar da baþarýlý olma olasýlýklarý düþüktür.

Diðer Müslüman ülkelerde varlýðýný sürdüren bu sýnýf, bizim ülkemiz için geçerli deðildir, zira Türkiye'de Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý'nýn memuru olan her din adamý devletten maaþ alýr ve kendi yoru- muyla bir inanç çerçevesi çizer. Kâh bilime karþý çýkar, kâh onu yüceltir.

Müslüman ülkelerde -Türkiye hariç- yaþayan ulemanýn ikinci kategorisi zarar veren cinstendir. Bunlar, Kur'an'ý yorum- layabileceðini, aforoz fetvasý verebileceðini ve Cuma namazlarýnda, tüm konular (poli- tika, ekonomi, hukuk, eðitim vb.) üzerinde görüþlerini belirtebileceðini iddia eden kimselerdir. Müslüman ülkelerde ulema adý verilerek yüceltilen bu kiþiler bilim karþýtý eylem ve söylemleriyle yöneticiler ve halk üzerinde etkili olabilirler.

Diðer Müslüman ülkelerin aksine ulema adýný verebileceðimiz böyle bir din adamý grubu Türkiye Cumhuriyeti'nde yoktur.

(30)

Yöneticilerin iþlerine gelmeyen bir konuda

"bu konularý ulemaya sormak gerekir"

dedikleri ulema olsa olsa Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý'nýn kadrolu personelinin bir bölümü ya da Ýlâhiyat Fakültelerinin öðre- tim görevlileridir. Üstelik kimi ilâhiyatçý öðretim görevlileri, kendilerine atfedilen

"ulema" sýfatýna pek de sýcak bakmazlar.

Kimi durumlarda yöneticilerle ters düþtük- leri için sabahýn kör saatlerinde evleri polis marifetiyle basýlýr, çalýþmalarýna el konur.

Elbette bu "aydýn" ilahiyatçýlarýn yanýnda unvanlarý doçent, profesör olan üniversite mollasý diyebileceðimiz bazý kiþilerin var- lýðý da bir gerçektir.

Tarih boyunca Ýslâm ülkelerinde yaþanan tekfir olaylarý göz önüne alýnýnca, Sünni Ýslâm'da ruhanî bir sýnýf olmadýðý iddi- asýnýn önemi kalmýyor. Bu bakýmdan þunu açýklýkla ifade etmek gerekir ki, Ýslâm, insanlýðýn büyük dinleri arasýnda en kötü talihe sahip olanýdýr. Ýslâm ülkelerinin birçoðunda neredeyse kör cahil sayýlabile- cek kiþilerden oluþan bir sýnýf, diðer göksel dinlere göre daha hoþgörülü olan dinleri konusunda temel bilgilere bile sahip ol- maksýzýn ruhanî sýnýf statüsünü kendilerine mâl etmeyi alýþkanlýk haline getirmiþtir.

Hýristiyan toplumlarýndaki Engizisyon infazlarýyla gelen sistematik baský ve zulüm ile benzer bir sindirmeden sorumlu olan, bu sýnýftýr. Bu durumdan kurtulmak için öngörülebilecek tek uzun vadeli çare, bu kiþileri, maneviyatý yüceltmek yerine, genelde siyasal içerikli ahkâm kesmeye yarayan Cuma vaazlarýnda ayrýlýk yaratma güçlerinden mahrum etmektir.

Kutsal Kitap'ýn sekizde birinde bilim ve teknolojiden (tefekkür ve taþkir) söz edildiðini göz önünde bulundurarak, ule- maya, vaazlarýnda neden Müslümanlarý bilim ve teknikle ilgili konular ile uðraþ- malarý için teþvik etmediklerini sormak gerekir. Hýristiyanlýkta dünyevî erk ile manevî erki elinde bulunduran farklý kurum ve kiþiler birbirleriyle çaðlar boyu çekiþmiþler, bu çekiþmeden sonuç olarak insan haklarý ve bu haklarýn güvencesi ile laik toplum kurumlarý ortaya çýkmýþtýr.

Ýslâmiyet'te ise hem dünyevî hem manevî erki elinde bulunduran Halifelerin ve de Þeyh-ül-Ýslâmlarýn varlýðý hiçbir dönemde böyle bir çekiþmeye zemin hazýrlamamýþtýr.

Hýristiyan dünyasýnda din adamlarýnýn ezici baskýsýný asýrlarca sýrtýnda hisseden aydýn kesim, düþüncelerini yazdýðý satýrlar- da dile getirmiþtir. Ünlü yazar Emile Zola bir yapýtýnda þu tümceyi yazar: "Din adamlarýnýn baþýna yeryüzünde son kalan kilisenin en son taþý düþtüðünde, insanlýk en yüksek geliþme noktasýna eriþmiþ ola- caktýr"

Benzer anlam gelecek þu tümceler de büyük önder Atatürk'ten: "Tarihimizi oku- yunuz, dinleyiniz. Göreceksiniz ki milleti esir eden, mahveden, harap eden fenalýklar, hep din kisvesi altýndaki küfür ve mel'a- net'ten gelmiþtir. Onlar (din adamlarý), her türlü hareketi din ile karýþtýrýrlar"

(16.Mart.1923 Adana konuþmasý) Günümüz laik Türkiye'sinde din ule- masýnýn görevini unvanlarý doçent, profesör olan üniversite mollasý diyebileceðimiz kimi kiþilerle, tarikat þeyhleri almýþtýr.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bundan 150 y›l önce Darwin, türlerin ortak bir kökten çok uzun zaman içinde dallanarak evrimleflti¤ini ve bu süre- cin yürütücü gücünün do¤al seçilim oldu¤unu

Eğer eğrilik tensörü R, sıradaki (3.3.1) eşitliğini sağlıyorsa hemen hemen kosimplektik bir manifolda genelleştirilmiş tekrarlayan manifold denir.. Böylece ispat

Örneğin kutuplardaki buz katmanının erirse, yerini flora ya da açık su alacağından, her ikisi de beyaz kar ya da buz gibi sıvıyı ısıtmak yerine

ABD’nin en üst bilim kurumu, Evrim Kuramına ilişkin son yıllarda ortaya çıkarılan yeni kanıtları sergiliyor.. DOSYA: Liderlerde bili şsel bozukluk örnekleri Başkanın

Sonuç olarak Gıda ve İlaç Örgütü (FDA)’nın, “yalnızca -ilgili- türlerin özelliklerini bildiğimizde genetik olarak de ğiştirilmiş organizmanın güvenliği konusunda

Darwin, bilimin çok büyük ve karmaşık şeyleri çok küçük ve basit şekilde açıklayabilme gücü konusuna bilincimizi açıyor.. Biyoloji alanında yüzy ıllar boyunca,

 - İnsanlar arasındaki toplumsal ilişkilerin yapısını, grup olarak insan davranışlarını inceleyen bilim dalıdır.  - Toplumun içinde yaşayan

Dizginlenmemiþ bilgelik söz konusu olduðunda kiþi daha yüksek boyutlu düþünceye "bakamayacaðýný" ve gerçek anlamda aptal olduðunu bilir ama ayný