• Sonuç bulunamadı

Türkiye'de yayınlanan evlilik programları ekseninde toplumsal cinsiyet rollerinin incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye'de yayınlanan evlilik programları ekseninde toplumsal cinsiyet rollerinin incelenmesi"

Copied!
125
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ SOSYOLOJĠ ANABĠLĠM DALI

SOSYOLOJĠ BĠLĠM DALI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

TÜRKĠYE’DE YAYINLANAN EVLĠLĠK PROGRAMLARI

EKSENĠNDE TOPLUMSAL CĠNSĠYET ROLLERĠNĠN

ĠNCELENMESĠ

HAZIRLAYAN YeĢim COġKUN

TEZ DANIġMANI

DR. ÖĞR. ÜYE. Özlem ALTUNSU SÖNMEZ

(2)
(3)
(4)

Toplumun temel yapı taşlarından biri olan aile kurumunun resmi anlamda var olabilmesi için evlilik önemli bir müessesedir. İnsanlar yaşam koşulları nedeniyle bir başkasına ihtiyaç duyarlar. Kendilerini tamamladığını düşündükleri insanla bir yuva kurmak ve çocuk sahibi olmak isterler. Bu şekilde bir ailenin meydana gelmesinde en önemli unsurlar sevgi, saygı ve dürüstlük bağlarıdır. Bu nedenle insan bir ömür geçireceği kişiyi özenle seçmeye çalışır. Aksi takdirde mutlu bir evlilik geçirmek imkânsız olabilmektedir. Bu yüzden bireyler yaşlanmayı arzu ettiği kişiyi bulabilmek için birtakım zorluklar yaşamaktadır.

Evlilik anlaşarak bir birlikteliğe razı olmak ile başlamaktadır. Eskiden yapılan görücü usulü tarzdaki evlilikler modern çağımızda değişime uğramıştır. Artık insanlar kendi tanıştığı kişiyle bir süre flört ederek evlenmeye karar verebilmektedir. Günümüzde sosyal medya aracılığı ile gerçekleşen tanışmaların yanı sıra televizyonlardaki evlilik programları da evlenmenin gerçekleşmesine önayak olabilmektedir. Kimi zaman sadece eğlence maksadıyla yapılan bu programlar bazen evliliklere de yardımcı olabilmektedir. Bu nedenle yapılan araştırmada son zamanlarda yaygın olan evlilik programları incelenerek burada vurgulanan toplumsal cinsiyete yönelik mesajlara değinilmiştir. Bu çalışmada evlilik programlarındaki işleyiş üzerinden giderek evlilik ve aile kavramlarına da temas edilmiştir.

(5)

Her çalışma bir emek ister. Ancak çoğu zaman tek kişilik bir emek yeterli olmaz. Tezimi yazarken geçirdiğim bu zorlu süreçte yanımda olan yakınlarıma şükranlarımı sunmak isterim. Bu çalışmamda sabırla bana yardımcı olan, bilgi ve tecrübelerini benimle paylaşan kıymetli danışmanım Dr. Özlem ALTUNSU SÖNMEZ‟e teşekkürü bir borç bilirim. Bana her zaman destek olan annem Elif COŞKUN‟a, babam Ahmet COŞKUN‟a ve ablam Özlem EKİCİ‟ye de şükranlarımı sunarım. Ayrıca desteğini hiç esirgemeyen sevgili dostlarım Gülşah YAVUZ‟a , Pınar ATAY‟a ve Mukadder ÖZKAN‟a da çok teşekkür ederim. Son olarak hayatımda önemli bir yeri olan ve tez sürecimde bana sabırla yardımcı olan sevgili nişanlım Hacı Ahmet YATAR‟a minnettar oluşumu belirtmek isterim.

(6)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Yeşim Coşkun Numarası 154205001005 Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji / Sosyoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Dr. Öğr. Üye. Özlem ALTUNSU SÖNMEZ

Tezin Adı TÜRKİYE’DE YAYINLANAN EVLİLİK PROGRAMLARI EKSENİNDE TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİNİN İNCELENMESİ

ÖZET

Bu çalışma evlilik ve toplumsal cinsiyet bağlamında sosyolojik olarak önemli bir araştırmadır. Söz konusu çalışmada sosyoloji açısından önemli olan aile, evlilik, mahremiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarına ışık tutulmuştur. Geleneksel Türk aile yapısının karakterinden ve evlilik kurumunun genel yapısından bahsedilmiştir. Ayrıca toplumsal cinsiyet kavramı ve kuramlar üzerine teorik bilgiler sunulmuştur. Bu noktada Türkiye‟de yayınlanan evlilik programlarının işleyişi ve özellikleri üzerinde durularak toplum tarafından empoze edilmeye çalışılan cinsiyet kalıplarından bahsedilmiştir. Popüler olan evlilik programları bir sezon boyunca izlenerek notlar tutulmuş daha sonra internet ortamında tekrar izlenerek konuşmalar yorumlanarak yazıya aktarılmıştır. Konunun netleştirilmesi için diyalogların yanı sıra çeşitli literatür araştırmaları da yapılarak çalışma desteklenmiştir. Elde edilen bulgu ve yorumlardan yola çıkılarak evlilik programlarının kadın ve erkeklere yönelik kalıplaşmış toplumsal cinsiyet algıları oluşturduğu fikri ortaya çıkarılmıştır.

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ renci ni n

Adı Soyadı Yeşim Coşkun Numarası 154205001005 Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji / Sosyoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Dr. Öğr. Üye. Özlem ALTUNSU SÖNMEZ

Tezin İngilizce Adı Gender Roles in Axİs Of Marriage Program in Turkey

SUMMARY

This study is sociologically important research in terms of marriage and gender. This study shed light on the concepts of family, marriage, privacy and gender which are important in terms of sociology. The character of the traditional Turkish family structure of the marriage insitution are mentioned. In addition, theortical information on the concept of gender and therories are presented. By this point, society will focus on the operation and characteristic of marriages have been mentionet in the program publieshed in Turkey it worked to impose gender stereotyoes. Marriage programs which are popular were followed during a season and then again watches and speaks commenting notes were taken over the internet and tranposed. In addition to the dialogues for clarification of the subject various literatüre researches were also supporter. Based on the findings and comments obtained. The idea that marriage programs constitute stereotypical gender perceptions towards women and men has been revealed.

(8)

Bilimsel Etik Sayfası ... i

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu ... ii

ÖNSÖZ ... iii TEŞEKKÜR ... iv ÖZET ...v SUMMARY ... vi 1.GĠRĠġ 1.1. Evlilik Kurumu ... 2 1.1.1. Evlenme Şekilleri ... 3

1.1.2. Evlilikte Sosyal ve Bireysel İşlev ... 4

1.1.3. Evliliğe Yönelik Aşamalar ... 5

1.1.4. Eş Seçmeye Dair Yaklaşımlar ... 6

1.1.5. Evliliğin Koşulları ... 8

1.2. Aile Kavramına Genel Bir Bakış ... 9

1.2.1. Ailenin Özellikleri ... 11

1.2.2. Ailenin İşlevleri ... 13

1.2.3. Aile Türleri ... 16

1.3. Aile – Evlilik – Toplumsal Cinsiyet Üçgeni ... 18

2.EVLĠLĠK PROGRAMLARINDA MAHREMĠYET 2.1. Mahremiyet Algısı ... 20

2.2. Medya Mahremiyet İlişkisi ... 22

2.3. Evlilik Programlarında Mahremiyet Çizgisinin Yer Değiştirmesi ... 23

3. TOPLUMSAL CĠNSĠYET 3.1. Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet Kavramı ... 26

3.2. Toplumsal Cinsiyet Kuramları ... 28

3.2.1. Psikanalitik Kuram ... 28

3.2.2. Bilişsel Gelişim Kuramı ... 29

3.2.3. Şema Kuramı ... 29

3.2.4. Bilişsel-Sosyal Kuramlar ... 30

3.3. Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Kazanılması ... 31

3.4. Toplumsal Cinsiyete Yönelik Kalıplaşmış Yargılar ... 34

3.5. Önyargılar, İş bölümü ve Ayrımcılık ... 35

3.6. Ataerkil Sistem ... 37

3.6.1. Evlilik Programlarında Ataerkil Sistemin Etkileri ... 42

3.7. Kimlik ... 43

3.7.1. Cinsiyet Kimliği ... 45

3.8. Kadınlar ve Erkekler Üzerine Farklar ... 46

4. METODOLOJĠ 4.1. Araştırmanın Konusu ... 53

4.2. Araştırmanın Amacı ... 53

(9)

4.5. Araştırmanın Problemleri ... 55

4.6. Kavramsal Çerçeve ... 56

5.EVLĠLĠK PROGRAMLARI VE BULGULAR 5.1. Evlilik Programlarında Geçmişten Günümüze ... 58

5.1.1. Geçmişte Yayınlanan Evlilik Programları ... 58

5.1.2. Günümüzde Yayınlanan Evlilik Programları ... 59

5.2. Evlilik Programlarının İşlevleri ve İşleyişi ... 60

5.2.1. Sunucunun İşlevi ... 62

5.2.2. Müziğin İşlevi ... 62

5.3. Evlilik Programlarının Olumlu Etkileri ... 63

5.4. Evlilik Programlarının Olumsuz Etkileri ... 63

5.5. Programların Güvenirlilik Sorunu ... 64

5.6. Adayların Sosyo-kültürel ve Demografik Özellikleri ... 65

5.7. Evlilik Programına Katılan Adayların Beklentileri ... 66

5.8. Katılanların Önemsediği Temel Kriterler ... 67

5.8.1. Yaş Farkının Önemi ... 69

5.8.2. Evlilik Sayısı ve Çocuk Problemi ... 70

5.8.3. Yaşanılan Yer ... 71

5.8.4. Fiziksel ve Kişisel Özellikler ... 72

5.8.5. Eğitim Düzeyinin Önemi ... 73

5.8.6 Aile Bağlarına Önem Verilmesi ... 73

5.9. Literatür Taraması ... 74

6.TELEVĠZYONDA TOPLUMSAL CĠNSĠYETĠN YANSIMALARI 6.1. Evlilik Programlarında Toplumsal Cinsiyetin Yansımaları ... 78

6.1.1 „Kadın Dediğin Evde Oturmalı‟ Algısı ... 78

6.1.2. „Evde Erkeğin Sözü Geçer‟ Algısı ... 85

6.1.3. Toplumsal Cinsiyete Dair Oluşmuş Diğer Algılar ... 96

SONUÇ ...105

KAYNAKÇA ...110

(10)

İşten çıkıp eve geldiniz

Koltuklar dolusu yorgundunuz Gazete, televizyon…

Ödünç dünyalar buldunuz.

Tabii erkekseniz böyle.

Kadınsanız mutfağa girdiniz iş dönüşü “Birinin yapması gerek bunları” ( o birisi, hep siz oldunuz).

Sonra Maria Mercedes iyi geldi bir uzak akraba gibi

oturup ağlaştınız;

üstünüzde bulaşık önlüğü ayağınızda eski terlik. Kim bilir, belki siz de Bir gizli asilsiniz.

(11)

1.GĠRĠġ

Evlilik insanların anlaşarak birlikteliklerini resmiyete dönüştürmesiyle gerçekleşir. Geçmişte yapılan evliliklere baktığımızda aile rızası ile ya da kaçarak yapılan evlilikler gerçekleşmiştir. Zamanın koşullarına göre flört durumu hoş karşılanmayan bir durum olarak görüldüğü için bireylerin evlenmeden önce birbirlerini tanıma fırsatı bulamadığı görülmüştür. Ancak ünümüzde modern çağın etkisi ve teknoloji sayesinde kişiler birbirini tanıma evresini daha kolay geçirmektedir. Sosyal medyadan tanışmanın yanı sıra evlilik programları da yeni bir tanışma biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu programlar aracılığıyla çiftlerin tanışmasına önayak olunmuştur. Polat‟a göre (2012:32) geleneksel aile yapısına bakıldığında evlilik; bireylerin belli bir sevgi-saygı ortamında anlaşarak bir araya geldiği bir olgu olup gelecek neslin devamı için önemli bir adımdır. Bireyler toplumun geleneklerine uygun bir şekilde tanışarak aile kurarken anne ve baba rollerine bürünürler. Günümüzde ise evlilik programları aracılığıyla bireylere yeni bir imkan tanınmıştır. Bu şekilde bireyler daha fazla kişiyi tanıma olanağı bulmakta ve evlilik süreci daha hızlı işlemektedir.

Medya ve küreselleşmenin etkileri çeşitli varyasyonlarla aile kurumuna da yansımıştır. Ailenin işlevini yerine getirebilmesi için gereken zemin evlilik ritüelinin temellerinin atılmasıyla başlar. Medya kültür ve modernleşmeden beslenerek şekillenip toplumda yeni oluşumlara ilham vermiştir. Televizyon programlarında evlenme eğiliminin eğlenceyle birleştirilmesiyle beraber kadın ve erkeğin toplumsal kimliklerine özgü tanımlamalara ortam hazırlanmıştır. Aynı zamanda geleneksel-modern aile yapısı ve ataerkil aile düzeni üzerine mesajlar verilirken kadının erkeğin ekonomik desteğini alması fikri ilmek ilmek dokunmaktadır. Bu çalışmada “Esra Erol‟da, Evleneceksen Gel, Zuhal Topal‟la” isimli programlar göz önünde bulundurularak kadına ve erkeğe atfedilen roller, eşlerin beklentileri, evlilik programlarıyla seyirci arasındaki tüketim ilişkisi değerlendirilecektir.

Çalışmamızda öncelikle araştırma hakkında genel bilgiler verilerek amacı, önemi, yöntemi ve kavramsal çerçevesi gibi başlıklarla detaylandırma yapılmıştır.

(12)

Ardından toplumsal cinsiyet kavramına eğilerek cinsiyete yönelik kalıplaşmış yargılardan, ataerkil toplum yapısından ve kimlik kavramından bahsedilmiştir. Sonraki bölümde programın geçmişten günümüze geldiği durumdan, programların işlevinden, adayların belirlediği kriterlerden söz edilmiştir. Dördüncü bölümde mahremiyet boyutu ele alınırken evlilik programlarının mahrem alana etkisi değerlendirilmiştir. Beşinci bölümde tezimizin konusu gereği olarak evlilik kavramından, evliliğin işlevleri ve koşullarından bahsedilmiştir. Bunun yanı sıra evlilik ile meydana gelen aile kurumuna değinilerek ailenin işlevlerinden ve türlerinden söz edilmiştir. Son bölümde toplumsal cinsiyetin evlilik programlarındaki tanımlaması ile kadın ve erkeğe yüklenen anlamlar ele alınmıştır. Bu noktada televizyonda yayınlanan evlilik programlarından kesitler alınarak katılan adayların görüşleri hakkında yorumlar yapılmıştır. Tezin bu bölümünde toplumsal cinsiyetin yansımaları değerlendirilmiştir.

1.1. Evlilik Kurumu

Evliliğin tanımlayıcı yönlerine baktığımız zaman karşılıklı bir bağlılığın söz konusu olduğunu, güçlü ve uzun süreli bir ilişkinin var olduğunu söyleyebiliriz. Karşılıklı bir bağlılığın, güçlü ve uzun süreli bir ilişkinin evliliğin tamamlayıcı rollerinden olduğunu söylemek mümkündür. Üstelik çiftlerin birbirleriyle kurdukları iletişim de son derece evrensel bir ihtiyaçtan doğmaktadır. Evlilik yalnızca karı koca ve çocuklardan oluşmakla kalmayıp her iki tarafın ailelerini de kapsamaktadır. Kadın ve erkek kendi ailesinden aldığı geleneksel yapıyı bu kez çocuklarına da aktararak devam ettirmektedir ( M. Aktaş,2009: 36-37). Aktaş‟a göre (2009:48-49) evlilikte yaşanan herhangi bir sorun doğrudan karşı tarafı ve onun ailesini de ilgilendirmektedir. Bu süreçte evlilik birliğinin içine kayınvalide, kayınpeder, görümce gibi karakterler girmektedir.

Türklerin yerleşik yaşama geçmesinden beri görücü usulüyle evlenmede erkeğin seçimi daha ön plandadır. Bu da erkeğin üstünlüğünü göstermektedir. Kızlara fikirlere sorulmayıp babalarına danışılmaktadır. Bir başka üstünlük ise erkeğin kadına soyadını vermesidir. Hatta erkeğin soyunun devamı için erkek çocuk istenmiştir. Eski Türk topluluklarının yanı sıra günümüzde de hala erkek çocuk

(13)

düşkünlüğü devam etmektedir. Bu durum egemenliğin erkeğin elinde olduğunu göstermiştir (Arsoy,2011:15). Türk toplumunda erkeğin sözleri daha çok dikkate alınırken kadınlara söz söylemek düşmez. Ailede de erkek egemen konumda olup karar mercii durumundadır.

1.1.1. Evlenme ġekilleri

Sezen‟e (2005:186-193) göre büyük kentlerde tanışarak yapılan evliliklerin yanı sıra geleneklerin hakim olduğu yerlerde ise farklı evlenme biçimleri uygulanmaktadır. Bunlar; görücü usulü evlilik, başlık parası karşılığında yapılan evlilik, oturak almayla yapılan evlilik, baş örtüsü kaçırma şeklinde evlilik, beşik kertme ile yapılan evlilik, kuma getirmeyle yapılan evlilik, berdel usulü evlilik, iç güveyiyle yapılan evlilik, yetim ile yapılan evlilik, oldu bitti şeklinde evlilik, para karşılığı gerçekleşen evlilik, kan parası karşılığıyla yapılan evlilik, öç alma karşılığı şeklinde yapılan evlilik, çok eşli evlilik, anlaşmalı evlilik, hileli gerçekleşen evlilik, rastlantı şeklinde evlilik, ilan yoluyla gerçekleşen evlilik, tercihli yapılan evlilik, yabancı kişiyle yapılan evlilik, farklı mezhepten kişiyle yapılan evlilik, metres evliliği, dul olma durumunda yapılan evlilik, tanışarak yapılan evlilik ve televizyon aracılığıyla yapılan evliliktir. Bunlardan görücü usulü yapılan evlenmede gencin ailesi veya yakınları kızı görür ve beğenirlerse ailesinden isterler. Gencin beğenmesi yeterli görülmez. Görücü adı verilen taraf yani gencin annesi varsa kız kardeşi ve yakınları kızın güzelliği hamaratlığı konusunda izlenimde bulunur. Kız tarafı da erkek tarafını araştırabilmek için bir müddet zaman isterler. İlan yoluyla gerçekleşen evlenme gazete, dergi ve internete ilan verilerek gerçekleştirilen evliliklerdir. Kişi kendi özelliklerini belirttikten sonra aradığı kişide olmasını istediği özellikleri sıralamaktadır. Tanışarak yapılan evlenme büyük kentlerde eğitim düzeyi yüksek olan kişilerin konuşup bir süre birbirlerini tanıdıktan sonra yaptıkları evliliktir. Televizyon aracılığıyla evlilik ise reyting amaçlı gerçekleşen bir evliliktir. Genç veya yaşlı kişiler evlenmek için hazırlanan bu programlara başvuru yapar ve aylarca programda kalabilmektedir. Bunlar bu çalışma ile ilgili olan evlilik türleri olduğu için kısaca bir açıklama getirilmiştir.

(14)

Bizim çalışmamızda önemli olan evlilik türü televizyon aracılığıyla yapılan evliliktir. Bu çalışmada evlilik maksadıyla bireylerin kendi rızaları doğrultusunda programlara katılarak uygun bir eş arayışına girmelerinden bahsedilir. Çoğu zaman kişiler ailelerinin de onayını alarak başvuru yapmaktadır. Her şey ekranda ve stüdyoda bulunan seyirciler karşısında gerçekleşmekte ve kimi zaman adaylara bu seyirciler destek olmaktadır. Bu yüzden bu evliliği modern anlamda görücü usulü evlilik olarak da nitelendirebilmek muhtemeldir.

1.1.2. Evlilikte Sosyal ve Bireysel ĠĢlev

Evliliğe adım atılırken kadın ve erkek mutluluk ve huzur içinde bir ortam hayal ederek karar almaktadır. Bu evliliğin görücü usulü ya da anlaşarak yapılmış olmasından ziyade temel beklenti mutlu olmaktır. Günümüze yönelecek olursak bu beklenti daha iyi bir yaşam standardı ve maddi olanakların mümkün derecede olduğu evliliklere doğru ilerlemektedir. Üniversite eğitimi almış bir insan karşısındaki kişiyle daha sağlıklı bir iletişim kurabilmek adına onun da eğitim düzeyinin yeterli olmasını istemektedir (Mavili Aktaş, 2009:51).

Özgüven‟e göre (2000:19-20) kadın ve erkeğin sosyal ve psikolojik açıdan gereksinimlerini karşılamak istemesiyle evliliğe ihtiyaç duyulmaktadır. Evliliğin en temel işlevlerinden birisi de cinsel doyumu sağlamaktır. Evliliğin temel koşulu olan bu doyum çocuk sahibi olmayı da beraberinde getirir. Bu şekilde bireyler neslini devam ettirmiş olurlar. Evliliğin sosyal işlevi olarak bireyler korunma, güven içinde yaşama, onur duyma ve toplumda bir statü kazanma açısından da imkana sahip olurlar. Sonuçta evlilikte ortak bir amaca yönelme söz konusudur. Evliliğin psikolojik işlevleri de bulunmaktadır. Bu noktada koşulsuz sevgi ile eşler birbirine bağlanmakta ve acılarını, mutluluklarını paylaşma imkanı bulmaktadırlar. Evliliğin temel kuralı vermektir. Eşler ilişkileri boyunca evliliklerine kendinden bir şeyler katabilmelidir. Bir uyum sağlamak adına eşler birbirinin gereksinimini karşılamalı ve paylaşma güdüsü içinde olmalıdırlar. Ayrıca empati kurarak birbirlerini anlamaya çalışmalıdırlar.

(15)

Evlilikte iyi günde kötü günde, sağlıkta ve hastalıkta bir arada olmaya dair söz verilir. Bu yüzden eşler birbirlerine karşı olan sorumluluklarını yerine getirirken sevgi ve saygı bağını koparmamaya çalışmalıdır. Cinsel isteklerin karşılanması dışında evlilikte diğer koşulların da sağlanması gerekmektedir. Bunlar eşlerin şiddetten uzak durması ve birbirlerinin ailelerine de gereken saygıyı duymaları şeklinde olabilir. Psikolojik açıdan bireyler birbirlerine karşı daha sıcak ve ılımlı olmalıdırlar. Hem kadın hem de erkek evlilik hayatı boyunca huzurlu bir ortam istemektedir. Bunun için psikolojik ve fiziksel her türlü şiddetten uzak durulmalıdır. Eşler birbirlerinin ailesine de gereken saygıyı duymalıdır. Çocuklarına karşı özverili olmalı ve onlara örnek olmalıdırlar. Kadın kocasına karşı anlayışlı olmalı ve alttan alarak sabır göstermelidir.

1.1.3. Evliliğe Yönelik AĢamalar

Özgüven‟e göre (2000:23-24) evliliğin birtakım aşamaları vardır. Evlilik için yapılan hazırlık aşamasında bireyler bir arada yaşamaya başlamadan önce birbirlerini tanıma ve sevgi bağını kurma çabası içindedirler. Bu arkadaşlık, sözlülük ve nişanlılık evreleri ile gerçekleşir. Evliliğin büyükler tarafından gerçekleştirilmesi noktasında bu aşama daha farklı gelişmektedir. Evliliğin başlangıcı aşamasında nikah akdi gerçekleşir. Bundan sonra bireyler ortak bir hayatı yaşama, birbirlerinin alışkanlıklarına saygı duyma ve sorumluluklarını yerine getirme gibi yükümlülükler edinir. Çiftlerin birbirlerine ısınması amacıyla balayı ismi verilen kısa bir tatil yapılmaktadır. Bu sayede eşler yalnız kalma imkanı bulmaktadırlar. Bir diğer evre olan çocuğun yetiştirilmesi evresine baktığımızda evli çiftlerin çocuk sahibi olduklarında ailenin işlevini gerçekleştirmiş olduğuna inandıkları düşünülmektedir. Çocuk sahibi olmalarıyla beraber aralarında bir yaşam bağı oluşmaktadır. Artık eşler anne ve baba rollerine sahip olmaktadırlar. Böylece yeni sorumluluklar edinmiş olurlar. Eşler bu noktadan sonra hayatlarını çocuklarının gereksinimleri etrafında şekillendirmiş olurlar. Son evre olan olgunluk çocukların evden ayrıldığı dönemdir.

(16)

Anne baba bu son evrede çocukları için edindikleri sorumluluklar yerine yeni arayışlar içine girerler. Eşler birbirlerine karşı anlayışlı olmalı ve birbirlerini olduğu gibi kabul etmelidirler. Özellikle batıda çocuklarını evlendirmiş ailelerin boşandıklarına rastlanmıştır. Bu durum çocukların anne ve baba arasındaki çatışmayı yatıştırmış olduğu sonucunu akla getirmektedir. Eşlerin ilgilendiği bir çocuklarının olmayışı onları boşluğa düşürmüş olabilir.

Günümüzde yapılan evlilik programlarından evliliklerde tanışma ve evlenme çok kısa bir sürede gerçekleşmektedir. Bir kişi programda gördüğü adaya talip olur. Araya konulan paravan eşliğinde aday kendisine gelen kişiye bir takım sorular yöneltir. Paravan açıldıktan sonra bu aday eğer gelen kişiyi beğenmemişse kibarca reddeder. Beğendiği takdirde ise bir çay içmeye gitmek ister. Bir süre konuşup vakit geçirdikten sonra ailelerin de onayını alarak evlenmeye karar verirler. Nikahları stüdyoda gerçekleşen bu çiftlerin anlaşamayıp ayrıldıkları da rastlanan bir durum olabilir. Ancak içlerinde mutlu bir evlilik sürdürenlerin de olduğuna rastlanmıştır.

1.1.4. EĢ Seçmeye Dair YaklaĢımlar

Eş seçmeye yönelik olarak ortak özellikler kuramı, zıt özellikler kuramı, birbirini tamamlayan gereksinimler görüşü ve uyaran-değer-rol kuramı gibi birtakım kuramlar bulunmaktadır. Bunlardan ortak özellikler kuramına göre evlilikte tarafların ekonomik, dini ve eğitim gibi yönlerden birbirine yakın olması önemlidir. Benzer özellikteki bireylerin bir araya gelmesi ile oluşan homojen yapıdaki ailelerde mutluluğun kaçınılmaz olduğu düşünülmektedir. Zıt özellikler kuramı ise birbirine zıt olan özelliklerin birbirini çekmesi ile kurulan ailedeki yaşantıların daha zengin olduğunu ifade etmektedir. Birbirini tamamlayan gereksinimler görüşü de çiftlerin bazı özelliklerinin ve ihtiyaçlarının birbirlerini tamamlamasının onları memnun ettiğinden bahsetmektedir. Bir diğer kuram olan uyaran-değer-rol kuramına uyaran döneminde çiftler birbirlerini gördükten sonra ilk izlenim oluşur. Bu izlenim olumlu yönde ise bireyler ilgi ve tutumlarının birbirlerine uygun olduğunu dile getirir. Son durumda ise çiftlerin birbirlerini tamamlayıcı olan yönleri test edilerek bir değerlendirme yapılır. Bu yaklaşımların dışında Türkiye‟de geleneksel eş seçimi ve

(17)

tanışıp anlaşarak evlenme şeklinde yaklaşımlar da bulunmaktadır (Özgüven, 2000:32-33).

Özgüven‟e göre (2000:34-36) ülkemizde eş seçimine yönelik iki yaklaşım vardır. Birinde aileler etkin rol oynarken diğerinde bireyler kendi aralarında anlaşarak evlenme kararı alırlar. Geleneksel yaklaşımda anneler oğullarını evlendirmek için akraba ve komşulara hatta tanımadıkları insanlara giderek kızları hakkında bilgi sahibi olmaya çalışırlar. Bu durum görücü usulü evlilik olarak da bilinir. Bu safhada erkeğin ailesi kızların güzelliğine, temizliğine, hamaratlığına ve ailelerinin durumlarına bakar. Bu şekilde yapılan ziyaretlerle kızın evlenmeyi düşünüp düşünmediği yönünde de fikir sahibi olmaya çalışılır. Aile isteyeceği kıza karar verdikten sonra dünürcü olarak kız evine istemeye gider. „Allah‟ın emri, Peygamber‟in kavli‟ ile kız istendikten sonra kız evi düşünmek için biraz zaman ister. Ziyaretler birkaç kez yapıldıktan sonra aile kızı vermeye ikna olursa şeker ve lokum gibi ikramlar sunulur. Ardından evliliğin ilk adımı olarak sözlü bir anlaşma olan söz kesimi yapılır. Buraya kız ve erkek tarafından akrabalar çağırılarak alınan karar ilan edilir. Gençlere yüzükleri takılarak hediyeler verilir, düğün tarihi konuşulur. İstenirse söz kesiminin dışında daha kalabalık bir grupla nişan yapılır. Son olarak da yasal bir işlem olan nikah akdi gerçekleşir. Bir diğer eş seçme yaklaşımı da tanışarak gerçekleşen evliliklerdir. Toplumdaki değişimle beraber evlenme de şekil değiştirerek görücü usulü yerine tanışarak evlenme haline dönüşmüştür. Eş seçme problemi evrensel bir sorundur. Çiftlerin birbirlerini tanımaları ve evlilik gibi önemli bir karar almaları oldukça zordur. Bireyler bu tanıma evresinde akıl yoluna değil duygusal eğilimlere başvurmaktadır. Bu hususta çiftler gerçekçi olmak yerine eksikliklerini gizlemeye çalışabilmektedir. Haliyle evlilikten sonra gerçekler gün yüzüne çıkmakta ve eşler arasında gerginlik yaşanmaktadır. Eşler mutsuz olmakta tartışmalar ve anlaşmazlıklar meydana çıkabilmektedir. Eşlerin akılcı davranarak birbirlerini görmeleri daha sağlıklı olacaktır.

Günümüzde eş seçmeye yönelik farklı teknikler kullanılmaktadır. Modernleşme ve teknolojinin gelişmesi evlilik kurumuna da yansımıştır. İnternet

(18)

ortamında tanışarak ve evlilik programları vasıtasıyla eş edinme teknikleri kullanılmaktadır. Kişi internette karşı cinsi görüp dış güzelliğini beğenerek onunla tanışma girişiminde bulunur. Uzun sohbetlerden sonra bir araya gelmek için buluşurlar. Anlaştıkları takdirde aileleri de tanıştırarak yüzük takarlar. Evlilik programlarında da kişi beğendiği adaya talip olur. Ancak burada tanışma ve evliliğe adım atma aşamaları hızlı gerçekleştiği için evliliklerde sorun yaşanma ihtimali yükselir.

1.1.5. Evliliğin KoĢulları

Evliliğe adım attıktan sonra da yapılması gerekenler vardır. Bu koşullar da evliliğin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilir olması içindir. Ama evlilik başladıktan sonra bireylerin bakış açıları da değişebilmektedir. Aktaş‟ın belirttiği üzere (2009:53) kadınların dünyasındaki yaşam doyumları ile erkeklerinki arasında bir farklılık vardır. Kadın için annelik vazifesi daha üstün bir konumdadır. Evlilik içinde eşlerin beklentilerinin uyuşmaması büyük bir sorun olmakla beraber doğal karşılandığı da görülmektedir. Birbirlerinin sorunlarını dinleyerek ortak bir paylaşımda bulundukları sürece evlilik olumlu bir işleyiş kazanmaktadır.

Özgüven‟e göre (2000:36-39) evlilikte bazı koşullar vardır. Gelişim ve olgunluk açısından evlenecek kişilerin bedensel, zihinsel ve sosyal yönden bazı nitelikleri sağlamış olması gerekir. Erkeklerde 17 kızlarda ise 15 yaş tamamlanmış olmalıdır. Erken yaşta yapılmış evliliklerde idealler tam olarak belirlenmemiş ve evlilik koşulları sağlanmamıştır. Bu yüzden sağlıklı bir evlilik yapılamaz. Ayrıca evli çifte dışardan müdahaleler de söz konusu olmaktadır. Evlilik için kişilerin bedensel gelişimi, fiziki özellikleri ve çocuk sahibi olabilme niteliği gibi şartlara bakılmaktadır. Anne baba olabilmek için 20 yaşın altı uygun görülmemekte ve erken yaşta yapılan evliliklerin sağlıklı olmadığı kabul edilmektedir. Eşlerin bir aileyi geçindirebilecek ekonomik düzeye sahip olması ile düzenli bir iş ve meslek edinmiş olması önemli bir koşuldur. Bunun yanında gerekli eğitim öğretim düzeyine de ulaşmış olması gerekli bir kriterdir. Ayrıca eşlerin sosyal olgunluğu da kazanmaları gerekir. Ailenin gerektirdiği kurallara uyulmalı ve sevgi, saygı ortamı korunmalıdır.

(19)

Erkeklerin evlenmeden önce askerlik vazifesini yerine getirmesi gerekmektedir. Aksi takdirde evlendikten sonra ailesini yalnız bırakmak zorunda kalacaktır.

1.2. Aile Kavramına Genel Bir BakıĢ

Aile biyolojik ilişkilerle insanlığın devamını sağlayan, toplumsallaşma kavramının doğduğu, ilişkilerin bazı kurallara dayandığı, geçmişten günümüze topluma dair oluşmuş zenginlikleri kuşaklar vasıtasıyla tarihe sunan, psikolojik, biyolojik, ekonomik, hukuksal ve toplumsal bütün özellikleriyle var olmuş bir bütündür. Her toplumda kimin kimle evleneceğinden tutup çocukların nasıl yetiştirileceği, hak ve ödevleri, gelenekleri örf ve adetlerle anlam bulmuştur. Bunların yanı sıra aile reisinin belirlenmesi ve mirasın ne şekilde bölüştürüleceği de daha önceden belirlenmiştir. Buradan hareketle ailenin zaman ve toplum bakımından birçok süreçten geçerek farklılaştığı da görülmektedir. Bir ailenin değişmesi içinde bulunduğu sosyal yapıya da etkiler (Aslan, 1997: 109). Aile toplumun önemli yapı taşlarından olan bir kurumdur. Sosyal yapıyı bir duvar olarak düşünecek olursak bu yapıda aile bu yapıyı dengede tutan önemli bir tuğla parçası olmaktadır. Bu tuğlayı yerinden oynatmak temelinden itibaren tüm duvarı etkileyecektir. Bu duvar zaman geçtikçe yıpranacak belki de hasar görecektir.

Bir ailede ebeveynlerin iki görevi vardır. Birincisi çocukların fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak ikincisi ise toplumsallaştırmadır. Toplumdaki temel görevlerini ve cinsiyet rollerini öğretmek ailenin vazifesidir. Bir çocuk için toplumsallaşma ailede başlar. Çocuk nerde nasıl davranacağını ve bu davranışlarının nasıl sonuçlar doğuracağını ailede öğrenmeye başlar. Kızlar annelerini erkekler de babalarını model alırlar. Bebek daha doğmadan önce cinsiyetine göre hazırlıklar yapılır. Hatta yakınları da kız çocuklarına pembe, erkek çocuklarına mavi ağırlıklı hediyeler alırlar. Bebeklik evresinden sonra çocuğa nasıl olması gerektiğine yönelik söylemlerde bulunurlar. Erkek çocuğunun güçlü olması ve ağlamaması gerektiği, kız çocuğunun da fevri hareketlerde bulunmaması, üstünü kirletmemesi gerektiği öğretilir (Sabuncuğlu, 2006: 103-106). Kız çocuklarının annelerine erkek çocuklarının da babalarına yardımcı olması beklenirken onlara görevlerinin olduğu düşüncesi kazandırılır. Ayrıca kimi zaman erkek çocuklarının kendilerini korumak

(20)

için gerekirse fiziksel şiddete başvurabileceği öğretilmeye çalışılır. Dolayısıyla bireylerde cinsiyete yönelik belirlemeler çocuk yaşta şekillenmeye başlar. Bu yüzden toplumsal cinsiyete dair rollerin edinilmesinde ailenin rolü büyüktür.

Ailede kadının ve erkeğin hem eş hem de anne-baba olarak belli vasıfları vardır. Her ne kadar küreselleşen dünyada kadının iş hayatına katıldığı görülse de ataerkil toplumda erkek çalışırken kadın evinde oturup eşini beklemektedir. Kaya‟nın belirttiği üzere (2013: 87) feminist kuram eşler arasında yapılan iş bölümünde kadına daha fazla yüklenildiği kanısındadır. Bu durum ataerkil düzenin bir gereği olarak kendini göstermekte ve cinsiyete yüklenen anlam bireyin çocukluğundan itibaren hayat boyu sürmektedir. Aile ve okul gibi faktörlerle bir toplumsallaşma süreci geçirilirken kadın ve erkeğe yönelik söylemlerin şekillendiği görülmektedir.

Çocukların toplumsal ve fiziksel gelişiminde aile etkili bir rol oynamaktadır. Ailede bireylerin sahip olduğu roller ve kurulan iletişim sayesinde toplumsallaşma süreci hızlanmaktadır. Özensel‟e göre (2004: 79-80) aile toplumsallaşma görevini üstlenirken aynı zamanda temel değerlerin de öğretilmesinde etkili bir kurumdur. Çocuk hem ailedeki üyelerle hem de akraba ve komşularla bir etkileşim içindedir. Ailedeki üyeler arasında göreli bir iletişim ortamı vardır. Aile küçük ve samimi ilişkilerin gerçekleştiği bir gruptur. İçerisinde barındırdığı bireylerin belli bir statüleri ve beklentileri vardır. Toplumsallaşma sürecinde iletişim tek yönlü gelişmekte ve bu iletişim ailenin en yaşlı üyelerinden başlayarak çocuklara kadar uzanmaktadır. Çocuklar ebeveynlerini model aldıkları için onlarda iletişim tek yönlü değildir. Yine roller belirlenirken de çocuk anne babasında gördüklerini taklit ettiği ve onlardan öğrendiklerini uygulamaya çalıştığı için çift yönlü bir iletişim söz konusudur.

Genelde çocukların yetiştirilmesinde bütün sorumluluk annedeymiş gibi görünür. Baba bütün gün dışarda çalışarak üstüne düşeni yapmış gibi karşılanır. Akşam eve geldikten sonra da çocukların gürültüsünden uzaklaşmak için yalnız başına bir odaya çekilir. Bu durum çocuğun sosyal gelişimini olumsuz etkilediği gibi aynı zamanda cinselliğe yönelik karmaşalara da neden olmaktadır. Çocuğun sürekli annesiyle vakit geçirmesi zamanla annesine benzemek istemesine yol açar. Babanın çocuğunun sorunlarını dinlemesi ve onunla sohbet etmesi çocuğun gelişimini olumlu

(21)

yönde etkileyecek ve kendine güveninin de artmasına neden olacaktır. Kardeşler arasında bir rekabete neden olunması ve çocuklardan birine gösterilen sevginin azalması da kişilik bozukluklarına sebep olabilir. Ebeveynleri tarafından istenmediğini düşünen çocuk zamanla dikkat çekmek için yanlış davranışlara yönelebilir. Kişilik gelişiminde anne ve babanın rolü büyüktür. Kardeşlik bağı birçok uzmana göre rekabetin kaynağıdır. Çocuk annesini başkasıyla paylaşmak istemez ve yalnızca kendisine ait olmasını ister (Özensel: 82-83). Bu yüzden ebeveynler bütün çocuklarına eşit davranmalıdır. Hem anne hem de baba çocuğunun sağlıklı gelişiminde katkıda bulunmalıdır. Aksi takdirde ilerleyen dönemlerde çocuklarının fizyolojik ve psikolojik çeşitli sorunlarıyla karşı karşıya kalabilmektedirler.

Aile her toplumda farklı özelliklere sahip bir sosyal yapıdır. Kimi toplumlarda gençler belli bir yaşa geldikten sonra ayrı eve çıkmaktadır. Bazı ailelerde ebeveynler çocuklarının kız arkadaşı ya da erkek arkadaşıyla tanışmayı normal karşılarken kimi ailelerde bu durum söz konusu bile olamamaktadır.

1.2.1. Ailenin Özellikleri

Toplumumuzda aile, sadakat ve birbirine bağlılık üzerinden şekillenmektedir. Bu durum ailede iç içe oluşu ve bağımlılığı da beraberinde getirmektedir. Aile yapılandırılmış bir düzen içinde cereyan eder. Yani hiyerarşik bakımdan statüleri önceden belirlenmiştir. Bazı beklentilerin karşılanamadığı durumlarda, ailedeki iç içe oluş ve kaynaşmaya dayanan sistemde kişiler bireyselliklerini kaybedebilirler. Aile ayrışmışlık ve kaynaşmışlık gibi özelliklere sahiptir. Bu özellikler kimi zaman eşlerin iletişim kurmalarında zorluğa neden olabilmektedir. Evliliğin meydana gelmesi hem çekirdek hem de geniş ailelerin bünyesine girmiş olduğu bir yapıyı destekler. Eşler bu noktada bağlılıklarını kurmuş olduğu aileye yansıtamayabilir. Ailede normlarla beslenen roller söz konusudur. Bu normlar da ailedeki ilişkileri düzenlemektedir. Kültürel normların yok oluşu ailede kopmalara neden olabilmektedir. Çünkü ailede bireyler üzerlerine düşen görevi yapamamaya başlamakta ve iletişim yönünden bir zayıflama meydana gelmektedir. Günümüzde

(22)

ailelere baktığımız zaman otorite ve güç konusunda bir netliğin olmadığı ve hızlı bir değişmenin yaşandığı görülmektedir. Duygusal anlamda bir bağlılık ve bütünleşme vardır. Ancak iç içe oluşun sebep olduğu çatışma durumları da yadsınamamaktadır (Aktaş,2009:24-25).

Özgüven‟e (2000:26-27) baktığımız zaman aile standart bir tanımla kalmayıp kendi içinde türlere ayrılarak özel bir konum kazanmaktadır. Geniş ve çekirdek ailenin yanı sıra ülkemizdeki hızlı gelişmelerin doğrultusunda bunlara bir de geçiş ailesi eklenebilir. Ailenin her birey için geçerli bir yapı olmasından dolayı evrensel bir niteliğe sahip olduğunu belirtmektedir. Karşılıklı güven, arkadaşlık, sevgi ve ilginin olduğu aile yapısı duygusal bir temele oturtulmuştur. Aile aynı zamanda bireyleri sosyal ve kişisel anlamda şekillendirmekte ve toplumun çekirdeği olarak varlığını sürdürmektedir. Ailede her bireyin üstlenmesi gereken rolleri ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bu nitelik aynı zamanda aile içinde iş bölümünü de doğurmakta ve bununla beraber bazı kurallara dayanarak işleyiş göstermektedir. Örneğin nikah ile resmiyetini kazanmakta ve mahkemeler eşliğinde boşanmanın gerçekleşmesiyle de son bulmaktadır. Kendi içinde bir bütün olarak varlığını sürdürürken diğer kurumlarla da etkileşim halinde bir uyum gösterir.

Ailede bireylerin üstlenmesi gereken birtakım roller bulunmaktadır. Ebeveynlerin iyi birer eş olmanın yanı sıra iyi bir anne ve baba olmaları da gerekmektedir. Aynı şekilde çocuğun da ebeveynlerine karşı sorumluluklarını yerine getirmesi gerekmektedir. Bunların haricinde ailenin ekonomi, din ve siyaset gibi kurumlara önemli derecede etkileri olmaktadır. Aydın‟a göre (2015:298) her toplum bilgi ve değerlerin gelecek nesillere de taşınması içi eğitim kurumuna; bu nesillerin sürekliliğinin sağlanması için aile kurumuna; mal, hizmet, üretim için ekonomi kurumuna; inanç ve ibadetler için din kurumuna; yönetimin düzenli işlemesi için siyaset kurumuna ve dinlenip rahat vakit geçirmek için de boş zamanları değerlendirme kurumuna ihtiyacı vardır. Toplumsal yapının bir bütün halinde korunması için bu kurumlar birbiriyle uyumlu bir şekilde işleyiş göstermelidir. Kurumlardan birinde oluşan düzensizlik diğer kurumları da etkileyebilmektedir.

(23)

1.2.2. Ailenin ĠĢlevleri

Aile tarihsel ve toplumsal bir olgu olarak geçmişten bu yana çeşitli yapılara bürünmüştür. Toplumdaki değişimlerden en çok etkilenen kurum da ailedir. Modernliğin öncesinde en yaygın olan aile türü geniş ailedir. Kapitalizmin etkisiyle ardından çekirdek aileler oluşmuştur. Geniş ailenin bir takım işlevleri vardır. Yakın akrabaların bir arada yaşadığı geniş ailede ortak mülkiyet söz konusu ve mülkiyet ailenin reisinin elindedir. Kadınların statüsü yaşlarına ve doğurdukları erkek çocuk sayısına bağlıdır. Ailede bir iş bölümü mevcuttur. Eş seçimi ailenin yaşlı olan büyükleri ile gerçekleşir. Geniş ailede çocuk soyun devamını sağladığı için önemlidir. Bu yüzden ailenin işlevleri arasında üreme önemli bir yer almaktadır. Aile bireyleri yalnızlık duygusundan koparak psikolojik anlamda bir doyuma sahiptirler. Bireyler ait olduğu ailenin statüsüyle tanınmaktadır. Bir diğer işlev de yaşlı bakımıyla ilgilidir. Ailenin büyüklerine oğullarının evlendiği kız bakacağı için kendilerini güvence altına almış olurlar. Ayrıca dini inançlar yönünde bir eğitim verme işlevi vardır. Son olarak geniş ailenin ekonomik işlevi sayesinde de gereken üretim sağlanmaktadır. Geniş aileler günümüzde hala devam ediyor olsalar da en yaygın olanı çekirdek ailedir. Kapitalizmle beraber akrabalık bağları zayıflamış ve bu durum aileyi de etkilemiştir. Aile anne, baba ve çocuklardan ibaret olmuştur. Çekirdek ailenin de geniş aile gibi bir takım işlevleri vardır. Geleneksel dönemde olduğu gibi aile cinsel aktiviteleri düzenleme ve üreme işlevini yerine getirmektedir. Aile bireyleri birbirine daha fazla yaklaşmakta ve güven duygusu sağlanmaktadır (Şahin,2011: 9-14). Sonuç olarak ailenin modernleşme ve kapitalizmden etkilenerek bir dönüşüm gerçekleştirdiği yadsınamaz. Bu noktada değişimlere rağmen hem çekirdek ailenin hem de geniş ailenin işlevlerini korumaya çalışarak devam ettiğini söyleyebiliriz.

Aile toplumun onayından geçmiş bir cinsel birlikteliğe işaret etmektedir. Birey tek başına varlığını sürdüremeyeceği için bir eşe ihtiyaç duymaktadır. Bu da yardımlaşma ve iletişim kurma olanaklarını sağlamaktadır. Kadın ve erkeğin birbirine ihtiyaç duyuyor olması kişiliklerini tamamlamalarını da sağlamakta ve bu

(24)

en çok cinsel ihtiyaçların karşılanmasında karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda aile eşlerin birbirlerine bağlı olmalarına imkan tanırken bir iş bölümü fonksiyonunu da yerine getirmektedir. Ailenin diğer bir işlevi de çocuklarının eğitim ve gelişimini üstlenmeleri üzerinedir. Bu şekilde bir bakıma kültürel değerlerin geleceğe bir miras olarak bırakılmasını da ifade eder. Ancak ailenin bu işlevleri küreselleşmeden olumsuz etkilenmektedir. Bahsedilen özellikler doğrultusunda hızla gelişen dünyaya baktığımız zaman bir korku ve güvensizlik bulutunun ailenin tepesine geldiği görülmektedir. Dolayısıyla bu durum yeni nesli de olumsuz etkilemiştir. Çocuklar bağımsızlığa düşkün olmanın yanı sıra bir başkaldırı göstermiştir (Aktaş, 2009:26-27). Günümüzde ortaya çıkan manzara bir sis bulutuna dönmüştür. Aileler her ne kadar geleneklerine bağlı kalarak bir yaşam sürdürme gayesi taşısalar da zaman zaman işlevlerini yerine getirmekte zorlanabilmektedirler. Özellikle teknoloji çağında oluşumuz, sosyal medya ve televizyon programları nedeniyle gençlerimiz olumsuz niteliklere doğru kaymaktadır. Bu noktada ailenin çocuğunu yetiştirme konusunda zorluk çektiği de aşikardır.

Kadın bir eş olmanın yanı sıra annelik gibi özel bir konuma sahiptir. Kadının anneliğin dışında da bir birey olduğu inkâr edilemeyeceği gibi emeği de yok sayılamaz. Kadın hem eşine ve çocuklarına karşı sorumluluk taşırken hem de ev işleriyle uğraşmaktadır. Ancak bu emeğin yok sayılmasına bazen kadının kendisi sebep olmaktadır. Çünkü kadın kendisini geliri olmayan bir ev hanımı olarak görmektedir (Eren, 2012: 44). Bu noktada eşi çalışırken kendisinin ev işleriyle meşgul olması ve çocuklarıyla ilgilenmesi gerektiğini bir zorunluluk hali içinde kabullenmektedir. Ancak onun eve maddi açıdan destek sağlamıyor oluşu onu zayıf ve aciz kılmamalıdır. Çünkü ailenin sahip olduğu döngü kadının merkezde oluşuyla işlev kazanmaktadır. Bunu araba kullanan bir kadın olarak düşünelim. Kadın direksiyonun başında iken çocukları ve eşi de arabanın içindedir. Gidilecek yön, varılacak nokta ve hız kadının elindedir. Zamanı iyi kullanıp kaza yapmadan eve geri dönüşü sağlamak kadının inisiyatifindedir. Tıpkı ailenin dağılmaması için fedakârlık yapması gibi bir durumdur bu.

(25)

Küreselleşme ve teknolojinin gelişmesi, kadınların iş hayatına girmesi ailenin üzerinde önemli etkilere neden olmaktadır. Eskiden çoğunlukla erkek çalışırken kadın eşine ve çocuklarına bakmakla yükümlüydü. Ancak çağımızda kadının üstüne düşen yük daha da ağırlaştı. Çünkü kadın gerektiğinde kendi ayakları üstünde durabilecek bir güçte olmayı arzu etmektedir. Bu durumda kadın işinden kalan zamanda eşiyle ve çocuklarıyla ilgilenmekte zorlanmaktadır. Ayrıca diğer bir konu da çocuk sahibi olmada isteksizliktir. Kadın çalıştığı için gebe kalmayı engelleyici yollara başvurabilmektedir. Erkek için çocuk ailede vazgeçilmez bir unsur iken kadın için bu ertelenmesi gereken bir durum halini almış olabilir. Bu da ailenin bir takım işlevlerini yerine getirmesinde zorluk çekmesine neden olmaktadır. Durum böyle olunca ailenin fonksiyonlarını yerine getirmede zorluk çekebileceği görülebilmektedir.

Aydın‟a göre (2013:55) ailenin işlevlerinden birisi de eğitimdir. Buna göre bireyin toplumsallaşması sürecinde ailenin verdiği eğitim önemlidir. Aile ortamında yetişmemiş bir çocukla ailede yetişmiş bir çocuğun toplumsallaşma süreci farklı işlemektedir. Aile toplumsal değerlerin üretimi ve aktarılması noktasında önemli bir pozisyondadır. Dini konuların öğretilmesi noktasında da önemli bir işleve sahiptir. Ailenin bunların yanı sıra boş zamanları değerlendirme işlevi de bulunmaktadır. Yani bu bireyin üretim aşaması dışındaki zamanı kapsamaktadır. Ailenin kendi içindeki kurumsal işlevlerinin yanında bir de toplumsal bir işlevi vardır. Bu noktada toplumu kontrol altında tutma ve onu yeniden üretme işlevine sahiptir. Ayrıca ailenin kişiliği oluşturma ve kimlik belirleme işlevleri de bulunmaktadır.

Bireyler sosyalizasyon sürecinde aile, okul, kitle iletişim araçları, kurumlar ve diğer sosyal çevreler ile işbirliği halindedir. Aile de bireyin kültürel ve toplumsal değerlerle tanıştığı ilk yer olduğu için bu süreçte önemli bir konuma sahiptir. Burada sosyalizasyon kavramı bir toplumun değerlerini, kurallarını ve davranışlarını öğrenme, benimseme süreci olarak tanımlanabilmektedir (Aydın, 2015: 123).

Ailenin biyo/ psişik işlevlerine baktığımız zaman insanlar arasında bir soy bağı olduğunu ve her canlının doğumdan sonra varlığını sürdürme çabasında olduğunu görmekteyiz. Aile psikolojik bir tatmin merkezi olarak hem cinsel açıdan hem de

(26)

ailede bazen çıkan anlaşmazlıklar ve sorunlar dahilinde işlevini korumaya çalışmaktadır. Yalnızlık duygusundan koparma ve maddi-manevi her durumda kendini gösteren aile sıkıntılı zamanlarda da işlev sahibidir (Aydın, 2000:38). Yani aile işlevlerini yerine getirirken zor durumlarda da birbirine kenetlenerek görevini yerine getirmektedir. Ailedeki her bireyin üstündeki sorumlulukları yerine getirmesi ve birbirlerine ihtiyaç duyuyor olması ailenin özelliklerine dair sıfatları koruduğunu gösterir.

Aile karşılaştığı sorunlarla baş etmek için mücadele ederken direnç kazanır ve psikolojik açıdan bu durum bireylerin kendilerini iyi hissetmelerini sağlar. Yani ailede cinsel tatminin dışında psikolojik bir tatmin de söz konusudur. Yeni nesle katkıda bulunan aile sosyalleşme sürecinde de önemli görevler üstlenir. Aile hem üretim hem de tüketim açısından birtakım roller üstlenir. Günümüzde de aile bireyleri sosyo-kültürel ve ekonomik açıdan önemli statüler edinmiştir. Aile bir dayanışma merkezidir. Geleneksel toplumlara bakıldığında bir kişiye yönelik haksızlığın tüm aileye yapılmış olduğu farz edilerek aile üyeleri birbirine kenetlenir. Ayrıca aile bireyler umutsuzluğa kapıldığında veya başlarına bir kötülük geldiğinde sığınma limanı gibidir (Aslantürk ve Amman, 2001: 294-295).

1.2.3. Aile Türleri

Aile tipinin belirlenmesinde birtakım ölçüler bulunmaktadır. Geçmişten günümüze aile tiplerini incelemeden önce bu ölçülere göz atmakta fayda olacaktır. Aslan‟a göre (1997: 110-11) aile tiplerini belirleyen ilk ölçü otoritenin kime ait olduğudur. Buna göre egemenlik anneye aitse anaerkil; babaya aitse ataerkil ve her ikisinin de aynı oranda egemenliği söz konusuysa eşitlikçi ailedir. İkinci ölçü ise evlenme biçimlerine yöneliktir. Tek eşli evlilikse monogomi; çok eşlilik ise poligamidir. Kadının çok eşli olmasına dayanıyorsa poliandri; erkeğin çok eşli olmasına dayanıyorsa da polijini olarak isimlendirilir. Bu ölçü akrabalık ilişkileri ve ikamet biçimleri üzerinden değerlendirildiğinde de farklı tanımlamalara karşılık gelmektedir. Burada ataerkil geniş aile ve çağdaş çekirdek aileden bahsedilmektedir. Ataerkil geniş ailede akrabalık soyları babaya dayanmakta ve burada yaşlı olan bireylerin gençlere erkeğin ise kadına egemenliği söz konusudur. Yani evlenen birey

(27)

yeni bir eve taşınmak yerine baba evinde oturmayı tercih etmektedir. Çağdaş çekirdek ailede ise akrabalık ilişkisi anneye veya babaya dayanmamaktadır. Burada kadının veya erkeğin ailesi evli çiftle beraber oturmamaktadır. Yani bağımsız bir ortamda oluşmuş bir aile türüdür. Çekirdek aile türünün meydana gelmesinde sanayileşme ve kentleşmenin etkisi büyüktür. Yapısal-fonksiyonel yaklaşımın sonuçlarına göre tarım toplumunda var olan geniş aile tipi sanayi toplumunda etkisini kaybetmiştir. Toplumsal değişmeyle beraber aileler çekirdek aile tipine bürünmüştür.

Aydın da (2013: 63-65) aile tiplerini, yaygın olan işlev farklılaşmasına göre geleneksel ve çekirdek aile olarak ikiye ayırmıştır. Ailenin geleneksel ve modern yani çekirdek aile şeklinde ayrılmasında sanayileşmenin etkisi vardır. Geleneksel ailede evlenen çiftler ailelerinin yanında yaşamayı tercih etmektedirler. Aile grubuna akrabalar dahil olmaktadır. Çekirdek aile ise anne, baba ve çocuklardan oluşmaktadır. Bunlar akrabalık ilişkisinden ayrı tutulmaktadır. İlişkiler ve işlev bakımından aileler ise geniş ve dar aileler olarak ayrılmaktadır. Geniş aile akrabalık ilişkilerini kapsayan üç kuşak aileyi ifade etmektedir. Dar yani küçük aile ise anne, baba ve çocukları kapsamaktadır.

Özgüven ise (2000: 28-29) aile türlerini geniş, çekirdek ve geçiş ailesi olarak sınıflandırmıştır. Geleneksel olarak da bilinen geniş aile birkaç kuşağın bir arada yaşaması ile oluşmuş aile tipidir. Bireyler arasında yaşa, cinsiyete ve statüye bağlı olarak bir hiyerarşi düzeni kurulmuş olup buna bağlı kalınarak bir işleyiş söz konusu olmaktadır. Kökenine baktığımız zaman içinde üretim ilişkisi ve aile bütünlüğünü koruma güdüsü bulunmaktadır. Bu ailede dayanışma ve sorumluluk üst düzeyde iken davranış bakımından özgürlükleri kısıtlı durumdadır. Çekirdek aile ise anne-baba ve çocuklar olmak üzere iki kuşaktan meydana gelmektedir. Sanayileşmenin getirmiş olduğu toprağa dayalı üretimden soyutlanma ile birlikte hızla kentleşmeye başlanmış ve bu faktörler aileyi de etkilemiştir. Kırsal alandan uzaklaşarak kentlere göç eden aileler sayıca az olmayı tercih ederek çekirdek aile yapısına bürünmüşlerdir. Geçiş ailesi de sanayileşmeyle nüfusun hızla arttığı aile yapısının dönüşüme uğradığı sıradaki aile tipidir. Bu sırada bireysel hak ve özgürlükler değişmeye başlamakta, insanların boş zamanları artmakta ve toprak miras için bölünmektedir. Teknolojik

(28)

gelişmelerle birlikte yaşam dengesi değişmekte, geniş aile küçülmeye başlamakta ve bireyler sanayi kentlerine yönelmektedir. Bu aile tipi gelenekleri ve değer yargıları ile kırsal ortamda iken öbür yanda kente uyum sağlamaya çalışan bir aile tipidir.

1.3. Aile – Evlilik – Toplumsal Cinsiyet Üçgeni

Tezimizin konusu gereği toplumsal cinsiyet ve evlilik programları ışığında aile ve evlilik başlıklarına da yer verilmiştir. Bu yüzden kısaca evlilik, aile ve toplumsal cinsiyet kavramları ve bunların birbirleriyle olan ilişkileri harmanlanarak bahsedilecektir. Toplumsal cinsiyet meselesi evlilik kurumunda kendini açıkça göstermektedir. Söz konusu evlilik olduğunda kadına ve erkeğe dair istekler, beklentiler, duygu ve düşünceler farklılaşmaktadır. Kadınlar hayal ettikleri evlilikte bir erkek profili oluşturmuştur. Bu profil genellikle yakışıklı, zengin, kültürlü, koruyucu, eğitim düzeyi yüksek şeklinde tasvir edilebilir. Erkek için de aynı durum söz konusudur. Onlar da güzel, zeki, ılımlı, terbiyeli ve iyi eğitim almış bir kadın profili çizmek istemektedir. Bu noktada cinsiyete dayalı bir takım farklılıklar göze çarpmaktadır. Bazı erkekler gezmeyi çok sevmeyen, aşırı derecede açık giyinen bayanlardan kaçmaktadır. Çünkü kendisine uygun olmayan biriyle evlenmek aynı zamanda istemediği bir hayatı tercih etmektir. Kadınlar da aşırı baskıcı ve kıskanç erkeklerle evlenmek istemeyebilir. Ancak aksine bu tür erkeklerden hoşlanan kadınlar da vardır. Burada cinsiyete dayalı farklılıkların toplumsal cinsiyet profillerine göre bir kalıba yerleştiğini söylemek mümkün olabilir.

Evlilik çok önemli bir karardır. Her insanın farklı özellikleri olduğunu düşünecek olursak bu önemli kararda kişilerin hayal ettikleri bireyleri bulmaları da elbette zor olacaktır. Evlilikle beraber bireyler aile olmaya bir adım atarlar. Çocuk sahibi olarak mutluluklarına yenisini katarlar. Ancak birbirlerini daha önceden hiç tanımayan insanların belli bir tanıma evresinden sonra kabullenip aynı yastığa baş koymaları ve aynı çatı altında bir başkasıyla yaşamaya başlaması da oldukça güçtür. Aile olduktan sonra bireyler yeni kimlikler edinirler. Bir erkek ve kadın olmalarının yanı sıra artık bir eş ve anne – baba olurlar. Bu hususta ailenin varlığını sürdürmesi için kişilerin birbirlerine karşı anlayışlı olmaları çok önemlidir.

(29)

Geçmişte bir dönem anaerkil aile tipi görülmüşse de zamanla bu aile tipi yerini ataerkil aileye bırakmıştır. Ataerkil ailede babanın ve ailede en büyük erkeğin sözü geçmektedir. Bu hususta erkeğin egemen olduğu bir aile yapısı oluşmuştur. Erkek çalışmak ve ailesinin geçimini karşılamak zorundadır. Kadın da çocuklarına ve eşine bakmakta, aynı zamanda ev işleriyle uğraşmaktadır. Eğer kadın da çalışıyorsa yükü artmış olacaktır. İnce bir ayrıntı olarak söz etmek gerekirse kadının görünmeyen bir emeği söz konusudur. Ailede kadına ve erkeğe düşen sorumluluklar vardır. Anne ve baba olarak topluma dahil olan kadın ve erkek artık toplumsal cinsiyete yönelik yeni kalıplar edinmektedir. Bunlar „kadının yeri erkeğinin yanıdır‟ ve „evde erkeğin sözü geçer‟ gibi yeni tutumlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

(30)

2.EVLĠLĠK PROGRAMLARINDA MAHREMĠYET 2.1. Mahremiyet Algısı

Modernleşmeyle önemli bir konum kazanan mahremiyet kavramının net bir tanımını yapmak zordur. Çünkü birey ve toplum için farklı anlamlar taşıyan mahremiyet yere, dine ve kültürlere bağlı olarak yeni anlamlar kazanmaktadır. Birey için temel ihtiyaç olan mahremiyet, topluma baktığımızda yalnız kalma isteği ve kişinin kendisini soyutlaması anlamını taşımaktadır. Kelimenin köküne baktığımızda mahrem, Arapça “haram” anlamına gelmekte olup el sürmeme ve kişinin kendisiyle evlenmesi haram olan akraba gibi bir ifadeye denk düşmektedir. Mahremiyet ise gizli tutulan şeklinde tanımlanmaktadır (Karagülle,2015: 4-7). Bu doğrultuda mahremiyet algısı kişiye özel olan alanların korunması gerektiği ve başkası tarafından müdahalede bulunulmaması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.

Mahremiyet bireye ve zamana göre farklılık göstermekte olup farklı boyutlarda ele alınabilmektedir. Bunlardan ilki “beden mahremiyetidir”. Bireyin mahremiyeti, çocuk yaşta kendisine bedenini koruması gerektiğinin anlatılmasıyla başlamaktadır. Aile yapısı ve sosyal çevresiyle kişinin zihninde mahremiyet olgusu şekillenir. Diğer bir boyut da “kadın-erkek ilişkileri ve cinsellik mahremiyetidir”. Neslin devamı için gerekli görülen cinsellik kavramı bu noktada önemli bir konuma sahiptir. İnsanlar için temel bir güdü olan cinsellik çocuk sahibi olma ihtiyacına da işaret etmektedir. “Ev ve aile yaşantısı mahremiyeti” evin, bireyler için fiziksel ve psikolojik yönden ihtiyaç duyulan özel bir alan olduğuna vurgu yapar. Bir evin içinde yaşananlar kişiler için değerlidir. Geçmişte evlerin pencerelerine kalın perdeler takılırken günümüzde buna ihtiyaç duyulmamakta ve hatta camlı perdesiz evler tercih edilmektedir. Bu tutum mahremiyet anlayışının etkisini kaybetmeye başladığını göstermektedir. Özellikle sosyal medya ve teknoloji çağımızda medeniyet kültürünü köreltmiştir. Son olarak “dini ve siyasi görüş mahremiyeti” için bazı dönemlerde insanların dini ve siyasi görüşlerini saklamak zorunda oldukları söylenebilir. Bireyler bu yüzden tercihlerini mahrem alanda tutma gereksinimi duymuştur (Berkup, 2015: 36-43). Kısacası mahremiyet kendini her alanda göstermiştir. Çocuklukta bedenin mahremiyetiyle başlayıp aile ve sosyal çevre tarafından şekillenerek yeni kalıplara

(31)

bürünmüştür. Mahrem olan; gizli tutulan ve kişiye özel olanı temsil etmektedir. Zamanla önemini kaybettiğine dair söylemler olsa da varlığını sürdürmeye devam etmektedir.

Mahremiyet kavramı ilk önce aile kurumunu akla getirmektedir. Çünkü aile toplumun şekillenmesinde etkili bir faktör olmakla beraber yeni gelişmelere de etkide bulunur. Aileye geleneksel veya modern açıdan baktığımızda her ikisinde de bir özel alanı bulunmaktadır. Bir ailenin içinde olup bitenler ancak bireylerinin rızasıyla ve eylemiyle açığa çıkar. Bir ailede anne ve babaların yatak odaları da mahrem alana girer. Aileden söz etmişken mahremiyet kavramının yakından ilişkili olduğu kesim kadınlar olmaktadır. Yani mahremiyetten söz edildiğinde akla ilk gelen kadındır. Bu da beraberinde dini açıdan haram ve örtünme kavramlarını getirmektedir. Ancak mahremiyet kavramı yalnızca kadınlara özgü bir durum değildir.

Mahremiyetin tanımlaması yapılmışken buna yönelik yapılan tartışmalara da değinmek doğru olacaktır. Mahremiyet kavramı üzerinden yapılan tartışmalar bir takım felsefi yaklaşımları da beraberinde getirmiştir. Yüksel (2009: 295-296) mahremiyete yönelik felsefi yaklaşımların değerlendirilmeye çalışılmasının aynı zamanda insan haklarının ahlaki temelde incelenmesiyle benzer olduğunu düşünmektedir. Bu doğrultuda liberal akımlar “birey ve soyut birey” kavramlarını merkeze alırken, komünteryanlar “kamu yararı” üzerinde durmuşlardır. Liberal anlayışta birey özgürdür ve devlete müdahale edemez. Bu hususta soyut bireyden yola çıkılarak mahremiyet hakkının sınırları da belirlenmiştir. Komünteryan yaklaşımlarda ise bireyin aksine toplumsal sorumluluklara değinilmiştir.

Geleneksel toplumdan modern topluma geçişte psikolojik, ekonomik ve felsefi gibi birçok yönde değişimler olmuştur. Bununla birlikte kültürel yapı modernizmin rüzgarıyla savrulmuştur. Toplumun yaşadığı dönüşüm ve yapı bozumlarına baktığımızda pek çok toplumsal kurum teknolojik faaliyetlerden etkilenmiştir. Mahremiyet kavramı da bunlardan birisidir. Mahremiyet her toplumda korunması gereken bir olgudur. Modernleşme bireyselleşmeyi hedef alırken bireyin özel olan mahrem alanı da etkilemiştir (Berkup, 2015: 6-8). Yani modernleşme ve

(32)

teknolojinin gelişmesiyle birlikte mahremiyetin boyutunda da bir değişim olmuştur. Ancak bireylerin mahrem olana özen göstermesi gerekmektedir.

Modernleşmeyle birlikte kadına verilen önem artarak siyasi, sosyal, eğitim ve ekonomik açıdan bazı haklar tanınmıştır. Kadına yönelik daha önceki kısıtlamalar da ortadan kaldırılmıştır. Batı toplumları için mahremiyet dokunma ile tasvir edilirken Doğu toplumunda bu kavram görme eylemiyle tanımlanmıştır (Karagülle,2015:47). Buradan anlayacağımız üzere mahremiyetin özel konusu olan kadınlar da modernleşme sürecinden etkilenmiştir. Bununla beraber doğu toplumlarında kadına yönelik mahremiyet duygusunun daha hassas bir noktada olduğu söylenebilir.

Söz konusu kavram toplumla ilintili bir kavram olunca hitap ettiği kesimlere göre farklı algılanışları söz konusu olabilir. Karagülle‟ye göre (2015: 9-10) mahremiyet geleneksel toplum ve modern toplum açısından farklı anlamlar taşımaktadır. Özellikle geleneksel toplum açısından baktığımızda değişen teknoloji ve modernleşme süreci mahremiyet kavramının önemini ortaya çıkarmıştır. Kitle iletişim araçları ve iletişim teknolojisi sayesinde uzak mesafelerin ortadan kalkması insanları birbirine yakınlaştırırken aslında kopmalara yol açmıştır.

2.2. Medya Mahremiyet ĠliĢkisi

Kişilerin başkası tarafından açığa çıkmasını istemediği, kadının özel yaşam sahası, aile kurumunun çizilmiş sınırları ve gizli tutulan her şey mahrem alanının kapsamına girebilmektedir. Gelişen teknolojiyle beraber kullanılan cep telefonları, gizli kameralar ve internet siteleri vasıtasıyla özel hayatın ifşa edilmesi kolaylaşmış görünmektedir. Televizyonlarda yayınlanan programlar da doğrudan veya dolaylı olarak mahrem alana müdahale etmektedir.

Küreselleşen dünyamızda mahremiyet başka bir boyut kazanmıştır. Teknoloji ve medyanın da desteğiyle kişiye özel olan alan korunamaz hale gelmiştir. Evlerin bahçesinde bulunan duvarlar mahremiyet zincirleri olmaktan çıkmıştır. Duvarlar ve çitler yıkılarak ailenin mahremiyeti gözler önüne serilmiştir. Özellikle medyanın etkisiyle insanların özel alanları ortaya dökülmüştür. Gazeteler, dergiler, sosyal medya, telefon ve televizyon gibi birçok unsur insanların özel alanlarına el

(33)

koymuştur. Gelişen teknolojiyle beraber kamera ve fotoğraf özellikli telefonlar piyasaya sürülmüştür. Bunlar vasıtasıyla bir başka insanın mahrem alanı anında görüntülenebilir ve herhangi bir sosyal medya hesabına aktarılabilir hale gelmiştir. Üstelik sosyal medya hesabındaki üyeler tarafından bu görüntüler ele geçirilebilir. Bir başka önemli husus da televizyonlardır. Bunlar mahrem olanı milyonlarca insana sunma vazifesi görmektedir. Bir zamanların ünlü programı „Biri Bizi Gözetliyor‟ programı da en somut örneği olmaktadır. Şimdilerde magazin programları, şov programları, gündüz kuşağı programları popüler bir konuma sahiptir. Çalışmamızda yer verdiğimiz evlilik programları da önemli bir örnektir. Televizyonlar aracılığıyla aile ve evlilik kurumları zarar görebilir. Berkup (2015: 29-30) kişisel ve sosyal birtakım bilgilerin kolay ulaşılabilir olmasının insanlar için tehlikeli olabileceğine değinmektedir. İnternet ve diğer iletişim unsurları toplumun vazgeçilmezleri olmaktadır. Bireyin gündelik hayatını nasıl geçirdiği, nelere değer verdiği ve neleri önemsediği, günlük aktiviteleri teknoloji sayesinde kolaylıkla erişilebilir hale gelmiştir. Çalışmamızda da televizyon programı olan evlilik programlarının ailevi değerleri ve mahremiyeti olumsuz etkilediğini görebilmekteyiz.

Mahremiyet algısının geçmişte de var olduğunu inkar edemeyiz. Çünkü insanlar her dönemde şahsına ait bilgileri ve değerleri koruma güdüsüne bürünmüştür. Ancak mahremiyetin korunmasının çağımızda geçmişe kıyasla daha güç hale geldiği söylenebilir. Teknolojinin gelişmesi, medya araçlarının aktif oluşu ve kitle iletişim yollarının hayatımızın her alanında kendini hissettirmesi mahrem olan alanının korunmasını zorlamıştır.

2.3. Evlilik Programlarında Mahremiyet Çizgisinin Yer DeğiĢtirmesi

Sosyal medya araçlarında olduğu gibi televizyon ekranlarında da mahremiyet şekil değiştirmiştir. Bunun içinde diziler, reklamlar, klipler, yarışma programları ve evlilik programları bulunmaktadır. Son zamanlarda popüler olan evlilik programlarındaki insanların aileleri, birliktelikleri ve aşkları, ayrılıkları ekranlara yansımaktadır. Gizli kalması gereken ve kişiye özel olan duygular ve yaşantılar kamuoyuna bir meta olarak sunulmakta ve dolayısıyla mahrem olan açığa vurulmaktadır.

(34)

Evlilik programları reyting için meşru olmayan şekillerde insanları yanlış biçimlerde ekrana yansıtmıştır. Bu insanlar da mahremiyeti göz ardı ederek kendilerine özel olanı dışarı lanse etmişlerdir. İzleyici de bu şekilde malzeme olmuş insanları tepkisiz kalarak izlediği için bu duruma katkı sağlamıştır. Toplum için önem taşıyan evlilik kurumunun aile yapımıza uyup uymadığı da bir soru işareti oluşturmaktadır. (Polat, 2012: 35). Yani evlilik programlarının mahremiyet çizgisini aştığı söylenebilir. Bunu yaparken de toplum için önemli olan aile kurumunu ve evlilik müessesesini zedelediği söz konusu olabilmektedir.

Evlilik programlarında mahrem olan seyirciye doğrudan sunulmaktadır. Bir aile kurmanın önemi zayıflamış ve evlilik kurumu basitleştirilmiştir. Modern görücü usulü olarak tasvir edilen bu programlar, iki kişinin evliliğe giden yolunu ve meydana gelen gelişmelerini seyirciye yani milyonlara sunmaktadır. Bireylerin birbirlerine karşı olan duyguları, evlilik ilgili düşünceleri ve kuralları herkes tarafından konuşulabilecek şekilde ekranlara yansıtılmıştır. Adaylar birçok kişi ile evlilik yoluna girip daha sonra vazgeçebilmektedir. Bu vazgeçişten önce duydukları hisleri tüm halk ile paylaşmış olup onların gözünün önünde flört etmişlerdir. Kişiler biriyle konuşup anlaşamadıktan sonra hemen bir başkasıyla yeni bir yola çıkabilmektedir.

Televizyonun aile kurumu üzerindeki etkisi yok sayılamaz. Ailenin mahremiyet ile olan ilişkisi onu diğer kurumlardan ayırmaktadır. Ancak son zamanlarda mahremiyet anlayışı televizyon aracılığıyla etkisini yitirmeye başlamıştır. Bununla birlikte ataerkil düzen ve cinsiyete yönelik söylemler de şekil değiştirmiştir. Kadına yönelik oluşturulan yeni tanımlamalar içerik olarak değişmeyen bir algı oluşturmuştur. Dolayısıyla kadın programları aileye ve kadına yönelik tutumlar üzerinden tasvir edilmelidir (Çiçek ve Meder, 2012: 11). Sonuç olarak televizyon programları mahremiyeti zedelerken kadına ve aileye de eğilmiştir. Bunun yanı sıra toplumsal cinsiyete ve ataerkil sisteme yönelik de mesajlar vermektedir.

Evlilik programları 2017 yılının ilk sezonunda yayından kaldırıldı. Yerine kayıpların ve suçluların arandığı, kişilerin barıştırıldığı yeni programlar getirildi. Bu

(35)

programların kaldırılmasına en büyük sebep olarak mahremiyet sınırlarını zorlamış olması örnek verilebilir. Üstelik programda bir döngü şeklinde ilişkiler yaşanıyordu. Bir aday diğeriyle herkesin şahit olduğu bir ilişkiye başlıyor, ayrılıyor ve ardından başka biriyle yeni bir ilişkiye adım atıyordu. Kimi zaman bir aday tüm evlilik programlarını gezerek talip arıyordu. Çoğu ünlü olmak ve tanınmak adına birçok girişimlerde bulunmaktaydı. Ayrıca sosyal medya ve internet ortamında bu evlilik programlarına yönelik ifşa haberleri duyulmaktaydı. Çok fazla izlenmesine rağmen bu programların Türk aile yapısına uygun olmadığı ve kaldırılması yönünde söylemler de bulunmaktaydı. Her ne kadar programda yanlış kelimelerin kullanılmaması gerektiği vurgulansa da gençlere kötü örnek olabilecek durumlar da mevcuttu. Buradaki adaylar kendilerine tanınan imkanların yanı sıra beğenilmenin de büyüsüne kapılarak programda sürekliliğini korumaya çalışmaktaydı. Son olarak bu programların kurgulanmış olduğuna dair söylemler ortaya çıktı ve yeni sezonda kaldırıldılar. Kimilerinin sevindiği kimilerinin de üzüldüğü bu durumun ardından yeni programların nasıl bir tepkiyle karşılanacak olduğu da merak konusu olabilmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Benzer şekilde Çakmak-Tolan (2015)’ın araştırmasında çocuk sahibi olmayan ya da 1 çocuğu olan evli katılımcıların, 2 çocuklu evli katılımcılara göre evlilik

Dergimizin bilimsel içeriği ve yayın kalitesinin geliştirilmesine katkıları çok büyük olan danışma kurulu üyelerimize son aylarda hemşirelik alanından ve istatistik

44 1950 sonrası kamusal alanın seküler yapısına tehdit oluştur- mayacak şekilde eğitim alan az sayıda dindar aile kızı meslek sahibi olurken 45 muhafazakâr

Film, yerli komedi filmleri arasından aile ve namus kavramlarına eleştirel yaklaşması ve anlatısını sadece kadın-erkek cinsel kimliği üzerinden kurmayıp LGBTİ cinsel

yılında birleşmiş milletler genel kurulunun Kadına Karşı Her türlü Ayrımcılığın

 Toplumsal cinsiyet rol tutumlarının marka bağlılığına etki eden neden- lerle ilişkisi incelendiği ve bu kapsamda cinsiyet ve toplumsal cinsiyet rollerinin ayrımı,

Bu muiiıkatın ilk kiHiuını diin vermiştik, Bugünkü kısımda oh uyacağını/ gr- bi, Taurıöver insan ruhunda altıncı bir hissin mevcut olduğuna mutlak