• Sonuç bulunamadı

3. TOPLUMSAL CĠNSĠYET

3.7. Kimlik

Kimlik özellik ve nitelik belirtir. Bunun yanı sıra farklılıkları da ortaya koymaktadır. Kişinin kendini nasıl gördüğü ve toplumun onu nasıl gördüğü kimlik kavramıyla ilgilidir. Psikologlar benliği ve kişiliği kimliğin merkezine koyarak kimliği anlamaya çalışmışlardır. Bu noktada kimlik bireyi diğerlerinden farklı bir yere koyan tutarlı göstergelerdir. Kimlik sosyolojide toplumsal cinsiyet ve sınıf belirlemelerinde kullanılırken felsefede ise öznenin var oluşuyla ilgili gerçekliklere değinir. 20. Yüzyılda modernitenin sonucu olarak kimlik kavramı sıkça kullanılmaya başlamıştır. Kimliğin nasıl oluştuğu yönünde tartışmalar meydana gelmiştir. Öznelci yaklaşıma göre kimlik tutarlı ve gerçek özdür. Bu yaklaşım kimliğin yalnızca iç yapısına önem verdiği için eleştirilmiştir. Nesnelci yaklaşımdaki kuramlara göre ise kimlik felsefe ile bir arada düşünülmüştür. Sosyolojik kuramlara göre ise insan

sosyal bir varlık olduğu için kimlik de sosyal bir kavram olarak değerlendirilmelidir (Aşkın,2007:213-214).

Kimlik daha çok psikolojinin konusu olmakla beraber felsefe ve sosyoloji bilimleriyle de bağlantısı vardır. Özellikle sosyolojideki yeri toplumsal kimlik açısından önemlidir. Toplumsal kimlik bireyin yaşadığı çevrenin diline, dinine, sanatına ve geleneklerine bağlı oluşunu ifade eder. Birey, kendi toplumuyla diğer toplumları kıyaslarken toplumsal kimlikten faydalanır. Ancak birey ve toplum arasında hala aşılamamış bir boşluk bulunmaktadır (Özdemir,2001: 108). Toplumu var eden onu içinde barındıran bireyleridir. Dolayısıyla her toplumun farklı oluşunun yanı sıra her birey de birbirinden farklıdır. Bu bireyler bir araya gelerek o toplumun kimliğini inşa eder. Her toplumun kimliği de birbirinden farklı olarak şekillenir.

Bir insanı tanımak için sosyal ortamdan başlarız. Öncelikle kim olduğunu sorar ve ismi, soyadı memleketi hakkındaki bilgilere ulaşırız. O kişiden aldığımız bilgilerin dışında takındığı tavır ve tutum da önemlidir. Bir insanın kimliği denildiğinde onun diğer insanlar tarafından nasıl görüldüğü de akla gelir. Yani toplumun onu nasıl algıladığı ve toplumun yargılarının doğru olup olmadığı hakkında da fikir sahibi oluruz. İnsanın kimliğini oluşturan beş faktör vardır. Bunlar; bedene ait özellikler, zihne ait özellikler, mizaç, istek ve özel yeteneklerdir. Beden özellikleri bireyin anatomik yapısıyla alakalı olup benlik ve kimlik kavramlarına bağlıdır. Olaylar karşısında karşılaştırma yapabilme, sentez, öğrenme gücü ve değerlendirme özelliklerine bağlı olan kriter de zihni özelliklerdir. Mizaç ise huy olarak da adlandırılan tercih ve tepkilerden oluşan, insana ait değerlerin ortaya çıkmasında rol alan davranışlardır. İstek; tavırlar sırasında ortaya koyulan biyo- psikolojik eğilimlerdir. İstek yani irade sosyalleştirilmiş anlamda kimliğin bir göstergesidir. Son olarak özel yetenekler ise kişinin akademik veya pratik yönlerden birine dair sahip olduğu becerilerdir. Var olan bilgileri değerlendirme ve yeni şeyler üretme gibi yetenekler bireyin kimliğini oluşturur (Tural,1992: 69-72). Yani bireyin kimliği söz konusu olduğunda yalnızca fiziksel özelliklerine değil aynı zamanda mizacına, zihinsel özelliklerine ve yeteneklerine de bakılmalıdır.

Özdemir‟e göre (2001:116) kimlik bir etiketlemedir ve bu durum bireyden topluma ve uluslara kadar bir süreklilik arz eder. Bu etiketlemenin amacı özneyi

nitelemek, ait olduğu yeri netleştirmek ve sınırlarını belirlemektir. Aslında özneye bir kimlik vermek onu yok etmenin başlangıcıdır. Özne hakkında hiçbir bilgiye sahip olunmadığı halde ona ağır eleştiriler yöneltilmektedir. Özneyi korumak adına atılan adım söylemdir. Özne özgürleşmek adına yeni kimlikler bulacaktır. Bu süreç söylemi niteler.

Aşkın‟a göre ise (2007: 216-218) kimlik bireysel olduğu kadar sosyal bir olgudur. Toplumun ulusal değerleri ve bazı davranış kalıpları yapay bir kimliğin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İnsan içinde yaşadığı toplumun değer yargıları ile yeni kimlikler kazanmaktadır. Bunlar giydirilmiş kimlikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu giydirilmiş kimliğin temelinde yatan insan kimliği herkeste aynıdır. İkinci kimlik insan iradesi dışında oluşmuş, tamamen biyolojik olan genetik kimliğidir. Bu biyolojik ayrıma ideolojik bir bakış getirildiğinde ortaya kendini diğerlerinden üstün gören bir zihniyet çıkmaktadır. Giydirilmiş bir diğer kimlik kültürel kimliktir. Bu kimliğin temelinde din vardır. Din birçok kurumu etkisi altına alarak insanı şekillendirmektedir. Diğer kimlik ise ulusal kimliktir. Bu kimliğin oluşumunda genetik ve kültürel kimlik etkili olmuştur. Bu giydirilmiş kimliklerden arındığımızda ortaya güven veren bir gerçek çıkmaktadır. Giydirilmiş kimlikleri hoşgörüyle karşılayıp yine sonunda gerçek kimliğe kavuşmak önemli bir adımdır. Yalın insan kimliğine sahip çıkmak için giydirilmiş kimliklerin şartlandırmalarından korunmak gerekir. Zira bu şartlandırmalar bireyin özgürlüğüne el koymaktadır.

3.7.1. Cinsiyet Kimliği

Cinsiyet kimliği küçük yaştan itibaren kadın ve erkek tanımlaması ile kazanılmaya başlamaktadır. Bireyler kendilerine verilen cinsiyet kimliklerini taşırken bu adlandırmaya uygun davranmaya çalışır. Ancak kimi zaman cinsiyetlerine yönelik özelliklerinden farklı olarak davrandıkları olmuştur. Buna örnek olarak kendilerini sahip oldukları cinsiyetin dışında tutan ve yaşam biçimlerini hissettikleri kimlikte sürdüren transseksüeller verilebilir. Bu noktada sahip olunan cinsiyetin yalnızca biyolojik olarak var olmadığını aynı zamanda psikolojik nedenler doğrultusunda yeni cinsiyet kimliğinin kazanıldığını görmekteyiz. Toplum tarafından kadın ve erkek olarak nitelendirilen kimliklerin kendilerine verilmiş olana uygun davranması

beklenmekte aksi halde cezalandırılmakta olmaları da onların aykırı davranışlar sergilemesine engel olmamaktadır. Bireyler yine de tercih ettikleri cinsel kimliğe yönelmektedir. Homoseksüeller kendi cinsiyetinde olan bireylere yönelirken biseksüeller her iki cinse de ilgi duymakta, transseksüeller ise kendilerini diğer cinsiyete daha yakın hissetmektedir (Çelik,2008: 15-16). Bu şekilde farklı cinsiyetlere yönelen insanların toplum tarafından dışlanıyor olması da onları engelleyemiyor görünmektedir. Bireyler her şeye rağmen sahip oldukları cinsiyete göre değil de hissettikleri cinsiyet kalıplarına göre davranmaktadırlar.

Kişinin kendini tanımlaması ve dünyada kendini bir yere koyması kimliğini, kendini kadın ya da erkek olarak ifade etmesi ise cinsiyet kimliğini ortaya çıkarmaktadır. İnsanlar kadın ya da erkek olmasına bağlı olarak toplumda kimliğine uygun şekilde hareket etmeye çalışırlar. Kadınsı ya da erkeksi olmak yalnızca biyolojik kaynaklı değil aynı zamanda psikolojik ve sosyal süreçlere de bağlıdır. Ancak toplumun dayatması insanların farklı kimliklere bürünmesini engelleyememiş ve toplumda sapmalara bağlı olarak tercihler meydana gelmiştir. Cinsiyet kimliği bireyin kendini belli bir cinsiyette hissetmesi iken cinsel kimlik cinsel tercihlere bağlı bir yönelimdir (Yılmaz,2014: 9-10). Buradan anlayacağımız üzere bireyin kimliği hem biyolojik hem de psikolojik sosyal şartlardan etkilenmektedir. Şahıslar bulundukları toplumda kendilerine bir rol biçer ve ait oldukları kimliğe göre yaşarlar. Toplumun da onlardan beklediği tam olarak budur. Toplum kadına ve erkeğe farklı roller benimsetirken onlardan olması gerektiği gibi davranmalarını bekler.

Benzer Belgeler