• Sonuç bulunamadı

3. TOPLUMSAL CĠNSĠYET

3.6. Ataerkil Sistem

Bilim adamları ataerkilliğin nasıl ortaya çıktığını araştırırken Afrika‟da anaerkil yaşamın değişmesine yönelik izlere rastlamışlardır. Kurak iklim nedeniyle insanlar suyun olduğu yerlere doğru göç etmeye başlamışlardır. Bu göçler sırasında ortaya çıkan savaşçılık özellikleri ataerkilliğe zemin oluşturmuştur. Göçler dünyaya yayılırken ataerkil yapılanmalar anaerkil oluşumları yok etmiştir. Bu göçler ve yaradılışları gereği olarak erkekler ataerkil yapılanmada etkin rol oynamışlardır. Savaşların ardından meydana gelen emperyalizm ve sömürgecilik kadını aşağı gören bir zihniyet oluşturmuştur. Sonrasında meydana gelen gelişmelerle birlikte erkeklik önemli derecede yerini korumuştur (Arsoy, 2011: 8-9). Yazılı tarihin başlaması ataerkil sistemin oluşmasında etkili faktörlerden bir diğeri olmuştur. Ataerkillik köleci toplumun var olduğu bir zamanda şekillenmeye başlamış ve feodal toplumda da kendisini göstermiş tek eşli ailede önemli bir yere sahipken çağdaş ailede geride kalmıştır. Bugün Türkçede kullandığımız aile kavramı işte bu ataerkil ailenin ileri safhasıdır (Çelik,2008: 92).

Cinsiyetlere dayalı ayrım ve kadın ile erkeğe yönelik yapılan iş bölümleri zamanla ataerkil aile yapısının oluşmasına sebep olmuştur. Baba ailenin reisi olarak yapılması zor işleri üstlenmiş, kadın ise daha hafif işleri üstlenmiştir. Bu durum erkeğin yücelmesine sebep olmuştur. Ancak ekonomik nedenlerle kadının iş hayatına

girmesi kadını biraz olsun ön plana almıştır. Kadının çalışmaya başlamasıyla beraber kadın ve erkek arasındaki fark azalmaya başlamıştır. Endüstrileşmeyle birlikte kadın statü kazansa da egemenlik hala erkeklerdeydi. Kadına ve erkeğe birtakım toplumsal roller verilmiştir. Bu durum beraberinde iş bölümü ortaya çıkarmıştır. Kadın evde çocuklarını büyütürken erkek de dışarıda çalışıp para kazanmıştır. Bu nedenle erkek egemenliği yerini korumaya devam etmiştir. Toplumun kıza ve erkeğe yüklediği anlamlar da ayrımcı, otoriter ve baskın bir ailede yetişip yetişmediklerini gösterir. Kıza nasıl davranılması titizlikle öğretilirken erkek özgür bırakılmıştır. Bu durum erkekte karşı cinse yönelik bir hakimiyet oluşmasını sağlamaktadır (Arsoy,2011:10- 11).

Ataerkil kavramı sistem olarak geniş bir yelpazeye sahip bir ağdır. Bu ağ tüm algılayışlarıyla birlikte soyut bir anlam taşımaktadır. Sistem içindeki unsurlar bu sistemi etkileyerek onu önemli kılmaktadır. Hiyerarşik bir sistem olan ataerkil sistem ve içindeki ögeler karşılıklı bir ilişki içindedir. Bu sistem içinde her iki cinsiyeti de barındırmaktadır. Ancak kuralları erkekler belirlemekte ve kadınlar bu sistemin içinde var olabilmek için kurallara uymak zorundadırlar. Ataerkilliği oluşturan kavram erkekliktir. Bu kavram olmadan sistem işleyemez. Bu erkeklik kavramı biyolojik değil insanlara benimsetilen hegemonik erkekliktir. Ataerkillik bu hegemonik erkeklik ile sürekliliğini korumaktadır. Bütün toplumlar kendilerine özgü hegemonik erkeklikler üretir. Bunlar zamanla erkekler tarafından içselleştirilir. Benimseyemeyenler bu sistemin dışında kalır. Bu sistem erkeklerin kendilerini ispat etmesi için zorlu bir süreçtir (Yılmaz, 2014:36-37). Tıpkı toplumsal cinsiyet rolleri gibi hegemonik erkeklik de toplum tarafından kendisinden bekleneni görmek ister. Ataerkil düzenin vurguladığı bu hegemonyada erkek iktidarı elinde tutandır.

Ataerkil sistem erkek egemenliğini ifade eder. Ataerkil babanın ya da aile reisi sayılan kişinin yönetimi anlamına gelir. Günümüzde erkeğin kadına egemen olduğunu ve kadınların ikincil konumda olduğunu belirtir. Ataerkil sistem farklı toplumlarda ve farklı tarihlerde değişiklik gösterir. Örneğin Amerika‟daki kadınlar ve Hindistan‟daki kadınlar için bir farklılık söz konusudur. Ancak genel ilke aynıdır. Yani ekonomik ve toplumsal kaynak erkeğin elindedir. Kadını denetim altında

tutmak için farklı şiddet türleri uygulanabilir. Ancak ataerkil sistemde kadının bütünüyle güçsüz kaldığı söylenemez. Kadınlar da az da olsa denetimi elinde bulundurma gücüne sahiptirler. Yine de erkeğin otoritesi egemendir. Kadınlar üzerindeki erkek denetiminin bir örneği de baba hakimiyetidir. Burada kadına barınma ve korunma imkânı sağlanır (Bhasin,2003: 16-18). Kısacası ataerkil sisteme göre bir düzen vardır ve bu düzende sistemin işleyişi için lider olan erkektir. Erkek hem bir eş hem de baba olarak otoritesini korumaya çalışmaktadır.

Ataerkil ağın içinde toplumsal cinsiyete dayalı kalıplar ve birçok algılayışlar bulunmaktadır. Bunlar erkekliğin ve kadınlığın parçalarıdır. Erkek ve kız çocukları bu kalıplaşmış sistemdeki parçalara göre şekillenirken zorluk çekmektedirler. Buradaki pürüz erkek kimliğinin kendisine sunulan bir modelin olmayışındadır. Kendisine rol model olarak sunulan baba, amca, dede gibi kişiler zaten idealize edilmiş modellerdir. Kız çocukları için de aynı sorun görülmektedir. Kendilerine sunulan karakterlerden daha ileri gidilememiştir. Tüm toplumlarda idealize edilmiş kimlikler ve parçalar bulunmaktadır. Bunlar sorgulanmadan kızlar ve erkeklerden tarafından benimsenmeyi beklemektedirler. Buradaki parçacıklar toplum tarafından saygı gösterilen sistemin empoze ettiği kimliklerdir. Burada her erkeğin yapması gereken vasıflar bulunmaktadır. Bunlardan biri de askerliktir. Bu kurumun gerektirdiği hiyerarşik düzene göre birey şekillenir. İdeal ve hegemonik kavramları farklı birçok durumu niteler. İdeal olan ulaşılması istenendir. Hegemonik erkeklik ise diğer erkeklerin ona göre şekillenebileceği varsayımı üzerinedir. Türkiye‟de bir hegemon erkekten söz ettiğimiz zaman akla onun namusuna düşkün olduğu ve maçoluğu gelebilir (Yılmaz,2014:43-45). Yani hegemonik erkek bulunduğu sistem içinde diğer erkeklerin gözünde lider bir vasıftadır. Bu erkeğin tiplemesine baktığımız zaman „ağır abi‟ denilen bir imaj gösterdiği söylenebilir.

Toplumda kadına ve erkeğe yönelik bazı kurallar vardır. Bu kurallar yerine getirildiği zaman ideal olana ulaşılmış demektir. Kadın ve erkekte olması gereken özellikler bulunur. Bunlar toplumsal cinsiyetin toplum tarafından dayatılmış şekilleridir. Bireyler bu kurallara uymazsa toplum tarafından dışlanır. Bunlar kişilere empoze edilirken kendilerine örnekler sunulmuştur. Kadınlar annelerine bakarak

nasıl bir eş ve anne olması gerektiğini öğrenir. Erkek de babasına bakarak nasıl bir eş olacağı hakkında fikir sahibi olurken aynı zamanda hegemonik erkekliğin tasvirine uymaya çalışır.

Yılmaz‟a göre (2014: 46-48) bir erkek içinde bulunduğu toplumda otoritesini korumalıdır. Ataerkil ağ da erkeği bu otorite kavramının içinde görür. Onay göremeyecek olduğu duygulardan toplumun kabul ettiği gibi davranarak kurtulur. Bu ataerkil ağ içindeki hiyerarşik düzende güçlünün de güçsüzün de var olduğu söylenebilir. Hiçbir erkek tam olarak idealize edilmiş erkek konumuna erişemez. Bu konuma yakın olanlar topluma hükmetmiş insanlardır. Erkekler iktidarlarını korumak için bu hiyerarşik sistemde rekabet içinde olmalıdırlar. Erkek iktidarını kurabileceği bir aile istiyorsa ataerkil kimliğini yeniden üreterek devam ettirmek zorundadır. Bir diğer önemli konu kadın kimliğinin ataerkil sistem içinde öteki olarak adlandırılmış olmasıdır. Erkek çocuğu doğuran kadınla kız çocuk doğuran kadın eşit sayılmamaktadır. Özellikle Türkiye‟nin doğu bölgelerinde kadın erkek çocuk doğurana kadar yok sayılmaktadır. Kadın kendi öznel kimliğini kuramamaktadır. Bu noktada ataerkil sistemin bireye öz kimliğini kurma imkânı vermediğini söyleyebiliriz. Ataerkil toplumda kadın öteki olarak adlandırılırken kadın için ancak baba, eş ve çocuk üzerinden bir tanımlamaya gidilmektedir. Kadına dair tanımlama birinin eşi ya da kızı olarak yapılmaktadır. Her ne kadar çalışma hayatına girmesi ile birlikte kadının koşulları iyileşmeye başlasa kadın hala ötekileştirilmeye maruz bırakılmıştır. Kadınların tanımlandığı en yaygın alan ev içi alandır. Doğumundan itibaren kızlık ardından karılık ve annelik vasıflarını taşır. Karılık ve annelik bireyin tüm yaşamı boyunca devam etmektedir. Bir kadın annesini örnek alarak bu alanda yaşamını bir bütünlük içinde sürdürmeye devam eder.

Arsoy‟a göre (2011:12-13) ilkel toplumda da çağdaş toplumda da ataerkil yapı varlığını korumuştur. Mutlak otorite babadadır ve soyun babadan geldiğine inanılır. Kadının doğurganlığı üzerinde de erkek baskısı bulunmaktadır. Kadının güçsüz olması ve doğurganlığı onu zor duruma düşürmüştür. Doğurganlık aynı zamanda kadına verilmiş bir mucizedir. Kadın ve erkek arasındaki mesafede değerler önemli bir yer tutar. İlkel toplumlarda bu mesafe daha fazladır. İlkel toplumlarda

kadın aciz erkekler ise iktidar güç konumundadır. Kadının doğurganlığı ataerkillikte hem ana-çocuk bağını ortaya çıkarmış hem de çiftlerin ilişkisinde biçimlendirici rol üstlenmiştir. İlkel toplumlar tarım toplumu kimliğini taşırlar. Tarım toplumunda öncelikli olarak egemenlik kadındadır. Bu noktada anaerkil sistem vardır. Ancak erkeğin tarım alanına müdahalesiyle ve savaşçılığıyla birlikte erkekler yeniden önem kazanmıştır. Erkek aynı zamanda fiziksel özellikleriyle birlikte güçlü bir konumdadır.

Ataerkil toplumlarda kadına eksik etek, saçı uzun aklı kısa gibi benzetmeler yapılarak kadın değersizleştirilmiştir. Kadının bir mal gibi alınıp satılması, köle gibi davranılması erkeği üstün kılmıştır. Ancak toplumun çağdaşlaşması ve ekonomik dengelerin değişmesi nedeniyle kadına verilen değer artmış ve ataerkil sistemin yapısında bir yumuşama meydana gelmiştir. Erkek egemenliği birbirine zıt olan iki zamanlarda azalmıştır. Bunlardan birisi ana soyluluğun olduğu dönem olan ilkel dönem diğeri ise çağdaş toplumların olduğu zamandır (Arsoy,2011:16). Kısacası geçmişten günümüze doğru baktığımız zaman erkeğin hemen hemen her dönemde üstün olduğu söylenebilir. Modern çağla beraber az da olsa kadın bulunduğu konumu daha güçlü bir hale getirmiştir.

Günümüzde hala devam etmekte olan başlık parası mantığı bazılarına göre kadına verilen değeri gösteriyor gibi görünse de burada erkeğin kadını küçümsediğini söyleyebiliriz. Çünkü kadına bir mal bir eşya gözüyle bakmak kadını sanıldığının aksine değersizleştirmektedir.

Üretim ilişkileri iş bölümü ve çocuk yetiştirme etrafında dönmektedir. Cinsel anlamda patriarkal ilişkiler namus ve bekaret gibi kavramların kurallara dönüşmesiyle var olur. Kültürel anlamda ise din ve gelenekler gibi değerlerde kendini gösterir. Aynı zamanda ataerkil sistem kadın ve erkeğin söylemine dayalıdır. Yani ataerkil sistem kamusal alanın dışında da varlığını korumaktadır. Aile içi ilişkiler, namus, iş bölümü ve iş yaşamı gibi kavramlar ataerkil sistemin eylemleri arasındadır. Günlük yaşamda olan şeyler hem kamusal alanı hem de özel alanı konu alır. Ailede kadından ve erkekten beklenen şeyler sokaktaki davranışlarını etkiler. Ataerkil sistem bu makro ve mikro alanın etkileşimi doğrultusunda analiz

edilmelidir. Ataerkilliğin unsurları aile içi ilişkiler, iş bölümü, namus ve bekaret gibi kavramlardır (Kundakçı,2007:31). Ataerkil sistem denildiğinde akla aile, namus ve bekaret kavramları gelmektedir. Örneğin namus kavramı doğrudan kadını çağrıştırmaktadır. Kadın namusu temsil eder. Erkek ise bu namusun koruyucusudur. Bekaret kavramı da yine doğrudan kadına ait hâkim bir konudur. Kadın evlenene kadar bekaretini korumak zorundadır. Eğer koruyamazsa aile reisinin kararıyla cezalandırılır.

Şahin‟e göre (2011:62) çocuklar her zaman babanın mülkiyetindedir. Bir kadın çocuk doğurduysa o kadın evli olmalıdır. Her ne kadar yeni dünya düzeninde evli olmadan çocuk sahibi olan kişilere rastlansa da bu toplum tarafından bir hata olarak görülür. Çocuğun toplum tarafından iyi karşılanması için evlilik sonucu doğması ve babasının soyadını taşıması gereklidir.

3.6.1. Evlilik Programlarında Ataerkil Sistemin Etkileri

Kadın doğduktan sonra toplum tarafından kendisine verilen değere göre cinsiyet rollerine bürünür. Bu cinsiyet rollerini ediniminde en etkili olan ailedir. Televizyon da bireyleri içine çekerek ataerkil düzende toplumsallaştırır. Kadın bir anne olarak baba da dışarda çalışan biri olarak görünür. Televizyon bireye yüklenen rolleri içselleştirir. Erkek çalışarak para kazanmakta ve bununla beraber kadına baskı uygulamaktadır. Kadın kocasının kendisine bakmasını isteyerek bir anlamda özgürlüğünü yitirmektedir. Kadınlar „kocam isterse yaparım‟ anlayışına bürünmektedir. Herhangi bir işi olmayan ve vaktini sürekli evde geçiren kişiler çözümü evlilikte bulmaktadırlar. Evlilik programına katılan kişilerin talepleri ekonomik özellikler çerçevesinde şekillenmektedir. Kadınlar maddi konuda kendisinden daha güçlü birini tercih ederken erkekler ise daha zayıf olan kadınları tercih etmektedirler. Lise mezunu bir erkeğin üniversite mezunu bir kadına talip olması konuklar tarafından tepkiyle karşılanmakta aksi durumda ise normalmiş gibi görülmektedir. Bir diğer tepki de bir kadının kendinden yaşça büyük birine talip olmasından kaynaklanır. Burada kadının kendinden daha olgun birini talep etmesi mesajı verilirken ataerkil sisteme de vurgu yapılmaktadır. Kadın her türlü işten sorumlu ve erkek ise ona yardımcı konumundadır. Kadın bütün sorumlulukları

yüklenirken erkeğin otoritesini sarsacak hiçbir şey yapmamalıdır. Kadın hassas ve narindir. Erkeğin kendisine ilgi göstermesini beklemektedir. Aksi durumda bu ilgiyi dışarıda aramak durumunda bırakılır. Bu evlilik programlarında iltifatlar aldığı için evlenmeyip sadece programda oturmak bile kadının kendisine yeterli geliyor olabilir. Bu yüzden her sabah işe gider gibi bu programlara katılıyor olabilirler. Kadınların iyi bir eş olması ailesine bağlı olmasından geçmektedir. Bir kadın eşi öldüğü zaman uzun yıllar sonra evliliği düşünmekte iken bu süre erkekler için daha kısa olmaktadır. Erkek için eşi öldükten sonra çocuklarına bakması zor görünürken kadın anneliğin kutsallığıyla bu görevi en iyi şekilde yerine getirmektedir. Kadın eğer maddi bir geliri varsa evliliğe ihtiyaç duymamaktadır. Evlilik programlarında kadının kocası öldükten sonra da bir hayatı olduğu mesajı verilmektedir (Şahin,2011: 94-97). Kadın eşi öldükten sonra ya yeni bir ilişkiye adım atmakta ya da hayatını yalnız geçirmeye karar vermektedir. Erkeklerin genellikle yalnız kalmak yerine eş aradığı söylenebilir. Çünkü erkekler ev işi ve yemek gibi konularda zorluk çekmekte ve ona bu konularda yardımcı olacak bir eş ihtiyacı duymaktadırlar. İzlemiş olduğum evlilik programlarında kimi zaman kadınların tek başına ayakta duramadıkları durumda bir hayat arkadaşı edinmek istediklerini gözlemlemiş bulunmaktayım.

Benzer Belgeler