• Sonuç bulunamadı

C.H.P. Genel Başkan Vekili Başvekili Şükrü Saraçoğlu'nun hükümetin iç ve dış politikasını izah eden nutukları:5.VIII. 1942

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "C.H.P. Genel Başkan Vekili Başvekili Şükrü Saraçoğlu'nun hükümetin iç ve dış politikasını izah eden nutukları:5.VIII. 1942"

Copied!
31
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

C. H. P.

Genel Sekreterliği

*

SSt,

(IfZ

C. H. P. Genel Başkan Vekili Başvekil

Şükrü Saraçoğlu’nun

Hükümetin iç ve dış politikasını izah 6den 5 Ağustos 1942

tarihli beyannamesi ile iaşe işleri, memurlara yardım ve

fevkalâde kazançlar hakkında 11 Sonteşrin 1942 tarihinde

T. B. M. M. de irat buyurdukları nutuklar.

ULUSAL M ATBAA

A N K A R A — 1 9 4 2

(2)

C. H. P.

Genel Sekreterliği

\

C. H. P. Genel Başkan Vekili Başvekil

Şükrü Saraçoğlu’nun

H ü k ü m e t i n iç v e d ı ş p o l i t i k a s ı n ı

i z a h

e d e n n u t u k l a r ı .

(3)

Arkadaşlar,

Aziz hâtırası önünde saygı ile eğildiğimiz Dr. Refik Saydam’ ın vazife başında ölmesi üzerine teşkiline memur buyurulduğum Hükümeti Büyük Meclisin Yüksek Huzuruna getiryiorum.

Yeni Hükümetiniz de evvelkiler gibi Cümhuriyet Halk Partisi proğ ramını hassasiyetle ve dikkatle tatbika çalışacaktır.

Arkadaşlar,

Dünyanın her gün daha fenalaşan ve ufuklarında bir ümit ışığı belir- miyen karanlık manzarası içinde Türk Milleti bütün İstıraplarına rağmen en bahtiyar bir mevcudiyet olarak göze çarpıyor. Bu saadetin sırrı büyük bir Şef’ in etrafında yaratılan birliktir. Görmekte olduğumuz dünya faciaları içinde milletlerin yıkılmalarına sebep olan tefrikalar, ihtilâflar Türk Milleti­ nin bütün faziletlerini nefsinde toplıyan İsmet İnönü’nün yarattığı karşılıklı güven sayesinde bu memlekette yer bulmamıştır. İnönü Türk Milletine, Türk Milleti de İnönü’ ye çok yaraşıyor. Bugüne kadar olduğu gibi yarın da aynı birlik ve beraberlik içinde sıkıntılarda ve sevinçlerde birbirimize dayanarak emniyetle yürüyeceğiz. Böylece bu koruyucu birliğin idamesi Hükümetiniz için de ilk ve en büyük gayeyi teşkil edecektir.

Arkadaşlar,

Topraklarımızı harbin dışında tutmak için bütün dikkat ve gayretimizi sarfetmekteyiz. Bu güzel eseri sonuna kadar götürmek için ümidimiz azal­ mış değildir. Fakat bizim bütün dikkat ve itinalarımıza rağmen bir gün istik­ lâlimiz veya topraklarımız tecavüze maruz kalacak olursa bütün Varlığımız, bütün mevcudiyetimiz bir tek idealin emrine verilecektir. Bu ideal de son ferdimize kadar çarpışmak olacaktır.

Bundan dolayı Ordumuzu her an için kuvvetli ve hazır tutuyoruz ve Onu her türlü ihtimamın, her türlü itinanın üzerinde temerküz ettiği büyük bir varlık olarak yaşatmakta devam edeceğiz. Ordumuzu her gün biraz daha kuvvetli görmek hepimiz için bir gaye, Hükümetiniz için de bir program ol­ makta devam edecektir.

Arkadaşlar, herkes tarafından bilinen bu yüksek hakikatlerden sonra haricî ve dahilî politikalarımıza geçiyorum.

(4)

4

Cumhuriyetimizin Lozan’ da başhyan faal ve müsbet haricî siyaseti bir- ■çok imtihanlardan geçtikten sonra bugünkü duruma varmıştır. Bu durum bugün en iyi istikrar kelimesiyle tavsif edilebilir. Hudutları haricinde hiçbir sergüzeşt arkasında koşmıyan ve koşmıyacak olan Türkiye harbin dışında kalmak imkânlarını aramış ve bu imkânları da şuurlu, müsbet bir bitaraflık üzerinde yürümekte bulmuştur.

Üç senedenberi dünyayı yakan ve yıkan haile önünde Türkiye menfi bir bitaraflık ile vaziyetini koruyamazdı ve yarın da koruyamaz. Türkiye bi­ taraflığı umumî bir politik sistemin işlenmiş bir şeklidir ve politikamızın kim­ seyi endîşeye düşürmiyecek bir berraklığı ve samimiyeti vardır.

İngiltere ile olan ittifak muahedemiz her iki tarafın nefine olarak vazife görmekte devam edecektir. Türkiye - İngiltere ittifakı realitenin ifadesi ve biraz evvel arzettiğim politik sistemin esaslı bir rüknüdür.

Gene o politikanın bâriz ve samimi bir tezahürünü de Türkiye ile A l­ manya arasındaki karşılıklı anlayış ve dostluğu yeniden tevsik eden Türk - Alman anlaşmasında görüyoruz.

Harbin bu iki esaslı burcuna karşı olan vaziyetimizi ve o devletlerle olan bağlarımızı müsbet siyasetimizin bâriz birer misali olarak arzettim.

Muharip kümelerin her ikisinde kendileriyle ahdî veya filî rabıtaları­ mız ve dostluklarımız olan develtler yer almıştır, ki bunlara karşı da dost ve dürüst olmakta devam edeceğiz.

Dostluğuna karşı sonsuz bir hüsnüniyetle meşbu dostluk, düşmanlığa karşı yıkılmaz bir azim ve metanetle mukabele. İşte Hükümetinizin takibede- ceği haricî siyasetin tam ifadesi.

Arkadaşlar, l

Dahilî politikamızın en mühim cephesi İktisadî cephedir ve bu İktisadî cephenin en hararetli köşesi de iaşe meselesidir.

Liberal iktisat ilmi, insanların refahını arttırmak için her memlekete, o memlekette en bol ve en kolay yetişen mahsulleri yetiştirmek ve bunları di­ ğer memleketlerde en bol ve en kolay yetişen mahsullerle mübadele etmek tavsiyesindedir. İnsanları idare eden yalnız iktisat kaideleri olsaydı bu tav­ siyeye riayet etmek çok yerinde olurdu. Fakat bu ilmin yanında bir de hayat bilgisi vardır ki onun da bize tavsiyesi şudur:

(5)

5

«Bir memleket, umumî ve geniş ihtiyaçlarını bizzat kendisi istihsal ede­ miyorsa o memleket sulhta ve harpte yabancı iradelerin tesirinde kalabilir». Onun için biz, gıda, elbise, ayakkabı, silâh gibi umumî ve geniş ihtiyaçları­ mızı bizzat kendimiz yetiştirmek için her fırsattan istifade ederek çalışmak kararındayız. Bu umumî kaide ve kararımızı bir kere daha ilân ederken he­ men haber vermelyim ki ihtiyaçlarımızın, zaruretlerimizin şiddeti ne olursa olsun hiçbir yabancı irade bizim bileğimizi bükemiyecektzr.

Bu umumî kaideyi söyledikten sonra sıkıntılarımız ve günlük işlerimiz hakkındaki düşüncelerimizden bahsetmek istiyorum.

Bugünkü sıkıntılar bilhassa iaşe etrafında toplanmıştır ve hepsi muvak­ kat ve geçici ve harple beraber nihayet bulacak ârızalardır.

Bütün dünya ile beraber bütün komşularımızın harp içinde olduğunu ve istihsalde çalışan yüz binlerce gencimizin silâh altında bulunduğunu gez önünde tutan Hükümet bu darlığı biraz da tabiî bulmaktadır. İaşe sıkıntısı bu gibi işler için en hazırlıklı ve en teşkilâtlı memleketlerde bile facialar ya­ ratacak hale geldi.

Bugün bitaraf devletlerde bile hiçbir müşteri bulamadığı için çürüyen, buna mukabil hiçbir bahaya tedarik edilemiyen mallar mevcuttur.

Bizim çekmekte olduğumuz darlık bu umumî ve büyük ıstırabın küçük bir parçasıdır. V e bunun çoğalması ihtimali yok değildir.

Böyle olduğu takdirde bu yükü mütesaviyen çekmek ve çektirmek için bütün tedbirleri almakta kusur etmemeye çalışacağız. Bol imkânlar oldukça onun neşesini beraber tadacağız, bertaraf edilemiyen ihtiyaçların şıkır ­ tısını da beraber çekeceğiz ve herhalde Hükümetiniz, kararalrının ümitli ve­ ya istıraplı olmalarına bakmıyarak onları olduğu gibi millete anlatacaktır.

Bundan evvel benim ve on arkadaşımın dahil bulunduğu Hükümet, memlekette hayat pahalılığına ve İktisadî buhranlara mâni olmak için veri­ len salâhiyetlere istinaden birçok sert kararlar aldı ve onları sıkı bir gay­ retle tatbika başladı. Fakat aradan günler geçtikçe, bu kararların matlup neticeyi vermiyeceği, yapılan şikâyetlerden, tesbit edilen fiyatlarla birçok malların ve gıda maddelerinin bulunamamağa başlamasından ve yapılan tet­ kiklerden anlaşılmaya başladı. Onun için yeni Hükümet hemen işe başlıya- rak bu sert tedbirleri yumuşatmaya, yer yer kaldırmaya ve yer yer değiştir­ meye horr.r verdi; ve tedbirlerin iktisadi olmasına daha çok bel bağladı. Tuttuğumuz bu yolda fiyatlar, kendisiyle mal tedariki imkân haricine çıkan

(6)

6

resmi fiyatların tabiatiyle üstüne çıkacak ve fakat herhalde kara pazar fiyat- lannm dûnunda kalacaktır.

.

ilk işe, en mühim gördüğümüz hububattan başladık. Gördük ki bu memleket, sulh zamanında bile kendisine ancak kifayet edebilen hububatı yetiştirmiş ve pek müstesna senelerde pek az ihracat yapmıştır. Fakat harp­ le beraber koskoca bir Türk Ordusu buğday sarfiyatını yüz binlerce ton art­ tırdığı gibi Türk Ordusunun hayvanları da arpa ve yulaf sarfiyatını yüz bin­ lerce ton arttırmıştır, ve münhasıran bu yüzden muvazenede koskoca bir açık peyda olmuştur.

Diğer bir hesaba göre harp başladığı zaman devlet elinde ( 2 5 0 ) bin ton bir buğday stoku vardı. Halkın ve tüccarın elindeki miktar her halde bu miktardan az değildi. Demek harp y,Harına ( 5 0 0 ) bin ton bir buğday sto­ ku ile girmiştik. Bu stok bizi yalnız iki sene rahat yaşattı. Üçüncü seneye pek sıkışık olarak girdik. Bu sıkışık yılda, huzurunuzda şükranla yâdetmeği vazi­ fe bildiğim yüz küsur bin tonluk İngiliz hububat yardımına rağmen gayet sert ve sıkı tahdidi tedbirler aldık, ve Türk ırkının başlıca gıdası olan ekmeği çok küçülttük. Bütün bunlara rağmen ekmek darlığını ve sıkıntısını hâlâ berta­ raf edemedik. Iîu hesaplar da göstermektedir ki yalnız buğdayda 2 5 0 bin tonluk bir açığımız vardır.

Bu açık ancak şu üç şekilde kapatılabilir: 1 — Çiftçiyi memnun ederek istihsali arttırmak, 2 — İstihlâki azaltmak,

3 — Hariçten buğday getirmek,

Biz bu üç tedbirin üçünü birden aldık. Çiftçiyi memnun etmek için fiyat­ ları arttırdık, istihlâki azaltmak için Ordu ve resmî teşekküllerle kontrolü bir dereceye kadar mümkün olan büyük şehirlerde konmuş olan tahdidatı muhafaza ettik, hariçten buğday tedariki için bilhassa Amerika’ ya müracaat ettik. Amerika Hükümeti, 4 5 gün içinde 15 bin ton buğdayı kendi vasıtasiy- !e getirip teslim etmeyi süratle vâdettiği gibi, nakil vasıtası tarafımızdan te­ darik edilmek şartiyle istediğimiz kadar buğday vermeyi kabul ettiğini bil­ dirdi. Biz bir taraftan Amerika’nın gösterdiği yüksek anlayışa ve dostluğa derin teşekkürler.mizi fa ederken diğer taraftan yabancı nakil vasıtası temini için çalışmaya başladık. Bundan maada vapur ve nakliye sıkıntılarımıza rağmen bir vapurumuzu ayrıca bu işe tahsis etmeye çalışıyoruz. Ümid edi­ yoruz ki, buğday için almış olduğumuz tedbirlerin hepsi iyi işliyecek olursa

(7)

7

buğday buhranı tamamen zail olacak ve hattâ yer yer buğday fiyatlarının, Hükümetin yüzde 2 5 1er için tesbit ettiği fiyatın dûnuna düşebilecektir.

Arpa ve yulaf açığımızı kısmen hariçten tedarik etmekle, fakat bilhassa bizde çok bol olan ve iyi bir gıda olduğu anlaşılan pancar ve pamuk çekir­ deği küsbelerinin mühim kısmını Ordunun hayvanlarına tahsis etmek sure­ tiyle kapatrmya çalışacağız. Biliyorsunuz ki malzeme ve mamûl maddeler ihtiyacımızı temin etmek için Alm anya ile yüz milyon marklık kredi muka­ velesi imzalamıştık. Elyevrrı bir heyetimiz bu krediyi işletmek için Berlin’ de bulunuyor. Heyetimize ve işlerimize gösterilmekte olan kolaylıklar için te­ şekkür etmeyi bir vazife bilirim.

Arkadaşlar,

Buraya kadar olan sözlerimle aleîûmum hububat hakkında almış ol­ duğumuz malûm kararların mucip sebeplerini izah etmiş olduğumu sanarak diğer maddelere geçiyorum.

Fasulye, nohut, mercimek, pirinç gibi gıda maddelerindeki takyidaü bütün bütün kaldırdık. Çünkü:

1 — Bu mahsullerin her biri kolaylıkla diğerinin yerine kaim olabilir. 2 — Buğday politikamız muvaffak olursa büyük miktarda bir bulgur mevcudu bu maddelerin pahalılaşmasına kolaylıkla mâııi olur.

3 — ötedenberi büyük miktarda fasulye ihraç eden bir memleketiz. 4 — Her yerden gelen haberler, bu cins mahsullerimizin bu sene çok bereketli olacağını gösteriyor.

Yağlar hakkında da aynı kararı verdik. Çünkü memleketimizde ihtiyacı karşılıyan başlıca yağlar şunlardır: Tereyağı, kuyruk yağı, pamuk yağı, zey­ tinyağıdır, ve aradaki fiyat farkı çoğaldığı zaman, bu maddelerden biri di­ ğerinin yerine kaim olmaktadır. Memleketimiz her sene çok mühim miktar­ da zeytinyağı ihracettiği gibi elyevm mühim miktarda zeytinyağı stoku m ev­ cuttur. İşte bu stokla ve elimizdeki ihraç kuvvetiyle yağ fiyatlarının gayri tafciî bir raddeye çıkmasına mâni olabileceğimizi ümid ediyoruz. Zeytinyağı ve diğer yağlar mutedil sayılacak bir raddede durursa ihracına müsaade ede­ ceğiz, durmazsa zeytinyağı ihracını bir taraftan tahdit ve hattâ menedece­ ğimiz gibi, diğer taraftan da devlet istihlâkini zeytin yağına tevcih edeceğiz.

(8)

8

Hulâsa, zeytinyağı ihracı makanizmasiyle bütün yağları mutedil bir fiyatta tutabileceğimizi ümid ediyoruz.

Hububattan, bakliyattan, yağlardan sonra pamuklu ve yünlü kumaşlara geçiyorum:

Mütehassısların verdikleri izahata güre, memleketin kumaş ihtiyacının küçük bir kısmı el tezgâhları ile tatmin ediliyor.

Fabrikalar yünlü kumaş ihtiyacımızın % 8 0 nini, pamuklu kumaş ihti­ yacımızın da % 6 0 mı tatmin etmektedir. İstihsal edilen bu iki cins kumaşta da Devlet fabrikalarının hisseleri % 5 0 den biraz fazladır.. İşte açığımız olan bu % 2 0 ve % 4 0 Hükümetin yardımını bozmakta ve kara pazarı yarat­ maktadır.

Bu miktarları istihsal için fabrikaların bir kısmı üç, diğer kısmı iki, geri kalanlar da bir ekiple çalışmaktadır. Kumaş buhranının önüne geçmenin en makul yolu istihsallerimizi ihtiyaçlarımızın derecesine mümkün olduğu kadar yaklaştırmaktır. Yakın bir âtide mevcutlara bir pamuklu fabrikası ilâvesi ih­ timal dahilinde görünüyor. Bundan maada imkân görülürse bütün fabrikalar üç ekiple çalıştırılacaktır. Bu iki tedbir bizi maksadımıza biraz daha yaklaş­ tıracaktır ümidindeyiz.

Bundan evvel çok yerinde alınmış bir kararla hususi pamuklu fabrika­ ları münhasıran Devlet fabrikaları hesabına çaılşır bir hale getirilmiştir. Biz bu güzel kararı hususî yünlü fabrikalara da teşmil niyetindeyiz.

Kumaş meselesine sımsıkı bağlı iki madde vardır: Yün ve pamuk. Gene mütehassısların söylediğine göre, memleket dahilinde kâfi yün ve yapak mevcuttur. Fakat bunları alabilmek için fiyatlarını diğer eşya fi- yatlariyle ahenkli bir hale getirmek lâzımdır. Elyevm bu ahenkli fiyatı ara­ maktayız.

Pamuğa gelince: Her şeyden evvel haber vereyim ki bu sene pamuk için her yerden gelen haberler çok iyidir. Bazı sebeplere binaen azalan ihraç kuvvetimizi bu madde ile kısmen telâfi edeceğimizi ümidediyoruz.

Pamuğu almak ve tevzi ve ihracetmek için kurulmuş iyi işliyen güzel bir düzen var; bunu bozmak niyetinde değiliz. Yalnız fiyat etrafında tetkikler­ de bulunduk. Elyevm pamuğun tespit edilen bir fiyatı vardır, pamuk çekir­ değinin de kezalîk tespit edilen bir fiyatı vardır. Pamuk çekirdeğini tamamen serbest bırakmak istiyoruz. Bundan alınacak neticeye göre pamuk fiyatını tespit edeceğiz.

(9)

9

Memleketimiz ötederıberi, kasaplık hayvan ihraç eder. Mevcut ihraç memnuiyeti muhafaza edileceğine göre bugün arızî sebeplerle muhtelif yer­ lerdeki göze batan fiyat farklarının tedricen mutedil bir seviyede birleşece­ ğini ümidediyoruz.

Arkadaşlar,

Buraya kadar, hayatımızın başlıca zarurî ihtiyaç maddeleri üzerinde aldığımız ve almak niyetinde olduğumuz kararlardan bahsettim. Bu karar vc düşüncelere göre:

1 — Hububat fiyatlarını yüzde 2 5 lere, tahditlere ve ithalâta,

2 — Bakliyat fiyatlarını bu sene mahsulün bereketine ve ihraç memnu- îyetine,

3 — Y ağ fiyatlarını zeytinyağının ihraç makanizmasma,

4 — Kumaşların fiyatını artıracağımız ekiplere ve bir elden idarenin vereceği faydalara ve tezgâhlara,

5 — Et fiyatlarını da memleketimizdeki mevcuda ve devam ettirece­ ğimiz ihraç memnuiyetine,

Güvenerek mutedil ve âhenkli bir seviyede tutabileceğimizi ümid ediyo­ ruz. Bu mutedil safha hiç şüphe yok ki dünkü kara pazarın çok dûnunda ola­ caktır. Fakat gene şüphe yok ki bu mutedil safha geçen seneki fiyataîrm üs­ tünde olacaktır. Onun için bu zarurî ihtiyaç maddelerini bir kere de müs­ tehlik zaviyesinden tetkk etmek icabeder. Acaba bu fiyat artışından en çok sıkıntıyı kimler çekmektedir?

Zengin ve paralı adamlar için bir mesele mevcut değildir, köylü ve çiftçi bu malların sadece satıcılarıdır, amele ve esnaf yevmiyelerini ve işleri­ ni yeni şartlara daha evvelden intibak ettirmişlerdir. Görülüyor ki bu hayat pahalılığı bütün ağırlığını bilhassa muayyen bir miktardan az maaş veya üc­ ret alan memurlara çektirmektedir. Bunlara hayat pahalılığı nisbetindc veya daha az bir maaş zammı yapmak bugün hâzinemizin tamamen kudreti ha­ ricindedir. Esasen bu kabil zamlar bizi fâsit bir daireye düşürüyor. Bu sebep­ le bu yükü hafifletmek için başka istikametlerde çareler aradık, ve her gün biraz daha arıyacağız.

(10)

\

ve bir başlangıç olmak üzere birer çift ayakkabı, kezalik bu ailelerin reisle­ rine ve eşlerine birer elbiselik kumaşı meccanen vermek istiyoruz. Bundan başka muhtaç vatandaşlara iktidarımız dahilinde İçtimaî yardımlar yapmağa çalışacağız. Görülüyor ki bütün dikkatimiz, bütün faaliyetiniz daha ziyade bu zarurî ihtiyaç maddeleri etrafında toplanacaktır.

Arkadaşlar,

Bundan sonra, üstünde çalıştığımız diğer maddelere geçiyorum: İpek ve ipekli ve diğer lüks eşyaların fiyatlarını serbest bırakacağız. Bunları kim ve nasıl isterse öyle alır ve satar. Bundan başka pancar gibi alı­ cısı tamamen Hükümet olan, şeker ve kömür gibi satıcısı tamamen Hükü­ met olan maddeler için alım ve satım hususunda tek düşüncemiz bunlara, bunlarla alâkadar sınıflar göz önünde tutularak, ahenkli ve mutedil birer fiyat tesbitînden ibaret olacaktır. Bunları tespit ederken iki taraftan birinin Devlet olduğunu da daima göz önünde bulunduracağız.

İthalât ve hracat işlerimize gelince: Çok karışık ve çok mütenevvi olan bu işlerin iyi işlemesi ve bugünkü ihtiyaçlara cevap verecek bir hale gelmesi için ciddî tetkiklere istmad eden tedbirleri alacağız. Her vaziyete göre âdil ve hakiı hal şekillerini tatbik etmek için ihtiyatlı yürümekte daha ziyade men­ faat olduğu kanaatindeyiz.

. ı

Arkadaşlar,

Aldığımız ilk kararların halkımız tarafından çok iyi karşılandığını aldı­ ğımız telgraflardan, teşekküre gelen heyetlerden ve siz mebus arkadaşlarımı­ zın getirdikleri haberlerden anladık.

Kararlarımızın iyi karşılanması filvaki bu kararların behemehal matlûp ■neticeyi vereceğine delâlet etm ez; fakat halkın bunları iyi karşılaması hede­

fe varmak için mevcut müşkülâtın mühim kısmının ortadan kalkması de­ mektir. Çünkü büyük ve millî dâvalar yalnız milletle beraber olunduğu za­ mandır ki kolaylıkla hallolunabilirler.

Aldığımız ve almak yolunda olduğumuz kararlarla, halletmek istediği­ miz işler o çeşit işlerdir ki her söz, her hâdise ve her haber bu işler üzerinde derhal tesirini gösterir. Onun için hâdiseleri yakından takibetmek ve alınmış

(11)

kararlarda sivri köşeler kalmış veya hasıl olmuş ise onları törpülemek, keza- lik bu tedbirlerde boşluk kalmış veya hasıl olmuş ise onu doldurmak için dai­ ma uyanık durmağa çalışacağız.

Arkadaşlar,

Bu, günlük ve geçici sıkıntılardan sonra biraz da daima artsın, daima kuvvetlenen ve hiçbir vakit değişmeyecek olan imanlarımızdan ve varlıkla­ rımızdan bahsedeceğim.

Arkadaşlar, biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan ve azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğal­ tan Türkçüyüz ve her vakit bu istikamette çalışacağız.

Dünkü Türk gençleri müstakil ve hür bir vatana malik olmak, şuurlu ve mütecanis bir millete mensup olmak, memleketi müspet ilimlerle idare et­ mek ve vatanın hayat ve servet menbâlarını memleketin elinde görmek isti­ yorlardı. Bugün bütün bu idealler birer birer tahakkuk etti. Vaktiyle İzmir’ in atlarla çekilen tenekeden tramvayları bile yabancı bir şirketin imtiyaz m ev­ zuu sayılmıştı. Bugün vatanın dört bucağında muntazaman işleyen trenler, yer yer kurulan fabrikalar sadece Türk bilgisi tarafından yaratılmıştır.

Bugünkü Türk vicdanı vatanın hergün biraz daha kuvvetlendiğini, Türk Milletinin her gün biraz daha refaha kavuştuğunu, ve bilhassa Türk köylüsü­ nün her gün biraz daha yükseldiğini anlamak ve köylü ile bilgi ve toprağı birleştiren bir ideale doğru yürüdüğümüzü görmek istiyor. Hepimiz bu ide­ alin yolcularıyız ve muvaffak olacağımıza inanıyoruz.

Son yılların gayretiyle dünyadaki arkadaşlarının safına çıkmış olan üni­ versitelerimiz, yüksek mekteplerimiz ve bunları dolduran gençlerimiz her­ gün ağırlaşan bilgileri ve artan adetleri ile ideale doğru hamleler yapmağa hazırlanıyor. Onun için bu gençlerdeki heyecanları beraber yaşamak ve on­ larla daha çok çalışmak kararındayız. Bugün için henüz pek genç olmakla beraber köy enstitüleri köylerimizi ve köylülerimizi daha şimdiden yükselt­ meğe başlamıştır.

Bu iki uç arasındaki yüz binlerce Türk genci bir tek yoldan aynı hedef« yürümek için hazırlanıyor.

Köylüyü topraksız, toprağı da köysüz bırakmıyacağız ve yavaş yavaş toprağı, sanatı ve tekniği sadece bilginin emrine geçireceğiz.

(12)

12

İktisadî ve siyasî sahalarda Devletçilik, fertçilik ve koopera­ tifçiliğe bırakılan sahalar okadar geniştir ki bunlar arasında bir menfaat çar­ pışması asla olmıyacak ve ilerde de olmaması için de daima dikkatli ve he­ saplı yürüyeceğiz. Bizde imtiyazlar ve sınıflar asla mevcut olmadı. Dem ok­ ratlık Türk tarihinin derinliklerinden yuvarlanıp gelen büyük bir hakikattir. Biz halkçı idik, halkçıyız ve daima da halkçı kalacağız. Tek partili bir Devlet kurmuş olmamız başlıca bu büyük hakikate dayanıyor.

Biz ne sarayın, ne sermayenin, ne de sınıfların saltanatını istiyoruz. İs­ tediğimiz sadece Türk Milletinin hâkimiyetidir.

Hep beraber bir tek yoldan ve bir tek hedefe doğru yürüyerek Türk köyünü ve Türk köylüsünü behemehal yükselteceğiz. Böyle bir ideal için güvendiğimiz en büyük varlık inan birliği ve fedakârlıktır. Daha büyük bir varlık da bu işler konuşulurken, bu işler yazılırken, bu işler yapılırken A ta ­ türk’ün daima aramızda yaşamakta olmasıdır.

Arkadaşlar,

Türkün bugünkü kudret ve hâkimiyetini yaratan Büyük Millet Meclisi­ mizden ve o Meclisi teşkil eden siz Millet Vekillerinden itimat ve yardım is- tiyerek sözlerime nihayet veriyorum.

(13)

C. H. P. Genel Başkan Vekili Başvekil

Şükrü Saraçoğlu’nun

İ a ş e iş l e r i , m e m u r l a r a y a r d ı m v e

f e v k a l â d e k a z a n ç l a r h a k k ı n d a

i r a t b u y u r d u k l a r ı n u t u k .

11. X I. 1942

f

(14)

15

Arkadaşlar,

Müsaadenizle hemen işe giriyorum.

Sizler Ankara’ dan ayrnlrken, her tarafta ve her malda bir kıpırtı baş­ ladı. Fiyat kıpırtısı.

Bu kıpırtı, dar bir zaman içinde, yürüyüşe inkılâp etti ve bu yürüyüş çok süratle bir koşuya ve bir koşuşmaya tahavvül etti ve böylece fiyatlar al­ dı, yürüdü. Öylesine yürüdü ki, her sabah yatağından kalkan her vatandaş, eşi ile, dostu ile konuşarak ve gazetelerde okuyarak, yeni fiyat artışları ile karşı karşıya kalıyor ve kendi kendine soruyordu:

— Nereye gidiyoruz?

t

Diğer bir kısım halk da, Hükümetin hiçbir şey yapmadığını ve seyirci kaldığını görerek soruyor:

— Hükümet nerede?

Nihayet bazıları da, Hükümeti şu veya bu iktisat mezhebine malederek, hâdiseleri kendi aklınca izaha çalışıyordu.

Her şeyden evvel, bu son mütalâaya cevap vereceğim.

Biz, ne A d am Smit’in talebesi, ne de Kari Marks’ın çırağıyız. Biz sa­ dece, İçtimaî dini, halkçılık ve İktisadî mezhebi devletçilik olan, siyasî bir fırkanın çocuklarıyız.

Bizi ve işlerimizi yakından takip edenler, bizim, Fırka programına ne kadar bağlı olduğumuzu anlamakta zorluk çekmezler. Esasen, işe başlarken, memleketimizin en büyük mahsulü olan, hububat ve pirinç hakkındaki ka­ rarlarımızla pamuğa fiyat tespit eden ve yüne ve yapağıya el koyan karar­ larımız, bizim hangi yolun yolcusu olduğumuzu kâfi derecede göstermişti.

Fiyatların baş döndürücü bir süratle artması üzerine, sorulan Hükümet nerede? Sualine karşı da, Hükümetin her an iş başında olduğunu, şimdi ve­ rmeğim izahat ve almakta olduğumuz kararlar gösterecektir.

Arkadaşlar,

Bugün memelketimiz, muharip devletlerle tamamen çevrilmiş bir hal­ dedir. İşlerimizde ve kararlarımızda, bu hakikati gözden kaçırırsak, verece­

(15)

16

ğimiz hükümlerde ve alacağımız tedbirlerde büyük hatâlara düşeriz. Bilme­ liyiz ki, bugün dördüncü yaşını yaşıyan harp, yaşlandıkça fenalıklarım ölçü­ süz arttıran muzir bir mahlûktur.

Bugün için harp dışı olan her memleket, başlıca üç harp tehlikesi kar- şısındadır: Bunun birincisinde, harbin memlekete katiyen girmiyeceğine inanılır ve ona göre hazırlıksız bir halde bulunulur. İkincisi, memleket ço­ cukları arasındaki kuvveti teşkil eden birlik çözülür ve bu yoldan haricin işti- haları kabarır. Üçüncüsü de, harp de, diğer varlıklar gibi, genç iken daha akıllı ve hesaplı hareket ettiği halde, yaşlandıkça akılsız ve hesapsız işler yapar ve böylece civarında bulunan harp dışı devlet için daha tehlikeli olur.

Bugün harbin bulunduğu memleketlerde, mütemadiyen artan fenalık­ ların bir kısmı da, hudutlarımızı geçerek memleketimize yeni yeni sıkıntı­ lar getiriyor. Harp uzadıkça, darlıklarımızın, sıkıntılarımızın çoğalacağını ta­ biî görmek, ona göre daima hazırlıklı bulunmak, tedbirler almak lâzımdır.

Bugün, memleketimizin katlanmıya mecbur olduğu mahrumiyetler, başka memleketlerinkine nazaran yok denecek kadar azdır. Gün geçtikçe, yeni yeni tahditlerle karşılaşmak mecburiyeti bulunduğunu, daima göz önün­ de tutmak ve bunlara katlanmak için hazırlıklı bulunmak her vatanperverin borcudur.

Arkadaşlar,

Harbin ilk yılını, az çok rahat geçirdik. Çünkü, memleketimiz ambarla­ rında ithalât ve ihracat malları mevcut olduğu için, herhangi dan.k ve mah­ rumiyet, kendini hissettirecek bir dereceye varmadı. Bu yılın en büyük dar­ besi, Türk bütçesinin üzerinde göründü. Çünkü, sulhumuzu korumak vç kur­ tarmak için ,koskoca bir Türk ordusunu derhal silâh altına almaya ve silâh altında tutmaya mecbur olduk.

Harbin ikinci ve bilhassa üçüncü yılında, yer yer darlıklar hissotundu. Çünkü, harp dolayısiyle mal ithali çok zorlaştığı gibi, memleket çocuklarının silâh altında tutulması da, bir taraftan istihlâki çoğaltırken, diğer taraftan istihsali azaltmaya başladı. İşte başlıca bu sebeplerden artmıya başlayayan fiyatlarla ve bu yüzden ayaklanan ihtikârla mücadele etmek vazifesini duyan Refik Saydam Hükümeti, âzasının birleşen kanaatleriyle kararlar aldı. Fi­ yatlarla, muhtekirlerle mücadeleye başladı.

Alman mücadele kararları, yenilerini davet etti. Yeni kararlar da, daha sıkı, daha sert kararları zarurî kıldı ve böylece, karardan karara geçilerek

(16)

17

memleket dahilinde birçok mallara el konulmaya kadar ileri gidildi. Bu ka­ rarlar, herkesin bekîedği matlup neticeyi vermedi. A z bir ¿aman içinde, memleket dahilinde, resmî fiyatlarla bazı malları bulmak imkânsız bir hale geldi ve memleket dahilinde, koskoca bir kara pazar yerleşti. Bu levha kar­ şısında, hepimiz, evvelâ kendi kendimize, sonra da birbirimize sormaya baş­ ladık. Acaba bu kararlar veya hiç değilse, bunlardan bazıları alınmamış ol­ saydı daha iyi olmaz m ıydı?

Aradan çok geçmeden hüküm vermeye başladık. Bu hükme göre, bu kararlar alınmasaydı daha iyi olacaktı.

İşte bu cereyanın ve bu kanaatin dolaştığı ve canlandığı günlerde, Sa­ raçoğlu Hükümeti iktidar mevkiine geldi ve gelir gelmez de, evvelce alınmış olan sıkı kararların bazılarını ipka ederek büyük bir kısmını ortadan kaldır­ dı, diğer bir kısmını değiştirdi ve tatbiki daha kolay ve daha çok imkân da­ hilinde görülen yeni kararlar aldı.

Pamuk, yün ve yapak hakkında, kararlar almakta gecikmedik, Bu mah­ sullerin tek alıcısı Hükümet olduğu için, kararlarımızı yürüteceğimize emin olduk. Kezalik, pancarın tek alıcısı ve şekerin tek satıcısı olduğumuz için, bunlar hakkında fiyat kararlan almakta ve bunları tatbika geçmekte gecik­ medik. Resmî ve hususî fabrikalan birleştiren, yünlü ve pamuklu kumaşlar hakkmdaki kararları muhafaza etmekle kalmadık, bunların arasına, deri fab­ rikalarını da ilâve ettik.

Irkımızın başlıca gıdası olmak itibariyle, mernlekitimizin en büyük me­ selesini teşkil eden hububat hakkında, yüzde 2 5 karannı aldık ve bu kararı alırken, alacağımız yüzde 2 5 lerle, hem ordumuzun ve büyük şehirlerin iaşe­ sini emniyet altına almak ve hem de tanzim satışları yapmak hususlarında kâfi derecede kuvvetli olacağımız kanaati hâkimdi. Kezalik pirniç hakkında da aynı kanatle ve aynı istikamette karar aldık.

Arkadaşlar,

Görüyorsunuz ki, Hükümetinizin, herhangi bir kararı alırken, üstünde en çok durduğu, en çok hassasiyetle tetkik ettiği cihet, alınacak kararların, âdil olması ve tatbik kabiliyetini haiz bulunmasıdır.

Tekrar ediyorum, biz bu yolda, fiyat kontrolü kararlan alırken, çok mühim bir keyfiyeti daima göz önünde tuttuk ve bundan sonra da d ıima

(17)

18

g ö z önünde bulunduracağız. O keyfiyet de, bu kararlardan doğan yükün,

müstehlik ve müstahsillerden terekküp eden vatandaşlar arasında âdilâne taksim dir. Bugüne kadar, maalesef, dövizli, dövizsiz, takaslı, takassız, m em ­ lekete gelen ithalât mallarının fiyatları üzerinde hâkim olamadık. Keza! k, binbir çeşit yollarla yapılan alış verişlerde, muhtekirler ve vurguncular ta­ rafından yaratılan yüksek fiyatların da önüne geçemedik. Böylece, fiyat ka­ ralarımızın yükünü, daha ziyade çiftçiye yiikletmeye devam ettik. Bu yol­ da devam etseydik, yalnız haksızlıkları yığın haline getirmiş olmakla kalmı- yacak, istihsal'n azalması gibi, büyük bir tehlike ile de karşı karşıya kalmış olacaktık.

Onun için, bundan sonra da, terlemeden para kazanan müstehliklerin, alın terinin yarattığı mahsullere, mübalâğaya kapılmaksızın, değer fiyat ver­ meleri imkânını yaşatmıya çalışacağız.

Otedenberi birçok yazıcılarımız, köylünün dertlerini azaltmak için ya­ zılar, şiirler yazarlardı. Bunlar çok yerinde yazılardır. Gar.ptir, köylünün bir beyden öbür boya yüzünün güldüğü bugünlerde, kalemlerden, bu sevince iştirak eden bir kelime düşmedi. Bilmeliyiz ki, vatandaş sadece ş ir mevzuu olamaz ve vatandaş şiirden ziyade hak arar.

Bundan sonra da, alınacak kararlarla, en çok arıyacağımız cihet, bu ka­ rarların tatbik ve yükü taksim kabiliyeti olacaktır. Çünkü, böyle olmayan ka­ rarların, süratle duaya inkılâp edeceğine ve hattâ, fenalık yaratacağına şüp­ he yoktur.

Biz bu defa, tatbik kabiliyeti olan ve yükü âdilâne taksim eden karar­ ları aldık. Bundan sonra da böyle yapacağız. Çünkü, maksada ancak bu yol­ dan varacağımıza kaniiz. Netekim, bugüne kadar aldığımız ve muhafaza et­ tiğimiz kararların hiçb’rinde, tatbik noktasından b:r kusur olmamıştır. Hu­ bubat ve pirinçteki yüzdeleri tahsil etmekteyiz. Diğer sahalarda da, tarafı­ mızdan tayin oiunan fiyatlarda, bir değişiklik olmamıştır. Bu böyle olmakla beraber, hedefimizin diğer cephesini teşkil eden, memlekette normal ve mu­ tedil fiyata kavuşmak ümidi tahakkuk etmemiştir. Çünkü, her şeye rağmen, başlıca gıdamız olan hububat fiyatları aldı yürüdü. Hububatla beraber, veya onu takiben diğer gıda maddeleri fevkalâde pahalılaştı. O kadar ki, bugün bunların bir çoğu, dünkü kara pazar fiyatlarını bile geride bırakmış bulunu­ yor.

Daha ziyade, hububat, tereyağı ve et gibi gıda maddeleri fiyatlarında görülen ölçüsüz artışta, otedenberi muhtekirler namını verdiğimiz sınıfın te­ siri yoktur veya yok denecek kadar azdır. Çünkü, fiyatlar artarken, hububat,

(18)

19

tamamen köylünün elinde bulunduğu gibi, diğer gıda ve hayvan maddele­ rinin de köylünün elinde iken pahalılaşmış olduğu görülüyordu.

Eğer, bu tarzdaki fiyat yükselmeleri, makul denecek bir had dahilinde kalmış olsaydı, bunu hoş görmek, belki de mümkün olacaktı. Çünkü:

a) Hükümet bile, resmî fiyatlariyle böyle bir yol tutmuş bulunuyordu. b ) Bu yoldan, çok düşük olan köylü hayat seviyesinin biraz kalkınması, yüreklerimizi ferahlandıracağı kadar, Partimizin Halkçılık ve Devletçilik prensipine de uygun düşecekti. Fakat maalesef, fiyatlar böyle makul bir had­ de durmadı. Bilâkis, başdöndürücü bir süratle aldı yürüdü ve mahdut ge­ lirleriyle kendilerine gıda tedarik eden milyonlarca şehirli, bir ıstırap uçuru­ muna doğru sürüklenmeye başladı.

Alelûmum gıda fiyatlarının, artmasında başlıca âmil olan, buğday ve hububat fiyatlarının, bu ölçüsüz yükselişindeki mesuliyeti, yalnız köylüye yükletmek, bittabi doğru değildir.

Hububatın % 2 5 ini, köylüden, o gün için iyi sayılan bir fiyatla H ü­ kümet namına toplamağa karar verdiğimiz günlerde, şehirlerimizin hububat ihtiyaçlarını günü gününe ve hattâ saati saatine zor yetiştiriyorduk. V e am­ barlarımızda hiçbir stok mevcut değildi. Bu vaziyet, gözönünde dururken, alacağımız % 2 5 lerin ambarlarımıza girmesini temin için, bu °/o 2 5 leri öde- yinceye kadar, her çeşit hububat alış verişini yasak etmekte tereddüt etme­ dik. Bu yasak, şehirlere hububatın inmesine ve fırınların beslenmesine mani olmakla kalmadı, % 2 5 lerle biriktirmeğe başladığımız hububat mevcudu­ nun, şehir ihtiyaçları için, erimeğe başladığını gördük. O kadar ki, aldığımız haberler, bizzat buğday sahiplerinin bile, daha ucuz olduğu için, çarşıdan ekmek tedarikine çalıştıklarını bize öğretti.

Ordumuz ve kara günlerimiz için hazırlamakta olduğumuz stokların, yaz ortasında erimeğe başlaması, bizi telâşa düşürdü. Meseleyi bir kere daha tetkik etti. Alacağımızı almadan, hububat alış verişini serbest ilân etmekte gene tehlike gördük. Stoklarımızı eritmiyen ve şehirlere ekmek bulan bir çare aradık. Bu çareyi, beledyeleri muvakkaten işe sokmakla bulabileceğimi­ zi ümid ettik. Belediyelere verdiğimiz bu vazifenin başarılabilmesi için, on­ lara yer yer krediler açtırdık ve aynı zamanda muayyen tarihlerde kendi­ lerine hububat vermiyeceğimizi bildirdik. Bundan sonra, yüzlerce belediye, buğday ambarı sayılan yerlere hücum etti. Herkesin kafasında, kendi şehri için bir yıllık bir stok yapmaktan başka bir kaygı mevcut değildi ve böylece her yerde bir fiyat yarışı başladı ve hiçbir fiyat, bunlan yarıştan vaz

(19)

geçire-2ü

medı. Bu yoldan, hububat fiyatları ve onunla beraber diğer gıda maddeleri fiyatları gittikçe artarak, bugünkü mübalâğalı raddelere erişti. Anlaş,İdi ki, ihtikâr, tüccarların inhisarı altında değildir. Bu, işin bir cephesidir.

İkinci cephesi de, bizim bu işte, ticaret kabiliyeti olmıyan ve kâru za­ rarla alâkası bulunmıyan belediyelerin, bu işi beceremiyeceklerini, evvelin­ den görememiş olmamızdır. Fakat, işin, bir üçüncü cephesi vardır ki, o da, bu sahada gösterilen gayretler ve faaliyetlerin her şeye rağmen, bizi, büyük ve müsbet bir neticeye yaklaştırmasıdır. Çünkü, bugün elimizde, hiçbir va­ kit malik olamadığımız bir hububat stoku mevcuttur ve bu sayede yakın ve büyük korkular zail olmuş bulunmaktadır.

Arkadaşlar,

Bazı memleketlerde, dokuz göbek dedesini sayabilen adamlara asıl derlermiş. Bizim milletimiz, bütün tarih boyunca, böyle bir asalet tanımadı. Bizim tanıdığımız asalet, ruhî asalettir ki, o da, bize, yaptığımız işlerin iyi­ liklerinin, eksiklerinin, cesaretle, açık ve temiz bir yürekle ortaya dökülme­ sini emreder. Onun için, bugünkü fiyatlardaki mesuliyette, Hükümetin his­ sesi bulunduğunu söylerken duyduğum ıstırabın yanı başında, hususî bir haz hissediyor ve bu sözlerimi, millî asâlet kaidelerimize uygun göreceğinizi üm'd ediyorum.

Gıda maddelerindeki pahalılığın istihsali teşvik edici bir iyiliği olduğu da inkâr edilemez. Biliyoruz ki tahditler muvakkat tedbirlerdir ve bu buh­ ranı sağlam ve katı olarak ancak istihsali arttırmakla yenebiliriz. Bugünkü mübalâğalı fiyatlar köylümüzü toprağa bağlamış ve böylece köylümüz bu sene her yıldan daha fazla bir gayretle ekim faaliyetine devam etmekte bu­ lunmuştur. Biz bu faaliyete muhtaç köylülere 3 0 bin ton tohum vermek su­ retiyle iştirâk ettik.

Bundan başka her sene muntazaman artan devlet zeriyatı, bu sene, da­ ha geniş bir adım atarak geçen seneye nazaran yüzde yüze yakın nisbette bir tezayüt kaydedecektir.

Bu münasebetle fabrika ve madenlerimizde çalışan işçilerimizin memle­ kette yarattığımız eserlerde büyük hisseleri olduğunu da söylemeliyim. Adetleri ve ehemmiyetleri gün geçtikçe çoğalan Türk işçilerinin ihtisaslarının arttırılması, sıhhî, İçtimaî durumlarının düzenlenmesi Hükümetinizi çok ya­ kından ilgilendiren mühim bir mevzudur. Iş Kanunu ile iş hayatına müdahale

(20)

21

etmiş olan Cumhuriyet Hükümeti bu kanunun icaplarını tamamlamak için her gün daha dikkatli, daha gayretli olacaktır.

Harp yıllarının vatan çocuklarından beklediği fedakârlığı en iyi anlayan memurlar olmuştur. Büyük mahrumiyetlere katlanarak çalışan bu kütle için­ de çok iyi çalışanlar olduğu gibi fena çalışanlar da vardır. İyileri mükâfatlan­ dırmak ve fenaları cezalandırmak için daha dikkatli ve hassas olacağız. Devlet eliyle yapılan benzin, lâstik, çimento, demir tevziatı etrafında vâki olduğu söylenen suyistimâlîeri bertaraf etmek için alâkalı Vekâletlerin dikkatleri bu mevzu üzerinde toplanmıştır.

Arkadaşlar,

Arzettiğim gibi, bilhassa gıda fiyatlarının hiçbir ölçüye sığmayan bir şekilde alıp yürümesi, sâbit ve mahdut bir iratla geçinen milyonlarca vatan­ daşı, bir ıstırap uçurumu ile karşı karşıya bıraktı. Bu manzara ile karşılaşan Hükümetimiz, bütün dikkatini, bu muztarip kütle etrafında toplamağa ka­ rar vererek, birçok içtimalar akdetti. V e meselenin bütün safhalarını, haf­ talarca süren bir tetkika tâbi tuttu.

Bizi, haftalarca üzerinde çalışmağa mecbur eden mevzu, herkesi işgal eden pahalılık, bilhassa gıda maddelerindeki pahalılık mevzuu olmuştur.

Bu mevzu konuşulurken, daha ilk adımda, Posta - Telgraf, tren ücret­ lerinin, kumaş, iplik ve saire gibi, Devlet müesseseleri m&mulâtının ucuzlu­ ğunun, diğer yerli ve ithalât mallarının pahalılığı ile büyük bir tezat teşkil etmekte olduğunu gördük ve kendi kendimize sorduk, acaba Devlet mües­ seseleri mamulâtının fiyatlarını umumî fiyatlara intibak ettirmek mi icabe- der, yoksa bunları, tevzilerindeki suyistimâl şâyialarına ve cesim fiyat fark­ larına rağmen, ucuz tutmakta devam etmek mi daha iyidir

Bu suale, bu müesseseleri zararla işler bir halden çıkarmak şartiyle ve bazı zarurî istisnalardan katı nazar ucuzlukta devam cevabını verdik T ev- zidekj suyistimâlleria de, zamanla, çalışmakla azalacağına inandık.

Halkın ve tüccarın elinde bulunan, alelhusus gıda maddeleri pahalılı­ ğına gelince; bununla her şeyden evvel mücadele etmenin lüzumuna kani ol­ duk. Fakat onun için kuvvetlerimizi, herhangi geniş bir sahada israf etmek­ tense, onları daha ziyade, bu pahalılığın kurbanlarının bulunduğu sah« etra­ fında tahşit ederek çalışmanın daha faydalı olacağı ve seri neticeler vereceği kanaatma vasıl olduk.

(21)

22

Esasen, Hükümet beyannamesini huzurunuzda okurken, bu bahse te­ mas etmiş «bizim çekmekte olduğumuz darlık, bu umumî ve büyük ıstıra­ bın küçük bir parçasıdır. V e bunun çoğalması ihtimali yok değildir. Böyle olduğu takdirde, bu yükü mütesaviyen çekmek ve çektirmek için, bütün ted­ birleri almakta kusur etmemeğe çalışacağız» demiştim.

Aynı beyannamenin diğer bir yerinde de zengin ve paralı adamlar için bir mesele mevcut değildir. Köylü ve çiftçi, bu malların sadece satıcılarıdır. At'.eıe ve esnaf yvemıyclerini ve işerini yeni m *jara daha evvelden intibak ettirmişlerdir, diyerek, böylece, Devlet yardımının, dar ve sabit gelirli sa­ haya ve insanlara tevcih edilmesi lâzım geldiğini anlatmıştım. Bu defa da, halktan olsun, memurdan olsun, dar ve sabit gelirli aileleri pahalılık yükün­ den mümkün olduğu kadar kurtarmak lâzımdır, karar ve kanaatine bir kore daha vardık. Hemen, hemen kâmilen şehirlerde oturan bu halk tabakasını, bu defa daha yakından tetkik ettik. Gördük ki Türkiye’ de, nüfusu on bini tecavüz eden şehirlerimizde oturan insanların yekûnu 2 .6 6 0 .0 0 0 kişidir. Bun­ dan, İzmir, İstanbul ve Ankara’ da oturan bir milyon insanı düşecek olursak, 1 .6 6 0 .0 0 0 kişi kalmaktadır, Buna, normal artış payı ilâve edilince, 1 .8 0 0 .0 0 0 eder. Eskişehir, Aydın, Manisa, Sivas, Samsun, Konya gibi şehir­ lerde oturan bu halkın, her halde üçte ikisinin, hububat veya diğer ziraat iş­ leriyle meşgul veya başkaca yardım dışı olduğu muhakkaktır.

Şu halde, 8 0 küsur şehirde oturan 1 .8 0 0 .0 0 0 kişiden, yalnız 6 0 0 .0 0 0 i yardıma muhtaç demektir.

On binden az nüfuslu şehirlerin ziraî siması daha ileridir. Onun için, buralarda oturanların yardıma muhtaç olanlarının yekûnu 3 -4

yüz

bini geç­ mez.

Ankara, İstanbul, İzmir şehirlerine gelince: İstatistiklere göre, bir mil­ yondan az olan bu 3 şehrin nüfusuna bir artma payı ilâve edilerek, yekûnu 1 .1 0 0 .0 0 0 olarak kabul ve bunun, 5 0 0 .0 0 0 ilâ 6 0 0 .0 0 0 ini yardımdan müs­ tağni addettik ve böylece yardım edilmesi lâzımgelen vatandaşların yekûnu­ nu küçük şehirlerde 4 0 0 .0 0 0 , ortalarda 6 0 0 .0 0 0 , üç büyük şehrimizde de 6 0 0 .0 0 0 olarak ceman 1 .6 0 0 .0 0 0 tahmin etmek suretiyle her halde hakika­ tin civarında bir rakam kabul etmiş olduğumuza inandık.

Şimdi, en mühim iş, pahalılıktan en çok mustarip olan bu bir buçuk milyondan fazla olan halkın tesbiti idi. İlk nazarda, bize, pek zor görünen bu iş istikametinde çalışırken, müşahede ettiğimiz bazı kolaylıklar, bizim ce­ saretimizi arttırdı.

(22)

23

Maksadımız, büyük, küçük şehirlerde oturan dar ve sabit geliri' olan­ larını bulmak ve tesbit etmekti. Resmî istatistikleri tetkik ederken gördük ki, umumî bütçeden maaş ve ücret alarak geçinen insanların adedi 1 1 0 .0 0 0 dir. Bunları, karı ve çocuklarîyle beraber 5 0 0 .0 0 0 olarak kabul ettik. Y e ­ tim, dul ve mütekaitlerin yekûnunu da 6 0 .0 0 0 bulduk. V e bunların çoğu, tek nüfustan ibaret olduğu için, onları da 1 0 0 .0 0 0 olarak kabul ett k Bun­ dan sonra, mahallî idarelerle belediyelerin, devlet İktisadî teşekküllerinin ve mülhak bütçelerin ücretli veya maaşlı olarak istihdam ettik’ eri mamurların ye­ kûnunu aradık ve bunların 1 4 0 .0 0 0 olduğunu gördük. Bunları da, karı ve ço- cuklariyle beraber 7 0 0 .0 0 0 olarak kabul eyledik. Böylece, ceman 1 .6 0 0 .0 0 0 olarak kabul ettiğimiz, dar ve sabit iratlı nüfusun 1 .3 0 0 .0 0 0 ninin, kolayca tesbit edilmiş olduğunu gördük. Geriye, hiçbir maaş ve ücretle alâkası ol- mıyan 3 -4 yüz bin kişi kalıyordu. Bunların, merkezden tesbiti mümkün ol­ madığı için bir an evvel de tesbit edilmeleri icabettiği için, Kaymakamlardan ve Belediye Reislerinden, oturdukları şehirlerdeki dar ve sabit iratlı ’lisan­ lardan, ekmek ve gıda tedarikine kuvvetleri yetişmiyen vatandaşların adet­ lerinin tesbit edilerek bildirilmesini istedik. Böylece, bir taraftan bunları ya­ par ve dar ve sabit gelirli vatandaşlara yardım sahasını çizerken, diğer taraf­ tan, bu vatandaşlara nasıl ve ne kadar yardım edebileceğimizi araştırmağa başladık. Gerek bu yardımları temin ve gerek İktisadî buhranı karşılamak için üstünde, birer karara vasıl olduğumuz mevzular şunlardır:

1 — Elbiselik kumaş ve ayakkabı, 2 — Hububat, 3 — Bulgur 4 — Pirinç 5 — Y ağ, 6 — Şeker 7 — Kumaş 8 — Kömür 9 — Varlık vergisi. >

1. - Elbiselik kumaş ve ayakkabı:

Umumî muvazene, mülhak bütçeler, Hususî İdare ve Belediyelerle İk­ tisadî Devlet teşekküllerinden tutarı 1 4 0 liraya kadar maaş veya ücret alan­

(23)

24

lara hem kendileri hem de karıları için birer kat elbiselik kumaş, bundan yukarı maaş alanlara da yalnız kendileri için birer kat elbiselik kumaş ver­ mek istiyoruz. Bundan maada yalnız umumî muvazene ve mülhak bütçeler­ den aldkıları maaş ve ücret tutarları 7 5 liradan az olan memurlara ayrıca birer ayakkabı vermek niyetindeyiz. Gerek kumaşlar, gerek ayakkabılar pa­ rasız olarak verilecektir. Bu eşyalar süratle hazırianmaktadır. Tevzi ve taksim için talimatı da yapılmıştır.

Ayakkabı tevziatı iki ay sonra başlıyacak ve senesi içinde ikmal edile­ cektir. Kumaş tevziatına gelince: Erkek kumaşlarının Kânunusanide tevziine başlanacak ve tevziat üç ayda hitam bulacaktır. Kadın kumaşlarının tevzia­ tına kezalik Kânunusanide başlanacak, bu da sekiz ay içinde hitam bulacak­ tır. Bu tevziatın her üçünde İzmir, İstanbul ve Ankara şehirleri sona bırakı­ lacaktır. Bu iş için hazırlanan kanun lâyihası da Meclise verilmiştir.

2. - Hububat:

Geçen baharın son ve yazın ilk günleri büyük hububat sıkıntısı içinde geçiyordu. Önümüzdeki yılın hububat sıkıntılarını bir dereceye kadar önliye- bilmek için muhtelif istikametlerde çalışmağa başladık.

A ) İngiliz ve Amerikalılardan hububat istedik.

B ) Hariçten tedarik edilecek hububat için nakil vasıtaları aradık. C ) °Zo 2 5 kararını aldık.

a) İngiliz ve Amerika sefirleri tarafından vâdedilen 15 er bin tonluk buğdaylar getirilip teslim edildi. Bundan maada İngilizler ayrıca 7 8 0 0 ton arpa vâdettiler. Bunun yarısından fazlası bugün bize teslim edilmiş bir hal­ dedir. Amerika verdiği 15 bin tondan ayrı olarak, 6 bin ton buğdayı, iare kanununa tevfikan Amerikada emrimize hazır tutuyor. Bir vapurumuz bu­ günlerde bu buğdayı almıya gidecek. Bu istikametteki İngiliz ve Amerika yardımının devam edeceğini ümid ediyoruz.

b ) Nakil vasıtası tedariki için her tarafa birden başvurduk. Portekiz limanlarındaki Alm an vapurlarını satın almıya teşebbüsümüz muhtelif saf­ halar geçirdikten sonra Portekiz Hükümetinin muvafakati istihsal edilmediği için sukut etti. İsveç’ ten vapur tedariki konuşmalarımız devam ed p gitmek­ tedir. Bu konuşmaların müspet bir neticeye varacağına emin olmak mümkün görünmüyor. Amerika’ daki Panama bandıralı vapurların satın alınması te­ şebbüsü de henüz kati safhaya girmemiştir. Fakat bütün bunlara mukabil Fransa ile muhariplerin malûmatı altında yapılan bazı Fransız vapurlarının

(24)

25

tarafımızdan kiralanması müzakereleri kati ve müsbet bir net ceye varmak istidadını göstermiştir. Fakat henüz kati ve müspet neticeye varmış değil­ dir. Maalesef son hâdiselerin bu işimize zarar vermesi ihtimali çoktur. Şayet muvaffak olursak hemen memleketteki buğday stokunu beslemeye çalışaca­ ğız. Bu böyle olmakla beraber yardımların yapılmamasını ve vapurların te­ min edilmemesini göz önünde bulundurmak ve sarfiyatı ona göre tanz m et­ mek herhalde ihtiyatlı ve hesaplı bir harekettir.

c ) % 2 5 1er. Hububat hakkında % 2 5 kararını alırken bu yüzden eli­ mize geçecek hububatla hem orduyu, hem büyük şehirleri, hem de darlık mmtakalarını doyurduktan sonra her yerde tanzim şartları yapabilmek için elimize kâfi hububat geçeceğini ütrıid ediyorduk. Çünkü istatistikler, Türkiye hububatını 7 -8 milyon ton olarak gösteriyor ve biz de bu hesaptan elimize hiç değilse bir buçuk milyon ton hububat geçireceğimizi ümid ediyorduk. Halbuki evdeki pazar çarşıya uymadı. V e neticede gördük ki, çiftçilerin H ü­ kümete borçlandığı rakam 6 0 0 bin tonu zor iutuyor. Bu iki rakam arasın­ daki fark, sadece istatistik rakamlarının mübalâğalı tesbit edilmiş olmasından neşet etmiyordu. Daha ziyade gene çiftçilerden intihap edilen subaştlarının pek tabiî olarak çiftçiyi korumak arzularından ileri geliyordu. Benim duy­ duklarımdan, gördüklerimden edindiğim kanâate göre, bu borçlandırma işi tekmil mahsul itibariyle % 3 veya % 5 ağır, % 10 veya % 15 mutedil, üst tarafı da tamamen hafif olarak tesbit edilmiştir ve bu fark, himayeli olduğu muhakkak olan tesbit hatâsı olmaktan ziyade, tesbitin, mahsulün yeşil dev­ rinde yapılmış olmasından ileri gelmiştir. Bu fark, mahsulün bozulmasından dolayı bazı mahdut yerlerde çok ağır bir durum yaratmıştır.

Köylü borçlandığı miktarı bizi memnun edici bir tarzda muntazaman ödemektedir. Köylünün borçlandığı miktarın azlığından doğan endişeyi köy­ lünün borcunu muntazaman ödemekte olması büyük nisbette izale etmiştir. Son birkaç ay içinde hariçten de ( 5 0 ) bin tona yakın buğday getirttik. Bu­ gün, hububat vaziyetimiz endişelerimizi kısmen telâfi etmekle beraber her çeşit fiyat manevrasına müsait bir şekilde değildir.

Görülüyor ki, bu % 25 1er, elimize, her çeşit manevrayı yapmaya mü­ sait bir miktar vermemiştir. Bu yüzden ve bir de biraz evvel arzettiğim, be­ lediyelerin ölçüsüz ve hesapsız talepleri yüzünden buğday fiyatları almış yü­ rümüştür. Filvaki elimizdeki miktarla piyasaya müdahale etmiş olsaydık, fi­ yatlarda geçici bir salâh yaratabilecektik. Fakat biz bunu yapmadık. V e eli­ mizdeki hububatı, daha kara gün için saklamayı tercih ettik. Fakat bu inti­ zar devresi devam ederken İzmir, İstanbul, Ankara ve Zonguldak için ken­

(25)

26

dilerine buğday tedariki hususunda tesbit ettiğimiz tarih yakiaşmiya ve böy- lece yeni bir fiyat artması tehlikesi kendini hissettirmeye başladı. Bunu ön­ lemek için fedakârlık yapmak zaruretini duyduk ve bu şehirlere lâzım olan buğdayı, tecviz edebileceğimiz bir fiyatla ve sıkı kayıtlarla vermeyi ve bunu imkân hasıl oldukça serbest piyasadan alarak bir dereceye kadar kapamayı muvafık gördük. Böyîece bu şehirlerin vaktü hali yerinde olan insanlarına 3 0 0 gram ekmeği 5 ,5 kuruş fazlasiyle 1 4 kuruşa yedirmeye başladık.

Gerek bu şehirlerde, gerek diğer şehirlerde tesbit edilen ve tesbit edil­ mekte olan ve yekûnu bir buçuk milyonu geçecek olan, dar ve sabit iratlı vatandaşlara eski ucuz fiyatla ekmek, un veya buğday vermiye başladık ve bu yolda devam etmek kararındayız.

Bütün bu hesaplar, eldeki hububat mevcuduna ve bir de ç ftçiden müteba­ ki alacağımızın tahsiline dayanıyor. Bu suretle hesaplar ucu ucuna ancak denk geliyor. Şayet haricin buğday yardımı devam eder, köylü makul fiyatlarla hububatını satarsa, seneyi az sıkıntı ile geçirmek ve hesaba konulmamış bazı darlıkları bertaraf etmek mümkün olacaktır. Fakat tahsilde müşkilât olur, haricin buğday yardımı devam etmez, veya hariçten bizim temin etme­ miz mümkün olmaz ve yeni yeni ihtiyaçlar ve zaruretler karşısında kalacak olursak en sert tedbirlere baş vurmaktan asla çekinmiyeceğiz. Her halü kârda bir buçuk milyon civarında gördüğümüz bu dar ve sâbit gelirli vatandaşları asla sıkıntıda bırakmıyacağız.

3. - Bulgur:

Buhranın ve pahalılığın en ağır yükünü taşımakta oaln dar ve sab't ge­ lirli vatandaşlara çok ucuz fiyatla bulgur vermek kararını aldık. Bulgurlar hazırlanıyor ve yekûnu 1 5 -1 6 milyon kiloyu aşacak, ö y le sanıyoruz ki, beş nüfuslu bir aileye, her ay beş kilo bulgur vermek imkânını elde edeceğiz. Bu istikamette yapılan mesai hayli ilerlemiştir. Ordu da kendi bulgurunu ay­ rıca hazırlamaktadır.

4. - Pirinç:

\

Pirinç için aynı şeyi düşündük. Memleket dahilindeki pirinçlerin % 15 ini tayin ettiğimiz fiyatla, hububatta olduğu gibi, satın alıyoruz. Bu pirincin bir kısmını orduya, mühim bir kısmını da pahalılık kurbanlarına, mal olduğu fiyatla dağıtacağız. Umuyoruz ki, kendilerine vereceğimiz pirincin miktarı, bulgurun rubuundan az olmıyacaktır.

(26)

27 5. - Yağ meselesi:

Bugün memlekette mevcut yağ buhranı, garip olduğu kadar ye»sîzdir. Daha dün, memlekette ehemmiyetli bir zeytin yağı stoku bulunduğunu her­ kes biliyordu. Yaklaşan yeni sene mahsulünün de fena addedilmemesi lâ- zımgeldiği söyleniyordu. Böyle olduğu halde, zeytinyağı fiyatları birdenbire fırladı. Bu fırlayışın günahını da, buğday ve diğer gıda maddelerine yükle­ mek istiyorlar. Bu iddia doğru olsaydı, yağdan sonra birer gıda olan zeytin yağı gibi mühim bir kısmı harice çıkarılan üzüm ve fındığın da yağ fiyatları­ nı hiç değilse takip etmesi icabederdi. Halbuki, bu iki mahsulümüzün fiyatı, diğerlerine nazaran düşük olmakta devam ediyor. Onun için, zeytinyağı fi­ yatının mübalâğalı fırlayışının günahı, sadece bu işin geniş mikyasta ticare- t«ni yapan mahdut insanlara aittir ve verdikleri sözlere rağmen bu fenalığı yapmışlardır. Bunu, her halde unutmamıya çalışacağız.

Biz, yağ buhranını yenmek için, şu tedbirleri alıyoruz:

a ) Devletin muamele vergisi olarak almakta olduğu yüzde 1 2 ,5 lan, bundan sonra aynen yağ alacağız ve bunun için kanun lâyihası Meclise ve­ rildi.

b ) Zeytin yağı ve pamuk yağı mahsulünün yüzde 15 ini de, tesbit etti­ ğimiz bir fiyata yani, 8 0 kuruşa satın almak kararım verdik. Bu yolda elimi­ ze, 7 -8 m İyon kilo yağ geçeceğini ümid ediyoruz. Bununla beraber, bir ta­ raftan ordumuzun ihtiyacını karşılarken, diğer taraftan, buhrandan en çok ıstırap duyan 1 .6 0 0 .0 0 0 vatandaşın yükünü hafifletmiye çalışacağız. V ere­ ceğimiz yağın fiyatı, maliyet fiyatı olacak ve her aileye her ay bir kilodan fazla zeytin yağı veya turyağı verilecektir.

6. - Şeker meselesi:

Mevcudu tamamen Hükümet elinde bulunmasına rağmen, şeker işi, memlekette seri adımlarla bir buhrana doğru koşmaktadır. Çünkü:

a) Türkiye’ de istihlâk edilen şeker miktarı, son senelerde 1 0 0 milyon kiloyu geçmiştir.

b ) Bu sene, köylümüzün eline bolca para geçtiği için istihlâkin 1 0 0 milyonu çok aşacağı muhakkaktır.

c) Bu sene şeker mahsulümüzün 5 0 milyon kiloyu bulabilmesini âdeta memnuniyetle karşılıyacağız.

(27)

28

d ) Hariçten şeker tedariki imkânları, gün geçtikçe zayıflamaktadır. Bu hakikatleri herkes bildiği için, memlekette şeker satışını eskisi gibi serbest bırakacak olursak, birkaç hafta sonra, hastalar için bile şeker bulmak müm­ kün olmıyacaktır. İşte, bu hakikatleri göz önünde tutan Hükümetimiz, mu­ hakkak bir buhranı bir dereceye kadar karşılamak için şu tedbirleri almakta mutabık kalmıştır:

a) Buhrandan mustarip olan 1 .6 0 0 .0 0 0 vatandaşa bugünkü fiyatla her ay nüfus başına 6 0 0 gram şeker dağıtmak,

b ) Gelecek sene pancar miktarını arttırmak ve pancar çiftçisini de memnun etmek için, onların bu sene getirdikleri her 1 0 0 kilo pancar için, kendilerine birer kilo şeker vermek istiyoruz.

Geriye 3 0 milyon kilo şeker kalıyor. Bu miktar memleket ihtiyacının üçte birini teşkil etmektedir; işin bu düğümlü noktasını bu âna kadaı çöze­ medik.

7. - Kumaş meselesi:

Bugün, bu iş hakkında ağızdan âğıza, kulaktan kulağa dolaşan cüm­ leler şunlardır: El tezgâhlarının adedi şaşılacak derecede artıyor. Evinde dört tezgâhı olan kimseler kolaylıkla zengin oluyorlar. Hattâ iki tezgâh: olan bir adam, bunları çalıştırmak lüzumunu dahi duymaksızın, kendis'ne çok ucu­ za verilen iplikleri satmak suretiyle, rahat rahat geçiniyor. Çok ucuza veri­ len devlet kumaşları, elden ele geçerek, dört beş misli daha pahalı halka sa­ tılıyor. Kazancın büyüklüğü birçok suyistimaiîere yol açıyor. A caba, başka­ larının haksız yere kazandıkları bu paralan Devlete kazandırmak daha iyi olmaz m ı? Bu sözlerin, her hangi bir hakikati ifade ettiğine şüphe yoktur.. Bugün Devlet elinde işliyen müesseselerin pek çoğu zararla işler bir vaziyete düşmüştür. Bu yolda devam, bizi kapanması zor açıklarla karşı karşıya bıra­ kacağı kadar İktisadî mezhebimiz olan devletçiliği de hırpalıyacağı için çok tehlikelidir. Buna rağmen, biz Devlet işlerinde, bir fiyat intibakına gitmenin, daha mahzurlu olduğuna kaniiz. Onun için, müesseselerimizi, sadece zararla işler bir halden çıkarmayı, çok mahdut ve mütevazi bir kârla iktifa etmeyi, daha doğru bir yol sayıyoruz. Onun için, selâmeti, daha ziyade taksim ve tevzi yollarının ıslahında görüyoruz. Netekim, bundan sonra kurtarmıya ça­ lıştığımız 1 .6 0 0 .0 0 0 vatandaşın, parasız verilecek miktar haricinde, tarafı­ mızdan tespit edilecek kumaş ihtiyacını resmî fiyatlarla, kendilerine sağlam ve kontrollü yoldan temine çalışacağız. Geri kalanlar için, daha emin bir yoldan aramıya devam edeceğiz.

(28)

29 8. . Kömür meselesi:

Bugün, her tarafta bir kömür sıkıntısı hissolunuyor. Geçen sene kışa, 2 5 0 bin tonluk bir stokla girmiştik. Bu seneki stokumuz 5 0 bin ton bile de­ ğildi. Bundan başka şimendifer nakliyatının artması, fabrikaların gece, gün­ düz çalışmaları ve kömür istihsal eden âletlerin bir az daha yıpranması, kö­ müre olan ihtiyacı her gün arttırmaktadır. Bunlar, geçen seneye nazaran za­ yıf yerlerimizdir. Kuvvetli yerlerimiz de şunlardır:

a) Geçen sene, kömür ocakları iki ay işliyemez bir hale gelmişti. Bu sene aynı halin tahaddüs etmemesi için daha tedbirliyiz.

b ) En mühim kömür ocakları, birkaç tünelden geçen bir dekovil hattı ile limana ve şimendifere bağlanıyor. Bu iş, Kânunusani içinde bitmiş ola­ caktır.

c ) Bu seneye kadar, kışın kömür almıya giden vapurlar, dalgalı hava­ larına, barınacak bir liman temin eyledik ve vakit kaybının önüne geçmeye dönüyorlar ve böylece çok kıymetli, çok zaman kaybediyorlardı. Bu sene, Ereğli limanını kısmen temizlettik. Böylede fırtınaya tutulan kömür vapur­ larına, barınacak b ’r liman temin eyledik ve vakit kaybının önüne geçmeye çalıştık. Bütiin bunlara rağmen, kömür buhranı bertaraf edilemezse ki, edi- lemiyeceği anlaşılmaktadır, kömür sarfiyatının tahdidi için tedbirler hazır­ ladık.

Kömür işinde, en mühim bir mesele de, fiyat meselesidir. Zonguldak madenleri, birkaç senedir zararla iş'iyen bir müessese haînî almıştır. Kü­ çükten başlıyan bu zarar, bu sene tahammül edilmez b'r yekûna varmıştır. Müesseseyi bundan kurtarmak için, fiyatlara zam yapmak zaruretini duyu­ yoruz. Elyevm kömür, Devlet müesseselerine, tonu 14 liraya, hususî mües seselere de- 9 küsur liraya veriliyor. Hem müesseseyi zararlardan kurtarmak, hem de ufak bir amortisman temin etmek için, bu fiyatları 21 liraya çıkar­ mak icabetmekte olduğuna kani olduk.. Daha ziyade ısıtmak ve ısınmak için kullanılan kok kömürelrinin fiyatlarında, bu sene için bir değişiklik yapmı- yacağız. Bu yoldan yukarıda tekrarladığım 1 .6 0 0 .0 0 0 vatandaşa, kömür te­ darik etmeleri yolunu mümkün olduğu kadar açık tutacağız.

Arkadaşlar,

Müsaade ederseniz daha geniş ve umumî mahiyeti haiz olan varlık ver­ gisine girmeden evvel, buraya kadar izaha çalıştığım karar ve mütalealarımı- zın ruhunu birkaç cümle ile hulâsa edeceğim. Haftalarca süren araştırma ve

Referanslar

Benzer Belgeler

8. Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir Kâğıtlarda yarım bırakılmış şiir İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı Hatırlar bir gün bir camı açtığını Duran bir bulutu,

P, (E) düzlemi içinde değişen bir nokta olduğuna göre AP  PB toplamı en küçük olduğunda P noktasının koordinatları aşağıda- kilerden hangisi

Ders: halıyı rulo halde depolama.. • Rulo

11. 52 yafl›ndaki bir baban›n üç çocu¤undan iki tanesi ikizdir. Di¤er çocuk, ikizlerden 5 yafl büyüktür. Bir baba ve iki çocu¤unun yafllar› toplam› 49 dur. Bir anne

Sistem tabanlı denetim yaklaşımı ile inceleme yapmak demek, denetçinin bir dereceye kadar denetlenen kurumun iç kontrollerine güven duyacağı anlamına geldiğinden, denetçi

ABCD karesinin alanının KLMN dikdörtgeninin alanına oranı kaçtır. 625 3 kg’lık elma 125 kg’lık çuvallara doldurulup çuvalı 25

Bileşiklerin histaminin kobay ileumunda oluşturduğu kasılmayı in- hibc edici etkileri, Magnus tekniğinden yararlanılarak, izole organ banyosu içinde saptanmış ve

Su, benzen ve petrol ete- rinde çözünmez; alkol, aseton, etil asetat ve kloroformda çözünür. Değişik Konsantrasyonlarcl:ı Bileşik İçeren Sıvı Besi Yet -