• Sonuç bulunamadı

Şark edebiyatında eşi henüz doğmıyan inkılapçı Hamit

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şark edebiyatında eşi henüz doğmıyan inkılapçı Hamit"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

H

PERŞEMBE

15

N İ S A N

1 9 3 7 T A N E V I

İstanbul Ankara Caddesi

TELEFON : 24318, 24819, 24310 TELGRAF : TAN, İSTANBUL

İKİNCİ YIL — No. 714

5 K U R U Ş

B A Ş M U H A R R İ R İ : A H M E T E M İ N Y A L M A N

K U P O N

Y E N İ Ç O C U K

ANSİKLOPEDİSİ

Bu kuponları toplayınız 10 feupo

m karşı Yen» Çocuk Ansiklope­ disini 7 */> kuruşa atabilirsiniz.

Şairiâzam Abdülhak Hâmidirı dünkü cenaze ihtifali, işte böyle millî bir matem heybeti gösteriyordu: Tabut eller üstünde top arabasına götürülüyor

Başvekilimiz Yugoslavya

Dahilînde Dört Günlük

Bir Seyahate Çıktılar

Belgratta

Resmi

Bir Tebliğ

Neşredildi

Belgrada giderken Sofya istasyonunda Başvekilimizle Bulgar f Başvekili ilk görüşmelerini yaparlarken

Vataniler Hatayda

Gülünç ve Çirkin

Vaziyete Düştüler

Atatürk

Gençleri

Ankara, 14 (Tan muhabirinden) — Gençlik teşkilâtı hakkında alâkadar­ lara yaptığı tetkikler bitmiş ve ha­ sırlanan rapor partiye verilmiştir. Ra pora göre, “ Atatürk Gençler Kuru­ mu,, adrnı taşıyacak olan teşekküle 16 yaşından 25 yaşma kadar kız ve erkek bütün gençler gireceklerdir. Ku roma girecek gençler için bazı imti - yazlar kabul edilmektedir.

Halep, 14 (Hususî) — H a­ tayda dolaşarak Türk halkının maneviyatını bozmak, unsurla­ rı biribiri aleyhine tahrik et - mek ve nihayet Hatayın Suri - den ayrılamayacağım ileri süre rek tahrikât yapmak istiyenle- rin vaziyetleri gülünçleşmişti^ Çünkü Türkler aleyhine tahri­ kât yapan vatanî memurlar ve tahrikçiler çoluk çocuklarını gizli gizli Şama ve Halebe gön dermektedirler.

Şam, 14 (Hususî) — Vatanîlerin idare ettiği sözde Arap milliyetper-

(Arkası Sa. 8 Sü 6 da)

Belgrat, 14 (T A N muhabirin­ den telefonla) — Başvekilimiz ismet İnönü ve Hariciye Vekili­ miz B. Tevfik Rüştü Araş bugün

(dün) burada dikkate değer ge­ zinti ve ziyaretler yaptılar, geç­ tikleri her yerde dost Yugoslav­ ya halkı tarafından şiddetle al­ kışlandılar. Belgrat, her dakika kıymetli misafirlerin yarattığı sevinç dalgaları arasında çalka­ nıyor.

Başvekillimiz bugün tayyare fab rikalarını gezdiler, tetkikler yaptılar, öğle üzeri de tayyare meydanında kendilerine büyük bir ziyafet verildi. Tayyare meydanında saniyede 25 ten fazla süratle esen fırtına esnasında Yugoslav av tayyareleri Başvekilimiz şerefine akrobasi uçuşları yaptılar. Hazırlanan büyük uçuş programının diğer kısımları yapılamadı.

(Arkası Sa, 8 Sü, 5 te)

Yugoslavyada

Talebeler

Çarpışıyor

Belgrat, 14 (A.A.) — Üniversite lerde galeyan devam etmektedir.

Liublianada talebeler grev ilân et­ mişlerdir. Zagrepte faşist aleyhtarı ve nasyonalist Hırvat talebeler arası a da şiddetli bir çarpışma olmuştur. A- ğır ve hafif olmak üzere 6 talel>e ya­ ralanmıştır.

Şairi

Azamin

T a b u tu

Ardında

Büvük ölü, ebedi

evine bırakıldı

Cenaze

İhtifali Çok

Heybetli

Oldu

m Yüzlerce çelenk taşınıyordu

Alm anya Silâh yarışından

vazgeçilmesini istiyor!

Paris, 14 (TAN) — Eko dö Parî gazetesine göre Doktor Şaht, bütün devletlere bir ademi tecavüz misakı ve silâhların tahdidi tekliflerinde bulunacaktır. ö v r gazetesi diyor ki:

“Almanya, silâhlanma yarışında Ingiltereye mağlûp olmuş oldu­ ğunu ve Ingilterenin manevî sahada bütün Avrupayı kendisine kar şı bir araya getirmiş bulunduğunu anlamaktadır. Bu sebebe bina­ en Almanyanın, mütekabiliyet şartile, silâhların tahdidini değil, hattâ terkini teklif etmesine intizar etmek icap eder. Ingilterenin donanmasının teslihini durdurmayı kabul etmesi muhtemel değildir.,,

Hâmidi dün gömdük...

Bütün İstanbul, bütün men** leket.. ve insanlrk onu dün el* ler üstünde ebedî yatağına bı­

raktı. Onun cenazesi arkasında dün on binlerin hıçkıra hıçkıra ağladığını gördük... Seksen altı yılı arkasına takan Hâmit öldü ve gömüldü.

Zavallı beşeriyet... Buna hiç inanmak istemiyor.

# * #

Şairiâzamın dünkü cenaze ihtifali, gönüllerde millî bir matem hüviye - tindeyer etti. Büyük ölünün cenazesi dün saat 13,30 da Maçka Palastaki son evinden kaldırıldı. Ebedî evine götürüldü. Daha öğleden evvel bin - lerce, on binlerce halk, Maçka Palas civarına, Teşvikiye camii avlusu ön­ lerine gelmişler, yığılmışlardı. Bütün gençlik orada toplanmıştı. Üniversite gençliği, lise gençliği ve bütün hayat gençliği hep orada, büyük ölü için göz yaşı döküyordu.

Biraz sonra cenaze evden çıkarıldı. Teşvikiye camimin musallası üzerine konuldu. Ve Hâmidin zevcesi Bayan Lüsyen, ciğerlerim söke söke, hançe- resini tıkaya tıkaya ağlıyor, göz ya­ şı döküyordu ve Hâmidin yakm dost­ lan, yakın hürmetkârlan ebedî yolcu­ nun sevgili eşini teselliye çalışıyorlar­ dı.

Musalla önünde

Saat on üçü geçiyor...

Teşvikiye camimin avlusundayız... Herkes orada, bütün İstanbul orada ağlıyor. Bayan Lüsyen ağır ağır iler­ ledi ve göz yaşlarını sile sile musalla taşmın üstündeki atlas işlemeli örtü-

(2)

= T A N 1 5 . 4 - 937

Türkiyede Yenilik

Mücadelesinin

• •

Tarihi

• •

15

Han» Kohnun İngilizce eserinden

Tıirkçeye çeviren:

Ali Çetlnkaya

Bayındırlık Bakanı

M

ehmet Emin Bey model gibi vatanperver bir şairdir. O- nun hedefi halka tahsil ve terbiye vermek, onlara hitap etmek, onla­

rı yükseltmektir. O ocağa, ana toprağına, vatana sevgi talim e- der. Çiftçilik ve şuurlu işçiliğin ehemmiyetini terennüm eder. O. nun cenge dair olan Türk şarkıla­ rı, manzumeleri, vatanperverlik mektebi müdavimlerinin esas ser. mayesidir. Uyan, (Ey Türk) şiir­ leri, umumî harbin iptidasında vü­ cuda getirdiği en müessir vatan­ perverlik eseridir. Mehmet Emin Bey bu eserinde Türklerin iftiha­ ra lâyık tarihini ve son asırlarda düşkünlüğünün izlerini çiziyor ve yeni ve kuvvetli bir Türk devleti, nin müstakbel doğuşunda kehanet gösteriyor. Bunun için AbdülhamL din Türkiyeye Asya veçhesini ic. bar etmesi gibi Mustafa Kemâl’in demir iradesinin Avrupa islâhatmı icbar etmesinin program »olması ve kurtuluş harplerinde bu islahattaa aslolan nasyonalizmden daha mü­ him bir şey olamazdı.

M

ustafa Kemal (Paşa) ve refikası Lâtife (Hanım), ■ kadın m hürriyeti meselesinde biz­ zat misal teşkil ettiler. Lâtife (Hanım) peçesiz olarak her yerde, daima kocasma refakat ediyordu ve kadmm hürriyet hareketini sevk ve idare eyliyordu. /"Kadın haklarının müdafaa cemiyeti dahi kadınm meslekî hürriyeti ve

din bir millet yapıyoruz. Ve mu­ asır ihtiyaçları karşılamak istiyo­ ruz, yaşamak iradesine malikiz, bizi kimse menedemez,, demiştir.

I

çtimaî faaliyetleri tensik etmek ve Şark sanayiini Avrupa seviyesine yükseltmek maksadiyle İktisadî sahada sanayi şirketleri ve cemiyetleri vücuda getirmiye gayret edildi. 1923 Şu. batında îzmirde bir sanayi kongre, si toplandı. Türkün artan alâkası­ nı ve çetin işe olan muhabbetini tebcil eden bir kongre aktolundu. Ziraat Bankası gibi tamamen Türk olan ve hükümet tarafından müra- kabe edilmekte bulunan bankalar teşci olundu. Ecnebi sermaye ve ihtisas yardımının esası kabul e- dildi. Bunlar yeni millî devlet tara­ fından sıkıca murakabe edilecek, ti. Meselâ bir Alman firması olan Türkiş Vark “ Türkish Wark„ lo. komotif, şimendifer malzemesi ve ziraî makine imal etmek üzere üç fabrika imtiyazı almıştı.

İmtiyaz otuz sene için verilmiş, ti. Bu tarihten sonra fabrikalar ve makineler Türk hükümeti ida­ resine geçeceklerdi ve beş sene sonra bütün müstahdemin Türk- lerden olacaktı. Ve dokuz kişilik bir direktörler meclisinde hükü­ met tarafından gösterilecek olan dört âza da bulunacaktı. Sanayi teşebbüslerinin ruhu her vasıta ile teşvik olunuyordu. Yeni Türk hü-izdivaç kanunlarında ve evlenme kûm eti kırtasiyecilik bati itiyatlş. $detlerind£ değişiklik için müca- ” M --- ;---dele etti. Şu suretle Siyasî garplı­

laşmak istikametinde icap eden te­ rakki kemale erdi.

Saltanatın lâğvi ve devletin as. rileşmesine karşı olan her hangi bir muhalefet en büyük ihanet o. larak red ve tecziye olundu. Büyük Millet Meclisi için yeni intihap ya­ pıldı ve Mustafa Kemal (Paşa) tarafından sevk ve idare olunan Halk Fırkası, kahir bir ekseriyet kazandı. Yeni meclis, mazi ile olan coğrafî bağları kırmak maksadiyle Brinciteşrinde Ankarayı merkezi

hükümet olarak ilân etti.

1923 yılınm 29 teşrinievveelinide resmen Türkiye Cümhuriyeti ilân olundu. Büyük Millet Meclisi tara­ fından ifa edilmekte olan reisicüm- hurluk makamı, âzasmdan birinin intihabı suretiyle ihdas olundu. Ve Mustafa Kemal (Paşa) ilk Rei- sicümhur intihap ve ilân edildi

Reisicumhur dahi yine meb’- cslar arasından bir başvekil ve o da ¡arkadaşlarım intihap ederek mec. lisin tasdikine arz ve hükümetin teşekkülünü temin eder. Reisieüm. hur isterse Büyük Millet Meclisi, nin ve kabinenin içtimalarmda ri­ yaset etmiye salâhiyettardır. Bu

tarihten ancak beş ay sonra hüâ- fet lâğvolunarak 1924 senesi mar­ tının dördüncü günü OsmanlI ha­ nedanı tardolundu. Ve bütün tah. 6Ü müesseseleri Maarif Vekâleti, nin murakabesi altına konuldu.

1925 senesi 15 Haziranında bü. tün Türk adliye sistemini en asri prensiplere göre yeniden tensik ve inşa etmek üzere îstanbulda muh­ telif encümenlerden mürekkep o- larak Adliye Vekilinin reisliği al­ tında bir konferans aktolundu. Başvekil, bir içtimamda, bu ten­ sik ve ıslâhın esas olacağını ve cezri şekil ve tedbirlerin kabul ve adapte edilmesini konferansa tav­ siye ve izah etti.

Adliye Vekili dahi konferansın açılma nutkunda, ferdî vicdanın mukaddes alâkası olan dinden, dev letin ayrılmasını İsrarla beyan et­ ti:

“Biz kanunlarımızı mütemeddin garp milletlerinin usul ve prensip, lerine göre tanzim etmek istiyoruz. Orta zaman prensipleri asri ka­ nunlara mevkiini terketmek mec- burîvptindedirler. Asri ve

mütemed-n yerimütemed-ne A^rupamütemed-nm iş premütemed-nsipleri ni dikkatlerini sokmıya uğraşı­ yordu. Bugüne kadar ya bir me­ mur veya çiftçi olmıya çalışmış olan Türkler tamamen iş adamı olmak için talim edilmek zarure -

tindeydi.

T

üccar sıfmı teşkil eden Er­ meni ve Rumların ekseri­ si Türkiyeyi terketmiş oldukla­ rından bu terbiye ve talim meşe, leşi daha mühim ve daha esaslı olu­

yordu. Yunanistan üe Türkiye a- rasmda yapıian 1923 itilâfı üe Yu- nanistanda bulunan Türk ahaliye karşı Türkiyede bulunan Rum a- halinin mübadele edilmiş olması millî devletin prensip zaferini tet - viç etti. Asri bir devlette ekal - liyet meselesinin halli için olan böy le memleket, böyle millet (Cujus recis ülius notis) prensipi güç müsamaha üe geçilebilirdi. Bu prensip Avrupada dinin siyasî prensiplere hâkim olduğu bir dev. rin müntehası olup Vestfalye sulhünü ilham eden böyle mem. leket, böyle din (Cujus rejis illius relijis) prensipinin mütenazırı idi. Türkiye bu mübadele işi üe ayni zamanda Rum patriğini, evvelce OsmanlI devleti zamanında istihsal etmiş olduğu mevki ve vaziyetten mahrum etmiş oluyordu.

Vilâyet idarelerinin ve meclisi umumî ve daimî encümenlerinin icraî ve teşriî salâhiyetlerinin ten- sıkı dolayısiyle Türk halkındaki iş ruhu daha ziyade teşvik olundu. Nahiyelere, köylere oldukça haklar ve muhtariyetler verildi. Bununla beraber Türk resmî hayatındaki bu meyiller muhalefetle karşılanı­ yordu.

(Arkası var)

Sanayi Şubesi

Yerine Federasyon

İktisat Vekâleti tarafından hazır­ lanan yeni teşkilât kanunu ile haziran başından itibaren bazı değişiklikler yapılacaktır. Bu arada bugün ticaret odasma bağlı olan sanayi şubesi lâğ­ vedilecek ve memurları sanayi fede­ rasyonu haline getirilecek olan şim­ diki sanayi birliğine verilecektir.

OTOMOBİLLERE HACİZ

Çalınan

Malzeme

Bulundu

Nazilli Fabrikasına Ait

Demirleri Aşırmışlar!

N

azilli mensucat fabrikası için Avrupadan getirilen demirler, den mühim bir kısmı motörlerle va - purlara nakledilirken çalınmıştır. An­ talya ambarına gelen bu malzeme, bir müddet evvel îstanbuidan îzmire gön­ derilmek üzere Ömer kaptanın idare­ sindeki motöre yüklenmiştir. Fakat, motörlerle vapura götürülen malze - me, îzmire çıkarılırken üç ton demi­ rin eksik olduğu görülmüş ve vaziyet derhal telefonla îstanbula bildirilmiş­ tir. Nihayet iş polise aksetmiş, kap­ tan ömerle tayfalardan sabıkalı Kâh­ ya Mehmet sorguya çekilmişlerdir. Polis, bilhassa Mehmetten şüphelene rek tahkikatı derinleştirmiş ve neti­ cede hırsızlığı bunun ve arkadaşları­ nın yaptığı anlaşılmıştır. Azapkapıda hırdavatçı Mihal ve Dimitriye satı - lan malzeme müsadere edifmiştir, suç lular Müddeiumumîliğe verilmişlerdir.

Karabükie

Gümrük

Teşkilâtı

Gümrükler müdürlüğü, demir ve çe ik fabrikaları inşaatı dolayısile Ka- rabükte bir gümrük teşkilâtı kurmıya karar vermiştir. Bu teşkilât İngilte- reden fabrikalar için getirilecek bü­ tün malzemenin kontrolünü yapacak ve yabancı eşyaları ayıracaktır. Kad­ rosu henüz hazırlanmamıştır.

Bura-Haliçteki Tezgâhta

Plâka Parasını

ödemiyenler işten

M enedilecek

elediye senelerdenberi

Memleketimizde Türk işçisinin yaptığı ilk yolcu vapuru inşa halinde

Şirketihayriyenln

Yeni Gemisi 55,000

Liraya Çıkıyor

ş

ışçı-irketihayriye tarafından Hasköy atölyelerinde inşa edil­ mekte olan vapurlardan ilki mayıs sonlarında denize indirilecektir. Bu gemi, şimdiye kadar Türkiyede Türk »inin yaptığı ilk yolcu vapuru olacaktır.

Tekne kısımları biten vapur, geçen senenin 28 temmuzunda kızağa kon­ muştur, Fakat diğer vapurların yaz hazırlıkları dolayısile tamamlanması biraz gecikmiştir.

Vapurun boyu 35, genişliği 6,60 ve yüksekliği 2,45 metredir. Sürati 12 mil olacaktır. Alacağı yolcu miktarı dört yüzdür.

ya lisan bilen memurlar gönderilecek- j ^Siîtta 40 işçi .çalışmaktadır, tir. İstanbul başmüdürlüğü, bu me- Plân ve inşa projeleri şirketin fen murlan tesbit etmekle meşguldür. müdürü Alman Dilk ve muavini Rıza

tarafından hazırlanmıştır.

Bu vapur, bugünkü 72 - 73 numa­ raların hemen aynidir ve biraz daha büyüktür. Vapurun makineleri bir haftaya kadar yerlerine konacaktır. Kazanlarının ve diğer parçalarının yerlerine yerleştirilmesi denize indi­ rildikten sonraya bırakılmıştır.

Gemi Ağustosta işliyecek

Vapura konacak makineler Hidivin Tahna ismindeki-yatından satın alın­ mıştır. Yatm makineleri çift olduğu için biri bir vapura, diğeri de sonra­ dan yapılacak olan vapura konacak­ tır. Bundan başka Almanyadan 6000 liraya iki yeni kazan getirilmiştir. Ka zanlarrn her biri yirmişer ton ağırlı- ğındadır. Vapurun ağustos ortaların­ da tamamlanarak işlemeğe başlaya - cağı tahmin edilmektedir. Şimdi ya­ pılan hesaplara göre, bu gemi 50 — 55 bin liraya mal olacaktır. Çok u- cuz görülen bu fiyat buradaki işçi ve diğer ücretlerin azlığından ileri gel­ mektedir.

Bırakılan

Çocuklar

Artıyor

Darülâcezenin çocuk kısmı kadro­ su pek fazla dolmuştur. Buna sebep, son günlerde bırakılan çocukların ço­ ğalmasıdır.

Çocuklara ayrılan kısım, bugünün ihtiyaçlarını karşılayamadığından da­ rülacezede veni teşkilât yanılacaktır.

Anormal Çocuklar Yurdunu bitiren gençler

Galatadaki anormal çocuklar yur­ dunu bitiren 16 çocuktan birine geçir diği ruhî imtihanlarda muvaffak ol­ duğu için vesika verilmiş ve bu genç Ankaraya giderek çalışmıya başlamış tır. Diğer on beş çocuğa da bu ay so­ nunda ehliyetnameleri verilecektir.

Yunan Turîng

Klübünün Teşebbüsü

Yunan Turing ve Otomobil klübü Balkanlar arasında bir otomobil ya - nşı tertibi için bazı teşebbüslere gi­ rişmiştir. Yarış Sofvadan başlayacak Atina — Tiran, İstanbul — Atina ve Osizet — Atina arasmda yapılacaktır.

Bîr Sabıkalının

Açtığı Dava

Bir hırsızlıktan dolayı hakkmda ta­ kibat yapılan sabıkalı Cemil, tahkikat sırasında Emniyet müdürlüğünde ko­ miser Eşreften dayak yediğini iddia ederek adliyeye başvurmuştur. Bu davaya dün asliye üçüncü ceza mah­ kemesinde başlandı. Komiser Eşref, suçunu meydana çıkardığı için kendi­ sine muğber olduğunu, bu yüzden if­ tiraya kalkıştığını iddia etti. Suçlu, dayak yediği sırada orada bulunan bazı kimseleri şahit olarak gösterece­ ğini söylüyordu. Mahkeme, şahitlerin çağrılması için başka güne kaldı.

30 Kişiye

Tenekeden

Diş G e çirm iş!

Emniyet direktörlüğü, çok kurnaz­ ca ve eşine az tesadüf edilir bir dolan­ dırıcılık tahkikatile meşgul olmakta­ dır. Şimdiye kadar 3 0 kişinin d o la n ­

dırılmasına sebep olan hâdise şudur: İsmail Hakkı isminde bir dişçi kal­ fası Mısırçarşısını dolaşarak bir çok esnafa altın diş yapmış ve ortadan birdenbire kaybolmuştur.

Aradan birkaç gün geçince dişleri­ ni yaptıranlar altın diye takılan kron­ ların çatlamağa başladığını görmüş­ lerdir.

Yapılan muayenede bunlarm altm değil, halis teneke olduğu anlaşılmış­ tır. îş polise aksetmiş, fakat bütün a- raştırmalara rağmen İsmail Hakkıyı bulmak mümkün olamamıştır.

plâka borçlan biriken otomobillerin sahiplerine iki Nisanda tebligat yapmış ve on gün içinde borçlarım ödemedikleri takdirde arabalarını işten menederek haciz altına alacağını bildir - miştir. Bu tebligat üzerine telâşa düşen otomo- bilciler, cemiyet vasıtasiyle alâkadarlara müra caat etmişler ve dün de belediyeden Hazirana kadar müsaade almışlardır.

On günlük mühlet bittiği için haczedilen bir iki o-> tomobil bu karar üzerine serbest bırakılmıştır.

Bütün otomobillerin borcu var

Haziran başında senelik muayene •> ler başladığı zaman belediye plâka borçlarını tamamen ödemiyen otomo büleri haczedecektir.

Yapılan tetkikler, bugün takside çalışan bütün otomobillerin eskiden kalan plâka borçları olduğumu gös­ termiştir. Hattâ bunlarm içinde yüz­ lerce lira plâka borcu olanlar bile var dır. Şoförler, bugünkü işlere göre, birikmiş bu paraların ödenmesini im­ kânsız görmektedirler. Bu karar tat­ bik edilirse haziranda takside çalışa­ cak otomobil kalmıyacağı ileri sürül­ mektedir.

Şoförler, eski borçlarının taksitlere bağlanması için belediyeye müracaat edeceklerdir. Fakat, belediye evvelec bu şekilde yapılan müracaatı kabul etmemiştir.

ON METREDEN

YUVARLANDI

Tophanede Hendek caddesinde otu­ ran Hayreddinin 3 yaşındaki çocuğu îsmail, evinin bahçesinde oyun oy - narken 10 metre yüksekliğindeki du­ vardan sokağa düşmüş, ağır surette yaralandığı için Etfal hastanesine kaldırılmıştır.

Cereyana Çarpılan Çocuk

Üsküdarda, İnkılâp caddesinde otu ran Alinin 16 yaşındaki Hayreddin is­ mindeki çocuğu bahçe duvarı üzerine çıkarak elini elektrik teline değdir - miş, cereyanın tesirile 6 metre yük­ seklikten sokağa düşerek ağır suret­ te yaralanmıştır. Beyoğlu birinci ilk okul talebesinden Nesim kızı Sin- dafon da mektep bahçesinde oynar - ken duvardan sokağa düşerek ağır surette yaralanmış hastaneye kaldı - rılmıştır.

Gümrük

Mahzenindeki

Kayıtlar

Gümrükler Vekâleti istatistik ve tetkik müdürü Recai, dün Ankaradan şehrimize gelmiştir. Recai, İstanbul gümrükler başmüdürlüğünde bazı tet­ kikler yapacak ve bu arada gümrük tetkik heyetlerinin çalışmalarını göz­ den geçirecektir.

Bundan başka merkeze ait olup ta İstanbul gümrükleri mahzenlerinde toplanan eski evraktan imha edilmesi lâzım gelenlerinin tesbiti için uğra - şan komisyonun çalışmasile de meş­ gul olacaktır. Recai, dün İstanbul Gümrükler Başmüdürlüğüne giderek çalışmalarına başlamıştır.

Elektrik ve Havagazı Tarifeleri

Elektrik ve havagazi tarife komis­ yonu bu hafta toplanacak, yeni üç aylık tarifeyi tesbit edecektir. Tram­ vay tarife komisyonu mayıs başların­ da toplanacaktır.

Bu da Otomobillere

Musallat Olmuş!

Otomobil hırsızlığı suçundan hak­ kmda takibat yapılan Hayikin

arka-d a ş ı V n » i\ arka-d » cTıır V a »

sil, Tokatliyan ve Perapelas önünde duran 15 — 20 kadar otomobili soy­ duğunu itiraf etmiştir. Bir çok kiri- kolar ve otomobil âletleri sattığı yer­ lerden geri alınmıştır.

Sanayi Birliğinde

Difttkü Toplantı

Dün deri âmillerde deri ithalâtçı­ ları ve kurşunkalem fabrikatörleri Sanayi Birliğine çağrılmış ve Vekft - letten gelen talimat dairesinde kendi mesleklerine ait gümrük tarifeleri hakkmda mütaleaları dinlenmiştir. Dericiler, tekrar toplanacaklardır.

Kuzu Derisi

Piysası Açıldı

Kuzu derileri piyasası dünden itiba­ ren açılmıştır. Bu derilerin çifti bi­ rinci parti olarak 120— 150 kuruş a. rasmda satılmıştır. Koyun derilerin , den hava kurusu olanlar 55— 58 ku­ ruştan. tuzlu kuru deriler de 45— 46 kuruştan satılmıştır. Keçi derileri i . se 180 — 185 kuruştur.

Beyazıt Meydanında

Küçük Bir Kaza

Üniversite meydanmda uçuş tecrü­ besi yapan Alaeddinin plânörü yere inerken küçük bir kaza olmuştur.

Meydanda bulunan seyyar satıcı İs­ mail, plânörün indiği istikamete koş­ muş, plânörün kanadına çarparak ya­ ralanmıştır. İsmail tedavi altındadır.

TÂIP/

i

M ^ H A V A

15 Nisan 937

PERŞEMBE Bugünkü Hava: D E Ğ İŞİK

Rasat merkezlerinden alınan malûmata göre, bugün hava mütehavvil bulutlu olarak geçecektir. Bazı mmtakalarda yağışlı olma sı ihtimal dahilindedir.

Dünkü Hava

Dün hava açık ve güneşli geçmiştir. Hava tazyiki 761 milimetre, en fazla sıcaklık 17,

en az sıcaklık 8 santigrat kaydedilmiştir. Rüzgâr, şimal istikametinden ve saniyede bir metre süratle esmiştir.

4 üncü ay Gün: Safer 3 1356 Hicrî 30 Kasım: 159 Nisan 2 1353 Rumî Güneş: 5,21 — öğle: 12,13 İkindi: 15,57 — Akşam: 18,47 Yatsı: 20,24 — Imsâk: 3,35

(3)

1 5 . 4 - 937 X A N

T A N

Gündelik Gazete

BAŞMUHARRİRİ Ahmet Emin YALM AN

T A N ’ın hedefi: Haberde, fi­ kirde, her şeyde temiz, dü­ rüst, samimî olmak, kariin gazetesi olmıya çalışmaktır.

G Ü N Ü N M E S E L E L E R İ

lüyiik Matem

^un yalnız İstanbul değil, bütün ttıehjeket kaybettiği büyük şairin arkasından yas tuttu.

İstanbul un matem havası çocu - ğundan ihtiyarına kadar bütün yurt­ taşları kapladı. Türkiye ilk defa tam manasiyle millî bir yas tutuyordu.

Kitapçılar dükkânlarım kapadı - iar, büyük ölünün arkasına takıl­ dılar. Mektepler kafile kafile cena­ zeye iştirak ettiler. Cenaze alayı çe- lenkten görünmez bir hal almıştı.

Memleket şimdiye kadar hiç kim­ seye bu kadar büyük bir matem alayı yapmamıştır.

Bu takdir ve hürmet nişanesi, Tür kiin büyüklerine karşı duyduğu de­ rin saygı ve sevginin beliğ bir ifade­ sidir.

Emlâk Sahiplerinin

Müracaatı

Emlâk sahipleri bir cemiyet yap­ mışlar. Vilâyete müracaat ederek şunları istiyorlar:

1 — Yeni apartıman inşasma mü­ saade edilmemesi.

2 — Boş kalan apartımanlardan yergi alınmaması.

Bundan daha gülünç bir müracaat olamaz. Sanki bu zatlar apartımanla- rmı yaptırırken hükümetle ortak ol­ muşlardır. Zarar edince hemen dev­ letin himayesini istiyorlar. A p a rt­ manlarım yüksek kira İle kiraladık­ ları zaman fazla kazançlarını hükü­ mete mi veriyorlar ki, şimdi apartı man)an boş kalınca zararı hükümet­

le paylanmağa teşebbüs ediyorlar.

Hem bu zatlar kendi mülkiyetle

Tinin muhafazası için başkalarının mülkiyet haklannm tahdidini isti -

yorlar.

Doğrusu çok akıllıca bir teşebbüs. Bereket versin hükümet bu müra­ caatı reddetmiştir.

Terbiye Altüst

Oluyor

Biz mektepten ne anlıyoruz? Ço­ cuğun mümkün olduğu kadar fazla malumat sahibi olması bizim için ter­ biyede en büyük idealdir. Onun için­ dir ki programlarımız dolgun, tedris sistemimiz kitabî, terbiye sistemimiz zihnîdir.

Halbuki Ingiltere maarif idaresi mektepler için yeni müfredat prog­ ramı yaparken ehemmiyet verilmesi lâzım gelen meseleleri şu suretle de­ recelere tâbi tutmuştur:

Her şeyden evvel sıhhat ve bede­ nî terbiye,

Sonra musiki ve san'at terbiyesi, Üçüncü derecede el san’atları, Dördüncü derecede akademik mev zular: Dil, edebiyat, tarih ve coğraf­ ya en sonra riyaziye.

Bütün bu mevzular kitaptan değil, hayattan öğrenilecek. Tarih dersi müzeyi, sarayları, eski kaleleri ziya­ ret ederek öğretüecek. Coğrafya der si ufak bir seyahate vesile teşkil ede­ cek. Bütün diğer mevzular hep böy­ le hayat içinde ve hayatla beraber tedris edilecek.

Bizim terbiye sistemimizle ne bü­ yük tezat teşkil ediyor değü mi ?

Kömür Sergisinde

Eşyanın Sigortası

Ankarada 23 Nisanda beynelmi­ lel bir kömür sergisi açılacaktır. Bu sergiye dünyanın her tarafından ısıt­ ma vasıtası olarak kullanılan âletler gönderilmektedir .

Bu sergi için hazırlanan nizamna­ mede, teşhir edilecek eşyanm muha­ fazası hakkında şöyle bir madde vardır:

“ Sergi çevresi zabıta memurları­ nın nezareti altında bulunacaktır. Ayrıca hususî bekçiler de tayin

olu-Şark Edebiyatında

Eşi Henüz Doğmıyan

inkılâpçı

HÂMİT

eçen pazar günü aziz dostum Refik Ahme- de uğramıştım. Bir hayli soh­ betten sonra bilmem ne mü­

nasebetle:

— Aman, Refik, dedim, Fu- zuhyi bulsana!

Refik, Fuzulî divanını bu­ lup getirdi. Açtım ve ’’Leylâ ile Mecnun„dan:

Bazar bozuldu yığ bisatm Bu kafüeden kes irtibatın!

Beyitini ihtiva eden süzişli

parçayı okudum. Okuduk­

tan sonra ikimiz de:

— Hamide nekadar benzi­ yor! dedik.

Meğer biz “ çarşı bozuldu. Ya­ yığım topla ve bu kafileden irti­ batım kes, artık!,, diyen Fuzuliyi okuyor ve Hâmidi amyorken Fu- zulinin en büyük halefi olan üs­ tadı âzam bu dünya çarşısından yay gısıra topluyor ve yaşıyaıûar 'kafi­

lesinden bağlarım kesiyormuş! Çün kü yirmi dört saat sonra üstadın vefatı haberi ile dilhun olduk. Fu- zulinin ruhaniyeti bize bu hâdise­ yi hissettirmek istemiş, fakat bu dünya çarşısmm velveleleri içinde yaşıyan ve bu kafileye bin bir bağ­ la bağlanan bizler bu ihtarın farkı­ na varmamışız.

I I stadı âzami çok yakmdan ta- mak bahtiyarlığına nail o- lanlar arasmdayım. Onunla ilk mü­ nasebetim yirmi beş sene evvelden başlar. Bugün gibi hatırlıyorum. Yirmi beş yıl önce Hâmit hakkmda Kahirede verdiğim bir konferans­ ta:

— Arap edebiyatmda eşi olmıyan bir simadan bahsediyorum! diye sö ze başladığım zaman muhatıplan- mm ya kaşları çatılmış, yahut du­

dakları toyluğumla istihfaf etmek üzere bükülmüştü.

Fakat konferansımı bitirdiğim za­ man, samilerimin derin derin dü - şündüklerini görerek muvaffak ol­ duğumu anlamıştım.

Yirmi beş sene evvel söylediği­ mi, bugün eni konu genişleterek tekrar ediyorum:

— Bütün Şark edebiyatmda hâ­ lâ Hâmidin bir eşi doğmadı!

Şarkın meşhur bir Tagore’u var ya, diyeceksiniz. Fakat Tagore; bir inkilâpçı değil ve çiğnenen bir yo­ lun yolcusu olmaktan ileri gideme­ miştir.

Hâmidin en birinci ve en kuvvetli vasfı ise inkılâpçılığıdır, eski ile

ye-YA ZA N :

Ömer Rıza Doğrul

Büyük Hâmid'n hayatından objektif hatıra­ları: Hâmit ve zevcesi, altta:

Son resimlerinden.

niyi ayırd ederek yeninin kat’î gale­ besini temin etmesidir. Arap ede­ biyatı hâlâ kasidecidir. Hâlâ eski­ nin bütün kayıtları içinde inlemek­ te ve hâlâ yeniye susadığını krvra- na krvrana anlatmaktan başka bir şey yapamamaktadır. İran edebiya­ tı, Arap edebiyatından farksızdır. Gerçi Hintli İkbal, Farscaya yeni­ lik getirmiş, Garp kültürünü sok - muştur. Fakat o da eski şekillerin esaretini yıkamamış ve bir inkılâp başarmaktan uzak kalmıştır.

Ş

' ark milletleri arasında Hâ­mit yaratan biricik millet, Türk milletidir. Ve Türk milleti bu dâhi evlâdı ile ne derece övünse, hakkıdır. Gerçi Hâmidin yarmı a- sır evvel yaptığını, Mısırlı şair Ah­ met Şevki hayatımn son yıllarında başarmağa özendi, O da Hâmit gi­ bi haileler yazmak istedi. Fakat muvaffak olamadı. Çünkü Ahmet Şevki, şair olmakla beraber bir in­ kılâpçı değildi ve inkılâpçı olmadı­ ğı, inkılâbı kavrayamadığı için e- debî hayatının en olgun demlerinde en çiliz ve en fena eserlerini verdi. Halbuki bu Türk oğlu Türk Arap şairi, altı asırdan beri Arap mille­ tinin eşini görmediği kudrette bir adamdı. Kusuru, eskiliğin enkazı a- rasmda yeniük yapmağa koyulma­ sı idi. Daha evvel eskiyi yıkmak ve yeni bir bina kurmak lâzım geldi­ ğini anlamamıştı.

Arap hâlâ mazisinin edebî mirası i- le geçiniyor ve halâ mazinin mukal lidi olarak yaşıyor. Fakat bu hal yalnız Arap âlemine münhasır de­ ğildir, belki bütün Şark dünyasına şamildir.

Y

alnız bu mukayese, öteden- beri içinde yaşadığımız Şark dünyasında Hâmidin bize temin et­ tiği tefevvuku ve o tefevvuka daya- nas şerefli mevkii tebarüz ettir - meğe kâfidir. Öâmit, bizi muhiti­ miz içinde düşünüş, kavrayış, se­ ziş, duyuş ve görüş teveffuku için­ de yaşatan eşsiz adamdır.

Hâmidin değerini doğrudan doğ­ ruya anlamak mı istiyoruz. Onu bir an için edebiyat tarihimizden çıkaralım da ne ile karşılaşacağı - mızı görelim: Şinasi ve Namık Ke­ mal gibi şahsiyetlerin başarmak istedikleri teceddüt, Hâmitsiz kal­ saydı, irtica hamleleri karşısında muhakkak boğulur, edebiyatımız bu yenilik taraftarlarının tesirinden kurtulur kurtulmaz kaside ve ga­ zel devrine döner, dilimiz elsinei se- lâseden müteşekkil bir halita ola - rak kalır, bugün, bu canlı, bu özlü, bu pürüzsüz Türkçeyi yazamaz ve sÖyliyemezdik. Hâmidi edebiyatı - mızdan çıkarmak; edebiyat tarihi­ mizi çoraklaştırır ve bugünkü sevi

yemizi alçaltır. Hâmidin eskiye in­ dirdiği kat’î darbe sayesinde dilimiz hayata ve hürriyete kavuştu ve söz söyler, meram anlatır, mâna ya - ratır, her vadide at toynatır, her şahikaya yükselir bir dil oldu. Di­

limiz bu inkılâpçı adam sayesinde bu feyze erdiği gibi kafamız ve kalbimiz tasannuun bütün çarpık ve çapraşık yollarından kurtuldu. Yük sek düşünüş, derin kavrayış, engin duyuş imkânlarını bu sayede elde ettik. Nazif merhumun Hâmit için “ Veliyinimet idrakimiz,, damesinin sebebi bu idi.

H

âmit, yapacağını yapmış, muvaffak olmuş, edebî i" - kılâbı daha sonraki nesillere dev­ retmiş ve onların da ne yaptığını, ne kadar ilerlediğini görmüş bir bahtiyardır. Bizi ileri götüren ve komşularımızla hemcinslerimiz ara sında, bize çok yüksek bir mevki veren bu eşsiz T ü r k ü ne kadar tebcil etsek lâyıktır. Bizim kafilemizle irtibatını ke - sen, bu dünyadaki yaygısını top - layarak ebedî yurduna götüren bü­ yük Hâmit yıllar geçtikçe değeri artacak, sesi yükselecek, bir şahsi­ yettir.

B

nacaktır.,,

Bu kayt, insana Ankarada asayiş mevcut olmadığı, ve sergideki eşya­ nın çalınma tehlikesine maruz bulun duğu hissini veriyor. Halbuki An - kara dünyanın asayişi en emin olan şehridir. Yeni Ankara kurulduğu gündenberi burada bir asayişsizlik vak’ası kaydedilmemiştir. Asayişi bu kadar mükemmel olan bir şehirde zabıta ve bekçi nezareti koymağa lü­ zum görmek, o şehrin zabıtasına kar şı bir nevi saygısızlık olmaz mı?

Bir eşya sigorta edilebilir, fakat Ankara gibi bir şehirde bu kadar sı­ kı inzibat tedbirlerine ne ihtiyaç vardır?

ugün gerçi Mısırda, ve daha başka yerlerde yeniliğe öze­ nen gençler var. Fakat muvaffak olamıyorlar. Çünkü başlarında bir deha yok. Çünkü edebî bir deha, yenilik inkilâbım başarmadı. Bu yüzden yenilik namına ortaya atı­ lan eserlerin zaafı, eskilik taraftar­ larına hak ve kuvvet vermekten başka bir işe yaramıyor.

Halbuki Garp kültürü bu memle­ ketlerde çoktanberi girmiş ve yer­ leşmiştir. Bu memleketlerin çoğu, Garp kültürünü benimsemek için bir çok fedakârlıklara katlanmış ve bir çok sahalarda bu fedakârlıkların semeresini almışlardır. Meselâ Mı­ sırlılar, bir asırdan fazla bir za - mandanberi Avrupa irfanına bağ­ lanmış bulunuyorlar. Fakat edebi­ yatları hâlâ kısır, çünkü bir Hâ- mitleri yok ve bir Hâmitleri olma­ dığı için yeni Arap edebiyatı yok. Yeni Arap şiiri yok, yeni Arap ~ıesri yok, yeni Arap sanatı yok.

OKUYUCU MEKTUPLARI

Mayin ve lorpil

Çamhcalı okuyucularımızdan B. Hikmet yazıyor:

“— Umumî harpten önce gazete­ lerde Karadenizde mayin, torpil gibi mühlik korkunç âletlerin gezdiğine dair yazılar görülemezdi. Büyük harpten sonra ay, yıl geçmez ki Ka­ radenizde torpil mayin görülmesin. Bu serseri felâket âletlerinin bazısı görülerek imha edilir, bir kısmı da bulunamaz. Bu son günlerde yine Trabzon civarında bir serseri mayin görüldüğü yazılıyor. Acaba bunlar nasıl oluyor da ikide birde böyle sahil lerimize geliyor? Bunlar seyyardır. Birkaç günde Karadenizi baştan ba şa kateder.

Bu müthiş felâket âletleri yalnız bizim gemilerimiz için değil, Karade­ nizde işliyen yüzlerce ecnebi ticaret gemileri için de büyük, korkunç bir şeydir. Doğrusu ben mayin işine çok

merak ediyorum. Gazetelerde oku - dukça tüylerim ürperiyor. Bence ya­ pılacak iş, ba mayinlerin nasıl ve ne reden geldiğini biran evel tayin ve tesbit etmektir.,,

Bir Bayana Cevap

Şişliden Bayan A. A. S. e :

“— Bir müddet için korsayı yine kullanmaya çalışınız. Korsanız karın daki yağları eritmek kabildir. Yoru­ cu olmakla beraber, karın adalelerini sıklaştırmak ve yağ husulüne mey . dan bırakmamak için her sabah uya. mnca kültür fizik yapınız. Vücudu . nuzu ayakta öne ve arkaya doğru eğiniz. Bu hareketi çok tekrarlayınız. Derinin sarkmaması için kültür fizik ten sonra masaj yapmak iyidir. Yan­ lara doğru tam eğilmek, doğrulmak ve her gün yürümek te faydalıdır.,,

FIKRASI

Paralarımızı

Paylaşıyorlar

Pariste Rumca bir gazetenin yaz­ dığına göre, Zaharofun vasiyetna­ mesi mahkeme tarafından Pariste Berri sokağındaki notere verilmiş­ tir. Zaharofun mirasçısı olduklarını iddia edenler, bu notere başvura­ caklardır.

1914 harbinin büyük kahramanı Zaharofu tanımıyan yok gibidir. Za- harof, umumî harbi körükliyen, mühimmat satmak için mühim siya­

sı roller oynıyan, harp kazancı o- larak milyarlar kazanan meşhur Yu­ nanlı milyonerdir. Zaharof 1914 de

Nordenfeltte denizaltı gemisi inşaa­ tında ve top imalinde İngiliz serma­ yecilerin en büyüğü Hiam Mascim ile, Siyam ikizleri gibi yapışıp birleştikten sonra dünyanın en meş­ hur adamı oldu.

Bu devir, mühimmat şirketlerinin, cennet dedikleri devirdir. Yer yüzün­ de bu cenneti kuran büyük mühim­ mat şirketleri Armstrong Vikers, Projectile com, Hadfields, Krupp ve diğerleri, kendi kurdukları bu cen­ nette ' 'altın kanatlı melâikeler gibi u- çuşurken, Zaharof, cennetin altın a- nahtarım elinde tutan sultanıydı.

Vikers büyük harbe 9,488,639 is­ terlin gibi mütevazı bir sermaye ile girdi. 1921 de sermayesi 30,916,880 e çıktı. % 22 bir artma... Küçük bir kâr!. Birminghamın 1913 de 1,632,718 isterlin olan sermayesi 1922 de 8, 721, 790 a çıktı. Bu kârlar, Zaha­

rofun sermaye; ve kârı yanında ye» cüç mecüç nisbetinde kaldığı için, Zaharof, krallar kralı oldu.

Bu kârları kim ödedi?.. Bizler... Yer yüzünde müstehlik sıfatile yaşı- yan, bu zenginler hesabına harp mey­

danlarında kan, fabrika kazanları önünde alın teri döken, iş pazarların­ da iş kuvvetini satan bizler.... Harp, onlar için cennet devri, bizler için yer yüzüne inmiş cehennemlerin ce­ hennemidir. Bizim cehennemde mil­ yonlarca insan kam dökülürken, mil­ yonlarla, kadın çocuk açlıktan ölür­ ken, insanlık vebaya tutulmuş gibi kırılıp dökülürken, altın kanatb me­ lâikeler, altın kanatlı arılar gibi, in­ san kanından bak çıkardılar, Monte- karloda villâlar, Mançesterde fabri­ kalar, yer yüzünde cenneti andıran kâşaneler kurdular. Biz halâ, o meş­ um harbin borçlarını öderiz.

Zaharof öldü.. Mirasçıları serve­ tini paylaşıyorlar. Bu a'tınların üze­ rinde müstahsil müstehlik, işçi, köy­ lü bütün bir insanlığın alın teri, iş emeği, kurumuş kam var. Bizim ka­ nımız, bizim terimiz, bizim emeği­ miz....

Adsız Yazıcı

Türk - İngiliz

Şirketi Yakında

Faaliyete Geçiyor

Ankara, 14 (TAN) — Sümerbank ile Etibankın müştereken kurduklaır, “Türk — İngiliz Ticaret ve Finans­ man kooperasyonu Limitet Şirketi,, yakında faaliyete geçecektir. Türk — İngiliz iş birliğinde üzerine ehemmi - yetli vazifeler alacak olan şirket şu işlerle uğraşacaktır:

Türk — İngiliz ticaret ve klering anlaşmasına merbut protokolde zik­ redilen hususlarla İktisat Vekâleti Müsteşarı Kurtoğlu ile Brassert fir­ ması arasında 936 da imzalanan an­ laşma hükümlerinin tasdiki için lü - zum görülen muamelelerin icrası ve ezcümle Karabük fabrikaları tesisatı için firma adına yanılacak tediyeleri karşılamak üzere İngiltere madain konsantreler ve keresteleri gerek ken di nam ve hesabına gerek başkaları hesabma alıp satmak ve bunlara ait muamelâtı yapmak.

Şirket bu işleri yapmak için Lon- drada Anglo — Türkiş Komptuar Li­ mitet Şirketi namı altında ikinci de­ recede mahdut mesuliyetli bir şirket daha kuracaktır.

(4)

15 . 4 - 937 6

C

3

T A N

Mİ L L Î

KÜME

MAÇLARININ

DÖNÜM

GÜNÜ

YAKLAŞIYOR

B

u haftaki millî küme maçlarında Galatasarayla Fener­ bahçe karşılaşıyorlar. İki klüp arasındaki eski rekabe­ tinin memleket futbolünde derece yarışı şeklini alması, esasen heyecanlı olan bu karşılaşmaya yeni b r çeşni vermiştir.

Bugüne kadar yapılan millî küme maçlarının neticelerine nazaran, pazar günkü maçın Fener için de, Galatasaraya olduğu kadar büyük bir ehemmiyeti vardır. Ankaradaki iki maçı galibiyetle bitiren Fenerbahçe, Galatasaraya yenildiği takdirde çok yakın göründüğü küme birinciliğin­ den epey uzaklaşmış olacaktır.

Galatasaray ise, henüz Ankara ve İzmir ziyaretlerini

yapmamıştır. Fe- nerbahçeye yenilm esile, âkibeti meç­

hul olan seyahat maçlarının, tehlike ve nezaketi fazlalaşacaktır.

hücum hattına yol aldırıcı bir tarz . di. Öylelikle Galatasaray mühacim - leri birçok defalar kolay derliyorlar - di.

F

ener maçında Gündüzün oyna ması muhakkak ise, Haşimin geriye gidemediği vakitlerdeki vazife sini sağ iç Eşfak alacaktır. Doğrusu Eşfak ta bir maçta sahayı dört do - laşmaktan yılmıyacak kadar nefesli ve inatçı bir elemandır...

Futbol tekniğinin bu meraklı mü- kayeselerini, takımlar işittiğimiz şe­ kilde çıkarlarsa, bu haftaki maçta yapmış olacağız. Maçtan ayrı bir ca zibesi olduğu muhakkak olan o tadi­ lâtın klüplerce yapılmasına sırf Fe - ner - Galatasaray oyunundan daha başka bir zevkle takip etmek için te­ menni ediyorum. Vakıa bu his egoist bir histir. Fakat gizliyemiyeceğim ka dar beni sardığından yazdım... Yazan:

Eşref Şefik

N

itekim, bugünkü durumlarını idrak eden iki taraf, bu hafta ki maça âzamî şansla çıkmak için ted birler aramıya başlamışlardır.

Haber aldığıma göre, Fenerbah - çeliler gol çıkarmakta son hafta - lar kısır görünen hücum hatlarını değiştirmeyi düşünüyorlarmış...

Galatasaray ise, müdafaa ve muavin hattında tadilât yapacak ve mühacimler arasına Gündüz Kı- lıçı getirecekmiş...

Fener forvetlerine Fikreti orta - ya getirmek suretile yeni bir çeşit verileceği kuvvetle dönen şayialar a- rasmdadır. Fikretin ortaya konmasi- le boş kalacak sol açık mevkiine, Fik ret kadar delici olduğu söylenen bir genç oyuncu getirilecekmiş. Müda - faa hattında da birkaç oyunda Fe - ner kadrosunda görülmiyen Fazıl yer alacakmış... Fener hücum hattında, Fikretin soldan ortaya getirilmesile elde edileceği düşünülen, avantajları bir gözden geçirelim:

1 — Fikretin sol açıktaki manevra lanna ve sürüş itiyatlarına epey alış­ mış olan İstanbul oyuncularının mar­ kajlarından o kıvrak oyuncuyu kur - t ar m ak.

2 — Fikret gibi delici, ayni zaman da besleyici kabiliyetteki birini sık sık gol deniyecek yer olan kale ağzı hizasında bulundurmak.

Zannıma göre, muhakemeye yu - muşak gelen bu avantajlarm el - de edilebilmesi epey şartlara bağ - lıdır. Fikret ortaya geldiği takdir - de, Fener takımmı rakip nısıf sahaya Fikret kadar kolay ve seri geçirebil - mek vazifesini acaba, o çok methe - dilen genç oyuncu başarabüecek mi­ dir?.. Sonra, âsap oyunu olan Gala - tasaray karşılaşmasında Fikretin ye­ ni mevkiinde dalia fazla muvaffak ol mak üzere sarfedeceği gayretler bir iki fena tesadüfle semere vermezse, maçın devamıncaki, kontrolü müte - essir olmadan devam edebilecek mi - dir?...

Buna benzer daha birçok suallerle Fikret işinin muhataralı tarafları ha tıra getirilebilir. Fakat yukarrda 1 ve 2 maddeler halinde kısaca söylediği­ miz avantajlarm idarelere daha mü - lâyim geleceği zannolunabilir.

Müdafaa hattına Fazılın getirilme Bine gelince; Fazılm bugünkü idmanı kâfi gelmek şartüe bundan Fenerbah çenin kazançlı çıkacağı muhakkaktır. Çünkü yaşar gibi düz cepheli bir mü dafiin yanında, onun huyuna suyuna alışkın ve müdafaa şekli sağlı sollu tarayıcı olan bir Fazılın bulunması herhalde hayırlı olur. Böylece Yaşa­ rın bazan düz ve frensiz çıkışlarla boş bıraktığı yerler daha kolay dol - durulmuş olur.

G

alatasaray haf hattında şimdi­ ye kadar merkezde oyniyan Salim sağa almarak onun yerine bir başkası konuyormuş... Şahsî kanaa - tim, Salimin merkez hafından ziyade cenah hafi kabüiyetlerinin fazla ol­ duğunu sanıyordum. Bugüne kadar çaresizlikten ortada bırakılmış olan Salimin Fener karşısında sağa geçiri) meşindeki sebebin Fikret olduğu dü­ şünülebilir. GalatasaraylIlar bu nazik maçta Fikretin fırlayışları kadar

te-Fenerden Fikret

Fransız

Takımı

Yenildi

İtalya millî takımile karşılaşması mükarrer iken İtalyanların gelmeme si üzerine yapılamıyan İtalya - Fran­ sa maçının yeri Fransa - Charlton şeklinde doldurulmuştur.

Ingiltere liğinde üçüncü vaziyette olan Charlton klübile Fransız millî takımı millî takım ünvanı altında oy namamıştır. Çünkü beynelmilel kai - deler esasen buna imkân vermemek­ tedir. Fakat Italyaya hazırlanan ay­ ni takımla îngilizlerin karşısına çı - kan Fransızlar ilk devreyi 2-2 bera - berlikle bitirdikleri halde ikinci dev - rede de üç gol yiyerek oyunu 2-5 kaybetmiştir.

P tT,

Galatasaraydan Gündüz

tik bir genci Fener sol açığının önü - ne koyarak onu iki kişi ile marke et- tirmektense tek kişi ile tutturmayı münasip görmüş olabilirler. Yukarı­ da dediğim gibi Salim ortadan ziyade yan hafi kabiliyetlerinden olan bir is tidattadır. Fakat hafif oyunlarla baş latmadan böyle bir oyunda epey za - mandır uzak kaldığı bir yere getir - mek aksaklıklar yapabilir. Maamafih eğer Galatasaray Salimin yerini ço­ cuğun kabüiyetlerinden ziyade Fikre­ ti düşünerek değiştirdiyse, Fikretin ortada oynadığını görünce, oyun için de de olsa, Salimi ortaya getirmiye teşebbüs edecektir.

ündüzün merkez mühacim oy naması, Galatasaray hücum hattmın topları uzun zaman muhafa za edebilmesine yardım eder. Çünkü Gündüz aldığı topları kolay kaptır - madan sürebilen bir mühacimdir. Ka le önlerinde ise kafa vuruşlârı Tür- kiyenin en isbetli forvetlerindendir. idmanlı ise, bilhassa korner çekişle - rinde Fener için tehlikeli bir akıncı olur. Bugün Gündüzün merkezde oy­ natılmasının bir tek mahzuru hatıra gelir. O da, Haşimin sol içe geçiril - mesi mecburiyetidir. Hâşim henüz bünyesi acar bir oyuncu değildir, iç ­ lerin taarruz kadar vazifelerinden o- lan müdafaayı da yüklenirse, maçta epey yıpranabilir. Ve fırsat zuhurun da hücumlarında ve sütlerindeki isa­ bet eksilmiş bir halde kale önlerine gelmiş olur. Ayrıca, Haşimin ortada oynadığı zamanlardaki besleme tarzı

Gençler Ligi

Kuruluyor

T. S. K. İstanbul Bölgesi futbol a- janlığından:

Birinci küme klüplerinin genç ta­ kımları arasında bir ^üçükler liğijter tip edilecektir.

Bu lige girmek istiyen klüplerimi­ zin salâhiyetli birer murahhaslarını 16-4-1937 cuma günü akşamı saat 18 de bölge merkezine göndermeleri rt ca olunur.

Murahhas göndermiyen klüpler bu lige iştirak etmiyecek addoluna - cak ve ileride bu hususta hiçbir iti - raz kabul olunmıyacaktır.

adın kırk

Balkan Oyunlarına

Hazırlık İçin

yaşından fazla idi. Fakat kırkından az göste riyordu. iyi bir, berberde boyan -

iniş sarı saçlı kıymetli, tek taş küpelerle süslü küçük kulaklarının üzerinde dalga dalga duruyor ve bol ışığın altında parlıyordu. Du­ dakları kıpkırmızı idi, gözleri etra­ fını bürüyen hafif kırışıklara rağ­ men çok güzeldi. Erkek uzun boy­ lu, giydiği frak kendisine dar ge. liyormuş hissini verecek kadar şişman, çıplak kafalı fakat zeki bakışlı bir adamdı.

Dans ediyordular..

Çalınan tango çok güzeldi. Pist kalabalık olmadığı için herkes ra­ hat rahat dans edebiliyordu.

Kadın oraya zengin bir müte- ıhhit olan kocası ile gelmişti. Ve locası ona bu adamı taktim etmiş­ ti. Büfede epey şampanya içmiş­ lerdi. Yeni tanıdığı bu erkek ka­ dında yabancılık uyandırmamıştı. Gayet nazik, hoş bir adamdı. Fa­ kat bütün bunlara rağmen kadın onunla pek isteksiz dans, ediyor­ du. Erkek de bunun farkında idi. Nihayet dayanamıyarak sordu:

— Yoksa sizi dansa kaldırarak rahatsız mı ettim?

Kadın ona dalgın dalgın baktı. Şampanyadan güzel gözleri hafif süzülmüştü. Fakat bu gözlerin hü­ zün içinde oldukları da pek aşi­ kârdı. Erkek onun gözlerinden gözlerini ayırmadan:

— Neniz var, dedi? Kadın güldü:

— Her zaman böyle değilimdir fakat bu gece...

Erkek merakla ona sokularak .tekrarladı:

— Evet, devam ediniz, bu ge.

İLK DANS

İstanbul atletizm ajanlığından: 1 — 17-4-937 cumartesi günü yapı lacak 8 inci Balkan oyunları hazır - lık müsabakaları programı:

100 seçme yüksek atlama final saat 15, 800 final saat 15,15, 5000 fi­ nal saat 15,30, 400 seçme saat 15,50, 200 seçme saat 16, 1500 final uzun atlama final saat 16,15, 400 final sa­ at 16,30, 100 final saat 16,45, 200 fi­ nal saat 17, 4X100 bayrak final sa - at 17,15 .

2 — Hareket âmiri: Mehmet Ali Umumî kâtip: Ihsan Belor. Krono - metrör: Cezmi Reşit, Hüsameddin, Ahmet Sait, Rauf, Nadolski.

Arive hakemleri: Talât, Recep, Ceh ti, Nuri, Zeki.

Atlama hakemleri: Nuri, Zeki, Ali Rıza Haydar.

Hakemlerin saat 2,30 da Taksim stadında bulunmaları rica olunur.

Bilecikte Güreşler

Bilecik (TAN) — Mayısın 15 ve 16 mcı günleri burada büytik pehli - van güreşleri yapılacak, güreş hâsıla ti sporcu gençlerden teşkil edilmiş o- lan bandoya tahsis edilecektir. Baş - lıca pehlivanlarımız bu güreşlere ça­ ğırılmışlardır.

Kara Ali pehlivan gönderdiği mek tupta, sakatlanmış olan kolunun he­ nüz tamamen iyileşmediğini, binaen­ aleyh güreşlere giremiyeceğini bil - dirmiştir.

K

adın yine dalgınlaşarak ce­ vap verdi:

— Bu gece burada öyle bir ha- gva var ki, bana hep maziyi hatırla­

tıyor. Daha pek gençken yüne bir baloda, yani ilk balomda, yaptığım % k dansı düşündürüyor. Tuhaf

değil mi?

— Hiç tuhaf değil dedi. Madem­ ki maziyi hatırlıyorsunuz anlat, mak belki hoşunuza gider. Haydi geliniz şurada oturalım ve bana ilk balonuzdan ilk dansınızdan bah sediniz olur mu ? I'

Kadın onun yüzüne gözlerinde beliren hafif bir hayretle baktı.

— Bu o kadar basit bir şeydir ki! dedi.

Sonra hemen ilâve etti:

— Fakat mademki istediniz ge­ liniz, o geceyi hayalen olsun ya­ şamak dediğiniz gibi hoşuma gide­ cektir.

M

düşerim. yaptığım bu ilk v< en güzel dansı mı ne zaman biı başkası ile dans etsem hatırlar, ga­

rip bir hüzne

asalardan birine karşılıklı Oturdular.

Kadın yavaşça mırıldandı: “ Ne garip tesadüfler görüyor- musunuz?” ve anlatmaya başladı: — O zaman daha onsekiz yaşın­ da idim. Bu, rüyalarrmda hep genç adamlarla dans ettiğim, güldü­ ğüm eğlendiğim, yüreğimde dai­ ma garip bir heyecan ve çarpma duyduğum hülya ve taşkınlık do­ lu tehlikeli bir zamandı, işte bu sıralarda akrabalardan birinin ver. diği bir suvareye annem babam

beni de götürmek istediler. O za­ mana kadar buna razı olmamışlar daha balolara iştirak edecek kadar büyük olmadığımı söylemişlerdi. Bu müsaade beni sevinçten çılgı­ na döndürdü.

Biraz durup müziğe kulak vere­ rek erkeğe:

— Bu fokstrotu iyi dinleyiniz dedi. Eski bir havadır. Biraz de­ ğiştirmişler amma yine o zamanki kadar güzel..

-— O geceyi hiç unutmam. Be­ yaz tülden incecik bir elbise giy­

miştim. Paraca sıkıntımız olduğu için bu elbise giydiğim elbiselerin en iyisi idi. Ve başka yapamıya. cağımızı çok iyi biliyordum. Beli­ me annem elile iki beyaz gül iliş­ tirdi ve sonra karşıma geçip baka­ rak manalı bir gülüşle: “ Ne kadar güzelsin yarabbim!” dedi. Haki­ katen aynam da buna şahitlik edi­ yordu. Yüzümde hiç boya olma­ makla beraber yanaklarım hafif bir penbelik içinde dudaklarım kıpkırmızı ve gözlerim ateş gibi pırıl pırıldı.

Baloda birçok erkeklere tanıt­ tılar. içlerinde hiç te hoşuma git- miyen bir tanesi vardı ki babam beni ona tanıtırken omuzunu sa­ mimî bir şekilde okşamış, gülüm- siyerek “ işte kızım” demişti. Bu adam çok zengin bir ailenin oğlu imiş.” Yanımdan hiç ayrılmıyordu. Halbuki, salona girdiğim andan beri gözleri benden hiç ayrılmıyan kumral uzun boylu bir delikanlı vardı ki, ben bu adam yerine onun yanında olmasını o dakikada bü­ tün yüreğimle tercih ediyordum. Fakat bu genç bana takdim edil­ memişti. Hem de çekingen bir ha­ li vardı. Neyse sözü uzatmıyayım. Sonra caz başladı ve şu şimdi

ça-A

lınan fokstrot insanın içini çılgın­ ca bir saadetle dolduran ahengi ile salonu kaplıyarak bütün çiftleri ortaya çekti. Birçok gençlerin ba­ na doğru gelmekte olduklarını gör düm. Aralarında o kumral uzun boylu delikanlı da vardı. Çekingen bir tavurla fakat gözleri bir ateş gibi yanarak bana doğru geliyor­ du. Yanımda babamın takdim et­ tiği o hoşlanmadığım genç vardı. Ve tabiî ki dansa kaldırmak için onlardan evvel davrandı. Fakat ben ne yaptım biliyor musunuz?

Ç

ıplak kafalı, şişman adam gözlerinde zekî bir pırıltı yanarak cevap verdi.

— Muhakak onu bırakp kumral uzun boylu gençle dans ettiniz?

— Doğru, dedi. Ona demin ya­ nımda değilken bir başkasına ilk dansımı vaadettiğimi söyledim ve uzun boylu kumral gence doğru L leriledim. işte onun kollarında e. teklerim dalgalanarak ve ateşli bakışlarını gözlerimin içinde, sı­ cak nefesini yüzümde hissederek

E

rkek ona doğru iğildi: — Peki o uzun boylu kum­ ral genci bir daha hiç görmedi, niz mi?

Kadın omuzlarını silkerek: — Dans esnasında ikimizde öy­ le bir saadet içinde idik ki, konuş, mak aklımıza bile gelmedi. Sonra da obirleri etrafımı aldılar, onunla karşılaşmama mani oldular. Bir daha da onu hiç görmedim. Ve hoşlanmadığım zengin ailenin oğ. lu yok mu, işte onunla evlendim.

Pistin ortasmda ellerini patlatır- casma vurarak dansın tekrarını isteyen kocasını işaret etti:

— işte onunla..

Ayni fokstrot yeniden başlamış­ tı. K a d ın d a n s için ö n ü n d e iğnen

bir erkeği “ fazla yorgunum obir dansa olmaz m ı?” diye, savdu ve karşısındaki adama bakarak acı acı gülümsedi:

— Bu hava çalınırken bir başka- sile dans etmeme imkân yok. Böy­ le dinleyerek eski bir hatırayı, ye. niden hayalen olsun yaşamak da­ ha iyi..

Erkek:

— Yani o, uzun boylu kumral gençle yaptığınız ilk dansı düşü­ neceksiniz değil mi? dedi.

Kadın hiç cevap vermedi. Ba. kışları uzaklara dalmıştı. Şimdi yüzündeki acı tebessüm de kay. bolmuş, mesut hülyalı bir gülüşle dudakları hafifçe aralanmıştı. Ken di kendine tekrar o dakikayı yaşa­ dığını belli etti. Erkek başını çevi­ rerek neşe ile dans eden onun ko. casına baktı. Bu adam orta boylu, saçları hafif kırlaşmış fa­ kat yüzü o kadar ihtiyarlamamış bir erkekti ve muhakkak ki çıp. la', kafası, kocaman göbeği ile ih. tiyarlamaktan ziyade iyice çirkin­ leşmiş ve biçimsizlenmiş olan ken. dişinden pek iyi idi. Bir an için hakikati kadına anlatmak, o, kum. rai uzun boylu adamın kendisi ol­ duğunu ve onu hiç unutmadığını söylemek istemekle ne budalalık ettiğini anladı. O zaman bir ken­ disine bir de kocasına bakacak olan kadın kim bilir nasıl bir inkL sara uğrayacak ve senelerdir unu­ tamadığı, o, uzun boylu kumral adam nasıl birdenbire hayalinden kaybolup sönecekti. Hem belki de o buna inanmıyarak çıplak kafa­ sına, kocaman ve şişmanlıktan de. rileri yer yer sarkmış olan yüzü­ ne bakıp gülecekti.

Onu daldığı güzel hülyasından uyandırmaktan korkarak, yavaşça yerinden kalktı, başı önüne düş. müş, kalbinde derin bir hüzünle oradan uzaklaştı.

S

az şimdi herkesi coşturan bir kıvraklıkla çalıyor, or. tada dönen çiftler biribirlerine bi­ raz daha sokuluyorlar ve kadın, masasında, dudaklarında o mes’. ut gülüş, gözleri hafif süzülmüş o uzun boylu kumral adamla yap. tığı dansı, ilk dansını düşünü­ yordu..

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Profiterolün mucidi ve İnci Pastanesi’nin sahibi Arnavut asıllı Luka Zigori, böyle lezzetli bir yiyeceği Türk mutfağına kazan­ dırmaktan gurur

İşte biz, bir şubat ayının üşütücü sessizliği içinde, Oktay Akbal ile birlikte, Edremit’ in eski mahallelerini, özellikle “ Kuyucaklı Y u s u f’ romanında

Kulağı büker bükmez eczaneye ko­ şan, çanağı kenarcığa koyan, beş altı kova suyu da ilk döken gene ken­ disi!. Salonun yan kanapesinde, keten örtünün

Şakir Paşa Konağı ’mn tavan arasında ta­ nışmıştı resim sanatıyla Aliye Berger.. Bi­ rader Beyin (Cevat Şakir’ in) yaptığı

Bir noktası etrafında dönebilen çubuğa kaldıraç denir. Çubuğun etrafında dönebildiği noktaya destek noktası, kaldırılmak istenen cisme yük, yükü kaldırmak için

KOVİD-19 olduktan sonra nefes alma zorlukları olan insanlar, ve ailelerin fertleri ve bakıcıları için bilgi ve destek:. www.post-covid.org.uk/get-support Your COVID-19

— Aydınlatma : Bütün güzergâh yük- sek basınçlı sodyum buharlı tabii ışık veren ampullerle, bağlantı yolları da cı- va buharlı ampullerle