• Sonuç bulunamadı

Şevket Kotan, Kur'ân ve Tarihselcilik

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şevket Kotan, Kur'ân ve Tarihselcilik"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

B

ir dinî hükmün hangi şartlar altında vazolunduğunu tam anlamıyla tespit etmek mümkün müdür? Bunun yapılması halinde sözkonusu şartların o hükmün va-zolunması ve geçerliliğini sürdür-mesi için olmazsa olmaz mesabe-sinde olduğu söylenebilir mi? Va-hiy belli şartlarla mukayyet midir? Yoksa o, şartların kendi belirlediği haliyle hitap ettiği insanların ha-yatlarında yer almasını mı öngö-rür? Ve bu haliyle din bir inşa mı-dır; yoksa temel bazı ilke ve pren-sipleri vazetmekle mi yetinir?

Son zamanlarda özellikle ilâhi-yat çevrelerini fazlasıyla meşgul eden bu ve benzeri sorular esas itibariyle tarihsellik ve tarihselcilik üst başlığı altında ele alınmakta-dır. Mezkûr tartışmalara “Kur’ân ve Tarihsellik Tartışmaları” (An-kara 2001) başlığıyla hazırladığı doktora teziyle katılan Şevket Ko-tan’ın daha sonra Kur’ân ve

Ta-rihselcilik başlığını uygun görerek

kitap haline getirdiği çalışması Giriş ve Sonuç dışında üç bölüm-den oluşmaktadır. Giriş kısmında (s. 11-21) konunun kapsamına

ilişkin olarak Kur’ân’ın mâhiyeti, nesih, ictihad, tefsir ve icma gibi konu ve kavramların klasik dö-nem algılanışına ilişkin bazı de-ğerlendirmelere yer veren müel-lif, modernizmin İslâm dünyasına girişi neticesinde ortaya çıkan ta-rihselci İslâmî söylemle birlikte “asırlardan beri süregelen İslâmî anlayışa esaslı bir eleştiri, bir baş kaldırmanın” sözkonusu olduğu-nu ileri sürmektedir. Kotan, bu tartışmalarla birlikte Kur’ân’da yer alan “Allah’ın evrensel mesajı-nı” lafız mı, yoksa bu lafız içeri-sinde mündemiç bulunan mana mı temsil edecektir? sorusunun merkezî bir yer edindiğini ifade eder.

Çalışmanın birinci bölümü “Bir Tefsir Problemi Olarak Tarih ve Tarihselciliğin Kısa Bir Tarihi” (s. 23-162) başlığını taşımaktadır. Kısa çaplı bir felsefe tarihini andı-ran bu bölümde, tarihselciliğin “eski Yunan’daki felsefe ortamın-dan, Rönesans, Aydınlanma ve 19. yüzyıl Avrupa felsefesinden 20. yüzyıldaki hermenötik felse-fesine kadarki seyrine” ilişkin bazı

DÎVÂN İlmî Araştırmalar sy. 14 (2003/1), s. 217-220

217

Şevket Kotan

Kur’ân ve Tarihselcilik

Beyan Yayınları, İstanbul 2001, 416 s.

Özgür KAVAK

(2)

hususlar ele alınmıştır. Müellif bu incelemesinde başlıca şu üç nokta üzerinde durmuştur: “Tarihselci eğilimin tarih-üstü hüviyeti”, “Batılı kimliği” ve “tarihin ve ta-rihselciliğin insana özgü kılınma-sının ve insan zihninin ürünü olan hadisâtla sınırlandırılmasının kabulü” (s. 163-164).

“Kur’ân’a Tarihselci Yaklaşım-lar” (s. 163-266) başlıklı ikinci bölümde ise “Kur’ân’a tarihselci yaklaşımların Kur’ân’la tarihselci-liği irtibatlandırma biçimlerine” yer verilmiştir. Müellif böylelikle “birinci bölümde aydınlatılmaya çalışılan zeminde tarihselciliğin İslâmî versiyonunun felsefece ne-reye oturduğunu ve tarihselci dü-şüncelerden hangisine akraba ol-duğunu” saptamaya çalışmıştır. Bu bölümün esas konusunu ise Fazlur Rahman’ın oluşturduğu-nu söylemek mümkündür. Fazlur Rahman’ın konuyla ilişkili görüş-lerinin başarılı bir özetini yapan müellif ayrıca bu düşünceleri “felsefî ve İslâmî bir görüş açısın-dan eleştirel bir yolla” ele almaya da çabalamıştır (s. 172-237). Bu-na göre “Batı düşünce tarihinin üzerinde yeterince durmadığı ve onu soruşturmadığı, onun tarih-selciliğinde de belirgin” olan Fazlur Rahman, “Aydınlanmacı Protestan ilâhiyatçıların ve müs-teşriklerin dahil olduğu ekole da-hil görünmektedir” (s. 202). Bu bölümde ayrıca tarihselci görüş-leriyle temâyüz eden diğer bazı

müelliflerin görüşlerine de kısaca temas edilmekte ve her birinin Fazlur Rahman’la benzeşen ve ayrışan yönlerine ilişkin değerlen-dirmeler yapılmaktadır. Burada yer verilen müellifler şu başlıklar altında ele alınmıştır: “Kanun ve Hukuka Karşı Aşk ve Ahlak: Ro-ger Garaudy” (s. 237-246), “Te-olojiden Antropolojiye: Hasan Hanefî’nin Radikal Tarihselcili-ği” (s. 247-254) ve “İslâmî Aklın Tarihselliği: Muhammed Arko-un” (s. 255-266).

Üçüncü bölüm “Kur’ân ve Ta-rihsellik” başlığını taşımaktadır (s. 267-390). Kitabın en geniş kısmını oluşturan bu bölümde müellif, “tarihselci İslâm’ın tam da karşısında” yer alan “Klasik İs-lâm’ın Kur’ân’a ilişkin yaklaşımı-na ve iki yorum tarzının karşılaş-tırmalı değerlendirmesine” yer vermiştir. Bu bölümde özellikle Kur’ân’ın tarihselci yorumlama-larında araç bir kavram olan es-bâb-ı nüzûl ile ilgili dikkate değer yorumlara yer verilmektedir. Her âyetin bir sebebe binâen inmiş ol-maması ve esbâb-ı nüzûle ilişkin rivayetlerin sıhhat açısından ciddi problemlerinin bulunması nede-niyle klasik anlayışın, nüzûl se-beplerini âyetlerin vazolunmaları-nın nihaî şartı olarak değil, onla-rın anlaşılmasında yardımcı bir unsur olarak görmesi sonucunu doğurduğu söylenebilir. Nihaye-tinde ulema konuyla ilgili olarak “sebebin hususîliği hükmün DÎVÂN

2003/1

218

(3)

umumîliğini engellemez” kaide-sini vazetmiştir. Bu bölümün di-ğer kısımlarında fıkıh sahasına gi-ren bazı meselelere ilişkin değer-lendirmelere yer verilmiştir. Ça-lışma, önceki bölümlerde ele alı-nan hususların bir özeti mâhiye-tindeki Sonuç kısmıyla bitiril-mektedir (s. 391-398).

Sınırları oldukça geniş olan bir konuyu incelemeye çalışan müel-lifin esas itibariyle tarihselci İslâ-mî düşüncenin temel yaklaşımını ve özellikle Fazlur Rahman’ın bu konudaki görüşlerini dikkate de-ğer bir vukûfiyetle ele aldığı gö-rülmektedir. Ancak kitabın özel-likle kaynak kullanımı açısından ciddi problemleri içerdiği görül-mektedir. Özellikle bir hayli uzun tutulan ilk bölüm, yer yer görüş-lerine temas edilen müelliflerin eserlerine atıfta bulunulsa da, gi-riş mâhiyetindeki bazı Türkçe fel-sefe tarihi ve felfel-sefeye giriş kitap-larından yapılmış bir özeti andır-maktadır. Üstelik müellifin her-hangi bir kaynak göstermeksizin verdiği bazı bilgilerde birtakım yanlışlıklara düştüğü de görül-mektedir. Mesela Hegel’in tarih yorumunun “Prusya Devleti’nin kendi zamanındaki başarılarıyla” irtibatlandırılması (s. 102) doğru bir tespit değildir. Nihayetinde Hegel’in tarihselci görüşlerine te-mel teşkil eden Ruhun

Fenome-nolojisi (Phänomenologie des Geis-tes) adlı eserin, Prusya ordusunun

Fransızlar tarafından yenilgiye

uğratılmasının hemen öncesinde yazılmış olması (eser 1807 yılın-da neşredilmiştir, Almanların si-yasî birliklerini kurmaları ise 1871 yılında Fransızları yenmele-ri ve güney Alman eyaletleyenmele-rinin Alman İmparatorluğu’na katıl-maları ile birliktedir), aslında mo-dern tarihselci düşüncenin Alman ideolojisi ile irtibatını göstermek-tedir. Çalışmada tarihselciliğin si-yasî boyutu üzerinde biraz daha ayrıntılı durulması ve bunun ön-ceki dönemlerin tarihselci yakla-şımlarından ayırt edilmesi uygun olabilirdi.

Kaynak kullanımı ile ilgili ola-rak işaret edilebilecek bir diğer husus, nakledilen bilgilerin ço-ğunlukla ikinci el mesabesindeki çalışmalara dayandırılmış olması-dır. Bu çerçevede Süleyman’ın mesellerinde geçen “Nihil noum

supsole (yeryüzünde yeni hiçbir

şey yoktur)” ifadesinin, bir sem-pozyumdaki tebliğ müzâkere-sinden (s. 40); Mu‘tezile ve Eş‘arî’lere ait bazı görüşlerin ise Watt ve Hodgson gibi müellifler-den nakledilmesi (s. 229) örnek olarak gösterilebilir.

Müellifin ayrıca tarihselci dü-şüncenin karşısında konumlan-dırdığı klasik İslâmî anlayışı belir-leme amacıyla kabelir-leme aldığı üçüncü bölümün özellikle fıkıhla ilgili kısmında yer verdiği Şâtıbî, Elmalılı, Tâhir b. Aşûr, Ebû Zeh-ra gibi isimlerin ‘klasik anlayışı’ temsil etme özellikleri

tartışmalı-DÎVÂN 2003/1

219

(4)

dır. Bu vesileyle tarihselcilik tar-tışmalarının diğer İslâmî ilimlere nispetle fıkha ilişkin yönünün da-ha ağır bastığını söylemek müm-kündür. Nihayetinde bu konuda-ki imal-i fikonuda-kirlerin büyük bir bö-lümü el kesme, cihad, riba, re-cim, çok kadınla evlilik vb. gibi çağdaş yaklaşımlar açısından ‘problemli’ görülen fıkhî konula-ra yöneliktir. Bu da mezkûr ko-nuyu doğrudan fıkıhla

irtibatlan-dırmaktadır. Aslında bu durum tarihselci düşünceye niçin ihtiyaç duyulduğu hususuna da bir açık-lama getirmektedir. Dolayısıyla mevcut tartışma noktalarının ‘klasik algılanışı’nı tespit etmek için geçmiş ulemanın muteber addettiği ve bir anlamda fıkhî dü-şüncenin ana damarı mesabesin-de olan usûl ve furû fıkıh kitapla-rına başvurulması bir zorunluluk olarak belirmektedir.

DÎVÂN 2003/1

220

Referanslar

Benzer Belgeler

Yukarıda zikrettiğimiz anlamlar çerçevesinde Lafza-i Celâl; ‘teabbüd etmek, kulluk etmek, insanın kainatın herc-ü merçliği içinde sığınacağı ve sükûnete ulaşacağı

Toplumun güven ve huzurunu korumak için mü’minler gıyablarında dahi olsa birbirlerinin hak ve hukûkuna riâyet etmeli ve birbirleri hakkında hüsn-ü zann 378

Bir adam: “Ey Allah’ın Rasûlü: ‘Bizden, içki yasak edilmeden önce ölen kişinin durumu ne olacak?’ diye sordu.” Bunun üzerine Yüce Allah (cc): ‘İman eden ve iyi

İşte Ölüm ile başlayıp, âhiret hayatının ikinci devresi olan öldükten sonra tekrar dirilme (ba’s) anına kadar devam eden devreye kabir hayatı veya berzah denir..

Bu çerçevede çalışmanın amacı, Kur’ân’da bu cümlelerin geçtiği âyetleri sistematik bir şekilde incelemek ve ilgili âyetlerde zikredilen ve Yüce Allah

Dünyevî küçük bir işi sebebiyle, küçük bir amirin huzuruna çıkıncaya kadar çok zorluklar ve engellerle karşılaşan insan için, bütün âlemlerin Rabbi olan

Ayette Hz. Mûsâ’ya dokuz tane mucize verildiğinden bahsedildiği halde bu mucizeler hakkında herhangi bir bilgi verilmemektedir. Çünkü Kur’ân’ın daha önce farklı

278 Dolayısıyla tefsiri yapılan ayette belirsiz durumda olan yani kendisinden neyin kast edildiği anlaşılamayan konu, Şâri tarafından Kur’an’ın başka