Halikarnas Balıkçısı’nın eski eşi Ham - diye Hanım (96) ile oğlu Sina Kabaa- ğaç (71) Kınalıada’da yaşıyorlar.
80
yıllık
büyük sır
1973 yılında ölen ünlü yazar Hali - kamaş Balıkçısı Cevat Şakir’in, Os manlI paşalarından olan babası Şakir Paşa’yı korkunç bir şüphe nedeniyle akıl almaz yöntemle ö l dürdüğünü biliyor muydunuz? Bugüne kadar gizli kalmış bu cina yeti Halikarnas Balıkçısı’nın sürgün günlerinde Bodrum’da evlendiği Hamdiye Hanım İle oğlu Sina Ka- baağaç, ilk kez SABAH'a anlattı.Nebil OZGENTÜRK’ün röportajı sayfa 24’te
24
SABAH
O
smanlı’mn son yıllan... 1911’in son baharı...Birinci Dünya Savaşı
henüz başlamamış...
Osmanlı’mn kudretli
paşalarından Şakir Paşa,
büyük bir ihtimamla ye
tiştirdiği ve Avrupa’da
okuttuğu oğulan Cevat
ve Suat’ı yanına alarak yılda bir kez bir ay için
konakladığı Afyon’daki
çiftlik evine gelir... Çiftlik evinde hizmet
karlardan Lala Hayret
tin de vardır.
Yürüyüş, sohbet ve
dinlenmeyle geçen bir kaç haftadan sonra, Ş a kir Paşa, bir sabah yata ğında ölü olarak bulunur.
Elinde şakağına dayan mış bir tabanca vardır.
İntihar veya cinayet... Olay korkunçtur. Çiftlik evine gelen za- bitan, ilk sorgulamayı yaptığında inanılmaz bir
Gözlerinde
hüzün var
Hamdiye Hanım, eşi Cevat Şakir’in Bodrum’a sürgüne yollanması üzerine oğlu Sina’yı da alarak ardından gider. “Cumhuriyet Türkiye'sinin yaşayan en eski öğretmeni” ünvanına sahip olan Hamdiye Hanimin, Halikarnas Balıkçısı’yla olan evliliği toplam beş yıl sürmüş. Babası Cevat Şakir’e ikizi kadar benzeyen Sina Bey de emekli Latince öğretmeni...
Hayatta olan tek eşi Hamdiye H anım ve oğlu Sina Kabaağaç, bugüne kadar
ilk kez konuşuyor. H alikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in trajik yaşam öyküsü...
İstanbul Kınalıada’da bir
kooperatif evinde yaşıyorlar...
Hamdiye Hanım 96, oğlu Sina
Kabaağaç 71 yaşında. Babası Şakir
Paşa’yı.öldürdüğü iddiasıyla
yıllarca hapis yatan Halikarnas
B alıkçısının hayattaki en
yakınlarından olan ana-oğul, Cevat
Şakir’le ilgili birbirinden ilginç ve
inanılmaz olayları anlattılar.
iddiayla karşılaşır:
f
akir Paşa’yı, oğlu Ce- öldürmüş ve örtbas etmek için de intihar sü sü vermiştir.Baba cinayeti
Bu iddia karşısında Oxford mezunu Cevat, derdest edilip götürülür.
Sorgulamalar, haftalar, hatta aylarca sürer....
Aslında bir görgü tanı ğı yoktur, hatta ses büe duyulmamı şür.
Ancak, çocuk yaştaki ler ve Şakır Paşa’nm eşi Sare Hanım dışında aile fertleri, Cevat’ı işaret eder.
“Evet, babamızı, ağa beyimiz Cevat Şakir öl dürmüştür...”
Bu arada kızkardeşjer- den Ayşe Haııım’ın itti hatçı bir polis olan koca sı da, kızgın ama heye canlı karısının teş
mahkeme saf
devreye girer ve kayın
biraderi Cevat Şakir
aleyhine çakşır, Cevat’ın asılması istenmektedir.
Aile içinde müthiş bir dram yaşanır.
Mahkemelerde, zabit sorgulamalarında ve b i re bir görüşmelerde Ce
vat Şakir kendisine yö neltilen bu korkunç suç lamayı hep reddeder, reddeder, reddeder...
Eakat buna rağmen Cevat Şakir, Osman lI'nın, o zor ve karmaka rışık koşullarında yapı lan mahkemesinde, ka nıt olmadığı halde m ü ebbet hapse mahkum olur.
Afyon cezaevi
Azık mahkumları, k a tilleri ve haydutlarıyla ünlü Afyon Cezaevi’ne tıkılır. Ardından BirinciDünya Savaşı başlar... Kurtuluş Savaşı, işgaller derken...
Cevat Şakir, hala an laşılmayan ve “tuhaf” sayılacak bir biçimde 1918 yılında affedilir ve cezaevinden çıkar...
İstanbul’dadır..
Ama yalnızdır, aile,
ona hala kırgındır. Ox-
ford’da öğrenciyken ta nışıp evlendiği ve ilk ço
cuğu Mutarra’nm anne
si olan Italyan Agnessia
da yanında yoktur artık.
Üsküdar Şemsipa-şa’daki dayıevirie geçici olarak yerleşir. Yurtdışı- na gitmek istemektedir
ancak kararından vazge çip birkaç zaman sonra Hamdiye isimk bir öğ retmen okulu öğrenci - siyle evlenir.
Hamdiye Hanım, Ha lide Edip Adıvar’ın kav ga arkadaşı, devrin ateşli öğrencilerinden biri ve
Türkiye Cumhuriye-
ti’nin kurulması sırasın da başlatılan kadın ve
öğrenci hareketlerinin
içinde yer almış bir öğ retmen adayıdır.
Cevat Şakir, Hamdiye Hanım’ın ailesinin dost
lan olan Sedat Simavi
sayesinde “kültür ve b a sın dünyasıyla” tanışır.
Aslında, hem birçok yabancı dili iyi derecede konuşması hem de geniş
kültürü sayesinde, h e men kaynaşır bu çevrey le. Zekeriya Sertel, Sü leyman Nazif, Ercüment
Ekrem Talu, Kemal Ta- hir, Peyami Sefa ve N a zım H ikm etle dost olur.
Ve bir yazısından dola yı istiklal Mahke m esin d e yargılana rak Bodrum’a sür güne gönderilir.
Eşi Hamdiye Ha
nım da, kucağında
Acıyı da coşkuyu da yoğun yaşadı
Cevat Şakir, ölümüne kadar Bodrum ve deniz tutkusuyla yaşadı. Sık sık bölge gezilerine çıkardı. Ara Güler’in çektiği bir fotoğraf bir Bodrum hatırasını gösteriyor.
Bodrum’a hayat veren
adam!.. Cevat Şakir
B
odrum deyince Halikarnas Balık - çısı, “Balıkçı” deyince de Bodrumakla gelir.
Cevat Şakir, Bodrum üstüne yazıla rı, Anadolu medeniyetleri üzerine araştırmaları, Bodrum’u çevrecilik bi - linçiyle canlandırması ve daha pekçok
özellikleriyle anılır. Bodrum’u edebi
yat dünyasına tanıştırdı. Bodrum'un
daha adı bilinmezken turizm diye bir
olgudan sözedilmezken Bodrum’u t a
ratmış oldu... Hem de antik çağıyla... Ağaçlandırma, çiçek ve balıkçılık üzerine çalışmalarından dolayı Bod - rumluların da gönlünde taht kurdu.
Aristokrat ve sanatçı bir ailenin ço - cuğu olarak 1890’da Girit’te doğdu. De
desi, Afyonkarahisarh Kabaağaçlıza -
de Albay Mustafa Asım Bey, babası
da sefir Mehmet Şakir Paşa’dır.
Babası Mehmet Şakir Paşa, Os- manlı Ordusu’nda çok başarılı bir as - kerlik döneminden sonra bazı ülkeler - de ataşemiliterlik görevlerinde bulun - muştur. Kendi isteğiyle emekliye ayrı - lan Şakir Paşa, o sıralarda diplomat
ünvam alarak Galatasaray Liseşi’nde
fahri tarih öğretmenliği yaptı. Ömrü -
nün son yıllarında sık sık Afyon’da
kendine ait çifttik evine giderdi. A n cak 1911 yılında, bu çiftlik evindeki yatak odasında şakağına kurşun sıkıl - mış bir biçimde ölü bulundu. İntihar mı "cinayet mi tartışmaları yapılırken,
Cevat Şakir sorumlu tutuldu. “Baba sını öldürdüğü” iddiasıyla karşı karşı -
ya kalan Cevat Şakir. aylarca süren
mahkemeler ve mahkemelerde diğer kardeşlerinin de kendi aleyhine görüş bildirmesi üzerine müebbet hapse mahkum oldu. Yedi yıl yattıktan sonra affedildi. Cezaevinden çıktıktan sonra, annesi hariç, ailenin diğer fertleri tara - fmdan yalnız bırakıldı...
Mürebbiyeler elinde yetişen Cevat
Şakir, ilkokulu, babasının açtığı Büyü -
kada’daki ilk Türk okulunda okudu. Büyükada’daki okulu bitiren Cevat Şakir, iyi İngilizce bildiği için hazırlık
sınıfını okumadan Robert Kolej’in bi -
rinci sınıfına kabul edildi. Burayı
pekiyi dereceyle bitiren Cevat Şa
kir, Ingiltere’ye gönderilip, orada
Oxford aa “Son Çağlar” tarihin den mezun oldu. Bu arada olduk ça ünlü sayılan Oxford kitaplığını aa derinlemesine karıştırıp bilgile - rini doruğa çıkarttı.
1909 yılında Agnesia Kafıera
adlı bir Itafyan kızıyla evlenen
Cevat Şakir’in, bu evliliğinden bir kızı oldu. (Cevat Şakir'in Mutar- ra Agustine adındaki bu kıznım bazı kaynaklara göre geçen yıl İtalya’da öldüğü belirtiliyor)
Pilar adlı bir İspanyol kadınıyla da resmen evlenmeden yaşayan
Cevat Şakir’in ondan da bir oğlu olmuş, bu çocuk, 17 yaşındayken
İspanyol içsavaşında ölmüştür.
Cevat Şakir’in resmen evlendi
-g
ikinci eşi, bir öğretmen olanamdiye Hanım’dır. Cevat Ş a
kir’in bu evliliğinden de bir oğlu
(Sina Kabaağaç) vardır. Hamdiye Hanım, şu an 96 yaşında ve halen
Kmahada’da, oğlu Sina Kabaa -
ğaç’la oturuyor. Hamdiye Ha- mm’la İstanbul’da başlayıp,
sür-Cevat Şakir, Babası Şakir Paşa, annesi Sara ve kızkardeşleriyle
günde bulunduğu Bodrum’da devam
eden evliliği, 1925’te sona erdi. Cevat
Şakir’in son evliliği ise Girit kökenli
Hatice Hamm’la olur, ismet, Aliye ve Suat'ın annesi olan Hatice Hanım da 1976 yılında ölür.
Cevat Şakir, evliliklerinin dışında ünlü araştırmacı Azra Erhat. ve Fecri- Ati Edebiyatı çevresinden İzzet Me-
lih’in kızı Remide Hamınla da büyük
bir aşk yaşamıştır.
Daha lisedeyken çok okuyan, çeviri - ler yapan, resimle haşır neşir olan h at ta resim tutkusunu daha sonra dünya çapında bir ressam haline gelen karde - si Fahrunisa Zeyd’e aşılayan Cevat Şakir, inceleme ve araştırmalarında da sürekli olarak, uygarlıkların beşiği olarak gösterdiği Anadolu’nun dünya uygarlığına katkılarını vurguladı.
Cumhuriyefin kurulduğu yıllarda bazı dergilerde çevirmenlik yazarlık, kapak ressamlığı yapan ve karikatür ve çizgi romanları yayınlanan Cevat ^ -’-ır’in yaşamındaki ilginç noktalar- biıi de Bodrum’a “sürgüne” gön derilmesi oldu.
1925 yılında bir dergide, Hüseyin
Kenan takma adıyla “Hapishanede
idama mahkum olanlar, bile bile asıl mağa nasıl giderler?” başlıklı yazısın - da, asker kaçaklarının yargılanmadan kurşuna dizilmelerini eleştiren Cevat Şakır, halkı askerliğe karşı kışkırttığı gerekçesiyle, önce 20 yıla sonra da ce - zası indirilerek, üç yıl Bodrum’da sür - gün cezasına çarptırılır. Sürgün cezası - nrn yarısını çektikten sonra, affedilme - sine karşın İstanbul’a dönmeyip çok sevdiği bu yöreye yerleşir. Bodrum’un antik çağdaki adı olan Halikarnas - sos’tan etkilenerek Halikarnas Balıkçı - sı takma adım alır. 1947’de de çocukla rının öğrenimi nedeniyle Bodrum’u tekredip İzmir’e yerleşir.
Rehberlik, çevirmenlik ve yazarlık aparak hayatını kazanır, 1973 yılında zmir’de ölür. Mezarı, şimdi Bodrum’u
tepeden gören Saldırşah mevkiinde
dir.. Bodrum’daki sürgün yıllanm
“Mavi Sürgün” adlı kitabında topladı.
T'
12
oğulları Sina’yla birlikte
iki ay sonra Bodrum’a
gider. Ancak birbuçuk yıl sonra karışım bir
“boş ol” sözüyle boşar...
Hamdiye Hanım, “boş olur” ama sürgün kocası nın ardından gittiği ve öğretmenliğe başladığı Bodrum’u terketmez.
Bodrum’a sürgün
0 yıllarda doğru dü rüst “kuşun uçmadığı kervanın geçmediği” Bodrum’un bir mahalle sinde, Cevat Şakir, 150 metre ilerde üçüncü eşi Hatice Hanımla “yeni bir evliliği” sürdürürken, Hamdiye Hanım da oğ lu Süıa’yı büyütmeye koyulur. Bu arada dul kalan Hamdiye Hanım, Bodrum’un bazı fırsatçı ve bıçkın erkeklerince zaman zaman rahatsız , da edilmek istenir.Hamdiye Hanım, dört
1 sonra yine kendisi gi- i bir öğretmen olan Sü leyman Nuri’yle evlenir.
S
Cevat Şakir, ölümün den iki ay öncesine, yani 1973’ün 13 Ağustosuna kadar kendisine yaşam boyu acı veren bu iddia yı ve kendi deyimiyle “öldüren geceyi” kim se ye anlatmaz. Bu tarihte, yakın dostu ve büyük
aşk yaşadığı Azra Er-
hat’a bir mektup yazar ve nedenini anlatmasa
da öldürdüğünü “itira f’
eder.
(Oğlu Sina Kabaağaç, Kınahada’da yaptığımız sohbette babasının n e den itiraf etmek duru munda kaldığını şöyle
açıkladı: “Babam, baba
sını, yani dedemi öldür düğünü itiraf etmeseydi sonsuza kadar kimse bilmeyecekti, hele böyle 60 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra tam a men unutulup gidecek ti. Ama itiraf etti... N e deni de bence ve baba mı tanıdığım kadarıyla vicdan acısı, nedamet falan gibi ruhsal bir duygudan değil. B a bam, doğrudan doğru ya, yalancı bir yazar ola rak ölmek istemedi, ya şamdan bu şekilde ay rılmak istememişti. D a ha önce itiraf etm em e sinin nedeni de; aslmda bunun sıkıntısı hep çek mişti ve bence itiraf e t meye önceden karar vermişti.)
Cinayeti itiraf
Cevat Şakir, Azra Er- hat’a yazdığı mektupta önce değişik konulardan söz ettikten sonra, baba sı Şakir Paşa’yı öldürme si meselesine girer ve şunları anlatır;
“Gelelim öldüren g e ceye. Eh canım canım münakaşa pek karışık konular üzerindeydi ve pek şiddetliydi. Babam, çiftlikte, her zaman bir suikastten korktuğu için, yanında değişik ta bancalar ve silahlar bu lundururdu. Evvela zen gin bir adam, sonra as ker. Münakaşa öyle bir raddeye vardı ki benim üzerime ateş etti. Ben rastgele oradaki bir ta bancayı alarak -ama da ha önce onun elini ta bancaya giderken yü zünden okudum- ona doğru, niş^n almadan ateş ettim. İlkin onunki hemen sonra benimki. Aynı zamanda gibi bir şey. Bu münakaşa gö türmez yoksa ölen ben olurdum. Hayır o öldü! Ben de ölümden beter mahvoldum. O kurtul du. Korkunç bir acı duydum ama vicdan azabı duymadım. On dan daha korkunç bir şey oldu. Kendi kendi me olan güvenimi kay bettim. Yani kendimi o gün bu gün yalan sanı yorum. Beni m ethettik leri zaman kızarım.”
Evet, işte 60 yıl sürey
le suskun kalan Halikar
nas Balıkçısı , bu sözle riyle tarihi de değiştirir aslında. Çünkü yıllarca hiçbir ansiklopedide hiç - bir taı-ih kitabında Şakir Paşa'nm bir cinayet so nucu, hele hele oğlu ta rafından öldürüldüğün den hiç söz edilmezken (Ki aslında hala resmi olarak dile getirilmez) ilk kez bir mektupta açıkla nır gerçek. Ancak yine de boşlukta kalan bazı
şeyler vardır. Cevat Şa
kir babasmı neden öl -
dürmüştü?
Bugüne kadar hep söylenti olarak kalan ve
kafaları allak bullak
eden korkunç bir şüphe den sözediliyordu.,
Genç ve güzel İtalyan
gelin Agnessia, Şakir
Paşa ve Cevat Şakır üç geninde döneri korkunç bir şüphe...
Yarın: Sina Bey,
cinayet
olasılıklarını
açıklıyor
BİR
İNSAN
BİR
Pazar 3 Eylül 1995
P aza rtesi 4 Lylül 1995
SABAH
“Babam, dedemi
Sürgündeki
yorgun
Cevat Şakir, ya da bilinen adıyla Halikarnas Bâlkçısı, 84 yaşına kadar hep Bodrum'u, Bodrumlulan, balıkçıları ve süngercileri düşündü. Kendi sürgününü yıllarca uzatıp Bodrum'a hayat verdi. Hep sürgündeki yorgun olarak anıldı.
11
■
■■ ■ ■■
■■
■
■
a oldurmuş
Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in 71
“Çocukluğum da Bodrum kıyılarında Giritli
yaşındaki oğlu Sina Kabağaç, seksen yıl çocuklarla yalınayak başıkabak oynuyorum,
önceki cinayetle ilgili olarak ilk kez
Bir adam yanım a yaklaşıyor, ‘Baban dedeni
...konuşurken, “Babam dedem i uykuda
öldürm üş doğru m u ’ diyor; evet diyorum, hayır
öldürm üş am a bize b unu hiç anlatm adı” diyor,
diyorum, çünkü aklım o an oyunda...”
İkinci bölüm apıda Sina
beklerken
K
ınalıada’daki ev den içeri adım atıncaya kadar Hamdiye Hanım’la kar şılaşacağımı bilmiyor dum. Daha doğrusu Ce vat Şakir’in, 1919 yılında evlenip birkaç yıl sonra boşandığı eşinin hala ha yatta olabileceği hiç aklı ma gelmemişti.Daha önce de Sina Ka- baağaç’m telefon ve ad resini bulmakta epey zor lanmış ve ancak uzun arama taramalardan son ra izini bulup telefon et miştim.
Hatta Sina Bey, bu sür- ' priz telefon karşısında şa şırmış ve “Aslrnda Kına- lıada’ya taşındığımızı pek kimse bilmez. Aylar dır iskeleye bile inmiyo ruz” demişti.
Telefon açıp kendisiyle görüşmek istediğimi
bil-vardım ve kap Bey’i, b buldum.
özellikle Ara Güler’in yıllar önce çektiği ve za man zaman çeşitli dergi lerde yayınlanan fotoğ raflarından, Halikanas Balıkçısı’nm yüzünü bir an gözümün önüne getir dim ve Sina Kabaağaç’m babasına ne kadar benze diğini düşündüm.
-“Hatıralarım”
dirdiğimde doğal olarak Hamdiye Hanım ’dan söz etmemiş ve böylece annesinin varlığından habersiz olarak eve git miştim.
Güneşli bir Pazar gü nü, vapurdan inip Kmalı- ada’nm yokuşlu sokakla rını dolaştıktan sonra eve ve ' r
pılan Türkçe-Latince sözlük, onun eseri. Bu arada çocukluğundan başlayarak, üniversite yıllarını ve babasıyla ilgi li anılarını içeren “Hatı ralarım” isimli kitabnı
hazırladığını ve zamanı- aik bir
Birlikte salona geçiyo ruz. Duvarda birbirin den değişik Bodrum fo toğrafları asılı. Ama il ginçtir, H alikarnas Ba lık çısın ın , yani Sina Kabaağaç’m babası, Hamdiye H anım ’m ilk eşinin tek bir fotoğrafı bile asılı değil.
Sina Bey, bu durumu, “Bilmem ki, yok işte. Ama babamdan hatıra olarak şu gördüğünüz ay na var” diye cevaplıyor.
Sina Kabaağaç. birkaç
nm büyük bir kısmını bu kitaba ayırdığını söylü yor. Sina Bey, daha önce iki kez evlenip ayrılmış, altı aydan bu yana üvey kardeşlerine ait bu evde annesiyle birlikte yaşa maya başlamış.
Kendisiyle sohbete
başlamamızdan yaklaşık 15 dakika sonra odalar dan birinin kapısı açılı-
or ve zorlukla yürüyen ıir yaşlı hanım çıkıyor salona ve beni işaret ede
rek, “Kim bu Sina?” diye
soruyor.
E
Yeni hayat yeni eş
yıl önce Edebiyat Fakül-
- ‘ d İ®---tesi Latin Filolojisi bölü mündeki öğretim üyeli ğinden emekli olmuş. Ancak buna rağmen ken dini emekliye ayırmamış. " :en ay piyasaya çıkan rürkiye’de ilk kez
ya-Sina Bey, yüksek sesle
“Sen de otur anneciğim. Bak bu gazeteci bey, ba bamı anlatmamızı isti yor” diyor. Belli ki anne si az işitiyor. Sonra da bana dönüp, “İşte Cevat Şakir’in eşi” diyor güle rek...
İşte o anda öğreniyo rum Cevat Şakir’in eşi nin yaşadığını...
(Hamdiye Hanım, Ce vat Şakir’den boşandık tan dokuz yıl sonra Bod rum’u terkedip öğret men olarak İstanbul Heybeliada’ya tayhı ol muş. İkinci eşi Süley man Bey’le birlikte uzun
Hamdiye öğretmen
Cevat Şakir’le evlendi. Kocası sürgüne gönderilince ardından kendisi de Bodrum’a gitti. Ve kocası cezasını
rû l/ û rl/ û n l/nnWir<irİA “il İv rtrtrn im rtn ’' n U m b » n m ı
çekerken kendiside “İlk öğretmen olarak göreve başladı.
yıllar öğretmenlik yapıp lalıa-eınekli olmuş. Kim da’ya gelmeden önce, Ankara’da 10 yıl boyun ca Süleyman Bey’den olan kızıyla birlikte yaşı yormuş. Ve bugüne ka dar eski kocası Cevat Şakir’le ilgili hiç konuş mamış. Cevat Şakir de, Bodrum yıllarını anlat tığı Mavi Sürçün kita bında Hamdiye Ha- nım ’dan sözetmez.)
Yaşlı ve yorgun kadın, meraklı meraldi bana ba kıyor bir süre. İçimden de “Acaba anlatacak mı?” diyorum.
Burada hemen bir şeyi ifade etmek istiyorum.
Ne Sina Bey ve Hamdi ye Hamm’la sohbet sıra sında ne de bu yazıyı ha zırlarken, amacım, 80 yıl önceki bir cinayetin “ze hir hafıyeliği”ne soyun mak olmadı. Ya da, Bod rum ’u Bodrum yapan bir büyük ustanın, hata ve zaaflarım ortaya dökmek.
Evet, Sina Kabaağaç,
babası Halikarnas Balık
çısı Cevat Şakir’in 1911 yılının baharında işlediği cinayetle ilgili ne diyor? Sina Bey, babası Cevat Şakir’le, onun ölümüne kadar(1973) hep arkadaş gibi olmuş. Sık sık dertle şip, kafa çekmişler. Bod rum ’da, İzmir’de ve İs tanbul’da...
Thbii ki cinayetin
işlen-ginç olan, ders alınacak, yararlanılacak, -yaşama karşı bu heyecan, coşku; aydınca ve insanca bir zevk, mutluluk duyula cak olgu, onun yapıtları dır. Sanki Cevat Şakir bunca yapıtı boşuna yaz-
' Sİ ı "
-mıştır, 87 yıllık çabası, didişm esi çalışkanlığı nafiledir. Kalk git, birini
diği yıl, henüz doğmamış ledikler:
vur hemen ilginç ol; ün lü ol? Bu büyük bir
hak-bile ama dinledikleriyle, hissettikleriyle ve daha pekçok şeyle bu olayı, yo rumlayıp anlatacak bir kaç kişiden biri. Hamdi ye Hanım ise bu konuda daha farklı düşünüyor.
Babaya sevgi
Sina Bey, cinayetle ilgi
li sorumuz üzerine,
“Evet, babam dedemi uy kuda öldürmüş ama..” di yor ve anlatıyor..
Virgülüne dokunma
dan aktarıyoruz;
“Babam, önceden de belirttiğim üzere bir
sa-sızlıktır. Sanatçı kişiliği üzerine durulmamıştır da, o eski trajik olay, ba basını vurma olayı ciddi ciddi araştırılmış mıdır? Keşke öyle olsaydı. Böy lece Cevat Şakır’in bin- bir çelişkilerle kaplı ka ranlık bir dünyadan bu günkü aydın, kalıcı kişi liği!
natçıdır; bu sanatçı kişi- ... ıda
Gizlenen gerçek
Ama bugüne kadar hep söylenti olarak kalan ve hiçbir kitaba ya da belgesele tüm gerçekli ğiyle ... ğiyle bir kez dahi dökül meyen ve hele hele resmi tarihte tek bir satır bile
bahsedilmeyen (Ki Os
manlI'nın kudretli pa şası Şakir Paşa’dan, bazı ansiklopedilerde ‘öldü rüldü’ yerine sanki has- talıktanmış gibi ‘öldü’ diye sözediliyor) “öldü ren gece” ve sonrasının, yazılıp kağıda dökülme sinin “ayıp” olmayaca ğım düşündüm.
Cevat Şakir’in, babası
Şakir Paşa’yı öldürmesi nin, hem de nedenleriyle, dedikodu olarak kalması, hem ailesi hem de düşü nen ve yaratıcı insanlar adına, gerçeğin yazılma sından daha tehlikeli ve yaralayıcı olacağına ina nıyorum. Ki, bunu oğlu
Sina Kabaağaç’m anlat tıklarıyla daha da iyi an layacağız.
liğinin yönetim i altında bir yazar, tarihçi ve dü şünce adamıdır. Hal böy- leyken, onunla ilgili soh betlerde ve yazılarda, genellikle bunlar üzerin de üstün körü şöyle bir dolaşıldıktan sonra, söz dönüp dolaşıp gençliğin deki trajik olaya gelip dayandırılır. Oysa asıl
il-su
nır, tanık olurduk. Böy lece bu acı deneyimden yararlanmak fırsâtı elde edebilirdik. Ancak en kı sa yoldan zahmetsiz, emeksiz bir biçimde ya rarlanmak amacı güdül- müştür. Şimdi sorunuzu yanıtlayşabilirim.
Çocukluk ve gençli ğimde bu konu hem en hemen hiç ilgilendirme- m iştir beni. Niye ilgilen dirsin ki? Doğumumdan önceki bir zamanda olan bir olay.
Paşanın resmi
İtalya’daki çocuğu
Cevat Şakir, Oxford’da öğ renciyken tanıştığı İtalyan Agnessia’dan olan kızı Mutarra ile görülüyor.
Bodrum kıyılarında Giritli denizci çocukla rıyla yalınayak, başı ka bak oynuyorum. Birisi çağırıyor, bir yabancı; yanında ezilip büzülen bir tanıdık var; adam so ruyor, Baban için baba sını öldürdü diyorlar doğru mu? ‘Evet’ diyo rum’ hayır’diyorum, ‘bil mem ki’ diyorum. Çünkü o aralık gözlerim kıyıda ki arkadaşlarımda; ak lım oyunda. Bu sahne hep aynı benzerlikte sür dü durdu; sanırım ce vaplarım da. Sonra bir gün durdum, bilinçle dü şündüm; içimdeki ruh sal tepki bilinçsiz za m a n l a r ı m d a k i n d e n farklı değildi. Çünkü anormal bir durum yok tu aslrnda. babam evüya gibi bir adamdı; yazı ya zarken bile, istersen te pesine çık, etme yapma gibi bir emir şöyle dur sun, birbabalık sıfatını takınayun diyerekten şakaya boğarak söylerdi. Hele Bodrumdayken. Şendik mutluyduk, du varda babanım eliyle çi zip marangoza yaptır dığı çerçeveler içinde dedemin iki resmi ası- bydı. Var yok ama bu gerçek.
Şimdi gelelim asıl me seleye. Babam, dedemi öldürmüş müdür? Evet, babam, Azra Erhat’a yaz dığı mektupta bunu iti raf ettiği gibi, üstelik kanserden ölmeden önce bu itiraf mektubunun va kit geçirmeden basılma sını da istemişti. Bu iti rafını okuyan ve sonra sındaki durumları gören bir kişi olarak, olayın gerçekliğine inandım.
Peki cinayetin nedeni neydi? Neden olarak uzun yıllar sonra uzak tan yakından hiçbir ilgi si olmayanlar, bu nede ni, Şakir Paşa nın, Cevat Şakir in yani babamın birinci eşi İtalyan Agnc- ssia ile ilişkisine atfet mişlerdir.
Bu sav doğru mudur? Kanımca.... "
Duvardaki ayna
Nebil Özgentürk’e Kınalıada’daki evde i glnç olayları an- fevat Şakir’deı kalan tek hatıranın duvardaki ayna olduğunu söylediler. latan Hamdiye Hanım ve Sina Bey, Cevat Şâkir’den
>ldu<
Yarın: Sina Kabaağaçiı, Cinayetin
olası nedenlerini açıklıyor
S alı S Eylül 1995
SABAH
13
* W MUf • 1BİR
f a ü n
¿ ¿ t .NEBİL
ÖZGENTÜRK
Üçüncü bölümc
evat Şakir, babası Şakir Paşa’yı neden öldürmüş olabilir? Sina Bey,
bugüne kadar bu konuda çeşitli id dialar ortaya atıldığım ve hiçbirinin sağ lıklı bir temele dayanmadığım söyleye
rek, “Bu dedikodu ve söylentilerden en
önemlisi, dedem Şakir Paşa’nıri, baba nım birinci eşi Agnesia’yla ilişkisinden dolayı öldürmüş olabileceğiydi. Bu iddia kesinlikle doğru değildir” diyor ve şunla rı anlatıyor;
“Birinci olarak, darağacmm gölgesin deki babanım, böyle bir nedene can si midi gibi sarılacağı kesindir. Oysa, ne babam, ne de bir başkası tarafından sö zü bile edilmemiştir bunun. Babam, bü tün gücüyle babasmın intihar ettiğini ileri sürmüştür bütün duruşmalar bo yunca. İkinci olarak, kayınpederiyle iliş kisi varsayılan Agnesia, iki yıl kadar ko casının yakınında olmak için, tanıdık bir Afyon köyünde yaşamıştır; yoksa böyle bir özveride neden bulunsun? Üçüncü olarak da, babam,
cezaevinde yatarken üç yıl boyunca yüzlerce sayfalık mektuplar yazıp durmuş tur Agnesia’ya. Babam gibi yaşama karşı en büyük is- tiffalan gösteren bir kişi lik, niçin kendini böyle kanlı bir serüvene gönde ren, kendine ihanet etmiş bir kadma böylesine bir tutkunlukla bağlı kalsın? Ayrıca böyle bir olay olsay dı, babaannem mahkeme ye başvurmaz; avukatları nı göndermez miydi? En sevdiği ve saydığı oğlunun, ipe götürülüşüne sakin sa kin seyirci kalır mıydı?”
Peki, bu söylenti neye da yanarak ortaya atıldı. Agne- sia’nın o yıllardaki durumu
neydi? Sina Bey, bununla
ilgili bakın ne diyor?
“Nedenler arasına, aile nin özellikle kadınların
üzerinde bir etki savaşı ya da rekabeti girebilir... önem li olan Agnesia’nm du rumu; her kadın gibi O’nun da bilmeden güçten etkilenmesi doğaldır. Kuşkusuz; hangi güçten? Babamın entellektüel gü cünden mi, yoksa dedemin maddesel gü cü ya da mutlak otoritesinden mi? İşte bu noktada olağanüstü duyarlı bir kişi olan babam, bir kuruntuya düşmüş ola bilir; Karısının, yani Agnesia’nm, babası Şakir Paşa’nm görkemli gücünden etki lenerek, manevi bir kaymaya uğradığı ya da uğramakta olduğu duygusuna ka pılmış olabilir. Babam, belki de Agnesi a’nm, o görkemli gücün etkisine girdiği ni hissedip kuruntuya kapıldı. Hemen şurasını belirtelim la, bu maddi bir iliş ki, yani cinsel bir ilişki anlamım içer mektedir. Babanım, kendi çekim gücü nün azaldığı, azalmakta olduğuna dair bir duyarlılıktır. Bu yüzden böyle bir manen kıskançlık söz konusu olabilir. Aslında bu, öyle belirsiz, ruhsal ve kanıt lanmaz bir durumdur ki, belki bu yüz den yargılanmasında, bunu kendini sa vunmak için ortaya atamamıştır. Bir ku runtu, duyan için ne denli acı, ezici da hası çıldırtıcı olursa olsun, bir kanıt ola rak ileri sürülemez ki.”
IIameliye Hanım inanmıyor
Sina Bey, bunları anlatırken Hamdiye
Hanını da yanımızda. Tabii kulağı az işit
tiği için konuştuklarımızı duymuyor. Sina
Bey ve ben, ayrı ayrı, yüksek sesle kendi
sine cinayeti ve nedenlerini soruyoruz. “Hayır” diyor ve zorlukla da olsa şunla rı anlatıyor;
“Cevat, bana bu olaydan sadece bir kez söz etti.. Ben, o gün de bu gün de inanmıyorum cinayeti işlediğine. Hatta size bir şey anlatayım. İstanbul’da bir likte otururken bir akşam eve sapsarı bir yüzle geldi Cevat. Yolda bir tramvay kazası görmüş. İhtiyar bir adam ezilmiş. Bütün şün içi bulandı ve kustu. Çok te dirgindi. Bana dedi ki ‘Yahu Hamide, ya bancı bir insan için tedirgin olan bir in san, nasıl olur da babasma kıyar? Bu olacak iş mi?’ dedi. Cevat, bana başın dan geçen bu olayı anlattığı ve üzüntü sünü gördüğüm için böyle bir olaya hiç inanmıyorum.”
Hamdiye Hanimin bu sözlerini yıllar yılı dinleyen bir oğlu olarak, Sina Bey
Can
dostları
Cevat Şakir, (ortada) 1947 yılında Bodrum’u terkeder ve çocuklarının öğrenimi nedeniyle İzmir’e yerleşir. Bundan sonraki hayatını yazarlık, rehberlik, çevirmenlik . Ve sık sık “can dostlan ”yla biraraya gelir. Ara Güler’in objektifindenYüreği kırık
bir Bodrumlu!
yüzde bir de olsa annesine katılıyor ve şöyle konuşuyor.
“Aslında, babanım Azra Erhat’a yazdı ğı itiraf mektubundan sonra, bu itirafı okuyan ve sonraki durumları gören biri olarak cinayetin gerçekliğine inandım. Bununla birlikte yüzdeye vurursak, yüz de doksandokuz inandım. Peki yüzde bi ri niçin saklı tutuyorum; çünkü bu itira fa karşın, onu yine de babasını yok et miş bir kişi olarak görmeyenler de var. İşte annem! Anneme göre bu tiraf ger çek dışıdır; babam, aşık olduğu Azra Er- hat’a bir jest ve kahramanlık gösterisi yapmıştır, dahası ihtiyar aşıklığın, ka dınlık karşısındaki, acizliğim kapatacak ümitsiz bir çaredir. Bir tür babalanma dır... Annem ayrıca eski kocası olan bir adamın aşık olduğu zaman akla gelebi lecek (olumlu olumsuz) her tür çareye başvurduğunu yakın olarak bilmektedir. Babam aşık olduğu zaman amansızdır., ki bu amansızlığı Hamdiye Hanım yaşa mıştır..”
Cevat Şakir’in, aşık olduğu zaman
SinaKabağaç seksen
yıl önceki trajik olayın
nedenlerini sıralarken,
“Babam birinci karısı
Agnesia’nın, babası
Şakir Paşa’nm görkemli
gücünden etkilenerek,
manevi bir kaymaya
uğradığı ya da
uğramakta olduğu
duygusuna kapılmış
olabilir. Babam, belki de
Agnesia’nm, o görkemli
gücün etkisine
girdiğini hissedip
kuruntuya kapıldı.
Hemen şurasını
belirteyim ki, bu maddi
bir ilişki, yani cinsel bir
ilişki anlamım
içermektedir.” diyor.
amansız davranmasını yaşayan en iyi ta nık olarak bu kez Hamdiye Hanım’a soru yoruz. Ne yapardı mesela?
Bu arada hemen belirtelim; Hamdiye Hanım, eski eşinin cinayeti kesinlikle iş lememiş olduğuna inandığım söyleyip, insan olarak kibar, çok yönlü yetenekli ve tuttuğunu koparan ve aşık olunacak bir kişiliğe sahip olduğunu, anlatırken, diğer taraftan da kendisine yaptığı haksızlıkları da anlatıyor;
“Ben de sürgündüm”
“Aslında çok mükemmel bir insandı. Tüm bir İngiliz centilmeniydi. O’nu bir kere bile pijama ya da kilotla görmedim evinin içinde. Bodrum’a sürgüne gittiğin de, bir ay sonra da ben gittim ardından. Uzun yolculuklardan soma kucağımda Sina, Bodrum açıklarına vardık. Cevat, bana bir arkadaşı vasıtasıyla bir sandal yollamış ve kıyıya çıktık. Bize hasretle sa rıldı, hatta suya inmişti... Birkaç ay soma kaymakam öğretmen okulu mezunu ol
duğumu duyunca bir görev verdi ve öğ retmenliğe başladım. Bodrum’daki birin ci yılımızda ben Muğla’da kurstayken, okulun hademesi ‘Kocan seni boşadı’ diye mektup yazdı. Çok yıkıldım tabii. Cevat, karşı komşumuzun kızma aşık olmuş ve düşünün ki, hademeyle haber göndere rek beni boşamıştı. Hatta annem bunu duyunca, ‘Sen adamın arkasından sürgü ne gittin, bak gurbette sana ne yaptı. Bir daha bu adamla görüşme’ dedi. Tabu ben birkaç ay kendime gelemedim. Soma öğ retmenliğe tutunup her şeyi unuttum. Ce vat, çok sık aşık olurdu hep, beğendiği kadım da hemen alırdı.”.
İtalya engeli
Sina Kabaağaç, nedenleri sıralarken Agnesia dışında başka olasılıklardan da sözediyor.
“Kuşaklararası bir çatışma da girer nedenler araşma, ayrıca bir kültür çatış ması.. Babam, okuduğu kitaplar m ola ğanüstü içerikleriyle alevlenen ruhunun aynada gördüğü hayaline bakıp kendini, eskiyi alışılmışı yıkıp yakan bir roman tik kahraman olarak görebilir. Bunun dışında herşeyi kapsayan bir neden da ha vardır. Babasmın O'nu İtalya'ya yer leşmekten alıkoymasıdır. Babam bir res samdı. O büyük bir tutkuyla bağh oldu ğu boya ve fırçalarıyla sabaha kadar re sim yapardı. İtalyan karısı ve kızıyla te melli olarak İtalya’ya yerleşmek ve ora da ressamca yaşamaya girişmek istiyor du. Osmanlı İmparatorluğu, karanlık bir kuyudan ve uçurumdan farksızdır gözünde çünkü. İşte bu noktada babası nın maddi gücü el koyuyor olaya ve ateş le oynadığını ne yazık ki bilmiyor. Bu en gelleme ruhunu mahkum etmek demek tir. Özgürlük babanım özelliği bir niteli ğidir. Bir gün bana bir hırs ve hınçla sesi titreyerek,‘Ben kimsenin yoluna çıkıyor muyum? Hayır ama benim de yoluma çıkmasınlar, çıkarlarsa kendileri bilir, ezer geçerim.’ demişti.”
Evet, Sina Bey ve Hamdiye Hanım la
ıhbe '
saatler süren sohbetin sonuna geliyoruz nihayet. Dile kolay, 80 yıllık Osmanlı ve Anadolu turuna çıkmışız adeta.
İnsani çaba
Evden tam ayrılacağım sırada Sina Bey,
“Cevat tam
bir İngiliz
centilmeniydi”
Cevat Şakir’le beş yıl evli kalan Hamdiye Hanım, D"nun cinayeti işlediğine inanmıyor. Ama kendisini terketme biçimini hala kızgınlıkla anlatarak çok yanlış buluyor. Hamdiye Hanımla Sina Bey arasındaki ana- oğul ilişkisi görülmeye değer bir duygusallıkta sürüyor.
“Sonuç olarak, babam, tümüyle bir gençlik hatası niteliğindeki bu trajik olayın tüm acılarını, tüm sancılı gerıli- mini, hem maddi hem manevi alanda ömrü boyunca şikayetsizce sırtlamış ve yaşamış. Üstelik yaşadığı gibi ‘Gündüzü nü kaybeden kuş’ öyküsünde dile getir diği kör kuş misali, bu trajik olayın göz lerinden ansızın sıyırıp aldığı yitik bir yeryüzünü; bulutları, rüzgarları ve yıl dızlarıyla sonsuz bir maviyi kendi muz- darip gönlünde ve muzdarip gönlünün türkülerinde yeniden yaratmağa uğraş mış ve yaratmıştır da. Yazdığı sayısız ki taplar, böylesine apacı ve iradesel bir ça banın kanıtlarıdır. Bu açıdan üzerinde asıl durulması gereken ve asıl ilginç olan bu insansal çabasıdır.”
Doğru Sina Bey, asıl durulması gereken Halikarnas Balıkçısının insansal çabası dır. O’nu sadece bir baba katili olarak yar gılayıp mahkum etmek isteyenlere bir
çift sözümüz var; 1911 yılının sonbaha
rında Afyon’da yaşananları değil Cevat Şakir’in geride bıraktığı duygu ve coşku yüklü eserlere bakın.
Ve bu yazıda son noktayı gören herke si, o büyük insanı, onun selamı ile bir kez daha selamlamaya çağırıyorum:
MERHABA!
Bitti
Taha Toros Arşivi