• Sonuç bulunamadı

Bir insan bir hayat

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir insan bir hayat"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Halikarnas Balıkçısı’nın eski eşi Ham - diye Hanım (96) ile oğlu Sina Kabaa- ğaç (71) Kınalıada’da yaşıyorlar.

80

yıllık

büyük sır

1973 yılında ölen ünlü yazar Hali - kamaş Balıkçısı Cevat Şakir’in, Os­ manlI paşalarından olan babası Şakir Paşa’yı korkunç bir şüphe nedeniyle akıl almaz yöntemle ö l­ dürdüğünü biliyor muydunuz? Bugüne kadar gizli kalmış bu cina­ yeti Halikarnas Balıkçısı’nın sürgün günlerinde Bodrum’da evlendiği Hamdiye Hanım İle oğlu Sina Ka- baağaç, ilk kez SABAH'a anlattı.

Nebil OZGENTÜRK’ün röportajı sayfa 24’te

(2)

24

SABAH

O

smanlı’mn son yıl­lan... 1911’in son­ baharı...

Birinci Dünya Savaşı

henüz başlamamış...

Osmanlı’mn kudretli

paşalarından Şakir Paşa,

büyük bir ihtimamla ye­

tiştirdiği ve Avrupa’da

okuttuğu oğulan Cevat

ve Suat’ı yanına alarak yılda bir kez bir ay için

konakladığı Afyon’daki

çiftlik evine gelir... Çiftlik evinde hizmet­

karlardan Lala Hayret­

tin de vardır.

Yürüyüş, sohbet ve

dinlenmeyle geçen bir­ kaç haftadan sonra, Ş a ­ kir Paşa, bir sabah yata­ ğında ölü olarak bulunur.

Elinde şakağına dayan­ mış bir tabanca vardır.

İntihar veya cinayet... Olay korkunçtur. Çiftlik evine gelen za- bitan, ilk sorgulamayı yaptığında inanılmaz bir

Gözlerinde

hüzün var

Hamdiye Hanım, eşi Cevat Şakir’in Bodrum’a sürgüne yollanması üzerine oğlu Sina’yı da alarak ardından gider. “Cumhuriyet Türkiye'sinin yaşayan en eski öğretmeni” ünvanına sahip olan Hamdiye Hanimin, Halikarnas Balıkçısı’yla olan evliliği toplam beş yıl sürmüş. Babası Cevat Şakir’e ikizi kadar benzeyen Sina Bey de emekli Latince öğretmeni.

..

Hayatta olan tek eşi Hamdiye H anım ve oğlu Sina Kabaağaç, bugüne kadar

ilk kez konuşuyor. H alikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in trajik yaşam öyküsü...

İstanbul Kınalıada’da bir

kooperatif evinde yaşıyorlar...

Hamdiye Hanım 96, oğlu Sina

Kabaağaç 71 yaşında. Babası Şakir

Paşa’yı.öldürdüğü iddiasıyla

yıllarca hapis yatan Halikarnas

B alıkçısının hayattaki en

yakınlarından olan ana-oğul, Cevat

Şakir’le ilgili birbirinden ilginç ve

inanılmaz olayları anlattılar.

iddiayla karşılaşır:

f

akir Paşa’yı, oğlu Ce- öldürmüş ve örtbas etmek için de intihar sü ­ sü vermiştir.

Baba cinayeti

Bu iddia karşısında Oxford mezunu Cevat, derdest edilip götürülür.

Sorgulamalar, haftalar, hatta aylarca sürer....

Aslında bir görgü tanı­ ğı yoktur, hatta ses büe duyulmamı şür.

Ancak, çocuk yaştaki­ ler ve Şakır Paşa’nm eşi Sare Hanım dışında aile fertleri, Cevat’ı işaret eder.

“Evet, babamızı, ağa­ beyimiz Cevat Şakir öl­ dürmüştür...”

Bu arada kızkardeşjer- den Ayşe Haııım’ın itti­ hatçı bir polis olan koca­ sı da, kızgın ama heye­ canlı karısının teş

mahkeme saf

devreye girer ve kayın­

biraderi Cevat Şakir

aleyhine çakşır, Cevat’ın asılması istenmektedir.

Aile içinde müthiş bir dram yaşanır.

Mahkemelerde, zabit sorgulamalarında ve b i­ re bir görüşmelerde Ce­

vat Şakir kendisine yö ­ neltilen bu korkunç suç­ lamayı hep reddeder, reddeder, reddeder...

Eakat buna rağmen Cevat Şakir, Osman­ lI'nın, o zor ve karmaka­ rışık koşullarında yapı­ lan mahkemesinde, ka­ nıt olmadığı halde m ü­ ebbet hapse mahkum olur.

Afyon cezaevi

Azık mahkumları, k a ­ tilleri ve haydutlarıyla ünlü Afyon Cezaevi’ne tıkılır. Ardından Birinci

Dünya Savaşı başlar... Kurtuluş Savaşı, işgaller derken...

Cevat Şakir, hala an­ laşılmayan ve “tuhaf” sayılacak bir biçimde 1918 yılında affedilir ve cezaevinden çıkar...

İstanbul’dadır..

Ama yalnızdır, aile,

ona hala kırgındır. Ox-

ford’da öğrenciyken ta ­ nışıp evlendiği ve ilk ço­

cuğu Mutarra’nm anne­

si olan Italyan Agnessia

da yanında yoktur artık.

Üsküdar Şemsipa-şa’daki dayıevirie geçici olarak yerleşir. Yurtdışı- na gitmek istemektedir

ancak kararından vazge­ çip birkaç zaman sonra Hamdiye isimk bir öğ­ retmen okulu öğrenci - siyle evlenir.

Hamdiye Hanım, Ha­ lide Edip Adıvar’ın kav­ ga arkadaşı, devrin ateşli öğrencilerinden biri ve

Türkiye Cumhuriye-

ti’nin kurulması sırasın­ da başlatılan kadın ve

öğrenci hareketlerinin

içinde yer almış bir öğ­ retmen adayıdır.

Cevat Şakir, Hamdiye Hanım’ın ailesinin dost­

lan olan Sedat Simavi

sayesinde “kültür ve b a­ sın dünyasıyla” tanışır.

Aslında, hem birçok yabancı dili iyi derecede konuşması hem de geniş

kültürü sayesinde, h e ­ men kaynaşır bu çevrey­ le. Zekeriya Sertel, Sü­ leyman Nazif, Ercüment

Ekrem Talu, Kemal Ta- hir, Peyami Sefa ve N a zım H ikm etle dost olur.

Ve bir yazısından dola­ yı istiklal Mahke­ m esin d e yargılana­ rak Bodrum’a sür­ güne gönderilir.

Eşi Hamdiye Ha­

nım da, kucağında

Acıyı da coşkuyu da yoğun yaşadı

Cevat Şakir, ölümüne kadar Bodrum ve deniz tutkusuyla yaşadı. Sık sık bölge gezilerine çıkardı. Ara Güler’in çektiği bir fotoğraf bir Bodrum hatırasını gösteriyor.

Bodrum’a hayat veren

adam!.. Cevat Şakir

B

odrum deyince Halikarnas Balık - çısı, “Balıkçı” deyince de Bodrum

akla gelir.

Cevat Şakir, Bodrum üstüne yazıla­ rı, Anadolu medeniyetleri üzerine araştırmaları, Bodrum’u çevrecilik bi - linçiyle canlandırması ve daha pekçok

özellikleriyle anılır. Bodrum’u edebi­

yat dünyasına tanıştırdı. Bodrum'un

daha adı bilinmezken turizm diye bir

olgudan sözedilmezken Bodrum’u t a ­

ratmış oldu... Hem de antik çağıyla... Ağaçlandırma, çiçek ve balıkçılık üzerine çalışmalarından dolayı Bod - rumluların da gönlünde taht kurdu.

Aristokrat ve sanatçı bir ailenin ço - cuğu olarak 1890’da Girit’te doğdu. De­

desi, Afyonkarahisarh Kabaağaçlıza -

de Albay Mustafa Asım Bey, babası

da sefir Mehmet Şakir Paşa’dır.

Babası Mehmet Şakir Paşa, Os- manlı Ordusu’nda çok başarılı bir as - kerlik döneminden sonra bazı ülkeler - de ataşemiliterlik görevlerinde bulun - muştur. Kendi isteğiyle emekliye ayrı - lan Şakir Paşa, o sıralarda diplomat

ünvam alarak Galatasaray Liseşi’nde

fahri tarih öğretmenliği yaptı. Ömrü -

nün son yıllarında sık sık Afyon’da

kendine ait çifttik evine giderdi. A n­ cak 1911 yılında, bu çiftlik evindeki yatak odasında şakağına kurşun sıkıl - mış bir biçimde ölü bulundu. İntihar mı "cinayet mi tartışmaları yapılırken,

Cevat Şakir sorumlu tutuldu. “Baba ­ sını öldürdüğü” iddiasıyla karşı karşı -

ya kalan Cevat Şakir. aylarca süren

mahkemeler ve mahkemelerde diğer kardeşlerinin de kendi aleyhine görüş bildirmesi üzerine müebbet hapse mahkum oldu. Yedi yıl yattıktan sonra affedildi. Cezaevinden çıktıktan sonra, annesi hariç, ailenin diğer fertleri tara - fmdan yalnız bırakıldı...

Mürebbiyeler elinde yetişen Cevat

Şakir, ilkokulu, babasının açtığı Büyü -

kada’daki ilk Türk okulunda okudu. Büyükada’daki okulu bitiren Cevat Şakir, iyi İngilizce bildiği için hazırlık

sınıfını okumadan Robert Kolej’in bi -

rinci sınıfına kabul edildi. Burayı

pekiyi dereceyle bitiren Cevat Şa ­

kir, Ingiltere’ye gönderilip, orada

Oxford aa “Son Çağlar” tarihin­ den mezun oldu. Bu arada olduk­ ça ünlü sayılan Oxford kitaplığını aa derinlemesine karıştırıp bilgile - rini doruğa çıkarttı.

1909 yılında Agnesia Kafıera

adlı bir Itafyan kızıyla evlenen

Cevat Şakir’in, bu evliliğinden bir kızı oldu. (Cevat Şakir'in Mutar- ra Agustine adındaki bu kıznım bazı kaynaklara göre geçen yıl İtalya’da öldüğü belirtiliyor)

Pilar adlı bir İspanyol kadınıyla da resmen evlenmeden yaşayan

Cevat Şakir’in ondan da bir oğlu olmuş, bu çocuk, 17 yaşındayken

İspanyol içsavaşında ölmüştür.

Cevat Şakir’in resmen evlendi

-g

ikinci eşi, bir öğretmen olan

amdiye Hanım’dır. Cevat Ş a ­

kir’in bu evliliğinden de bir oğlu

(Sina Kabaağaç) vardır. Hamdiye Hanım, şu an 96 yaşında ve halen

Kmahada’da, oğlu Sina Kabaa -

ğaç’la oturuyor. Hamdiye Ha- mm’la İstanbul’da başlayıp,

sür-Cevat Şakir, Babası Şakir Paşa, annesi Sara ve kızkardeşleriyle

günde bulunduğu Bodrum’da devam

eden evliliği, 1925’te sona erdi. Cevat

Şakir’in son evliliği ise Girit kökenli

Hatice Hamm’la olur, ismet, Aliye ve Suat'ın annesi olan Hatice Hanım da 1976 yılında ölür.

Cevat Şakir, evliliklerinin dışında ünlü araştırmacı Azra Erhat. ve Fecri- Ati Edebiyatı çevresinden İzzet Me-

lih’in kızı Remide Hamınla da büyük

bir aşk yaşamıştır.

Daha lisedeyken çok okuyan, çeviri - ler yapan, resimle haşır neşir olan h at­ ta resim tutkusunu daha sonra dünya çapında bir ressam haline gelen karde - si Fahrunisa Zeyd’e aşılayan Cevat Şakir, inceleme ve araştırmalarında da sürekli olarak, uygarlıkların beşiği olarak gösterdiği Anadolu’nun dünya uygarlığına katkılarını vurguladı.

Cumhuriyefin kurulduğu yıllarda bazı dergilerde çevirmenlik yazarlık, kapak ressamlığı yapan ve karikatür ve çizgi romanları yayınlanan Cevat ^ -’-ır’in yaşamındaki ilginç noktalar- biıi de Bodrum’a “sürgüne” gön­ derilmesi oldu.

1925 yılında bir dergide, Hüseyin

Kenan takma adıyla “Hapishanede

idama mahkum olanlar, bile bile asıl­ mağa nasıl giderler?” başlıklı yazısın - da, asker kaçaklarının yargılanmadan kurşuna dizilmelerini eleştiren Cevat Şakır, halkı askerliğe karşı kışkırttığı gerekçesiyle, önce 20 yıla sonra da ce - zası indirilerek, üç yıl Bodrum’da sür - gün cezasına çarptırılır. Sürgün cezası - nrn yarısını çektikten sonra, affedilme - sine karşın İstanbul’a dönmeyip çok sevdiği bu yöreye yerleşir. Bodrum’un antik çağdaki adı olan Halikarnas - sos’tan etkilenerek Halikarnas Balıkçı - sı takma adım alır. 1947’de de çocukla­ rının öğrenimi nedeniyle Bodrum’u tekredip İzmir’e yerleşir.

Rehberlik, çevirmenlik ve yazarlık aparak hayatını kazanır, 1973 yılında zmir’de ölür. Mezarı, şimdi Bodrum’u

tepeden gören Saldırşah mevkiinde­

dir.. Bodrum’daki sürgün yıllanm

“Mavi Sürgün” adlı kitabında topladı.

T'

12

oğulları Sina’yla birlikte

iki ay sonra Bodrum’a

gider. Ancak birbuçuk yıl sonra karışım bir

“boş ol” sözüyle boşar...

Hamdiye Hanım, “boş olur” ama sürgün kocası­ nın ardından gittiği ve öğretmenliğe başladığı Bodrum’u terketmez.

Bodrum’a sürgün

0 yıllarda doğru dü­ rüst “kuşun uçmadığı kervanın geçmediği” Bodrum’un bir mahalle­ sinde, Cevat Şakir, 150 metre ilerde üçüncü eşi Hatice Hanımla “yeni bir evliliği” sürdürürken, Hamdiye Hanım da oğ­ lu Süıa’yı büyütmeye koyulur. Bu arada dul kalan Hamdiye Hanım, Bodrum’un bazı fırsatçı ve bıçkın erkeklerince zaman zaman rahatsız , da edilmek istenir.

Hamdiye Hanım, dört

1 sonra yine kendisi gi- i bir öğretmen olan Sü­ leyman Nuri’yle evlenir.

S

Cevat Şakir, ölümün­ den iki ay öncesine, yani 1973’ün 13 Ağustosuna kadar kendisine yaşam boyu acı veren bu iddia­ yı ve kendi deyimiyle “öldüren geceyi” kim se­ ye anlatmaz. Bu tarihte, yakın dostu ve büyük

aşk yaşadığı Azra Er-

hat’a bir mektup yazar ve nedenini anlatmasa

da öldürdüğünü “itira f’

eder.

(Oğlu Sina Kabaağaç, Kınahada’da yaptığımız sohbette babasının n e ­ den itiraf etmek duru­ munda kaldığını şöyle

açıkladı: “Babam, baba­

sını, yani dedemi öldür­ düğünü itiraf etmeseydi sonsuza kadar kimse bilmeyecekti, hele böyle 60 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra tam a­ men unutulup gidecek­ ti. Ama itiraf etti... N e­ deni de bence ve baba­ mı tanıdığım kadarıyla vicdan acısı, nedamet falan gibi ruhsal bir duygudan değil. B a­ bam, doğrudan doğru­ ya, yalancı bir yazar ola­ rak ölmek istemedi, ya­ şamdan bu şekilde ay­ rılmak istememişti. D a ­ ha önce itiraf etm em e­ sinin nedeni de; aslmda bunun sıkıntısı hep çek ­ mişti ve bence itiraf e t­ meye önceden karar vermişti.)

Cinayeti itiraf

Cevat Şakir, Azra Er- hat’a yazdığı mektupta önce değişik konulardan söz ettikten sonra, baba­ sı Şakir Paşa’yı öldürme­ si meselesine girer ve şunları anlatır;

“Gelelim öldüren g e ­ ceye. Eh canım canım münakaşa pek karışık konular üzerindeydi ve pek şiddetliydi. Babam, çiftlikte, her zaman bir suikastten korktuğu için, yanında değişik ta ­ bancalar ve silahlar bu­ lundururdu. Evvela zen ­ gin bir adam, sonra as­ ker. Münakaşa öyle bir raddeye vardı ki benim üzerime ateş etti. Ben rastgele oradaki bir ta ­ bancayı alarak -ama da­ ha önce onun elini ta ­ bancaya giderken yü­ zünden okudum- ona doğru, niş^n almadan ateş ettim. İlkin onunki hemen sonra benimki. Aynı zamanda gibi bir şey. Bu münakaşa gö­ türmez yoksa ölen ben olurdum. Hayır o öldü! Ben de ölümden beter mahvoldum. O kurtul­ du. Korkunç bir acı duydum ama vicdan azabı duymadım. On­ dan daha korkunç bir şey oldu. Kendi kendi­ me olan güvenimi kay­ bettim. Yani kendimi o gün bu gün yalan sanı­ yorum. Beni m ethettik­ leri zaman kızarım.”

Evet, işte 60 yıl sürey­

le suskun kalan Halikar­

nas Balıkçısı , bu sözle­ riyle tarihi de değiştirir aslında. Çünkü yıllarca hiçbir ansiklopedide hiç - bir taı-ih kitabında Şakir Paşa'nm bir cinayet so­ nucu, hele hele oğlu ta ­ rafından öldürüldüğün­ den hiç söz edilmezken (Ki aslında hala resmi olarak dile getirilmez) ilk kez bir mektupta açıkla­ nır gerçek. Ancak yine de boşlukta kalan bazı

şeyler vardır. Cevat Şa­

kir babasmı neden öl -

dürmüştü?

Bugüne kadar hep söylenti olarak kalan ve

kafaları allak bullak

eden korkunç bir şüphe­ den sözediliyordu.,

Genç ve güzel İtalyan

gelin Agnessia, Şakir

Paşa ve Cevat Şakır üç­ geninde döneri korkunç bir şüphe...

Yarın: Sina Bey,

cinayet

olasılıklarını

açıklıyor

BİR

İNSAN

BİR

Pazar 3 Eylül 1995

(3)

P aza rtesi 4 Lylül 1995

SABAH

“Babam, dedemi

Sürgündeki

yorgun

Cevat Şakir, ya da bilinen adıyla Halikarnas Bâlkçısı, 84 yaşına kadar hep Bodrum'u, Bodrumlulan, balıkçıları ve süngercileri düşündü. Kendi sürgününü yıllarca uzatıp Bodrum'a hayat verdi. Hep sürgündeki yorgun olarak anıldı.

11

■■ ■ ■■

■■

a oldurmuş

Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in 71

“Çocukluğum da Bodrum kıyılarında Giritli

yaşındaki oğlu Sina Kabağaç, seksen yıl çocuklarla yalınayak başıkabak oynuyorum,

önceki cinayetle ilgili olarak ilk kez

Bir adam yanım a yaklaşıyor, ‘Baban dedeni

...konuşurken, “Babam dedem i uykuda

öldürm üş doğru m u ’ diyor; evet diyorum, hayır

öldürm üş am a bize b unu hiç anlatm adı” diyor,

diyorum, çünkü aklım o an oyunda...”

İkinci bölüm apıda Sina

beklerken

K

ınalıada’daki ev­ den içeri adım atıncaya kadar Hamdiye Hanım’la kar­ şılaşacağımı bilmiyor­ dum. Daha doğrusu Ce­ vat Şakir’in, 1919 yılında evlenip birkaç yıl sonra boşandığı eşinin hala ha­ yatta olabileceği hiç aklı­ ma gelmemişti.

Daha önce de Sina Ka- baağaç’m telefon ve ad­ resini bulmakta epey zor­ lanmış ve ancak uzun arama taramalardan son­ ra izini bulup telefon et­ miştim.

Hatta Sina Bey, bu sür- ' priz telefon karşısında şa­ şırmış ve “Aslrnda Kına- lıada’ya taşındığımızı pek kimse bilmez. Aylar­ dır iskeleye bile inmiyo­ ruz” demişti.

Telefon açıp kendisiyle görüşmek istediğimi

bil-vardım ve kap Bey’i, b buldum.

özellikle Ara Güler’in yıllar önce çektiği ve za­ man zaman çeşitli dergi­ lerde yayınlanan fotoğ­ raflarından, Halikanas Balıkçısı’nm yüzünü bir an gözümün önüne getir­ dim ve Sina Kabaağaç’m babasına ne kadar benze­ diğini düşündüm.

-“Hatıralarım”

dirdiğimde doğal olarak Hamdiye Hanım ’dan söz etmemiş ve böylece annesinin varlığından habersiz olarak eve git­ miştim.

Güneşli bir Pazar gü­ nü, vapurdan inip Kmalı- ada’nm yokuşlu sokakla­ rını dolaştıktan sonra eve ve ' r

pılan Türkçe-Latince sözlük, onun eseri. Bu arada çocukluğundan başlayarak, üniversite yıllarını ve babasıyla ilgi­ li anılarını içeren “Hatı­ ralarım” isimli kitabnı

hazırladığını ve zamanı- aik bir

Birlikte salona geçiyo­ ruz. Duvarda birbirin­ den değişik Bodrum fo­ toğrafları asılı. Ama il­ ginçtir, H alikarnas Ba­ lık çısın ın , yani Sina Kabaağaç’m babası, Hamdiye H anım ’m ilk eşinin tek bir fotoğrafı bile asılı değil.

Sina Bey, bu durumu, “Bilmem ki, yok işte. Ama babamdan hatıra olarak şu gördüğünüz ay­ na var” diye cevaplıyor.

Sina Kabaağaç. birkaç

nm büyük bir kısmını bu kitaba ayırdığını söylü­ yor. Sina Bey, daha önce iki kez evlenip ayrılmış, altı aydan bu yana üvey kardeşlerine ait bu evde annesiyle birlikte yaşa­ maya başlamış.

Kendisiyle sohbete

başlamamızdan yaklaşık 15 dakika sonra odalar­ dan birinin kapısı açılı-

or ve zorlukla yürüyen ıir yaşlı hanım çıkıyor salona ve beni işaret ede­

rek, “Kim bu Sina?” diye

soruyor.

E

Yeni hayat yeni eş

yıl önce Edebiyat Fakül-

- d İ®---tesi Latin Filolojisi bölü­ mündeki öğretim üyeli­ ğinden emekli olmuş. Ancak buna rağmen ken­ dini emekliye ayırmamış. " :en ay piyasaya çıkan rürkiye’de ilk kez

ya-Sina Bey, yüksek sesle

“Sen de otur anneciğim. Bak bu gazeteci bey, ba­ bamı anlatmamızı isti­ yor” diyor. Belli ki anne­ si az işitiyor. Sonra da bana dönüp, “İşte Cevat Şakir’in eşi” diyor güle­ rek...

İşte o anda öğreniyo­ rum Cevat Şakir’in eşi­ nin yaşadığını...

(Hamdiye Hanım, Ce­ vat Şakir’den boşandık­ tan dokuz yıl sonra Bod­ rum’u terkedip öğret­ men olarak İstanbul Heybeliada’ya tayhı ol­ muş. İkinci eşi Süley­ man Bey’le birlikte uzun

Hamdiye öğretmen

Cevat Şakir’le evlendi. Kocası sürgüne gönderilince ardından kendisi de Bodrum’a gitti. Ve kocası cezasını

rû l/ û rl/ û n l/nnWir<irİA “il İv rtrtrn im rtn ’' n U m b » n m ı

çekerken kendiside “İlk öğretmen olarak göreve başladı.

yıllar öğretmenlik yapıp lalıa-eınekli olmuş. Kim da’ya gelmeden önce, Ankara’da 10 yıl boyun­ ca Süleyman Bey’den olan kızıyla birlikte yaşı­ yormuş. Ve bugüne ka­ dar eski kocası Cevat Şakir’le ilgili hiç konuş­ mamış. Cevat Şakir de, Bodrum yıllarını anlat­ tığı Mavi Sürçün kita­ bında Hamdiye Ha- nım ’dan sözetmez.)

Yaşlı ve yorgun kadın, meraklı meraldi bana ba­ kıyor bir süre. İçimden de “Acaba anlatacak mı?” diyorum.

Burada hemen bir şeyi ifade etmek istiyorum.

Ne Sina Bey ve Hamdi­ ye Hamm’la sohbet sıra­ sında ne de bu yazıyı ha­ zırlarken, amacım, 80 yıl önceki bir cinayetin “ze­ hir hafıyeliği”ne soyun­ mak olmadı. Ya da, Bod­ rum ’u Bodrum yapan bir büyük ustanın, hata ve zaaflarım ortaya dökmek.

Evet, Sina Kabaağaç,

babası Halikarnas Balık­

çısı Cevat Şakir’in 1911 yılının baharında işlediği cinayetle ilgili ne diyor? Sina Bey, babası Cevat Şakir’le, onun ölümüne kadar(1973) hep arkadaş gibi olmuş. Sık sık dertle­ şip, kafa çekmişler. Bod­ rum ’da, İzmir’de ve İs­ tanbul’da...

Thbii ki cinayetin

işlen-ginç olan, ders alınacak, yararlanılacak, -yaşama karşı bu heyecan, coşku; aydınca ve insanca bir zevk, mutluluk duyula­ cak olgu, onun yapıtları­ dır. Sanki Cevat Şakir bunca yapıtı boşuna yaz-

' Sİ ı "

-mıştır, 87 yıllık çabası, didişm esi çalışkanlığı nafiledir. Kalk git, birini

diği yıl, henüz doğmamış ledikler:

vur hemen ilginç ol; ün­ lü ol? Bu büyük bir

hak-bile ama dinledikleriyle, hissettikleriyle ve daha pekçok şeyle bu olayı, yo­ rumlayıp anlatacak bir­ kaç kişiden biri. Hamdi­ ye Hanım ise bu konuda daha farklı düşünüyor.

Babaya sevgi

Sina Bey, cinayetle ilgi­

li sorumuz üzerine,

“Evet, babam dedemi uy­ kuda öldürmüş ama..” di­ yor ve anlatıyor..

Virgülüne dokunma­

dan aktarıyoruz;

“Babam, önceden de belirttiğim üzere bir

sa-sızlıktır. Sanatçı kişiliği üzerine durulmamıştır da, o eski trajik olay, ba­ basını vurma olayı ciddi ciddi araştırılmış mıdır? Keşke öyle olsaydı. Böy­ lece Cevat Şakır’in bin- bir çelişkilerle kaplı ka­ ranlık bir dünyadan bu­ günkü aydın, kalıcı kişi­ liği!

natçıdır; bu sanatçı kişi- ... ıda

Gizlenen gerçek

Ama bugüne kadar hep söylenti olarak kalan ve hiçbir kitaba ya da belgesele tüm gerçekli­ ğiyle ... ğiyle bir kez dahi dökül­ meyen ve hele hele resmi tarihte tek bir satır bile

bahsedilmeyen (Ki Os­

manlI'nın kudretli pa­ şası Şakir Paşa’dan, bazı ansiklopedilerde ‘öldü­ rüldü’ yerine sanki has- talıktanmış gibi ‘öldü’ diye sözediliyor) “öldü­ ren gece” ve sonrasının, yazılıp kağıda dökülme­ sinin “ayıp” olmayaca­ ğım düşündüm.

Cevat Şakir’in, babası

Şakir Paşa’yı öldürmesi­ nin, hem de nedenleriyle, dedikodu olarak kalması, hem ailesi hem de düşü­ nen ve yaratıcı insanlar adına, gerçeğin yazılma­ sından daha tehlikeli ve yaralayıcı olacağına ina­ nıyorum. Ki, bunu oğlu

Sina Kabaağaç’m anlat­ tıklarıyla daha da iyi an­ layacağız.

liğinin yönetim i altında bir yazar, tarihçi ve dü­ şünce adamıdır. Hal böy- leyken, onunla ilgili soh­ betlerde ve yazılarda, genellikle bunlar üzerin­ de üstün körü şöyle bir dolaşıldıktan sonra, söz dönüp dolaşıp gençliğin­ deki trajik olaya gelip dayandırılır. Oysa asıl

il-su

nır, tanık olurduk. Böy­ lece bu acı deneyimden yararlanmak fırsâtı elde edebilirdik. Ancak en kı­ sa yoldan zahmetsiz, emeksiz bir biçimde ya­ rarlanmak amacı güdül- müştür. Şimdi sorunuzu yanıtlayşabilirim.

Çocukluk ve gençli­ ğimde bu konu hem en hemen hiç ilgilendirme- m iştir beni. Niye ilgilen­ dirsin ki? Doğumumdan önceki bir zamanda olan bir olay.

Paşanın resmi

İtalya’daki çocuğu

Cevat Şakir, Oxford’da öğ­ renciyken tanıştığı İtalyan Agnessia’dan olan kızı Mutarra ile görülüyor.

Bodrum kıyılarında Giritli denizci çocukla­ rıyla yalınayak, başı ka­ bak oynuyorum. Birisi çağırıyor, bir yabancı; yanında ezilip büzülen bir tanıdık var; adam so­ ruyor, Baban için baba­ sını öldürdü diyorlar doğru mu? ‘Evet’ diyo­ rum’ hayır’diyorum, ‘bil­ mem ki’ diyorum. Çünkü o aralık gözlerim kıyıda­ ki arkadaşlarımda; ak­ lım oyunda. Bu sahne hep aynı benzerlikte sür­ dü durdu; sanırım ce­ vaplarım da. Sonra bir gün durdum, bilinçle dü­ şündüm; içimdeki ruh­ sal tepki bilinçsiz za­ m a n l a r ı m d a k i n d e n farklı değildi. Çünkü anormal bir durum yok­ tu aslrnda. babam evüya gibi bir adamdı; yazı ya­ zarken bile, istersen te­ pesine çık, etme yapma gibi bir emir şöyle dur­ sun, birbabalık sıfatını takınayun diyerekten şakaya boğarak söylerdi. Hele Bodrumdayken. Şendik mutluyduk, du­ varda babanım eliyle çi­ zip marangoza yaptır­ dığı çerçeveler içinde dedemin iki resmi ası- bydı. Var yok ama bu gerçek.

Şimdi gelelim asıl me­ seleye. Babam, dedemi öldürmüş müdür? Evet, babam, Azra Erhat’a yaz­ dığı mektupta bunu iti­ raf ettiği gibi, üstelik kanserden ölmeden önce bu itiraf mektubunun va­ kit geçirmeden basılma­ sını da istemişti. Bu iti­ rafını okuyan ve sonra­ sındaki durumları gören bir kişi olarak, olayın gerçekliğine inandım.

Peki cinayetin nedeni neydi? Neden olarak uzun yıllar sonra uzak­ tan yakından hiçbir ilgi­ si olmayanlar, bu nede­ ni, Şakir Paşa nın, Cevat Şakir in yani babamın birinci eşi İtalyan Agnc- ssia ile ilişkisine atfet­ mişlerdir.

Bu sav doğru mudur? Kanımca.... "

Duvardaki ayna

Nebil Özgentürk’e Kınalıada’daki evde i glnç olayları an- fevat Şakir’deı kalan tek hatıranın duvardaki ayna olduğunu söylediler. latan Hamdiye Hanım ve Sina Bey, Cevat Şâkir’den

>ldu<

Yarın: Sina Kabaağaçiı, Cinayetin

olası nedenlerini açıklıyor

(4)

S alı S Eylül 1995

SABAH

13

* W MUf 1

BİR

f a ü n

¿ ¿ t .

NEBİL

ÖZGENTÜRK

Üçüncü bölüm

c

evat Şakir, babası Şakir Paşa’yı ne­

den öldürmüş olabilir? Sina Bey,

bugüne kadar bu konuda çeşitli id­ dialar ortaya atıldığım ve hiçbirinin sağ­ lıklı bir temele dayanmadığım söyleye­

rek, “Bu dedikodu ve söylentilerden en

önemlisi, dedem Şakir Paşa’nıri, baba­ nım birinci eşi Agnesia’yla ilişkisinden dolayı öldürmüş olabileceğiydi. Bu iddia kesinlikle doğru değildir” diyor ve şunla­ rı anlatıyor;

“Birinci olarak, darağacmm gölgesin­ deki babanım, böyle bir nedene can si­ midi gibi sarılacağı kesindir. Oysa, ne babam, ne de bir başkası tarafından sö­ zü bile edilmemiştir bunun. Babam, bü­ tün gücüyle babasmın intihar ettiğini ileri sürmüştür bütün duruşmalar bo­ yunca. İkinci olarak, kayınpederiyle iliş­ kisi varsayılan Agnesia, iki yıl kadar ko­ casının yakınında olmak için, tanıdık bir Afyon köyünde yaşamıştır; yoksa böyle bir özveride neden bulunsun? Üçüncü olarak da, babam,

cezaevinde yatarken üç yıl boyunca yüzlerce sayfalık mektuplar yazıp durmuş­ tur Agnesia’ya. Babam gibi yaşama karşı en büyük is- tiffalan gösteren bir kişi­ lik, niçin kendini böyle kanlı bir serüvene gönde­ ren, kendine ihanet etmiş bir kadma böylesine bir tutkunlukla bağlı kalsın? Ayrıca böyle bir olay olsay­ dı, babaannem mahkeme­ ye başvurmaz; avukatları­ nı göndermez miydi? En sevdiği ve saydığı oğlunun, ipe götürülüşüne sakin sa­ kin seyirci kalır mıydı?”

Peki, bu söylenti neye da­ yanarak ortaya atıldı. Agne- sia’nın o yıllardaki durumu

neydi? Sina Bey, bununla

ilgili bakın ne diyor?

“Nedenler arasına, aile­ nin özellikle kadınların

üzerinde bir etki savaşı ya da rekabeti girebilir... önem li olan Agnesia’nm du­ rumu; her kadın gibi O’nun da bilmeden güçten etkilenmesi doğaldır. Kuşkusuz; hangi güçten? Babamın entellektüel gü­ cünden mi, yoksa dedemin maddesel gü­ cü ya da mutlak otoritesinden mi? İşte bu noktada olağanüstü duyarlı bir kişi olan babam, bir kuruntuya düşmüş ola­ bilir; Karısının, yani Agnesia’nm, babası Şakir Paşa’nm görkemli gücünden etki­ lenerek, manevi bir kaymaya uğradığı ya da uğramakta olduğu duygusuna ka­ pılmış olabilir. Babam, belki de Agnesi­ a’nm, o görkemli gücün etkisine girdiği­ ni hissedip kuruntuya kapıldı. Hemen şurasını belirtelim la, bu maddi bir iliş­ ki, yani cinsel bir ilişki anlamım içer­ mektedir. Babanım, kendi çekim gücü­ nün azaldığı, azalmakta olduğuna dair bir duyarlılıktır. Bu yüzden böyle bir manen kıskançlık söz konusu olabilir. Aslında bu, öyle belirsiz, ruhsal ve kanıt­ lanmaz bir durumdur ki, belki bu yüz­ den yargılanmasında, bunu kendini sa­ vunmak için ortaya atamamıştır. Bir ku­ runtu, duyan için ne denli acı, ezici da­ hası çıldırtıcı olursa olsun, bir kanıt ola­ rak ileri sürülemez ki.”

IIameliye Hanım inanmıyor

Sina Bey, bunları anlatırken Hamdiye

Hanını da yanımızda. Tabii kulağı az işit­

tiği için konuştuklarımızı duymuyor. Sina

Bey ve ben, ayrı ayrı, yüksek sesle kendi­

sine cinayeti ve nedenlerini soruyoruz. “Hayır” diyor ve zorlukla da olsa şunla­ rı anlatıyor;

“Cevat, bana bu olaydan sadece bir kez söz etti.. Ben, o gün de bu gün de inanmıyorum cinayeti işlediğine. Hatta size bir şey anlatayım. İstanbul’da bir­ likte otururken bir akşam eve sapsarı bir yüzle geldi Cevat. Yolda bir tramvay kazası görmüş. İhtiyar bir adam ezilmiş. Bütün şün içi bulandı ve kustu. Çok te­ dirgindi. Bana dedi ki ‘Yahu Hamide, ya­ bancı bir insan için tedirgin olan bir in­ san, nasıl olur da babasma kıyar? Bu olacak iş mi?’ dedi. Cevat, bana başın­ dan geçen bu olayı anlattığı ve üzüntü­ sünü gördüğüm için böyle bir olaya hiç inanmıyorum.”

Hamdiye Hanimin bu sözlerini yıllar yılı dinleyen bir oğlu olarak, Sina Bey

Can

dostları

Cevat Şakir, (ortada) 1947 yılında Bodrum’u terkeder ve çocuklarının öğrenimi nedeniyle İzmir’e yerleşir. Bundan sonraki hayatını yazarlık, rehberlik, çevirmenlik . Ve sık sık “can dostlan ”yla biraraya gelir. Ara Güler’in objektifinden

Yüreği kırık

bir Bodrumlu!

yüzde bir de olsa annesine katılıyor ve şöyle konuşuyor.

“Aslında, babanım Azra Erhat’a yazdı­ ğı itiraf mektubundan sonra, bu itirafı okuyan ve sonraki durumları gören biri olarak cinayetin gerçekliğine inandım. Bununla birlikte yüzdeye vurursak, yüz­ de doksandokuz inandım. Peki yüzde bi­ ri niçin saklı tutuyorum; çünkü bu itira­ fa karşın, onu yine de babasını yok et­ miş bir kişi olarak görmeyenler de var. İşte annem! Anneme göre bu tiraf ger­ çek dışıdır; babam, aşık olduğu Azra Er- hat’a bir jest ve kahramanlık gösterisi yapmıştır, dahası ihtiyar aşıklığın, ka­ dınlık karşısındaki, acizliğim kapatacak ümitsiz bir çaredir. Bir tür babalanma­ dır... Annem ayrıca eski kocası olan bir adamın aşık olduğu zaman akla gelebi­ lecek (olumlu olumsuz) her tür çareye başvurduğunu yakın olarak bilmektedir. Babam aşık olduğu zaman amansızdır., ki bu amansızlığı Hamdiye Hanım yaşa­ mıştır..”

Cevat Şakir’in, aşık olduğu zaman

SinaKabağaç seksen

yıl önceki trajik olayın

nedenlerini sıralarken,

“Babam birinci karısı

Agnesia’nın, babası

Şakir Paşa’nm görkemli

gücünden etkilenerek,

manevi bir kaymaya

uğradığı ya da

uğramakta olduğu

duygusuna kapılmış

olabilir. Babam, belki de

Agnesia’nm, o görkemli

gücün etkisine

girdiğini hissedip

kuruntuya kapıldı.

Hemen şurasını

belirteyim ki, bu maddi

bir ilişki, yani cinsel bir

ilişki anlamım

içermektedir.” diyor.

amansız davranmasını yaşayan en iyi ta­ nık olarak bu kez Hamdiye Hanım’a soru­ yoruz. Ne yapardı mesela?

Bu arada hemen belirtelim; Hamdiye Hanım, eski eşinin cinayeti kesinlikle iş­ lememiş olduğuna inandığım söyleyip, insan olarak kibar, çok yönlü yetenekli ve tuttuğunu koparan ve aşık olunacak bir kişiliğe sahip olduğunu, anlatırken, diğer taraftan da kendisine yaptığı haksızlıkları da anlatıyor;

“Ben de sürgündüm”

“Aslında çok mükemmel bir insandı. Tüm bir İngiliz centilmeniydi. O’nu bir kere bile pijama ya da kilotla görmedim evinin içinde. Bodrum’a sürgüne gittiğin­ de, bir ay sonra da ben gittim ardından. Uzun yolculuklardan soma kucağımda Sina, Bodrum açıklarına vardık. Cevat, bana bir arkadaşı vasıtasıyla bir sandal yollamış ve kıyıya çıktık. Bize hasretle sa­ rıldı, hatta suya inmişti... Birkaç ay soma kaymakam öğretmen okulu mezunu ol­

duğumu duyunca bir görev verdi ve öğ­ retmenliğe başladım. Bodrum’daki birin­ ci yılımızda ben Muğla’da kurstayken, okulun hademesi ‘Kocan seni boşadı’ diye mektup yazdı. Çok yıkıldım tabii. Cevat, karşı komşumuzun kızma aşık olmuş ve düşünün ki, hademeyle haber göndere­ rek beni boşamıştı. Hatta annem bunu duyunca, ‘Sen adamın arkasından sürgü­ ne gittin, bak gurbette sana ne yaptı. Bir daha bu adamla görüşme’ dedi. Tabu ben birkaç ay kendime gelemedim. Soma öğ­ retmenliğe tutunup her şeyi unuttum. Ce­ vat, çok sık aşık olurdu hep, beğendiği kadım da hemen alırdı.”.

İtalya engeli

Sina Kabaağaç, nedenleri sıralarken Agnesia dışında başka olasılıklardan da sözediyor.

“Kuşaklararası bir çatışma da girer nedenler araşma, ayrıca bir kültür çatış­ ması.. Babam, okuduğu kitaplar m ola­ ğanüstü içerikleriyle alevlenen ruhunun aynada gördüğü hayaline bakıp kendini, eskiyi alışılmışı yıkıp yakan bir roman­ tik kahraman olarak görebilir. Bunun dışında herşeyi kapsayan bir neden da­ ha vardır. Babasmın O'nu İtalya'ya yer­ leşmekten alıkoymasıdır. Babam bir res­ samdı. O büyük bir tutkuyla bağh oldu­ ğu boya ve fırçalarıyla sabaha kadar re­ sim yapardı. İtalyan karısı ve kızıyla te­ melli olarak İtalya’ya yerleşmek ve ora­ da ressamca yaşamaya girişmek istiyor­ du. Osmanlı İmparatorluğu, karanlık bir kuyudan ve uçurumdan farksızdır gözünde çünkü. İşte bu noktada babası­ nın maddi gücü el koyuyor olaya ve ateş­ le oynadığını ne yazık ki bilmiyor. Bu en­ gelleme ruhunu mahkum etmek demek­ tir. Özgürlük babanım özelliği bir niteli­ ğidir. Bir gün bana bir hırs ve hınçla sesi titreyerek,‘Ben kimsenin yoluna çıkıyor muyum? Hayır ama benim de yoluma çıkmasınlar, çıkarlarsa kendileri bilir, ezer geçerim.’ demişti.”

Evet, Sina Bey ve Hamdiye Hanım la

ıhbe '

saatler süren sohbetin sonuna geliyoruz nihayet. Dile kolay, 80 yıllık Osmanlı ve Anadolu turuna çıkmışız adeta.

İnsani çaba

Evden tam ayrılacağım sırada Sina Bey,

“Cevat tam

bir İngiliz

centilmeniydi”

Cevat Şakir’le beş yıl evli kalan Hamdiye Hanım, D"nun cinayeti işlediğine inanmıyor. Ama kendisini terketme biçimini hala kızgınlıkla anlatarak çok yanlış buluyor. Hamdiye Hanımla Sina Bey arasındaki ana- oğul ilişkisi görülmeye değer bir duygusallıkta sürüyor.

“Sonuç olarak, babam, tümüyle bir gençlik hatası niteliğindeki bu trajik olayın tüm acılarını, tüm sancılı gerıli- mini, hem maddi hem manevi alanda ömrü boyunca şikayetsizce sırtlamış ve yaşamış. Üstelik yaşadığı gibi ‘Gündüzü­ nü kaybeden kuş’ öyküsünde dile getir­ diği kör kuş misali, bu trajik olayın göz­ lerinden ansızın sıyırıp aldığı yitik bir yeryüzünü; bulutları, rüzgarları ve yıl­ dızlarıyla sonsuz bir maviyi kendi muz- darip gönlünde ve muzdarip gönlünün türkülerinde yeniden yaratmağa uğraş­ mış ve yaratmıştır da. Yazdığı sayısız ki­ taplar, böylesine apacı ve iradesel bir ça­ banın kanıtlarıdır. Bu açıdan üzerinde asıl durulması gereken ve asıl ilginç olan bu insansal çabasıdır.”

Doğru Sina Bey, asıl durulması gereken Halikarnas Balıkçısının insansal çabası­ dır. O’nu sadece bir baba katili olarak yar­ gılayıp mahkum etmek isteyenlere bir

çift sözümüz var; 1911 yılının sonbaha­

rında Afyon’da yaşananları değil Cevat Şakir’in geride bıraktığı duygu ve coşku yüklü eserlere bakın.

Ve bu yazıda son noktayı gören herke­ si, o büyük insanı, onun selamı ile bir kez daha selamlamaya çağırıyorum:

MERHABA!

Bitti

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Nâzım 10 Eylül 1959'da Rusça kaleme aldığı vasiyetnamesinde, en değerli mirası olan eserlerinin telif hakkının üçte ikisini karım Münevver ve oğlum Mehmet'e diyerek

Özal'ın ölümünden bu yana bir yıl geçtiğini fark etmedim, daha kısa bir zaman dilimi gibi geliyor.. Bu eksiklikleri şimdi söylemenin bir anlamı

Yıldırım ve şimşeğe göre çok küçük olmalarına rağmen beyindeki deşarjları kontrol altına almak sanıldığı kadar kolay değil.. Çünkü etkilenen organ beyin,

Sunuculuğunu Rüştü Asyalı’nın yapacağı geceye konuşmacı olarak Ilhan Selçuk, Yağmur Atsız, Ülkü Tamer ve sağlık durumu el verirse Melih Cevdet Anday

14 Melez, 8 ay, dişi Trafik kazası Sağ humerus diafizer transversal kırık İntrameduller fiksasyon Çok iyi.. 15 Tekir, 2 ay, dişi

1982 ve 1983 yıllarında gazetecilere yaptığı açıklamalarda “Orta halli bir insan” olduğunu söy­ leyen Turgut Özal'ın ve ailesinin servetini şimdi deşmenin

Sümer yandaki koltuğa atlarken; Soysal, oldukça ağır olan koltuğu çekmek için büyül i gayret gösterdi. Soysal koltuğuna oturunca,

„ ___ „ M ir ve Cottereau — Botter — Askerî terziler: Canbedenyan, Altın Makas, Demosten, Aristidi?. Yüksek zevatın, sivil ricalin üniformaları kaça